• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ (SĠYASET BĠLĠMĠ) ANABĠLĠM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ (SĠYASET BĠLĠMĠ) ANABĠLĠM DALI"

Copied!
369
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ (SĠYASET BĠLĠMĠ) ANABĠLĠM DALI

BĠLĠM VE ĠDEOLOJĠ EKSENĠNDE SĠYASAL GELĠġME KAVRAYIġINA ELEġTĠREL BĠR BAKIġ

Doktora Tezi

Rezzan AYHAN TÜRKBAY

Ankara-2014

(2)

T.C.

ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ (SĠYASET BĠLĠMĠ) ANABĠLĠM DALI

BĠLĠM VE ĠDEOLOJĠ EKSENĠNDE SĠYASAL GELĠġME KAVRAYIġINA ELEġTĠREL BĠR BAKIġ

Doktora Tezi

Rezzan AYHAN TÜRKBAY Tez DanıĢmanı

Prof. Dr. Filiz ZABCI

Ankara-2014

(3)

ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ (SĠYASET BĠLĠMĠ) ANABĠLĠM DALI

BĠLĠM VE ĠDEOLOJĠ EKSENĠNDE SĠYASAL GELĠġME KAVRAYIġINA ELEġTĠREL BĠR BAKIġ

Doktora Tezi

Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. Filiz ZABCI Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı Ġmzası

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranıĢ ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalıĢmada bana ait olmayan tüm veri, düĢünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/2014)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı

Rezzan AYHAN TÜRKBAY

Ġmzası

..…….………

(5)

I ĠÇĠNDEKĠLER

ĠÇĠNDEKĠLER ... I Tablolar ... III Kısaltmalar ... IV

GĠRĠġ ...1

ÇalıĢmanın Konusu ...1

ÇalıĢmanın Kapsam ve Sınırlılıkları ...8

ÇalıĢmanın Yöntemi ... 22

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ... 28

SĠYASAL GELĠġME KAVRAYIġININ TARĠHSEL VE KAVRAMSAL ARKA PLANI ... 28

I. Siyasal GeliĢme KavrayıĢının OluĢum ve GeliĢim Süreci ...28

A. Dönemsel KoĢullar ...30

B. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal GeliĢmeler ...33

1. Pozitivist Siyaset Teorisinin Egemenliği ...36

2. DavranıĢsal „Devrim‟ ...44

2.1. DavranıĢsal 'Devrim'in Kökeni ve Yarattığı DeğiĢimler ...45

2.2. DavranıĢsal 'Devrim'in Hızlı YükseliĢi ve Nedenleri ...50

2.3. DavranıĢsal „Devrim‟ ve Ġdeoloji ...55

3. Bölge AraĢtırmaları ...59

3.1. Bölge AraĢtırmaları ve Siyasal GeliĢme: Bilim mi? Ġdeoloji mi? ...61

3.2. Bölge AraĢtırmalarının Kurum ve Üniversiteler ile ĠliĢkisi: Ġdeolojik Taarruz ...67

II. Siyasal GeliĢme Kavramının Anlam ve Kapsamı ...78

A. DemokratikleĢme Anlamında Siyasal GeliĢme ...82

B. Siyasal Düzen ve Ġstikrar Anlamında Siyasal GeliĢme ...95

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ... 105

SOĞUK SAVAġ DÖNEMĠ: AMERĠKAN SĠYASET BĠLĠMĠ SĠYASAL GELĠġME VE ĠDEOLOJĠ ĠLĠġKĠSĠ ÜZERĠNE ... 105

I. Siyasal GeliĢmenin “Bilimselliği”: Metodolojik ve Epistemolojik Aygıtlar .... 105

A.ModernleĢme Kuramı ve Siyasal GeliĢme... 105

1. Avrupa GeçmiĢinden Amerikaya ModernleĢme Kuramı ... 112

2. ModernleĢme Kuramının Ġdeolojik Öncülleri ... 122

2.1.Batımerkezcilik... 122

2.2. Ġkili YaklaĢım ... 127

3. ModernleĢme Kuramı ve Amerikan DıĢ Politikası ... 131

B. Siyasal Kültür Analizleri ve Siyasal GeliĢme ... 142

1. Siyasal Kültürün Tanım ve ĠĢlevleri ... 143

2. Siyasal Kültür Tipleri ... 147

2.1. Siyasal Kültür ve DemokratikleĢme ... 152

2.2. Siyasal Kültür Analizi ve Uygulaması ... 156

3. Siyasal Kültür ve Siyasal Yapı ... 161

C. Kalkınma Ġdeali W.W. Rostow ve Anti-komünizm ... 169

1. Yeni Politik Ekonomi ... 170

(6)

II 2. W.W. Rostow: Ekonomik Büyümenin AĢamaları ve Komünist Olmayan

Bir Manifesto ... 172

3. W.W. Rostow ve Anti-komünizm ... 180

II. Siyasal GeliĢmenin „Bilimselliği‟: Devletin Ġdeolojik Aygıtları ... 187

A. Genel BakıĢ ... 190

B. Öğrenimsel Ġdeolojik Aygıtlar ... 192

1. Üniversiteler ... 193

2. AraĢtırma Kurumları ve Amerikan Vakıfları ... 200

3. Federal Yönetime Bağlı Kurumlar ... 211

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 215

SĠYASAL GELĠġME KAVRAYIġINDA YENĠ ARAYIġLAR: NEOLĠBERAL GELĠġME MODELĠ VE KÜRESELLEġME ... 215

I. Siyasal GeliĢme KavrayıĢında Çözülme ... 215

A. Siyasal GeliĢme KavrayıĢında Genel Eğilimler ... 216

B. Neoliberalizm ve Yeni Politik Ekonomi ... 222

1. Rasyonel Tercih Modeli ... 228

2. Kamu Politikası Analizleri ... 235

2.1. Kuramsal Çerçevesi ... 236

2.2. Üçüncü Dünyaya Yönelik Politika Analizleri ... 244

3. Siyasal GeliĢme KavrayıĢı: Süreklilik ve Kesinti ... 248

II. Yeni Dünya Düzeni ve Siyasal GeliĢme KavrayıĢının Yeniden Üretimi ... 259

A.Tarihsel KoĢullar ... 260

B. ModernleĢme Kuramının Ġzinde Neoliberal GeliĢme Modeli ... 266

1. Epistemolojik ve Ġdeolojik Süreklilik ... 271

2. Devletin Ġdeolojik Aygıtlarının Sürekliliği ... 277

3. Amerikan DıĢ Politikası ve Neoliberal GeliĢme Modeli ... 296

3.1. 1980‟lerden George W. Bush (Oğul) Dönemine Kadar ... 296

3.2. George W. Bush (Oğul) Dönemi ... 307

SONUÇ ... 320

ÖZET ... 328

ABSTRACT ... 330

KAYNAKÇA ... 332

(7)

III Tablolar

Tablo 1: Jstor Veritabanı Ġçinde Yapılan KarĢılaĢtırma (5 Dergi ile) ... 258 Tablo 2: Jstor Veritabanı Ġçinde Yapılan KarĢılaĢtırma (8 Dergi ile) ... 258 Grafik 1: Google Elekronik Kitap Veritabanı Ġçinde Yapılan KarĢılaĢtırma ... 258

(8)

IV Kısaltmalar

ABD Amerika BirleĢik Devletleri

SSRC Sosyal Bilimler AraĢtırma Konseyi (Social Sciences Research Council)

CIA Merkezi Haberalma Örgütü (Central Intelligence Agency)

UNESCO BirleĢmiĢ Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization)

NATO Kuzey Atlantik AntlaĢması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization)

OSS Stratejik Hizmetler Dairesi (Office of Strategic Services) DĠA Devletin Ġdeolojik Aygıtı

DBA Devletin Baskı Aygıtı

RF Rockefeller Kurumu (Rockefeller Foundation)

UDP Üniversite GeliĢme Programı (University Development Program) APSA Amerikan Siyaset Bilimi Derneği (American Political Science

Association)

FBI Federal SoruĢturma Bürosu (Federal Bureu of Investigation) NSC Ulusal Güvenlik Konseyi (National Security Council)

OECD Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for Economic Cooperation and Development)

USAID Uluslararası GeliĢme için BirleĢik Devletler Ajansı (United States Agency for International Development)

OPEC Petrol Ġhraç Eden Ülkeler Örgütü (Organization of Petroleum Exporting Countries)

SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

ODC DenizaĢırı GeliĢme Konseyi (Overseas Development Council)

APSR Amerikan Siyaset Bilimi Dergisi (American Political Science Review) IMF Uluslararası Para Fonu (International Money Fund)

BM BirleĢmiĢ Milletler (United Nations)

PNAC Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (Project for New American Century) CFR DıĢ ĠliĢkiler Konseyi (Council of Foreign Relations)

CPA Geçici Koalisyon Hükümeti (Coalition Provisional Authority)

(9)

GĠRĠġ

ÇalıĢmanın Konusu

Bu çalıĢmada Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında üretilmiĢ olan ve sosyal bilimler söz dağarcığı içinde baĢat bir yer edinen „siyasal geliĢme‟ kavrayıĢı1 eleĢtirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur. Bu eleĢtirel değerlendirme, Amerika BirleĢik Devletleri hegemonyası eĢliğinde geliĢen Amerikan2 siyaset biliminin ideolojik iĢlevselliği ile sınırlandırılmıĢtır. Siyasal geliĢme modelinin, ekonomik kalkınma ve sosyolojik geliĢme gibi 1945 sonrası ortaya çıkan teorilerle birlikte geliĢme teorisinin bir ürünü olduğu göz ardı edilmeyerek, içerik açısından geçirdiği değiĢiklikler tarihsel bir bakıĢ açısı içinde sunulmuĢtur. KavrayıĢın soykütüğü gözler önüne serilirken, eĢitsiz iliĢkilerin kurulması ve yeniden üretilmesi süreçleri bilim ve ideoloji ekseninde irdelenmiĢtir. Siyasal geliĢme kavrayıĢına içkin olan geliĢmiĢlik- geliĢmemiĢlik ikiliğinin incelenmesi ise kaçınılmazdır.

Siyasal geliĢme model/modelleri, Soğuk SavaĢ döneminde yükselen Amerikan siyaset bilimi paradigmasının, Amerikan iç ve dıĢ politikasıyla yakından iliĢkili olduğunun bir göstergesi haline gelmiĢtir. Kapitalizmin ortaya çıkıp serpildiği dönemlerden itibaren, toplumsal alanda yapılan araĢtırma ve çalıĢmalarda izlenebilen siyasal ve bilimsel bağlantı, Soğuk SavaĢ sürecinde daha belirgin bir biçimde

1 ÇalıĢmada siyasal geliĢme „kavramı‟ yerine siyasal geliĢme „kavrayıĢı‟ kullanılması tercih edilmiĢtir. Çünkü „kavram‟, tanım olarak “birĢey üzerinde birçok ayrı algıları kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım” anlamına gelmektedir. Ancak siyasal geliĢme, böyle bir genel tasarımdan çok belli koĢullara ve zamana özgü bir anlayıĢa iĢaret etmektedir. Bu nedenle “bir algı içeriğinin doğrudan doğruya kavranması anlamınna gelen „kavrayıĢ‟ kelimesini kullanmak daha uygun olacaktır. Bkz. (http://www.tdk.gov.tr/)

2 ÇalıĢmada, Amerika sözcüğü bütün bir kıtaya iliĢkin olarak değil, yalnızca ABD'yi kasteder Ģekilde kullanılmıĢtır. Bu nedenle 'Amerikan' ifadesi de ABD'ye iliĢkin olarak anlaĢılmalıdır.

(10)

2 karĢımıza çıkmaktadır. Bunun ana nedeni, Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra kapitalist dünya sistemi içerisinde, Büyük Britanya‟nın hegemonik statüsünü devralan Amerika BirleĢik Devletleri‟nin, dünyaya yön verme güdüsüne bilimsel dayanak sağlayan her türlü akademik ve kurumsal yapılanmayı bizzat oluĢturup güçlü bir biçimde desteklemesidir. Siyasal geliĢme kavrayıĢı da bu yapılanmanın bir parçası olarak, bilimsellik iddiası içinde, tarihsel ve ideolojik koĢullara bağlı olarak meĢrulaĢtırılmıĢtır. GeliĢmiĢlik ve geliĢmemiĢlik ikiliğine dayanan geniĢ siyasal geliĢme literatürü, özünde “eĢitsiz kurulan iliĢkilerin dile geliĢi, güçlü olan tarafın gelecekle ilgili çıkarlarını kurgulayan taraflı bir bilgi biçimi”3 olmuĢtur. Bu bilme biçiminin ya da bilimsel paradigmanın siyaset bilimi dolayımında siyasal geliĢme teorisi ve uygulaması üzerinde nasıl ve hangi açılardan etkili olduğunun ortaya çıkarılması çalıĢmanın analiz çerçevesini oluĢturmaktadır.

Sosyal bilimler alanında yer alan diğer disiplinler gibi siyaset bilimi de siyasal ve toplumsal değiĢimleri anlayabilme, denetleyebilme ya da yön verebilme kaygısıyla geliĢmiĢtir. Amerikan sosyal biliminin de kaynağını oluĢturan Batı Avrupa kökenli sosyal bilim disiplinlerinin ortaya çıkıĢı, sınırlarının çizilmesi ve kurumsallaĢması, feodalizmden kapitalizme geçiĢi simgeleyen Fransız Devrimi‟nin yol açtığı ideolojik dönüĢümün tarihsel sonuçlarından biri olarak görülebilir.4 Avrupa‟da ticaret ve sanayi burjuvazisi tarımsal feodalizmden sanayi kapitalizmine dönüĢümü gerçekleĢtirirken doğa bilimlerinin ve sosyal bilimlerin geliĢimini de desteklemiĢtir.5 Bilim, doğa üzerinde egemenlik oluĢturulmasını sağlayacak bir

3 Fuat Ercan, Modernizm, Kapitalizm ve AzgeliĢmiĢlik, Ġstanbul, Bağlam, 2001, s.16.

4 Mauro Di Meglio, “Sosyal Bilimler ve Alternatif Disiplin Modelleri”, Ġki Kültürü AĢmak, ed. R.

Lee& I. Wallerstein, çev. Aysun Babacan, Ġstanbul, Metis, 2007, s.77.

5 Peter W., Preston, Development Theory An Introduction, Blackwell, 1996, s.31. Sosyal bilimlerin 19.yy‟da baĢlayan oluĢum, geliĢim ve sınıflaĢma sürecinın ayrıntılı bir analizi için bkz; Gulbenkian

(11)

3 konuma gelince, toplumlar üzerinde de bilimin böyle etkisi olabileceği düĢüncesinden yola çıkarak toplumsal alandaki hızlı değiĢim ve dönüĢümleri açıklamak ya da denetlemek sosyal bilimlerin temel kaygısı olmuĢtur. Bu kaygı, Sanayi Devrimini takip eden süreçte Batı merkezli sosyal bilim içinde ikili bir bölünme yaratarak, bir yanda Marksizm ve türevleri, diğer yanda Comte‟un öncülük ettiği pozitivist sosyal bilim anlayıĢının oluĢumuna tanıklık etmiĢtir.6 Amerikan sosyal bilimi pozitivist sosyal bilim geleneği içinde yer almıĢtır. Bunun arkasında pozitivizmin kendini siyasetten uzak nesnel bir metodoloji olarak göstermesinin7 meĢruluğu olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

Siyaset biliminde de gözlemlenen epistemolojik bölünmenin toplumsal- siyasal örgütlenme alanına yansıması ise geleneksel yaklaĢım ve radikal yaklaĢım olarak analiz edilmektedir. Geleneksel yaklaĢımlar baĢlığı altındaki modellerin ortak özellikleri ekonomik alanda liberal kapitalist sistemi, siyasal alanda da klasik demokrasiyi veri almıĢ olmalarıdır. Radikal yaklaĢımlar baĢlığı altında toplanan modelleri birleĢtiren temel özellik de, gerek liberal-kapitalist ekonomik sisteme gerekse klasik demokrasi anlayıĢına yönelttikleri eleĢtirilerdir.8 Epistemolojik ve metodolojik alandaki pozitivist egemenlik toplumsal/siyasal örgütlenmede de kendini göstermiĢtir ve siyasal geliĢme modellerinin oluĢturulması ve uygulanması, Soğuk SavaĢ döneminde Amerikan kökenli kuramsal modellerle de güçlenen, liberal demokrasi anlayıĢı içinde gerçekleĢmiĢtir. Bu disiplin içinde geliĢen çeĢitli

Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor, çev.

ġirin Tekeli, 5.Basım, Ġstanbul, Metis, 2005.

6 Richard A., Higgott, Political Development Theory, Routledge, Croom Helm, 1983, xii., Sözkonusu ikili bölünme sosyal bilimlerin çeĢitli alanlarında farklı kavramlarla ifade edilebilmektedir.

Örneğin Sencer sosyal olguların açıklanmasında “marksist sosyoloji” ve “burjuva sosyolojisi” olmak üzere iki önemli yaklaĢım olduğunu belirtir. Bkz. Muzaffer Sencer, Türkiye‟de Sınıfsal Yapı ve Siyasal DavranıĢlar, Ġstanbul, May, 1974, s.11.

7 Sinan K. Çelik, “Marksizm, Pozitivizm ve Siyaset”, Marksizm ve…, Ankara, Ġmge, 2003, s. 203.

8 Kemali SaybaĢılı, Siyaset Biliminde Temel YaklaĢımlar, Ankara, Doruk, 2008, s.16.

(12)

4 yaklaĢımlar, II. Dünya savaĢından sonra yeni bağımsızlığını kazanmıĢ ülkelere, siyasal geliĢmenin sağlanması için „bilimsel‟ verilere dayanarak hazırlanan reçetelerle hizmet etmiĢtir. Böylece Soğuk SavaĢ‟ın iki kutuplu dünyasında kapitalist blok içinde tutulması planlanan ülkelere, sosyalist blok içinde yer almanın bilimsellikten ve demokratikleĢmeden uzak olduğu; sosyalist bloğun ideolojiye ve totaliterliğe yöneldiği mesajı verilmiĢtir. Sosyalizmle ideoloji karĢıtlığı üzerinden yapılan mücadelenin kendisi ideolojik bir inĢa süreci haline gelmiĢtir. Siyasal geliĢme kavrayıĢının bilim ve ideoloji ekseninde değerlendirilmesi çizilen bu ana çerçeve içinde gerçekleĢtirilecektir.

Siyasal geliĢme kavrayıĢı, bilim ve ideoloji eksenine yerleĢtiğinde teorik olarak pek çok değiĢkene sahip olmasının yarattığı analiz zorluğu bir ölçüde azalmaktadır. Diğer bir deyiĢle, böylelikle geliĢmiĢlik ve azgeliĢmiĢlik problemlerinin analizi çalıĢmanın kapsamının dıĢına çıkabilmiĢtir. Ancak siyasal geliĢme kavrayıĢının kendisi doğrudan araĢtırmanın nesnesi olmasa da siyasal geliĢmenin bir ideolojik inĢa olduğu resmedilmeye çalıĢılırken, siyasal geliĢmeye iliĢkin çalıĢmaların ve bu çalıĢmaların içerik ve farklılıklarının irdelenmesinin kaçınılmaz olduğunu da eklemek gerekir. Bu durumda, konu üzerine var olan yayınların çokluğunun kavram kargaĢası yaratma ve konunun özünden uzaklaĢtırma tehlikesi bulunmaktadır. Bu tehlikeye düĢmemek için ise siyasal geliĢmeye iliĢkin ideoloji analizinin demokrasi ve/veya demokratikleĢme ile modernleĢme teorisi üzerinden yapılandırılması esas alınmıĢtır. Gendzier‟in de belirttiği gibi, çeĢitli düĢünürler siyasal geliĢmeyi farklı ölçütleri esas alarak incelemiĢtir. Gendzier siyasal geliĢme üzerine çalıĢanların bir kısmının, siyasal geliĢmeyi eylemsel yönü ağır basan, yeni bağımsızlığını kazanmıĢ ülkelerin bağımsız bir ulus olarak var

(13)

5 olabilmesine yönelik çabalar bütünü olarak gördüklerinden bahseder. Diğer yandan bir kısmının siyasal geliĢmeyi var olan düzeni korumaya çalıĢan bir reform siyaseti olarak gördüklerini ekler. Bu çalıĢmanın da kurgusuna yakın bir yaklaĢım olarak siyasal geliĢme kavrayıĢını, iktidarın çıkarlarını meĢrulaĢtırmaya çalıĢan sosyal bilimcilerin oluĢturduğu politikalar bütünü olarak görenlerden de söz etmiĢtir.9 Siyasal geliĢme kavrayıĢına iliĢkin farklı bakıĢ açılarının yanında kavramın analizini zorlaĢtıran baĢka bir unsur, Üçüncü Dünya gerçekleri ile örtüĢmediği ve artık iĢlevini yitirdiği gerekçesiyle eleĢtirilmesine rağmen farklı biçimlerde yeniden üretilmesidir.10 Yeniden üretim çabaları, siyasal geliĢme kavrayıĢına iliĢkin siyasal ve bilimsel bağlantının bilim ve ideoloji ekseninde ortaya konmasındaki çıkıĢ noktasını oluĢturacaktır.

Siyasal geliĢme kavrayıĢının oluĢumunda Soğuk SavaĢ ideolojisi, Amerikan dıĢ politikası ve savaĢ sonrası değiĢen siyaset bilimi paradigmasının etkili olduğu varsayımından hareket edilmektedir. Soğuk SavaĢ‟ın bitimini izleyen ve Yeni Dünya Düzeni olarak simgelenen dönemdeki dıĢ politika anlayıĢı da bu doğrultuda devam etmiĢtir.11 Diğer bir deyiĢle 1970 sonrasına kadar siyasal olarak kontrol ve baskı mekanizması siyasal geliĢme ve modernleĢme paradigmaları ile yürürken, 1980‟lerden sonra ve özellikle Soğuk SavaĢ‟ın sona eriĢi ile müdahale mekanizmaları, neoliberal geliĢme paradigması ve küreselleĢme olgusu çevresinde cereyan etmiĢtir. Dolayısıyla siyasal geliĢme kavrayıĢının tanımlanıp sınırlarının çizilmesi Amerikan hegemonyasının güç ve konumuna bağlı olarak değiĢmiĢtir.

Soğuk SavaĢ döneminde ve sonrasında farklı kavramsallaĢtırma ve içerikle

9 Irene L.Gendzier, Managing Political Change Social Scientist and the Third World, Boulder ve London, Westview, 1985, s.2.

10 A.g.e., s.4.

11 A.g.e., s.xi.

(14)

6 donanması kavrayıĢın hegemonik olabilmesini sağladığı gibi, tarihsel bir süreç içinde izlenmesini zorunlu kılmıĢtır.

Siyasal geliĢme kavrayıĢının tarihsel süreci içinde ilk uğrak, II. Dünya SavaĢı‟nın hemen ertesinde klasik sömürgeciliğin tasfiyesi ile birlikte siyasal olarak bağımsızlaĢan ulusları kapitalist ağ içinde tutabilme kaygısı ile oluĢan „yeni sömürgecilik‟ siyaseti olacaktır. Sömürge dönemlerinden aktarılan eğitim ve kamu hizmetleri ile kültürel ve ideolojik geleneklerin dıĢında, pek çok ülkede çeĢitli dekolonizasyon teknikleri ile yeni sömürgeciliğin altyapısı hazırlanmıĢtır.12 Eski sömürgelerin, silah teknolojisinin yerine yeni strateji ve tedbirler yolu ile elde tutulması amaçlanmıĢtır. Bu süreçte geliĢme, kalkınma gibi yüceltilen kavramlar Üçüncü Dünya ülkelerine kapitalistleĢmeleri ve dolayısıyla piyasayla bütünleĢmeleri için gösterilen hedeflerin ifade ediliĢi haline gelmiĢtir. BaĢta ABD ve diğer Batı ülkeleri tarafından kapitalist kampa dahil olmanın yararları vurgulanmıĢ ve bunun ancak Batı‟nın izlediği yolla mümkün olduğu sürekli dikte edilmiĢtir. Uygulanan programlar her yerde aynı sonucu vermeyince, bu kez kapitalizmin içinde barındırdığı krizleri atlatabilmek için farklı çözüm yolları aranmaya baĢlamıĢtır.

Yeni sömürgecilik siyaseti içinde açıklayıcılığı çok yüksek hale gelen „siyasal geliĢme‟ kavrayıĢı bu arayıĢın bir sonucudur. 60‟lı yılların sonunda baĢlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan değiĢim sancısı, Üçüncü Dünya‟ya iliĢkin politika ve yaklaĢımların değiĢimine dolayısıyla siyasal geliĢme kavrayıĢının sorgulanmasına yol açmıĢtır. Siyasal geliĢmenin her zaman olumlu anlam içermediği, siyasal bozulmaların da olduğu dikkat çekilerek aslında azgeliĢmiĢ ülkelerin

„baĢarısızlığının‟ faturası yine onlara mal edilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu sürecin ardından

12Harry Magdoff, Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm, çev. Erdoğan Usta, Ġstanbul, Kalkedon, 2006, s. 94.

(15)

7 siyasal geliĢme kavrayıĢının ekonomik terimlerle tanıĢtığı bir ara dönem yaĢanmıĢtır.

Bu çerçevede bilen özne ile bilinen nesne arasındaki iliĢki, diğer bir deyiĢle siyasal geliĢmenin nasıl gerçekleĢtirileceğine iliĢkin bilgi ve buna dayalı müdahale biçimleri de değiĢmiĢtir. DeğiĢmeyen siyasal geliĢme/geliĢtirme misyonunun ideolojik iĢlevselliği ve egemen siyaset bilimi paradigması içinde üretilen siyasal geliĢmeye iliĢkin bilginin, tek gerçek ve evrensel bir bilgi türü olarak sunulmasıdır.

Siyasal geliĢme kavrayıĢı açısından diğer önemli tarihsel uğrak, Sovyetler Birliği‟nin dağılıp reel sosyalizmin ortadan kalkmasının yarattığı koĢullardır. Bu tarihsel dönemecin uluslararası alandaki ilk yansıması, Soğuk SavaĢ‟ın sona erip iki kutuplu dünyanın yerini yine ABD hegemonyasında oluĢturulan Yeni Dünya Düzeni‟ne bırakmasıdır. Siyasal geliĢme açısından baktığımızda kavrayıĢı belirleyen tarihsel koĢullar artık küreselleĢme olgusu etrafında belirlenecektir. GeliĢmenin bilgisini de küreselleĢmenin ideolojik destekçisi neoliberal paradigma yönlendirecektir. KüreselleĢme süreci ile birlikte Amerika BirleĢik Devletleri sadece kendi yandaĢlarına değil, tüm dünyaya Ģekil vermek istemiĢtir. Yeni Dünya Düzeni dönemi ile kastedilen budur. „Pax Americana‟ olarak ifade edilen bu dönemde, bilginin ekonomik ve siyasal güç olarak kullanılması yeni bilim paradigması ile meĢrulaĢtırılan küreselleĢme düsturu altında gerçekleĢmiĢtir. Bu dönem, kendisini önceleyen II. Dünya SavaĢı sonrası yıllarda egemen olan bilim paradigmasından özünde farklı olmayıp; tekile, yerele yapılan vurgu tekilin ya da yerelin içerilmeye çalıĢıldığı bir evrenselcilik söylemi üzerinden bir dayatmaya dönüĢmüĢtür.13 Gerçekte, kapitalizm sürekli geliĢme eğilim ve dinamiklerine sahip bir yapı olarak kapitalistleĢmemiĢ toplumları „geliĢtirmek‟ adına eĢitsiz bir iliĢkiye girmeyi

13 Doğan Özlem, “Evrenselcilik Mitosu ve Sosyal Bilimler”, Sosyal Bilimleri Yeniden DüĢünmek Yeni Bir KavrayıĢa Doğru, Ġstanbul, Metis, 2001, s.64-65.

(16)

8 sürdürmektedir. Bu iliĢkinin biçimlerinin değerlendirilmesi siyasal geliĢme kavrayıĢının ideolojik iĢlevselliğini de ortaya koyacaktır. Siyasal geliĢme kavrayıĢının, II. Dünya SavaĢı‟nın ardından ABD ile birlikte Sovyetler Birliği‟ne karĢı Soğuk SavaĢ‟a katılan bilimsel faaliyetin ürünü olarak ortaya atılması, bu bilimsel faaliyetin Soğuk SavaĢ ile sona ermesi anlamına gelmemektedir. Üçüncü Dünya ülkelerinin modernleĢtirilmesi, demokratikleĢtirilmesi ve geliĢtirilmesi için sürdürülen bilimsel çaba, siyasal geliĢme misyonunun sürekliliğinin izinin sürülmesini sağlamaktadır. Böylece bilgiye iliĢkin doğruluk ve gerçeklik savlarının karmaĢık güç iliĢkilerinin türevi olduğu yaklaĢımı, iki kutuplu dünyadan küreselleĢmeye dek göz önünde bulundurulabilecektir.

ÇalıĢmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

Bu çalıĢma belirtildiği gibi, II. Dünya SavaĢı ertesinde 1950‟li yıllarda ortaya çıkan geliĢme teorisinin bir boyutuyla; siyasal geliĢme kavrayıĢıyla ilgilenmektedir.

ÇalıĢmanın siyaset bilimi çalıĢması olması ve siyasal geliĢme kavrayıĢının kendine özgü yaklaĢımlara ve içeriğe sahip olması nedeniyle geliĢme paradigması sınırlandırılmıĢtır. GeliĢme teorisinin tümünde gözlemlenebilecek bilimsel hegemonya, siyasal geliĢme kavrayıĢı açısından siyaset biliminin hegemonyası olmaktadır. Siyasal geliĢme kavrayıĢının ya da teorilerinin içinin doldurulmasında kullanılan yöntem ve içerik, Amerikan kökenli siyaset bilimi yaklaĢımlarına gönderme yaparak gerçekleĢmektedir.

ÇalıĢmanın baĢka bir sınırlılığı siyasal geliĢme kavrayıĢının muhatapları olan ve geliĢmemiĢ, azgeliĢmiĢ ya da Üçüncü Dünya ülkeleri olarak adlandırılan ülkelerin bu doğrultudaki analiz ya da değerlendirmelerinin çalıĢmanın kapsamı dıĢında

(17)

9 tutulmasıdır. Daha açık bir ifadeyle, ilerleyen kısımlarda da ortaya konacağı gibi, siyasal geliĢme kavrayıĢı Amerikan siyasal mücadelesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu mücadele elbette tek yönlü değildir ve tarihsel koĢullara göre Ģekilllenen rakip/rakipleri bulunmaktadır. ÇalıĢmada siyasal mücadelenin rakip ya da karĢıtlarının kim ya da ne olduğu belirtilmekle birlikte, çalıĢmanın çerçevesini aĢacağı için bu unsurlara iliĢkin çözümleme yapılmamıĢtır.Benzer bir Ģekilde, bu çaba ve mücadele içinde oluĢan siyasal geliĢme kavrayıĢının öngörülmemiĢ ya da niyet edilmemiĢ sonuçları ile de karĢılaĢılmıĢtır. Ancak yine çalıĢmanın sınırı nedeni ile kavrayıĢın bu kısmı ile ilgilenilmemiĢtir.

Temelde ekonomik sebeplerle dönüĢtürülmeye çalıĢılan Üçüncü Dünya ülkelerinin siyasal yapı ve süreçlerinin, dönüĢüm sürecine uygun olması gerekmektedir. Siyasal geliĢme bu bağlamda geliĢme teorisinin içinde özel bir yer ve iĢlev edinmiĢtir. Ekonomik kalkınma, dönüĢüm sürecinin ekonomik boyutu içinde idealize edilen ve baĢat ekonomi paradigmasının öncülüğünde yürütülen bir alandır.

Kalkınma ekonomisi alanında neo-klasik iktisadın ideolojik iĢlevselliğine iliĢkin çalıĢmalara daha sık rastlanırken, siyasal geliĢme kavrayıĢının oluĢumu ve geliĢiminde Amerikan siyaset biliminin iĢlevselliğine iliĢkin çalıĢmalar aynı sıklıkta değildir. Sadece siyasal geliĢme konusunda değil, tüm siyasal yapı ve süreçlerin belirlenip anlaĢılmasındaki bilimsel hegemonya, Amerikan siyaset biliminin alternatifsiz algılanmasına neden olmaktadır. Siyasal geliĢmeye iliĢkin literatür de bu bağlam içinde değerlendirilmiĢtir.

Siyasal geliĢme kavrayıĢı ve bu kavrayıĢın öngördüğü teori ve uygulamalara iliĢkin oldukça geniĢ bir literatür mevcuttur. Ancak doğrudan „siyasal geliĢme‟yi

(18)

10 konu alan Batı kaynaklı yayınlardan Türkçe‟ye çevrilen bir kitap14 ve bir makale15 bulunmaktadır. Kaynağını Soğuk SavaĢ döneminden alan bu geleneğin Soğuk SavaĢ ideolojisi ve devamında Amerikan hegemonyasının iĢlevselliği içinde oluĢtuğuna iliĢkin çalıĢmalar da yine Batı kaynaklıdır. Bu çalıĢmaların bir kısmı genelde Amerikan sosyal bilimi özelde Amerikan siyaset biliminin oluĢumunu etkileyen koĢulların altında yatan etkenleri araĢtırırken, bir kısmı da siyasal geliĢme literatürünün ideolojik boyutunu ortaya koymaya çalıĢarak ideoloji analizi yapmıĢlardır. Siyasal geliĢme literatürünün geniĢliğine karĢın eleĢtirel olarak yaklaĢan çalıĢmaların sınırlılığı siyasal geliĢmenin hegemonik yapısını kanıtlar niteliktedir. Batı‟da göreli olarak sınırlı kapasitede olan bu araĢtırmaların Türkiye‟ye tezahürü daha dar kapsamlı olmuĢtur. Türkiye‟de eleĢtirel bir yaklaĢım Kalaycıoğlu‟nun16 makalesinde sergilenmiĢtir. Bir baĢka çalıĢmada Özer,17 genel olarak siyasal yapıların değiĢimi ile ilgilenen makalesinde, siyasal değiĢme kuramlarını inceleyerek bu kuramların zayıf ya da güçlü yanlarını ortaya koyan eleĢtirel bir çalıĢma yapmıĢtır. Benzer bir Ģekilde genel geliĢme teorisinin kapitalizmle iliĢkili bir bilme biçimi olduğunu savunan bir kitap18 bulunmaktadır.

Ayrıca Türkiye‟de modernleĢme, kemalizm ve demokrasi iliĢkisini inceleyen kitabında Köker,19 siyasal geliĢme ve ideoloji iliĢkisi üzerinde değerlendirmeler yapmıĢtır. Bu anlamda çalıĢmanın siyasal geliĢme kavramını bilim ve ideoloji eksenini kullanarak eleĢtirmesinin bir katkı olması beklenmektedir.

14 Samuel P., Huntington, Jorge I. Dominguez, Siyasal GeliĢme, çev. Ergun Özbudun, Ankara, Türk Siyasi Ġlimler Derneği Yayınları, 1975.

15Samuel P., Hungtinton, “Siyasal GeliĢme ve Siyasal Bozulma”, çev., Ergun Özbudun, AÜHFD, c.1,s.4, 1967, ss.55-107.

16 Ersin Kalaycıoğlu, “Siyasal GeliĢme ÇalıĢmalarının AzgeliĢmiĢliği”, Prof. Dr. Ümit YaĢar Doğanay‟ın Anısına Armağan, Ġstanbul, 1982.

17 Ġnan Özer, “ Siyasal DeğiĢme Kuramlarına EleĢtirel Bir BakıĢ, C.Ü. Fen-Edb. Fak. Dergisi, s. 40, 1999.

18 Ercan, Modernizm, Kapitalizm ve AzgeliĢmiĢlik.

19 Levent Köker, ModernleĢme, Kemalizm ve Demokrasi, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1999.

(19)

11 Bilim ve ideoloji iliĢkisi bağlamında, yoğun bir kuramsal yaklaĢım ve tartıĢma sözkonusudur. Bu yaklaĢım ve tartıĢmalardan çalıĢmanın giriĢ kısmında bahsetmek, ilerleyen kısımlarda sözkonusu yaklaĢımlara referansla siyasal geliĢme kavrayıĢının çözümlenmesini sağlayacaktır. Kuramsal tartıĢmaların çeĢitliliği, özellikle ideoloji üzerine var olan farklı ve çok yönlü yaklaĢımların ürünü olarak karĢımıza çıkmaktadır. TartıĢmaların büyük bir kısmı, Marx‟ın ideoloji ve bilim- ideoloji iliĢkisi üzerine düĢüncelerinden esinlenmiĢtir. Eagleton, ideoloji yaklaĢımlarındaki bu çeĢitliliği iki ana gelenek içinde değerlendirmiĢ ve her ikisinin de Marksist mirasa sahip çıktığını belirtmiĢtir. Epistemolojik olarak nitelendirdiği ideoloji geleneğinin, Hegel ve Marx‟dan, Lukacs ve bazı geç dönem Marksist düĢünürlere uzanan bir ana akım olarak büyük ölçüde doğru ve yanlıĢ bilme fikriyle, yanılsama, çarpıtma ve mistifikasyon anlamında ideoloji ile uğraĢtığını belirtir. Ġkinci ana akımı ise epistemolojik olmaktan çok sosyolojik olarak nitelemiĢtir. Eagleton‟a göre sosyolojik gelenek, fikirlerin gerçekliği ya da gerçekdıĢılığından çok toplumsal yaĢamdaki iĢlevleri ile ilgilenen koludur.20 Barrett‟in ifadesi ile “bugün çok daha geniĢ ve bir teorik ve kültürel referans çerçevesinde ele alınsa da ideoloji kavramı esas olarak Marksist bir kavramdır.”21 Dolayısıyla her ideoloji tanımının Marx‟a tahvil edilmesi, Marx‟ın ideoloji anlayıĢındaki süreklilik ve kırılma noktalarının;

diğer bir deyiĢle entelektüel geliĢiminin değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.22

20 Terry Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, çev. Muttalip Özcan, Ġstanbul, Ayrıntı, 2005, s.19.

21 Michele Barrett, Marx‟tan Foucault‟ya Ġdeoloji, çev. Ahmet Fethi, Ġstanbul, Mavi Ada Yayıncılık, 2000, s.12. Marx‟dan önceki ideoloji anlayının genel bir açıklaması için bkz. Gökhan Atılgan,

“Marx‟da Ġdeoloji, Kapitalizmin Devrimci EleĢtirisinin Bir Olanağı, Praksis, Sayı 4, Güz 2001, s. 12- 15, ss. 11-34.

22 Marx‟ın entelektüel geliĢimini izlemenin gerekliliği Özbek‟e göre, Marx‟ın ideoloji konusunda özel bir çalıĢma yapmamasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla ideoloji sorunsalına yaklaĢımını anlamak için çok sayıda yapıtını ele almak ve bu kitaplara dağılmıĢ görüĢlerden bütünsel bir sonuca ulaĢmak gereklidir. Ancak bu da Marx‟ın ideolojiyi farklı Ģekillerde anlamlandırılması nedeni ile zorluk yaratmaktadır. Ancak bu yorum farklılıklarının kaynağı Özbek‟e göre, Marx ve Engels‟in ideoloji kavramını farklı durumlara göre farklı Ģekillerde kullanmasının bir sonucu değil Marx‟ın

(20)

12 Bunun için Marx‟ın ideoloji kuramı anlaĢılmaya çalıĢılırken baĢvurulan ilk kaynak olan Alman İdeolojisi’nin, çok tartıĢılan aĢağıdaki pasajından baĢlayabiliriz:

“…Sahip oldukları anlayıĢları, fikirleri vb. üreten insanların kendileridir, ama bu insanlar, sahip oldukları üretici güçlerin belirli düzeydeki geliĢmiĢliğinin ve bu geliĢkinlik düzeyine tekabül eden –ve alabilecekleri en geniĢ biçimlere varıncaya kadar – karĢılıklı iliĢkilerinin (Verkehr) koĢullandırdığı gerçek, faal insanlardır. Bilinç hiçbir zaman bilinçli varlıktan baĢka bir Ģey olamaz ve insanların varlığı, onların gerçek yaĢam süreçleridir.

Ġnsanlar ve sahip oldukları iliĢkiler tüm ideolojilerinde sanki camera obscura’daymıĢ gibi baĢ aĢağı çevrilmiĢ bir biçimde görünüyorsa, nesnelerin gözün ağtabakası üzerinde ters durmalarının onların dolaysız fiziksel yaĢam süreçlerinin yansıması olması gibi, bu olgu da, insanların tarihsel yaĢam süreçlerine aynı Ģeyin olmasından ileri gelmektedir.” 23

Metnin, özellikle maddi koĢul ve iliĢkilerin insan zihninde ters bir Ģekilde yansımasına iliĢkin kısmı, ideolojinin yanılsama olarak kavrandığı eleĢtirel/olumsuz/epistemolojik tanımına gönderme yapmak için kullanılmıĢtır.

Eagleton, bu tartıĢma içinde Alman İdeolojisi‟nin ideolojinin siyasi tanımı ile epistemolojik tanımı arasında ciddi bir Ģekilde tereddüt içinde olduğu görüĢünü paylaĢanlar arasındadır.24 Eagleton‟a göre, Marx‟ın olgunluk dönemi çalıĢmalarına gençlik döneminden „ters çevirme‟ imgesi geçmiĢ olsa dahi bu geçiĢ bazı değiĢikliklerle mümkün olmuĢtur. Sorun, sadece gerçek dünyayı bilinçlerinde tersine çeviren ve böylece metaların kendi yaĢamlarını kontrol ettiğini düĢünen insanların çarpıtılmıĢ algısı meselesi değildir. Artık sorun esas olarak bir bilinç meselesi olmaktan çıkıp, kapitalist sistemin gündelik iktisadi iĢlemlerine demirlemiĢtir.25 McCarney, bu tartıĢma içinde Marx için ideolojinin epistemolojik bir karakteri olmadığını savunanlar arasında yer almaktadır.26 Epistemolojik geleneğe bağlı

çözümlemesinin ilk uğrağının ekonomik iliĢki ve biçimleniĢlere yönelmesidir. Ġdeoloji ve ideolojik mekanizmaların ciddi bir araĢtırmasını yapmasa da görüĢleri Özbek‟e göre, derli toplu bir ideoloji anlayıĢı ortaya koymak için yeterlidir. Bkz., Sinan Özbek, Ġdeoloji Kuramları, 2. Baskı, Ġstanbul, Bulut Yayınları, 2003, s. 56-57.

23Karl Marx, Frederich Engels, Alman Ġdeolojisi ( Feuerbach), çev. Sevim Belli, Ankara, Sol Yayınları, 2004, s. 45.

24 Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, s. 122

25 A.g.e., s.129.

26 Joe McCarney, The Real World Of Ideology, Sussex, The Harvester Press, 1980, s.80.

(21)

13 olanlara hizmet eden değiĢmez metnin Alman İdeolojisi’nin yanlıĢ okuması olduğunu savunur.27 Benzer bir Ģekilde Sancar, Marx‟ın toplumsal düĢüncedeki yanılsamanın nedenini genel anlamda eksik ya da yanlıĢ bilgilenmede değil, insanın toplumsal pratiği ile insanın bilinci arasındaki iliĢkinin niteliğine dayandırdığı savını benimsemiĢtir.28 Barrett ise ideolojinin zorunlu olarak bir çarpıtma ya da yanılsama içerip içermediği veya ekonomik olarak belirlenip belirlenmediği noktasında, Marx‟ın savlarındaki tutarsızlığa vurgu yapar. Marksist teoride daha sonraları yapılan tartıĢmalarda da bu tutarsızlıkların önemli rol oynadığını savunur. Özellikle ters dönmüĢ imge metaforunun yarattığı yanlıĢ bilinç düĢüncesinin Marx‟la iliĢkisinin farklı yorumlara yol açtığını vurgular. Bu yorumlar yanlıĢ bilinç kavramını kullanıp kullanmadığı, eleĢtirel bir ideoloji tanımına sahip olup olmadığı ya da ideoloji kavramına iliĢkin farklı formülasyonları paylaĢıp paylaĢmadığı konusunda pek çok tartıĢma üretmiĢtir.29 Ancak McCarney, yanılsama olarak ideoloji yaklaĢımı için baĢvurulan sözkonusu soyutlanmıĢ özdeyiĢi, çalıĢmanın bütünü içinde değerlendirmek gerektiğini düĢünmektedir. Ona göre, bu çalıĢma öncelikle Alman idealizmine özellikle de Hegel felsefesine bir eleĢtiridir. Marx‟ın ana teması materyalist dünya görüĢüdür. Bunu kanıtlayabilmek için “…yaĢamı bilinç belirlemez fakat bilinci yaĢam belirler” ifadesini kullanmıĢtır. Bu söz, hemen metaforun arkasından gelmektedir. Dolayısıyla McCarney, bu pasajda ve Alman İdeolojisi’nin kalan kısmındaki baskın temayı bu cümlenin en iyi Ģekilde açıkladığını düĢünmektedir.30 Ancak yanlıĢ bilinç algısının yoğun tartıĢmalara neden olduğunu da

27 A.g.e., 82.

28 Sancar, Ġdeolojinin Serüveni YanlıĢ Bilinç ve Hegemonyadan Söyleme, 2. Baskı, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2008, s.11.

29 Barrett, Marx‟tan Foucault‟ya Ġdeoloji, s.12.

30McCarney, The Real World of Ideology, 86., Ġfadenin yer aldığı metnin tamamı Ģu Ģekildedir.

“…Maddi üretimlerini ve karĢılıklı maddi iliĢkilerini geliĢtiren insanlar, kendilerine özgü olan bu

(22)

14 eklememiz gerekir. ÇalıĢmamız açısından yanlıĢ bilinç algısı ile ilgili tartıĢmaların önemi, yanlıĢ bilginin kaynağı olan ideoloji ile doğru bilginin kaynağı olan bilimin, birbirini dıĢlayıcı kavramlar olarak tanımlanmasına zemin hazırlamasıdır.31

Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı yapıtının önsözünde ise, ideoloji kavramının toplumsal çeliĢkilerle ve bunların insan zihninde yarattığı bilinç ile bağlantısını ortaya koymuĢtur. Burada Marx, Sancar‟a göre, ideolojiyi ekonomik koĢulların maddi dönüĢümüne bağlı olarak, bir mücadele içindeki öznenin toplumsal çeliĢkiler dolayımında kendi konumunun farkına varma bilinci olarak görmektedir.

Diğer yandan Marx, Kapital adlı yapıtında ideolojiyi Alman İdeolojisi’nde tartıĢılan yanlıĢ bilinç yorumuna yanıt oluĢturacak biçimde praxis kavramı çerçevesinde tanımlamaktadır. Böyle bir tanımlama, ideolojik formların maddi pratiğin doğrudan yansıması veya yanılsamalı bilgisi olmadığının kavranmasını sağlar. Dolayısıyla, yanılsamanın sebebi nesnel gerçekliğin kendisindeki bir çarpıklıktır.32 Ġdeolojinin mücadele alanı ve praxis içinde konumlandırılması, Marx‟tan sonraki ideoloji kuramlarına özellikle Gramsci aracılığıyla önemli etkide bulunmuĢ ve aktarılmıĢtır.

Batı Avrupa‟da devrimlerin neden olmadığı, kapitalist sistemin kendini nasıl yeniden ürettiği sorusunu ideoloji ve hegemonya sorunsalı çerçevesinde açıklayan Gramsci için, ideolojilerin kaynağı maddidir. Ayrıca ideoloji, bir toplumsal formasyonun hegemonya altında tutulmasıyla ilgili olması açısından pratik bir öneme sahiptir.33 Gramsci, ideolojinin “düĢünceler bilimi” anlamından “düĢünceler sistemi”

halini almasını sorgulayarak ideolojinin olumsuz anlamını yaygınlaĢtıran bir süreç

gerçek ile birlikte hem düĢüncelerini hem de düĢüncelerinin ürünlerini değiĢtirirler. YaĢamı belirleyen bilinç değil, tersine, bilinci belirleyen yaĢamdır. Birinci durumda, sanki canlı bir bireymiĢ gibi bilinçten yola çıkılmaktadır; gerçek yaĢama tekabül eden ikinci durumda ise, gerçek yaĢayan bireyin kendisinden yola çıkılır ve bilince de o bireyin bilinci olarak bakılır.” Marx, Engels, Alman Ġdeolojisi ( Feuerbach), s.46

31 Sancar, Ġdeolojinin Serüveni, s.13.

32 A.g.e., s.17-19.

33 Özbek, Ġdeoloji Kuramları, s.147.

(23)

15 yaĢandığını belirtmiĢtir.34 Bu yüzden ideoloji kavramını, tarihsel açıdan organik ideolojilerle, yani verili bir yapı için zorunlu olan ideolojilerle, keyfi, ussalcı, istenilen biçimde kurulan ideolojiler olarak ayırmıĢtır:

“Ġdeolojiler tarihsel açıdan zorunlu oldukları ölçüde psikolojik bir geçerliğe sahip olurlar, insan kitlelerini örgütlerler, insanların hareket ettiği, kendi konumlarına, mücadelelerine vs. iliĢkin bir bilinç kazandıkları alanı oluĢtururlar. Ġdeolojiler keyfi oldukları ölçüde bireysel hareketler, polemikler vs (bunlar bile bütünüyle yararsız değildir, çünkü hakikatle karĢılaĢtırıldığında onu tanıtlayan bir yanılgı gibi iĢlev görürler) yaratır ancak.”35

Gramsci organik ideolojileri, örgütlenme ve mücadele alanı olarak pratik siyasete iliĢkin olarak değerlendirmiĢtir. Gramsci, bu metinde ideoloji terimini olumsuz anlamıyla kullanmaktan kaçınmıĢtır. Hatta Gramsci‟ye göre, Alman İdeolojisi’nde ideolojinin yanılsama olarak görülmesi ideolojilerin tarihsel açıdan

geçirdikleri bir aĢamadır. O da Georg Lukacs gibi Marksist kuramın pratik, siyasi ve tarihsel doğasını ön plana çıkarmıĢtır.36

Gramsci‟ye göre, yönetici sınıfın egemenliğinin geliĢmesiyle birlikte yönetici sınıfın ideolojisi toplumun tümüne yayılır. Yayılma aĢamasında Gramsci‟nin anahtar kavramlarından „organik aydınlar‟ devreye girer. Gramsci‟ye göre, organik bir ideoloji olan praxis felsefesinin yükümlülüğü, modern ideolojinin en incelmiĢ biçimine karĢı mücadele etmek için bağımsız bir aydınlar grubu oluĢturmak ve böylelikle kültürel olarak ortaçağ düzeyinde olan halk yığınlarını etkilemektir.37

34 Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev. Adnan Cemgil, Ġstanbul, Belge Yayınları, 2007, s.

81. Ġdeolojilerin değeri gözden geçirilirken yanlıĢlığa düĢülmesini “…ya belirli bir yapı için zorunlu olan üstyapı ya da belirli kiĢilerin kafalarında keyfi olarak yaratıp ortaya attıkları anlamsız teorilere ideoloji adının verilmiĢ olmasıdır (bu rastgele bir olay değildir). Kelimenin yerinde olmayan anlamı yaygınlaĢtı, bu da ideoloji kavramının teorik tahlilini bozdu. Bu yanlıĢlığın meydana geliĢi kolayca gösterilebilir: 1. Hem ideolojiye yapıdan ayrı bir nitelik verildi, hem de yapıları değiĢtirenin ideolojiler değil, bunun aksi olduğu ileri sürüldü; 2. Bazı siyasal çözüm Ģekillerinin “ideolojik”, yani yapıyı değiĢtirmek için yetersiz olduğu, oysa değiĢtireceğine inanıldığı, bunun yararsız, saçma vb. bir Ģey olduğu söylendi; 3. Sonra da, bütün ideolojilerin “görünüĢten” ibaret yararsız, saçma, vb. olduğu hükmü verildi.”, A.g.e., s. 82.

35 David Forgacs (Haz.), Gramsci Kitabı Seçme Yazılar 1916-1935, çev. Ġbrahim Yıldız, Ankara, Dipnot Yayınları, 2010, s.243.

36 Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, s.169-170

37 Özbek, Ġdeoloji Kuramları, 158.

(24)

16 Diğer yandan Gramsci‟nin ideoloji anlayıĢı içinde ideolojik aygıtlar dan da söz etmek gerekmektedir. Ġdeolojik aygıtlar egemen sınıfların ideolojik yapıyı örgütlemesine olanak tanımaktadırlar. En dinamik olanını basın ve yayınevleri olarak belirleyerek kütüphane, okul, dernek ve kulüplerin de ideolojinin maddi yapısı içinde görülmesine olanak sağlamıĢtır.38

Gramsci‟nin Marx‟ı özel olarak ideoloji çerçevesinde yorumlamasına karĢı çıkarak Marx‟ı yapısalcı bir anlayıĢla değerlendiren Althusser, bilim ve ideoloji arasında kesin bir ayrım yapmıĢtır.39 Althusser, ideolojiyi insanların zihinlerinin bir ürünü olarak görmemiĢtir. Aksine, ideolojinin insanların ne düĢüneceğini tanımladığını ve toplumda kiliseler, okullar ve sendikalar gibi „devletin ideolojik aygıtları‟ dediği kurumlarda belirlenen yalancı bir maddi varlığa sahip olduğunu savunmuĢtur.40 Alman İdeolojisi’nde Marx‟ın, ideolojinin tarihi yoktur önermesini açıkça pozitivist bağlamda kullandığı savı ile bilim ve ideoloji ayrımını desteklemiĢtir. Ġdeoloji Althusser‟e göre, Marx‟ın Alman İdeolojisi‟nde kullandığı Ģekliyle katıksız yanılsamadır, katıksız düĢtür, yani hiçliktir. Tüm gerçekliği kendi dıĢındadır.41 Özetle Alman İdeolojisi‟nin ideoloji konusunda henüz Marksist olmayan bir anlayıĢ içerdiğini savunmuĢtur.42 Bu görüĢ, Althusser‟in genç Marx‟la olgun Marx arasında epistemolojik bir kesinti/kopuĢ olduğu düĢüncesine dayanmaktadır.43 Marx‟ı dönemlere ayırarak incelemiĢ ve 1844 El Yazmaları ile Alman İdeolojisi‟ni ideolojinin teorisini sunduğu için Marksist olarak görmemiĢtir.44 Oysa ki Althusser,

38 A.g.e., s.151-154.

39 A.g.e., s.161-162.

40 David McLellan, Ġdeoloji, çev. Ercüment Özkaya, Ankara, Doruk Yayıncılık, 1999, s. 50.

41 Louis Althusser, “Ġdeoloji Üzerine”, Yeniden Üretim Üzerine, çev. I. Ergüden ve Alp Tümerterkin, Ġstanbul, Ġthaki Yayınları, 2006, s.270-272..

42 A.g.e., 268.

43 Taner Timur, Felsefe, Toplumbilimleri ve Tarihçi, Ġstanbul, Yordam Kitap, 2011, s.261.

44 Özbek, Ġdeoloji Kuramları, s.62.

(25)

17

“Marksizmin temelinde bir bilim yatar: Her yönüyle eĢsiz bir bilim ama bir bilim”45 ifadesiyle bilim ve ideoloji konusundaki tavrını gözler önüne sermektedir.

Althusser‟e göre bilim ve teori dünyası kendi geçerliğini ve doğruluğunu kabul ettirmek için reel dünyaya muhtaç değildir. Diğer bir deyiĢle bilimin kendi doğrularının garantisi kendi doğrularının içindedir. Yine Althusser‟e göre Marksizm adına benimsenen tarihselci yaklaĢım bilim ve teori alanından uzaklaĢıp ampirizme kaymıĢtır.46 Diğer bir deyiĢle, kuramsal önermelerin tarihsel koĢullardan bağımsız olarak doğru ya da yanlıĢ olduğunu savunmaktadır.

Althusser‟in kesinlik ve bilimsellik vurgusu onu, kendisinin de eleĢtirdiği pozitivizme yaklaĢtırmıĢtır.47 Bu noktada Eagleton, bilim ile ideoloji arasındaki Althusserci ayrımı sosyolojik olmaktan çok epistemolojik olarak değerlendirip onu pozitivistlerden ayırmıĢtır.48 Ancak epistemolojik bir ayrım yapmıĢ olsa da tarihselci yaklaĢımdan uzaklaĢması, Althusser‟i bir kez daha pozitivistlere yaklaĢtırmıĢtır.

Marksist olmamasına rağmen ideolojinin Marksist bir kavram olduğunu savunan Barrett‟in izinden giderek Marx çevresinde sunduğumuz tartıĢmaların kilit noktasını, ideolojinin bilinç alanında mı, yoksa toplumsal ve siyasal pratik alanda mı hüküm sürdüğü konusu oluĢturmaktadır. Dolayısıyla, ideolojinin gerçeklikle, bilimle, iktidarla iliĢkisini yorumlamak ideolojiye iliĢkin kavrayıĢa göre Ģekil almaktadır.

Bu aĢamada Jorge Larrain‟in kapsamlı çalıĢması The Concept of Ideology isimli kitabında, bilim ve ideoloji iliĢkisini çözümlemek için ideolojiyi kavramsal

45 Althusser, Lenin ve Felsefe, 2. Baskı çev. Bülent Aksoy vd., Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, s.106‟dan Akt., A.g.e, s. 166.

46 Timur, Felsefe, Toplumbilimleri ve Tarihçi, s.261.

47 A.g.e., s.265., Bilim ve ideoloji ayrımı konusunda Althusser Ģunları söyler: “kuramcılarımız bu ayrımın aĢılmıĢ olduğu kanısındalar. YanlıĢ bilgiyle doğru bilgi, ideoloji ile bilim diye bir Ģey yokmuĢ gibi, yalnızca bilgiden söz etmeyi yeğliyorlar. Gerçek bilgiye susamıĢ olan proleterler, gerçek bilginin baskıcı olmadığını bilirler. Bu gerçek bilginin de Marksist-Leninist bilimin sağladığı gerçek bilgi olduğunda, devrimci ve kurtarıcı olduğunu bilirler.”Althusser, “Ġdeoloji Üzerine”, Yeniden Üretim Üzerine, s.279.

48 A.g.e., s.198.

(26)

18 olarak olumlu ve olumsuz anlamı olmak üzere ikiye ayırması, önemli bir analiz aracı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Olumlu ve olumsuz ideoloji anlayıĢlarından, yukarıda söz edilen düĢünürlerin görüĢleri açıklanırken de yeri geldikçe bahsedilmiĢtir.

Larrain‟in sınıflandırmasında ideolojinin olumlu anlamı, belirli sınıf çıkarları ve onun değiĢebilen biliĢsel değerleri ile ilgili görüĢ, değer ve bilgi sistemine karĢılık gelir. Böylelikle ideolojiler bilimsel öncüllere ya da bilimsel olmayan varsayımlara dayandırılabilir. Önemli olan nokta, ideolojinin zorunlu olarak bilimden ayrılması gereken bir kavram olmadığıdır. Ġdeoloji bilimsel olmayabilir. Ancak bilimsel olmamasının zorunlu sebebi ideoloji olması değildir. Belirli sınıf çıkarlarının içinde geliĢtiği için bilimseldir ya da değildir. Bu kavramsallaĢtırmada Larrain‟e göre bilim- ideoloji ayrımı bulanıklaĢır ve ideoloji kavramı eleĢtirel kavrayıĢını kaybeder.49 Olumlu ideoloji kavrayıĢını benimseyen Gramsci, onsekizinci yüzyıldan beri bilimin yanılsamalardan kurtulmanın aracı olarak görüldüğünü eleĢtirmiĢtir. Ona göre bilim de ideoloji de bir üstyapı kurumudur.50 Diğer bir deyiĢle bilim, bilgi, iktidar, ideoloji gibi kavramlar toplumun diğer kurumları gibi tarihsel ve toplumsaldır.

Larrain, büyük ölçüde Gramsci ve Lukacs gibi tarihselci Marksistlerce temsil edilen olumlu ideoloji anlayıĢının ardından, ideoloji kavramının olumsuz anlamını değerlendirmiĢtir. Ġdeolojinin olumsuz anlamında, bilim ve ideoloji arasındaki farklılıklar ön plana çıkmaktadır. Bu anlayıĢ içinde ideoloji bilginin çarpıtılmıĢ halidir.51 Diğer bir deyiĢle, ideolojinin olumsuz anlamı ile kastedilen ideolojik olanın gerçeklik olmadığı gibi doğru/yanlıĢ ikileminde yanlıĢ tarafı temsil ettiğidir. Bilim ve ideoloji iliĢkisi açısından değerlendirildiğinde ise bilim doğru temsil, ideoloji ise yanlıĢ temsildir. Bu yaklaĢım ideolojiye eleĢtirel bir kavrayıĢtır.

49 Jorge Larrain, The Concept of Ideology, London, Hutchinson Publishing, 1979, s. 172.

50 Özbek, Ġdeoloji Kuramları, 154.

51 Larrain, The Concept of Ideology, s.173.

(27)

19 Ġdeolojinin eleĢtirel ya da olumsuz kavrayıĢı ile bilim arasındaki iliĢkiyi, Larrain iki farklı yönde değerlendirir: Ġdeolojinin olumsuz anlamı, öncelikle bilimin karĢıtı ya da antitezi olarak görülür. Bilim ideolojiden kurtulmanın ya da onunla baĢa çıkmanın aracı haline gelmiĢtir. Bu anlayıĢın en önemli savunucuları, Viyana çevresi gibi pozitivist kökenli geleneğin bazı temsilcileri ile belirtildiği gibi Althusser gibi yapısalcılıkla bağlantılı Marksist teorisyenlerdir. Bu teorisyenler, bilim ve ideoloji arasındaki sınırın ölçütü ile ilgilenirler. Ġki kavram arasındaki farklılıkları derece ya da kademe sorunu olarak değerlendirmeyip; bilimi ideolojinin üstesinden gelmesine izin veren niteliksel farklılıklar olarak görürler.52 Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından olduğu gibi, günümüzde de ideoloji kavramının geçersizliğini ilan etmeye yönelik tezlere olan rağbetin artması, bu anlayıĢ içinde yorumlanabilir.53 Pozitivist siyaset teorisinin egemenliğindeki Amerikan siyaset bilimi, bilim ve ideoloji iliĢkisine bu pencereden bakar. Eagleton, Amerikan sosyologları arasında ideolojinin dünyaya bakmanın esneklikten uzak, Ģematik bir yolu olduğu inancının savaĢ sonrası dönemde hızla yüceltildiğini belirtirken aynı noktayı vurgulamıĢtır.54 Örneğin Shils‟e göre, ideolojiler kesin, kapalı, yeniye direnen, büyük ölçüde insanların duygularına hitap ederek yayılan ve kendisini savunanlardan mutlak bağlılık isteyen Ģeylerdir.55 Aslında söylenmek istenen “Sovyetler Birliği, ideolojinin pençesinde kıvranırken BirleĢik Devletler Ģeyleri gerçekten ne iseler o olarak görmektedir” 56 Ģeklinde özetlenebilir. ÇalıĢmamız açısından can alıcı noktayı, bu anlayıĢ oluĢturmaktadır.

SavaĢ sonrası yıllarda totaliterlik, pratikteki Marksizm olarak görülen Sovyetler

52 A.g.e.,s.173.

53 Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, s.13.

54 A.g.e.,s. 21.

55 Edward Shils, “The Concept and function of Ideology” Intenational Encyclopaedia of the Social Sciences, c.7, 1968‟den akt Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, s.21

56 A.g.e., s.21.

(28)

20 Birliği ile özdeĢleĢtirildiği için ideolojiyi aĢırılıkla eĢitlemek ve ideolojinin sonunun gelmesi ile Sovyet tehdidinin kalkacağını düĢünmek, ABD için güvenilir bir yoldur.57 Bu durumda ABD, bilimin kesinliğinin ve doğruluğunun karĢısına, ideolojinin belirsizlik ve güvensizliğini koyarak, bilimin korunaklı alanında yerini almıĢtır. Oysa bilim ve ideoloji ikilemi oluĢturup, bilim adı altında gerçekleri örtbas etme iĢlevini gerçekleĢtirirken kendi kavrayıĢları içinden, diğer bir deyiĢle ideolojinin olumsuz anlamı ile bir ideolojik inĢa gerçekleĢtirmiĢ olmaktadırlar.

Soğuk SavaĢ döneminde ortaya atılan „ideolojinin sonu‟ tezleri ile bu anlamda baĢkalarının düĢünce ve inançlarını ideolojik olarak nitelerken, kendi çözümlemelerinin de aynı derecede kırılgan bir temele dayandığını fark etmemiĢlerdir.58

Ġdeolojinin eleĢtirel ya da olumsuz tanımı içinde bilim ve ideoloji iliĢkisine iliĢkin diğer bir yaklaĢım Larrain‟e göre, ideolojiyi bilimden farklı olarak yorumlayabilir ama antitezi değildir. Bilim ve ideoloji arasında farklılıkların olması bilimin ideolojiyi zorunlu olarak ezmesi anlamına gelmez. Ġdeolojik olmayan yanlıĢlar da vardır. Ġdeolojik yanlıĢların özgüllüğü, çeliĢkileri gizlemesidir. YanlıĢın ortadan kaldırılması bu çeliĢkilerin pratik olarak çözümü ile ilgilidir. Ġdeoloji temel teorik araçlarla bu Ģüpheleri dağıtamaz. Çünkü ideolojik yanlıĢlığın kökleri entelektüel yanlıĢların ötesindedir. Larrain, bu konumun Marx‟ın konumu olduğunu savunur.59 Bu kavrayıĢta bilim ideolojinin ne antitezi ne de ideolojinin bir formudur.

Ġdeoloji yanlıĢ bilinç olmadığı gibi bilimsel rasyonalite üzerine kurulmuĢ da

57 McCellan, Ġdeoloji, 73-77.

58 A.g.e., 75-79. Bu konuda en bilinen örnek Daniel Bell, On the Exhaustion of Political Ideas in the Fifties, with the Resumption of History in the New Century, New York , Free Press, 2001.

59 Larrain, The Concept of Ideology, s. 173.

(29)

21 değildir.60 Öngen, bilim ve ideoloji arasındaki kesin bir ayrım yapma düĢüncesinin kendisini ideolojik bir düĢünce kabul ederek aynı çizgide yer alır. Sosyal kuramcıların bilimi ürettiği gibi ideolojiyi de ürettiğini; ancak ideolojinin bilinçli tercihlerinin ürünü olmaktan çok, daha az farkında oldukları kanaat ve varsayımlarının bir sonucu olduğunu savunmuĢtur.61 Eagleton aynı rotayı izleyerek, ideolojinin zaman zaman aldatma ve çarpıtma içermesinin ideolojik dilin doğasından çok, sözkonusu dilin ait olduğu toplumsal yapının doğasından kaynaklandığını savunmuĢtur. Ġdeoloji, doğası gereği çarpıtma sonucu ortaya çıkan bir Ģey değildir.

Tamamen adil bir toplumda kötü anlamda ideolojiye hiçbir Ģekilde ihtiyaç duyulmayacaktır. Çünkü örtbas edilecek hiçbir Ģey olmayacaktır.62

Genel hatlarıyla belirtilen bilim ve ideoloji iliĢkisine ait kuramsal çerçeve içinde, bu çalıĢmanın paylaĢtığı düĢünce ideolojilerin toplumsal gerçekliğini kabul eden, ideolojilerin kendine içkin bir çarpıtma ya da yanılsama biçiminde değil;

toplumsal yapının koĢulları ile bağlantılı olarak bir çarpıtma içerebilen bir bilme biçimi olduğu yönündedir. Bu tür olumlu bir ideoloji anlayıĢı içinde, bilim ile ideoloji bir araya gelmesi mümkün olmayan bir ikili olarak görülmemektedir. Oysa, II. Dünya SavaĢı sonrası Amerikan siyaset bilimi içinde, ideolojinin olumsuz anlamı öne çıkarılarak bilim ve ideoloji karĢıtlığı benimsenmiĢtir. Böylelikle bilimin sağladığı meĢruiyetin siyasal ve sosyolojik nimetlerinden yararlanılmıĢtır.

ÇalıĢmada izlenen eleĢtirel tutumun, bilimin meĢrulaĢtırıcı bir araç olarak

60 A.g.e., s.176.

61 Tülin Öngen, “ Bilim, Ġktidar Ve Gerçeklik”, Bilim ve Ġktidar, Ankara, Dipnot Yayınları, 2008, s.

36

62 Eagleton, Ġdeoloji GiriĢ, s. 54.; Ġdeolojinin toplumsal yapı ile sözkonusu iliĢkisini Dion, serbet piyasa ve parlamento iliĢkisi örneğinde analiz etmiĢtir. Burjuvazinin parlamentarizmin ortaya çıkıĢ sürecinde amaç ve kurallarını belirlerken piyasa iliĢkilerini yansıtan ideolojilerin değer ve normlarını kullandığını; böylelikle siyasal alandaki acemiliğini ekonomik iĢleyiĢ konusundaki deneyimleri ile telafi ettiğini belirtmiĢtir. Bkz., Leon Dion, “Political Ideology as a Tool of Functional Analysis in Socio-Political Dynamics”, The Canadian Journal of Economics and Political Science, vol.25, no.1, 1959, s.50-51.

(30)

22 kullanılmasını sağlayan olumsuz ideoloji anlayıĢına yönelik olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Diğer bir deyiĢle siyasal geliĢmenin ideolojik iĢlevselliği, olumsuz ideoloji anlayıĢına gönderme yapılarak ortaya konacaktır.

ÇalıĢmanın Yöntemi

ÇalıĢmanın bütününde, siyasal ya da sosyal gerçekliğin kendisi ile onun bilgisi arasındaki iliĢkilerin kurulması, siyasal geliĢme kavrayıĢı çerçevesinde eleĢtirel bir bakıĢ açısı ile incelenecektir. Siyasal geliĢme kavrayıĢına iliĢkin teori ve düĢüncelerin Amerikan hegemonyasının ihtiyaç ve taleplerine göre belirlenmesi, çalıĢmanın temel sorunsalıdır. Bu ana damardan yayılan ve birbiri ile ilintili pekçok araĢtırma problemi, çalıĢmanın çerçevesini çizmektedir:

- Amerikan siyaset bilimi içinde üretilen siyasal geliĢme kavrayıĢının, ideolojik bir inĢa sürecine dönüĢmesi;

- Siyasal geliĢme kavrayıĢının ideolojik inĢanın bir unsuru haline gelmesi ve bu inĢanın bilim ve ideoloji karĢıtlığı içinde gerçekleĢmesi;

-Siyasal geliĢmenin ideolojik iĢlevselliğini, sosyalizme ve sosyalist kutba karĢı verilen mücadele içinde edinmesi;

- Egemen siyaset bilimi disiplininin, siyasal geliĢme kavrayıĢını değiĢen tarihsel koĢullara uyarlaması;

- Siyasal geliĢme kavrayıĢının değiĢen tarihsel koĢullar içindeki farklı içeriklerinin ortak eksenini demokrasi/demokratikleĢme söyleminin oluĢturması ve siyasal geliĢme literatüründe, komünist tehdit, terörizm, haydut devlet, radikal Ġslam

(31)

23 gibi söylemler üzerinden demokratikleĢme ile ilgili kurguların geliĢtirilmesi süreci çözümlenmeye çalıĢılacaktır.

AraĢtırma problemlerinin çözümlenmesi için yöntemsel düzeyde bazı araçların kullanılması gerekmektedir. ÇalıĢmanın teorik olması nedeniyle bu araçlar, epistemolojik ya da kurumsal düzeyde ve sistematik olarak sunulan çeĢitli ölçütler Ģeklindedir. Bu ölçüt ya da parametreler, bilim ve ideoloji karĢıtlığı üzerinden kurulan ideolojik inĢayı açığa çıkarabilmek açısından çalıĢmanın ilerleyen kısımlarında analiz kolaylığı sağlayacaktır:

- Bilim ve ideoloji arasındaki ayrımı mutlaklaĢtırmanın ideolojik iĢlevselliğinin ilk ölçütü, bu ayrımın sınıfsal yapı ve iktidar iliĢkilerinin mistifikasyonunu; çarpıtılmıĢ gerçekliklerin, bilimsel gerçek olarak sunulması sonucunu doğurmasıdır. Diğer bir deyiĢle, mevcut toplumsal ve siyasal iliĢkilerin yarattığı olumsuzluk ve eĢitsizliklerin farklı yollarla ideoloji alanına hapsedilmesi, bu iliĢkilerin üstünün örtülmesini mümkün kılmaktadır.

- Ġkinci ölçüt, bilimsel evrenselcilik düĢüncesinin iktidara sağladığı üstünlük ve meĢruluktur. Böylelikle bilim üzerinden liberal demokratik kurumlara, daha geniĢ bir ifadeyle kapitalist toplumsal formasyona evrensellik atfedilebilmektedir.

Evrenselcilik ölçütü ile bilimin karĢıtının tekil, yerel ve ideolojik olarak tanımlanması kaçınılmaz olmaktadır ve ancak siyasal geliĢmenin evrensel bilimsel ölçütleri tikeli dönüĢtürebilmektedir.

Üçüncü ölçüt, yine bilimin kültür ve ideoloji içindeki rolünü mutlaklaĢtıran bir anlayıĢ ile bilimsel nesnelliğin ön plana çıkarılmasıdır. Bu ölçüt, bilimin ve dolayısıyla siyasal geliĢme kavrayıĢının yalnızca ussal, nesnel süreçlerin ürünü

(32)

24 olduğu yaklaĢımıyla bilimsel etkinliği eleĢtiriden muaf tutar. Bu yolla, Wallerstein‟in belirttiği gibi muktedirler, kendilerini ahlaki bir eleĢtiriden muhafaza etmiĢ olurlar.63 Dördüncü ölçüt, akademik yazın, bürokratik kuruluĢ, vakıf ve kurumlar gibi çeĢitli türde kurumsal pratiklerin, bilimsel iĢleyiĢin organik parçası olarak sağladıkları meĢruiyettir. Bu ölçütü, kurumsallık ölçütü olarak da adlandırabiliriz.

Sözkonusu kurumsal ağ, akademik yayınlar ve kongreler gibi pek çok araçla bilimsel hegemonyanın göstergesi haline gelmiĢtir. Aynı zamanda meĢru kurumsal ağ dıĢında kalanların bilimin karĢıtı olarak tanımlanmasına fırsat vererek, kendisi bir ideolojik gösterge haline gelmiĢtir.

Bu parametreler ya da ölçütler ister epistemolojik ister kurumsal tabanda olsun, çalıĢmanın tümünde sunulan bilgi ve verilerin deĢifre edilmesini sağlayarak, neyin ideoloji olduğuna dair yol göstericilik yapacaklardır. Zaman zaman birden fazla ölçütün aynı anda açıklayıcı olabildiği durumlar da karĢımıza çıkabilir. Her iki durumda da, siyasal geliĢme kavrayıĢının -verilen parametreler eĢliğinde- izi sürüldüğünde, ideolojik boyutu ortaya çıkaran pek çok gösterge, araĢtırma problemlerimizi çözümlememizi sağlayacaktır. Sözkonusu çözümlemeler, siyasal geliĢme kavrayıĢını açıklamaya çalıĢan yayınların bol olduğu 1950 ve 60‟lı yıllardaki dönemle sınırlı kalmamıĢtır. Günümüze kadar siyasal geliĢmeye iliĢkin farklı kavramsallaĢtırmalar dikkate alınarak, siyasal geliĢme kavrayıĢı ve bu kavrayıĢın öngördüğü modeldeki değiĢmelerin, bilimsel alanda nasıl uyarlandığı, kırılma noktalarının hangi toplumsal koĢullar altında oluĢtuğu değerlendirilecektir. Bu değerlendirme yapılırken kavramın içeriğindeki değiĢim ve kesintilere rağmen sürekliliğinin devam ettiği ortaya konacaktır. Kesinti ve sürekliliklerin uluslararası

63 Immanuel Wallerstein, Avrupa Evrenselciliği Ġktidarın Retoriği, çev. Sinan Ünal, Ġstanbul, Aram Yayıncılık, 2007.

Referanslar

Benzer Belgeler

24.12.2015 tarih ve 29572 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan 464 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği‟nde:“Başkalarına ait iktisadi ve ticari faaliyetlerin

Yapılan test sonunda elde edilen sonuçlara göre otellerin bulunduğu ilçe ile internet sayfalarında online tahsilat bölümü olması arasında istatistiksel

Küçük yatırımcılar için 2016 yılında yayınlanan tebliğ ile aynı zamanda ABD’de olan kaldıraç oranları baz alınarak oluşturulabilecek kaldıraç oranı

yy‟da Eski Halfeti ye taĢınmıĢ, 1954 yılında ġanlıurfa‟ya bağlı ilçe merkezi olmuĢ ve nihai olarak 2000 yılından itibaren Birecik Barajı göl sahası altında

Buna karşılık olarak şu söylenebilir: Milliyetçilik, diğer ulus- devletler gibi Türkiye‟nin de yönünü tayin eden bir düşünce biçimi, siyasal güzergah ve hatta

Geleneksel risk yönetim sistemi yerine kurumsal risk yönetim sisteminin kullanılması ile kurumun, hem mali hem de mali olmayan tüm faaliyet ve süreçleri için risk

Bu anket formu, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yürütülmekte olan “ĠĢ YaĢam Kalitesinin ĠĢe YabancılaĢma Eğilimi Üzerindeki Etkileri:

Kruskal Wallis H testi uygulanmıştır. Uygulanan bu test sonucuna bakıldığında yaşlı bireylerin yaşam doyumunun, gelir düzeyi değişkenine göre anlamlı düzeyde