• Sonuç bulunamadı

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 26. Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-7 Kerbela Şehidi HZ. HÜSEYİN (radiyallahu anh) Hilal Kara - Abdullah Kara

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 26. Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-7 Kerbela Şehidi HZ. HÜSEYİN (radiyallahu anh) Hilal Kara - Abdullah Kara"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yayınevi Sertifika No: 14452 Yayın No: 26

Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-7

Kerbela Şehidi HZ. HÜSEYİN (radiyallahu anh) Hilal Kara - Abdullah Kara

Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu İç Düzen: Nurullah Bilekli

Kapak Tasarımı: Kenan Bıyıklı ISBN: 978-975-261-389-8 1. Baskı: Mayıs 2017

Copyright © Zafer Yayınları, 2017

İlkgençlik Yayınları, Zafer Yayın Grubu’nun bir kuruluşudur.

Talatpaşa Mah. İmrahor Cad. Terasevler Sitesi No: 1-A Kâğıthane/İstanbul Tel: (0212) 446 21 00 / Faks: (0212) 446 01 39

www.zafer.com / zafer@zafer.com

twitter.com/zaferyayinlari / facebook.com/zaferyayinlari Baskı-Cilt: Erkam Yayın San. ve Tic. A.Ş.

İkitelli O.S.B. Mah. Atatürk Bul. Haseyad 1. Kısım No: 60/3-C Başakşehir/İstanbul Tel: (0212) 671 07 00 / Matbaa Sertifika No: 19891

Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San.

Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün.

San. Tic. Ltd. Şti.’nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK), 21, 22 ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme, çoğaltma ve yayma hakkı

(2)

Çocukluğu ...9

Ay yüzlü ...9

Yedinci gün ...11

Dede özlemi ...13

Torunlarıyla oynayan dede ...16

Torunlara yapılan özel dua ...21

Susuz geçen yaz ...22

Babanın işyerinde ...23

Eğitim ve öğretimleri ...25

Biat etmesi ...26

Özel anlar ve dualar ...27

Âlemlerin Efendisi onun için ağlıyor ...31

En Sevgili’nin son günlerinde ...34

dalı ve Psikoloji dalında yüksek lisans, Pedagoji dalında doktora yaptı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Kur’an Kursu öğreticisi olarak çalıştı. Yurt içi ve yurt dışında “Anne ve Aile Eğitim Seminerleri” verdi. Halen Ana- dolu İmam-Hatip Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmenliği yapmakta olan yazarın birçok eseri bulunmaktadır.

ABDULLAH KARA

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Cizreli Şeyh Muhammed Said Efendi’nin halifesi İbrahim Güneş’ten yedi yıl Arapça ve İslâmî ilimler tahsil etti. İmam-Hatip Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğ- retmenliği yapan yazarın birçok çeviri ve telif eseri bulunmaktadır.

e-mail: hilalabdullah@hotmail.com

Yayınlanmış Eserleri:

Hanım Sahabeler, Çocuk Sahabiler, Ashab-ı Suffe, Annelerimiz (Ez- vac-ı Tahirat), Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Şehadet Yıldızları (Şehit Sahabiler), Bilal-i Habeşi, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve Ailesi, İki Sultan İki Kurban (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), Candan Öte Sevmek, Üç Bilal, Eyüp Sultan, Asr-ı Saadette Ramazan, Asr-ı Saadette Derin Fitne, Sahabenin Ateşle İmtihanı, Sahabelerin Şehadet Anları, Efendimizle İlk Buluşma, Kardeşlik Zamanı, Dua ve Hak Kapısının Sırlı Anahtarı, Tevbe Kahramanları, Çocukları Çok Seven Peygamberim, Can Muhammed (Peygamberimizin Çocukluğu), Peygamberimizin Mutlu Yuvası (5 kitap), Peygamberimizin Çocuk Dostları (5 kitap), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi (Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice, Hz. Zeyneb, Hz. Rukiyye-Hz.

Ümmü Gülsüm, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin), Çocuklar İçin Dört Halife (Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali)

(3)

H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h ) H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h )

Kerbela ... 119

Kerbela’nın üzerine çöken kara bulutlar ...121

Hz. Hüseyin’in rüyası ...127

Savaş düzeni alınıyor ...130

Çadırlar ateşe veriliyor ...139

Hz. Hüseyin’in aldığı ilk darbe ...141

Hz. Hüseyin susuz kalıyor ...145

Şehâdeti ... 147

Ardından ...153

Kaynaklar ... 159

Gençlik Yılları ... 39

Ashâb-ı Kirâm’ın ona iltifatı ...39

Ağlatan ezan ...43

Evliliği ...45

Cömertliği ...47

İnsanların en faziletlisi ...50

Babanın evlat acısı ...52

Fitnenin Ortasında ... 55

Arabuluculuk yapması ...61

Hılfü’l-Fudûl’a çağrı ...64

Yezîd Dönemi ... 65

Yezîd’le başlayan problemler ...67

Kûfelilerin baskıları ...75

Müslim bin Akîl, Kûfe’de ...77

Hânî bin Urve’nin tedirgin edilmesi ...81

Müslim ile Ubeydullah mücadelesi ...85

Kûfelilerin ihaneti ...87

Hz. Hüseyin yola çıkmaya hazırlanıyor ...92

Harem hürmetine saygıdan ölüme yürümek ...94

Mekke’den çıkış ...97

Müslim bin Akîl’in acı haberi ...101

Büyük imtihan ...104

Ömer bin Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın İmtihanı ...104

Zalimlerle ilk karşılaşma ...107

(4)

Ay yüzlü

MİLADİ TAKVİMLER 10 Ocak 626’yı, Hicri takvimler hicretin 4. yılı Şaban ayının dördüncü gününü göste- riyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Hz. Fâtıma’nın evinde ciddi bir hareketlilik başladı. Hanımlar sulta- nının sancılarının sıklaştığını duyan komşuları evine koşmuş, kendisine yardımcı olmaya çalışıyorlardı.

Kızının durumunu öğrenen Allah Resûlü (a.s.m.) doğum konusunda mahir olan eşleri Hz. Ümmü Sele- me ile Hz. Zeyneb binti Cahş’a:

– Fâtıma’nın doğumu yaklaştı. Yanına gidip kendi- sine Ayete’l-Kürsî ve A’râf Sûresi 54. ayetini okuyun!

Ayrıca Felâk ve Nâs Sûrelerini okuyarak onun adına Allah’a sığının, buyurdu.

(5)

H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h ) H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h )

etti, güzel temennilerde bulundu her anne-baba gibi…

O gün Hz. Ali neler düşündü, aklından gönlünden ne- ler geçirdi bilinmez ama Rabbine verdiği evlat nimeti için muhakkak ki şükretmişti. Geçim yükü artsa da, haneleri bereketlenmiş, yuvaları ikinci bir evlatla şen- lenmişti.

Yedinci gün

O coğrafya ve kültürde doğumun yedinci günü ev- lerde bayram havasında geçerdi. Yine öyle oldu. Sabah erkenden kızının evine giden Allah Resûlü (a.s.m.) to- rununu kucağına alıp sevdi.

– Allah’ım! Onu ve onun soyundan gelenleri koru!

Allah’ım! Ben onları seviyorum sen de sev! Onları sevenleri de sev, buyurarak dualar etti.

Sonra da kızına döndü:

– Ey Fâtıma! Hüseyin’in saçını kes! Ağırlığınca gü- müşü fakirlere sadaka olarak dağıt, buyurdu.

Yeni doğan bebeğin saçını tıraş etmek kadim kül- türden kalan bir gelenekti. Araplar da sebebini fayda- sını bilmeseler de gelenek ve göreneklerini sürdürür- lerdi. Allah Resûlü (a.s.m.) de İslam’a ters düşmeyen örf ve gelenekleri devam ettirmişti. Saçın ağırlığınca fakirlere sadaka dağıtmak ise bir şükrün ifadesiydi.

Hz. Fâtıma da babasının emri üzere kalkıp oğlunun Peygamber Efendimizin arzusunu yerine getiren

annelerimiz, hemen Hz. Fâtıma’nın evine gittiler. İçeri girdiklerinde Efendimizin dadısı Ümmü Eymen, Hz.

Fâtıma’nın yanı başındaydı. Durumu hakkında bilgi aldıktan sonra doğum anına kadar yanından ayrılma- yıp kendisine yardımcı oldular.

Çok geçmeden yüzü aydan parlak, bakışları ömre bedel, gülüşü gam ve kederi yok eden dünyalar güzeli bir bebek hayata merhaba dedi. Müjdeyi alan Peygam- berimiz, sevinç içerisinde can parçasının evine gitti.

Ebû Hüreyre’nin bildirdiğine göre içeri girince kı- zına göz aydınlığı dileyen Efendimiz, torununu sor- du. Hanımlardan biri ay yüzlü yavruyu alıp kendisine uzattı. Torununu görünce sevinçten gözleri parıldadı ve onu kucağına alıp sevdi. Sonra da hanımlara:

– Çocuğu sarmak için temiz bir bez getirin, bu- yurdu.

Hz. Hasan’dan tecrübeli olan hanımlar beyaz bir bez getirdiler. Bezi alan Efendimiz onunla torununu güzelce sardı, sevip okşadı, yanaklarını ve ağzını öptü.

Kulağına ezan okudu. Birkaç güzel söz söyledikten sonra hanımlara verdi. Kızına iyilik temennilerinde bulunup dualar ederek evden ayrıldı.

Peygamber Efendimizi Hz. Ali izledi. Çocuğunun dünyaya geldiğini haber aldığı gibi sevinçle evine koş- tu. Eşinin hal ve hatırını sordu, yavrusunu kucağına

(6)

Dede özlemi

Hz. Hasan gibi Hz. Hüseyin de Peygamber Efen- dimizin sevgisi ve ilgisiyle büyüdü. Hemen hemen her gün dedesini görür, O’nunla imrenilecek kadar güzel vakitler geçirirdi. Dedesini görmediği gün özler, göz- leri gün boyu O’nu arardı. Bu hal emekleyinceye ka- dar devam etti. Emeklemeye başladığında Hz. Hasan önde, o arkada dedelerini aramaya çıkarlardı. Önce evine giderler, orada bulamadıklarında Mescid-i Ne- bevî’nin yolunu tutarlardı.

Yine öyle bir gündü. Dedelerini özleyen çocuklar, uzaktan O’nun sesini duyunca hareketlendiler. Önce sese kulak kesildiler. Dedelerinin sesi Mescid-i Ne- bevî’den geliyordu. Allah Resûlü (a.s.m.) cuma hutbesi için minbere çıkmış, cemaate konuşma yapıyordu. Bu kadarı onların harekete geçmeleri için yetmişti. Bir an önce dedelerine koşmak, O’nunla oynamak, sevgisini doya doya yaşamak, rahmet pınarına kanmak istiyor- lardı.

Hz. Hasan önde, Hz. Hüseyin arkada yola koyuldular.

Ondan bir yaş büyük olan Hz. Hasan yürüyor, Hz. Hü- seyin ise emekliyordu. Yeni yeni yürümeye başlamıştı.

Ancak birkaç adım atabiliyor, sonra yere düşünce emek- leyerek yola devam ediyor, biraz sonra kalkıp ağabeyinin ardından yeniden yürümeyi deniyordu. Bu şekilde yürü- ye yürüye sonunda Mescid-i Nebevî’ye ulaştılar.

lığındaydı. Kestiği saçın ağırlığınca gümüşü fakirlere dağıttı, duaları alındı. O bunları yaparken Efendimiz ise çoktan pazarın yolunu tutmuştu. Pazarı dolaşıp to- runu için birbirinden güzel iki koç satın aldı. Sahabi- lerin yardımıyla eve getirdi.

Eve vardığında hazırlıklar çoktan başlamıştı. Akî- ka kurbanlarını kesen Efendimiz, eti ikiye ayırdı. Bir kısmının bebeğin ebesine, komşulara ve fakirlere da- ğıtmasını emretti. Diğer kısmını gelecek misafirlere ikram edilmek üzere pişirilmesi için evdeki hanım- lara verdi. Yemekler hazırlanırken misafirlerle ilgile- nen Efendimiz, onlarla sohbet etti. Bir ara Hz. Ali’ye döndü:

– Çocuğun adını ne koydun, diye sordu.

Savaş meydanlarının aslanı Hz. Ali, mücadele ru- hunu yansıtmış ve yine ilk oğlunda olduğu gibi ikinci oğluna da Harb ismini koymuştu. Onun için hayat İs- lam uğruna, Allah adına mücadeleden ibaretti çünkü.

Efendimiz sorunca:

– Harb ismini koydum, dedi.

Barışı savaşa tercih eden, her zaman iyi ve güzele talip olan Rahmet Peygamberi ise:

– İsmi Hüseyin olsun, buyurarak torunun ismini değiştirdi.

Peygamber ocağı şenlenmiş, ilk torun Hz. Hasan’a kardeş gelmişti. Eş dostla yemekler yendi, bebeğe dua- lar edildi, geleneklere uyarak sütanne belirlendi.

(7)

H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h ) H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h )

Peygamber Efendimiz torunları evine geldiğinde önce onları sever, sonra onlarla çocukların seveceği oyunlar oynardı. Artık Hz. Hüseyin de yürümeye baş- lamıştı. İstedikleri zaman dedelerinin yanına kolayca gidebiliyor, hoşça vakit geçirebiliyorlardı.

Dedelerini özledikleri bir gün, iki kardeş birlikte çı- kıp hemen yan tarafta bulunan dedelerinin evine gitti.

Torunlarını görünce sevinen Efendimiz, onları kucak- layıp bir süre sevdikten sonra onlarla oyun oynamaya başladı. Onlar evde oynarken genç sahabilerden Câbir bin Abdullah geldi. İçeri girdiğinde Efendimiz torun- ları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i sırtına almış, elleri ve dizleri yerde gezdiriyordu. Hallerinden memnun olan çocuklar kahkaha atıp duruyorlardı. Onları bu hâlde görünce hoşuna gitti. Çocuklarla:

– Deveniz ne kadar da güzel, diye şakalaştı.

Şakasına karşılık veren Efendimiz ise:

– Binicileri de çok güzel, buyurdu.

Bir Peygamberin sırtına binip oynamak ne büyük bir lütuf olmalıydı kim bilir…

Çocuklar özlem gidermek için dedeleri Rahmet Peygamberi’nin yanında kalır, oyunlar oynar ve unu- tamayacakları güzel anlar yaşarlardı. O anlardan birini Üsâme bin Zeyd şöyle anlatır:

“Bir akşam karanlığında bir iş için Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanına gittim. Kapıyı vurdum. Kapıyı açan İkisinin de üzerinde kırmızı birer gömlek vardı.

Mescitten içeri girdiler. Sesin geldiği yöne bakıp de- delerini görünce heyecanlandılar. Bir an önce yanına varmak istiyorlardı. Hz. Hüseyin bir kaç adım yürüyor, sonra ayakları kayıp düşüyordu. Pes etmiyor, kalkıp tekrar yürüyordu. Her düşüşte yılmadan tekrar kalkıp yola devam ediyordu.

Efendimizin reyhanlarını tebessümle seyreden sa- habiler, rahatça yürümeleri için onlara yol açtılar. Saf- lar hareketlenince o tarafa bakan Allah Resûlü (a.s.m.), torunlarının kendisine doğru geldiğini gördü. Çocuk- lar, görenin sevgiyle bağrına basası gelecek bir haldey- diler. Torunlarının hâllerine dayanamayan Efendimiz, susup hutbesine ara verdi. Sonra da çocukları almak için minberden indi. Durumu fark eden bir kaç sahabi hızla yerinden kalkarak çocukları kucaklayıp Efendi- mizin yanına götürdü.

Allah Resûlü (a.s.m.) birini bir kucağına, diğerini diğer kucağına aldı. Onları öpe koklaya yeniden min- bere çıktı. Ashabına döndü:

– Allah elbette doğru söylemiştir, buyurdu. Sonra da “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imti- han vesilesidir” (Teğâbün, 64/15) ayetini okudu. Ayeti bitirince:

– Çocuklara baktım, yürürken sürekli düşüyorlardı.

Sabredemedim, sözümü kestim, minberden inerek on-

(8)

– Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim. Beni seven Hüseyin’i de sevsin, buyurdu.

Peygamberimizin torunlarını özlediği zamanlardan birine şahit olan Ebû Hüreyre (r.a.) yaşadıklarını şöyle anlatır:

“Bir gün Allah Resûlü (a.s.m.) ile birlikte Medine sokaklarında yürüyordum. Aniden yolunu değiştirip geri döndü. Ben de O’nunla birlikte geri döndüm. Bir ara yüzüme bakıp:

– Hüseyin’i bana çağır, buyurdu.

– Olur, dedim.

Hızlanarak evlerine gittim. Hz. Fâtıma’ya Efen- dimizin torunlarını görmek istediğini bildirdim. Hz.

Fâtıma:

– Hazırlayıp göndereyim, dedi.

Bir süre sonra Hüseyin, koşar adımlarla bize doğru gelmeye başladı. Torununu gören Allah Resûlü (a.s.m.) gülerek ona doğru yürüdü. Yanına varınca elinden tut- tu. Kucaklayıp bağrına bastı. Sonra da:

– Allah’ım! Ben onu seviyorum. Sen de sev! Onu sevenleri de sev, diye dua buyurdu.

O duayı duyduktan sonra Hz. Hüseyin’e karşı kal- bimde büyük bir sevgi oluştu. O andan itibaren Allah Resûlü’nün (a.s.m.) dışında yeryüzünde ondan daha fazla sevdiğim kişi olmadı.”

Çocukların ilgisini çekmekten hoşlanan Peygam- berimiz, zaman zaman onlara bakarak dilini çıkarır- tı. Belli ki altında bir şeyler vardı. Ne olduğunu merak

ettim. İşim bitip gideceğim sırada dayanamadım:

– Elbisenizin altında ne var, diye sordum.

Sorumu hareketiyle cevaplandıran Allah Resûlü (a.s.m.) elbisesini kaldırınca Hasan ve Hüseyin’i gör- düm. Dedelerinin bacaklarına sarılmış öylece duruyor- lardı. Saklambaç gibi bir oyun oynuyorlardı.

Onları gösteren Efendimiz:

– Bunlar benim çocuklarım ve çocuklarımın ço- cuklarıdır. Allah’ım! Ben onları seviyorum. Sen de sev! Onları sevenleri de sev, buyurdu.”

O gün Üsâme bin Zeyd’e buyrulan bu hadis-i şerif, Ehl-i Beyt sevgisini ve bu sevginin iman ehlini Al- lah’ın sevmesine vesile olacağına işaret ediyordu. Ne mutlu onları sevenlere!

Torunlarıyla oynayan dede

Çocukları çok seven Peygamber Efendimiz, sık sık kızının evine giderek torunlarını ziyaret ederdi. Bazen onlarla evde oturur, bazen de onları dışarı çıkarır, elle- rinden tutarak gezdirirdi. Torunlarını gezdirdiği sırada yolda rastladığı bir sahabiye torunlarını gösterdi:

– Beni, şu iki yavrumu ve onların anne-babalarını sevenler, kıyamet günü benimle birlikte olacaklar, bu- yurdu.

Bir başka sahabiye ise:

(9)

H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h ) H Z . H Ü S E Y İ N ( r. a n h )

– Yavrularım nerede? Çocuğum orada mı, diye ses- lendi.

Biraz sonra Hasan da koşarak yanlarına geldi ve Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanında bulunan kardeşi Hüseyin’e sarıldı. Efendimiz iki kardeşin bu hâlini gö- rünce çok sevindi ve sevinci her zaman olduğu gibi dua ile izhar etti:

– Allah’ım! Ben onları seviyorum. Sen de onları sev.

Onları sevenleri de sev, buyurdu.

Her geçen gün biraz daha büyüyen Hz. Hüseyin, sokağa çıkarak çocuklarla birlikte oynamaya başlamış- tı. Çoğu zaman kardeşiyle çıkar, arkadaşlarıyla buluşa- rak oynarlardı. Her çocuk gibi o da oyun oynamaktan büyük keyif alırdı. En sevdiği şey ise oyun sırasında dedesiyle karşılaşmasıydı.

O anlardan birine şahit olan Ya’lâ bin Mürre anla- tıyor:

“Bir gün Allah Resûlü (a.s.m.) ile birlikte oturuyor- duk. Sahabilerden biri bizi yemeğe davet etti. Daveti kabul eden Efendimiz, yanında bulunan sahabilerle birlikte mescitten ayrılarak, davet edilen eve doğru yü- rümeye başladı. Bir süre yürüdükten sonra yolda toru- nu Hüseyin ile karşılaştık. Çocuklarla oyun oynuyordu.

Allah Resûlü (a.s.m.) onu fark edince tebessüm etti.

Hızlanarak insanların önüne geçti. Hüseyin’e doğru yürüdü. Yaklaşınca onu tutmak için elini uzattı. De- dı. Dilinin kırmızılığı çocukların ilgisini çeker, dede-

lerinin onlara dil çıkardığını görünce koşarak yanına giderlerdi. Torunlarını şefkatle bağrına basan Efendi- miz, onları kucağına alır, dilini çıkarırdı. Dilini emen çocuklar, bundan büyük zevk alırdı.

Bir seferinde yine böyle yapmış, torunlarıyla şaka- laşmıştı. Yanında bulunan Uyeyne bin Bedir, bıraka- madığı Arap cahiliye alışkanlığıyla bir an Efendimizin bu davranışını garipsedi:

– Vallahi benim de çocuklarım var. Şimdiye kadar bir kere olsun öpmedim, deyince Allah Resûlü (a.s.m.):

– Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, buyu- rarak, ona yaptığının yanlış olduğunu belirtti.

Çok fazla sorumluluğu olan Allah Resûlü’nün (a.s.m.) günleri son derece yoğun geçerdi. Buna rağ- men torunlarını özlediğinde bir yolunu bulup evlerine giderdi. Fazla zamanı olmadığında içeri girmez, torun- larını dışarıda sevip geri dönerdi.

Yine öyle bir gündü. Sahabilerle yürüyerek Hz.

Fâtıma’nın evinin önüne gittiler. Kapıya gelince Hasan ve Hüseyin’i yanına çağırdı. Hz. Fâtıma çocuklarını güzelce yıkamış, güzel elbiseler giydirip kokular süre- rek takılarını takmıştı. İşi biten Hz. Hüseyin koşarak dedesinin yanına gitti. Ancak annesinin Hz. Hasan’la henüz işi bitmemişti. Annesi onu hazırladığı için ge- cikmişti. Allah Resûlü (a.s.m.) merak edip endişelendi

(10)

Torunlara yapılan özel dua

Ashabıyla bir yere giderken torunlarını yolda ya da sokakta gören Peygamber Efendimiz, durup onlarla ilgilenirdi. Bir gün sahabileriyle birlikte bir yere gider- ken yolda Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e rastladı. Arka- daşlarıyla oyun oynuyorlardı. Yolda durdu, sahabilerine döndü:

– Oğullarımı yanıma getirin, buyurdu.

Sahabiler çocukları getirince onları kucağına aldı, bağrına basıp sevdikten sonra:

– İbrahîm peygamberin oğulları İsmâîl ve İshâk için Allah’a sığındığı dua ile onlar için Allah’a sığınacağım, buyurdu. Ardından şu duayı okudu:

“Eûzukumâ bikelimâtihi’t-tâmmeti min kül- li’ş-şeytânin hâmmetin. Ve bikülli aynin lâmmetin / Bütün şeytan, dertler ve kem gözlerden Allah’ın tas- tamam kelimelerine sığınırım!” duasını okudu.

Sonra sahabilere döndü:

– Atam İbrahîm, çocukları İsmâîl ve İshâk için bu duayı okurdu, buyurdu.

Peygamber Efendimiz, Hz. İbrahîm’in (a.s.) pey- gamber olacak çocukları için yaptığı duayı torunla- rına yapıp kötülüklerden Allah’a sığınırken, Ashâb-ı Kirâm’ın şahsında ümmetine gözlerin nuru, gönüllerin süruru evlatları için anne-babalara yapacakları duayı öğretiyordu.

hamleyle kenara çekildi. Efendimiz tekrar tutmak is- tedi. Hüseyin bir o tarafa bir bu tarafa kaçtı. O kaçı- yor, dedesi gülerek onu yakalamaya çalışıyordu. Birkaç hamleden sonra yakaladı. Bir eliyle çenesini diğer eliy- le başını tuttu. Yukarı doğru kaldırıp omzuna çıkardı.

Sonra kucağına aldı. Öpüp kokladı. Bir süre sonra çev- resindekilere döndü:

– Hüseyin bendendir. Ben de ondanım. Onun sev- diğini Allah da sever, buyurdu.”

Peygamber Efendimiz torunlarına sadece sevgi gös- terisinde bulunup onlarla oyun oynamaz aynı zamanda beslenmelerine de dikkat ederdi. Sağlıklı beslenmeleri için özen gösterirdi. Bir keresinde ikindi namazını kıl- dıktan sonra eşi Ümmü Habîbe’nin evine gitti ve bir süre sonra hizmetine bakan Enes bin Mâlik’i yanına çağırdı ve:

– Ey Enes! Çarşıya git, dört tane muz alıp bana ge- tir, buyurdu.

Çarşıya giderek dört muz alan Enes bin Mâlik, ça- bucak geri döndü. Doğruca Efendimizin yanına gitti.

Ona teşekkür eden Efendimiz:

– Bunları Fâtıma’nın evine götür. Birini Hasan’a, birini Hüseyin’e, ikisini de Fâtıma’ya ver, buyurdu.

– Emredersiniz, diyen Enes, muzları Peygamberi- mizin kızı ve torunlarına götürdü.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir paket burgu makarna, kabartma tozu, beş tane de yumurta al, gel.. -

Bir olay olduğunda Fil Vakası’ndan şu kadar yıl önce veya Fil Vakası’ndan şu kadar yıl sonra oldu diye anlattılar.. Doğanları veya ölenleri Fil Vakası’ndan şu

Ali ve Ailesi, İki Sultan İki Kurban (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), Candan Öte Sevmek, Üç Bilal, Eyüp Sultan, Asr-ı Saadette Ramazan, Asr-ı Saadette Derin Fitne, Sahabenin

Ali ve Ailesi, İki Sultan İki Kurban (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), Candan Öte Sevmek, Üç Bilal, Eyüp Sultan, Asr-ı Saadette Ramazan, Asr-ı Saadette Derin Fitne, Sahabenin

Kasım’ın doğumuyla Hz. Hatice ve Peygamberimi- zin evi daha da şenlendi. Sanki hayatlarındaki mutluluk tablosunun son parçası da yerini almıştı. Birbirlerine olan sevgileri

Hilal Kara - Abdullah Kara Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu İç Düzen: Nurullah Bilekli.. Kapak Tasarımı: Cemile Kocaer ISBN:

maddelerine göre bu eserin işleme, çoğaltma ve yayma hakkı 14452 sertifika numaralı Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg.. tarafından, yazılı bir izinle 12683 sertifika

Bayramlarda harçlık yerine şeker verirler. Şekerleri de çok kıymetli. Şeker değil, altın ikram ediyorlar sanki. AYŞE TEYZE ve AHMET AMCA.. Bankamatikte para unutacak