• Sonuç bulunamadı

Ibn Haldun un Ümran Kuramı Açısından Medeniyetler Arası İlişkilerin Geleceği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ibn Haldun un Ümran Kuramı Açısından Medeniyetler Arası İlişkilerin Geleceği"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G i ç m i ş t v n G * i r c e O r

İ B N H A L D U N

Medeniyetler Sosyolojisi:

Ibn Haldun’un Ümran Kuramı Açısından Medeniyetler Arası İlişkilerin Geleceği

Recep Şentürk*

According to Ibn Khaldun (808/1406), a product of a society that experienced many civi­

lizations at one time, in his “National System" that was prepared on the basis of Islamic jurisprudence, madaniyyah (civilization) and ‘umran (the nation) are synonymous con­

cepts. According to Ibn Khaldun, the world is in the shape of a globe; half of this globe is covered with water while a large portion of the other half that forms the land is not con­

ducive to settlement. The people residing in the areas that are conducive to settlement, despite possessing some different characteristics, have established civilizations which demonstrate similar behavior. Thus Ibn Khaldun defined civilization as a "corporate social actor”, turning it into an individual discipline, and studied the behavior and reactions of civ­

ilizations under different circumstances. His investigations brought him to the conclusion that in the universal order civilizations demonstrate similar behavior. In his own period, by studying existence and scientific thought, he identified the avari'a al-zatiyyah (shortcom­

ings of the nation). Ibn Khaldun proposed a theory in which civilization where civilization and inter-civilization relationships are propelled, on the one hand, by internal dynamics, as well as, on the other, by external relational dynamics, which are defined as change and conflict. According to this approach, civilizations do not show a linear progression or regression; quite the contrary, they have a history full of rises and declines. In a paradox­

ical manner many civilizations that have developed strongly weaken their ability to defend themselves, opening the way to their collapse. If we approach the subject from a modern perspective, how can we interpret the conflicts and disagreements that occur between modern civilizations from the point of view of Ibn Khaldun’s theory of civilizations and inter­

civilization relationships, that is, the subject of the Science of Umran, and what can we say about the future of relationships between civilizations? Our aim is to evaluate the concept of the future from Ibn Khaldun’s perspective, starting from Samuel Huntington’s theory of the clash of civilizations and then to look at the future anew from the perspective of Ibn Khaldun.

* Doç. Dr., ISAM, Istanbul.

2 651

(2)

Geçm işten G e le ce ğ e İBN HALDUN

İçinde yaşadığımız tarihi dönem eçte, çok medeniyetli bir dün ya düzeninin kurulm ası a ra ­ yışlarında, İbn H aldun’un m edeniyetler sosyolojisi son derece yararlı bir temel oluşturabilir. İbn H aldun’un m edeniyet anlayışının iki kaynağı vardır: Fıkıh ve Üm ran İlmi. İbn H aldun, aldığı eğitim, meslek hayatında bir Maliki fakihi, kadısı ve zam an zam an Mâliki baş kadısı (kâdılkudâtı) olarak görev alıp geçimini tem in etmesi hasebiyle Fıkıh geleneğine m ensuptur. Aynı zam an da kendisi Ü m ran ilminin kurucusudur. Bu tebliğimde İbn Haldun’un m ensubu olduğu Fıkıh ilmi­

nin m edeniyet anlayışı ile kurucusu olduğu Üm ran ilmi arasındaki bağlantıya dikkat çekmek ve birisi Ü m ran ilmi, diğeri Fıkıh ilmi ile alakalı iki öneride bulunm ak istiyorum:

Birinci önerim şudur: İbn H aldun’un m edeniyet yaklaşımını küreselleşme çağındaki d ü n y a­

mızda m edeniyetler arası ilişkilerin yapısını objektif olarak açıklam ada kullanalım. M edeniyetle­

ri, m edeniyetler arası ilişkileri, onlann iç ve dış çatışmalarını ve m edeniyetlerin d ön üşüm ü nü objektif olarak incelerken, İbn H aldun’un m edeniyetler sosyolojisini kullanm anın çok önemli faydaları olacaktır. B unlardan en önemlisi, içinde yaşadığımız çok m edeniyetli dünyayı tarafsız bir objektiflikle anlam aya yarayacak kavram ve yöntem eksikliğini kapatmaktır. Böylece, görüş­

lerine katılm ayan bir çok muhalifin yaptığı gibi, bir alternatif öne sürm eden H untington’u sa d e ­ ce eleştirmekle kalmış olmayacağız. Küreselleşen d ü ny ada m edeniyetler ve m edeniyetler arası ilişkileri açıklam ak ve yorum lam akta kullanabileceğimiz yeni bir kavram sal araca veya m oda deyimiyle paradigm aya sahip olm uş olacağız. Böyle bir ihtiyacı giderm ede İbn H aldun’dan d a ­ h a güzel bir başka başlangıç noktası görem iyorum .

İkinci önerim şudur: Küreselleşme çağında giderek yoğunlaşan m edeniyetler arası ilişkileri norm atif olarak düzenlerken Fıkıh yaklaşım ından yararlanalım . G ünüm üzde m edeniyetler a ra ­ sı ilişkileri düzenleyecek küresel bir norm atif düzen eksikliğinin sıkıntılarına şahit olmaktayız. Ba­

tı m edeniyeti O rta Çağ boyunca bırakın farklı m edeniyet ve dinleri bir a ra d a tutm ayı, Hiristi- yanlığın farklı mezheplerini bile bir a rad a tutacak çoğulcu bir norm atif düzen geliştirememiştir.

O rta Çağdaki bu teolojik başarısızlık, günüm üzde seküler sosyal bilim ve hukuk alanında d a gö­

ze çarpm aktadır. H untington’un yaklaşımı b u n un en güzel örneğidir. Fıkıh yaklaşımı, İslam’ın ortaya çıkışından Osm anlı’nın yıkılışına kad ar m üslüm anlar tarafından çok medeniyetli toplum- lan idare etm ek için kullanılmıştır. Biraz son ra d a h a ayrıntılı olarak ele alacağım gibi, H unting­

ton’un kaçınılmaz bir çatışm anın eşiğinde gördüğü dokuz m edeniyetten altı tanesi uzun asırlar boyunca tam am en veya kısmen İslam idaresi altında çatışm adan ve asimile olm adan hayatını sürdürm üştür.

Çok medeniyetli toplum un en son örneği Osmanlı olmuştur. Fıkıh’ta tem ellenen Osmanlı millet sistemi bir çok m edeniyeti asırlar boyunca bir ara d a yaşatm ayı başarabilmiştir. Fıkıh’ta millet olarak isimlendirilen ve müstakil bir birim olarak görülen her millet aynı zam anda bir m e­

deniyeti temsil etmektedir. Fıkıh yaklaşımına göre, m edeniyetler topluluğuna üye olm ak için aranılan tek şart, insanın can, mal, din, akıl, aile ve şerefinin dokunulmazlığını garanti altına eılan tem el insan haklanndan oluşan zarûriyyât olarak adlandınlan aksiyom atik ilkeleri ve hak­

lan kabul etmektir. Zarûriyyât evrensel plan d a insan ilişkilerini düzenleyen aksiyomatik yani her kesin tartışmasız kabul ettiği ilkelerdir. M edeniyetler zarûriyyât dışında farklı değerlere sahip ola­

bilirler.

(3)

Şenlurk « Ibn Haldun'un Umian Kuramı Açısından Medeniyetler Arası İlişkilerin Geleceği

Bu noktada İbn H aldun’un hayatının büyük bir kısmında geçimini Ezher gibi dönem inin dönem inin önde gelen eğitim kurum lannda Fıkıh dersi vererek ve hakimlik yaparak sağlayan bir Maliki başkadısı olduğunu hatırlatm akta yarar vardır. İbn H aldun, Endülüs’ten Fas’a, Mı­

sır’d an Suriye’ye çok dinli, çok kültürlü ve çok m edeniyetli toplum larda yönetici ve aydın elitin bir parçası olarak yaşamıştır. B undan dolayı çok m edeniyetli bir toplum sal düzen M ukaddi­

m e d e tartışmasız bir veri olarak alınmış, İslam m edeniyetinin, diğer m edeniyetleri o rtad an kal­

dırarak bütün dünyaya hakim tek m edeniyet olması gibi bir düşünceye yer verilmemiştir.

G ünüm üzde gücü elinde tutan Batı m edeniyeti, O rta Ç ağda İslam m edeniyetinin yaptığı gi­

bi, kendinden başka m edeniyetlere değerlerini m uhafaza ederek hayatını idam e ettirm e hakkı­

nı tanıyacak mıdır? Yoksa onlarla çatışm aya girip, Batı m edeniyetini tüm d ü ny aya hakim kılma­

ya, diğer m edeniyetleri yok etm eye mi çalışacaktır? Merak edilen soru budur.

İbn H aldun’un M edeniyetler Sosyolojisi

M edeniyetler arası ilişkilerle ilgilenen kişiler günüm üzde iki kam pa ayrılmış bulunmaktadır.

Bir kısmı d ü n y ad a tekbir m edeniyet olduğunu— ki bu d a Batı m edeniyetidir— ve diğer m edeni­

yetlerin miadını doldurm uş olduğunu ö n e sürmektedir. Bu gelenek çok gerilere gitmekle b e ra ­ ber en son temsilcileri arasında H untington ve B ernard Lewis’ten bahsedilebilir. Tarihte bu tezi savunanlar köktendinci Batılı evangelic hristiyanlar olmuştur. Aydınlanm a çağından itibaren b a ­ zı laik aydınlar d a bu tezi sahiplenmişlerdir. Birinci grup Batı’nın Hristiyan m edeniyetini, ikinci grup ise laik m edeniyetini dünyadaki diğer m edeniyetlerden üstün görm üş, çatışm a yoluyla o n ­ ların üzerinde hakimiyet kurm a yolunu savunmuşlardır. Ünlü toplumbilimci Max W eber ve Karl Marks’d a bu kategoride yer almaktadırlar. Protestan Etiği ve Kapitalizmin Yükselişi adlı kitabı­

nın b aşında Weber, Batı m edeniyetinin niçin üstün bir m edeniyet olduğunu gösterm e çabasını sergiler. Marks ise evrimci şem ad a Batıyı en üste koyar, Doğu’yu despotizmle suçlar. Batı sö ­ mürgeciliği çoğu zam an dini ve laik argüm anlar vasıtasıyla bir m edenileştirm e m isyonu olarak meşrulaştırılmıştır.

Diğer yandan, Richard Bulliet, Richard Falk, Jo h n Esposito ve benzerleri m edeniyetler ça­

tışması tezine karşı çıkmaktadırlar. İspanya hüküm eti önderliğinde başlatılan m edeniyetler itti­

fakı projesi de bu bağlam da değerlendirilebilir. Bu tezin tarihteki en önem li temsilcisi İbn H al­

dun’d u r am a İbn H aldun’un ismi bu tartışm alarda geçmemektedir. İbn H aldun m edeniyetlerin asla çatışmayacağını iddia etm emiştir am a H untigton veya Lewis gibi farklı değerlerin çatışm a­

ya yol açacağı tezini kabul etmemiştir. İbn H aldun’a göre m edeniyetler— kültürel değerleri fark­

lı olduğu için değil— “m ecd" yani hegem onya m ücadelesi içine girdikleri zam an çatışırlar1.

İbn H aldun medeniyetleri konu edinen bir ilmin kurucusudur. Bizce İbn H aldun’un böyle bir projeye girişmesinde, Mağrib’ten M eşnk’a (bu günkü ifadesiyle, İspanya, Kuzey Afrika ve O rta Doğu’ya) içinde yaşadığı çok medeniyetli bir toplumdaki çatışma ve değişmeler çok önemli

1 Abdurrahman b. Haldun, Mukaddimet-ü İbn Haldun, (nşr. Ali Abdulvahid el-Vafi) Kahire: Daru'n-Nahda, t.y., II, 539,542.

Bundan sonraki dipnotlarda kısaca Mukaddime olarak geçecektir.

267

(4)

G eçm işten GeleceGe IBN HALDUN

bir rol oynamıştır. H er toplumbilimci gibi, İbn H aldun d a yaşadığı toplum da olan biteni an la­

m aya çalışmıştır. Biz d e bu gün, içinde yaşadığımız toplum u anlam aya ve onun geleceğini tah­

min etm e konum undayız.

İbn H aldun dönem inde Endülüs’ten Doğu Türkistan’a kadar uzanan İslam coğrafyasında Müslümanların yönetimi altında bir çok m edeniyet barış içinde yaşam aktaydı. Söz konusu m e­

deniyetleri bir arad a tutan kavram sal yapı ve m edeniyetler arası ilişikileri düzenleyen hukuki ya­

pı, Fıkıh tarafından şekillendirilmişti. G ünüm üzde millet sistemi olarak adlandırılan bu sistem de her millet aynı zam anda bir medeniyeti temsil ediyordu: Katolik, Ortodoks, Kipti, Yahudi, Mecu- si, Hindu, Budist. Kendisi bir Fıkıh alimi ve kadı olan İbn H aldun bu hukuk düzenini M ukaddi­

m e d e bir veri olarak almıştır. Fakat, söz konusu çok medeniyetli düzen özellikle Osm anlı’nın çök­

mesiyle yok olmuştur. Bu yüzden, günüm üz şartları göz önünde bulundurulduğunda, İbn Hal­

dun’un m edeniyetler sosyolojisi hala geçerliliğini koruyor m u? sorusu haklı olarak akla gelebilir.

Kanaatimce, m evcut dünya düzenini değişmez bir veri olarak görmek, tarihe aykındır. Bu yüz­

den İbn Haldun’un m edeniyetler sosyolojisi bir çok açıdan geçerliliğini korumaktadır.

Huntington, dünya düzeninin nasıl yeniden yapılanacağından bahsettiği eserinde, günüm üz dünyasında dokuz m edeniyet olduğundan bahsetmektedir: Batı, Latin Amerika, Afrika, İslam, Çin, Hind, Ortodoks, Budist ve Japon. Huntington bu medeniyetlerin aralarındaki değer farklılık- lanndan dolayı kaçınılmaz olarak çatışacağı tahminini yürütmektedir. Dikkat edilirse bu m edeni­

yetlerden altı tanesi İbn Haldun zam anında tam am en veya kısmen M üslümanlann yönetiminde birlikte yaşamaktaydı: İslam, Afrika, Hind, Ortodoks, Budist ve Endülüs’ü tecrübesinde olduğu gi­

bi kısmen Batı. Huntington’un sözünü ettiği m edeniyetlerden, sadece Çin, Jap o n ve Latin Ameri­

ka medeniyetleri İslam yönetimi altında değildi. H untingtoria göre medeniyetler arasındaki kültür ve değer farklılıklar kaçınılmaz olarak çatışmaya dönüşm ek zorundaysa, M üslümanlann yönetimi altında adı geçen medeniyetler nasıl oldu d a asırlarca birlikte yaşayabildiler?

Bu gün bir çok insan bu tarihi tecrübede yatan sırrı araştırm akta ve o rad an hareketle m e­

deniyet içi ve m edeniyetler arası barışçı bir dünya düzeninin kavram sal temelleri yeniden nasıl kurulabilir sorusuna cevap aram aktadır. Başka bir ifadeyle, Huntington’un dünyayı Batı ve Ba- tı-dışı diye ikiye bölen basit ikili m antığa (dual logic) dayalı dü ny a düzeni vizyonuna karşılık, b ütün dü ny a m edeniyetlerini bünyesinde banndıracak çok değerli m antığa (multi-valued logic) dayalı bir dünya düzeni vizyonu nasıl kurulabilir? Fıkıh çok değerli m antık üzerine kurulm uş bir düşünce sistemi sunm ası itibanyla bu dönüşüm de önem li bir ilham kaynağı olabilir.

G ünüm üzde çok medeniyetli bir dün y a düzeni arayışında olanlar, özellikle d e m edeniyet­

ler ittifakı tezini ortaya atanlar, kavram sal bir temel ve örnek bir tarihi tecrübe ararlarsa, İbn Hal­

dun’un m ensubu olduğu Fıkıh geleneği ile kurucusu olduğu-Ü m ran ilmine m üracaat edebilirler.

İbn H aldun’a göre m edeniyetlerin çatışmasının sebebi, m edeniyetler arasındaki değer fark- lılıklan değildir. Yükselen m edeniyetler diğer m edeniyetler üzerinde m ecd (hegem onya) kurm ak isterler. H er m edeniyet m ecdinin sürekli ve sınırsız olmasını ister. Bu durum m edeniyetlerin ça­

tışm asına yol açar.

G ünüm üzde B ernard Lewis ve H untington gibi tanınm ış temsilcileri bulunan m edeniyetler çatışması tezi Batı’nın tarihi tecrübesini yansıtmaktadır. Batı tecrübesi O rta Ç ağda Hristiyanlığın

(5)

Şenlurk « Ibn Haldun'un Ümran Kuramı Açışından Medeniyetler Arası İlişkilerin Gelecefli

tek bir mezhebini, A ydınlanm a dönem inden sonra ise tek bir ideolojisini tüm d ü n yay a hakim kılma m ücadelesini yansıtmaktadır.

Basil Mathews isimli bir misyoner 1926 yılında şu başlıkla bir kitap yayımladı: Young ¡slam on Trek: A S tu d y in the Clash o f Civilizations2. M athews’a göre savaşçı ve barbar bir din olan İslam asla akıl ve bilimle bağdaşm az. İslam’ın liberal bir reform gerçekleştirmesi imkansızdır tezini savu­

nan Mathews’den çok kısa bir zam an önce, Arnold Toynbee benzer bir isimle başka bir kitap ya­

yınlamıştı: The Western Question in Greece and Turkey: A Stu d y in the Contact o f Civilizations.3 Dünyayı farklı m edeniyetlere ayırm a ve uluslararası ilişkileri m edeniyet birimini kullanarak an lam aya çalışma yöntem i 1950’lerden sonra yerini m odernleşm e ve kalkınma teorilerine bı­

rakmıştır. Daniel Lerner bu akımın ön d e gelen temsilcilerindendi4. Bu yaklaşım dine önemsiz, m odernleşm eyle beraber kendiliğinden o rtadan kalkacak olan fakat halen m odernleşm eye kar­

şı başarısız bir direniş veren geçici bir faktör olarak bakmıştır. B ununla beraber, m odernleşm e teorisi Batı dışı dünyanın m edeniyetin tek temsilcisi olan laik Batı kültürünü giderek artan bir şekilde benim seyeceği gibi çok açık bir Batı üstünlüğü ve yayılmacılığı varsayımı üzerine kurul­

muştu. Lewis’in aynı dönem de iyimser bir yaklaşımla yazdığı The Em ergence o f M o d em Turkey adlı kitabı d a m odernleşm e teorisinin bir yansım ası olarak görülebilir5.

1990 sonrası Lewis ve H untington’la birlikte m edeniyetleri küresel zem inde çatışan aktör­

ler olarak görm e yaklaşımı uluslaran ilişkiler ve siyasetbilim kuram ında yeniden canlandı.

1993’te Sam uel H untington Foreign Affairs dergisinde m eşhur makalesini ve peşinden 199 6 ’da kitabını yayınladı: T he Clash o f Civilizations and the Rem aking o f World Order6 H untington’un ortaya koyduğu yaklaşıma göre başta M üslüm anlar olm ak üzere Batı dışı düny a yanlış değerle­

re sahiptir ve kendilerini düzeltmeleri de kolay kolay m üm kün değildir. Lewis de aynı yaklaşımı paylaştığını gösteren m akale ve kitaplar kalem almıştır7. Lewis’e göre M üslüm anlar yanlış yol­

dadırlar ve bir türlü İslam m edeniyetini bırakıp Batı m edeniyetini benim sem e konusunda başa- nlı olamamışlardır.

Richard Bulliet, The Case fo r Islamo-Christian Civilization adlı kitabıyla Lewis ve Hunting- ton’u eleştirerek karşı bir tez ortaya attı8. Buüiet’in yaklaşımına göre, İslam ve Hıristiyanlık tari­

hi tecrübeleri itibanyla m edeniyetler çatışması tezine m alzem e olarak kullanılamaz. Tam tersine İslam ve Hıristiyanlığın tarihi tecrübeleri birbirinden ayrışbnlam ayacak şekilde iç içe geçmiştir.

B urada maksadımız m edeniyetler çatışması tezini savunanlar ve karşı çıkanlann kimler ol­

duklarını ve iddialarını nasıl temellendirdiklerini gösterm ek değildir. Esas maksadımız, m edeni­

yeti küresel bir aktör olarak siyaset bilim ve uluslarası ilişkiler kuram ına ilk defa sokan Ü m ran

2 Basil Mathews, Young Islam on Trek: A Study in the Clash of Civilizations, New York, Frendship Press 1926.

3 Arnold Toynbee, The Western Question in Greece and Turkey: A Study in the Contact of Civilizations, Boston: Houghton Mifflin 1923.

4 Daniel Lemer, The Fbssing of Traditional Society: Modernizing the Middle East, New York: The Free Press 1958.

5 Bernard Lewis, The Emergence of Modem Turkey, 3. baski, Oxford: Oxford University Press 2002.

6 Samuel R Huntington, The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order, New York: Simon and Schuster 19%.

7 Bemad Lewis, What Went Wrong? Western Impact and Middle Eastern Response, Oxford: Oxford University Press 2002.

8 Richard Bulliet, The Case for Islamo-Christian Civilization, New York: Columbia Unviversity Press 2004.

269

(6)

G eçm işten G o ic e G e IBN HALDUN

ilminin kum cusu İbn H aldun’un yaklaşımın bu tartışm alarda neden hiç kullanılmadığına dikkat çekmektir. 1990’lardan bu y an a devam eden m edeniyetler çatışmasıyla alakalı tartışm aya İbn H aldun gözüyle henüz bakılmamıştır. Hem M üslüman hem de B atlı siyasetçi, aydın ve bilim adam lan bu konuda ilginç bir ihmal sergilemişlerdir. Özellikle M üslüman araştırmacıların konu­

yu ele alırken İbn H aldun yaklaşımını hiç kullanmamış olması son derece dikkat çekicidir.

Bir Kavram, Uç Terim: M edeniyet, Ümran, içtima

Ö nce bir kavram kargaşasına açıklık getirmek gerekiyor. M edeniyet, üm ran ve içtima İbn H aldun’a göre eş anlamlıdırlar. İbn H aldun M ukaddim e'de Birinci Kitab’ın birinci babında ilk m ukaddim eye söyle başlar:

İnsanın toplum halinde yaşaması (içtimâ’) zorunludur. Filozoflar bunu şöyle ifade etmişlerdir: 'İnsan do­

ğası itibarıyla medenidir’. Bundan maksat insanın topluma duyduğu zorunlu ihtiyaçtır ki bu onların ıstıla­

hında “m edeniyet”tir ki o “umran"ın manasıdır9.

Ancak şunu altını çizerek belirtmek gerekir ki, İbn H aldun’un m edeniyet anlayışı ile kendin­

den önceki, çağdaşı ve sonraki düşünürlerin m edeniyet anlayışlan arasında farklılıklar olabilir.

Bu nedenle özellikle günüm üzde m edeniyete yüklediğimiz anlam la, İbn H aldun’un m edeniye­

te yüklediği anlam ı varsaym ak bizi yanılgıya düşürebilir. Böyle bir yaklaşım çok açık bir anak ­ ronizm örneği oluşturur.

Nitekim, İbn Haldun’un M üslüman ve Batılı yorum culannın niçin İbn Haldun’u yanlış anla- dıklannın tem elinde de anakronizm yatmaktadır. G ünüm üzde bir çok yorum cu, İbn Haldun’u pozitivist toplumbilimin öncüsü veya kurucusu olarak görm ektedir ki bu çok büyük bir yanılgıdır.

ikinci yaygın yanılgı— ki bu genellikle M üslüman aydınlar tarafından irtikap edilmektedir—

üm ran kavramını m edeniyet kavramının İslami alternatifi olarak kullanmaktır. Bu yanılgı, m e­

deniyet kavram ının O sm anlıca’ya Batı dillerindeki “civilization” kelimesinin tercümesi olarak m odern d önem d e girdiği varsayım ına dayanm aktadır. Yukandaki alıntının açıkça gösterdiği gi­

bi İbn H aldun m edeniyet ve üm ranın eşanlamlı olduğunun altını çizmiştir.

İbn H aldun düşüncesi ile m odern m edeniyet anlayışı arasındaki fark lafzı bir fark olm aktan öte, içerik farkıdır. Aynı terimler kullanılsa bile, onlann delalet ettikleri anlam lar farklıdır. Bu farklılıklann ortaya çıkarılması gerekmektedir. Aslında farklılık sadece Batılı düşünürler ve İbn H aldun arasında değildir. M üslüman aydın ve akadem isyenlerin de bu gün m edeniyete yükle­

dikleri anlam ile İbn H aldun’un yüklediği anlam arasında önemli farklılıklar olabilir. Bu farklılık­

ların düşünür tem elinde m ukayese ile o rtaya konulması gerekmektedir.

Kısaca belirtmek gerekirse anakronizm hem Batılı hem de M üslüman yorum culannın İbn H aldun’u yanlış anlam alarına yol açan en tem el sebeptir.

9 Mukaddime, 1,337. ibarenin Arapça aslı şöyledir: Enne el-ictimâ’ el-insânizarûriyyun. Ve yuabbaru el-hukemâu 'an hazâ bi kaulihim: ‘el-lnsânü medeniyyun bi’t-tab" ey lâ büdde lehû min elictimâ’ ellezi hüoe el-medeniyyetu fi isûlâhıhim ve hüue ma’na’l-'umrân. İçtima ve ümranın ayru anlamda kullanıldığını belirten bir ifade için bkz. Mukaddime, I, 327.

(7)

Şentitrk • bn Haldun'un Ümran Kuıamı Açısından M edeniyete Arası İlişkilerin Geleceği

M edeniyet Niçin Zaruridir?

İnsanın üç temel ihtiyacı vardır: “ün s” (dostluk), m addi ihtiyaçların karşılanması ve güven­

lik. M edeniyet bu üç ihtiyaca cevap verdiği için zorunludur. Toplum halinde yaşam ayan insan­

lar bu ihtiyaçlarını başka türlü karşılayamazlar. Dolayısıyla H ay bin Yakzan vakıada m üm kün değildir. Toplum kuran insanların, toplum sal çatışmaları önleyecek güçlü bir yöneticiye ve d ev­

lete ihtiyaçları zorunludur. Aksi takdirde insanlar birbirlerini şiddet kullanarak yok ederler. Ama bu yöneticinin Peygam ber olması veya vahiy kaynaklı bir hukuka dayanm ası zorunlu değildir.

Ümran İlmi ve M edeniyetin A vânz-ı Zâtiyyesi

Üm ran ve Tarih ilminin iki katm anı vardır: zahir ve batın. Zahir seviyesinde tarih ilmi “ihbar”

denilen “a n la t” yöntem ini kullanarak geçmişteki olaylardan ve m edeniyet ve devletlerden b a h ­ seder. Batın seviyesinde ise “nazar” (düşünm e, kuramsallaştırma), “tahkik" (araştırma), “ta ’lil"

(sebep sonuç ilişkisine dayalı açıklam ada bulunm a) yöntemlerini kullanarak yorum lam a y a p a r10.

İbn H aldun, Ü m ran ilminin siyasetbilim ve retorik ile konulan açısından benzeştiğini am a arala- n n d an önemli farklılıklar olduğunun altını çizer. İbn H aldun’a göre, Üm ran ilmi her ne kadar za­

hiri itibanyla, “anlatı” gibi “hatâbi” (retorik) yöntem i kullansa da, batını itibanyla akli (burhânî) yöntem i kullanan bir ilimdir. İbn H aldun dönem inde ilimler kullandıkları yöntem e göre “hatâb i”

ve “burhânî” diye ikiye ayrılıyordu. Tarih ilmi genellikle hatabi ilimler arasında sayılıyordu. Bur- hani ilimler arasında Felsefe, Usul-i Fıkıh ve Kelam vardı.

İbn H aldun’a göre m edeniyetler bütün d ü n y ad a tem el nitelikleri itibarıyla benzer yapısal özellikler taşırlar. İbn H aldun bu özellikleri avânz-ı zâtiyye olarak isimlendirmiştir. İbn H aldun, M ukaddim e de ne yaptığını şöyle izah etm ektedir:

O nda [Mukaddime’de] ümranın ve tem eddünün (medeniyet kurmanın) hallerini ve insan toplumunda orta­

ya çıkan zatî nitelikleri (avânz-ı zâtiyye) olaylann illet ve sebepleriyle sana faydalı olacak şekilde açıkladım11.

İbn H aldun aşağıda saydığı m edeniyetin zâti arazlannın “seb ep ” ve “illet”lerini akli deliller­

le açıkladığını vurgulam aktadır:

Devlet ve ‘millet’, şehir ve köy, izzet ve zillet, kesret ve kıllet, ilim ve sanat, kesb ve izaat, değişen yaygın haller, bedv ve hadr, şimdiki durum ve beklenen durum (vaki ve m untazar)12.

Malum olsun ki tarih ilminin hakikati alemin ümranı dem ek olan içtima-ı İnsanîden ve bu ümranın tabi­

atına arız olan tevahhuş, teennüs, asabiyyat, insanların birbiri üzerinde hegem onya kurması, ve bundan neşet eden mülk, devletler ve onlann mertebeleri, beşerin kesb, m aaş, ulum ve sanatlar gibi çabalan ve amelleriyle kazandıklan şeyleri ve ta b ia t icabı söz konusu üm randa ortaya çıkan halleri haber vermektir13.

10 Mukaddime, I, 276.

11 Mukaddime, I, 286.

12 Mukaddime, I, 287.

13 Mukaddime, I, 328.

2 7 1 1

(8)

G eçm işten GELECEĞE IBN HALDUN

Yukardaki alıntılarda sözü geçen m edeniyetin arazlarını kab aca m addeleştirirsek söyle bir liste o rtaya çıkmaktadır:

1. Devlet 13. Tevahhuş: yalnızlık

2. Millet: din 14. Teennüs: kaynaşma

3. Şehir 15. Asabiyyat: toplumsal birlik şuuru

4. Köy 16. Teğallub: galibiyet, üstünlük,

5. İzzet: yükselme hegemonya

6. Zillet: geri kalma 17. Mülk: otorite 7. Kesret: nüfus artışı 18. Devlet:

8. Kıllet: nüfus azlığı 19. Kesb: kazanç 9. Bedv: göçebe hayat 20. İzâat: kaybetme 10. Hadr: yerleşik hayat 21. Maaş: geçim yolları 11. Vaki: şimdiki durum 22. Ulûm: ilimler 12. Muntazar: gelecek 23. Sanâ’i: sanatlar

Arazların özelliği değişmektir. Bu açıdan üm ran dinam ik bir yapıya sahiptir. Ü m ran ilminin konusu mâîdir, katı değildir. İbn H aldun bu n un altını şöyle çizmektedir:

Tarih ilmindeki gizli hatalardan biri de, asırların değişmesi ve günlerin geçmesi ile toplumlar ve nesillerde ahvalin tebeddülünü göz önünde tutmamaktır. Bu son derece gizli ve şiddetli bir hastalıktır1'1.

İbn H aldun’a göre beşer üm ranı ve insanın içtimâi müstakil bir ilmin konusudur. Bu ilmin meseleleri, bir biri sıra m edeniyet ve toplum a zatından dolayı ilişen avârız ve ahvaldir. Nitekim, vaz’î ve aklî bütün ilimlerin yaptığı d a b u n d an ibarettir15; onlar d a m evzulannın zâti arazlannı araştırırlar.

İbn H aldun, Üm ran ilmi veya İçtima ilminin aralarındaki konu benzerliğinden dolayı hita­

bet ve siyaset-i m edeniyye ilimleriyle kanştınlm am ası gerektiğine dikkat çeker16.

İbn H aldun’a göre bu ilime ait m eşeler burhani ilimlerden olein Felsefe, Kelam ve Usul-i Fı- kıh’ta geçmektedir. H ükem a ve Ülema isbat-ı nübüvvet konusunda, beşerin varlıklarını sürdü­

rebilmek için yardım laşm aya m uhtaç olduklarını ve bu yüzden bir yöneticiye ihtiyaçları olduğu­

nu iddia ederler. Benzer şekilde, Usul-i Fıkıh’ta lüğatlann varlığı ispatlanırken, insanlann içtima ve teavünün tabiatı gereği maksatlarını ifade etm eye m uhtaç olduklan, ifadelerdeki farklılıkların b u rad a n kaynaklandığı ön e sürülür. Benzer şekilde, Fukaha şer’î hüküm leri m akâsıt ile ta ’lîl eder yani m akasıt illeti (sebebi) üzerine hüküm inşa eder. B una göre, zinanın yasaklanm ası nesli ko­

rum ak, katlin yasaklanm ası insan türünü korum ak içindir. Zulüm insan türünün fesadına ve m e­

14 Mukaddime, I, 320.

15 Mukaddime, I, 321.

16 Mukaddime, 1,332.

(9)

yomı.rR • İbn Haldun'un Ümran Kuramı Açışından Medeniyetler Arası Nışkilenn Gelecep'

deniyetin harabına götürür. Bütün bu m akasıd, İbn H aldun’a göre m edeniyeti korum a temeli­

ne dayalıdır b un d an dolayı Fukahanın m edeniyetin niteliklerine kuram sal düşünce yürütmeleri ve kuram lar geliştirmeleri zorunludur17.

Medeniyetler arazlarıyla var ve yok olurlar. Arazlann varlığı m edeniyetin varlığına, m edeni­

yetin varlığı arazlann varlığına bağlıdır. Bir m edeniyet çökm üşse onu n ilim ve sanatlan d a çö­

ker. İlim ve sanatlar m edeniyet olm adan yaşayam az. İslam m edeniyetinin günüm üzdeki duru ­ m u n a bu açıdan bakabiliriz.

Mülk: G ücün Tabiatı H egem onyayı (infirâd bi'l-mecd) Gerektirir.

İbn H aldun’a göre, mülkün tabiatı, infiradı yani gücün tam am ını tek başına elinde tutmayı, günüm üzdeki ifadesiyle hegem onyayı gerektirir18. Bu kaçınılmaz eğilim ister istemez mülk üze­

rinde iddiası olan güçler arasında çatışm aya yol açar.

İbn H aldun Ü m ran kuram ını iki seviyeli bir diyalektik üzerine kurmuştur: İç çatışmalar, dış çatışmalar.

(1) Iç Dinamikler: Elitlerin Devridaimi

İbn H aldun m edeniyet içi çatışm alann dinam iklerine büyük önem vermiştir. H er m edeni­

yette yönetici sınıf (ruling elass) statüsü devam lı bir çatışm anın konusudur. Bu çatışm alarda a sa ­ biyet çok önemli bir rol oynar.

(2) Dış Dinamikler: M edeniyetler Dayanışması ve Çatışması

İbn H aldun m edeniyetlerin m acerasını incelerken sadece iç dinamiklerle yetinm em iş dış di­

namikleri, bir m edeniyetin çevresindeki m edeniyetlerle ilişkilerini de bir değişken olarak h esa­

b a katmıştır. M edeniyetler tek başlann a var olam ayacaklarından, devamlı olarak başka m ed e­

niyetlerle ilişki içindedirler. Bu ilişki zam an zam an çatışm aya dönüşür. İbn H aldun m edeniyet­

ler arası çatışmayı, değer farklılığına değil, başka m edeniyetler üzerinde hegem onya kurm a ça­

basına bağlar.

M edeniyetler Arası İlişkiler: Zayıf M edeniyet Güçlü M edeniyeti Taklit Eder

İbn H aldun’a göre zayıf m edeniyetler güçlüleri ideoloji, kıyafet ve adetleri başta olmak üze­

re bir çok aland a taklit ederler19. Batı m edeniyetinin askeri, teknolojik ve ekonom ik üstünlüğü sürdüğü m üddetçe dünyadaki diğer m edeniyetlerin m ensuplan onu taklit etm eye devam ede-

17 Mukaddime. I, 332-333.

18 Mukaddime. II, 539.

19 Mukaddime, II, 510.

273

(10)

G eçm işten G e le ce ğ e IBN HALDUN

çektir. İslam m edeniyetinin güçlü olduğu dönem de, diğer m edeniyetlerin m ensuplan İslam m e­

deniyetini taklit etmişlerdi. Batının yükselişi ile birlikte, M üslüm anlar d a dahil olm ak üzere bü ­ tün dünya medeniyetleri Batıyı taklitte birbirleri ile yanşmışlardır.

Ancak, batılılaşma ve m odernleşm e çabalan Batı dışı toplum larda devamlı olarak başansız- lıkla sonuçlanmıştır. Tartışmalı Ja p o n y a örneği dışında, Batı dışı toplum lardan batılılaşma çab a­

larını başarıyla tam am layan tek bir örnek gösterm ek m üm kün değildir. Batılılaşma d a h a çok, sembolik ve kültürel üstyapı kurumlarm ın batılılaşması olarak gerçekleşmiştir. Altyapı kurumla- rı ise Batı merkezli dünya ekonom ik düzeninin icaplarına göre şekillenmiştir.

Taklit so n u n d a bağımlılık doğurur. Nitekim günüm üzde Batı dışı medeniyetler, Batı m ede­

niyetine bir çok bakım dan değişen düzeylerde bağımlı haldedirler. B unun en çarpıcı örneği ise entelektüel veya fikri bağımlılıktır.

İslam M edeniyetine İbn H alduncu bir Bakış:

İbn H aldun’a göre İslam m edeniyeti ile diğer m edeniyetler arasında tabi olduklan toplum ­ sal ve tarihi kanunlar itibanyla bir farklılık yoktur. Bütün m edeniyetler aynı kanunlara göre iş­

lerler. Dini farklılıklar m edeniyet içi siyasi ve ekonom ik çatışm alannm yapısını etkilemez.

Ancak bir aland a İslam m edeniyeti diğer m edeniyetlerden farklıdır: naklî (temelde vahye dayalı) ilimler. İbn Haldun nakli ilimlerin (Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam) özellikle Fıkıh ilmi ve is- nad sisteminin İslam m edeniyetine has olduğunun altını çizerek belirtir20. Nakli ilimleri ve on- lann birbiri ile olan irtibatını saydıktan sonra şöyle bir tespitte bulunur: “Bu nakli ilimlerin h ep­

si İslam milletine ve ehline hastır”21. İbn Haldun, Mağrib’te üm ranın azalması ve isnadların ke­

sintiye uğram ası ile ilim çarşılarının kesata uğradığını belirtmiştir.

Tarih:

İbn H aldun ve Huntington m edeniyetler arası ilişkilere ve çatışm aya medeniyetlerin gelece­

ğini belirleme bakım ından büyük önem atfetmektedirler. Halbuki, yaygın olan söyleme göre, İs­

lam medeniyeti sadece kendi iç dinamiklerine atfedilen sebeplerden dolayı ‘geri kalmış’ bir m e­

deniyet olarak görülmektedir. Bu yaklaşım, İslam m edeniyeti tarihini tam am en kendi iç dinam ik­

leriyle açıklamaya çalışmakta ve İslam m edeniyetinin son birkaç yüzyıldır maruz kaldığı dış sal­

dın ve söm ürüyü hesaba katmamaktadır. Halbuki İbn H alduncu yaklaşıma göre medeniyetlerin gelişimini birbiriyle bağlantılı bir şekilde belirleyen iç ve dış sebepler birlikte ele alınmalıdır. İbn H aldun’un bu yaklaşımından hareketle baktığımızda günüm üzde yaygın olarak kullanılan ve sa ­ dece iç dinamiklere dayalı bir açıklama önerm ekten öte geçem eyen ‘geri kalmışlık’ söylemi teorik zeminini büyük ölçüde kaybetmektedir. Buna göre, İslam medeniyeti geri kalmamış fakat Batı m e­

deniyetiyle asırlardır devam eden çatışm ada m ağlup olmuş ve kolonize edilmiştir.

20 Mukaddime, III, 1026-1027. “Ve hâzihi el-'ulûm e/-naq/iyye küllühâ muhtassatun bi'l-mllleti7-is/imlj/ycti ve ehlihâ".

21 Mukaddime, 01, 1027.

(11)

ÿ't.-r in-- • İbn Haldun'un ümran Kuramı Açısından MedenyeHe’ Aıası ilişkilerin Geleeeflı

İbn H aldun’d a n hareketle İslam m edeniyeti ve Osmanlı kem ale erdiği için çökm üştür d e n e ­ bilir. Ç ünkü ibn H aldun’a göre, günüm üzdeki yaygın kanının aksine, geri kalmışlık değil, aşın gelişmişlik, müreffeh toplum larda savaş ruhunu ve dış saldırılara karşı kendini savunm a kabili­

yetini zayıflatır. Nitekim İslam m edeniyeti aşırı geliştiği dönem lerde dışardan gelen b arb ar sal­

dırılara karşı koyamamıştır. Endülüs, Bağdat ve en son Birinci Dünya Savaşı b un un örnekleri arasındadır.

G ünüm üz:

İbn H aldun’a göre zayıf kültürler güçlü kültürleri taklit eder. G ünüm üzde İbn H aldun’un m e­

deniyetin arazlan dediği alanların bir kısmında Batı m edeniyeti bir kısm ında İslam m edeniyeti güçlü görünmektedir.

İslam dünyası kültürel ve dini değerler açısından Batı’d a n güçlüdür a m a teknolojik ve ek o­

nom ik açıdan zayıftır. Bu nedenle Batı ve İslam m edeniyetleri arasındaki çatışm anın nihai g a ­ libi henüz tam olarak belli değildir. H em kültürel hem teknolojik gücü elinde b u lunduran bir taraf olsaydı Batı ve İslam çatışması şimdiye k ad ar çoktan so n a ererdi. Nitekim, İslam dışı m e­

deniyetlere karşı Batı m edeniyeti hem kültürel hem teknolojik üstünlük kurarak m utlak galibi­

yet elde etmiştir. Aynı galibiyeti İslam m edeniyeti karşısında elde edem em ekten dolayı şaşkın bir sabırsızlık sergilemektedir. Diğer y an d an Batı m edeniyeti m anevi ve ahlaki alandaki iddi­

alarını giderek d a h a fazla feda ederek kültürel açıdan d a h a zayıf bir k on um a düşm ektedir. Bu­

na karşılık İslam d üny asın d a giderek artan İslam’a d ö n ü ş sayesinde m aneviyat gücü giderek artm aktadır. Bu bağlam da bazı batılılar İslam’ın m anevi gücünü taklit ederken, bazı Müslü- m anlar d a Batı’nın m addi gücünü taklit etm ektedirler. Dolayısıyla tam bir üstünlük kurm a hiç­

bir tarafa nasip olm am aktadır. Bir tarafın kesin galibiyeti m evcut dengenin bozulm asıyla o rta ­ ya çıkacaktır.

M edeniyetlerin Devridaimi: “Circulation o f Civilizations”

İbn H aldun’a göre hiç bir m edeniyetinin yükselisi veya çöküşü ebedi değildir. Kısaca İbn H aldun’un m edeniyetler sosyolojisine göre tarihin temel dinamiği, m edeniyetlerin devridaim i­

dir. Başka bir ifadeyle çizgisellik tarihte imkansızdır: N e daim i yükseliş, ne d e daim i çöküş söz konusu değildir. O nun yerine iniş ve çıkışlar söz konudur.

İbn H aldun’un üm ran kuram ından hareketle, Batı m edeniyetine bir göz attığımızda, iki önemli tespitte bulunm ak m üm kündür: Birinci tespite göre, Batı m edeniyeti veya diğer adıyla m odern m edeniyetinin yükselişi de diğer m edeniyetlerin yükselişi gibi sonludur. O nun sonsuza kadar devam edeceğini düşünm ek tarihin tem el k an un lann a terstir.

İkinci tespite göre ise, Bata m edeniyetinin sonu, kem ale erdiği zam an gelecektir. Artan re­

fah m odern toplum ların savunm a gücünü zayıflatacaktır. Söm ürge ko num unda olan m edeni­

yetler yükselecektir.

(12)

G e ç m ş te n GafCECe İBN HALDUN

Sonuç: İbn Haldun Paradoksu

“İbn H aldun p arado k su ”n a göre, m edeniyetler geri kaldıkları veya zayıfladıkları için değil, tam tersine kemale erince çökm eye başlar. Buna göre, yukarda ortaya koym aya çalıştığım gibi, İslam m edeniyeti ve onun son büyük temsilcisi Osmanlı aşın refaha erdiği başka bir ifadeyle ge­

lişmesinin sınırlarına eriştiği için çökmüştür. Batı m edeniyeti de gelişmesinin son sınırianna er­

diği zam an çökm eye başlayacaktır. Refah seviyesi yükselen m edeniyetlerin paradoksal bir şekil­

de savaşçılıkları ve kendini savunm a kabiliyetleri zayıflar. B una göre üstün başarı bir m edeni­

yetin sonu demektir. Ya d a Türkçe ifadesiyle her kemalin bir zevali vardır.

İbn H aldun’a göre m edeniyetler sosyolojisi ve tarihi paradoks ve ironilerle doludur. En te­

mel paradoks ise, m edeniyetlerin kemalinin zevale dönüşm esidir22. Biz b u n a “m edeniyerlerin devridaim i” (circulation of civilizations, ya d a sürekli dönüşüm ) dem eyi uygun görüyoruz. İbn H aldun’a göre dü n ya hakimiyeti peşindeki medeniyetlerin devridaim i, m edeniyet içi iktidar m ü­

cadelesi veren yönetici sınıflann devri daim i gibi kaçınılmaz bir süreçtir.

İbn H aldun’un kurucusu olduğu Ü m ran ilmi ve m ensubu olduğu Fıkıh ilmi, günüm üz d ü n ­ yasında, yoğunlaşan m edeniyetler arası ilişkileri yapıcı bir yaklaşımla yeniden yorum lam ak, d a ­ h a çoğulcu ve barışçı bir yaklaşımla yeniden şekillendirmek isteyenlere ilham kaynağı olabilir.

M edeniyetler arası ilişkilerin geleceği, geçmişi gibi, çizgisellikten uzak, helezonik eksende iniş çıkışlarla ilerleyen paradokslar ve ironilerle dolu olacaktır.

22 Mukaddime, II, 542.

Referanslar

Benzer Belgeler

aksam ve girdiler bu tekellerden elde edilmektedir. Yatınm malları sanayiinin % 38,4 gibi büyük bir kesimini teşkil eden taşıt sanayiinin nasıl dışa ba- ğımb olduğunu da

Istanbulun tabiaten güzel yapılışının insan elile bozulmasıdır... Bunlar,

Evin ön cephesinde, oturma ve misafir odaları önüne gelmek üzere üzeri kapalı bir terası vardır. Bina haricî mimarî ve plân tertibi itîbarîle güzel bir

[r]

Birin- ciliği kazanan projenin harici mimarisine gelince; bu Anka- radaki Merkez Bankası binasının küçültülmüş bir modeli tesirini vermektedir ki ayrı bir mimari

İstenilen miktarda ahizeler bağlanmasına imkân veren (anten takviye tertibatı) nı havi müşterek antenler bilhassa büyük apartmanlar için elverişlidir.. Böyle bir tesi-

Sinop elekt- rik ışığını sis düdüğü sayesinde ilk d e f a görmüş ve binanın ve düdük tesisatının sonsistem olu- şu halkın ziyaretlerini sıklaştırmış, zaten güzel

[r]