• Sonuç bulunamadı

Tiyatro dekorlarında R e a l i zm U m u mî tezyinat işleri mütehassısı: Edip Hakkı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatro dekorlarında R e a l i zm U m u mî tezyinat işleri mütehassısı: Edip Hakkı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tiyatro dekorlarında R e a l i z m

U m u m î tezyinat işleri mütehassısı: Edip Hakkı

Z a m a n ı n s a h n e t e r t i b a t ı , Mise en scfene ve dekorlara ait b ü t ü n m ü n a k a ş a l a r ı , m ü b a h a s a t ı , şu iki büyük fikir m a n z u m e s i a l t ı n d a t o p l a n ı r - lar.

Dekoratörlere n a z a r a n :

Tiyatro; bir t e m a ş a mahallidir. B u r a y a din- lemekten ziyade, görmek ihtiyacile gelinir. Bu şerait dahilinde s a h n e t e r t i b a t ı n a ve dekora bir ehemmiyeti m a h s u s a a t f e t m e k icap eder.

Müelliflere n a z a r a n :

Eserin, kıymetli b u l u n m a s ı bu şeyler için kâfidir. Yani kuvvetli bir eser, s a h n e t e r t i b a t ı - nın ve dekorun b ü t ü n n o k s a n l a r ı n ı örtebilir. M ü - tebakisi t e f e r r ü a t t a n ibaret, g ü r ü l t ü ve p a t ı r d ı yapan bir sürü alelade şeylerdir. Esasen s a h n e tertibatının ve d e k o r u n l ü z u m u n a k a n i olanlar, eserlerinin aczinden dolayı kıymet b u l a m ı y a n ifadelerine yeni bir m e n b a a r a y a n küçük kıt'a!

müelliflerden ibarettir. Ve ilh...

Bu zeminde b ü t ü n m ü n a k a ş a ve m u h a k e - meler, şu y u k a r ı d a b a h s e t t i ğ i m nazariyelere müncer oluyor.

Haddi z a t ı n d a dekoratörlerin fikirleri biraz hakikate m u k a r i n gibi görünür. Halbuki Avru- pada, sahne h a y a t ı n ı n çok i n k i ş a f a m a z h a r ol- muş memleketlerinden biri olan Polonyada da

«Mis en scfene» e m ü h i m bir mevki verdiren m ü - ellif ve şair «Atanyslas Vyspionski» bu iki n a z a - riye arasında m ü n a k a ş a n ı n m e v c u t o l a m ı y a c a -

ğmı en kuvvetli delillerle göstermiştir.

Bu delâil bize; h e r h a n g i bir müellifin, ş a -

irin, t i y a t r o ifadelerinde edebî müşahedelerini, kelime o y u n l a r ı n d a n ziyade plastik şekiller- le irae etmesi lâzım geldiğini isbat etmiştir.

B u n u n için de: K a r t p o s t a l y a p m ı y a n ! deko- r a t ö r l e r e ihtiyaç vardır. Yeni i h t i r a l a r m , s a h n e - ye ait b ü t ü n işlerde benliklerini ortaya koyduk- ları bir z a m a n d a , müellifler, eserlerinin d a h a fazla bir kıymete malik olmasını - m a d d î ve m a n e v î ! - d ü ş ü n m e k mecburiyetindedirler z a n - nederim.

Rejisör ve dekoratör, h a l k a ; bu, a l k ı ş l a m a - sını, ıslık ö t t ü r m e k k a d a r tabiî b u l a n t e m a ş a g e - re, yeni h e y e c a n l a r verecek, o n u n her gün ayni şeyi g ö r m e k t e n bıkmış yorgun gözlerine yeni bir m e n b a ı ziya b u l m a k mecburiyetindedirler.

Görülüyor ki, bu silsilei t e f e k k ü r , bizlere a r - tık d u r d u ğ u m u z yerin iyi bir m a h a l olamayaca- ğını, eski malzemelerin kullanılamayacak birer şekil aldığını ve adımlarımızı, zevklerimizi bir başka yola, bir başka âleme tevcih etmekliğimi- zi i h t a r edip d u r m a k t a d ı r .

Ve neticede: Realisme sahnede, sıtmalı bir a k t ö r gibi titriyor.

O n a bu hastalığı aşılıyan bizzat müellifler- dir.

Kıymetli veya kıymetsiz, b ü t ü n h e y e c a n l a - rını, müellifin plastik bir zemin üzerinde ifade etmesi lâzım gelirken o n u n bir sürü fiil- ler ve cümleler peşinde koşarak t e m a ş a g e r i n d a - h a fazla, gözünden ziyade k u l a ğ ı n a h i t a p e t m e - si garip olmaz mı?

(2)

Bugün klâsiklerin okadar şiddetle iltizam ettikleri fikirleri artık kimse m ü d a f a a edeme- mektedir. H a t t â kendilerinin bile, şimdi fırsat buldukları takdirde, fikirlerini eski şiddetile t a t - bik edebilecekleri çok şüpheli bir meseledir.

Artık, sahnede «Realisme» in revaç b u l m a - dığı t a h a k k u k ediyor. Çünkü, tiyatroyu çok sıkı bir realizme istinat ettirmek onun sun'îliğini d a h a bariz bir surette göstermeğe müncer olu- yor. Dolayısile temaşagerin biraz hayale kapıl- masını, m u h a r r i r ve a k t ö r ü n sürüklemek istedi- ği yeni âleme girebilmesini ve kendisine göste- rilmek istenen esere, şahsî zevklerde, helecanile bilfiil iştirak edebilmesini imkânsız bırakıyor.

B u n u n içindir ki sahnede, realizmden başka bir şeyin, bir başka fikrin sür'atle tatbiki elzem görülmektedir.

Şu fikirleri biraz d a h a tevsi edelim:

Tiyatro; yevmî hayatımızın b ü t ü n gürültü patırtılarından uzak oluduğu vakit, onu taklide yeltenildiği z a m a n d a n d a h a muvaffakiyetli olu- yor.

Meselâ: Müteaddit defalar Avrupa sahnele- rinde tecrübe edildiği veçhile, Molier ve S h a - kespear'in XX inci asır elbiseleri ile oynanmış piyesleri, devirlerinin elbiseleri ile oynandığı z a m a n d a n a h a az beşerî görünüyor.

Shakespeare ve Moliere devirlerinin elbise- leri, temaşagerin zihninde, zamanın muayyen bir dakikasında taayyün etmez.

Halbuki bizim elbiselerimize müşabih bir tarzı telebbüs oyunlarını, felsefî düşünüşlerini nihayet asri birer sergüzeşt derecesine indiri- yor.

Binaenaleyh, maziye ait veya «ibda edilmiş melbusat» ile, oynanmış piyes, hiç şüphesizdir ki bizim, günün fakir ve matemengiz! renkli melbusatı ile oynanan bir piyesinden daima da- h a revnakdar görünecek ve daima d a h a fazla telkin kuvvetini temaşagere ihsas edecektir.

H a t t â büyük babalarımızın, büyük annele- rimizin, pamuklu ve baklava dikişli hırkaları, fanilalı, rengârenk kordelâlı eteklikleri bile bize daha cazip görünecektir.

Fakat... devrimize ait olan bir eser mevzuu bahsedilecek olursa!...

... O z a m a n realizmden nasıl korunmalı, seyirciyi nasıl aldatmayıp, h a y a t t a n iktisaben değil de, oyun itibarile canlı ve hakikî olmak istiyen bir eser karşısında olduğunu, m ü t e m a d i nasıl telkin etmeli?.

Bu tıpkı g ü n ü n resim telâkkisine benzeyen bir keyfiyettir. Ressamlar da ayni şeyin zebunu olarak senelerce bu suali kendi kendilerine sor- muşlardır.

.. Ve buldukları cevabı da söyliyeyim:

Ressamlar artık tabiatı tekrar etmiyorlar.

Bir fotoğraf objektifi, bir ressamın elinde d a h a çok kuvvetlidir. F a k a t ! . . .

Ressamın halk kitlesinden ayrılan hususi- yetinin en kuvvetli delili de onun; o şeyi, h a l - kın gördüğünden d a h a fazla kuvvetli görmesi- dir. / ^ - • >, . »

Bu «şeyi» de: Karakterdir. Karakter, eşya- nın aslıdır. Binaenaleyh, böyle bir eserde de, r e - jisör ve dekoratörundtabjlijiftleri, kuvvei.san'at- kâraneleri mevzuu b âhstı'r.

Öyle bir kabiliyet ki.- eşenin aslına dokun- maksızm, zedelemeksizin, ""tlîjıaşagere, Mise en scene'nin ve dekorasyonun .b^tj^n ?©ii<jinal» liği ile hitap edip eSeri realiaçvfeıı'çekip. i m a l a r a - ,

bilsin. J

Rejisör ve dekoratörün;-bü kabiliyeti dolayı- şiledir ki m u h a r r i r ve aktör, bu yepyeni ifadenin hudutları dahilinde realizm z a m a n ı n d a oldu- ğ u n d a n d a h a u m u m i ve daha derin bir h a k i k a t e erişebiliyorlar. H a t t â eser bile bir kaç misli m u - vaffakiyet kazanıyor.

Bu fikir, şimdiki halde «Meyer Hold» ü n s a h - nelerinin en bellibaşlı bir prensibidir. H a r p t e n evvel cebren fikirlerini kabul ettiren dekora- törler tiyatroya her*şgyden evvel yeni renk kıy- metlerini bir tablo kadar vukuf ve vüzuhla ter- tip olunmuş sahnelerini getirdiler.

Serge, Bakst, A. Bonua, Bilsin ve Goldwin lerin dekorlarını, o harikulâde renk kompozison- larını b ü t ü n bir medeniyet âlemi el'an alkışla- makta, Bilsin'nin «Çarın nişanlısı» piyesinde gösterdiği muvaffakiyet şayanı hayrettir.

Bizzat, Avrupada tahsilim esnasında göre- bildiğim piyeslerin dekor itibarile en m u v a f f a - kiyetlisini teşkil eden bu piyesin birinci perde- sinde; doğacak olan faciaya ve ifade edilen his- siyata uygun bir hava y a r a t a n kırmızı ve sarı renklerin çok güzel ahengi nazarı dikkate çar- pıyor ve ikinci perde de, pembe, yeşil ve mavi lekelerle d a h a mütenevvi renk oyunları ve ü ç ü n - cü perdede de açık renklerin kompozisyonları mevcuttu.

Bu da hiç şüphesiz, nihayette çok güzel bir mavi ile d a h a ziyadar ve faciaengiz yapılmış olan kırmızı renkli, son perdeye parlaklık veren bir tezat teşkil etmesi için yapılmış olsa gerek, ki dekordaki uzun kubbelerin h a t t ı münhanisi, eııdişenâk ve boğucu bir hava ile kucaklaşıyor gibi... Sanki facia henüz o y n a n m a d a n evvel he- men orada hazır.

Bu dekoratör artistleri yabancı bir memle- kette tanımış olmaklığım cidden şayanı tees- s ü f t ü r .

Gönül, biraz da, yeniliğin her türlüsü tatbik edildiği memleketimizin tiyatro ve sahne haya- tında.. bu türlü yeniliklere meydan verilmesini istiyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Suriye Kamplarının bulunduğu iller de ki Yerel eğitim programlarının tamamlanmasının ardından Ġlki 2014 yılında Ankara‟da eğiticilere yönelik

Bu amaçla; öğrencinin problem çözme, analitik, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmek amacı ile çeşitli okumalar, senaryolarla örnek

En son milâdın XII inci asrında teessüse başlıyan ve yine hudutları ta mavi Tıma kaynaklarından Kora denizine kadar uzayan geniş ülkenin sahibi büyük Moğol dsvletini

Bu da hiç şüphesiz, nihayette çok güzel bir mavi ile d a h a ziyadar ve faciaengiz yapılmış olan kırmızı renkli, son perdeye parlaklık veren bir tezat teşkil etmesi

[r]

Bal i Işın, Affan Galip Kırımlı, Atıf Ceylân Bedi Sargın, Reha Ortaçlı, Muzaffer Seven, Ve- dat Erer, Ekrem Yene!, Cevdet Beşe, Fethi Tulgar, Feyyaz Baysal, Münir Arısan,

Özel anıtlarımızı ve bize tarih- ten mal olan mimarlık ve diğer sa- nat eserlerini daha bilimli ve daha esaslı koruyabilmek için; bir çok kollarda çalışan ayrı ayrı

Dede Korkut’un Günbed Yazmasında Geçen 50 Moğolca Kelime (s. 55-82) başlıklı yazıda, yazmada geçen kırk sekiz kelime ele alınmaktadır. Bu kelimeler arasında.. kurban,