• Sonuç bulunamadı

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 66, Mart 2018, s

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 66, Mart 2018, s"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 01.01.2018 15.03.2018

Arş. Gör. Çağrı TAŞGETİREN

Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü cagritasgetiren@gmail.com

KÜLTÜREL AİDİYETLER VE LİBERAL “BİREY” TASAVVURU1 Öz

Liberalizm, toplum ve devlet karşısında bireyi önceleyen ve kişilerin temel hakla- rının muhafazası için devletin sınırlandırılması gerektiğini savunan bir ideolojidir.

Liberal düşüncenin merkezinde birey ve onun özgürlüğü yer aldığı için devletin, vatandaşları karşısındaki tutumu eşit ve nötr olma iddiasındadır. Bu anlayış vatan- daşların dini ve sosyal mensubiyetlerini, dilini, kültürünü, yani bir insanın aidiyet- lerini dikkate almaz. Çağdaş siyaset felsefesinde komüniteryen çizginin bu prob- lemleri eleştirel çerçevede ortaya koyduğunu görüyoruz. Komüniteryen felsefe, herkesi liberalizmin öngördüğü soyut birey kategorisi içerisinde değerlendirmenin, insanların, örneğin kendileri açısından varoluşsal önem taşıyan kültürel aidiyetleri- ni dikkate almamak anlamına geldiği görüşündedir. Komüniteryen çizgi buradan yola çıkarak, Liberalizmin bireyin taşıdığı aidiyetleri dikkate almamasının onun tercihlerini anlamasını güçleştirdiğini ve bunun da aslında çelişkili bir şekilde insa- nın özgürlüğünü gerçekleştirmesine engel olduğunu ifade etmektedir. Liberal dü- şünce ile Komüniteryen düşüncenin tartıştığı bu konu, devlet-toplum ilişkisinde çağımızın en sorunlu alanlarından birisi olarak analiz edilmeyi zaruri kılmaktadır.

Anahtar kelimeler: Liberalizm, Birey, Komüniteryanizm, Aidiyet

(2)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

396 CULTURAL BELONGINGS AND THE CONCEPT OF LIBERAL

“INDIVIDUAL”

Abstract

Liberal ideology prioritizes the individual instead of the society and the state and asserts restriction of the state to protect fundamental rights of individuals. Liberal thought requires that the state’s conduct towards its citizens must be based on neut- rality and equality since liberalism is centered around individual freedom. Libera- lism argues that the state disregard the religious, social, linguistic and cultural affi- liations of its citizens. Communitarian philosophy criticizes that liberalism’s way of evaluating individuals as abstract means not taking cultural identities of indivi- duals into account. Communitarian thought further claims that Liberalism’s lack of consideration of individual belongings makes it hard for individual to understand his/her preferences, suggesting that liberal promise of realization of individual fre- edom contradicts with itself. It is essential to analyze this issue, debated by liberals and communitarians, as one of the most problematic areas of our time in state’s re- lationship with society.

Keywords: Liberalism, Individual, Communitarianism, Belonging

Liberalizm, toplum ve devlet karşısında bireyi öne alan ve kişilerin temel haklarının mu- hafazası için devletin sınırlandırılması gerektiğini savunan bir ideolojidir. Her ideoloji gibi Li- beralizm’in de bir felsefi arka planı ve tanımladığı bir devlet ve insan doğası tasavvuru vardır.

Buna göre birey, her türlü toplumsal yapıdan hem ontolojik hem de metodolojik olarak önce gelir. Siyasi analizin merkezinde birey ve onun özgürlüğü yer alır.

Liberal birey tasavvurunu daha iyi anlamak için klasik ve modern siyaset felsefesini “bi- reyin statüsü” açısından karşılaştırmak yerinde olur. Öncelikle “birey”, modern dönemde ortaya çıkmış bir kavramdır. Klasik dönemde örneğin Platon ve Aristoteles’te devlet ya da toplum bireyi aşkın bir yapıdır. Devlet, bireylerin iradesinden neşet etmiş bir yapı değildir.

Platon’un ideal Devlet tasavvurunda yöneticiler, koruyucular ve üreticiler gibi farklı top- lum katmanları fonksiyonel olarak birbirini tamamlayıp bir sistem olarak devleti vücuda getirir- ler. İnsanlar arasında eşitlikten söz edilemez. Herkes kendi niteliğine uygun bir pozisyonda gö- revini ifa eder. Bu anlamda insanların kendi kaderini tayin hakkı yoktur. Devlet şeması yukar- dan aşağıya hazır bir şekilde verilmiştir ve ancak herkes vasıflarına uygun amacı gerçekleştirdi- ği takdirde sağlıklı bir devlet yapısı oluşur.

Aristoteles de Platon’a benzer bir şekilde bireyi aşkın bir devlet anlayışı ortaya koyar.

Aristoteles’e göre devletin birey karşısında önceliği vardır. Bütün parçadan nasıl önce gelirse, el ya da ayak nasıl vücut olmaksızın iş göremezse devlet olmaksızın bireyden söz edemeyiz. Dev- let doğal, hazır bulunmuştur ve bireye önceliklidir.2

1 Bu çalışma, Asoscongress tarafından düzenlenen, 26-28 Ekim 2017 tarihleri arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu’nda sözlü bildiri olarak sunulmuştur.

2 Aristoteles, Politika, Çev. Mete Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 10.

(3)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

397 Gerek Platon’da gerek Aristoteles’te devletin var oluş amacına ahlaki bir değer eşlik eder

ki bu da en yüksek iyi’yi gerçekleştirmektir. Parça-bütün ilişkisini de göz önünde bulundurarak denilebilir ki tek tek fertler ancak ve ancak devlet içerisinde ahlaki bir fonksiyonu gerçekleştirir- ler. Birey, sosyal oluşu ve devlet içerisindeki varlığı sayesinde anlam ifade eder.

Modern siyaset felsefesini klasik dönemden ayırt eden en önemli husus insanlar arasında niteliksel doğal eşitlik olduğu düşüncesidir.3 Hobbes, Rousseau ve Locke’daki doğa durumu tasvirleri ve sözleşme düşüncesi devletin bireyi aşkın bir yapı olmadığını, insanların müşterek bir otorite olarak devleti oluşturduğunu gösterir. İnşa edilen devlet yapıları nasıl olursa olsun bunu klasik dönemden ayıran, modern yapan temel unsur bireyden yola çıkıştır.

Ancak adı geçen sözleşme teorisyenleri her ne kadar bireyden yola çıkıyorlarsa da hepsi- nin ulaştıkları siyasal sistem birey merkezli değildir. Burada Locke, birey-devlet ilişkisinde diğer ikisinden farklılaşır. Locke, Hobbes ve Rousseau’dan farklı olarak sözleşme sonrasında da devlete bireyin can, mal ve hürriyet gibi temel haklarının muhafazası misyonunu vermiştir. Bi- reyler örneğin Hobbes’un devlet tasavvurundaki gibi koşulsuz bir şekilde haklarını devlete dev- retmezler. Devlet’in bu anlamda hukuki sınırları vardır ve meşruiyetini uyruklarının temel hak- larını koruduğu için alır. Bu düşünceler Locke’u liberal politik düşüncenin öncüsü yapmıştır.

Burada dikkat çeken bir nokta devlete örneğin Platon ya da Aristoteles’teki gibi erdemi, en yük- sek iyi’yi gerçekleştirme gibi bir misyon atfedilmemesidir. Devletin bireylerin ahlaki tercihleri- ne ya da tekamülüne ilişkin bir fonksiyonu yoktur. Devlet, minimal bir devlettir. Birey ve onun tercihleri ön plandadır.

Klasik ve modern dönem arasındaki bu temel ayrım çağdaş siyaset felsefesindeki “birey”

tartışmaları açısından da ışık tutan bir mahiyet taşır. Klasik dönemde devlete ahlaki bir değer atfediliyor, toplumu oluşturan insanlar da bu ortak iyi’yi gerçekleştirecek unsurlar olarak telakki ediliyordu. Liberal yaklaşım her türlü ortak iyi anlayışını reddederek siyasal alana bireyin hakla- rı çerçevesinden yaklaşmıştır. Yapılan tartışma hak ve iyinin önceliği arasındaki tartışmadır.

Bunun şahıs planındaki tezahürü de seçimlerini özgürce yapan liberal soyut birey tasavvuru ile bir ortak iyi ve muayyen amaçlar çerçevesinde tercih yapan birey arasındaki karşıtlıktır.

Çağdaş siyaset felsefesinde liberal yaklaşımın önemli isimlerinden John Rawls’a göre te- leolojik doktrinler iyi ve hak arasındaki ilişkiyi yanlış kurmuşlar ve bir iyi düşüncesi etrafında hayatı tanzim etmeye girişmişlerdir. Oysa hak’tan bağımsız muayyen bir iyi anlayışı etrafında hayatı şekillendirmek doğru değildir. Rawls iyi ile hak arasındaki ilişkiyi ele alırken bu ilişkinin bir benzerini benlik ve amaçları arasında görür ve ikisi arasında paralellik kurar. İnsan doğasını ortaya çıkaran şeyin amaçlar değil, o amaçları seçerken ve takip ederken izlenen ilkeler olduğu- nu söyler. Bir amaç diğerlerine göre ne kadar baskın olursa olsun, benlik her zaman amaçlardan önce gelmelidir. Bundan dolayı teleolojik doktrinlerin ileri sürdüğü şekilde hak’la iyi arasındaki ilişki tersine çevrilmeli ve hak öne alınmalıdır.4

Rawls’un sosyal teorisini kurarken sözleşme geleneğini öne çıkarması dikkat çekicidir.

Başlangıç pozisyonunda bireylerin bilgisizlik peçesi (veil of ignorance) ardında seçim yapmala- rı bu görüşleri doğrultusunda şaşırtıcı değildir. Bilgisizlik peçesi ardındaki insanlar toplumdaki yerleri, statüleri, zekaları, güçlü tarafları, iyi tasavvurları, rasyonel hayat planlarına dair hiçbir şey bilmezler. Aynı şekilde içerisinde yaşadıkları toplum yapısının ekonomik ve politik duru-

3 Neşet Toku, Siyaset Felsefesine Giriş, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2012, s.163

4 John Rawls, A Theory of Justice, The Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, 2005, s. 560.

(4)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

398 muna ve hangi kültür ve medeniyet düzeyinde olduklarına dair de malumatları yoktur.5

Rawls’un bu soyutlaması da yukarıdaki kişi tasavvuruyla tutarlıdır.

Rawls’un bütün bunlardan çıkarmış olduğu sonuca göre siyasi liberalizm, bütüncül ahlaki doktrinlerle ilgilenmez. Siyasi liberalizmin temel sorusu şudur: “Çözülmesi mümkün olmayan derin fikir ayrılıklarının bulunduğu bir toplumda adil ve özgür bir toplum nasıl kurulabilir?”

Rawls’a göre bunun çözümü bütüncül ahlaki doktinlerin hiçbirine referans göstermemek, onlar karşısında tarafsız olmaktır.6 Rawls ancak bu sayede bireyin özgürce tercihlerde bulunacağını ileri sürer.

Çağdaş siyaset felsefesinde liberalizme özellikle John Rawls’a önemli eleştiriler getiren Michael Sandel, “Liberalism and Limits of Justice” adlı eserinde liberal adalet teorisini ve libe- ral birey tasavvurunu eleştirir. Sandel teorideki Kantçı temellere yönelik bir sorgulamaya girişir.

Kant’a göre ahlak yasasının temellendirilme yöntemi herhangi bir iyi tasavvurundan farklıdır.

Ahlak yasasının ilkeleri yalnızca iyi tasavvurlarından önce gelmekle kalmaz, onlardan tamamen bağımsız şekilde elde edilir. Bir iyi ya da kötü tasavvuru ahlak yasasından önce tanımlanamaz, ahlak yasası kurucu temel niteliğindedir, iyi ya da kötü ondan sonra ve onun aracılığıyla elde edilebilir.7 Kant, böylece ahlak yasasının temeline özgürlüğü koymuştur.

Sandel Kant’ın teleolojiye karşı çıkan yaklaşımında deontolojik liberalizmin izlerini gö- rür. Deontolojik liberalizm, adaletin her türlü iyi anlayışı karşısındaki önceliğini savunan bir yaklaşımdır.8 Kant ve Rawls’a göre gerek seküler gerek dini temelli belli bir iyi tasavvuruna dayanan adalet teorileri bireyin özgürlüğüyle bağdaşmaz. Bu tür siyasal sistemler belli bir iyi düşüncesini empoze ederler ve bireylerin kendi amaçlarını kendilerinin belirlemesine, seçimle- rini özgürce yapmasına engel olurlar. Bu kaygı nötr bir devlet anlayışını getirir. Özgür birey ve nötr devlet karşılıklı birbirini gerektirirler. Nötr devlet bireyi amaçlarını özgürce seçmesine imkan tanıyan haklar sunar. Bu hak çerçevesi kapsamında devlet dini ve ahlaki tercihler husu- sunda taraf tutmaz.9

Dolayısıyla Liberalizm’e göre bir yanda vatandaşlarına karşı nötr bir devlet, diğer tarafta da sadece hukuki anlamda “vatandaş” olarak tanımlanan insanlar vardır. Liberal politik teori, vatandaşların dini ve sosyal mensubiyetlerini, dilini, dinini, kültürünü, kimliğini, tarihini dikkate almaz.10 Her türlü nitelikten bağımsız soyut bir birey tasavvuru söz konusudur. Devletin, vatan- daşlarına yönelik bütün tutumları da bu doğrultuda şekillenir. Böylelikle de birey haklarının teminat altına alınacağı düşünülür.

Ancak herkesi, liberalizmin öngördüğü soyut birey kategorisi içerisinde değerlendirmek pek çok problemi de beraberinde getirmektedir. Çağdaş siyaset felsefesinde komüniteryen çiz- ginin, bu problemleri eleştirel çerçevede ortaya koyduğunu görüyoruz. Bunlardan bir kısmı, dini bazı sembollerin yasaklanması, çokkültürlülük tartışmaları, anadilde eğitime getirilen sınırlan- dırmalar ve belli bir gruba pozitif ya da negatif ayrımcılık yapmak şeklinde sıralanabilir. Ko- müniteryen felsefe, herkesi liberalizmin öngördüğü soyut birey kategorisi içerisinde değerlen- dirmenin, insanların, örneğin kendileri açısından varoluşsal önem taşıyan kültürel aidiyetlerini dikkate almamak anlamına geldiği görüşündedir. Aynı çerçevede, Liberalizmin insanların sos-

5 age, 137.

6 John Rawls, Political Liberalism, Columbia University Press, New York, 2005, xxviii.

7 Immanuel Kant, Pratik Aklın Eleştirisi, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 2014, s. 70.

8 Michael Sandel, Liberalism and Limits of Justice, Cambridge University Press, New York, 1998, s. 1.

9 Michael Sandel, Justice. Farrar, Straus and Giroux, New York, 2009, s. 113.

(5)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

399 yal, dini, kültürel aidiyetlerinin benlikleri açısından taşıdığı önemi yeterince anlamadığı, onların

bu alandaki taleplerini herhangi bir tercihe indirgediği ve haklarını ihlal ettiği kanaatindedir.

Komüniteryen çizgi buradan yola çıkarak, Liberalizm’in bireyi soyut olarak ele almasının ve taşıdığı aidiyetleri dikkate almamasının onun tercihlerini anlamasını da güçleştirdiğini ve bunun da aslında çelişkili bir şekilde insanın özgürlüğünü gerçekleştirmesine engel olduğunu ifade etmektedir.

Sandel, dış kaynaklı her türlü ahlaki değerden bağımsız, ideal bir özgürlüğü kullandığını iddia eden liberal benlik anlayışını yükümsüz, serbest benlik (unencumbered self) şeklinde nite- ler. Rawls’un “A Theory of Justice”da liberal adalet teorisini olgunlaştırmasından 10 yıl kadar sonra kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup eleştirmenin bu benlik anlayışına ve adaletin iyi’ye önceliğine karşı çıktığını söyler. Daha sonra çağdaş liberalizme “komüniteryen” eleştiri getirdiği düşünülen bu yaklaşıma göre amaçlarımızdan ve bağlılıklarımızdan soyutlanarak oluş- turulan adalet düşüncesi yanlıştır.11

Sandel burada din ve ifade özgürlüğünden bir örnek vererek konuyu somut bir düzlemde ele alır. İbadet özgürlüğünün liberal bir toplumda neden anayasal bir korunma altında olduğunu sorarak işe başlar. Buna liberal devletin cevabı liberal bir toplumda temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmış olduğudur. İnsanın dinini özgürce yaşayabilmesi, ibadet edebilmesi de bu kapsamdadır. İnsan, bir birey olarak değerlerini özgürce seçme kapasitesindedir. Devlet de bu anlamda bireyin özgürlüğüne, bağımsızlığına ve özgür iradesini kullanmasına saygı göster- melidir.

Sandel bu örnekte liberal yaklaşımın duymuş olduğu saygının dine yönelik olmadığını düşünmektedir. Burada seçimin içeriği önemli değildir. Din, içeriği itibariyle değil, sadece öz- gür iradeyle yapılmış bir seçim olduğu için saygıyı hak eder. Burada hak iyinin önüne konul- maktadır. Din özgürlüğünü herhangi bir özgürlükten farklı olmaksızın değerlendirmektedir.

Dini özgürlüğü diğer seçimlerle bir tutmak dini, hayatının temeli, kimliğinin asli unsuru, benli- ğinin özü olarak gören bir insan için dinin fonksiyonunu ıskalamak anlamına gelir.12

Sandel’ın tabiriyle mükellefiyeti olmayan benlik (unencumbered self) kimliğimizin aidi- yetlerimize bağlı olmadığı soyut bir benlik anlayışıdır. Bu benlik tasavvuru ileri sürüldüğü gibi akılcı ve özgür tercihlerde bulunabilen bir benlik değil ahlaki derinlik ve kişilikten yoksun bir benliktir. Bir aileye, bir millete, bir tarihe sahip olmak gibi seçmediğimiz ama kendilerine aidi- yet hissettiğimiz unsurlar bizim şahsiyetimizin oluşumunda, tercihlerimizde etkili olur. Yalnızca soyut benlik tasavvuru ile bunlara olan yükümlülüklerimizi izah edemeyiz.13 Narratif yaklaşıma göre liberal ödev anlayışı pek çok sosyal kaynaklı yükümlülüğü açıklamakta başarısız olur.

Liberal anlayış, evrensel ödevler ve rıza ile ortaya çıkan yükümlülüklere dikkat çekerken yerel düzeyde sosyal yapılardaki tikel sorumlulukları göz ardı eder. Bu da onun benlik tasavvurundan kaynaklanır. Narratif yaklaşıma göre bizi biz yapan değerler arasında bir ailenin parçası olmak, bir milletin mensubu olmak, bir cumhuriyetin vatandaşı olmak temel bir öneme sahiptir. Bu mensubiyetleri göz ardı eden bir yaklaşım bunlara olan bağlılık ve ödevlerimizi de ihmal ede- cektir. Bu bağlılıkları göz önünde bulundurmadan ahlak ve adaletle ilgili değerlendirmede bu-

10 Will Kymlicka, Contemporary Political Philosophy. Oxford Univsersity Press, New York, 2002, s. 208.

11 Justice, 115.

12 Liberalism and Limits of Justice, xii.

13 Michael Sandel, “Usuli Cumhuriyet ve Yükümsüz Ben”, Çev. Eylem Özkaya, Liberaller ve Cemaatçiler, Dost Yayınları, ed. Andre Berten, Pablo da Silveria, Herve Pourtois, 2006, s. 219.

(6)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

400 lunmak yanlıştır.14 Narratif yaklaşımın önemli temsilcilerinden Alasdair Macintyre da toplumsal

etkiden ve tarihten kopuk bu benliğin soyut ve hayaletimsi bir yapıda olduğunu ileri sürer.15 Oysa pre-modern döneme bakılacak olursa kişi, kendini belli toplumsal rollere göre tanımlar.

Bir ailenin ferdi olmak, bir topluma mensup olmak kişiye belli sorumluluklar yükler. Bunlar soyutlanılması gereken özellikler değildir. Aksine kişinin miras aldığı ve hayatına anlam kazan- dıran niteliklerdir. Macintyre’a göre, burada bireyin yalnızca sosyal bağlarını kaybolmaz. Kay- bolan geleneğe ait olan telos’tur. İnsanın sosyal aidiyetleri de kimliğin kurucu unsuru, anlamı, gayesi bağlamında anlam kazanır. Bu anlayışta kaybolan telos’tur ve bu geleneksel çerçeveden kurtularak bireyin özgürlüğüne kavuşacağı iddia edilir.16

Liberal düşünce bireyin seçme özgürlüğünü merkeze alır ve bireyin otonomisini önem- ser. Önemli olan bireyin tercihlerine saygı duymaktır. Seçimin içeriğini tartışma dışı bırakır.

Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde ve pek çok Avrupa ilkesinde yaşanan eşcinsel evlilik tartışması bunlardan biridir. Liberal yaklaşım konuyu özgürlük çerçevesinde ele alır. Önemli olan bireyin tercihleridir. Eşcinsel insanlar da heteroseksüel insanlar gibi evlilik hakkından ya- rarlanabilirler. Onların da vatandaş olarak böyle bir hakları olmalıdır. Karşı çıkanlar ise işin doğasına karşı çıkarlar. Örneğin Aristoteles, bir kurumun amacının onun hangi toplumsal değere tekabül ettiğinin araştırılması olduğunu söyler. Sandel, Aristoteles’ten yola çıkarak asıl sorma- mız gerekenin evliliğin mahiyeti olduğunu ileri sürer. Oysa liberal yaklaşım konuya özgürlük bağlamında yaklaşmakta, içeriğine girmemektedir. Sandel’e göre asıl tartışılması gereken mese- le eşcinsel evliliğin devletin tanıdığı evlilik birlikteliğinin toplumsal anlamına tekabül edip et- mediği sorusudur.17 Yine Liberalizm’e yönelik ciddi eleştiriler getiren Charles Taylor’a göre de bazı seçenekler diğerinden daha önemli olmadıkça seçme fikri anlamsız hale gelir. “Seçtiğimiz her şey a priori olarak doğrudur” diyemeyiz. Tüm seçeneklerin eşit değerde olması hiçbir şeyin önemli olmaması anlamına gelir. İnsanın tarihe, doğaya, topluma karşı sorumlulukları vardır.

Bunları göz ardı edip salt kendi tercihlerine yoğunlaşan bir insan sonunda narsisistik, bayağı, kendi zevkinin peşinde koşan bir insan haline gelir.18

Sonuç itibariyle, liberalizm bireyden yola çıkan bir ideolojidir. Pre-modern dönemdeki hiyerarşilere karşı hukuki eşitliği, geleneksel ortak iyi tasavvurlarına karşı bireyin özgürlüğünü savunur. Elbette insanı insan yapan en önemli husus akıl sahibi olması ve aklını kullanarak öz- gürce tercihlerde bulunabilmesidir. Ortak iyi anlayışına dayalı pek çok siyasal sistem kolektivist bir yaklaşımla bireysel özgürlükleri ihlal etmektedir. Bu açıdan liberalizmin bireye vermiş ol- duğu değer çok önemlidir. Ancak Liberalizm bireyin bu hakkını merkeze alırken sosyal, kültü- rel, dini, milli aidiyetleri dikkate almaz. Dikkate almadığı için liberal devletin vatandaşlarına karşı yaklaşımı kendi tasavvur ettiği soyut bireyin özgürlükleri çerçevesinde olur. Oysa insanla- rın tercihlerinde bu aidiyetlerin payı büyüktür. Bunları dikkate almadan gösterilecek tutum libe- ralizmin savunduğu özgürlük anlayışıyla çelişecektir. Liberal yaklaşım bu sebeple aidiyetler açısından bireylere empati göstermeli, tercihlerin özgül ağırlığı üzerinde bir daha düşünmeli ve aidiyetlere saygı duymanın da liberal saygı ve hoşgörü içinde yer alması gerektiğini önemseme- lidir.

14 Justice, 117.

15 Alasdair Macintyre, Erdem Peşinde, çev. Muttalip Özcan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 59.

16 age,60.

17 Justice, 132.

18 Charles Taylor, Modernliğin Sıkıntıları, çev. Uğur Canbilen, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2011, s. 38-40.

(7)

Kültürel Aidiyetler ve Liberal “Birey” Tasavvuru

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 66, Mart 2018, s. 395-401

401 KAYNAKLAR

Aristoteles, (1993), Politika (Çev.,Mete Tunçay), Remzi Kitabevi, İstanbul.

Kant, Immanuel, (2014), Pratik Aklın Eleştirisi. Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara.

Kymlicka, Will, (2002), Contemporary Political Philosophy, Oxford University Press, New York.

Macintyre, Alasdair, (2001), Erdem Peşinde. (Çev., Muttalip Özcan), Ayrıntı Yayınları, İstan- bul.

Rawls, John, (2005), A Theory of Justice, The Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge.

Rawls, John, (2005), Political Liberalism, Columbia University Press, New York.

Sandel, Michael, (2009), Justice, Farrar, Straus and Giroux, New York.

Sandel, Michael, (1998), Liberalism and Limits of Justice, Cambridge University Press, New York.

Sandel, Michael, (2006), “Usuli Cumhuriyet ve Yükümsüz Ben”. (Ed. Andre Berten, Pablo da Silveria, Herve Pourtois), (Çev. Eylem Özkaya) Liberaller ve Cemaatçiler, Dost Yayın- ları, Ankara.

Taylor, Charles, (2011), Modernliğin Sıkıntıları, (Çev. Uğur Canbilen), Ayrıntı Yayınları, İs- tanbul.

Toku, Neşet, (2012), Siyaset Felsefesine Giriş, Kum Saati Yayınları, İstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

Delaunay, savaş sonrası 1921'de Paris'e dönmüş ve İspanya deneyimleri, O’nu Parisli kadın- lar için “yaşayan resimler” biçiminde tasarımlar üretmeye teşvik

Araştırma sonuçlarına göre iç güvenlik hizmetlerinde jandarma teşkilatında per- formans değerlendirmenin mesleki ve görev dışı performans değerlendirme şeklin- de

Yaş gruplarına göre fark analizi sonuçları incelendiğinde, gerek benlik saygısının, gerekse hostilite dışındaki tüm psikolojik semptomların genç personelde

Türkiye’de Lisans Düzeyindeki Turizm Rehberliği Bölümlerinde Görev Yapan Akademisyenle- rin Akademik Özgeçmişlerinin İncelenmesi.. The Journal of Academic Social Science

Bu araştırmada, Uşak Üniversitesi, Banaz Meslek Yüksekokulu İç Mekân Tasarımı Prog- ramında öğrenim gören öğrencilerinin staj eğitimi uygulamaları hakkındaki olumlu

Buna göre, öğrenim durumu üniversite olan anne- lerin iletişim yolu ile çocuklarına vermek istedikleri mesajları daha etkili verdikleri, anneler ile çocuklar arasında sözsüz

Pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarının karar verme stilleri ile akademik erte- leme davranışları arasındaki ilişkiyi betimsel olarak saptamaya

Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenler oyun ve fiziki etkinlikler dersinin engellilere dönük olarak, daha etkili ve verimli olabilmesi için; ders araç-gereçlerinin