• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ANADOLU’DA BULUNAN İNGİLİZ ESİRLERİNİN DURUMU

3.9. İngiliz Esirlerin Sağlık Koşulları

Almanya ile İngiltere arasındaki ekonomik rekabet, dünyanın bugüne kadar gördüğü en büyük savaşın yaşanmasına neden olmuştu. Bu savaş, dünyanın tüm devletlerini ve milletlerini içine alarak az ya da çok etkilemişti. Savaşın başlamasından evvel rekabet halindeki devletler gerekli hazırlıklarını yapmışlar ve birbirlerine saldırmak için geçerli bir mazeret peşine düşmüşlerdi ancak Osmanlı Devleti’nde durum pek de iyi sayılmazdı. Devlet, Balkan Savaşları’ndan yeni çıkmıştı ve hem ekonomik olarak hem de askeri olarak fazlasıyla zarar görmüştü.

Bu hazırlıksız yapı içerisinde I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa gireceğini taahhüt etmesiyle birlikte savaş için hazırlıklara hız verilmiş ve ordunun ihtiyaç duyduğu malzemelerin temini için 2 Ağustos 1914’te seferberlik ilan edilmişti.525

Devlet, seferberlik ilan etmekle birlikte savaşa hemen girmemişti çünkü tamamlanması gereken çok eksik vardı. Özellikle cephede askerin savaşması muhtemel dönem kış aylarına rast geldiği için, kışlık kıyafet hazırlığı ve tıbbi malzeme eksikliğinin de göz ardı edilmemesi gerekmekteydi. Bu denli kuvvetli hazırlığa ihtiyaç duyulmasının sebebi, dünya üzerinde ilk kez bu kadar büyük çapta bir çarpışma sürecine girilmişti ve askeri teknolojinin gelişmişliği, muhtemel ölüm ve yaralı oranlarını arttırabilirdi. Savaşan askerler arasında kayıp oranının artışı, yeterli tıbbi hazırlıkla bir miktar da olsa düşürülebilirdi. Ancak Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, gerekli tıbbi hazırlığın sağlanmasından çok uzaktı hatta Sarıkamış harekâtında tıbbi eksiklik bir yana kıyafet yetersizliğinden onbinlerce Osmanlı askeri hayatını kaybetmişti.526

Tıbbi imkanların eksikliği kimi bölgelerdeki revirlerde kendisi daha fazla hissettirmekteydi. Ki bu durum daha savaş başlamadan önce Alman sağlık subaylarından bir heyet, Eczacı Binbaşı Friedrich Huttner’in sıhhiye revirleri müfettişi olarak Haziran 1914 yılında hazırladığı raporda; revirlerin kötü olduğu, yatakların adi pamuk, ot ya da saman ile doldurulduğu ve var olanların da büyük kısmının yırtık, nemli, kanlı ve pis olmasının salgın hastalıklara neden olabileceği belirtilmişti. Bu

525

Yalçın, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, s. 75.

526

125

sağlıksız durumun düzeltilmesi için samanla doldurulmuş olan yatak takımlarının yakılması, nevresim vb. malzemelerin sabun ya da soda ile kaynatılarak dezenfekte edilmesinin gerekli olduğu demirden ya da tahtadan yapılan malzemelerden kullanılabilecek durumda olanların yıkanarak boyanmasının aksi taktirde satılmasının zorunluluğu kaleme alınmıştı.527

Raporda bu bilgiler yer alırken şartların zorluğuna rağmen askeri sağlık hizmetlerinin yürütülmesi konusunda gösterilen ciddiyet de ayrıca dile getirilmişti.

Osmanlı Devleti, vatanın savunulmasında mücadele eden kendi askeri için bile bu şekilde sınırlı imkanlara sahipken savaştığı devletlerden aldığı esirler için kimi zaman daha iyi şartlar oluşturmaya çalışmıştı. Esirlere yapılacak muameleye ilişkin olarak hazırlanan Üsera Talimatnamesi’nin bazı maddelerinde esir alınan askerlerden hasta olanlar ve bunların tedavileri hususunda nasıl bir yol izleneceği çeşitli maddelerde izah edilmişti. Talimatname’nin 12. maddesine göre harple alakalı olarak ortaya çıkan hastalıkların tedavisi için esirlerden herhangi bir para talep edilmez, masraflar hükümetçe karşılanır denilmekteydi. 13. madde, tedaviye ihtiyaç duyan rütbesiz hasta esirlerden herhangi bir para talep edilmeyeceğini belirtmekteydi. 16. maddeye göre hastalanan esirlerin nakli için üsera komisyonları görevlendirilmişti. 21. maddede hastalanan esirler için oluşturulan cetvellerin Harbiye Nezareti’ne gönderileceği yazılmaktaydı.528

Üsera Talimatnamesi’nin ilgili maddelerinden de anlaşılacağı üzere devlet, elinde tuttuğu esirlerin sağlık durumuyla milliyet ayrımı yapmaksızın ilgilenmeyi taahhüt etmekteydi. Devlet, sürecin sağlıklı işlemesi için esirlerin tutulduğu kamplarda yapılacak uygulamalardan Sahra Sıhhiye Müfettişliğini ve bağlı oldukları Ordulardaki Sıhhiye Başkanlıklarını sorumlu tutmuştu. Savaş devam ederken gerek esirlerin tedavileriyle ilgili uygulamalar gerekse de hastanelerin sorumluluğu Menzil Müfettişliğine verilmişti.529

527

Muharrem Uçar, “Birinci Dünya Savaşında Türk Ordularındaki Sağlık Hizmetlerinin Arşiv Belgeleri Işığında Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2010, s.115.

528

BOA, DH.SYS., 123/11-30.

126

Esirlere daha iyi muamele etmek için yeni teşkilatlar oluşturan Osmanlı Devleti’nin savaştığı devletlerden aldığı esirler için yaptığı ilk şey, hasta ya da yaralı olanları cephe gerisinde kurulan “yaralı yuvaları” olarak adlandırılan yerlerde tedavi ettirmekti. Tedavisi buralarda yapılamayanlar ya da daha iyi tetkik gerektirenler, seyyar hastanelere ya da en yakındaki hastanelere sevk edilirdi.530

Çanakkale cephesindeki çatışmalarda ciddi şekilde yaralanan Türk askerlerinin ve ele geçirilen esirlerin ilk müdahalelerinin yapılabilmesi için Gelibolu yarımadasında Eceabat’ta bir hastane kurulmuştu.531 Tedavi amaçlı olarak kurulan ve esirlerin de istifade ettiği bu hastane, İngiliz uçakları tarafından kasten bombalanmıştı.532

Bu tarz olumsuz durumlar yaşansa da seyyar hastanelere gelen esirlerin sağlık durumları ile yakından ilgilenilmekteydi. Buralarda yapılan tıbbi müdahaleden sonra yollarına devam eden esir kafilerine bir de doktor eşlik etmekteydi.533 Doktor nezaretinde yola çıkan esirlerden durumu iyi olanlar kamplara gönderilirken, ağır yaralılar ya da hastalar daha donanımlı hastanelere nakledilmekteydi. Esirlerin hastanelerle muhatap olduğu ilk yer İstanbul sonrasında sırasıyla Kudüs, Nasıra ve Şam’dı. İstanbul’daki hastaneler içerisinde bakım, tıbbi teçhizat, doktor kalitesi, sıhhi uygunluk vs. tüm etmenler değerlendirildiğinde en çok ön plana çıkan hastaneler; Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Beyoğlu Zapyon ve Üsküdar’daki Zeynep Kamil’di.534 Bu hastaneler haricinde doğrudan İngiliz esirlerin kullanımına açılan hastaneler; Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Harbiye Askeri Hastanesi535, Ankara Hilal-i Ahmer

530

Uçar, Birinci Dünya Savaşında Türk Ordularındaki Sağlık Hizmetlerinin Arşiv Belgeleri Işığında

Değerlendirilmesi, s.112.

531

FO, 383/92/149077, Treatment of British Prisoners, American Embassy in Constantinople to American Embassy in London, 12.10.1915.

532

Ahmet Tetik ve Mehmet Şükrü Güzel, Osmanlılara Karşı İşlenen Savaş Suçları (1911-1921), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2013, s. 111-112.

533

FO, 383/453/116388, Captain F. Ellis, Duke of Cornwalls’s Light Infantry.

534 FO, 383/453/117667, Treatment of British POW in Turkey, Presented to Parliament by Command of His Majesty, 20.11.1918.

535

127

Hastanesi536, Adana’da bulunan hastaneler537, Darbasiyah’ta bulunan Kirisamush hastanesi.538

Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan hastaneler yetersiz kaldığında yabancı devletlere ait hastanelerden de istifade edilmekteydi, özellikle Bağdat demiryolu hattı çalışmalarıyla bağlantılı olarak oluşturulan Alman ve Avusturya hastaneleri ön plana çıkıyordu.539

Hastanelerdeki tedavileri tamamlanan esirler, sağlıklarına kavuştuktan sonra kendileri için belirlenen kamplara gönderilmekteydi. Anadolu’nun dört bir yanındaki farklı kamplarda kalan esirler ihtiyaç anında kampta bulunan kamp doktoruna muayene olabilmekteydi.540 Ancak bazı kamplarda doktor olmadığından esirlerden talep gelmesi durumunda doktor kampa çağırılmaktaydı ya da kampta tedavi edilemeyen esirler, kendilerine en yakın hastanelere nakledilmekteydi.541 Hastanelere nakledilen esirlerin isimlerini içeren listeler, OHAC Üsera Komisyonu memurları tarafından tutulmaktaydı.542

Kamp doktoru, kampa gelen her esiri olması gerektiği şekilde muayene etmekteydi ancak kamp doktorunun tek sorumluluğu bu değildi. Kamp doktoru, kampın ve esirlerin hijyen kurallarına uygunluğunu gözlemlemek durumundaydı. Temizlik eksikliği yüzünden oluşabilecek sorunları kamp komutanına rapor etmek ayrıca esirlerin yediği yemeğin kontrolünü yapma dta yine kendisine aitti.543

536

FO, 383/453/115015, Report on Treatment of British POW in Turkey, Prisoners of War Department, House of Lords to Houses of Parliament, 11.10.1918.

537

FO, 383/227/145140, Affairs in Turkey, 25.08.1916.

538

FO, 383/453/117667, Treatment of British POW in Turkey, Presented to Parliament by Command of His Majesty, 20.11.1918.

539

FO, 383/453/117667, Treatment of British POW in Turkey, Presented to Parliament by Command of His Majesty, 20.11.1918. 540 KHT, s. 47 541 KHT, s. 39. 542

Oran Arslan, Türkiye’deki Rus Savaş Esirleri ve Bunların İadeleri, s. 106.

543

128

Hasta savaş esiri subaylar evde ya da garnizon revirinde tedavi edilirken esir askerler, askeri hastanelere ya da belediye hastanelerine gönderilirdi. Devlet, esir askerlerin tıbbi masraflarını kendisi karşılarken esir subaylar, bakım masraflarını kendileri karşılamak zorundaydı.544 Esir subayların tedavi masrafları sadece savaştan kaynaklanan hallerde devlet tarafından karşılanmaktaydı.

Esirlerin sağlık durumları, Osmanlı Devleti tarafından sürekli olarak takip edilmekteydi ancak ülke içerisinde sağlık koşullarını olumsuz etkileyen salgın hastalıklar da kol gezmekteydi. Rusya’dan gelen göçmenler, Galiçya cephesinden dönen Osmanlı askerleri, Hicaz’daki kolera, Mısır ve Beyrut bölgesindeki veba ve İspanyol nezlesi hacılarla, esirlerle ve deniz yoluyla Anadolu’ya taşınmıştı.545 Anadolu’daki sağlık şartlarının yetersizliği ve kötü beslenme bu salgın hastalıkları daha da arttırıp yaygınlaştırarak gerek yerel ahalinin, gerek cephede savaşan askerlerin gerekse de esirlerin ciddi sağlık sorunları yaşamasına hatta hayatlarını kaybetmesine neden olmuştu.546 Hayatını kaybedenler sadece esirler değildi aynı zamanda Osmanlı askerleri arasında da salgın hastalıklar görülmekteydi. Üçüncü Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa, tifüs hastalığından hayatını kaybetmişti.547

Üçüncü Ordu bünyesinde yapılan araştırmaya göre, Mart 1915’ten Eylül 1918’e kadar 19.619 kişi tifüs’e yakalanmıştı ve bu kişilerden 7.310’u hayatını kaybetmişti. Başka bir kaynakta hastalığa yakalanan kişi sayısı 93.000 verilirken, bu rakam içerisinden 26.322 kişi yaşamını yitirmişti.548

Görüldüğü üzere salgın hastalıklar cephede savaşan askerler arasında son derece yaygındı. Durum böyle olunca cepheden gelen esirler arasında da tifüs hastalığına yakalanan asker sayısı bir hayli yüksekti. Esir alınan bu askerlere cephe gerisinde her ne kadar ilk müdahale yapılmış olsa da hastalığın esir kamplarına kadar yayılmasının önüne geçilememişti. Yozgat esir kampındaki esirler arasında tifüs hastalığı ortaya

544

KHT, s. 47.

545 Ramazan Çalık ve Muzaffer Tepekaya, “Birinci Dünya Savaşı Esnasında Anadolu'daki Salgın Hastalıklar ve Ermeniler”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Konya, 2007, s. 206.

546

KHT, s. 35.

547

Sabis, Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, Cilt 2, s. 316.

548

129

çıkınca, 10 Aralık 1916’ta üç doktor kamptaki hastalığın tedavisi için görevlendirilmişti. Yozgat’taki duruma benzer bir hal, Afyonkarahisar’da da ortaya çıkmıştı. 14 Mart 1918’de kampta görülen tifüs hastalığının tedavisi için gereken tüm itina gösterilmişti ancak Kütahya’daki esir kampı kapatılarak buradaki esirlerin Afyonkarahisar’a aktarılması kamptaki tedaviyi zorlaştırmıştı.549

Gerekli tüm tedavi yöntemlerine rağmen esirler arasında salgın hastalıkların artışı yeni uygulamaları da beraberinde getirmişti. Esirlerin sağlık durumlarını kalıcı olarak düzeltmek ve hastalığın yayılmasını önlemek için 7 Aralık 1916’da Denizli ve Bor’da550 karantina kampları kurulmuştu.551 Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde salgın hastalıklara yakalanan esirler, tedavileri için bu merkezlerden kendilerine en yakınına sevk edilmişlerdi. Tedavileri tamamlanan esirler, buradan kendileri için uygun görülen kamplara gönderilmişlerdi.

Salgın hastalıklar sadece askerler ve esirler arasında yaygın değildi. Anadolu’nun yerel halkı da salgın hastalıklarla mücadele etmekteydi. Sadece 7 Şubat 1917 ile 12 Mart 1917 tarihleri arasında İstanbul’da tifo ve tifüs hastalığına yakalanan kişi sayısı 286 idi. Hastalanan bu kişilerden de yaklaşık 45’i hayatını kaybetmişti. Devlet, ölümlerin önüne geçmek ve hastalığın yayılmasını engellemek için halka aşı tatbiki yapsa da çok başarılı olamamıştı çünkü göçler, asker terhisleri, dezenfekte araçlarının yoksunluğu gibi sebepler, tedavi sürecini zorlaştırmakta hatta kimi zaman başarısız kılmaktaydı.552 Salgın hastalıklar haricinde normal dönemdeki rahatsızlıklarda esirlerin ilk müracaat edecekleri kişi, kamplarda bulunan doktorlardı. Doktorlar, esirlere gereken tedavileri uygulamaktaydılar ancak tıpkı günümüzde olduğu gibi yerel bölgelerdeki tedavilerin yetersiz kalması durumunda hasta esirler, daha iyi imkanlara sahip hastanelerin

549

Oran Arslan, Türkiye’deki Rus Savaş Esirleri ve Bunların İadeleri, s. 110.

550

Bugün Niğde şehrine bağlı bir ilçedir.

551

BOA, HR.SYS., 2225/38.

552

130

bulunduğu merkezlere gönderilmekteydiler. Bu nakil işleminde en çok tercih edilen yer genellikle İstanbul’du.553

Esirlerin tedavileriyle ne kadar yakından ilgilenilse de kimi zaman ölümlerin önüne geçilememekteydi. Ölüm olaylarını tetikleyen en büyük etken esirlerin cephelerde hasta, yaralı ve bitkin şekilde ele geçirilmeleriydi. Esirlerin durumu her ne kadar Osmanlı Devleti’nin eline geçtiğinde kötü olsa da devlet, esirlere elinden gelen itinayı göstermeye çalışmıştı ancak kimi bölgelerde ölüm vakalarında artış yaşanması yabancı devletlerin dikkatini çekmişti. Felemenk Sefareti’nin Ankara’daki ölüm olaylarına dikkati çekmesi üzerine Başkumandanlık Vekaleti tarafından yapılan incelemede İngiliz esirlerinin ölüm sebeplerinin esirlere gösterilen muameleyle alakalı olmadığı, bu kişilerin Kut’ül Ammare kuşatmasında ölü hayvan eti yedikleri ve bundan kaynaklanan mide sorunları olduğu sonucuna varılmıştı.554

Kamplarda hayatlarını sürdüren askerlerin esir alınmadan önce cephelerde yakalandığı salgın hastalıklar haricinde kişisel sağlık sorunları da görülmekteydi. Genel sağlık sorunları haricinde esirlerin en fazla tıbbi ihtiyaç duyduğu konu diş tedavisiydi. Başkomutanlık, Felemenk Sefareti’nin de yakından ilgilendiği bu konuda esirlerin ihtiyaçlarını gidermek için girişimde bulunmak istemişti ancak doktorun masraflarının kimin tarafından karşılanacağı netleşmeyince bir girişimde bulunulmamıştı. Felemenk Sefareti’nin İngiliz esirlerin diş tedavisi masraflarını üstlendiğini belirtmesi, sorunu çözmüştü.555 Akabinde Osmanlı Devleti, esir kamplarında bulunan İngiliz esirlerinin diş tedavileriyle ilgilenmek üzere diş doktorları görevlendirmişti.556 Diş doktorlarına ilaveten, esirler arasında diğer tıp alanlarıyla alakalı olan doktorların da çeşitli hastanelerde istihdam edilmesine başlanmıştı.557

Kastamonu ve Çankırı bölgesinde bulunan esirler, aileleriyle yapmış oldukları yazışmalarda diş muayenelerinden de bahsetmişlerdi. Kastamonu’daki kampta sabit

553

FO, 383/92/149077, Treatment of British Prisoners, American Embassy in Constantinople to American Embassy in London, 12.10.1915. 554 BOA, HR.SYS., 2227/51. 555 BOA, HR.SYS., 2228/8. 556 BOA, HR.SYS., 2229/66. 557 BDH, 2427/70 – 003; BDH, 2427/70 - 004.

131

duran doktor, ihtiyaç halinde Çankırı ve civar bölgelere gitmekteydi. Kastamonu’daki doktor haricinde yerel diş doktorları da bulunmaktaydı. Diş doktorlarından genel olarak memnun olan esirler, sadece Arap mülteci olan bir doktordan hoşnut değillerdi.558 Osmanlı Devleti, elinde bulunan imkanlar ölçüsünde tedavisi mümkün her hastalık için esirlere gereken ilgili ve alakayı göstermişti. Hasta olan esirler, öncelikle kamp bölgelerinde muayene edilmiş ve eğer burası yetersiz ise merkezi hastanelere sevk edilmişlerdi.559

Yapılan her türlü müdahaleye rağmen hastalığı Osmanlı Devleti toprakları içerisinde tedavi edilemeyecek düzeyde ilerlemiş olanlar, İsviçre’ye tedaviye gönderilmekteydi. Ancak burada kalan esirlerin sağlık koşullarına bağlı olarak mübadeleleri yapılabilmekteydi. Hastalığı son derece ilerlemiş olanlara ilaveten sakat esirler de yine İsviçre’ye gönderilmekteydi. Tedavi amaçlı İsviçre’ye gelen bu esirler de gerekli hallerde yine İsviçre üzerinden mübadeleye tabi tutulabilmekteydi.560 Bu mübadele işlemi yapılırken elbette keyfi yaklaşım söz konusu değildi çünkü esir değişimi hassas bir konuydu ve sorumluluk gerektirmekteydi. Esirlerin durumunu yakinen bilen ve tedavi eden doktorun mübadele edilebilir onayından sonra ilgili süreç başlamaktaydı.561 Savaşın devam ettiği dönemde memleketlerine iadesi uygun görülen diğer esirler, çalışma kamplarındakilerdi. Özellikle Bağdat demiryolu hattında çalıştırılan esirlerden sağlık durumu iyi olmayanlar, bölgedeki sağlık heyetinin onayıyla olması gerektiği şekilde memleketlerine iade edilmişlerdi.562

Osmanlı Devleti, elinde tuttuğu esirlerin sağlık durumunu fazlasıyla önemsemişti fakat bu ilgi, yine de bazı esirler tarafından yeterli görülmeyebilirdi. Anadolu’da bulunan İngiliz esirlerinin durumunu kaleme alıp İngiliz Parlamentosu’na sunulan bir raporda Türk hastanelerine ilişkin olarak şu ifadeler yer alıyordu; “Hakkaniyetle, bu tip

558

FO, 383/453/110134, Dental Treatment of POW in Turkey, Prisoners in Turkey Committee to Prisoners of War Department, 31.07.1918. 559 KHT, s. 56. 560 BOA, HR.SYS., 2238/3. 561 BOA, HR.SYS., 2246/5. 562

132

yerlerde (hastanelerde) Türk ya da esir yaralı ve hastalarına yönelik bir ayrım

yapıldığını söyleyemeyiz, herkes demode bir medeniyet hali yüzünden

kıvranmaktadır”.563