• Sonuç bulunamadı

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 19

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 19"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yayınevi Sertifika No: 14452 Yayın No: 19

Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-4

Gül’ün İki Goncası HZ. RUKİYYE - HZ. ÜMMÜ GÜLSÜM (radiyallahu anhüma) Hilal Kara - Abdullah Kara

Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu İç Düzen: Nurullah Bilekli

Kapak Tasarımı: Kenan Bıyıklı ISBN: 978-975-261-371-3 1. Baskı: Kasım 2016

Copyright © Zafer Yayınları, 2016

İlkgençlik Yayınları, Zafer Yayın Grubu’nun bir kuruluşudur.

Talatpaşa Mah. İmrahor Cad. Terasevler Sitesi No: 1-A Kâğıthane/İstanbul Tel: (0212) 446 21 00 / Faks: (0212) 446 01 39

www.zafer.com / zafer@zafer.com

twitter.com/zaferyayinlari / facebook.com/zaferyayinlari Baskı-Cilt: Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.

Yüzyıl Mah. Matbacılar Cad. Ata Han No: 34 Kat: 5 Bağcılar/İstanbul Tel: (0212) 628 96 00 / Matbaa Sertifika No: 12683

Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.’nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK), 21, 22 ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme, çoğaltma ve yayma hakkı 14452 sertifika numaralı Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd.

Şti. tarafından, yazılı bir izinle 12683 sertifika numaralı Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.’ye verilmiştir.

(2)

5

İçindekiler

HZ. RUKİYYE BİNTİ RESÛLİLLAH

(radiyallahu anha) ...9

Hayata Merhaba ... 11

İsmi konuluyor ...14

Dünyanın en mutlu yuvası ...16

En saadetli gün ...18

Nişanlanıyor ...19

Küfrün ocağından kurtuluşu ...23

Evleniyor ... 35

Mutlu bir yuva ...41

Zulüm artıyor ...43

Eşinin Müslüman olduğunu haykırması ...47

Kayınvalidesi evi terk ediyor ...49

Tavafta çekişme ...50

HİLAL KARA

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. U.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Hadis Bilim Dalında yüksek lisansını tamamladı. Al- manya’da Psikoloji dalında yüksek lisans, Pedagoji dalında doktora yaptı. Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatip Liselerinde Meslek Ders- leri Öğretmenliği yaptı. Çeşitli vakıf ve derneklerde Kişisel Gelişim ve Anne Eğitim Seminerleri verdi. Halen öğretmenliğe devam eden yazar Almanca, İngilizce ve Arapça bilmektedir.

ABDULLAH KARA

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Cizreli Şeyh Muhammed Said’in halifesi İbrahim Güneş’ten yedi yıl Arapça ve İs- lamî ilimler tahsil etti. İmam Hatip Liselerinde Meslek Dersleri Öğret- menliği yaptı. Halen öğretmenliğe devam eden yazarın birçok çeviri ve telif eseri bulunmaktadır.

Yayınlanmış Eserleri:

Hanım Sahabeler, Ashab-ı Suffe, Çocuk Sahabiler, Annelerimiz (Ez- vac-ı Tahirat), Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Şehadet Yıldızları (Şehit Sahabiler), Bilal-i Habeşi, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve Ailesi, İki Sultan İki Kurban (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), Candan Öte Sevmek, Üç Bilal, Eyüp Sultan, Asr-ı Saadette Ramazan, Asr-ı Saadette Derin Fitne, Sahabenin Ateşle İmtihanı, Sahabelerin Şehadet Anları, Efendimizle İlk Buluşma, Kardeşlik Zamanı, Dua ve Hak Kapısının Sırlı Anahtarı, Tevbe Kahramanları, Çocukları Çok Seven Peygamberim, Can Muhammed (Peygamberimizin Çocukluğu), Peygamberimizin Mutlu Yuvası (5 kitap), Peygamberimizin Çocuk Dostları (5 kitap), Peygamberimiz ve Ailesi Di- zisi-1 Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-2 Hz. Hatice (r.anha), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-3 Hz. Zeyneb (r.anha)

(3)

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

Perde arkasındaki kahraman ...113

Abluka ...115

Hicreti ... 121

Medine günleri ...126

İlahî emirle yapılan evlilik ...127

Düğünü ...131

Huzur dolu yuva ...132

Abdullah’ın vefatı ...135

Vefatı ... 137

Kaynaklar ... 143

İlk Hicret Yurdu ... 53

İlk muhacirler ...59

Gözü yollarda kalan baba ...62

Gözü yaşlı anne ...64

İkinci Habeşistan hicreti ...66

İslam Habeşistan’da ...71

Evleri çocukla şenleniyor ...75

Medine’ye Hicret ... 79

Medine hayatı ...83

“Abdullah’ın babasını nasıl buluyorsun?” ...84

“Bunlar ne güzel insanlar!” ...85

Kardeşlerine kavuşuyor ...86

Vefatı ... 89

Ebedî âleme yolculuk ...91

Efendimiz Bedir’den dönüyor ...94

Abdullah yetim kalıyor ...96

HZ. ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ RESÛLİLLAH (radiyallahu anha) ... 99

“Müjde, Üçüncü Kızın Oldu!” ... 101

Evdeki neşe ...103

Erken yaşta gelen nişan ...104

İnancından dolayı atılan nişan ...106

Aslanın saldırısı ...111

(4)

HZ. RUKİYYE BİNTİ RESÛLİLLAH

(radiyallahu anha)

(5)

Hayata Merhaba

ALLAH RESÛLÜ (A.S.M.) ile Hz. Hatice’nin evliliğinin üzerinden altı-yedi yıl geçmişti. Mutlu ve mesut bir hayat süren ailenin bugünlerde en büyük üzüntüsü, oğulları Kâsım’ı ebedî âleme yolcu etmiş olmalarıydı.

Aile sürekli yâd ettikleri oğullarını unutamıyordu. Na- sıl unutsunlar ki? Bir anne için acıların en büyüğü evlat acısı değil midir? Evladı her aklına geldiğinde hüzün- lenir. Gülerken sessiz sessiz ağlar çoğu zaman…

Doğum kadar gerçekti ölüm Mekke ikliminde…

Hz. Hatice gencecik yaşında ilk eşini kaybetmişti. Fi- car savaşlarında bir hiç uğruna kardeşlerini, babasını, akrabalarını kurban vermişti. Korku dolu yürekler ka- bullenmişti ölümleri...

Evlat acısı, bütün belâ ve sıkıntılardan daha fazla üzüntü veriyordu insana... Evladın sızısı ömür boyu çık- mıyordu yüreklerden. Özünden bir parça kopmuş gibi...

(6)

12 13

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

lah, alan da Allah’tı. Hükmüne rıza gerekliydi. Günler acısıyla tatlısıyla geçip gidecekti. Gitmeliydi de… Dün- yanın kuralı buydu. Kâsım vefat edince Hz. Zeyneb evin tek gözdesi oldu. Oğullarının ölümünden sonra kızla- rıyla öncekinden daha fazla ilgilenen Efendimiz ve sev- gili eşi, onu sık sık sütannede ziyaret edip sevdiler.

Kâsım’ın ölümünden bir yıl sonra ailenin acılarını dindirip yüzlerini güldüren yeni bir güzellik yaşandı.

Şimdilerde bir çocuk daha bekliyorlardı. Kâsım’ın ve- fatından sonra yeniden baba olacağını öğrenen Efen- dimiz, çok sevindi. O günden sonra eşiyle daha yakın- dan ilgilendi. Doğum günleri yaklaşınca ailenin havası değişti. Eş, dost ve akrabaların sevinçleri yüzlerine yansıdı. Hz. Hatice’yi her zamankinden daha çok el üstünde tutar oldular.

İnsanların güneşin kavurucu sıcağından korunmak için gölgelere kaçtığı bir günde Efendimiz ve Hz. Hati- ce’nin evinde ciddi bir hareketlilik vardı. Telaşlı oldukla- rı her hallerinden belli olan hanımlar, birbiri ardına eve girip çıkıyordu. Telaşlı olan elbette yalnızca hanımlar değildi. Arkadaşlarıyla Kâbe’de oturan Efendimiz de en az onlar kadar, hatta onlardan daha fazla heyecanlı ve telaşlıydı. Arkadaşlarına belli etmemeye çalışsa da aklı evde, eşindeydi. Konuşulanları, söylenen sözlerin çoğu- nu duymuyordu belki de... İçten içe dua ediyor, doğu- mun problemsiz geçmesi, doğacak yavrusunun sağlıklı ve sıhhatli olması için Rabbine yalvarıyordu.

Hayat imtihandır. İnsanı sevdikleriyle sınar. Benim zannettiği oğlu, kızı bir anda elinden kayıp gider. Tıp- kı Rabbimizin buyurduğu gibi:

“Ey iman edenler! Biliniz ki, mallarınız ve çocuk­

larınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Al­

lah’ın katındadır.” (Enfâl, 8/28)

Ana-babaların yüreklerini bir mızrak gibi delen ev- latlarının ebediyete yolculuğu, acı olan ölümün en kat- merlisi… Lakin “Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine”

inanan için zor bir imtihan...

Hz. Hatice, oğlu Kâsım’ı yıllarca unutamayacaktı.

Yıllar sonra bir gün yavrusu aklına gelmiş, evinin bir köşesinde için için ağlıyor, sessizce gözyaşı döküyordu.

O sırada Efendimiz içeri girdi. Sevgili eşinin ağladığı- nı görünce yanına yaklaştı. Gözyaşlarını silerek niçin ağladığını sordu. Hz. Hatice:

– Ya Resûlallah! Süt kuzusu yavrumu, Kâsım’ımı kaybettim. Eğer Allah onu bir zaman daha yanımızda bıraksaydı, sütünü tamamlardı, dedi. Eşini teselli eden Efendimiz:

– Üzülme o süt emmesini cennette tamamlayacak- tır, buyurdu. Eşinin sözleriyle teselli bulan Hz. Hatice:

– Eğer bunu bilseydim, onun ölümü bana daha ko- lay gelirdi, dedi…

İmtihanların zirvesini yaşayan Peygamber ve ailesi, sabrın da zirvesini yaşıyordu ve yaşayacaktı da... İlk göz ağrıları Kâsım’ın vefatını sabırla karşıladılar. Veren Al-

(7)

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

Çocuklarını kız-erkek diye ayırmayan Efendimiz, pazarda birbirinden güzel koçlar arasında gezdi. İçle- rinden birini beğenip kızı için satın aldı. Hz. Hatice, hizmetlilerle neşe içinde yemek hazırlarken, Efen- dimiz akîka kurbanını kesip derisini yüzdü. Etini eş, dost, akraba ve fakirlere dağıttı.

İşi bitince evine girdi. Dünya tatlısı kızını kucağına alıp doyasıya sevdi. Babasına gülücükler atan yavrusu- nun kâkülünden bir tutam saç kesti. Geleneklere uya- rak ağırlığınca gümüşü fakir fukaraya dağıttı. Bu sıra- da hanımlar hazırlıklarını tamamlamıştı. Dost, komşu ve akrabalar bir bir gelmeye başladı. Misafirleri içeri buyur eden Efendimiz her biriyle tek tek ilgilendi.

Sofralar kurulup yemekler yenildi. Efendimiz ve Hz.

Hatice’yi tebrik eden misafirler, dünya güzeli bebeği kucaklarına alıp sevdiler.

Yemek yendikten sonra kızını kucağına alan Efen- dimiz, misafirlerin huzurunda ona Rukiyye ismini verdi. Hayırlı bir evlat olması için dualar etti. Duasına icabet eden dostları, onları tebrik etti.

Hz. Rukiyye doğduğu zaman Efendimiz otuz iki - otuz üç, Hz. Hatice ise kırk yedi - kırk sekiz yaşların- daydı. Efendimize vahiy gelmeden yedi-sekiz yıl önce doğan Hz. Rukiyye, şüphesiz dünyanın en bahtiyar ço- cuklarından biriydi.

Hz. Hatice tıpkı büyük kızı Zeyneb gibi onu da yedi gün doya doya emzirdi. Yedinci günün sonunda Duaları kabul eden Allah, O’na dünyalar güzeli bir

kız çocuğu bahşetti. Arkadaşlarıyla Kâbe’de sohbet ederken aklı evde, gözü yoldaydı. Biraz sonra Kâbe’ye doğru gelen bir hanım gördü. Koşar adımlarla gelen hanım, Efendimizin önünde durdu. Dünyalar güzeli bir kızı olduğunu müjdeledi. Sevinçle yerinden kalkan Efendimiz, doğruca eve gitti. Hanımını tebrik edip hal hatırını sorduktan sonra, melek yüzlü yavrusunu kuca- ğına alarak doyasıya sevdi.

Hayatları ve yuvaları yeni bir canla şenlenen an- ne-baba, bambaşka duygular içindeydi. Melek gibi gü- nahsız olan yavru evin hüzünlü havasını değiştirmiş- ti. Hayatlarındaki keder ve yas, yerini neşe ve huzura;

evdeki sessizlik, yerini çocuk cıvıltılarına bıraktı. Eski mutluluklarını sanki yeniden yakalamışlardı.

İsmi konuluyor

Hayatlarına yeni katılan bebeğin doğumunun ye- dinci gününde tıpkı doğum günü gibi tatlı bir telaş başladı. Evde bayram havası esiyordu. Sabah erkenden evden ayrılan Allah Resûlü (a.s.m.) doğruca pazara gitti. Niyeti akîka kurbanı almaktı. Hz. İsmâil’den ka- lan âdet Araplarda çok yaygındı. O tarihlerde genellik- le erkek çocukları olan ailelerin o günü akşama kadar şölen havası içinde geçer, kız çocuğu dünyaya gelen ailelerin evlerinde yas olurdu.

(8)

16 17

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

metliler etraflarında pervane oluyor, muhtemelen bir dediklerini iki etmiyorlardı. Zenginlikleri ve rahat hayatları onları şımartmadığı gibi insanlara küçüm- seyerek bakmalarına da sebep olmayacaktı. Aksine tıpkı anne-babaları gibi mütevazı bir hayat yaşıyor, zengin-fakir ayrımı yapmadan her insanla konuşuyor, oturup kalkıyorlardı.

Halk tarafından sevilip sayılıyor, takdir ediliyorlar- dı. Hal ve hareketleriyle dikkatleri üzerlerine çekiyor, anne-babalar tarafından çocuklara ve gençlere örnek gösteriliyorlardı. Yıllar böylece akıp gitti. Onlar bü- yürken, babaları Allah Resûlü (a.s.m.) vahye hazırlık sürecinden geçti. Birçok kişinin kaldıramayacağı ola- ğanüstü haller yaşadı. Günlerce, haftalarca, bazen bir ay boyunca evden uzaklaşarak Hirâ Mağarası’nda in- zivaya çekildi. Burada tefekkür ederek, Rabbini anarak ibadet etti. Zor ve sıkıntılı bir sürecin sonunda vahiy gelerek Allah (c.c.) tarafından peygamber olarak gö- revlendirildi.

Büyüme çağında vahye hazırlık süreci ve sonrasına şahit olan Hz. Rukiyye, gördükleri ve duyduklarından çok etkilendi. Vahiy ve İslam davet mücadelesi içinde büyüdü. Onlarla yoğruldu. Vahiy terbiyesiyle yetişti.

Vahyi adım adım izleyerek, Kur’ân ahlakıyla ahlakla- narak olgunlaştı. Kardeşleriyle birlikte inen ayetleri ez- berledi. Anlamlarını kavrayarak içselleştirdi. Ayetlerin gereğini yaparak hayatına geçirdi.

kızının daha sağlıklı ve iyi büyümesi için o günkü Arap âdetlerine uyarak sütanneye verdi. Onu da diğer kar- deşleri gibi Peygamberimizin halası Hz. Safiyye’nin cariyesi Selmâ Hanım emzirdi.

Dünyanın en mutlu yuvası

İlahî bir lütfa mazhar olan Hz. Rukiyye, ahlakı in- sanlığa örnek olarak gösterilen bir anne-babanın kızı olarak dünyaya teşrif etmişti. Ablası Hz. Zeyneb ve ondan sonra dünyaya teşrif edecek kardeşlerinin her biri o gün bunun farkında olunmasa bile insanlığın medar-ı iftiharları olacaklardı.

İlk yaşını kendisinden iki-üç yaş büyük olan ablası Hz. Zeyneb ile geçiren Hz. Rukiyye, bir yıl sonra Hz.

Ümmü Gülsüm, ondan bir yıl sonra da Hz. Fâtıma’nın ablası oldu. Dört kız kardeş birbirleriyle oyunlar oyna- yarak huzur dolu bir evde güzellikler içerisinde büyü- düler.

İnsanlığın en faziletli anne ve babasının terbiyesi altında büyüyen çocuklar, onlardan güzel ahlakı, sevgi, saygı, hoşgörü, sabır, şükür gibi birbirinden güzel de- ğerleri öğrendiler. İnsanları seven ve sayan, zorluklara tahammül eden, iyiliğe teşekkür etmesini bilen, güler yüzlü, hoşgörülü, iyiliksever insanlar olarak yetiştiler.

Son derece varlıklı bir ailenin çocuklarıydılar. O günün Mekke şartlarında evlerinde yok yoktu. Hiz-

(9)

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

dokunmayan taş ve tahtadan ibarettir, demek hiç de kolay değildi. Kolay da olmadı. Bu uğurda nice çileler çekildi, ne büyük acılar yaşandı…

Bu zor görevi üstlenen Allah Resûlü (a.s.m.) aldığı vahyi ilk olarak sevgili eşi Hz. Hatice’ye söyledi. Dave- te ondan başladı. Eşinin en küçük tereddüt gösterme- den iman etmesi O’nu yüreklendirdi. Güvendiği kişi- lerden başlayarak, gizli gizli insanları İslam’a davet etti.

Hz. Hatice ve Hz. Ebû Bekir gibi sahabiler davet konusunda O’na yardım ettiler. İlk olarak kızlarıy- la konuşan Hz. Hatice, onlara babalarına gelen vahyi anlattı. İslam hakkında bilgiler vererek Müslüman ol- malarını tavsiye etti. Anneleri gibi onlar da tereddüt etmeden İslam’la şereflendiler.

O gün Hz. Rukiyye’nin hayatının en saadetli gü- nüydü. İman nuruyla aydınlanan kalbi huzurla dol- muştu. Ne annesi ve kardeşleriyle birlikte aldıkları ilk abdesti, ne de Allah’a yönelerek huşu içinde kıldıkları ilk namazı unutabildi. Bu her zaman kalbinin en mu- tena köşesinde tatlı bir anı olarak kalacaktı.

Nişanlanıyor

Allah Resûlü (a.s.m.) ile amcası Ebû Leheb kapı komşusuydu. Evleri birbirlerine bitişikti. Akrabalık ve komşuluk ilişkilerinden dolayı sık sık görüşürlerdi.

Efendimiz ve ailesini yakından tanıyan Ebû Leheb ve

En saadetli gün

Babası, miladi 610 yılının Ramazan ayında Hirâ Mağarası’nda tefekkür ederken “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan ya­

rattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti” (Alak, 96/1-5) ayetleriyle gelen ilk vahiyle peygamberlikle şereflendi. Korku ve endişeyle doğru- ca eve gelip olanları annesi Hz. Hatice ile paylaşmıştı.

Babasının korku ve endişesini, annesinin onu teselli edişini, büyük dayıları Varaka bin Nevfel’in sözlerini bire bir yaşadı Hz. Rukiyye.

Bundan sonra babasına uzunca bir süre vahiy gel- medi. Efendimiz bu durumdan ziyadesiyle etkilendi.

Üzüntüden perişan oldu, günlerce eşi Hz. Hatice ile ilk vahyi konuştu. Bütün bunlara şahit olan Hz. Rukiyye, vahiy sürecinin her safhasında onlarla birlikte üzüldü, onlarla sıkıntıyı paylaştı, onlarla sevindi. Aylar sonra hasretle beklenen yeni bir vahiy geldi.

“Ey örtüsüne sarılıp bürünen! Kalk ve uyar! Yal­

nızca Rabbini büyük tanı!” (Müddessir, 74/1-2) ayetle- ri indiren Allah (c.c.), Peygamberini insanları İslam’a davetle görevlendiriyordu. Bu oldukça zor bir görevdi.

İnsanlara:

– Sizler yanlış yoldasınız. İnandığınız şeyler yanlış.

İlah diye tapındığınız şeyler kendilerine bile faydası

(10)

20 21

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

İki-üç yıl sonra yeniden harekete geçmeye karar verdiler. Kızların yaşının hâlâ küçük olduğunun far- kındalardı. Kendi kendilerine:

– Bu işin adını koyalım. Bir kaç yıl nişanlı kalınca evlilik yaşına gelmiş olurlar, diye konuştular.

Karı-koca uzunca bir süre istişare ettikten sonra bir gün kapı komşuları olan Efendimizin evinin kapısı- nı çaldılar. Selamlaşma ve hâl hatır sorma faslından sonra, söze giren Ebû Leheb ve Ümmü Cemîl konuyu açtı. Kendi oğulları ve Efendimizin kızlarına övgüler dizdikten sonra ziyaret sebebini söylediler. Hz. Ru- kiyye ve Hz. Ümmü Gülsüm’ü oğullarına istediklerini bildirdiler.

Böyle bir evliliğe sıcak bakmayan Efendimiz de Hz.

Hatice de konuşmalardan rahatsız olmuştu. Bir süre sustular. Kızları henüz on - on bir yaşlarındaydı. Daha fazla dayanamayan Hz. Hatice suskunluğunu bozdu:

– Ama onlar henüz çok küçükler, diye söze başladı.

Sözün sonunun gideceği yeri tahmin etmekte zorlan- mayan Ümmü Cemîl söze atıldı:

– Olsun adını koyalım, kızlar büyüyünceye kadar bekleriz, diyerek sözünü tamamlamasına izin vermedi.

Ümmü Cemîl’in konuşmasından rahatsız olan Hz.

Hatice ne diyeceğini şaşırmıştı. Onu çok iyi tanırdı.

Hayır cevabından asla anlamaz, istediğini elde etmek için her türlü yola başvururdu. Üstelik insanların şer- rinden korkup kaçtığı katı kalpli, sivri dilli, kavgacı tip- eşi Ümmü Cemîl, kızlarının hâl hareketlerini takdir

eder, ahlak ve edeplerine hayranlık duyarlardı. Onlar gibi gelinlerinin olmasını dilemişlerdi.

Oğulları Utbe ve Uteybe gençlik çağına girince akıl- larına gelen ilk gelin adayı evin büyük kızı Hz. Zeyneb oldu. Onlar daha düşünürken Hz. Zeyneb teyzesinin oğlu Ebû’l-Âs ile evlendi. Düşündükleri olmayınca amca olarak kendilerine sormadan kızlarını verdikleri için önce kızdılar. Hatta o günün geleneklerine göre amcaoğulları dururken kızını hanımının akrabasıyla evlendirdiği için Peygamberimize kırıldılar.

Sadece Allah Resûlü (a.s.m.) ve Hz. Hatice’ye değil, ellerini çabuk tutup Zeyneb’i oğullarına istemedikleri için kendilerine de kızıyor, birbirlerini suçluyorlardı.

Sakinleşince herhalde kızgınlıkları kaygıya dönüşmüş olmalı ki:

– Bari diğer kızlarını kaçırmayalım, diye konuştular.

Hz. Rukiyye de Hz. Ümmü Gülsüm de henüz çok küçüktü. Korku ve endişeleri, yaşları küçük de olsa kızlara başkalarının talip olabileceğini fısıldıyordu ku- laklarına... Lakin kızlara talip olmaya da cesaret ede- miyorlardı. Zira Rukiyye henüz sekiz, Ümmü Gülsüm ise yedi yaşlarındaydı. Mecburen bir kaç yıl beklemek zorunda kaldılar. Beklerken kendilerince gerekli ted- birleri almayı da ihmal etmediler. Peygamber evine gelip gideni, Mekke’de onlarla ilgili gelişmeleri takibe koyuldular.

(11)

H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a ) H Z . R U K İ Y Y E - H Z . Ü M M Ü G Ü L S Ü M ( r. a n h ü m a )

senin gönlü ısınamadı. Fakat edeb gözetip işi kendi haline bırakmayı tercih ettiler. Bir takım endişelerle birlikte evlenmelerine karar verildi. Merhamet timsali, şefkatli baba kızları için bereket diledi. Onları Allah’ın hıfz u emânına teslim etti.

Karara çok sevinen amca Ebû Leheb ve eşi vakit kaybetmeden hazırlıklara başladı. Ailenin büyüklerini de davet ederek oğulları Utbe ile Hz. Rukiyye, Uteybe ile Hz. Ümmü Gülsüm arasında nikâh için söz kestiler.

Bu söz ile Peygamber kızları hayatlarının ilk ve çetin imtihanını yaşayacaklardı.

Kadere rıza gösterip, “Rabbimiz bizi perişan et­

mez!” diyerek tam bir teslimiyete yönelen Hacer validemize zemzemi ikram eden, genç yaşta Allah yo lunda kurban olmaya razı olup “… Babacığım, em­

rolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” (Sâffât, 37/102) diyen İsmâil’i (a.s.) “Biz, (İbrâhim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İs­

mâil’i) kurtardık” (Sâffât, 37/107) buyuran Allah (c.c.), Habîbi’nin goncalarını da küfrün otağına bırakmaya- caktı… Bırakmadı da…

Küfrün ocağından kurtuluşu

Hz. Rukiyye ve Hz. Ümmü Gülsüm nişanlandığı sırada Efendimiz insanları gizli gizli İslam’a davet edi- yordu. Henüz açık davet izni gelmemişti. Efendimiz lerdendi. Ne yazık ki yakın akraba ve kapı komşulardı.

Belli ki “evet” deseler de “hayır” deseler de sonunda çok üzüleceklerdi.

Her şeye rağmen hayır demeye çalıştılar. Lakin Ümmü Cemîl “hayır” cevabını kabul etmedi. Etme- yeceğini de açıkça söyledi. Yazılıp çizilmeyen, kâğıt- lara dökülmeyen ama uygulamada geçerliği sanki zo- runluymuş gibi gözüken toplumun kadim gelenekleri vardı. Araplar da bu geleneklerine sıkı sıkıya bağlıydı.

Gelenek ve görenekler ise ailenin kızlarını öncelikle babanın en yakın akrabalarıyla evlendirmeleri gerek- tiğini söylüyordu.

Bu gelenekler çerçevesinde şimdi Peygamber ai- lesinin işi zordu. İşin büyüyüp içinden çıkılmaz hale geleceğini fark eden Hz. Hatice, kararı babalarının ve- receğini söyleyerek sözü Efendimize bıraktı.

Efendimiz de Hz. Hatice gibi konuşmanın geldi- ği noktadan rahatsızdı. Lakin o da amcası ve Ümmü Cemîl’i iyi tanıyordu. “Hayır” cevabının faydasız ola- cağını çok iyi biliyordu. Geleneklerin onlardan yana olması Efendimizi zor durumda bıraktı. Akraba iliş- kilerine önem veren Efendimiz, çıkış yolu olmadığı- nı görünce Rabbine teslim oldu. Teslim, tevekkülü / Allah’ı vekil kılmayı gerektirdi. “Hasbunallâhu ve ni’me’l­vekil / Allah bize kâfidir. O ne güzel vekil­

dir” demekten başka çaresi kalmadı.

Böyle bir aileye kızların gelin olarak gitmesine kim-

Referanslar

Benzer Belgeler

CONGRESS ON CULTURE, ARTS AND MULTI-DISCIPLINARY STUDIES APRIL 16-18, 2021- KOSOVO CONGRESS’ FULL-TEXT BOOOK

Bu birikimi sağlamak için önce gerçek hayattaki nokta, doğru, düzlem gibi varlıkları so- yutlayıp kuramsal kavramlar olarak düşünmek ve sonra idealize edilmiş bu

layan Anlı 1933 yılında Batı akımlarım ilk defa Türkiye’ye getiren D Grubu ku­ rucularına katıldı, Ressam, 1947 yılında Paris’e gitti.. Paris’te Jean

Sergiyi gezerken, onun yaptığı şair Abdülhak Hâmid ’in portresi bana bunlan düşündürdü. Süleyman Nazif’in, şair-i âzam diye nitelendirdiği

Sürdürülebilir rekabet avantajı sağlaması (Y3) bağımlı değişkeni üzerinde, (X10) Esnek çalışma sonucu iş verimiyle ortaya çıkan maliyet avantajları elde

Although insertion of an arterial line seems essential for intermittent arterial blood gas sampling and continuous invasive arterial pressure monitoring in

kalça displazisi’ne predispoze köpekler normal kalça eklemi ile doğarlar ve eklem laksitesinin rad- yolojik olarak belirlenebilmesi yaklaşık 2 aylık yaş- tan sonra olur ve

Kur’an, bir bilgi kaynağı olarak vahyi içeren rehber bir kitaptır ve bilgiyi vahiy şeklinde sunmanın yanı sıra insanı bilgilenme ve bilgi üretme