ANKARA ÜNİVERSİTESİ
BEYPAZARI MESLEK YÜKSEKOKULU
MÜLKİYET KORUMA VE GÜVENLİK BÖLÜMÜ
AFETLER TARİHİ
Öğr. Gör. Habib AKYAZI
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Görülen Böcek İstilaları, Hayvan Salgın Hastalıkları, Orman Yangınları,
BAD118 AFETLER TARİHİ DERS İÇERİĞİ
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Görülen Böcek İstilaları
Böcekler 1 milyondan fazla tanımlanmış tür sayısı ile en büyük canlı grubunu meydana getirmektedir.
Böcekler tabiatta çok değişik rollere sahip olarak karşımıza çıkarlar.
Böcekler bitkilerde beslenerek ve hastalık taşıyarak önemli
tarımsal kayıplar meydana getirmelerinin yanında, hayvanlar
ve insanlar üzerinde beslenme ve hastalık taşıma kapasitesine
de sahiptirler.
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Görülen Böcek İstilaları
İnsanlarda görülen bazı salgın hastalıkların başlıca vektörleri böceklerdir.
Böceklerin bu özellikleri binlerce yıl öncesinden beri biyolojik silah olarak kullanılmalarını gündeme
getirmiştir.
Bugün için de böcekler asimetrik savaşın önemli
unsurları arasında görülmektedirler.
Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyellerini 2 ana başlık altında incelemek
mümkündür:
1) Böcekler doğrudan bir savaş vasıtası olarak insanlara karşı kullanılabilirler. Bu durumda onların insanlardaki beslenme, rahatsız etme ve bulaşıcı hastalıkları yayma özelliklerinden yararlanılabilir.
2) Böcekler Agroterörizm (Tarımsal Terör) ’in başlıca
unsurlarından birisi olarak kullanılabilir. Bu kapsamda böceklerin bitki ve hayvanlarda beslenerek tarımsal kayıplar meydana
getirmesi, tarımsal ürün ticaretini engellemesi ve çeşitli bitki-
hayvan hastalıklarını yayması söz konusudur.
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Görülen Böcek İstilaları
Bunlara ilave olarak böcekleri,
Bazı biyolojik terör faaliyetlerini izlemede ve mayın gibi bazı silahların yerini tespit etmede kullanma çalışmaları da yapılmaktadır.
Ayrıca böceklerin içine metamorfoz döneminde
yerleştirilen bazı mikrosistemler ile böceklerin yönetilmesi
ve askeri amaçlı kullanımları da hedeflenmektedir.
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de
Görülen Böcek İstilaları
Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Görülen Böcek İstilaları
• 2006 Temmuz ayında Konya'nın Derebucak ilçesindeki Gembos Ovası'nda
• Temmuz 2005 de Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nde
çekirge istilası yüzünden büyük maddi zararlar meydana gelmiştir.
• 17 Haziran 2014’te Van’ın Bahçesaray İlçesi’nin bazı
mahalleleri dev çekirgeler tarafından istila edilmiş, tarım
alanları büyük zarar görmüştür
Van-Bahçesaray, Çekirge istilası, 2014.
Hayvan Salgın Hastalıkları – Sığır Vebası
Hastalık, kızamıkla ilişkili bir virüs tarafından oluşuyor ve sığır, keçi, zürafa ve bizon gibi boynuzlu ve geviş getiren hayvanları etkiliyor.
Ateş, iştahsızlık, dizanteri ve mukoza zarının iltihaplanmasına neden olan hastalığın bulaşma oranı oldukça yüksek.
Hastalık bulaşmış hayvanlar farklı yerlere bırakılarak çiftlik hayvanları ve vahşi hayvanlarla birlikte milyonlarca sığırın ölümüyle sonuçlanmıştır.
Şu anda, hastalık yoğun karantina ve aşı programları sayesinde
dünyanın birçok yerinde kontrol altına alındı.
• Sığır vebası yaklaşık 4. yüzyıldan beri bilinen en eski vebalardan biridir.
• Hastalık, 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da yayılmış ve 1762 yılında da Fransa’da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde ilk Veteriner
okullarının kurulmasına sebep olmuştur.
• Türkiye’de I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında yaygın seyreden sığır vebası'nın sonlanmasından yaklaşık 37 yıl sonra 1969’da Van ilinde görülmüş ve son olarak da 1991 yılında tespit edilerek kısa sürede kontrol altına alınmıştır.
• Etken her yaşta sığırı etkiler ve akut seyreder. Yaklaşık %95-100 oranında ölümcüldür. Sığır ve mandalar hastalığa en duyarlı türler olarak bilinir.
• Sığır vebası insan sağlığı ile doğrudan ilgili bir hastalık değildir. İnsan,
diğer çiftlik hayvanları ve ev hayvanlarına bulaşmaz.
Verem (Tüberkülozis)
Verem zoonoz (Hayvanlardan insanlara bulaşabilen) hastalıklar sınıfında yer alan, bakterilerin oluşturduğu bir hastalıktır.
Kronik (Belirti ve bulguları uzun süren, yavaş yavaş oluşan) seyirli bir hastalıktır.
Solunum ve sindirim yoluyla bulaşır. Balgam, süt, solunum havası ve burun akıntısı ile etrafa yayılır.
Buzağılar enfekte sığır sütleri içmeleriyle, erişkin sığırlar ise
damlacık enfeksiyonu veya oral (ağız) yolla etkeni alırlar. Ayrıca
insan ve hayvanlardan birbirine bulaşma söz konusudur.
İnsanlık tarihi kadar eski bir tarihi olan tüberküloz ya da verem hakkında ilk bilgiler Milattan üç bin yıl önce Nil nehri
kenarındaki Dra Abu-El Naga isimli kasabada yaşamış olan ve kanlı balgam çıkararak ölen genç bir kızdan öğrenilmiştir.
Osmanlıda yapılan nüfus sayımlarına göre XX.Yüz yılda
İstanbullun nüfusu 1.2 milyon ikenYılda 2.800 kişinin akciğer vereminden öldüğü bildirilmiştir.
(Bu genel ölümlerin % 15.8.ü) İzmir’in nüfusu 200,000 iken, 1892-1914 yılları arasında ölen 92.942 kişinin 14.700 ü
veremden ölmüştür.
Şarbon (Anthrax - Dalak Hastalığı)
Şarbon zoonoz (Hayvanlardan insanlara bulaşabilen) hastalıklar sınıfında yer alan, bakterilerin oluşturduğu bir hastalıktır.
Etken Bacillus anthracis adlı bir bakteridir. Aerobik (oksijenli)
ortamda 30-40 yıl canlılığını korur ve hastalık oluşturmaya devam eder.
Bu nedenle hayvansal ürünlerle (deri ve yapağı) temasta bulunan insanlarda, özellikle mezbaha çalışanlarında, karbunkel denilen yaraların oluşumuna neden olur.
Hastalık çevreye 3 şekilde yayılır: Hasta hayvanların rastgele yerlerede kesimi, ölen hayvanların merada bırakılması sonucu diğer hayvanlar tarafından parçalanması, hasta yada ölen
hayvanlarda doğal deliklerden kan gelmesi.
Ülkemizde şarbon son yıllarda görülme sıklığı azalmakla birlikte hâlâ endemik bir hastalıktır.
Genellikle deri şarbonu şeklinde (% 95) görülmektedir.
Risk grupları: Hayvancılıkla uğraşanlar, kasaplar, veteriner hekimler şeklindedir.
2000 yılında 396 olan insan şarbonu olgu sayısı 2009 da 148’e, 2010 yılında ise 93’e inmiştir.
1995-2005 yılları arasında şarbonun en sık görüldüğü illerimizin başında Kars (477 olgu), Ardahan (364 olgu), Erzurum (355
olgu) ve Van (351 olgu) gelmektedir.
Bu illerde 2009 yılında görülen olgu sayıları sırası ile 20, 0, 3 ve
1’dir
Tetanoz (Kazıklı Humma - Doluca)
Tetanoz bakterilerin yol açtığı bir hastalıktır.
Bütün hayvan türlerinde her yaşta görülebildiği gibi en duyarlı tür tek tırnaklı hayvanlar ( At, eşek, katır vs.) dır.
Bunları kuzu, oğlak ve köpekler izlemektedir.
Hastalık genellikle derin yaralar sonrasında meydana gelir.
Tek tük olaylar tarzında görülür. Ölüm oranı yüksektir.
Hastalık etkeni Cl.Tenani adlı bir bakteridir. Oksijenli
(Aerobik) ortamda etken uzun süre canlılığını korur.
Şap (Foot and mouth
disease(FMD) - Aptha epizootica -
Geviş getiren (ruminant) bütün evcil ve vahşi ile domuzlarda MKS)
görülen, çok büyük ekonomik kayıplara yol açan, bulaşıcı bir hastalıkdır.
Hastalık direk hayvandan hayvana bulaşır.
Endirek bulaşma: Hayvansal ürünler, kontamine materyal (Nakil araçları), aerosol, insanlar ve gıda maddeleri ile bulaşır.
Pastörize süt ve mamülleri, et ve et mamülleri, deri ve deri
ürünleri hastalığı yayar. Virus salya, idrar, süt ve dışkıda bulunur.
En çok salya ile bulaşır. Ölüm oranı (Mortalite) %5, hastalık oranı (Morbidite) %100 dür.
Hastalığı atlatanlar 36 ay virüsü saçarlar.
Türkiye'de uzun zamandan beri Dabak veya Şap olarak bilinmektedir.
İlk istatistiki bilgiler 1914 yılında yayınlanan Tarım İstatistiklerinde vardır.
Osmanlı döneminde özellikle Trakya bölgesinde olmak üzere birçok salgın görülmüştür.
Bu bilgilere göre 1914 yılında Osmanlı ülkelerinde 9455 şap vakası tespit edilmiş ve hastalığa yakalanan hayvanlardan 4327’si ölmüştür.
Ayrıca ülkemizde Balkan ve Birinci Dünya Savaşları sırasında birkaç defa tehlikeli yayılmalar gösterdiği bilinmektedir.
Şap hastalığının kontrolü için karantina tedbirleri ile birlikte aşılama 1962
yılından beri uygulanmaktadır.
Orman Yangınları
Ormanlar için en büyük tehlikeyi, böceklerin meydana getirdiği zararlar istisna edilirse, insanlar oluşturur.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı, kentleşme,
saniyeleşme ve tarım alanlarının yetersizliği, ormanlık alanların gittikçe azalmasına yol açmaktadır.
Ülkemiz ormanlarında, yüzyıllardır süregelen düzensiz kullanma ve tahrip yüzünden ormanlarımızın sınırları dikey ve yatay
doğrultuda önemli oranda azalmış, birçok orman maki, bozkır ve
steplere dönüşmüştür.
Orman Yangınları
Orman yangınları, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormanların sürekliliğini tehlikeye sokan etkenlerin başında gelmektedir.
Akdeniz iklim kuşağında yer alan ülkemizde, insan-orman ilişkisinin de etkisiyle her yıl 2000’den fazla orman yangın, binlerce hektar
orman alanının yok olmasına neden olmaktadır.
Orman yangınlarının neden olduğu zararların en aza indirilmesi için, köklü önlemler almak ve etkin bir Yangın Koruma ve Savaş
Organizasyonu kurmak gereklidir.
Yangın ve İnsan
İnsan ve onun davranış biçimi orman yangınlarının kilit konularından birini oluşturmaktadır.
Yüksek sayıdaki yerleşim yeri ve nüfus, orman bütünlüğünü bozup yerleşim yeri-orman ve orman-tarım alanlarını artırarak yangın
riskini önemli ölçüde yükseltmektedir.
Kent ortamının gittikçe kalabalıklaşması ve kirlenmesi, kentlerden kırsal alanlara doğru göçün artmasına yol açmıştır.
Gittikçe artan sayıdaki konutlar, orman-kırsal alan sınırına ya da
doğrudan orman içine inşa edilmektedir.
Yangın ve İnsan
Benzer biçimde, özellikle yangın riski ve tehlikesinin daha yüksek olduğu kıyı kesimlerinde orman içi ya da bitişiğine inşa edilen
turistik tesis ve ikinci konutlar bir çığ gibi büyümektedir.
Bu yapılaşma, orman yangını riskini arttırıyor olmanın ötesinde, yepyeni orman yangınlarıyla mücadele kavram ve yaklaşımlarını gündeme getirmektedir.
Ancak bu konunun çözümü, ormancı teknik elemanları olduğu
kadar ve hatta ondan çok daha fazla oranda, sosyolog, pedagog,
ekonomist, halkla ilişkiler uzmanı, vb. meslek sahiplerinin ilgi
alanına girmektedir.
Orman Yangını Tanımı
Orman yangını, çevresi açık olması nedeniyle serbest yayılma eğiliminde olan ve ormandaki yanıcı maddeleri (çalı, kuru ve ince dal, kuru kütük, yaprak ile belirli
oranda canlı ağaçları da yakan yangındır.
Bu tanıma göre, orman yangınlarının ana karakterleri;
etrafının açık ve yayılmaya elverişli olmasıdır.
Yani orman yangını, çevresine serbestçe yakabilecek
yangındır.
Orman Yangınlarının Türleri
Orman yangınları yaktığı kısımlar göz önünde bulundurularak üç ana türe ayrılmaktadır ;
a- Toprak yangını b- Örtü yangını c- Tepe yangını
Bir orman yangını bu üç türden biri veya herhangi birinin
kombinasyonu olarak gelişir. Ancak, yangınların çoğu, örtü
yangını olarak başlar ve gelişir.
a-Toprak yangını
Toprak yangını, ormanda mineral toprak üstünde diğer bir
deyişle, toprak yüzeyi altındaki kalın organik madde tabakasının (ham humus veya kuru turbalıklar) yanmasıyla meydana gelir.
Bu yangın toprak altında yavaşça ilerler. Bazen de toprak üstüne çıkarak örtü yangınlarına neden olur.
Yanmanın derinliği ve şiddeti ayrışmış ve ayrışmakta olan humus tabakasına ve kuraklık koşullarına göre değişiklik gösterir.
Bu tür yangınların tespit edilmesi ve söndürülmesi çok zordur.
Ülkemiz ormanlarında kalın humus tabakası ve turbalıklar
bulunmadığından bu yangın türü ülkemizde görülmez.
a-Toprak yangını
Toprak yangını, ormanda mineral toprak üstünde diğer bir
deyişle, toprak yüzeyi altındaki kalın organik madde tabakasının (ham humus veya kuru turbalıklar) yanmasıyla meydana gelir.
Bu yangın toprak altında yavaşça ilerler. Bazen de toprak üstüne çıkarak örtü yangınlarına neden olur.
Yanmanın derinliği ve şiddeti ayrışmış ve ayrışmakta olan humus tabakasına ve kuraklık koşullarına göre değişiklik gösterir.
Bu tür yangınların tespit edilmesi ve söndürülmesi çok zordur.
Ülkemiz ormanlarında kalın humus tabakası ve turbalıklar
bulunmadığından bu yangın türü ülkemizde görülmez.
a-Toprak yangını
b- Örtü yangını
Örtü yangını, toprağı örten ölü (kuru dal, kütük, kesim artıkları v.b)ve diri (ot, çayır, funda, yaprak, yosun, fide v.b) örtüyü
yakan yangındır.
Ormanda en çok rastlanan yangın türüdür.
Ölü ve diri örtü tipine göre değişik şiddet ve süratte ilerler.
Örtü yangını yüksek boylu vejetasyonla birlikte ağaçların tepe çatılarının yakar ancak yinede örtü yangını olarak adlandırılır.
Orman yangınlarının hepsi örtü yangını olarak başlar ve gelişir.
b- Örtü yangını
c- Tepe yangını
Tepe yangını, örtü yangınından az veya çok ayrılmış olarak ağaç ve ağaççıkların tepelerini yakarak ilerleyen yangındır.
Yangınların tepe yangınına dönüşmesi, gövde üzerinde bulunan kuru dal, yosun veya liken gibi yanıcı maddenin dikey sürekliliğini koruyan ve kolay tutuşabilen maddelerin, örtü yangını ile
tutuşturulması sonucu oluşabildiği gibi, iğne yapraklı ormanlarda, aşırı sıcaklıkla birlikte oluşan gaz çıkışının örtü yangınını
etkileyerek tutuşturması ve tepe yangınına dönüşmesi şeklinde meydana gelmektedir.
Bu nedenle, tepe yangınları genellikle iğne yapraklı ormanlarında
meydana gelir. Tepe çatısında ilerleyen yangın çok hızlı yayılması
nedeniyle kontrol altına alınması oldukça zordur.
c- Tepe yangını
Yangınların Kombinasyonu
Bir orman yangınında yukarıda adı geçen yangın türleri değişik kombinasyonlarda da olabilir.
Örtü yangınının çeşitli nedenlerle tepe çatısına
atlaması "Tepe Yangınına" ve tepe yangınının toprak örtüsüne geçmesi "Örtü Yangınına" neden olur.
Ayrıca, örtü yangını da uygun alanlarda bir "Toprak
Yangını" yaratabilir.
Ülkemizde Orman Yangınları ve Yangın Sezonları
Çeşitli etkenlere açık olan ve büyük bir yanıcı madde birikimine sahip olan ormanlar özellikle sıcak ve kurak
mevsimlerde yangın tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Ülkemiz Akdeniz coğrafyası ve iklim kuşağında yer alması
nedeniyle yaz aylarında yoğun bir yangın tehdidi altında
bulunmakta, buna bağlı olarak her yıl çıkan çeşitli sayıdaki
orman yangınları sonucu önemli miktarda orman alanı zarar
görmektedir.
Ülkemizde Orman Yangınları ve Yangın Sezonları
Yangın sezonu veya yangın mevsimi; yangınların çıktığı,
yayıldığı, yangın koruma ve organizasyonuna yeter derecede zarar yaptığı yılın bir dönemi veya dönemleri olarak tanımlanmaktadır.
Bu dönemlerin belirli bir alanda sık sık olması, devam süresi ve şiddeti aslında iklimin bir sonucu ise de, bu konuda ormandaki yanıcı maddelerin özelliklerinin de büyük etkisi vardır.
İklim ve yanıcı maddelerin Türkiye’nin değişik yörelerinde ve
yıllarda farklılık göstermesi nedeniyle, çeşitli yöreleri kapsayan
bir yangın sezonu listesi yapmak olanaksızdır.
Ülkemizde Orman Yangınları ve Yangın Sezonları
Ülkemizde orman yangını sezonlarını ikiye ayırmak mümkündür:
Uzun yangın sezonu:( 5-8 ay sürer).
Kısa yangın sezonu:( 2-3 ay sürer).
Türkiye için orman yangını sezonu,
Akdeniz ve Ege bölgelerindeki uzun yangın sezonudur.
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde yangınların yoğunlaştığı
kuzey bölgelerde kısa yangın sezonu görülmektedir.
Ülkemizde Orman Yangınları ve Yangın Sezonları
Akdeniz ve Ege bölgelerindeki iğne yapraklı ormanlarında 1 Mayıs ile 31 Ekim arasında 6 ay devam eden uzun yangın sezonudur.
2001-2010 yılları arasında ülkemiz orman yangınları mevsimi
Ülkemizde Orman Yangınları ve Yangın Sezonları
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde yangınların yoğunlaştığı aylar, Şubat–
Nisan aylarıdır ve ülkemizde kuzey bölgelerde yayılış gösteren ormanlık alanlarda 2-3 ay devam eden kısa yangın sezonu görülmektedir.
2000-2009 yılları arasında Doğu Karadeniz Bölgesi orman yangınları mevsimi
Geçmişte Çıkan Büyük Yangınlar
Bir alanın veya bölgenin, yangın tarihi ve doğal yangın rejimi hakkındaki ayrıntılı bilgi; yangın davranışının tahmin edilmesi, yangının etkilerinin belirlenmesi ve yangına bağımlı alanlarda yangının kaçınılmaz bir faktör olduğunun anlaşılması hususunda fayda sağlayarak, başarılı bir yangın koruma planının hazırlanmasına ve uygulanmasına yardımcı olur.
Orman yangınlarının yaptığı zararın önemini anlayabilmek için, geçmişte meydana gelmiş büyük yangınların bilinmesi ve bunların ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Böylece, hem geçmiş yangınların büyümesindeki doğal nedenler ve söndürme organizasyonunun hatalı yönleri belirlenmiş, hem de gelecek için hazırlanacak Yangın Koruma ve Savaş
Organizasyonuna yön verecek veriler toplanmış olur.
Ülkemizde Çıkan Büyük Yangınlar
Ülkemiz ormanlarında çıkan yangınlar hakkındaki istatistiklere 1937 yılından sonra rastlanmaktadır.
Bu nedenle 1937'den önce çıkan yangınlar hakkında bilgi mevcut değildir.
Ülkemiz ormanlarında 1959-1988 yılları arasında çıkan yangınlar üzerinde yapılan incelemede, büyük yangın sınıfına giren (Sınıf G = 500,1 hektar ve daha büyük yangınlar) 67 adet yangın tespit
edilmiştir.
Geçmişte meydana gelen yangınlardan 3'üne ait detaylı bilgiler
aşağıda açıklanmıştır.
Serik-Taşağıl Orman Yangını (Antalya)
Ülkemiz tarihinin kayıtlara geçmiş en büyük orman yangınıdır.
TEDAŞ’a ait enerji nakil hattının poyraz nedeniyle tellerin
birbirine temas etmesi sonucu oluşan kıvılcımdan ortaya çıkmıştır.
Yangın, yeterli orman ve yangın emniyet yolunun olmaması ve şiddetli poyraz nedeniyle hızla yayılarak kontrolden çıkmıştır.
Yangın sonrasında 77 konut, 88 ahır ve depo yanmış, bir
ilköğretim okulu ve lojman, bir cami ve bir köy konağı hasar
görmüş, 50 küçük ve büyükbaş hayvan ile 106 kovan arı telef
olmuştur.
Serik-Taşağıl Orman Yangını (Antalya)
Yangını söndürme çalışmalarına 9 helikopter, 2 amfibik uçak, 5 THK uçağı, 225 arazöz, 45 dozer, 150 teknik eleman ve 1300 yangın işçisi katılmıştır.
31 Temmuz- 4 Ağustos tarihleri arasında (5) gün süreyle devam eden yangın sonucunda mevcut orman amenajman planlarına göre 13018 hektarı verimli koru ormanı ve 3907 hektarı bozuk koru
ormanı olmak üzere 16925 hektar orman alanı tahrip olmuş ve
tahminen 1.674.000 m3. dikili ağaç yanmıştır.
Dursunbey Orman Yangını (Balıkesir)
11.8.1945 günü saat 13.00'de bir tarla kenarından çıkmıştır.
Yangının bilerek çıkarıldığı sanılmaktadır.
Yangın 8 gün devam etmiştir.
Ormanın durumuna göre örtü ve tepe yangını şeklinde devam eden bu büyük yangında ortalama 12600 hektar yanmış ve ortalama 1 000 000 m3 orman serveti zarar görmüştür.
Dursunbey orman yangınının devamı sırasında iklim, arazi, yanıcı
madde koşullarının yangının gelişmesine yardımcı olması ve özellikle rüzgârın zaman zaman yön ve hız değiştirmesi, 1000'in üstünde
söndürme personelini güç durumlara sokmuştur.
Marmaris Orman Yangını (Muğla)
Yaktığı alan yönünden ülkemizde bilinen en büyük ikinci orman yangınıdır.
Bu yangın 23.9.1979 günü saat 10.30'da çıkmış, 4.10.1979 günü saat 15.00'de söndürülmüştür.
6 yerde aynı anda başlayan yangın kasten çıkarılmış, ama faili bulunamamıştır.
Örtü ve tepe yangını şeklinde devam eden yangında 13260 hektar orman alanı yanmıştır.
Yangını söndürmede 300 hükümlü, 1100 asker ve 240 memur
çalışmıştır.
Kaynaklar
Afetler Tarihi, Acil Yardım ve Afet Yönetimi Lisans Tamamlama Programı, Yrd. Doç. Dr. Davut Hut, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim
Fakültesi
Tuncer; C. ve İ.Saruhan,2009. Biyolojik Silah Olarak Böcekler. I. KBRN Kongresi. 3 Aralık 2008.
https://www.amasyadsyb.org/sut/saglik/1
Bilgili E. Orman Koruma Dersi Geçici Ders Notları, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon 2014