• Sonuç bulunamadı

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 22

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 22"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yayınevi Sertifika No: 14452 Yayın No: 22

Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-6

Cennet Gençlerinin Efendisi HZ. HASAN (radiyallahu anh) Hilal Kara - Abdullah Kara

Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu İç Düzen: Nurullah Bilekli

Kapak Tasarımı: Kenan Bıyıklı ISBN: 978-975-261-388-1 1. Baskı: Mart 2017

Copyright © Zafer Yayınları, 2017

İlkgençlik Yayınları, Zafer Yayın Grubu’nun bir kuruluşudur.

Talatpaşa Mah. İmrahor Cad. Terasevler Sitesi No: 1-A Kâğıthane/İstanbul Tel: (0212) 446 21 00 / Faks: (0212) 446 01 39

www.zafer.com / zafer@zafer.com

twitter.com/zaferyayinlari / facebook.com/zaferyayinlari Baskı-Cilt: Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.

Yüzyıl Mah. Matbacılar Cad. Ata Han No: 34 Kat: 5 Bağcılar/İstanbul Tel: (0212) 628 96 00 / Matbaa Sertifika No: 12683

Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir.

Eserde yer alan metin ve resimlerin Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.’nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK), 21, 22 ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme, çoğaltma ve yayma hakkı 14452 sertifika numaralı Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından, yazılı bir izinle 12683 sertifika numaralı Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.’ye verilmiştir.

(2)

Çocukluğu ...9

Göz aydınlığı ...9

Özel gün ...12

Emeklemeye başlıyor ...17

Mescid-i Nebevî ziyaretleri ...18

Arkadaşlarla oyun ...19

Dedelerin En Güzeliyle ... 23

Dedenin sırtında kılınan namaz ...26

Dedeyle oynanan oyunlar ...27

“Kucağıma gel ey göz aydınlığım!” ...29

“Afacanı buraya çağır!” ...31

“Onları seven beni sevmiş olur” ...33

İki kardeş kayboluyor ...35

Bayram sevinci ...36

Öğretmeni Peygamber olan torun ...38

Bilimler Enstitüsü Hadis Bilim Dalında yüksek lisansını tamamladı. Al- manya’da Psikoloji dalında yüksek lisans, Pedagoji dalında doktora yaptı. Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatip Liselerinde Meslek Ders- leri Öğretmenliği yaptı. Çeşitli vakıf ve derneklerde Kişisel Gelişim ve Anne Eğitim Seminerleri verdi. Halen öğretmenliğe devam eden yazar Almanca, İngilizce ve Arapça bilmektedir.

ABDULLAH KARA

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Cizreli Şeyh Muhammed Said’in halifesi İbrahim Güneş’ten yedi yıl Arapça ve İs- lamî ilimler tahsil etti. İmam Hatip Liselerinde Meslek Dersleri Öğret- menliği yaptı. Halen öğretmenliğe devam eden yazarın birçok çeviri ve telif eseri bulunmaktadır.

Yayınlanmış Eserleri:

Hanım Sahabeler, Ashab-ı Suffe, Çocuk Sahabiler, Annelerimiz (Ez- vac-ı Tahirat), Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Şehadet Yıldızları (Şehit Sahabiler), Bilal-i Habeşi, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve Ailesi, İki Sultan İki Kurban (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin), Candan Öte Sevmek, Üç Bilal, Eyüp Sultan, Asr-ı Saadette Ramazan, Asr-ı Saadette Derin Fitne, Sahabenin Ateşle İmtihanı, Sahabelerin Şehadet Anları, Efendimizle İlk Buluşma, Kardeşlik Zamanı, Dua ve Hak Kapısının Sırlı Anahtarı, Tevbe Kahramanları, Çocukları Çok Seven Peygamberim, Can Muhammed (Peygamberimizin Çocukluğu), Peygamberimizin Mutlu Yuvası (5 kitap), Peygamberimizin Çocuk Dostları (5 kitap), Peygamberimiz ve Ailesi Dizi- si-1 Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-2 Hz.

Hatice (r.anha), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-3 Hz. Zeyneb (r.anha), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-4 Hz. Rukiyye-Hz. Ümmü Gülsüm (r.an- hüma), Peygamberimiz ve Ailesi Dizisi-5 Hz. Fâtıma (r.anha)

(3)

H Z . H A S A N ( r. a n h ) H Z . H A S A N ( r. a n h )

Kûfe’de yaşam ...96

Babanın oğluna vasiyeti ...99

Hz. Ali’nin şehadeti ...102

Halifelik Dönemi ... 105

Halkın arzusu ...107

Fitne sahnede ...109

Hilafetten vazgeçiş ...114

Medine’ye dönüş ...119

Açılmayan mektuplar ...122

Rüyada öğretilen dua ...124

Sevgi seli ...125

Eski düşmanlıklar ...127

Rekabet sancıları ...130

Kötülüğe iyilikle karşılık vermek ...131

Vefatı ... 135

Hasta yatağında ...135

Son anları ...138

Vasiyeti ...140

Sözleri ...146

Hakkında söylenenler ...148

Kaynaklar ... 151

Vitir duası ...39

“Şüpheli şeylerden sakın!”...41

En Sevgili’ye Veda ... 43

Efendimize en fazla benzeyen kişi ...44

Peygamber havarisi ...45

Öksüz kalıyor ...46

Gençlik Yılları ... 49

Beş bin dirhem maaş ...50

İlim talebeleri ...51

“Bana Allah Rasûlü’nü (a.s.m.) anlatır mısın?” ...57

Dostları ...60

“Efendimizin sevdiği yemekten yapar mısın?” ...62

Torunlarla coşan Peygamber sevgisi ...64

Cihad meydanlarında ...65

Örnek Hayatı ... 67

Peygamberin izinde ...68

Göz nuru namaz ...69

Örnek şahsiyeti ...71

İhtiyaç sahibine yardım ...83

Dünya mü’mine hapishane, kâfire cennettir ...85

Hastalanıyor ...86

Bitmek Bilmeyen Fitne ... 89

Kardeş kavgası ...92

(4)

Göz aydınlığı

MEDİNE’DE UHUD SAVAŞI’NIN acısının çok taze ol- duğu günlerdi. Her hanede ayrı bir acı, Medine so- kaklarında hüzün vardı… Yürekler kanıyor, gözyaşları sel olup akıyordu. Yüzler gülmez olmuştu Medine’de…

O günlerde Peygamber goncası Hz. Fâtıma’nın yüzü- nü güldüren şey, bir can taşıdığını öğrenmek oldu. Bu yalnızca onu değil, eşi Hz. Ali başta olmak üzere tüm dostlarını da sevindirdi.

Dede olacağını öğrenen Efendimiz ise ziyadesiyle sevindi. O günden sonra gözünü kızının üzerinden ayırmadı. Doğum günleri yaklaştıkça kızına olan ilgi ve alakası daha da arttı. Sık sık kızının ziyaretine gitti.

Hâl hatırını sorup hayır dualarda bulundu.

(5)

H Z . H A S A N ( r. a n h ) H Z . H A S A N ( r. a n h )

tum. Doğum haberini alan Allah Rasûlü (a.s.m.) eve geldi. Kapıyı çalınca yine ben açtım. Bu kez daha he- yecanlıydı.

– Canım feda olan kızım ne yapıyor? Durumu nasıl, diye sordu.

– Şu an çok iyi, sağlıklı bir doğum yaptı. Çocuğun göbeğini keserek sarı bir beze sardım, dedim.

Cevap verirken Efendimizin tembihini unuttuğu- mun farkına vardım. Efendimiz:

– Sözümü dinlemedin, bana isyan ettin, buyurarak tembihini hatırlattı.

Üzgün ve mahcuptum:

– Allah ve Rasûlü’ne isyan etmekten Rabbime sı- ğınırım. Yalnızca göbeğini kestim, başka da bir şey yapmadım ya Rasûlallah, diyerek kendimi affettirmeye çalıştım.

Başkaca bir şey söylemeyen Efendimiz:

– Çocuğu bana getir, buyurdu.

İçeri girip çocuğu aldım. Kucaklayıp Allah Rasû- lü’ne (a.s.m.) götürdüm. Çocuğu kucağına alınca ilk işi sarı bezi çıkarmak oldu. Beyaz bir bez alarak çocuğu o beze sardı. Sonra ilk gıdası olması için tükürüğünü ağzına sürdü. Sonra kulağına ezan okudu.”

Peygamber Efendimiz yeni doğan çocukların duy- duğu ilk sözün Allah’ın adı ve kelime-i şehadet olma- sına çok önem verirdi. Bu nedenle yeri geldikçe, “Ezan okunduğunda şeytan onu duymamak için sırtını dönüp İlk çocuğuna hamile olan Hz. Fâtıma, korku ile ka-

rışık bir heyecan yaşıyor olmalıydı. Doğum yaklaştıkça heyecanıyla birlikte korkuları da arttı. Sonunda bek- lenen gün geldi. Hicretin üçüncü yılı, Ramazan ayı- nın on beşinci günü, 1 Mart 625 tarihinde Peygamber kızının evinde olağanüstü bir hareketlilik başladı. Hz.

Fâtıma’nın sancılarının sıklaştığını duyan Medine- li Hanımlar, Peygamberlerinin goncasına yardım için evine koştular. Durumu haber alan Efendimiz de te- laşlandı. Rabbine yönelerek kızı için dua etti.

Müjdeli günün canlı şahidi olan Sevde binti Misrah (r.anha) gördüklerini şöyle anlatır:

“Hz. Fâtıma’nın doğumu yaklaştığında onun he- men yanı başındaydım. Sancıları başladığı sırada Allah Rasûlü (a.s.m.) kızının evine teşrif etti. Kapıya vurul- duğunu duyunca koşup açtım. Efendimiz:

– Canım feda olan kızım nasıl, diye sordu.

– Doğumu yaklaştı, sancısı artıyor, dedim.

Sözlerim onu heyecanlandırdı.

– Fâtıma doğum yapar yapmaz bana haber verin!

Sakın ben gelmeden önce çocuk için herhangi bir şey yapmayın, diye sıkı sıkı tembihte bulunduktan sonra oradan ayrıldı.

Hz. Fâtıma, Efendimiz gittikten kısa bir süre sonra doğum yaptı. Çocuğu alıp göbeğini kestim. Her za- manki gibi çocuğu bir beze sardım. Sardığım bez sa- rıydı. Heyecandan Efendimizin tembihini unutmuş-

(6)

evinden çıktı. Konuklar gelmeden kızının evine gitti.

İçeri gerdikten hemen sonra:

– Torunumu bana getirin, buyurdu.

Hz. Fâtıma oğlunu alıp babasının kucağına verdi.

Büyük bir itina ile torununu kucaklayan Efendimiz, onu sevip okşadı. Torunu için özel bir şeyler yapmak ve kızının sevincine ortak olmak istiyordu. İş bölümünü planlamak için erkenden gelmişti. Durumun farkında olan Hz. Fâtıma konuya girdi:

– İzin verirseniz akîka kurbanı kesmek istiyorum, dedi.

Hayra ortak olmak isteyen Efendimiz:

– Güzel olur. Ama torunum için ben de bir şeyler yapmak istiyorum. Akîka kurbanını ben keseyim, sen çocuğun başını tıraş et, sonra saçının ağırlığınca gü- müşü fakirlere sadaka olarak dağıt, buyurdu.

Hz. Fâtıma büyük bir edeple:

– Nasıl uygun bulursanız, dedi. Babasının emrini yerine getirmek için kalkıp oğlunun saçından bir tu- tam kesti. Yaklaşık bir dirhem ağırlığındaydı. O kadar gümüşü bir yakınına verdi ve:

– Bunu oğlum adına fakirlere dağıt, diye rica etti.

O bunları yaparken evden ayrılan Allah Rasûlü (a.s.m.) doğruca çarşıya gitti. Torunu için güzel bir koç satın alıp döndü. Geri döndüğünde hazırlıklar çoktan başlamıştı. Akîka kurbanı kesen Efendimiz, etini bir kısmını komşulara ve fakirlere dağıttırdı.

kaçar” buyurur, şeytanın çocuklardan uzaklaşması için ezan okunmasını tavsiye ederdi. Torununu bu güzel sünnetten mahrum etmedi. Doğumundan hemen son- ra kucağına alıp kulağına ezan okudu.

Bir bebeğin dünyaya gelişi çevresine hayat verir. Ai- lesi ve yakınlarını sevindirir, yüzlerini güldürür. Efen- dimizin torunu olduğunu duyunca sevinen sahabiler, anne, baba ve dedesini tebrik edip hayırlı bir evlat ol- ması temennisinde bulundular.

Sevgiyle bakan gözler yeni doğan bebeğe yöneldi.

Bir anda insanların göz bebeği oldu. Kucaktan kuca- ğa dolaştı. İnsanlar onu sevmek için birbirleriyle âde- ta yarışa girdi. Oğlunu kimselere bırakmak istemeyen Hz. Ali, her fırsatta kucağına alıp sevdi. Öpüp okşadı.

Oğlunun da kendisi gibi kahraman biri olmasını isti- yordu. Bunun için yedinci günü bekleyemedi. Daha ilk günden ismini “Harp” koydu.

Özel gün

Arap geleneklerinde doğumun yedinci günü çocuk- lar için çok özeldi. Kendilerine o gün isim verilir, o gün akîka kurbanı kesilir, fakirlere sadakalar dağıtılır- dı. Anne-baba ve yakınları o günü iple çeker, o gün evlerinde tatlı bir telaş ve koşuşturma olurdu.

Torunlarını hiç bir zaman ihmal etmeyen Efendi- miz, doğumun yedinci günü olunca sabah erkenden

(7)

H Z . H A S A N ( r. a n h ) H Z . H A S A N ( r. a n h )

gamberin ilk torununa iyilik ve güzellikle anılacak olan Hz. Hasan denildi. O gün bütün ilgi ve alaka Hz. Ha- san’ın üzerindeydi. Konuklar onu tek tek sevdi, öpüp okşadı.

Yemek bittikten sonra bir süre sohbet eden misafir- ler, birer ikişer dağılmaya başladılar. İnsanlar çekilince sıranın sütanneye geldiğini düşünenlerden biri konuyu açtı.

O günlerde Araplar çocuklarının sağlıklı olması ve daha düzgün konuşması gibi nedenlerle onları sütan- neye vermeyi gelenek hâline getirmişlerdi. Çocuğunu yedi gün emziren anne, yedinci günü sütanneye verirdi.

Hz. Fâtıma da bu geleneğe uyarak oğlu Hasan’ı yedi gün sonra sütanneye verdi.

İstişare sonunda Hasan’ın sütannesinin Hz. Hati- ce’den sonra İslâm’la şereflenen Ümmü Fadl (r.anha) olmasına karar verdiler.

Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbâs’ın hanı- mı olan Ümmü Fadl, “Tercümanü’l-Kur’ân” lakabıyla meşhur olan Abdullah bin Abbâs’ın annesiydi. Aslın- da onun Hz. Hasan’a sütanne olacağı daha o doğma- dan önce belli olmuştu.

Ümmü Fadl (r.anha) anlatıyor:

“Bir sabah korkuyla uyandım. Gördüğüm rüya beni çok etkilemişti. Apar topar hazırlanıp endişe içinde Allah Rasûlü’nün (a.s.m.) yanına koştum. İçeri girince:

– Ya Rasûlallah! Bugün bir rüya gördüm, dedim.

Konuklar birer ikişer gelmeye başlamışlardı. Sün- net hazırlıkları da yapılmış, sünnetçi eve çağrılmıştı.

Konuklar teşrif edince sıra çocuğun sünnetine geldi.

Son hazırlıklarını tamamlayan sünnetçi, göz açıp ka- payıncaya kadar çocuğu sünnet etti. Yavrucak bir süre ağladıysa da yakınlarının ilgi ve alakasıyla kısa zaman- da sustu.

Peygamber kızının evinde sofralar kuruldu, misafir- lere yemekler ikram edildi. O sırada Hz. Ali’ye dönen Efendimiz:

– Çocuğun adını ne koydunuz, diye sordu.

Hz. Ali büyük bir gururla:

– İsmini “Harp” koydum, dedi.

Harp ismi duyunca Efendimizin yüzündeki tebes- süm bir anda kayboldu. Belli ki kavga ve ölümü çağrış- tıran isimden hoşlanmamıştı. Torununun savaşçı değil barışçı, korkutan değil müjdeleyen biri olmasını isti- yordu. Bunun için:

– İstersen ismini değiştirelim, buyurdu.

Hz. Ali her zamanki gibi edeple:

– Allah ve Rasûlü daha iyi bilir. Hangi ismi uygun görürseniz onu verin, dedi.

Efendimiz:

– İsmi Hasan olsun. Ben ona Harun Peygamberin oğluna verdiği Beşîr ismini veriyorum, buyurdu.

Hasan ismi Araplar arasında pek duyulmamış olsa da anne-babasının da, konukların da hoşuna gitti. Pey-

(8)

Utandım. Sonra:

– Gömleğinizi bana verin, hemen şuracıkta yıkaya- yım, dedim...”

Emeklemeye başlıyor

Zaman su gibi akıyor, haftalar aylar birbirini ko- valıyordu. El bebek gül bebek büyüyen Hz. Hasan, akranlarına göre daha erken emeklemeye başladı.

Belli ki hareketli bir çocuk olacaktı. Sürekli odada dolaşmaya çalışıyor, bir sağa bir sola gidip geliyordu.

Bu hali anne-babasının çok hoşuna gidiyor, gülerek izliyorlardı.

Emeklemesi hızlanınca evden çıkıp başka yer- lere gitmeye başladı. Bunun için annesinin bir anlık dalgınlığı yetiyordu. Dışarı çıkmaya çalışmasının en önemli sebeplerinden biri de dedesinin ilgi ve sevgi- siydi. Evden çıkma fırsatı bulduğunda ilk işi dedesinin evine gitmek olurdu. Emekleye emekleye kapıya kadar giderdi. Ortadan kaybolması anne-babasını endişelen- dirmeye yeterdi.

O günlere şahit olan Hz. Âişe anlatıyor:

“Bir gün Allah Rasûlü (a.s.m.) ile birlikte evde otur- muş sohbet ediyorduk. O sırada Hasan emekleyerek odadan içeri girdi. Yanımıza doğru ilerledi. Torununu gören Efendimiz, hemen ayağa kalktı, Hasan’ı tutup kucağına aldı. Bir süre sevip okşadıktan sonra:

Hayır dileğinde bulunan Allah Rasûlü (a.s.m.):

– Ne gördün, diye sordu.

– Çok korkunç bir rüya gördüm!

– Ne gördün, buyurarak sorusunu tekrarladı.

Ben:

– Rüyamda senden bir parçanın koparılıp benim evime konulduğunu gördüm, dedim.

Allah Rasûlü (a.s.m.) rüyamı hayra yordu:

– Hayır görmüşsün. İnşaallah yakında Fâtıma’nın bir çocuğu olacak, ona bir süre sen bakacak ve Ku- sem’in sütü ile emzireceksin, buyurdu.

Aradan birkaç ay geçtikten sonra Efendimizin bu- yurduğu gibi oldu. Hasan doğunca, ona sütannelik yaptım. Onu oğlum Kusem’in sütü ile emzirdim.

Peygamber Efendimiz torununu çok sever, onu sık sık görmek isterdi. Bunu bildiğim için emzirdiğim günlerde Hasan’ı sık sık alır dedesine götürürdüm.

Yine öyle bir gündü. Hasan’ı hazırlayıp dedesinin yanı- na götürdüm. Torununu görünce sevinen Allah Rasûlü (a.s.m.) onu kucağına aldı. Bir süre sevip okşadı. Sonra güldürüp neşelendirmek için omzuna çıkardı. Omzun- da oynarken birden küçük tuvaletini yapıverdi. Bir an şaşırıp kaldım. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim.

Kısa sürede kendimi toplayıp Efendimizin elbisesini temizlemek için yerimden sıçrayıp kalktım. Bu ani ha- reketimden rahatsız olan Allah Rasûlü (a.s.m.):

– Yavaş ol! Oğlumu korkutacaksın, buyurdu.

(9)

H Z . H A S A N ( r. a n h ) H Z . H A S A N ( r. a n h )

kalkıp yürümeye çalışıyordu.

Hasan’ı gören sahabiler, kendisine yol açtılar. Açı- lan yoldan ilerleyen Hasan, insanların sevgi bakışları arasında saflar arasından geçip minberin yanına kadar gitti. Dedesine ulaşmaya çalıştığı belliydi. Minberin yanına varınca basamaklara yöneldi. Onları tek tek çı- kıp sonunda dedesine ulaştı.

Mescid-i Nebevî’ye girdikten bir süre sonra hutbe- yi bırakıp sevgiyle torununu izleyen Efendimiz, onu kucağına aldı. Başını okşayarak sevdikten sonra bize döndü:

– Benim bu oğlum ileride çok saygın biri olacak.

Allah onun vasıtası ile iki büyük Müslüman toplumu barıştıracaktır, buyurdu.”

Küçük Hasan mescit ziyaretlerini çok sevmiş, ilgi ve alakadan ziyadesiyle hoşlanmıştı. Bundan sonra bul- duğu her fırsatta Mescid-i Nebevî’nin yolunu tuttu.

Arkadaşlarla oyun

Günler ayları kovalamış, zaman hızla akıp geçmişti.

Hz. Hasan’ın dünyalar güzeli bir kardeşi olmuş, adı- nı Hüseyin koymuşlardı. İlgi alakanın bir kısmı ona yönelse de kardeşinin doğumu en çok Hz. Hasan’ı se- vindirdi. Büyüyüp kendi gibi yürümesini sabırsızlıkla bekledi. Sayılı gün çabuk geçerdi. Öyle de oldu. Önce emekleyen kardeşi sonra yürümeye başladı. O günden – Allahım! Şu oğlumu çok seviyorum. Sen de onu

sev! Onu sevenleri de sev, diye dua etti.”

Mescid-i Nebevî ziyaretleri

Hareketlendikçe daha çok sevilen Hz. Hasan, bir süre sonra ayağa kalkmaya başladı. Her kalktığında yere düşse de ayakta durma çabasından asla vazgeç- medi. Denemeler sonunda, kısa süreli de olsa ayakta durmayı başardı. Onu kısa adımlar izledi. Bir-iki adım atıp düşüyordu. Bu hiç problem değildi. Düşmesi onu büyük bir zevkle izleyenleri eğlendiriyordu. Yürüme çabasına destek olan anne-babası ve yakınları bundan büyük bir haz duyuyorlardı.

Düşe kalka yürümeye başlayan Hz. Hasan’ı dede- sine ulaşmaktan kimse alıkoyamadı. Anne-babasının dalgın anını yakaladığında harekete geçerek dedesini arama turlarına çıkardı. Bir süre sonra Mescid-i Ne- bevî’yi keşfetti. Bundan sonra dedesini ziyaret etmek için sık sık Mescid-i Nebevî’ye gitti.

Bu ziyaretlerden birine şahit olan Ebû Bükeyre (r.anh) anlatıyor:

“Bir keresinde Mescid-i Nebevî’de oturmuş, Cuma hutbesini dinliyorduk. Allah Rasûlü (a.s.m.) minber- den bize hutbe okuyordu. O sırada Ali’nin oğlu Hasan içeri girdi. Düşe kalka yürüyordu. Bir kaç adım atıktan sonra yere düşüyordu. Buna aldırmadan tekrar ayağı

(10)

Hz. Hasan’ın en çok sevdiği şeylerden biri de İslâm ordusu Medine’ye geri döndüğünde arkadaşlarıyla bir- likte orduyu karşılayarak dedesinin devesine binmekti.

Bu onun için en güzel oyunlardan daha güzeldi.

İslâm ordusunun Medine’ye yaklaştığı haberi geldi- ği gün Medineli çocuklar bayram ederdi. O günlere ait bir anıyı Abdullah b. Ca’fer (r.anh) şöyle anlatır:

“Allah Rasûlü (a.s.m.) seferden dönünce akraba- larının çocukları çok sevinir, halkın arasına karışarak karşılamaya giderlerdi. Bir keresinde ordunun gelmek üzere olduğunu öğrenince Hz. Fâtıma’nın oğulları Hasan ve Hüseyin’in de içinde olduğu bir grup arka- daşla halkın arasına karışıp orduyu karşılamaya gittik.

Bir süre bekledikten sonra ordu geldi. Allah Rasû- lü’nü (a.s.m.) görünce hızla koşup arkadaşlarımdan önce yanına gittim. Beni görünce devesine bindirdi.

Benden hemen sonra Hz. Fâtıma’nın oğulları Hasan ve Hüseyin geldi. Allah Rasûlü (a.s.m.) onları da de- vesine bindirdi. Birini arkasına birini önüne aldı. Hep birlikte yola koyulduk. Devenin üzerinde Medine’ye girdik.”

sonra sabah kahvaltıdan sonra kardeşinin elini tutan Hz. Hasan, soluğu kapının önünde aldı. Akraba ve komşu çocuklarıyla buluşup birbirinden güzel oyunlar oynadılar.

Hz. Hasan’ın çocukluk zamanlarında özellikle Mekkeli çocuklar arasında yaygın olan bir oyun vardı.

Çocuklar, Müdâhi ismi verilen bu oyunu çok severler, her fırsatta oynarlardı. Oyuna başlamadan önce bir çu- kur kazarlardı. Sonra olabildiğince çok düzgün taşları toplayıp çukurun belli bir mesafe gerisine giderlerdi.

Oynayacak kişilerin hepsi hazır olunca ellerinde bulu- nan taşları sırayla çukura doğru atar, çukurun içine dü- şürmeye çalışırlardı. Taşı çukura giren kişi galip, diğeri mağlup sayılırdı.

Oyunun müdavimlerinden olan Süleymân b. Şed- dâd (r.anh) anılarını şöyle anlatır:

“Küçükken sık sık Hz. Hasan ve Hüseyin ile bir araya gelip müdâhi adı verilen oyunu oynardım. Oyu- nu kazanan ödül olarak kaybedenlerin sırtına binerdi.

Hz. Hasan’ın taşı çukura girip oyunu kazandığı zaman kural gereği sırtıma binerdi. Sırtıma bindiğinde bana:

– Seni kutlarım! Allah’ın Rasûlü’nden bir parçayı taşıma lütfuna erdin, diye latife yapardı.

Ben kazandığım zaman onun sırtına binerdim. O zaman da:

– Allah’ın Rasûlü’nden bir parçanın sırtında taşın- dığın için Allah’a şükretmelisin, diye latife yapardı.”

Referanslar

Benzer Belgeler

CONGRESS ON CULTURE, ARTS AND MULTI-DISCIPLINARY STUDIES APRIL 16-18, 2021- KOSOVO CONGRESS’ FULL-TEXT BOOOK

Kur’an, bir bilgi kaynağı olarak vahyi içeren rehber bir kitaptır ve bilgiyi vahiy şeklinde sunmanın yanı sıra insanı bilgilenme ve bilgi üretme

Bu birikimi sağlamak için önce gerçek hayattaki nokta, doğru, düzlem gibi varlıkları so- yutlayıp kuramsal kavramlar olarak düşünmek ve sonra idealize edilmiş bu

layan Anlı 1933 yılında Batı akımlarım ilk defa Türkiye’ye getiren D Grubu ku­ rucularına katıldı, Ressam, 1947 yılında Paris’e gitti.. Paris’te Jean

Sergiyi gezerken, onun yaptığı şair Abdülhak Hâmid ’in portresi bana bunlan düşündürdü. Süleyman Nazif’in, şair-i âzam diye nitelendirdiği

Sürdürülebilir rekabet avantajı sağlaması (Y3) bağımlı değişkeni üzerinde, (X10) Esnek çalışma sonucu iş verimiyle ortaya çıkan maliyet avantajları elde

Although insertion of an arterial line seems essential for intermittent arterial blood gas sampling and continuous invasive arterial pressure monitoring in

kalça displazisi’ne predispoze köpekler normal kalça eklemi ile doğarlar ve eklem laksitesinin rad- yolojik olarak belirlenebilmesi yaklaşık 2 aylık yaş- tan sonra olur ve