• Sonuç bulunamadı

kındaki ümidi gittikçe kuvvet bul­ ar, ay a başladı. Haşan Arife- de git­ tikçe daha baygın bakışlarla bak-1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "kındaki ümidi gittikçe kuvvet bul­ ar, ay a başladı. Haşan Arife- de git­ tikçe daha baygın bakışlarla bak-1"

Copied!
33
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

kındaki ümidi gittikçe kuvvet bul­ ar, ay a başladı. Haşan Arife- de git­ tikçe daha baygın bakışlarla bak-1 maya ve gözleri gittikçe süzülmeye başladı.

O derecede davet eden, cüret bekliyeıı, hat.â^rica eden bir hali j vardı ki, Haşan Arif geçkin kadının , kendisini âdeta zorla teklif etme-*

sinden, kalkıp sarılmasından kork­ tu. Bu korku konuşmaktan, derdini dökmekten duyduğu ‘korkuya gale- be çaldı, ve çok acı bir ilâcı gözle-1 i rini kapayıp hızla, nefes almadan ’

içen bir çocuk gibi, kısa, intizamsız- cümlelerle, fakat sözünü hiç kes- 1 tr.eksizin, gelişindeki sebep ve mak-j | sraf anlattı.

i Hayriye hanım ne kadar aldan- 1 mıŞ olduğunu ilk sözlerden anlamış; , tı. Hafifçe şakakları vurarak, elleri

nem1 en erek dinledi.

Haşan Arif sözlerini bitirip pek yorgun bir halde susunca, cevap ■ vermesi icabettiğini düşündü. Ve sesine vakar ve ciddiye,J vererek, şe- ıefii bir anne edası içuıde:

— Biz'büyük bir şeref bahşetmiş,, oluyorsunuz, teklifinizi Sehr.aya ge­ lir gelmez bildiririm. Tabiî son söz onundur, d:di.

Haşan Arif kalkmıştı, yavaşça teşekkür ett' ve rahatsız ettiğinden*" dejayı özürler diledi.

O derecede kuvvetsiz ve âdeta himayeye muhtaç görünüyordu k.. Hayriye Kanım yeni bir avans istese j derhal kabul edeceği ve ne istesr vereceği muhakkak sayılabilire Bununla bsralber, geçirdiği hayal sukutunun acısı ve hiddeti içinde, Hayriye hanım bu cihetleri düşün­ medi ve zengin adamı, beş parası­ nı almadan, uğurladı.

Haşan Arif yıldız olmak bahsine hiç temas?"etmeden, Allahın emri ytj,_ peygamberin kavliyle Selma 'hanı-! mı zevceliğe İstemişti. Ve Hayriye

hanıpı «ya Madam Eliza ne ola- >cak?» diye bir şey sormadığı halde, onunla aralarında yıllardanberi hiç bir şey kalmamış olduğuna yemin etmiş, onun evde bir kâhya kadın­ dan ibaret bulunduğunu uzunca bir şekilde anlatmıştı.

(2)

Hayriye hanım evde yalnız ka­ lınca, bu yalnızlık ve sessizlik için-] de Selmanın dönüşünü iki üç saat beklemeye dayan amıyac ağını his­ setti. Zaten sokak kıyafetime girmiş­ ti. Haşan Ariften alınmış avanslar­ la çeşitleri zenginleştirilmiş boya kutularına, sanki az evvel el sürme­ miş gilbi, bir kere daha müracaattan sonra, sokağa fırladı. Artık ebedi­ yen terkei.tr.ek zamanı çalmış 'bulu­ nan bu körolası semt, derin .bir yaz uykusu altoda, sessiz ve bomboş so- kaklariyle -uyuyordu. Tuvaletini ba- şılboş dolaşan küçük çocuklardan başka biç kimseye gösterememek hiddeti içinde, Abhasağa yokuşuna doğruldu. Beşiktaş çarşısına yakla­ şıp kalabalık mıntakaya varınca, bu t kalabalığı kendisini seyretmeye lâ­ yık bulmamakla beraber yine bir teselli duydu, (Zfammin önündeki duraktan Ayasofyaya giden tram I vaya bindi. Kemanı Celâlin evine

gidiyordu. Orada birşey söyleme­ mekle beraber, dersi belki yakıda bıraktırarak kızını alıp çıkacak ve! ona vaziyeti anlatacaktı.

Fakat sadece Haşan Arifin sözr ler'ni nakledecek, adamın istediği gibi sahneden vaz geçip nikâhlı bir 'hanim halinde, dört duvar arasında

yaşama teklifini bildirmekle iktifa edecea değildi. Hayır, Selma ile m u ,-' , kabil bir proje hazırlamak üzere'

böyle akşamı beklemiyerek yola çıkmıştı. Dört duvar arasında geçe­ cek bre hayatta kendi istikbali için bir zevk, hiçbir yenilik, hiçbir im-! kân tasavvur etmiyordu. Oattâ, bu j takdirde' Haşan Arifin kızı üze- i rinde büyük bir nüfuz kazanıp ken­

disini ondan ayırtması, Ihlamurda- j ı ki bu harap ve küçük evde tek ba-1 j gına bırakması bile .--.aınkün ola­

bilirdi. Selma Haşan Arife varma­ yı ancak yıldız olmak şamtyilıe ka­ bul etmeliydi. Yıldız olmak ve sev gilî : nasndan ayrılm am ak..,' i Ayasofyadaki evin kapısını çal-;

(3)

dığı zaman içerden (kızının şarkı | söylediğini duydu. Bu, segahtan ve

pek sevdiği bir şarkiydi; Olmaz ilâç siııei sadpareme... Ses oldukça gür ve pek zahmet­ siz bir ula İle yükseliyordu. Hayri­ ye Hanımın gözleri rikkatle nem­ lendi. Selma çok ilerlemişti. Kapıyı hızla çaldı ve ahretliğin delâletiyle yukarı çıkarılıp götürüldüğü oda­ da, kemanı Celâlle Nazmiye Hanı -— mı kızının yanında buldu. Yolda verdiği kararı, yani onların yanın­ da hiçbir şey söylememek kararım .

birdenbire bozarak: 1

— Havadislerim var! diye bar-! ğırdı.

Kemanı Celâl bu ziyareti bekle­ miyordu, fakat vaziyeti bildiği için tabiî-hiçbir tecessüs hissi duymadı; Nazmiye hanımla Selma (fazla me-| ra)k etmiyor görünmeyi tercih etti­

ler.

| Hayriye hanım, sıcaktan ve he-j yecandan yanakları allığa muhtaç olmıyacak şekilde kızarmış, bir kol" tuğa adeta çöktü. Birkaç gün evvel aldığı fazla uzun ökçeli iskarpinler-’ dqb ağrıyan ayaklarına en ¡Enlen­ dirici vaziyeti vermeye çalışarak, biran sükût etti. Gözlerini, odadaki üç insanın yüzlerinde dolaştırıyor­ du. Celâli o kadar sâki-n ve merak- | sız gördü ki, ilkönce ona hitalb ede­

rek;

— Sizin haberiniz var galiba, de- Selma;

■— Haydi söylesnee anne, yoksa; Seniha Hikmet Hanım haber mi al­ mış? diye sordu.

Nazimiye hanım da:

•— Eğer öyleyse bir dram karşı­ sında bulunacağız, diye söylendi.

Hayriye hanım dedi ki:

-y Hayır, haberimin Seniha Hik­ metle bir münasebeti yok!

Selma hafifçe sinirlenmişti

— Nedir peki, söyleyin! Akşa-( ma sabredemeyip buraya kadar geldiğinize göre, acele birşey! Şu halde neye söylemiyorsun?

Hayriye hanım daha faz,a naz edemedi:

(4)

— Sen gittikten yarım saat kadar sonra Haşan Arif bey geldi. Kılığım kıyafetim iberfbaddı, biliyorsun. Bu sebeple adamı bir müddet kapıda beklettim. Bir türlü hazır olamam,' aksikili'k...

Solmanın yüzünde şimdi heye­ can ve annesinin buı uzatışları için artan bir sinirlenme vardı.

— Nihayet giyindim, hazırlan­ dım, inip kapıyı açtım. Herifin ha­ linde bir gayri tabiîlik, hep dereden tepeden bahsediyor, bir türlü niçin I geldiğini söylemiyor.

Selma ayağa kalktı ve azarlar gi­ bi bir eda ile annesinin sözünü ke­ serek:

— Niçin geldiğini nihayet söyle diyse lütfen onu tekrar et, âm.ra uzattın!

— Söyliyeceğim kızım, arma- söyleyince ikiniz de şaşıp kalacaksı­ nız. İkiniz diyorum, çünkü Celâl bey galiba her şeyi biliyor.

Selma hışımla annesine arkasını çevirip Celâl beye döndü;

— Öyleyse siz söyleyin hocam, çünkü merak ettimf ~ — •—

*---C /

!

■ '" '9 Celâl bey hafifçe öksürüp se­ sini akort etti;

— Efendim, bugün Haşan. Arif beye sizin eve gitmesinden evvel tesadüf etmiştim. Bana sizi sevdi­ ğini ve annenizden z.zi İşeyeceğini söyledi.

Selma bir heykel gibi dimdik ve hareketsiz kalıvermişti. Nazmiye hanim heyecan içinde yerinden fır­ ladı:

— Peki, Selma banım hanende­ likten bu takdirde vaz mı geçecek? diye âdetsubağırdı.

Hayriye hanım: — Bu meseleye hiç temas etmedi, dedi.

Selma, gözlerinde sessiz bir is­ tifhamla Celâle baktı.

Celâl; — I^na karısını sahneye çıkarmak istemediğini söykdi, mu­ kabelesinde bulundu.

Selma hiçbir şey söylemedi. Dens tâtil edilmişti ve yeniden başlaır.ı- ypcağı hocan-n da talebenin A- hal derinden anlaşılıyordu.

(5)

/ /

— Çayı hazırlatayım, diye aya­ ğa kalkıp dışarı -çıktı. Eski zaman evleri üslûbiyle ve oldukça ince 'bir zevkle döşenmiş olan- geniş odada kemani Cslâl ana ve kızla yalnız kaldı. -Selma duvardaki mükellef, ı

çerçeveli büyük bir fotoğrafa bakı­ yordu. Bu, ince saz meraklısı olupj geçen yıl bit' ay Kabinedeki sara- j ymda kemanı Celâli misafir etmiş ve hediyelere garkederek İ-stan- bula göndermiş olan bir Mısır pren siydi. Geçen ders sonunda, bu kışın yıldız olarak sahnede görününce ' pıensi-n misafiri olarak bir Mısır

seyahatiııi-n- kendisi için muhakkak

Ç h

olacağına dair lâflar edilmişti. Sel- | ma, patlakça gözlü ve göğsü bü­

yük bir gül taşıyan kır sakallı; prensin fotoğrafına bakar ve res­ min altına yazmış olduğu iltfiat- kâr sözleri bir kere daha okurken muhteşem hediyelerle dönülecek 1 bir Mısır yolu kananıyor, şişman ve bıyıklı Madam E,Uzanın bira-z' ■çökertmiş ol,bas" icabedien koltuk­ ların birinden öbürüne geçerek so­ nu -beklenecek bir hayat g:n,ç kızın hayalinde canlanıyordu. Sıra hanen — deliğinden kendine akran sayılacak bir kocanın müreffeh hayatına ge­ len Nazmiye Kanim bile bu ha’den şikâyet ederken, birkaç ay sonra başlayacak bir yıldızlık— fteyatmı t başlamadan g-ömmeh ve ArCr

fe karı olmak bi: felâkete benzemi­ yor muydu?

Başım çevirerek Selma Hayriye hanıma hit-ab etti:

— Sen ne cevap verdin anne? — Ne cevap vereceğim, son söz Selmanındm, teklifinizi ona bildiri-, 1 rim, o karar verir, dedim. 1

— Peki hocam siz ne dersiniz? Celâl bey oda içinde geniş adım­ larla gidip -geliyordu. Sonra Selma-1 nm tam önünde durdu:

— Ben size ciddî -bir şekilde âşık olduğuna kaniim Bu yaştaki bir adam âşık olursa^ bty k;ndıslni~~5ü7' tün varlığiyle teslim ediyor demek­ tir.

Selma hiç yumuşamış değildi. Elliyi geçkin ve esnaflıktan gelme

t

(6)

olduğu kalın kösteklî iri saatin« ka­ dar her şeyinden belli erkeğin bü­ tün varlığını teslim almak, yirmisi­

ne erişmemiş güzel (kuz için hiç de! bir saadet teşkil etmiyordu. Celâl ilâve etti;

—. Kendisinin nakit ve emlâk iki yüz elli bin liralık bir adam oldu­ ğunu da düşünmelisiniz!

Selmanm dudaklarında acı bir te­ bessüm belirdi;

— Bunun benim üzerimdeki) câri- besi her şeye boyun eğdirecek ka

dar değildir. Paranın insanı mesut etmiyeceği fikrindeyim. Fakat...

Eliyle koltukta oturan boyalı, süslü, boncuklara, kurdelelere bo­ ğulmuş yaşlı kadını göstererek de- ! vam etti:

— (Aınnem benim gibi düşünmü­ yor, o benim mütevazı bir'hayatı ka bul etmek isteğime isyan edecektir. Şu halde ne yapmalı? Madam Eli- zanın yerine mi geçmeli?

(Nazmiye arkasında tepsiyi taşı­ yan hizmetçisiyle kapıda görün­ müştü. Hayriye hanim şimdi söze karışmamayı tercih edip susuyor­ du.

Selma Celâle yaklaştı:

— ¡Peki hocam, çok terakki etti­ ğimi söylediniz, kendi başıma, Ha­ şan Ariften bir şey beklemeksizin meydana çıksam? Bana biraz daha ders vermek lûtfunda bulunmaz mı­ sınız?

' — Estağfurullah, ne kadar za­ man isterseniz!

— Peki sonra? (Başka saz yerleri­ ne müracaat etsem alırlar mı?

Celâl büyük bir tatlılıkla ce­ vap verdi:

— Elbette alırlar. Sırada, beş altı hanendenin İkincisi, üçüncüsü ola­ rak. Bir zaman sonra bu sıra hânen delerin birincisi de olabilirsiniz.

— Fakat, yıldız olrrak için... — Yıldız olmak için... Evvelce de konuştuk. Büyük reklâmlar, bir patronda mutlaka bir yıldız yarat­ mak inadı, yahut da...

Selmanın göğsü heyecandan inif, kalkıyordu.

/ I n 0

(7)

__Yahut da--- Neye devam etmi­ yorsunuz hocam? Yahut da her şe­ yi devirip hâkim olacak bir ses, ha­ rikulade bir ses. O da sende yok, desenize!

Gözlerinde yaşlar toplandı: — Bü sevdaya niçin düştüm! Ne kadar mütevazı bir hayat özlüyor- dum. Bir yerde daktilo olmak vej mütevazi bir genç koca. İkincisini, kendimce)' tasarlamıştım da. Fakat onun bir ev geçindirecek hali olma­ dığı için kendi kazancımla da bu kurulacak eve yardım etmek iste­ dim. Bu maksatla daktiloluk kurs­ larına gittim, hattâ ¡derse bsfîadi- ğım ilk günlerde bile gazetelerin iş ilâm sütunlarını okuyor, münasip fljîrş^y arayıp bekliyordum. Fazla idd'alar olmayınca~bu rahat, kendi­ ne- göre hem- de güzel bir -hayat o- lurdu.

Hayriye hanim susuyor ve kızı­ nın s 'vd'ğini bildiği o komşu deli­ kanlısı simsiyah saçlı, kırmızı -Ikı- ravatlı, şimarık ve sıska oğlan ha­ yalinde canlanıyordu. Nihayet o yenilmişti. Ne olursa olsun kızı: yâ zengin bir kocaya varacak, yahut da sıra hanendeliğini kaibul edecekti, ı Bu sıra hanendeliği de zengin dost- I larm yolunu nasıl olsa bir gün aça­

bilirdi.

i Evet, ne olsa o sıska ve uzun saç ! lı oğlan ve onunla Ihlamurda sü’-'ü lecek öldürücü hayat ortadan kal­ kıyordu... Kalkmıştı bile.

Selma, sessizce otunmuş, Nazmi­ ye hanımın eliyle ikram ettiği sütlü çayı içiyordu. Somra ayağa kalktı v. Celâl beye: 1 1 v ^ 1

— Hocam, ben kararımı verdim dedi. Ve kendisine Ibir sual sorul­ madan ilâve etti;

— Bu kararım, şimdi Ihlamura dönmek ye gece Taksime gelmektir. Bu gece Seniha Hikmeti diııliyece- ğim. Bir yıldız ne çeşit bir mahlûk, gözlet»»!« göreceğim. Ondan son­ ra yolumu çizerim. Ve nereye doğru yürümek lâzımsa yürürüm...

Ana kız yolda hemen, üç cümle konuşmadılar ve akşam yemeğinden

(8)

sotıra lAibbasağa yokuşundan Beşik- taşa indiler. Oradan Selma yine tramvaya binmeye hazırlanırken an nesi çok geç kalınacağını söyliye i rek bir otomobile binilmesini mu vaıfık buldu. Bu suretle de', saz ye rine erkenden, henüz yıldızın nöbe-

j

tine bir saatten çok fazla zaman vaı ke u. vardılar.

)

(9)

t

İçer^ girdikleri zamaıı bahçeyi hanüz tenha bir halde buldular. Bi­

ri pek güzel ve diğeri pek boyalı iki kadının erkeksiz olarak bu içki ve sefahat yerinde görünüşleri, gar­

sonlardan haşlayarak müşferi ma­ salarına kadar yapılan bir alâka u- yandırdı. Hayriye hanim önde ol­ mak üzere yürüdüler. ¡Sahneye pek yakın, olan bütün masalar bemen.ts mamen ¡boştu ve bu boş masalar üzerinde şişeier ve kadehler kısmen hazırlanmış bulunuyor, kapatılmış iskemleler buraların malûm veya gelmesi memul olan hovarda müş­ teki gruplarma saklandıklarını ha­ ber veriyordu. Yanlarına bir de; garson sokııûmuıştu, ve daha geriler-

j

den bir yere, yanındaki masadan üç genci, kendilerine inatla baktıkları bir masaya oturmalarını bu garson âdeta ricayı andıran bir eda ile ve ısrarla teklif ediyordu. Selma an­ nesine:

| — OEn yakına oturmak, her âdeta sazendelerin arasında» , kik etmek istiyorum, diye

fısılda-d..

Fakat birden Kemanı CelâÜ, gar­ sonların baş: olması gereken zeytin renginde elbiseli, kırnaita ve saçsız bir Rumla beraber tâ yanlarında gördüler. Celâl:

Safa geldiniz efendim,., sizi kapı dan alıp getirmek üzere bir adam koymuştum, amıifa herif farkede- memi.ş, af buyurun, dedikten sonra nereye oturmak istediklerini sordu. Bunun üzerine 'Selma, Her şeyitecF] kik edebilmek üzere en önde otur-! uıak arzusunu tekrar etti. Biraz da ha ilerlediler. Kemanı Celâl bey

büyücek, üzeri kadehlerle ve bü-' bü-'

yük bir rakı şişsile süslenmiş, dört iskemlesinden ikisi de kapatılmış bir masanın garsonunu) çağırdı. Nis betsiz ve hesapsız yiyip içecek, yi­ yip içmediklerini de hesap pusulası­ nın yazılmış görünce farkedemeyip ödiyeoek sarhoşlar tahayyül eden bu garson, :ki kadın namına Selma tarafından emredilen «iki az şeker­ li kahve» siparişini acı bir

tebes-— 13 —

: j 1

(10)

sümle telâkki ettikten sonra şişe- >le kadehleri, mahzun, kaldırarak u- ;,zaklagtı. Salma sazın bulunduğu sahneyi, tedkike koyulmuşken Hay­ riye fanımla yanma oturmuş olan Celâl konuştular;

— Haşan Arif beyin bizim bura­ da bulunduğumuzdan haberi var mı?

— Kendisine sizin bugün fakirha­ neyi 'ziyaretinizden bahsetmedim. Sade Selma frcüiım bu akşam saza gelecek, diye, söyledim. Bunun ü- zerine çocuklar gibi heyecana kapıl­ dı ve «öyle ise. ben bu âkş

gelmem.» dedi.

— Yani şimdi burada değil mi? — Hiç gelmedi.

— Peki, ya Dudusu?

— Dudusu burada. İşinin başın­ da. Hesapları tedkikle meşgul.

— Vaziyetten malûmatı var mı? — Kulağı' tetikte amma, ym i bir

Ibildİiği yok. g

Selma hiç onları dinlemiyor,

bü-Sazendeler ve tef çalmakla beraber şarkı jdöyliyen( (biri pek yaşlı, saç­ ları bembeyaz olmak üzere dört er- f' [kek hanende vardı. Saz indeler ise . piyanoda oturan elli beşlik, fakat tebessümleri ve kırıtmalar ile kırkı bile kabul etmez görünen, simsiyah kaşları, kapkara gözleri ve yüzünün keskin hatlarile de Ermeuiye ben h- yen bir şişman kadın müstesna^. hep erkekti En önde,' üzerlerinde bi. er şilte bulunan yedi iskemlede,

hanende kadın görünmekte idi. Kendilerine demek ki, böyle sıra ile oturmuş oldukları için «sıra ha nındeierı» deniyordu.

İçlerinden sağ tarafın başında o- turanı gülümsiyerek ve kırıtarak yavaşça selâm verince, Selma bu­ nun. annesinin delâletile bu hey’ste kabul edilerek memleket memlekıt dolaşmaktan kurtulan kadın oldu­ ğunu hatırladı. Biraz fakirane ve zevksiz olmakla beraber o dereci­ lerde süslü, o kadar da boyalı idi elHrini kavuşturmuş oturan yedi

(11)

ki, üç dört hafta evvel mahıbus ko- caşile iki çocuğuna duyduğu

hasre-/

4

%

ti tarif ederken yanıp yakılmış ve hüngür hüngür ağlamış mahlûkun ■o olduğuna hükmetmek şimdi ha- /y 'k ik aten müşküldü. Selâm verdik­

ten sonra komşusuna dönüp bir şey ler fısıldadı, ve bu fısıltı iskemle-’ den iskemleye geçtiğinden, y.di ka­ dının gözleri üzerlerine dikildi. Hat tâ müşteriler arasında bile hanen­ delerin bu müşterek dikkatlerini fauk-denler oldu.

Selma başını çevirerek annesine: - Komşu hanımın eltisi hak­ kımızda gazete -çıkarıyor, dedi.

Bir müddet daha fasıl devam et­ ti. Tef çalan erkeklerle beraber ha­ nende hanımların da buna iştirak edip etmedikleri pek belli değildi. Bazen hiç kadın sesi duyulmuyor­ du. Bunlardan ikisi üçü konuşuyor, biri önüne gözlerini eğip düşünceye dalıyor, biri etrafına veya uzakları bakıyor, sonra konuşanlar biıden şarkıya başlıyor, evvelce okuyanlar (ise bunun üzerine sükûte varıyor­

du. Tam orta yerde uzun boylu, esmer ve yüzü kemikli bir kadın o- turttyarttt. Uzun kollarının n haya­ tinde o kadar büyük ve kalın, ve 1 kalın uzun parmaklı elleri vardı ki, Scİmanın dikkatini ilk önce bu eller çekti. Sırtında pek büyük, üzerinde fes rengi çiçek resimlerde siyah renkte ve uçları âdeta yerlere de ğen bir ipek atkı vardı ve kolları: altın bileziklerle kaplıydı. Dudakla rina, kan içerken bulanmış denecek kadar sert kızıllıkta allık sürmüş, fakat yüzünü hiç boyamamıştı. Al­ lığı da, pud< a ve sürmesi de yoktu. Öteki kadınlarn hepsi ise boyalıydı ve merkezden uzaklaşanlar da git­

tikçe azaımak ve soldan en başta- kinds ancak, bir taneye münhasır kalmak şari-ile, hepsinde altın bile­ zikler vardı. Bir dakika evvel yan­ larından ayrılmış bulunan Kemanı Celâl sahneye çıkıp hanende ka­ d ıların gerilerinde ve uzun boylu ¿adının tam arkasında henüz yer alnnştı ki, fasıl birden nihayet (bul­ du.

(12)

Bunun ürerine sazendelerin ara-ı sınc.a konuşup danışmalar, kıpırdan malar oldu, hanende hanımlar ara­ sında efe tam bir sessizlik başlamış­ tı; sade bun'antı oldukça asabı tavır ---tarla saçlarını düzelttikleri ve bile­ ziklerde meşgul oldukları görülü­ yordu. Piyanist madam da çantasın­ dan çıkardığı aynada çehresini ted- kik etti ve Allahın lütuf ve merha­ le bu tedkikten memnun kal­ dığı görüldü. Saz birdenbire yine başlamıştı ve yedi kadın hep bir .arada, âdeta yaylı gibi ayağa kalk- ! tlaı. Tam ortada oturan esmer vs yalnız dudakları boyalı kadının ba­ cakları vücudunun üst kısmına nis- ıbetle daha yüksek olduğu için-ayak _

ta iken otururken farkedildıği ms- betten de urun, kendisirâdeta öteki altı kadından başka bir cinse men-] sup bir mahlûk zannettirecek bir boyda olduğu o .zaman farkedildi.

Hayriye hanımı

— Aman ne uzun karı! Göklere merdiven kurmuş kâfir! diye söy­ lendi.

Yedi kadın sahnenin taMameu rr.üne gelmişlerdi ve acele bir eda ile «Mersin, güzel Mersin!» şarkı­ sına girişiverdiler. Sonra, birçok sa­ hil şehir ve kasabamız zararına Mersinin mazhar edildiği bu hayran ¡ık tezahürü çarçabuk nihayet bu­ lup yedi kadın geriye doğru, bir re-ker intizamile^lki adımı atarak ker dilerini iskemlelerinin, elbise­ leri gibi her biri ayrı renk şiltele­ rinin üzerinde buldular. Bundan bir saniye sonra da, yeniden b a ş la y a n

sazla sol tarafın en nihayetinde otu­ ran zayıf, açık kumral saçlı, uzun­ ca boylu, oldukça yıpranmış fakat hâlâ güzel bir kadın ayağa kalktı. Elindeki mendili çekiştire çekiştire ö»fc=ve ortaya doğtu gelerek hayli

ağır ve mahzun, bir şarkıya baş­ ladı. Pek tatlı bir sesi vardı, hat­ tâ usulüne de fena denemezdi. Ne

en öndekilerin. kulak kabartıp din­ lemeleri gerekiyordu. Ön masa ge- ridekilerin hiç birşey duymadıkları­ na hükmetmek ise hata olmazdı. Bu çare ki,'ses) fevkalâde azdı. Hattâ,

(13)

ilk ağır ve mahzun, şarla nihayet bulunca, beş altı kişi alkışladı. F a ­ kat ayni derecede gamlı ve ağır ci­ lan ikinci şarkının sonunda tek el çarpmadı, belki bunun için de, ha­ nende üçüncü bir.şarkıya kalkmadı' ve Selmaya dudaklarındaki tebes- ■ sümle kendi bahtsızlığını teselliye çalışıyor gibi göründü. Genç kız an­ nesine dönerek:

— Zavallı, keşki ıbiz alkışlasay- dik, pek mahzun oldu, utandı, de­ di.

Hayriye hanim omuzlarını silke­ rek:

— Umurunda bile değil, hem bu­ gün alkışlanmazsa yarın alkışlanır, sözlerde mukabele etti.

. (Şaz, bu mateme veya bu ıztıraba Hayriyeham m kadar lâkayı£Ç~yehi' ve bu sefer neş’eli bir havaya baş­ lamıştı. Sağ baştan komşularının

i

eltisi, belirsiz bir şekilde topallaya­ rak o da mendilini buruşturarak, ilerledi. Hayriye h:: : r tr k tak.: İ I ( L

— Bu karı bize geldiği gün böyle topal mıydı? d'ye sordu Selmadan da bir cevap alamadı. Karadeniz kıyılarının şivesile, litll ve alaylı bir şarkiydi, evlerin- | de gözlerinin yaşma, burnunun sula i rı karışarak, içini çeke çeke, hıçkıra hıçkıi'a ağlamış olan dertli kadın | şimdi bol el ve kol işaretlerde: j İstanbula varayım,

Ortasında durayım! 1

©iye'şarkısına başisy^fisk umu-' ¡mî bir memnuniyet içinde so­

nuna varınca, kendilerine ikinci bir tebessüm yolladıktan so-nrp iskem leşine avde^, etti.1 İkinci ve üçüncü şarkılarını takip eden el şakırtıları ayni dereceyi bulmamakla beraber ■ gene alkışlayan olmuştu ve ihanen- | [ de patronuna ve patronuna kendisi­

ni tavsiye edenlere karşı şeref ve haysiyetini korumuş olmanın vekar, emniyet ve hazzı içinde iskemlesin­ de rahata erişti. Bundan sonra kal- j kan gayet yassı yüzlü ve çekik gözlü I saçları sarı ve gözleri mal olmasa Çin içlerinden gelmiş olduğuna îıükmcdilebilecek b'< genç - kadın sözleri frenkçsden terceme edilmiş

•ü

n

(14)

1__yalıud yeniden uydurulmuş — tangolar, onu takip eden- gayet es­ mer,-çatık kaşlı, serti bakışlı ve bu- 1 nunla beraber pek tatlı ve cana ya

kın tebessümlü bit' kadın matemli halk şarkıları okudular. Evvelkinin sesi ince ve tiz, iknicinin sesi güm- rah, yanık ve davudi idi. Her ikisi de alkışlandılar. Alacak heT ikisine de yapılan alkışların harareti şar­ kı sayısmıd^'çten dörde çıkarmaları- nı-gerekli kılacak bir ehemmiyet al­ madı. Buna mukabil ‘tam ortada o- ! turan çok uzun boylu kadının so- ' lundaki kalkar kalkmaz, birçok -el

birden alkışa başlıyordu.

— Â; neden bu böyle ağzım aç­ madan el çarpıyorlar?

— Kimbilii’, (belki sevgilileri pat­ rona karşı.bir tesir yapmak üzere alkışlıyorlardır!

—■ Tuhafsın anne, bütün bahçe halkı bu kızın sevgilileri değil ya!

Böyle, daha şarkısına başlamadan alkışlanan -genç, ayni zamanda hay li güzel bir kadındı. Kadın değil, bir genıç kız olması da mümkündü. Yüzünün hatları pek körpe olmasına mukabil de hemen gerdanının a t ı ­ fta kadar kaba-rjnış bir göğsü, ge­ niş kalçaları vardı. Kollarını omuz başlarına kadar -çıplak bnakan ko­ yu mor renkte bir elbise giymişti, j Dinmeyen alkışları geniş tebessüm­ lerle, kırıtmalarla teşci ettikten sonj ra şarkıya başladı. Ses ne o kadar1 güzel, ne de o kadar gürdü. Yer Ver kısılıyor, hattâ tıkanır gibi-olu-i ¡yo'du. Fakat çek oynak tavırlarla, neş'ei, ve hâkim söylüyordu. Hat-) tâjkend: kendinden ilâveler yahud ' değiştirmeler yapıyor, bunlar halk arasında -gülmeleri, takdirleri mucip oluyordu. «Bu gece çamlarda kal­ sak ne olur!» şarkısının «Felekten bir gece çalsak ne olur!» temennisi­ ni ikinci tekrar edişinde «Felekten üç gece», ve bu halkın alkışını mu­ cip olunca «felekten beş gece» iste­ miş ^ Hayriye Kanım gülerek:

— Kör olası şırfıntı, nerde ise bütün ömrünü çamların altında ge­ çirecek! diye hormudanmıştı.

(15)

Bu hanendenin söylediği şarkı miktarı beşi bulmuş ve beşinciyi de ^ alkışlar takip ederken genç kadın j veya genç kız, müstağni bir eda ile, dolgun kalçalarını biraz sallayan bir yürüyüşle sazendelerin arasın­ dan süzülüp dışarı çıkmış ve artık bir daha nedense dönmemişti. Ken­ disinden sonra ise, uzun boylunun sağında oturan koyu nefti, ayni renkten kadife garnitürlü bir elbi­ se giyen biri kalkmıştı. Bu biraz, geçkuı,-mutlaka kırklık, fakat h'â-[ tâ güzel, orta boylu, beyaz tenli ve şişmanca bir kadındı. O kadar ciddî, vakur, biraz da mahzun bir hali vardı ki, bu sefer de Hayriye Ka­ nım rikkate gelerek:

| — Hanende değil tamamen bir hanim .efendi! dedi.

Selma: — Bizim gibi bir devlet düşkünü olacak! diye fsöylendi.

ıBu kadrnen sesi güzel, müessir, usulü de kusursuzdu. Yüksek per­ delere çıkmamakla beraber o k a-1 dar emin ve tabiî bir eda ile, kolay- [ 1-15a söylüyordu ki, istese çok daha yükseklere çıkabileceği hissini ve-i riyordu. Hile son söylediği Hac'j ; Arif beyin «Tasdi edeyim yâri bir ' ,gz da suhanimle» şarkısı » -ka.;a -~ .uzun aüı.şiar kazanda ki, ana kız

hiç değilse bir şarkı daha söyliyece- ğine emin, beklediler. Fakat nefti­ ler giyinmiş ve Selmamn biraz da kendi kendisile eğlenerek söylediği gibi belki devlet düşkünü kadın aya ğa kalkmadı. ¡Oturduğu yerden ba­ şını iki tarafa çevirerek, çok nazik, fakat Ibiraz mağrur bir tebessümle teşekkül- etmeği kâfi buldu. «Bor­ cum üç şarkiydi, bu üç şarkıyı söy- itu.rn ve bcıeştik.» diyen bir hali vardı.

j Halk âdeta dargm, ısrar etmedi, ve ortada oturan uzun kadın atkısı- . ni düzeltip iki elini kavuşturarak d.mdik ve heybetli ^durunca, şerefi­ ne yükselen hararetli alkışlarda bir az da ötekiniu kibir ve istiğnasına b;r cevap ve bir ceza sezildi. Yan­ daki masalarda söylenen sözler ara­ sından, şimdi söylemeğe hazırlanan Mondenin, sıra .hanendelerinin bi­ rincisinin, Cevriye Leylâ adlına taşı- uifii ûtuuaiun kulağına çarptı.

(16)

Ötekilerin ismini halk belki hiç bilmiyor, yanud böyle, fısıltı halin­ de tekrarlamağa lüzum görmüyor­ du. Halbuki henüz yıldız göl ünmüş, gelmiş değildi ve Selma Yıldız ola- j bilmek için bu kadınla mukayese, edilmez şekilde iyi söylemek mec­ buriyetinde bulunacaktı.

■Birden Cevriyenin sesi yükseldi. Biraz gsnizden gelen, biraz ihtizazlı, kaim ve şaşılacak derecede bur bir sesti. İlk hanendenin en ön sıralara âdeta mırıldanmış olduğu:

iSen bezmimize geldin akşam ne­ ler olmaz! Şarkısını söyleyip bitirerek yeri­ ne oturduğu zaman, ilk koşusuna yirmi metrede nihayet verilmiş bir kısrağın denebilir ki sabırsızlığı içinde idi. Ve alkışlar kesilip saz ye­ ni bir havaya başlar başlamaz, he­ men yerinden fırlayıp halkın karşı­ sına dikildi. Beş şarkı söyledikten sonradır ki kalkmamak, artık h«' vasim bitirmek ..ayülleri göster­ di. Fakat teşekkürlerinde o kadar mütcbessim ve teşvik edici bir eda vardı ki, halk ısrar etmevi pezaketo (biraz da muhalif görerek alkışı kes­

medi. Ve altıncı şarkı, galiba Sürt veya Bitlis şivesile söyleneu:

Loko loko içersin eyrâni -Nakaratlı bir türkü dinleyicileri

0 derecede eğlendirip coşturdu ki, Çevriye Leylânm altıncı şarkısını yedinci ve sekizinci şarkılar takip ediverdi. Hayriye trafo!m bu uzun ve esmer kadının şahsında yıldızlar için çoktan bir rakip ve bir düşman farketmiş bulunuyordu.

— Bundan evvelki hanfmefendi edalı kadın üç şarkısından sonraki alkışlara m ete-k bile vermemişti. Halbukj bu üç el birbirine çarptı mı yerinden fırlayıp başlıyor!

— Şarkı söylemekten bıkmamış. 1

— Ondan değil. Seniha Hikmete fazla şarkı söylemek için zaman bı­ rakmak istemiyor, bir kısım müşte­ rinin d^ sabrını tüketip kendilerini yıldızı görmeden yolcu etmek sev­ dasında!

(17)

Bununla beraber dokuzuncu şarkıdan sonraki alkışı Çevriye Leylâ da kâfi bulrr.ay:p iskemlesin­ de kaldı, sonra, bütün sıra hanen­ deleri, hep birden kalktılar, Mersin türküsünden daha k:sa 'bir parça­ yı daha acele ve isteksiz söyledik­ ten sonra karmakarışık ilerleyip gözden kayboldular.

Art k sıra yıldızındı.

O zaman ilk defa olarak Selma br ’ çiv i:;': ve şimdi bütün masa­ la n h neahınç dolmuş bulundukla­ rını, bir taraftan da pek temiz gi­ yinmiş, yahut kıyafetlerinin derbe­ derliğine rağmen cüzdanlarının şiş­ kinliğinden ileri gelen bir kuruma sahip insanların her taraftan ilerle­ diklerini ve etraflarında pervaneler gibi uçuşan garsonların bunlara derhal (bulup b-ttlöpfc«. buluşturarak yer ettiklerini gördü. Ha­ vada heyecanlı bip intizar vardı, ve masadan masaya uçup yayılan TjîTr haber, evvelâ Seniha Hikmetin oto­ mobilinin kapıda görüldüğünü, sorl- ra da kendisinin gelmiş olup sağ taraftaki camekânlı bölmede bu­ lunduğunu bildirdi.

Ümitli bekleyiş, her tarafın iğne atılsa yere düşmiyecek derecede do­ luşu, dikkat ve sabırsızlık, on daki­ ka kaaar sürdü. Sonra küçük sah- ne» ‘n belki ipek olan perdesi ya- vaŞça aıldı.

Selmanın yüreği şiddetle çarp­ mağa başladı ve kulaklarına âdeta bir uğultu geldi.

Sahne artık eskisi gibi kalabalık değildi. Beş tane saz.nde bırakılmış olan beş iskemlede oturuyorlardı, piyano daha geriye çekilmişti ve önde, ayakta, elinde kemanile Ce- ]âl, sağ tarafa bakarak bekliyordu/ Ve o yandan, birdenbire, Seniha | Hikmet meydana çıktı. Onun da

elinde bir mendil vardı ve sıra ha­ nendeleri gibi o da mendilini av- cunda bmuştura buruştura, fakat süzıülür gibi, tamamile kendine has bir yürüyüşle ilerledi.

Bütün saflardan, (büyük bahçeni,-) tâ uzaklardaki kap.su,

: ta ra fta ve köşeden hararetli hum nıalr've hayran bir al^ yükse,di|

(18)

V

ve yıldız, mağfur ve bahtiyar, eli­ nin nazik bir hareketi, ve boyalı dudaklarının bembeyaz dişlerimi gösteren sevimli bir tebessümde halkı, halkını selâmladı. Pek o ka­ dar gence benzemiyordu, en az otuz beşlik olsa gerekti. Hattâ, belki, iti- nasız ve süssüz görülse, çirkin sayı­ lacağı da muhakkaktı.

Fakat saç berberlerinin, türlü bo ya kutularının, terzilerin ve mücev­ hercilerin itinalı ellerinden çıka­ rak geldiği bu küçük sahneden ezi­ ci bir şa’şaa içinde kendisini işte seyrettiriyordu. Sırtında çok açık pembe renkte, beli siyah kadifeden ! kemerli bir ipek elbise vardı, ve koyu kumral saçında iri bir ptm- j be gül takılıydı. Göğsünün sol ta­ rafında pırlantadan muhteşem bir plâk ve parmaklarında tek taş pırlanta yüzükler parlıyordu.

Çalgı başlamıştı, fakat Seniha Hikmet henüz susuyor, iri siyah gözleri bütün saflan, yakınları ve uzaklan tedkik ederken, bir hey­ kel kadar dik ve hareketsiz, bekli­ yordu. Halk henüz kendisini seyret­ mek ihtiyacım tatmin etmekte i<i Sesini de dinlemeğe takati olamaz­ dı. Ve sazendeler, pür dikkat ve cid­ diyet, bir müddet böyle çaldılar, sonra birden, bir fıskiyenin ânî yük selen bembeyaz ve ürpertici suyu gibi, Seniha Hikmetin sesi yüksel­ di. Gür, güzel, kalınca bir sesti ve ilk önce azametli, bir az niakuır hir eda ile Dede efendiden bir eski şan kı söyledi. Derin bir sükût içinde dinlendi, sade ahların ve oflarm ara da bir yükseldiği duyuluyordu. Şarkı bitince hararetli, takdirler ve tebriklerle dolu, aralarında «yaşa! sözleri yükselen alkışlar oldu. Bu­ nunla beraber, bu ilk şarkıya yapn lan alkışla Çevriye Leylâmm bazı şarkıları için yapılmış alkışları ana kız zihinlerinde ayrı ayrı hesap et«— tikten sonra birbirlerine döndüler, ve âdeta endişeli, onu nasıl yenecek lerinin şimdiden tasasını, duyarak:

w

r i r

(19)

A >

r

7

T a

— Öteki uzun kadmm bazı şar­ kıları daha çok alkışlandı, dediler.

Fakat yıldız sanki bu tasalarını^ sezmiş ve kendilerini teselli etmek ihtiyacını hissetmişti. Dedenin bu şarkısından sonra eski musikiye ar­ kasını çevirerek gittikçe daha ya­ kın bestekârların şarkılarına ve halk türkülerine geldi ve söylediği her parça nihayetinde yükselen al­ kışlar artık Çevriye Leylâyı gûya , ki yokluğa atıyor, öteki sıra hanen- I deleri kadar namsiz ve hüviyetsiz, I ümidden ve iddiadan mahrum bir

hale sokuyordu. Seniha bışinci şar­ kının nihayetinde vazifesinijia~-et- miş bir insan e.dasiİe^kilip g:der gibi yapmış ve o zaman masalar­ dan, bütün masalardan isyana, âde­ ta ihtilâl hazırlıklarına benzeyen boğuk itirazlar, feryadlar yüksel­ mişti. Bunun üzerine Seniha Hik­ met tekrar geri gelmiş Ve üst üste üç yeni şarkı daha söyledikten son- ıra bu sefer .çekilip gitmiş,, ve bir müddet görünmemişti^Bunun ttze>- rine dinleyiclerden o derecede ateş­ li âdeta kederli ye ümitsiz alkışlar ve bağrışmalar duyuldu ki, sekiz şarkının okunuşu esnasında krali­

çesinin gerisinde hürmetle temir bekleyen bir mabeyinci edasüe ke­ man çalmış olan Celâl halkın di teklerini arzetmek işini üstüne aldı, bir saray adamı edasile, ayakları­ nın uçlarına basa basa Seniha Hik- | metm kaybolduğu tarafa ilerı'ledi.

Ve biran sonra Seniha Hikmet tek­ rar görününce bütün masalardan sevinç, zafer ve minnet feryatları yükseldi. Kemani Celâl da meydana çikmış, Yıldızın gerisinde, eski ye­ rinde durmuştu. Selma yanakların­ da bir ateşle, dudaklarında garip, hüznete. korkuya da benzeyen bir tebessümle bakıyordu.

Seniha Hikmet artık sokaklarda çocukların dillerine düşmüş, o ka­ dar sevilip yayılmış bir şarkıyı söylemeğe başladı;

Sarı, ko'rdekm sarı

Bu, bm sözü öbürünü tutmayan, i deli saçmasına benzeyen bir- şeydi. Fakat büyük ses oyunlarına, büyük coşmalara 0 derecede müsa-'

(20)

fitti ki, halkın alkışı ve tezahürleri artık tehlikeli bir tapınış mahiyeti­ ni aldı. Bununla beraber, bu şarkı bittikten sonra berikisi1 istenmedi. Seniha Hikmetin başka hiç bir şar­ kı ile sesinin maddesini bu kadar bol

bütün bir dakika yıldızı, yeniden vermesini isteyerek değil, fakat vermiş olduğunun minneti içinde, «yaşa!», «varol!» feryatlarile ve at'- tık acımış olması icab eden avuçla­ rının bütün kuvvetile alkışladı. Se­ niha Hikmet, mendili hep avucun­ da, sağ elini yukarıya, h:men he­ men omuzunun hizasına kaldırdı, geniş bir teşekkür kavsi çizerek do­ laştırdı, rikkate gelmiş bir melike gururu ve ehemmiyeti içinde te­ şekkür etti ve başı dik, elmasları­ nın şa’şaası içinde, sağma sc' son saflara' kadar bakıp teş<

kayboldu.

Ve ön saflar birdenbire boşalı­ verdiler. O gadar çök İnsan birden­ bire yola çıkmış bulunuyordu ki, ana kız yerlerinden kalkamazdılar, u kalabalığın durulmasını

hâ-i'in tekrar eski şekil içinde yer al­ mış bulunup yedi sıra hanendesi hep bir ağızdan şarkı söyledikleri halde faslın yeniden başladığı gö­ rüldü.

Lâkin Hayriye Kanımla Selma artık dinlemek ihtiyacını ve hattâ iktidarını kendilerinde duymadılar, i

kalkıp ilerlediler.

Bahçe kapısının önünden bir oto­ mobile binip Ihlamur yolunu tuttu­

lar. , ,

Bir müddet h iç koııuşmamışlar-dı. Nihayet Hayriye hanım sordu;

— Karıyı nasıl buldun?

Karı sözde kastettiği Seniha Hik metti.

veremiyejceğini halk biliyordu, ve

ve veda selâmı yolladıktan yine ayni süzülüşöh ye kendisini daha boylu daha ince gösteren uzun eteğini sürüyerek,. gözden

lâ 'bekledikleri sırada perde tekrar açıldı, bütün hanende ve

(21)

— Her gece bu kadar alkış top­ lamak, halkı kendine âdeta esir et­ mek; ne harikulade birşey! Böyle bir ay alkışlanmak bile bir ömre ye tebılir! Yahud da bir ömre bedel olabilir...

— Şu halde neye karar veriyor­ sun?

'• —- Yıldız olmağı şu anda ölecek gibi istiyorum. Fakat...

— Fakatı ne?

— Fakatı §u ki, yıldız olmamın güçlüğünü şimdiye kadar bu kadar açık ve kat’î bir şekilde de hisset­ memiştim!

| Selma bu sözhre ııe arabada, ne de evde artık hiç birşey ilâve

(22)

et-— 14 et-—

Celâl’Ve «asan Aıif Selmayı; ¡Hayriye hanımın kızı olmasına rağ­ men, her türlü lekeden münezzeh biliyorlardı. Şirket müdürünün tek­ liflerini mutlak bir nefret içinde reddedip işini bıraktığı hakkmdakı söze her ikisi ilk günden inaıımış- lard. ve ondan sonra genç kızdan aldıkları intiba bu kanaati sarsma­ mış, bilâkis kökleştirmişti. Celâ<., £?r»dis':ai gün anı- saatlerce gör- r. ekten sadece bab-iık duygus.ı şcs ' nde kabul etmez '..ediği bir rikkat duyar olmuştu, Haran Arif ise ona ı.ebetle pek az görmüş bulunduğa halde genç kıza <ai ;i birdenh*. !.- gö­ rül kaptırıverm'ş vc kendisini ni­ kâhla almaya râlıb olıpuştu. Bu ta­ lebi yapışından ve Selmanın bir ge­ ce bahçeye gelişindenberi bir hafta geçtiği halde, Selmadan ve annesin­ den doğrudan doğruya veya Celâl vasıtasiyle bir haber gelme .t iş, h'ç bir ses çıkmamıştı. Ve bu vaziyet kendisini büyük sabırsızlıklar, endi­ şeler içinde bulunduruyordu. Eni­ konu zayıflamış, yüzünde çizgiler çoğalmıştı. Her akşam sİz saatinde kemanî Celâl’le buluştukça;

— Havadisin var mi? diye soru­ yordu. Ve her sefer Celâlden;

— Hayır, henüz hiçbir havadis yok, derslere devam ediyoruz, ceva­ bım alıyordu.

Sade son gün Celâlin cevabında bir değişiklik olmuş ve kemancı de­ mişti ki; ________

— S elma Kanim fevkalâde bir is­ tekle, inadla çalışıyor ve hakikaten çok ilerledi. Seniha Hikmeti dinle­ yişinden sonra öğrenmek cehd'i bir ihtiras, âdeta bir hastalık mahiye­ tini aldı. Dün lâtife ederek;

v «Madem, ki müstakbel zevciniz sizi sahneye çıkartmıyaeak, ne diye ! böyle hummalı bir şekilde çalışı­

yorsunuz?» dedim. Güldü ve; kBelki gönlünü ederim,

edemezsem de tek dinleyicim o olur ve her gün kendisine saatlerce kon­ ser veririm. Bu suretle de, belki ne­ ticede pişman olup sahneye çıkarır cevabını verdi.

(23)

Bunun üzerine Haşan Arif rik- j katle ve sevinçle ağlamaktan kork­ muş, Celâlin yanından uzaklaşmıştı. Artık yeni ısrarlarda bulunmamayı münasip saydı. Selmanm bu sözleri reddetmiyeceğini anlatıyordu. B u delikanlı olsa, yani önünde mes’ut | olmak, sevmek ve sevilmek için pek ¡uzun yıllar bulunca, sabredemez,

cevabını mutlaka artık verilmesin­ de ve sevgiliye kavuşmakta ısrar ederdi. Fakat yaşanacak seneleri pek azalmış bir ihtiyar olmak çağı­ na yaklaşan olgun erkekleri bekle­ mek korkutmaz. Beklemiye ayıra­ cak hiçbir zamanları kalmamış ol­ duğu halde, onlar sevdikleri kadı­ nın kalbinde lehlerine bir inkilâp Dİ ması için, zamana güvenir, belbağ- lar, dehşete düşmeden beklerler.] Selmanm bu sözü sadece lâtife ve gün kazanmak.için bir çare olamaz mıydı? İçinde bir şey bu ihtimali .. . haykırıyor; «Onun maksadı sadece

âzman kazanmak; annesi senden bo­ yuna para çekecek. Kız derslerden! istifade edecek. Celâl, «Herhangi! bir sazda sıra hanendelerinin en iyi-j lerindem biri olacak hale geldi» de- mıyor mu? Buna güzelliğinin temin edebileceklerini ilâve etmesek bile, ' iyi bir sıra hanendesi y»ıe oldukça

rahat bir hayata sahip olmuş, bunu temin etmiş demektir. Bir şirkette daktiloluğu az zaman evvel bir ni­ met bilen bir kız için sıranın üst ta­ rafında bir hanende olmak az şey değildir. Bu işten sen iki elin böğ­ ründe çıkacaksın. Haline kediler kö pekler gülecek!» diyor ve içindeki bu sesi kabil değil sustu' amıyor- du.

Bununla beraber, bugün birden­ bire kendisini o kadar gençleşmiş ve âdeta mes’ut hissetti ki, büyük masa u n başına geçmiş ve hesapların kontrolüne başlamış bulunan Eliza onun yüzüne bakınca büyük ve kat’î bir haberin alınmış olduğuna hükmetti. Bu akşama kadar arala­ rında iSelmamn lâfı yalnız bahçe iş­ leriyle alâkadar bir keyfiyet halin­ de geçmiş ve en son günlerde, ate­ şin bacayı sarmakta olduğunu, tama- miyle anlıyalı, Eliza omın adım h anmamakta ısrar etmişti. Fakat Hac­ san Arifi böyle neşelenmiş

(24)

mış ve renklenmişi görünce, artık j .sabredemedi. İçkideki fırtınayı hiç belü etmemeye muvatfifak bir eda ile dedi ki;

— İyi saatte olsunlar nasıl bir ha- j ber getirdiler ki, böyle birdenbire onbeş yaş gençleştin?

Haşan Arif sadece;

— Sana öyle gelmiş. Neyse göz­ lerin mavi değil, nazarın değmez, | cevabım verdi.

Eliza ile müşterek hayatın sonu artık gelip çatmak üzereydi. Şimdi­ ki halde düşündüğü, bahçenin ve kışlık salonunun idaresini yine ken­ disine bırakmaktı. Selmanın yıldız olmak projesi gömüleceğine göre, müstakbel karısı için saz yerine gel mek ve orada her gece Eliza ile ka- şılaşmak bahis mevzuu olmıyacaktı. Beyoğlunun büyük caddesinde, tü­ nele yakın bir yerde H izam a adına bir küçük aparhman afamş, ob» bir­ kaç parça pek temfe elmas sahibi etmişti. Bankada bir hesabı bulun­ duğunu da biliyordu, fakat bunun sahih rakamını sormamış, kadın da söylememişti. Yani Eliza, gelişme­ sinde p i k büyük emeği geçmiş olan bu işle alâkadar olmakta devam et­ mese bile, ömrünün sonuna kadar müreffeh şekilde yaşayacak durum daydı.

Onu silkip atışının kadın için bir felâket teşkil eden 4fiş"TBtr tarafı yoktu. Aralarında hiçbir et rabıtası kalmamış bulunduğuna göre, bu ayrıh’ş' tamamiyle basit, acısız ve zahmetsiz bir şey olacaktı. Sade ar­ tık gününü tesbit etmek, Sehnadan

«Evet» cevabının gelmesini bekle­ meden evden kendisini çıkarmak, Mariyi de defederek yalnız kalmak münasip olacaktı. O akşam, saz bitip Taksime dönüşlerine kadar, «Bu hafta artık bu işi halletmeli.» diye , __ . . , ı' . 1 düşünüyordu. Fakat eve dönüşle-. rinden ve şişman kadının soyunup dökünerek ve her gün banyo etme­ sine rağmen yin3 odayı hafif bir ter kokusuna garkederek yatmasından biraz sonra başlayan horultusu, keıı! d?sine birdenbire tahammül edile-: mez bir işkence gibi geldi. Yanında­ ki karyolada uzun yıllardanberi bir

(25)

küm'bet gibi yükselişini görmeye a- lışkm bulunduğu bu et ve yağ kitle­ si, şimdi, kendisine, elektriğin çok hafif ışığı altında katlanılamıyaeak [ kadar çirkin bir manzara hissini verdi. Sonra, artık aralarında her şeyin bitmiş olmasını anlamış bu­ lunmasına rağmen, böyle başını yas tığa kor komaz kadının rahat rahat uykuya dalışından garip bir hiddet duydu, kendi sayesinde kazanılmış bir parayla tedarik edilmiş oğlu yerinde bir delikanlıyı bu kart Er-1 meni karısının kendisine hısım ak­ raba diye senelerdenberi yutturma­ ya çal ışığım da kinle düşündü, j Karay *- bu delikanlının gizlemi- I ye çalıştığı bir istikrahla sıkan kol- I larınm arasında, sarkık etleriyle ve artık yolmak zahmetine girme­ diği bıyık ve sakallariyle bir şeh­ vet ânında görür gibi oldu ve derin Ibir nefretle ürperdik Aralarında I her şey artık kat’î olarak biterken, j bu nefrete aldatılışının bir nevi kıskançlığı da belki karışıyordu. Kendisi de çocuğu Ve hattâ hsmen hemen torunu yaşında bir kızİa ev- lenmiye hazırlanan geçkin adam, eski metresinin aynı para silâhını kullanarak bol bol oğlu olacak bir delikanlıyı yatağına alışını birden­ bire dayanılmıyacak kadar iğrmç - bir şey buldu. Ve onunla artık böy­

le yanyana yataklarda, kokusunu duyarak ve horultusunu dinliyerek yatmakta bir gün daha devam ede- ' m iye c eğin e kat’î olarak hükftıetti. ı İki yatağın arasında ve başuçların­ da bulunan küçük lâmbşMfırî düğ­ mesine bastı, doğruldu ve:

— Eliza! diye selendi.

Şişman kadının uykusu hafifti, i hemen uyandı ve:

— Ne var. hasta mısın? dedi. Bu alâka Haşan A rifi biraz sars­ tı ve gece yarısı koparmaya teşeb­ büs ettiği bağın hâlâ bir kuvveti olduğunu kendisine hissettirdi. Her şeye rağmen bu bağı koparırken kalbinden bir şey sızlıyacak ve hat­ tâ kanayacaktı. Biraz, pek az olsa da belli derecede titriyen bir sesle;

(26)

— HayU', hasta filân değilim, de­ di.

Madam Eliza keskin bir bakışla Haşan Arifin yüzüne baktı;

— Hasta değilsin ve beni uyan- i diriyorsun. Şu halde misele bu akşam yüzünü güldüren havadise ait!

Haşan Arif cevap vermedi. — Tam üstüne bastım değil mi? Peki, konuşalım. Mademki sabahı beklemedin, şimdi söyle. (Ben işin buna varacağını çoktan tahmin et­ miştim. Kendime boş yere «¡Cin gi- j bi karıyım» demiyorum. Neye ka­ rar verdin? Kendisiyle beraber otu­ racaksın ¿a bana pasaportumu mu veriyÖrsunTSeniha Hikmet’in habe­ ri var mİ? iki yıldız bir arada mı l

ak? Hesapları kim kontrol

ede-saza ait işlerle alâkadar olduğuna dikkat etti) halbuki 'her ıgey çoktan I bitmiş olsa da uzun zaman sevişmiş­ lerdi. Kendisinin onu bırakmasını pek haklı bulmakla beraber, bunu Elizaııın kayıtsız karşılaması -gücü­ ne gidiyordu.

— Hayır Eliza, Seniha H'kmet’e haber vermek bahis mevzuu değil. Ben kendisini nikâhla almak ve sah­ neye çıkarmamak istiyorum.

Ve birdenbire şişman ve geçkin kadının gönlüııd= uzun yıllardanbe- ri tamamiyle soğumuş ve külleri bi­ le kalmamış olan eski sevda, velev- ki beş on dakika'Tçm bütün eski ate­ şiyle canlanıverdi, vç (çirkin yüzünü' büsbütün çirkinleştiren takallüslerj içinde, .g,w$ita~k«ebn gözlerinden dö­ külen yaşları silmeye lüzum görme­ den sess'z ve ¡gürültüsüz bir müd­ det ağladı.

Haşan Arif müteessir, başucunda duran sigara kutusundan bir siga- ; ra çıkarıp yakmıştı, ı

— Sen de içer misin? diye teklif, etti.

Eüza hâlâ ağlıyordu. Başîyle red­ detti. Sonra gözyaşları birden kesil-’ di.

(27)

— Şu halde buladan gitmemi, se­ ni yalnız bırakmamı benden istiyor­ sun, eyle mı’

Her spyi bu gece 'halledemezse harın bu k . eti bulamamak korku siyle Hasaıı Arif;

— İstersek sen kal, ben çıkayım, dedi.

— Hayır, ben bu kocaman evde ; ne yapayım? Apartmandaki küçük daire tam zamanında boşaldı. Ya­ rından tezi yok, hazırlanırım.

Arif;

— İyi o'ur, dedi ve bu sözle ar­ tık son darbeyi indirdiğinden emin, yaraya merhem^ uzattı:

— Aramızdaki iş ortaklığı de-j vam edecektir. Her şey yine senden sorulacaktır, her şeyi sen idare et-' jmekte davam edeceksin, dedi.

— Hattâ bizim iş bundan sonra büsbütün de ağırlaşacaktır. Çünkü zatıâliniz balayı yaşarken ince saz idaresine tabiî vaktiniz olmıyacak.

Sesinde alaylı ve acı bir eda var­ dı. Haşan Arif yavaşça elektriği söndürdü ve: «.Allah rahatlık ver­ sin» dedi...

Pek uzun seneler yanyana yat­ mış olan bu iki eski sevgili bir çatı

altında geçindikleri bu belki son ge­ cede, birbirlerine arkalarını çevirdi- 11er, ve belki pek geç gelecek bir uy­ kuyu beklemek üzere gözlrini kapa

(28)

Seniha Hikmet Harbiye’de sahip bulunduğu büyük ve güzel apartı- mamn en üst katındaki dairesinde, yatak odasındaydı. Haıttâ, vaktin on ikiye gelmiş bulunmasına rağmen, henüz karyolasında bulunuyordu, j Bu karyola tamamiyle eski usulde,

i

som- cevizden, her tarafı türlü oy­

malarla kaplıydı; odanın yükseltil­ miş üç merdivenle çıkılan bir kıs-1 mim tamamiyle işgal ediyordu ve üç kişinin ferah ferah yatıp uyuya- | caklan bir genişliğe sahipti. Seniha 1 Hikmet bu geceyi alim saçlı, narin endamlı ve dar omuzlu sevgilisi Ce. mil Mahmutla geçirdiği için, sabah­ leyin o henüz uyurken yavaşça kal­

- 15 —

karak tuvalet masasının önüne git­ meyi ve yüzünün boyasını tazeleme — yi, hattâ banyoya geçerek geceki işretti ve mükellef ziyafetin ağzında bırakması pek mümkün kokuyu ilâç larla gidermeyi ihmal etmemiş, son­ ra yatağa dönerek artık müsterih, endişesiz, çocuğun gözlerini açması­ nı beklemişti.

Fakat bu «beklemişti» sözüne, herhangi bir kasd ve mânâ konmuş] olduğu da zannedümemelidir. C e -' mil Mahmut Seniha Hikmetin içine biraz da analık hisleri karışarak, sevdiği bir gençti. Bir erkekten zi­ yade genç kıza benzeyen ve., henüz yirmisine varmamış v^ Üseyi bitir­ tmemiş bir gençti, içlerinde güneyin

grup saatindeki renkler bulunan u- zun ve gür san saçlariyle gözlerinin menekşe rengini seyretmesini sever ve- tek kılın kirletmediği bembeyaz göğsünü bazen hoyratlaşan, ellerle okşamaktan haz ederdi. Onu daha ziyade pek geç ve yorgun yatacağı gecelerde, olsa olsa sabaha karşı beş dakikacık rahatsız edilmenin kendisine kifayet edeceği gecelerde

evine kabul ederdi.

Nitekim bu gece de öyle oimuş-ı tu, ve Cemil Mahmut vazifesini ta­ mamiyle yerine getirmiş ve artık yatağa dönmesini gerekli kılacak bir sebep kalmamış bir insan' eda- siyle' karyoladan kalktıktan sonra tu valet masasının önüne geçmiş bu

(29)

i

masanın üzerinde bulduğu inci gerdanlığı boynuna geçinmiş, ken­ disini böyle, boynunda bir inci ger­ danlık bulunduğu halele tetkike ko yutmuştu. Sırtında, evin hususî bir dolabında, başka misafir pijamala­ rından da ayrı duran iki pijamasın­ dan koyu al renkte ipekten olanı ( varidi, ve uzun1 saçları, en mutena bir baş tuvaletiyle kabartılmış bir zenciyenin başındaki saçlar 1 gibi karışık ve girift olmuşlardı.

Seniha Hikmet çehresine 13e vü­ cuduna en yaraşan vaziyette daldı­ ğı kısa bir uykudan uyanıp artık kalkmaya hazırlanırken, onun boy­ nunda gerdanlığiyle hu sefer ayna­ da kendisini seyrettiğini gördü ve henüz berraklığını almamış sesiyle oğlana hitab etti;

— Yahu, sana bu gerdanlıkla böyle boyuna oynama demiyor mu­ yum? İbrişimi koparacaksın, incile­ rin herbiri bir tarafa dağı! acaîv

— Durup dururken ibrişimi ne diye koparayım?

— Durup dururken değil, müte­ madiyen oynarken koparırsın. Bu beton yapı değil, adı üstünde: ibri­ şim. İnciler de büyük.

— Evet, inciler hakikaten büyük. Sana bu hediyeyi veren pek derin­ den tutkunmuş her halde.

Seniha Hikmet, mağrur, tebes- ! süm etti. Bu inci gerdanlığı kendi­

sine derinden tutkun bir adam de­ ğil, fakat kemani Celâlin evinde mü kellef bir çerçeve içinde ithaflı res­ mi bulunan saz meraklısı Mısır prensi üç yıl evvel, aıadoce şarkıla­ rını dinlemekten duyduğu şükranı ödemek üzere, belki biraz da göste- i riş ve caka maksadiyle hediye etmiş ti. ¡Bununla beraber, bu zayıf küm» rai çocuğun süslü elbisleriııi ve ipek gömleklerini yaptırıp cebine de Har - biyeöeki mükellef apartımanda ge­ çirdiği gecelerin sabahı harçlık bı­ rakan Seniha Hikmet, onun üste pa­ ra alıp tattığı zevklerin başka er­ ikliklere büyük fedakârlıklara mal ocuğunu aıüa-nitoiı'tfi isterdi ve m^y. | dana çıkan bu fırsattan istifade et- ! memeye razı olarr.ayarak:

(30)

— Derinden tutkunmuş veya de­ ğilmiş, senin ne üstüm vazife! Sen gerdanlığı boynundan çıkar, o ka­ darı kâfi, diye söylendi.

di. Tenine giymiş olduğu al pija­ manın bütün önü açıktı ve imci ger­ danlık göğsünün ortasına kadar yak laşyordu. Kumral kaşlarını çatıp, menekşe-renginde gözlerini

süze-— Sen bu gerdanlığa el sürme- m-; Allah tarafından muarızsın. Ye miyeceğim ya incilerini. Amma tak- ırr. aktan hoşlanıyorum. Madem kı yakışıyor, neye takmıyacak mışım!

Sıkletiyle yatağan üzerine, hiçbir sarsıntıyı mucip olmaksızın çök­ tü.

Seniha Hikmetin bileklerini açıt­ ım ..Sizin s.ktı.

—r Ha söyle, yakışmıyor mu? S-n

i fazla bana yakışmıyor mu?

pijamasını çeKip arara«: onan onu yatağa almayı düşündü.

Bu hissi çocuk da anlamış ve ya­ tağa böyle yaklaştığına şimdi bir­ az pişmana benziyodu. Seniha Hik­ met içinde -merhametin galip geldi­ ği karışık hislerle duyduğu arzuyu yendi. Esasen vakit de geçti, S*at üçte şehirde işi vardı ve o v-akite kadar giyinip hazırlanması için elin;

de bulunan zaman ancak yetecek mik -mdaydı.

Zaten kapıda birdenbire Nazik da hanım görünmüştü. Na,zik ]jpd>a hanım, bir eski sultan sarayının ca­ riyeliğinden yalnız Seniha Hikme­ tin daire ve bilhassa yatak odası kısmı müdürlüğüne geçmiş; olan biı ’ Çerkeş kadındı. Ve başında hâlâ- muhafaza ettiği hotozu v e betrrîtUo toplanan uzun etekliğiyle, Seniha Hikmetin dokuz odalı muhteşem

Cemil Mahmut emre itaat

(31)

apartmıanma cidden uygun bir man -zarası vardı. Cilâlı parkeler ve ka­ im halılar üzerinde süzülür gibi yü­ rür, ince dudakları kımıldanmadan ve sesi yükselmeden, konuşurdu.

Nazik Eda kaşiyle, gözüyle «dı-1 şarda, neredeyse buraya gelecek! gibi mânalar taşıyan bir harekette' bulunmuştu.

Seniha Hikmet: |

— Bugün günü değil, aklına ne­ reden esmiş de gelmiş! diye hiddet­ le, fakat sesini yükseltmeden sordu. — Pek mühim bir haberi varmış.

S-n;,ha Hikmet başını çevirdi v e ! odanın ortasında ayakta, hâlâ bo-" nuııda inci gerdanlıkla duran ço- j cuğa baktı. pışarda bekleyenin ga zep ve intikamına onu teslim ede­ cek olsa, bu bembeyaz etli zayıf ve çelimsiz vücudun nasıl yaralar ve berelerle dolacağını düşündü. Aynı zamanda başka ihtimaller de birden hatırına gelerek gayri ihtiyarî gü j lümseyiverdi.

— Haydi küçük bey, mücevher­ lerim çıkar ve banyo odasında süs­ lenip hizmet kapısından çık git!

Yataktan, ayağa kalkmış, terlik­ lerini giyiyordu. Sırtındaki hemen tamamen dantelden gecelik entari­ sinin üzerine ipekten kısa b r lizöz geçirdi vs uzun eteğini sürüyerek t .çıkmadan büyük endam aynasına; hafif bir göz attı: t u z tuvaleti ye-“' rui itinalara ihtiyaç göstermiyordu. Sade kapıdan çıkarken belki biraz hiddetli, biraz müteessir, fakat bil­ hassa endişeli gözüken çocuğa ta­ limat verdi: - ——.

— Salı sabahı Nazin fedayı tele­ fonda iste.

Cumartesi gününde bulunuyor­ lardı. Ve böyle demek caizse, bu yeni sipariş emrini alan çocuk ho­ murdanarak ve veda etmeden, dar­ b ın , banyo Iv.pısını açıp arkasında

Nazik'feda ile kayboldu.

Salonda, (büyük v2 hararetli aşkj gecelerinin arkadaşı olan Hüseyin Kâmil, iri vücudunun keskin hatla­ rını daha kıymetlendirerek meyda­ na çıkaran pek güzel dikilmiş _ pa­ rası da Seniha Hikmetin keşişinden! çıkmış V e lb is e s i^ içinde birazj

Referanslar

Benzer Belgeler

Milli Eğitim Müdürlüğümüz AR-GE birimi tarafından, istihdam, eğitim ve sosyal hayatta engelli bireylerin topluma kazandırılması amacıyla 29 Kasım 2016 tarihinden

En az 15 ( Otomotiv sektörü için 30 ) tam zamanlı Ar-Ge personeli istihdam eden işletmelere, 2008 yılı içerisinde yayınlanan Ar-Ge yönetmeliği ile pek çok indirim

2021 – 02 sayılı Proje Teklif Çağrısının genel amacı, “Orta yüksek ve yüksek teknoloji düzeyinde faaliyet gösteren Küçük işletmelerle ve Orta

 Ar-Ge süreci biten prototiplerin ürünleşme sürecinin geliştirilmesi ve yönetilmesi Genel Müdür Yardımcısı, Diehl Türkiye, Ankara, Türkiye.  Alman savunma

Başvuru sahibinin ilgili vergi dairesinden alınmış vergi numarasını ve vergi borcu bulunmadığını veya borcun yapılandırıldığını gösteren ve başvuru tarihinden en fazla

- Endüstriyel Simbiyoz yaklaşımının onlarca endüstriyel sektör/alt sektör, yüzlerce proses ve atık için uygulanması söz konusudur.. - Çalışılan her sektör, firma,

Söz konusu hükme göre, teknoloji geliştirme bölgelerinde veya serbest bölgelerde gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerinden bir kazanç doğması ve bu kazançla ilgili olarak

nun 89 uncu maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılır. b) 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar- Ge merkezlerinde o yıl