• Sonuç bulunamadı

I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’daki İngiliz esirleri ve esir kampları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’daki İngiliz esirleri ve esir kampları"

Copied!
333
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA ANADOLU’DAKİ İNGİLİZ ESİRLERİ VE ESİR KAMPLARI

DOKTORA TEZİ

Mahmut AKKOR

Enstitü Anabilim Dalı: Tarih

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU

HAZİRAN - 2013

(2)
(3)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygu olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Mahmut AKKOR 13.06.2013

(4)

ÖNSÖZ

Bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen çalışmamı sahiplenerek titizlikle takip eden danışman hocam Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU’ya değerli katkı ve emekleri için içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Bütün süreç boyunca tez izleme jürimde bulunan sayın hocalarım Doç. Dr. İsmail HİRA ve Yrd. Doç. Dr. Turgut SUBAŞI, her anlamda yanımda olmuşlar, desteklerini ve katkılarını esirgememişlerdir. Tez savunmamda bulunan hocalarım Doç. Dr. Bayram AKÇA ve Doç. Dr. Lütfü ŞEYBAN’a ayrıca teşekkür ederim.

Bu vesile ile tezin hazırlanmasından son okunmasına geçen süreçte yardımcı olan tüm hocalarıma, arkadaşlarıma ve özellikle de eşim Nesrin AKKOR’a teşekkür etmekten onur duyarım. Ayrıca haklarını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim aileme de şükranlarımı sunarım.

Mahmut AKKOR 13 Haziran 2013

(5)

i

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR………..……... vii

TABLO LİSTESİ……….……….……… ix

ÖZET……….….………..…………... x

SUMMARY………..……….………… xi

GİRİŞ………...1

BÖLÜM 1: OSMANLI-İNGİLİZ MÜNASEBETLERİ ………... 5

1.1. I. Dünya Savaşı Öncesi Osmanlı-İngiliz Münasebetleri ……….. 5

1.2. I. Dünya Savaşı Dönemi Osmanlı-İngiliz Münasebetleri ……….. 10

1.2.1. Çanakkale Cephesi ………. 11

1.2.2. Sina-Filistin-Suriye Cephesi ………... 19

1.2.3. Irak Cephesi ……… 29

1.2.4. Hicaz-Asir-Yemen Cephesi ……… 40

BÖLÜM 2: DÜNYA’DA VE OSMANLI DEVLETİNDE SAVAŞ ESİRİ KAVRAMI VE STATÜSÜ ……… 51

2.1. Tarihi Süreçte Savaş Esiri Kavramı ve Esir Statüsü ………. 51

2.1.1. Savaş Esiri Kavramı ………... 51

2.1.2. Savaş Esiri Kavramının Tarihi Gelişimi ve Esirlere Yaklaşım ………….. 51

2.1.3. Uluslararası Alanda Savaş Esirlerinin Durumunu Düzeltmeye Yönelik Faaliyetler ………... 54

2.1.3.1. Cenevre Konferansı ve Sözleşmesi (1906) ……… 56

(6)

ii

2.1.3.2. Lahey Konferansı ve Sözleşmesi (1907) ………... 57

2.2. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı Dönemi’nde Sınırları İçerisinde Bulunan Savaş Esirlerine Yönelik Çalışmaları ………... 58

BÖLÜM 3: ANADOLU’DA BULUNAN İNGİLİZ ESİRLERİNİN DURUMU.. 62

3.1. İngiliz Esirlerinin Sayısı ……… 62

3.2. İngiliz Esirlerinin Kamplara Taşınması ………. 65

3.3. İngiliz Esirlerinin Kamplara Yerleştirilmesi ………. 70

3.4. İngiliz Esirlerine Yapılan Muamele ………... 73

3.5. İngiliz Esirlerinin Haberleşme Şartları ………. 78

3.5.1. Para ………. 81

3.5.2. Mektup ……… 86

3.5.3. Koli ………. 89

3.5.4. Kitap ve Gazete ……….. 92

3.6. İngiliz Esirlerinin İnanç ve İbadet İmkânları ………. 92

3.7. İngiliz Esirlerinin Çalıştırılması ……… 95

3.7.1. Demiryolu Yapımında Çalıştırılan İngiliz Esirleri ………... 98

3.7.2. Tarım ve Ziraat Alanında Çalıştırılan Esirler ………... 102

3.7.3. Diğer İş Kolları ………. 103

3.8. İngiliz Esirlerinin Durumlarını İyileştirmeye Çalışan Devletler ve Teşkilatlar .. 104

3.8.1. Esirlerin Kendi Durumlarını İyileştirme Talepleri ………... 107

3.8.2. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ………. 109

3.8.3. Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı ………. 110

(7)

iii

3.8.4. Yabancı Dernek ve Teşkilatlar ………. 117

3.8.5. Yabancı Devletler ve Kurumlar ……… 119

3.8.6. Bireysel Çalışmalar ……….. 123

3.9. İngiliz Esirlerin Sağlık Koşulları ………. 124

3.10. Esirler Arasında Vefat ve Defin İşlemleri ………. 132

BÖLÜM 4: İNGİLİZ ESİRLERİ’NİN BULUNDUĞU KAMPLAR …………... 135

4.1. İngiliz Esirleri’nin Bulunduğu Anadolu Kampları ……….. 135

4.1.1. Adapazarı ………. 135

4.1.2. Afyonkarahisar ………. 137

4.1.3. Ankara ……….. 146

4.1.4. Belemedik ……… 150

4.1.5. Bor ……… 152

4.1.6. Bursa ……… 153

4.1.7. Çankırı ……….. 158

4.1.8. Çorum ………... 161

4.1.9. Darıca Çimento Fabrikası ……… 162

4.1.10. Derince ………... 165

4.1.11. Durak ……….. 166

4.1.12. Eskihisar ………. 167

4.1.13. Eskişehir ………. 168

4.1.14. Gediz ……….. 172

(8)

iv

4.1.15. Gümüşsuyu Askeri Hastanesi ……… 175

4.1.16. Hacıkırı ………... 176

4.1.17. Harbiye Askeri Hastanesi ………... 177

4.1.18. Harbiye Nezareti Hapishanesi ……… 177

4.1.19. Haydarpaşa Askeri Hastanesi ………. 178

4.1.20. Haydarpaşa Çalışma Kampı ………... 179

4.1.21. İslahiye ………... 180

4.1.22. İzmit ………... 181

4.1.23. Kastamonu ………. 183

4.1.24. Kırşehir ………... 187

4.1.25. Konya ………. 189

4.1.26. Kuşçular ………. 193

4.1.27. Kütahya ……….. 193

4.1.28. Manisa ……… 196

4.1.29. Nusaybin ……… 202

4.1.30. Pozantı ……… 203

4.1.31. Samatya ……….. 205

4.1.32. San Stefano ……… 207

4.1.33. Sivas ………... 210

4.1.34. Taşkışla Hastanesi ……….. 211

4.1.35. Ulaş ……… 213

4.1.36. Urfa ……… 213

(9)

v

4.1.37. Yedikule ………. 214

4.1.38. Yozgat ……… 216

4.1.39. Diğer Kamplar ……… 220

4.2. İngiliz Esirleri’nin Anadolu’nun Dışında Bulunduğu Esir Kampları ………….. 220

4.2.1. Bağdat ………... 220

4.2.2. Darbasiyah ……… 222

4.2.3. Halep ……… 224

4.2.4. Musul ………... 224

4.2.5. Nasıra ………... 226

4.2.6. Resulayn ………... 227

4.2.7. Şam ………... 229

4.3. Sivil Esirler ……….. 230

4.4. Esirlere Dönük Farklı Uygulamalar ………. 233

BÖLÜM 5: İNGİLİZ ESİRLERİ’NİN MÜBADELE VE İADE ÇALIŞMALARI ………... 236

5.1. I. Dünya Savaşı Devam Ederken Yapılan Mübadele Çalışmaları ... 236

5.2. Bern Antlaşması ve İngiliz Esirler ………... 241

5.3. I. Dünya Savaşı’nın Sonu ve Esirlerin İadesi ……….. 246

5.4. Sivil Esirlerin İadesi ……… 251

5.5. Esir Kamplarından Firar Teşebbüsleri ………. 254

(10)

vi

SONUÇ ………..……….………... 257

KAYNAKÇA …….……… 263

EKLER ………...……….…….. 296

ÖZGEÇMİŞ ……….. 318

(11)

vii

KISALTMALAR

ATASE : Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı AWM : Australian War Memorial Office

BDH : Birinci Dünya Harbi

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi CAB : The Cabinet Papers

Çev. : Çeviren

DH. EUM. KLU. : Dahiliye Kalem-i Umumi

DH. EUM. : Dahiliye Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti DH. KMS. : Dahiliye Kalem-i Mahsus Müdüriyeti

DH. MB. HPS. M. : Dahiliye Mebaâni-i Emiriye ve Hapishaneler Müdüriyeti DH. SYS. : Dahiliye Siyasi

DH. ŞFR. : Dahiliye Şifre Kalemi FO : Foreign Office

Haz. : Hazırlayan

HR. SYS. : Hariciye Nezareti Siyasi Kısım İ.DUİT. : Dosya Usulü İrade Tasnifi KA : Kızılay Arşivi

KHFKM : Kızılhaç Heyeti’nin Fransa, Korsika ve Mısır Kampları Raporu KHHB : Kızılhaç Heyeti’nin Hindistan ve Burma Kampları Raporu KHT : Kızılhaç Heyeti’nin Türkiye Kampları Raporu

MV. : Meclis-i Vükela

(12)

viii

OBÇM : Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri OHAC : Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti

s. : sayfa

Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan

(13)

ix

TABLO LİSTESİ

Tablo 1: Osmanlı Askerinin Günlük Gıda İstihkakı ………... 106

Tablo 2: Esir Askerlerin Günlük Yemek Dağılımı ……… 155

Tablo 3: Darıca’da Bulunan İngiliz Esirlerine Gönderilen Yardımlar ……….. 164

Tablo 4: Eskişehir’de Esirlerin Tükettiği Gıdaların Fiyatları ……… 170

Tablo 5: İstanbul’da Gıda Fiyatları ……… 171

Tablo 6: Konya’da Gıda Fiyatları ……….. 192

Tablo 7: San Stefano’da Hollanda Elçiliğinin Esirlere İki Hafta Bir Yaptığı Gıda Takviyesi………. 209

Tablo 8: Esirler için Temin Edilen Yiyeceklerin Fiyatları ……… 218

Tablo 9: Anadolu’da Bulunan İtilaf Esirlerinin Sayısı ……….. 248

(14)

x

Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tez Özeti Tezin Başlığı: I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’daki İngiliz Esirleri ve Esir Kampları Tezin Yazarı: Mahmut Akkor Danışman: Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU

Kabul Tarihi: 13 Haziran 2013 Sayfa Sayısı: XI (ön kısım) + 295 (tez) + 22 (ekler) Anabilimdalı: Tarih

Ekonomik rekabetin ortaya çıkardığı çatışma ortamı ve bloklaşma Dünya devletlerini önü alınmaz kanlı bir sürece sokmuştu. Bu süreç içerisinde Osmanlı Devleti ile İngiltere farklı bloklar içersinde yer almış ve 1914-1918 yılları arasında cereyan eden I. Dünya Savaşı’nın bir birlerine düşman devletlerinden olmuşlardı.

Savaş yılları boyunca Osmanlı Devleti ile İngiltere; Çanakkale Cephesi, Sina-Suriye-Filistin Cephesi, Irak Cephesi ve Hicaz-Asir-Yemen Cephesi olmak üzere dört farklı cephede mücadele etmişti. Bu mücadelelerde Osmanlı Devleti, İngiltere’den 23.500 askeri esir almıştı.

Esir alınan bu askerlerin bir kısmı, daha kamplara gönderilmeden evvel cephelerde yapılan ilk tedavilerinin ardından tekrar savaşamayacakları düşüncesiyle memleketlerine iade edilmişlerdi. İadeleri yapılanlar haricindekiler ise Anadolu’nun iç kısımlarına doğru sevk edilmişlerdi.

Anadolu sınırları içerisinde 38 ve dışarısında 7 tane olmak üzere toplamda 45 bölgede İngiliz askerleri için esir kampları oluşturulmuştu. Kamplarda kalan esirler için Osmanlı Devleti, eldeki imkanlar ölçüsünde en iyi muameleyi göstermeye çalışmıştı hatta cephelerde savaşan Osmanlı askerlerinden çok daha iyi şartlara sahip olan esirler vardı ancak yine de esirlerin çoğunluğu memleketlerinde sahip oldukları hayat standardında olmamanın mutsuzluğunu yaşamaktaydılar. Kendilerine yeterince iyi muamele yapılmadığı yönündeki şikayetlerin temelinde bu durum vardı.

Esirlerin şikayetleri ya da memnuniyetsizlikleri her bölgede aynı değildi bu sebeple İngiliz esirlerin durumları hakkında genel bilgilere yer verdikten sonra var olan şartları kamp bazında incelemeyi doğru bulduk, böylece daha sağlıklı bilgilere ulaşma imkanı elde ettik.

Cephelerdeki mücadeleler devam ederken gerekli görülen hallerde hasta ve malul esirler, memleketlerine iade edilmişti. İade işleminin çok daha fazla kişiyi kapsaması ve düzenli yapılabilmesi için 1917 yılının son günlerinde Berne Antlaşması imzalandı. Antlaşma ile karşılıklı esir takası yapılmak istenmişse de savaşın sonunun gelmesiyle Osmanlı Devleti, elinde bulunan İngiliz esirlerini peyderpey serbest bırakmıştı.

Esirlerin hayat şartları hakkında incelemeler yaparken temelde yerli ve yabancı arşiv belgeleri ile ikinci el kaynaklardan istifade ettik. Yapılan inceleme neticesinde, birkaç basit kişisel tavırdan kaynaklanan olumsuzluk haricinde esirlere karşı devlet tarafından kasıtlı kötü bir muamele yapıldığı yönünde delillerle karşılaşmadık.

Anahtar ke l i mel er : Esir, Anadolu, I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, İngiltere.

(15)

xi

Sakarya University Institute of Social Sciences Abstract of PhD Thesis Title of the Thesis: British Prisoners and Prison Camps in Anatolia in the First World War Author: Mahmut AKKOR Supervisor: Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU

Date: 13 Jun 2013 Nu. of pages: XI (pre text) + 295 (main body) + 22 (appendices) Department: History

The point of conflict and blocking that the economic competition revealed made the World states enter into an inevitable bloody process. Within this process, Ottoman Empire and Britain took parts in different blocks and became hostile states of the World War I, which occurred between the years 1914- 1918.

During the years of war, Ottoman Empire and Britain struggled in four different fronts; Gallipoli Front, Sinai-Syria-Palestine Front, Iraq Front and Hejaz-Asir-Yemen Front. Ottoman Empire had totally 23.500 prisoners from Britain in those struggles.

Some of the captured soldiers were sent back to their hometowns, with the thought of that they will not be able to fight again after the first aid treatments in the fronts before they were taken to the camps.

Those, except for the returned ones, were transferred into the internal parts of Anatolia.

In total 45 regions, 38 of them within Anatolia borders and 7 of them outside, prison camps were made for British soldiers. Ottoman Empire, within the bound of possibility, tried its best to treat prisoners staying in the camps, even there were prisoners who had much better conditions, however most of them had been unhappy as they did not have the life standards that they had in their hometowns. That point formed the basis of their complaints that they had not been treated well enough.

The complaints or the discontentedness of the prisoners were not same in every region, that’s why we approved to investigate the present conditions based on camps after giving general information about the situations of British prisoners, so we had opportunity to obtain more reliable information.

While these researches had been done about the life of prisoners, we benefited domestic and foreign archive documents basically and second-hand resources. In conclusion of the research, except for the negativity resulted from a few simple personal behaviors, we did not confront with any proofs about bad treatment done intentionally by the opposite state.

Keywords: Prisoner, Anatolia, First World War, Ottoman Empire, England.

(16)

1

GİRİŞ

Tarih boyunca devletlerin ve milletlerin yaşadığı en geniş kapsamlı ve kanlı çatışması olan I. Dünya Savaşı’nın en temel nedeni, siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya ve Almanya’nın dönemin şartları gereği büyük devlet olmanın ön şartı olan sömürge yarışına girmesiydi. Bu devletlerin özellikle de Almanya’nın sömürge kapma çekişmesi, beraberinde ekonomik rekabeti ve hızlı silahlanmayı getirmişti. Bu değişimler neticesinde Batı’nın büyük devletleri İttifak ve İtilaf olmak üzere iki gruba ayrılmıştı.

Bu grupların rekabeti, tüm dünyayı içine alan bir tufana dönüşerek önü alınmaz sonuçlar doğuran I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neden olmuştu. Bu savaşla birlikte 1914-1918 yılları arasında dünya milletleri, tüm enerjilerini ayakta kalma mücadelesine harcamışlardı.

Var olma mücadelesi binlerce kişinin savaş meydanlarında hayatını kaybetmesine yine binlercesinin de savaştığı devlete esir düşerek uzunca bir süre özgürlüklerinden mahrum olmasına neden olmuştu. Dünya’yı saran bu çatışma ortamında Osmanlı Devleti ile İngiltere iki farklı blokta yer alarak ve çatışan devletler şeklinde konumlanmışlardı.

Tezin Konusu

Osmanlı Devleti; Çanakkale Cephesi, Sina-Suriye-Filistin Cephesi, Irak Cephesi ve Hicaz-Asir-Yemen Cephesi olmak üzere I. Dünya Savaşı süresince İngiltere ile dört farklı cephede mücadele etmişti. Bu mücadeleler neticesinde Osmanlı Devleti, İngiltere’den binlerce esir almış ve bu esirleri Anadolu’nun1 çeşitli bölgelerinde

1 Grekçede Doğu anlamına gelen Anadolu terimi, özellikle 14.yy.dan itibaren Türklerin Rumeli’ye geçmesiyle yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Avrupa Türkiyesi Rumeli olarak ifade edilirken, Asya Türkiyesi Anadolu olarak anlam kazanmıştır. (Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Ankara, 1988, s. 22-23).

Anadolu olarak adlandırılan bölgenin sınırları tam olarak çizilememekle birlikte bahsi geçen bölgenin tamamı, bugün Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Türkiye’nin coğrafi bölge adları da dikkate alındığında, esir kamplarının gruplandırılmasında Türkiye’nin sınırları dikkate alınmıştır.

(17)

2

bulunan kamplara göndermişti. Kamplara gönderilen İngiliz esirlerinin genel durumları ve kamp hayatları bu çalışmada ayrıntılı bir biçimde incelenmeye alınmıştır.

Bu inceleme yapılırken konular arasındaki bütünlüğün sağlanması için birinci bölümde Osmanlı-İngiliz münasebetleri ele alınmıştır.

İkinci bölümde geçmişten günümüze savaş esiri kavramı, esirlerin statüsü ve uluslararası görüşmelerde esirlerin haklarını iyileştirme çalışmaları örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır.

Üçüncü bölümde esirlerin kamplara taşınması ve yerleştirilmesi, çeşitli iş kollarında çalıştırılması, haberleşme imkânları, sağlık koşulları, inanç ve ibadetleri, esirlere yapılan muamele, yabancı devletlerin ve organizasyonların yardımları genel çerçeve dikkate alınarak açıklanmıştır.

Dördüncü bölümde Anadolu sınırları içerisinde ve dışarısında tespit edebildiğimiz kamplar, temin edilebilen belgelerle ayrıntıya inilerek tek tek incelenmeye çalışılırken askeri esirler haricinde sivil esirlerin durumları da ayrıca irdelenmiştir.

Beşinci bölümde savaş devam ederken hasta ve malul esirlerin takasına dair girişimler, Berne Antlaşması’nda ve Mondros Mütarekesi’nde esirlerin durumu ve sonrasında esirlerin memleketlerine iadeleri ve bu süreçte yaşananlar her yönüyle anlatılmaya çalışılmıştır.

Tezin Önemi

İngiliz askerlerinin Osmanlı Devleti’nin elinde esir olarak bulunduğu dönemde yaşadıkları, tezin ana konusunu teşkil etmektedir. Esirlerin genel durumu izah edildikten sonra özellikle esir kamplarının tek tek incelenmesi, tezin önemini arttıran önemli bir husus olmuştur. Çünkü her bir bölgedeki yaşam şartları bir diğerinden farklıydı. Hatta bazı kampların tamamen subaylardan oluşması, buralardaki hayat şartlarını son derece değiştirmişti. Öyle ki bu kamplara hiç muhafız verilmemişti ve esirler, tıpkı kendi memleketlerindeki gibi özgürce dolaşabilmişlerdi.

Bu çalışmada savaşın seyri içerisinde kampların birebir incelenmesi, kamplardan herhangi birinde ortaya çıkan kamp dışına gezintinin ya da kampa gelecek ziyaretçilerin sınırlandırılması, yemek ve konaklama imkanlarındaki eksiklikler gibi

(18)

3

durumların tüm kamplara mal edilmesinin önüne geçilmesi açısından son derece hayatidir.

Bu birebir inceleme tezin en önemli dayanak noktasını oluştururken, Osmanlı Devleti’nin askeri ve toplumsal yapısının savaş ortamı içerisindeki durumu ve ekonomik şartları akıllarda tutulmaya çalışılmıştır.

Tezin Amacı

Batılı güçlerin büyük devlet olmanın gereği olan büyük sömürgelere sahip olma hırsı Dünya’yı kanlı bir savaşa sürüklerken Osmanlı Devleti, bu tufanın önünde duramamıştı. Sürecin hızlı gelişimi ve savaşın başlangıcı, Balkan Savaşlarından henüz çıkan yorgun ve bitkin durumdaki Osmanlı Devleti’ni son derece zor durumda bırakmıştı. Devlet, yeterli hazırlığı yapamadan girdiği bu büyük savaşta kendi topraklarını savunmakla görevli askerlerine dahi yeteri kadar önem verememişti.

Şartların bu denli zor olduğu bir dönemde Osmanlı Devleti’nin elinde tuttuğu İngiliz esirlerine kasten ve sürekli olarak kötü muamele yapıldığı yönünde yazılar ve raporlar, Dünya kamuoyuna sunulmaktaydı.

Bu raporlarda esirlerin son çok kötü yerlerde tutulduğu, yeterli miktarda gıda verilmediği, kıyafetlerinin yetersiz olduğu, sağlık şartlarının kötülüğü hatta bu sebeple çok miktarda esirin hayatını kaybettiği sürekli olarak çeşitli yazılarda yer bulmaktaydı.

Bu çalışmada İngiliz esirlerine nasıl bir muamele yapıldığı ve ne tarz hayat koşulları sunulduğu, Osmanlı Devleti’nin ve Türk halkının ekonomik şartları hatta hayat standardı dikkate alınarak ayrıntılı şekilde incelenmeye çalışılmıştır.

Bu inceleme yapılırken, İngiliz esirlerine gösterilen yaklaşımdaki samimiyet, ortaya çıkan olumsuzlukların kasten mi yoksa devletin yoksunluklarıyla mı alakalı olduğu yerli ve yabancı kaynakların değerlendirilmesiyle ortaya konulmak istenmiştir.

Tezin Araştırılması Sırasında İzlenen Yöntem

Tezin araştırılması sırasında ilk başvuru noktamız Osmanlı Arşivi olmuştur. Bunun haricinde Kızılay Arşivi, Atatürk Kitaplığı, İngiliz Ulusal Arşivleri, İsviçre Kızılhaç Teşkilatı Arşivi, Avustralya Ulusal Arşivi, Avustralya Savaş Anıtları Bakanlığı Arşivi, Avustralya Kızılhaç Arşivi ve The Times Gazetesi Arşivi yapmış olduğumuz

(19)

4

araştırmamızın temel veri kaynaklarının temin edilmesine son derece büyük katkı sağlamıştır. Bu arşivler sayesinde ihtiyaç duyulan bilgilere birinci elden ulaşılmaya çalışılmıştır.

Temin edilen belgelerin bazısında künye bilgilerine ulaşılamamıştır. Örneğin, Avustralya’daki arşivlerden temin edilen belgeler, cd ya da pdf formatında gönderildiği için bazı belgelerin künye bilgileri tam anlamıyla tespit edilememiştir. İngiliz arşivlerindeki belgeler, fotoğraflama yoluyla bizzat şahsen temin edildiği için künye bilgilerinde genel olarak bir sıkıntı oluşmamıştır.

Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi, kaynak temininde en yavaş ilerlenen arşivdi.

Kaynakların bizzat yerinde incelenmek zorunda olunuşu, fotokopi verilmeyişi ve talep edilen belgeler için haftalarca süren bekleyiş ve sonrasında sınırlı sayıda belgenin cd ortamında verilmesi özellikle başka şehirlerden gelen araştırmacılar için son derece sıkıntılı bir durumdur.

Arşiv kaynaklarına ek olarak değerlendirilen yerli ve yabancı kitaplar, makaleler ve gazeteler haricinde günümüz bilişim çağının bir parçası olan online veri tabanları ile web sayfalarından da istifade edilmiştir.

(20)

5

BÖLÜM 1: OSMANLI-İNGİLİZ MÜNASEBETLERİ

Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin uluslararası arenadaki diyalogu uzun bir geçmişe sahipti. İlk dönemlerde dostane olan ilişkiler zaman içerisinde farklı bir sürece girmiş ve beraberinde yeni gelişmelere sahne olmuştu.

1.1. I. Dünya Savaşı Öncesi Osmanlı-İngiliz Münasebetleri

Osmanlı Devleti’nin Anadolu sınırlarını aşarak beylikten devlete dönüşümü, beraberinde fetih yönünde bulunan devletlerle ve milletlerle de münasebet kurmasını sağlamıştı. Gerek çıkarları gereği gerekse coğrafi konumu itibariyle İngiltere, Osmanlı Devleti’nin en geç siyasi ilişki kurduğu devletlerden biriydi.

Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin yollarını kesiştiren hadise Akdeniz ticaretiydi.

1570’lerden sonra İngiltere, Akdeniz ticaretine girmek için girişimlerde bulunmuştu çünkü Anvers ile yaşadığı ticari çekişmeler, Doğu’dan gelen malların İngiltere’nin eline ulaşmasını zorlaştırmıştı. Ayrıca Venediklerin Akdeniz’deki faaliyetleri de yine İngiliz ticaretini baltalamaktaydı. Bu durum karşısında İngilizler, Akdeniz’de kendi bayraklarının sallandığı gemilerle ticaret yapmak için Osmanlı padişahından müsaade istemişlerdi.2 1578’de İstanbul’a gelen William Harborne, bir taraftan ticari faaliyetlerde bulunurken, bir taraftan da sarayla irtibat kurmanın yollarını aramış ve 1579 yılının Mart ayında Kraliçe Elizabeth’e hitaben yazılan mektupla, İngiliz tüccarlarına ticaret yapma izni almıştı.3 Eylül 1580’de İngiliz tüccarlarına sınırlı oranda verilen imtiyazlarda genişletilme yapılmıştı.4 19. yüzyılın başına gelindiğinde ise Osmanlı Devleti, İngiltere’ye ticaretle alakalı olarak 11 imtiyaz vermişti.5

Akdeniz ticaretiyle alakalı olarak 16. yüzyılda başlayan Osmanlı-İngiliz münasebetleri, 17. yüzyılda farklı bir noktaya taşınacaktı. 17. yüzyılın başlangıcı ile birlikte İngiltere’nin Hindistan’a yerleşmesi siyasi olarak Osmanlı-İngiliz münasebetlerinin

2 Mühabat S. Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580-1838), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1974, s. 8.

3 Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri, s. 12-13.

4 Turgut Subaşı, “Anglo-Ottoman Relations Before The Tanzimat”, New Millennium Perspectives in the Humanities, Edited by Judi Upton-Ward, İstanbul, 2002, s. 203.

5 Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk-İngiliz İlişkileri Tarihi, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969, s. 12-13.

(21)

6

başlangıcını teşkil etmişti çünkü bu tarihten itibaren İngiltere’nin Doğu ile olan ilişkilerinin ağırlık noktası, gerek İngiltere’den Hindistan’a giden yolun güvenliğini sağlamak gerekse doğrudan Hindistan’ı olası dış tehlikelerden korumaktı.6

Hint ticaret yolu üzerinde bulunan Mısır’ın 1798’de Napolyon Bonapart tarafından işgali edilmesiyle İngiltere’nin Osmanlı Devleti topraklarındaki menfaat kaygılarında artış oldu zira Hindistan yolunda güçlü bir Fransa, İngiliz çıkarları açısından son derece tehlikeli idi. Özellikle Kuzey Amerika’daki İngiliz mağlubiyetleri, İngiliz tüccarlarını daha ciddi bir şekilde Hindistan yoluna yöneltmişti.7

Hindistan yolunda ticari faaliyetlerini geliştirmek isteyen tüccarlar için Mısır’da yaşanan sorunlar, İngiltere’yi Osmanlı Devleti’nin Hindistan yolu üzerindeki topraklarına hızlı bir şekilde yakınlaştırmıştı. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı sırasında Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın İngiltere’den yardım istemesi İngilizlerin Osmanlı Devleti topraklarındaki etkisini daha da arttırmıştı.

Özellikle, 16 Ağustos 1838’de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile İngiltere, Osmanlı Devleti topraklarında büyük ticari ayrıcalıklar elde etmişti.8 Bu durum Osmanlı topraklarında İngiliz etkisini arttırırken, Ruslara karşı da Osmanlı Devleti’nin yanında bir İngiltere profili çizilmesini sağlamıştı. Akdeniz’de olası bir Fransız ya da Rus tehlikesi karşısında Osmanlı Devleti’nin ayakta kalması, İngiltere açısından Hindistan yolunda son derece büyük bir öneme sahipti.

İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin varlığını devam ettirmesi yolunda verdiği bu önem, 19. yüzyılın ortalarından itibaren farklılık göstermeye başlayacaktı. Özellikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile işbirliği ya da başka bir ifade ile dostluğu, 93 Harbinden9 sonra köklü bir değişikliğe uğramıştı. Aslında bu değişiklik uzun zamandır İngiltere’nin politik ve siyasi olarak tasarladığı planların hayata geçirilmesi için uygun bir zemin oluşturmuştu. Bir defa artık Osmanlı Devleti daha uzun süre ayakta

6 Esra Sarıkoyuncu Değerli, “İngiltere’nin Doğu (Şark) Politikası (1882-1914)”, Akademik Bakış, Sayı 14, Nisan 2008, s. 2.

7 P. Philip Graves, İngilizler ve Türkler, Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (1789-1939), Çev.

Yılmaz Tezkan, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara, 1999, s. 1.

8 Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri, s. 92-108.

9 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı.

(22)

7

tutulamazdı ve özellikle 1869’da Süveyş Kanalı’nın10 açılması ile birlikte Akdeniz ticareti Coğrafi keşifler öncesindeki hareketli günlerine dönmeye başlamıştı. Doğu Akdeniz’de her ne olursa olsun İngiliz hakimiyeti tesis edilmeliydi.

İngiltere, Akdeniz coğrafyası için bu planları yaparken Avrupa arenasına Almanya ve İtalya’nın da dahil olması İngiltere’nin daha kapsamlı politika üretmesini zorunlu kılacaktı çünkü 18 Ocak 1871’de Almanya’nın kuruluşu11 gelecekte en çok İngiltere’nin çıkarlarını etkileyecekti. Bismarck’ın Başbakanlığında Fransa’yı ağır bir yenilgiye uğratan Almanya, ilerleyen dönemde neler yapabileceğinin işaretini veriyordu.

Fransa’nın Almanya’ya mağlubiyetini gören İngiltere, bu tehdidi en aza indirmek için yeni kurulan İtalya’yı yanına çekmek istemiş ve bu amaçla bir Osmanlı toprağı olan Trablusgarb’a İtalya’nın asker çıkarmasına göz yummuştu.12 Burada İngiltere’nin amacı, Avrupa kara coğrafyasında Almanya’nın etrafını, müttefik olduğu ülkelerle sarmaktı.

İngiltere, Almanya’nın etrafında bir güvenlik çemberi oluşturma mücadelesi verirken 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı patlak vermişti. Bu savaşla birlikte artık İngiltere, Osmanlı Devleti’nin daha uzun süre ayakta kalamayacağına kanaat getirmişti çünkü Ruslar karşısında Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almış ve Ayastefanos Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. Antlaşma hükümleri başta İngiltere olmak üzere Batılı güçlerin çıkarlarına uygun değildi, nitekim 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması, Ayastefanos Antlaşmasının yerini almıştı.13

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu gören İngiltere, kendisi için gerekli olan yerleri alma derdine düştü. Bu amacı gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti

10 Arnold Talbot Wilson, The Suez Canal: Its Past, Present, and Future, Oxford University Press, London, 2007, s. 37-38.

11 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 20.

12 Yusuf Hikmet Bayur, “Trablusgarp ve Balkan Savaşları”, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1951, s. 232-233.

13 Durmuş Yalçın ve Diğerleri, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004, s. 23.

(23)

8

topraklarında İngiltere’nin ilk yerleştiği yer, 1878 tarihinde Kıbrıs oldu.14 İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşmesindeki amaç olası bir Rus tehdidine karşı süratle Osmanlı Devleti’ni korumaktı. İngiltere, Kıbrıs’tan sonra 15 Eylül 1882’te de Mısır’a yerleşti.15 Bu iki bölgeye yerleşmekle de, Doğu Akdeniz’de Hindistan’a giden ticaret yolunun güvenliğini kendince temin etmiş oluyordu.

İngiltere, kendi geleceği için bu şekilde yatırım yaparken, Almanya’nın kuruluşu Osmanlı Devleti açısından da yeni gelişmeleri beraberinde getirdi. Almanya’nın yükselen gücü, Osmanlı Devleti’ni de etkilemiş ancak bu etkileşim, daha ziyade dostane şekilde gerçekleşmişti. 20. yüzyılın başlangıcıyla birlikte Almanya’nın yükselişi devam etmiş ve 1910’lara gelindiğinde Almanya, sömürgeleri olmamasına rağmen Avrupa’nın en büyük sanayi ülkesi olmuştu.16 Almanya’nın bu yükselişi Osmanlı Devleti’nin de durumunu etkileyecekti çünkü 1910’lara gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin en büyük müttefiki durumundaki ülke Almanya idi. Ancak bu müttefikliğin çok da dostane olmadığı Trablusgarb savaşında kendini gösterdi. İtalya’nın 29 Eylül 1911’de Trablusgarb’ı işgal etmesine Almanya dahil hiçbir Avrupa ülkesi tepki göstermedi.17

Trablusgarb savaşı ile Osmanlı Devleti, sadece Kuzey Afrika’daki son toprağını kaybetmekle kalmamış aynı zamanda dünya siyasetinde ne kadar yalnız olduğunu da görmüştü. Bu durum, devletin ileri gelenlerini yeni ittifak arayışlarına yöneltecekti.

Dünya arenasında yalnız kalmak istemeyen Osmanlı Devleti’nin bu niyetle ilk ittifak önerisi götürdüğü ülke, İngiltere olacaktı. Trablusgarb savaşının devam ettiği dönemde ilk ittifak teklifi, eski Maliye Nazırı Cavit Bey’in 21 Ekim 1911 tarihinde dönemin İngiltere Bahriye Nazırı olan Churchill’e mektup yazmasıyla gerçekleşti. İkici teklif, 31 Ekim 1911’de Londra Büyükelçisi Tevfik Paşa’nın İngiliz Dışişleri Müsteşarına durumu iletmesi şeklinde olacaktı. 12 Haziran 1913’te Tevfik Paşa, bu kez ittifak

14 Ahmet Zeki Bulunç, “Kıbrıs Politikasının Annan Belgesi ile Başlayan Kırılma Noktaları”, Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 77.

15 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1999), Filiz Kitapevi, İstanbul, 2000, s. 382-383.

16 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 33.

17 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 423-429.

(24)

9

önerisini doğrudan İngiliz Dışişleri Bakanı’na yapacaktı. Ancak bu tekliflerin hepsi, dönemin şartlarına uygun bir lisanla geri çevrildi.18

İngiltere’ye yapılan ittifak önerisinin sonuçsuz kalması, Osmanlı devlet adamlarını bu sefer Rusya’ya yöneltecekti. 1914 Mayıs’ında Talat Bey ve İzzet Paşa, Padişah V.

Mehmet adına ailesinin sağlık gerekçesiyle o sırada Kırım’ın güney kıyısında yer alan Livadya’da bulunan Rus Çarını ziyaret etmişti. Ziyaretin son günü Talat Bey, Rus Dışişleri Bakanı Sazanof’un Rus ileri gelenleri için verdiği yemeğe katılmıştı. Talat Bey, yemek sonunda Sazanof’a Osmanlı Devleti adına ittifak teklifinde bulunmuş ama bu teklifin cevabı olumsuz olmuştu.19

İngiltere ve Rusya’dan olumsuz cevap alan devlet adamları bu sefer Fransa’ya ittifak önerisinde bulunacaktı ancak Fransa’dan da olumlu cevap gelmeyecekti20 ve büyük savaşın arifesinde Osmanlı Devleti’nin ittifak yapabileceği tek devlet olarak geriye sadece Almanya kalıyordu.

Almanya ile Osmanlı Devleti’nin bir ittifak antlaşması imzalaması bazı tereddütler olmasına rağmen aslında beklenilen bir durumdu. Zira 19. yüzyılın sonlarından beri iki devlet arasındaki ilişkiler son derece iyi durumda idi. Hatta Alman imparatoru II.

Wilhelm, 18 Ekim 1898’de Osmanlı topraklarına ikinci ziyaretini gerçekleştirmişti.

İstanbul ve çevresini 5 gün boyunca ziyaret eden Kayzer, 25 Ekim’de Hayfa’ya hareket etmişti.21 Bu ziyaret aslında iki devlet arasındaki bağların ne kadar kuvvetli olduğunun bir göstergesiydi hatta aynı zamanda Alman nüfuzunun Osmanlı topraklarındaki etkisini de gözler önüne seriyordu.

Osmanlı Devleti’nin bu şekilde Almanya’nın yanına kayması, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin iki farklı cephede yer almasının temelini oluşturdu.

Bu iki farklı cephede yer alış, büyük çatışmaları da beraberinde getirdi.

18 Durdu Mehmet Burak, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-İngiliz İlişkileri (1914-1918), Babil Yayınevi, Ankara, 2004, s. 48.

19 Burak, Türk-İngiliz İlişkileri, s. 46-47.

20 Burak, Türk-İngiliz İlişkileri, s. 50.

21 Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, s. 81-83.

(25)

10

1.2. I. Dünya Savaşı Dönemi Osmanlı-İngiliz Münasebetleri

Sanayi inkılâbının yaşanmasıyla birlikte XIX. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da hızlı bir sanayileşme ve beraberinde silahlanma dönemi başlamıştı. Bu hızlı gelişime, siyasi birliklerini geç tamamlayan Almanya ve İtalya’nın da eklenmesi Avrupa’nın güçler dengesinde bozulmalara neden olmuştu. Bu bozulmanın temelinde yatan faktör ise dönemin koşulları gereği, büyük devlet olmak için büyük sömürgelere sahip olmak isteyen Almanya’nın da ana karası dışındaki alanlara göz dikmesinden kaynaklanıyordu.

Almanya’nın bu şekilde toprak kazanma arzusu Dünya siyasetini kökten etkilemiş hatta 1914 yılına gelindiğinde Dünya genelinde bloklar oluşmuş ve yangının başlaması için bir kıvılcım beklenir duruma gelinmişti. Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük François Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da Princip adlı bir Sırplı tarafından öldürülmesi, Dünya’yı 4 yıl boyunca kasıp kavuracak büyük savaşın fitilini ateşlemişti.22

Veliahdın ölmesi ile Avusturya, Almanya’nın desteğini alarak 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a savaş ilan etti.23 Sırbistan’ı destekleyen Rusya’nın da Almanya’ya savaş ilan etmesi, Avrupa’nın ortasında başlayan bu ateşin tüm dünyaya yayılmasına neden oldu.

Savaş bu şekilde yayılmaya başlarken Osmanlı Devleti, ilk etapta tarafsız kalma arzusundaydı zira gerek Trablusgarb gerekse de Balkan savaşlarından yeni çıkmış ve bu kadar büyük çaptaki bir savaşı kaldırabilecek ne ekonomik yapıya ne de askeri donanıma sahipti. Osmanlı Devleti’nin tarafsız duruşunun diğer bir nedeni de hangi blokta yer alacağı konusundaki belirsizlikten kaynaklanmaktaydı.

Hal böyle devam ederken Osmanlı Devleti, farklı ülkelere ittifak tekliflerinde bulunmuş ancak olumsuz karşılık almıştı.24 Çok da seçeneği kalmayan Osmanlı Devleti, Almanya ile 2 Ağustos 1914 Pazar günü Sadrazam Sait Halim Paşa’nın yalısında, I. Dünya

22 Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 100.

23 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 462.

24 Pierre Renouvin, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Çev. Adnan Cemgil, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1982, s. 210-211.

(26)

11

Savaşına dahil olduğunu belgeleyen gizli ittifak antlaşmasını imzalamıştı.25 Antlaşmanın imzasından bir gün sonra da ülke genelinde seferberlik ilan edilerek26, savaş için hazırlık süreci başlatılmıştı.

Büyük savaş için hazırlıklar devam ederken Almanya’nın tazyikiyle27 14 Kasım 1914’te ilan edilen “Cihad-ı Mukaddes” ile ülke içerisinde saldırıların etkisi azaltmak ve birlik beraberlik hedeflenirken asıl amaç düşman devletlerine ait topraklarda Müslüman ahalinin desteğini almaktı.

Osmanlı Devleti’nin Almanya safında savaşı girmesi netleşince, devletin topraklarının İtilaf devletlerinin açık saldırı alanı olmasının önüne geçilemeyecekti, zira Osmanlı Devleti’nin topraklarında gözü olan devletler için bu durum gerçek bir saldırı gerekçesiydi.

Buradan hareketle, I. Dünya Savaşı döneminde İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin savaştığı bölgeler ve cepheler incelendiğinde, savaş sürecinde iki devlet arasında yaşanan münasebetlerin anlaşılması daha kolay olacaktır.

1.2.1. Çanakkale Cephesi

I. Dünya Savaşı daha patlak vermezden önce Batılı güçler, Osmanlı Devleti üzerinde paylaşım planlarına başlamışlardı hatta bu paylaşım planları savaş dönemi boyunca da devam etmişti.28 Yapılan bu gizli pazarlıklar neticesinde İngiltere ile Fransa, Ortadoğu’yu da kapsayacak şekilde Osmanlı Devleti’nin güney topraklarını paylaşma kararı almışlardı. İtalya, Anadolu’nun güneyini ve batısını alırken yine Yunanistan, Anadolu’nun batısını ve Doğu Trakya bölgesini işgal etme hakkını elde etmişti. Derin pazarlıklar sonucu, Rusya’nın da Boğazlar bölgesi29 ile Anadolu’nun kuzeyini işgal

25 İlhan Bardakçı, “Büyük Dehşetin 80. Yılındayız”, Tarih ve Medeniyet, Sayı: 6, Ağustos 1994, s. 13-14.

26 Çalışlar, İzzetin, On Yıllık Savaşın Günlüğü Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, Haz. İsmet Gögülü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997, s. 89.

27 Alaeddin Örsal, “İkinci Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Yapan Yabancı Subayların Birinci Dünya Savaşı’nın Askeri Yönetimi Üzerindeki Etkileri”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s. 353.

28, Ömer Kürkçüoğlu Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1978, s. 40-43.

29 Tercüman Gazetesi Rus Gizli Belgelerinden Türkiye’nin Paylaşılması”, 14 Ocak 1992, s. 8.

(27)

12

etmesine İngiltere ile Fransa onay vermişti. Ancak 1917 yılında Rusya’da Bolşevik ihtilalının30 patlak vermesi savaşan devletlerin tüm stratejilerini altüst etmişti.

Boğazlar bölgesi her ne kadar Rusya’ya bırakılmış olsa da, savaşın başlangıcında İngiltere’nin amacı, İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni bir an önce savaş dışı bırakmaktı. İngiltere, İstanbul’a ulaşmak için Çanakkale boğazına saldırı planları yaparken, Osmanlı donanmasının Sivastapol, Odessa ve Novorosisk adlı Rus limanlarını bombalamasıyla31 Osmanlı Devleti, 1 Kasım 1914 tarihinde resmi olarak savaşa dahil oldu. Osmanlı Devleti’nin resmi olarak savaşa girişi, artık İngiltere’nin daha rahat hareket etmesini sağlamıştı. Zira 13 Ağustos 1914’te, 3 İngiliz kruvazörünün Çanakkale Boğazı’ndaki tabyaları hafif bombardıman etmesiyle başlayan savaş, 3 Kasım 1914’de 5 Türk subayı ve 80 Türk askerinin ölümüyle sonuçlanan taarruzla resmiyet kazanacaktı.32 İngilizler, 3 Kasım’da resmen savaşı başlatmışlardı ancak Osmanlı Devleti’ne karşı resmi savaş ilanı, 5 Kasım tarihinde gerçekleşmişti.33

İngiltere’nin Çanakkale Boğazı’na saldırmasının en önemli nedeni İstanbul’u almaktı.

Ancak İstanbul’un alınması ile Osmanlı Devleti’nin savaş dışı kalması elbette tek beklenti değildi. Boğazlar bölgesine hakim olunarak hem Rusya’ya denizden yardım götürülebilecek hem de Almanya, Avrupa’nın doğusundan da kuşatılabilecekti. Ayrıca, boğazların açılması ile Rus ticaretinin de tekrar hareketlenmesi hesaplanıyordu.34 Rusların yeniden kendilerini toparlaması, Balkan ulusları üzerinde de büyük etkiye sahip olabilirdi zira Balkan devletleri savaşın başında tarafsız olduklarını ilan etmişlerdi. Tarafsız olan bu devletlerin İtilaf Devletleri grubuna dahil edilmesi savaşı çok daha kısa bir sürede bitirebilirdi.

İngiltere’nin Osmanlı Devleti ve bölge devletleri üzerindeki bu planlarına ilaveten Rusya ile alakalı bir başka planı ise Rusya’nın Karadeniz’den dışarı çıkamayan

30 Gündüz, Ahmet, “1917 Bolşevik İhtilalinin Türk Dünyasındaki Yansımaları”, Gazi Üniversitesi, Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt 6, Sayı 1, 2005, s. 2-3.

31 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922), Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 51.

32 Ulvi Keser, Kıbrıs 1914-1923, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, KKTC, 2000, s. 5.

33 Enis Şahin, “İngiliz The Times Gazetesine Göre Dicle Havzasında Türk-İngiliz Askeri Münasebetleri (1914- 1918)”, I. Uluslararası Batman ve Çevresi Tarihi ve Kültürü Sempozyumu, Cilt 2, 2009, s. 224.

34 Pierre Renouvin, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Çev. Örgen Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 337.

(28)

13

350.000 ton kapasiteli buğday ve petrol taşıyan ticaret gemilerine ulaşmaktı.35 Bu durum Rusya’yı ekonomik olarak rahatlatacağı gibi İngiltere’ye de büyük katkı sağlayacaktı.

İngiltere, bu şekilde planlar yaparken Osmanlı Devleti de Çanakkale Boğazı’nın güvenliğini sağlamak için tahkimat yapmaya başlamıştı. Öncelikli hedef, boğaza hakim tepelerin iyice silahlandırılması ve gemilerin boğazdan geçişini engelleyecek mayınların döşenmesiydi.36 İtilaf devletlerine ait donanmanın Çanakkale’den geçmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını tüm devlet erkânı biliyordu ve başkenti tehdit eden bu saldırı için geçiş güzergahı mümkün olan en iyi şekilde kuvvetlendirilmeliydi.

Elde bulunan imkanlarla boğazı korumanın yeterli olamayacağı düşüncesi hakimdi, o nedenle de bu tedbirlere ek olarak iki adet denizaltının alınması da planlanıyordu.37 Bu tarihe kadar boğaza yönelik bu denli büyük bir saldırı yapılmadığı için çatışmaların ne boyutta olacağı tahmin edilemiyordu.

Her iki taraf için de hazırlıklar devam ederken İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill, 1915 yılının Ocak ayında Çanakkale Boğazı’na karşı yapılacak olan saldırı planının tasarısını açıkladı. Churchill’e göre yalnız deniz kuvvetleriyle yapılacak olan bir hücum, başarı için yeterliydi. Öyle ki gemilerden yapılan top ateşi, Türk istihkâmlarını yıkarken, mayın tarayıcılar da gemilere yol açarak, boğaz rahatlıkla geçilebilirdi.38 Churchill’in planı yoğun tartışmalar sonucunda kabul gördü, ayrıca Fransa da boğaza yapılacak bu saldırıda filosuyla İngiltere’ye yardımda bulunacaktı.

Ocak ayının ortalarına gelindiğinde, Boğaza yapılması kararlaştırılan saldırı gereği, İngiliz ve Fransız gemileri boğaz girişindeki Osmanlı kuvvetlerini deyim yerindeyse deneme ateşine tutmuştu. Bu saldırılar her ne kadar büyük kuvvetlerle yapılmıyor olsa da Osmanlı askerlerinin kazandığı başarılar da olmuştu. 15 Ocak’ta Boğaz’a giriş yapmak isteyen Fransız denizaltısı, mayına çarparak batmıştı. Ancak denizaltı tamamen

35 Ahmet Eyicil, “Çanakkale Savaşları”, Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Ağustos 2009, s. 317- 370, ss. 319.

36 BOA, DH. EUM. KLU., 2/38.

37 BOA, HR. SYS.,2107/4.

38 Renouvin, Birinci Dünya Savaşı, s. 337.

(29)

14

batmadan önce Osmanlı askerleri yetişerek, mürettebatından kurtarabildiği kimi askerleri denizden çıkararak esir almıştı.39

Şubat ayının sonlarına doğru boğaza karşı planlanan asıl saldırılar başlamış ancak İngilizlerin ağır kayıplar vermesiyle taarruza kısa süreliğine ara verilmişti. 1915 yılının Mart ayında yeniden başlayan saldırılar, 17 Mart’a kadar devam etti. 18 Mart günü o ana kadar yapılmış en büyük saldırı gerçekleştirildi. Bu tarihe kadar Çanakkale boğazına saldırıya katılan kuvvetlerin iki katı kuvvetle gelen İngiliz-Fransız filolarından oluşan İtilaf deniz gücü, sabahın erken saatleriyle birlikte Boğazı geçmek için saldırıya geçti.40 Akşam saatlerine kadar devam eden yoğun çarpışmalar neticesinde İtilaf kuvvetleri boğazı umdukları gibi kolaylıkla geçemeyeceklerini anladılar ve ağır kayıplar vererek geri çekildiler.41 Ancak bu geri çekiliş, İngiltere tarafından bir yenilgi olarak gösterilmek istenmiyordu. Öyle ki, 23 Mart 1915 tarihinde Mısır’da çıkan Egyptian Gazette’deki bir yazıda “Çanakkale Boğazı’nın donanmayla zorlayıp geçme harekatının, kötü hava şartları nedeniyle durdurulduğu” kaleme alınmıştı.42 Geri çekilişin hava muhalefetinden kaynaklanmadığı yakın zamanda anlaşılacaktı zira İngilizler, boğazı geçmek için artık deniz harekatının yanında kara harekâtı da yapma kararı almıştı.

İngilizler kara harekâtı kararı alsa da, denizden ilerleme düşüncesinden de vazgeçmiyorlardı. 18 Nisan’da E-15 adlı denizaltı batırılmış ve mürettebatından 3 subay ile 29 asker esir alınmıştı. Zaman zaman bu şekilde denizden ilerlemeye dönük benzer olaylar yaşansa da, artık kara harekâtının başlaması için gün sayılıyordu.43

Kara harekâtı ilk olarak; Kumkale, Beşike ve Bolayır üzerine yapılmıştı.44 Ancak bu saldırı, aslında bir aldatmacaydı çünkü Ege kıyılarına yapılan bu saldırıyı kısa sürede

39 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2005, s. 14.

40 Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Zeus Kitapevi, İzmir, 2006, s. 55.

41 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 68-70.

42 A.Mete Tunçoku, Anzakların Kaleminden Mehmetçik Çanakkale 1915, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2000, s. 86.

43 Zafer Toprak, “Çanakkale’de kara, deniz ve hava gücü koordinasyonu”, Toplumsal Tarih, Sayı 111, Mart 2003, s. 85.

44 Toprak, Çanakkale’de kara, deniz ve hava gücü koordinasyonu, s. 85.

(30)

15

büyük bir taarruz takip edecekti. 25 Nisan günü, Gelibolu yarımadasına Seddülbahir ve Arıburnu üzerinden yoğun bir kara harekâtı başlamıştı. Ancak bu harekât, İngilizler tarafından da tam anlamıyla kabul görmemişti. İngiliz Deniz Kuvvetleri Başkomutanı Amiral Fisher, bu saldırı hakkında bazı teknik itirazlar öne sürmüştü ancak Churchill, geri adım atmayınca Amiral Fisher ile aralarında politik bir kriz yaşanmış ve bu durum Amiral Fisher’ın istifa etmesiyle son bulmuştu.45

İngilizlerin ağır kayıplar vermesi, Amiral Fisher’ı haklı çıkarmıştı. Ancak 25 Nisan günü yapılan bu kara saldırısına, 19. Tümen Kumandanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in birlikleri tarafından zamanında askeri müdahale edilmemiş olsa, belki de savaş, Osmanlı Devleti açısından, bu ilk kara harekâtıyla son bulabilirdi. Kara harekâtının yanında İngilizler, denizden de boğazı geçmek için girişimlerine devam ediyorlardı. 27-28 Nisan günlerinde İtilaf devletlerine ait bazı büyük gemilerin batırılması, donanmanın Bozcaada’ya çekilmesini sağlamıştı.46 İngilizlerin başını çektiği itilaf donanmasının boğazı geçemeyerek Bozcada’ya dönüşü derin bir moral bozukluğuna neden olmuştu. Bu geri çekilişle birlikte artık Çanakkale, deniz yoluyla değil kara harekâtıyla geçilmek istenecekti.

Muhtemel bir kara harekâtına karşılık Osmanlı ordusu da gerekli hazırlıklarını yapmıştı. Çanakkale Boğazı ve etrafını savunma görevi, 5. Orduya verilmişti. Gelibolu ve Anadolu yakası olarak ikiye ayrılan savunma hattında Esat Paşa’nın komuta ettiği 3.

Kolordu, Gelibolu yarımadasında görev yaparken, 15. Kolordu da Anadolu yakasında Osmanlı topraklarını savunma görevini üstlenmişti.47

Kara harekâtının başlangıç tarihi, İtilaf devletlerince 25 Nisan 1915 olarak belirlenmişti.48 Gelibolu yarımadasına karadan yapılacak olan bu harekâta; İngiliz,

45 Battle for Gallipoli: February 1915 - January 1916,

http://www.bbc.co.uk/history/worldwars/wwone/battle_gallipoli.shtml (04.07.2010)

46 The Times, “Operations In The Straits”, Tuesday, May 04, 1915_ pg. 7.

47Mete Tunçoku ve Cemalettin Taşkıran, Çanakkale, Churchill ve Anzaklar, Genelkurmay Basım Evi, Ankara, 2000, s. 39.

48 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, Cilt 5, 2. Kitap, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1978, s. 10-12.

(31)

16

Fransız, Anzak*, Hint ve Kanada askerleri katılmıştı. Karadan başlayan bu taarruz, iki taraf içinde son derece kanlı şekilde devam etmekteydi. Bu kanlı savaşın canlı tanıklarından Çavuş D. Moriarty, 4 Haziran 1915 tarihinde günlüğüne düştüğü notta dikkate değer bilgiler veriyordu:

“Geldiğimizden bu yana en kötü gündü. Sığınağımı terk ettim ve görebildiğim kadarıyla ne olduğuna bakmak için dışarı çıktım.

Bombardıman yaklaşık 4 saat sürdü ve eğer bu bombardıman altında sağ Türk kalmışsa, bu bir mucize olmalıdır. Bu süre zarfında bizim piyadelerimiz ilerliyordu ve geri dönebilen yaralıların bize söylediğine göre, iki tane Türk siperini ele geçirmişlerdi. Saat 13.30 sıralarında hareket etmek için hazırlıklarımızı yaptık ve 15.00’de tüm gece kaldığımız siperlerden dışarı çıktık. Siperlerdeyken bize doğru 1000 kadar Türk esirinin geldiğini gördüm ve tercüman vasıtasıyla konuşan bir tanesi, topçu ateşi sonrasında bulunduğu siperde bir tek kendisinin sağ kaldığı söylüyordu”49

Savaşın başka bir canlı tanığı Yeni Zelandalı George Bollinger’in 9 Haziran 1915’te yaşananları şu şekilde kaleme alıyordu: “…Sıcak bastırıyor; milyonlarca sinek siperlere hücum etmekte. Siperlerin dışındaki yüzlerce askerimizin cesetlerinden etrafa yayılan leş kokusu dayanılır gibi değil. Dışarıda herkes bize inanıp güveniyor. Ancak, cephede ateş altındaki koşullar nedir, farkındalar mı? Anlayabiliyorlar mı, merak ediyorum. Cephede çarpışan herkesin biran önce barış istediğini ve bu isteğe engel olamadığını, acaba biliyorlar mı?”.50 Çanakkale cephesine gelen yabancı askerlerin günlüklerine düştükleri notlar sayesinde elde edilebilen bu bilgiler, yaşanan kanlı çarpışmalara dair verilebilen sadece iki örnek olmakla birlikte, İtilaf devletlerine ait birliklerin içinde bulundukları ruh halini izah etmesi açısından bir fikir sahibi olunmasına yardımcı olmaktadır.

* İngilizce Anzac olarak ifade edilen kelimenin Türkçe kullanımı, Anzak şeklindedir. Anzac, (Australian and New Zealander Army Corps) Avustralya-Yeni Zelanda Ordu Birlikleri anlamına gelmektedir.

49 A Gallipoli Diary, The Diary of Sergeant D Moriarty, http://ww1.osborn.ws/a_gallipoli_diary.htm (04.07.2010).

50 Tunçoku, Çanakkale 1915, s. 90.

(32)

17

Çanakkale cephesinde yaşananlar, elbette ki sadece buraya farklı ülkelerden gelen yabancılar için zor değildi. Savunma hattında görev yapan Osmanlı askerleri için de çatışmalar son derece sıkıntılı geçmekteydi. Hele ki ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve yoksunluklar, cephede yaşanan çarpışanları daha da ağırlaştırıyordu. Bu kanlı çarpışmaların tanığı olan Teğmen Mehmet Dursun, cephede yaşadıklarına şöyle ifade ediyordu: “…Her sıçrayışta birçok düşman maktulleri çiğneyerek cephemizde iki mevzi siper atladık. Nihayet son defa askerlere mevzi aldırdığım zaman, cinsini tayin edemediğim bir topçu mermisi kolumun aşağı kısmına isabet ederek ağır surette beni yaraladı. Takımı, çavuşuma teslim ettim. İki asil kalpli asker beni kolları arasında sargı mahalline götürdü. Soğanlı Dere’de kanın durdurulması için kolumun sarılmasından sonra hemen Kilitbahir Hastanesine gönderildim. Gözümü açtığım vakit kendimi yatakta kolsuz olarak buldum.”.51

Yukarıda da ifade edildiği gibi askerlin günlüklerine düştükleri bu notlardan savaşın ne kadar zorlu geçtiğini anlamak zor değildir ancak içinde bulunulan bu şartlara rağmen savaş, son hızıyla devam etmekteydi. Kara savaşlarının yoğunlaştığı Ağustos ayına gelindiğinde İngilizler, çatışma alanlarında kendi birliklerinden ziyade, Anzak ve Hint askerlerini kullanmayı tercih ediyordu. Memleketlerinden binlerce kilometre uzakta yaşanan bu savaşa katılmak için gelen Hint ve Anzak askerlerinin ilk toplanma yeri Mısır’dı. Mısır’dan ayrıldıktan sonra Limni adasına getirilen askerler, oradan da Gelibolu yarımadasına sevk ediliyordu.52

İngiltere, dışarıdan sürekli aldığı asker ve mühimmat desteğine rağmen, Çanakkale cephesinde herhangi bir ilerleme kaydedemiyordu. İlerleme kaydedilemediği gibi her geçen gün İngilizlerin kayıpları da artıyordu. Sadece 10 Ağustos 1915 günü yapılan çatışmalarda, Tümgeneral Shaw’ın komutasındaki Yeni Ordu’dan 13. Tümen, 10.500 kişilik mevcudunun 6.000 kişisini kaybetmişti.53

51 Cepheden Mektuplar, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999, s. 29-31.

52 BOA, DH. EUM., 3. Şb, 5/13.

53 Ahmet Altıntaş, Çanakkale İngiliz Orduları Başkomutanı Ian Hamilton’un Çanakkale Savaşları Raporu, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları, Yayın No: 7, Çanakkale, 1999, s. 58.

(33)

18

Savaşın bu çetin mücadeleleri devam ederken, İngiliz Daily Telgraph gazetesinin savaş muhabiri Ellis Ashmead Bartlett, Çanakkale cephesinde edindiği izlenimleri ve topladığı bilgileri kaleme alarak, 8 Eylül 1915 tarihinde İngiltere Başbakanı Asquith’e rapor şeklinde bir mektup yazdı. Mektubunun bir bölümde; “Yarımada’da bir tek mevkide hakim konuma sahip değiliz. Helles, Anzak ve Suvla Koyu gibi üç noktanın her yerinde düşman silahlarının hükmü altındayız.”54 diyen Bartlett, cephedeki ağır şartlardan bahsederek, İngilizlerin Çanakkale’de başarılı olamayacağı vurgusunu yapmıştı.

1915 yılı sonbaharı geldiğinde ise artık daha fazla kayba uğramak istemeyen İngilizler, cepheyi boşaltma kararı aldılar. Ancak İngiltere, her ne kadar cepheyi boşaltma kararı almış olsa da askerlerinin hepsini bir anda çekmemişti çünkü Osmanlı Devleti ile farklı cephelerdeki savaş hala devam etmekte olup, Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmını burada tutma niyetindeydi. Tabi bunu gerçekleştirmek için yapılan mücadelelerde kayıplar vermeye de devam ediyordu. 22 Ekim 1915’te İngilizlere ait E-20 denizaltısı batırılarak, mürettebatından 2 subay ile 6 asker esir alınmıştı.55

Savaşın acı bir sonucu olarak karşılıklı kayıplar verilirken İngilizlerin cepheyi boşaltma süreci durmaksızın devam ediyordu. Cepheden boşaltma süreci başladıktan sonra İtilaf devletleri, tahliye işlemini 9 Ocak 1916’da tamamlamışlardı.56

İtilaf devletlerinin askerlerini çekmeleriyle birlikte, Çanakkale cephesindeki çarpışmalar da son buldu. Tahliye işlemi tamamlandıktan sonra yaşanan ağır kaybın boyutu, artık her iki taraf için de hesaplanabilecekti. Osmanlı Devleti açısından bakıldığında kayıp, 210.000 kişi dolaylarındaydı.57 Ancak bu kayıp olarak nitelendirilen rakam, çarpışmalar sırasındaki her türlü kaybı kapsamaktaydı.

Dolayısıyla bahsi geçen rakam, ayrıştırılacak olursa: 57.263’ü şehit, 11.178’i kayıp,

54 Erkan Göksu, “İngiliz Savaş Muhabirinin Çanakkale Savaşı İtirafları”, Bidder Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Eylül-Aralık 2010, s. 66.

55 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2005, s. 191.

56 Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa 1914-1922, Cilt 3, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1978, s. 245.

57 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Cilt V, 1 inci 2 nci ve 3 üncü kitapların özetlenmiş tarihi, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s. 252.

(34)

19

97.874’ü yaralı, 7.084’ü hava değişimi, 29.297’si hastalık sonucu ölüm, 14.000’i hastaneye götürülen olmak üzere toplam, 207.696 Osmanlı askeri savaş dışı kalmıştı.

Kayıp olarak ifade edilen 11.178 kişinin çok büyük bölümü, İngiltere’nin ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nden almış olduğu esir sayısını ifade etmektedir.58

Osmanlı Devleti’nin bu kaybına karşılık, İngiltere’nin kaybı ise, 213.980 kişiydi.59 213.980 kişi olarak verilen bu rakam içersinde; Anzak, Hint, Gurka, Afrika kökenliler ve İngiltere’ye asker sağlayan diğer milletlerin ve devletlerin askerleri de bulunmaktaydı.60 21 Ağustos 1915 tarihi itibariyle, Çanakkale savaşlarında İngiliz makamlarının vermiş olduğu sadece İngilizlere ait toplam kayıp miktarı, 87.630 idi.61 Bu toplam rakam içersinde; 17.608 ölü, 61.628 yaralı ve 8.394 kayıp bulunmaktaydı.

Kayıp olarak ifade edilen 8.394 kişinin büyük çoğunluğu, Osmanlı Devleti tarafından esir alınan asker sayısını ifade etmekteydi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, o günün şartlarında kayıt tutmanın zorluğu göz önünü alındığında, net rakamlara ulaşmak bir hayli zordur.

1.2.2. Sina-Filistin-Suriye Cephesi

Tarihte 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşını kaybeden Osmanlı Devleti, Rus ordularının Anadolu’ya kadar uzanmasına engel olamamıştı. Rus ordusunun Anadolu’nun Doğu’sundan ilerlemesiyle Kars, Ardahan ve Batum olarak kabul edilen Elviye-i Selase, Rusya’nın kontrolüne girmişti. Batı’da ise Ruslar, Edirne’yi aşarak İstanbul’a kadar yaklaşmışlardı. Bu zor durum karşısında savaşı bir an önce bitirmek isteyen Osmanlı Devleti, Rusya ile 3 Mart 1878’de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı.62 Ancak bu antlaşma, Batılı devletler için özellikle de İngiltere açısından büyük bir tehlike arz etmekteydi. Zira bu antlaşmayla, Rusya’nın artık Akdeniz’e inmesini engelleme ihtimali ortadan kalkmış

58 Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001, s. 24.

59 Burak, Türk-İngiliz İlişkileri, s. 100.

60 Burhan Sayılır, “Çanakkale Savaşları’nda Yer Alan İtilaf Askerlerinin Dini-Etnik Yapısı”, Ankara Üniversitesi OTAM Dergisi, Sayı: 18, 2006, s. 320.

61 The Times, “Our Losses In The Dardanelles”, Friday, Sep 17, 1915_pg. 8; Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri II, s. 132.

62 Ahmet Sevgi, “Türk-Ermeni Meseleleri İle İlgili Bir Vesika”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 9, 2001, s. 1.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu konu incelenirken Türk esirlerin savaş şartları içerisinde, diğer devletlerin esirlerine oranla daha ağır koşullar altında yaşadığı ancak buna rağmen

Dünya SavaĢı Yıllarında Osmanlı Devleti Aleyhinde Kurulan Casus TeĢkilatları ve Kullandıkları Teknikler” adını taĢıyan birinci bölümde Osmanlı

— Flğitim-öğretimden geçmiş veya hiç eğitim görmemiş olma, naif sanatın be­ lirleyici öğesi değildir.. Bu gözle bakıldı-, ğında soruna daha baştan

The results of data analysis indicated that the wellbeing and performance of employees tend to be decreasing during the pandemic, and employee productivity is directly related

形作傷寒者,言其病形作傷寒之狀也。但其脈不弦緊而數,數者熱也 。

Hasan Koyuncu 2 , Ece Akar 3 , Nejat Akar 3 , Erol Ömer Atalay 1 1 Pamukkale University Medical Faculty Department of. Biophysics,

Başkumandanlık Vekâleti tarafından verilen Romen esirlerin sayılarının, İspanya Temsilciliği - Osmanlı Hariciye Nezareti - Madrid Romanya Maslahatgüzarlığı -

Yeminrnin esas mür~idi Fazilet-n,âme'de aç~kça ifade etti~i üzere Otman Baba ve onun halifesi Akyaz~l~~ Sultan'd~r.. Akyaz~l~~ Sultan ile bizzat görü~tü~ünü yine