• Sonuç bulunamadı

B. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal GeliĢmeler

2. DavranıĢsal „Devrim‟

2.3. DavranıĢsal „Devrim‟ ve Ġdeoloji

Yukarıdaki soruya olumlu bir yanıt vermek güçtür. Nedeni ise davranıĢsal yaklaĢımın sahip olduğu ideolojik boyuttur. Lowi‟nin belirttiği gibi, Amerikan siyaset biliminin kendisi siyasal bir olgudur ve böyle olduğu için devletin bir ürünüdür. Her rejim kendisi ile uyumlu bir siyaset üretmek eğilimindedir. Bu nedenle, her rejim kendisi ile uyumlu siyaset bilimi de üretmek eğilimindedir.135 Dolayısıyla, bir toplumda sosyal bilimciler hükümet ile iliĢkilerini çalıĢma ortaklığı ya da iĢbirliği olarak görürlerse, eleĢtirelliğe engel olmak için hükümetin baskı yapmaya ya da sosyal bilimcileri satın almaya ihtiyacı kalmaz. Packenham‟a göre, bu ortaklık, Amerikan siyaseti içinde araĢtırmacılar ve kamu yöneticilerinin liberal temel değerleri paylaĢmasıyla gerçekleĢir ve böylelikle ideolojik zıtlıklar baĢtan dıĢarıda bırakılmıĢ olur.136 Aslında CIA, sosyal bilimciler, DıĢiĢleri Bakanlığı arasında yalnızca uyum değil aynı zamanda zıtlık ve anlaĢmazlıklar da vardır.

HerĢeye rağmen bu kurum ve kiĢileri bir arada tutan Ģey, aynı dünya görüĢüne sahip olmalarıdır. Amerika‟nın ulusal çıkarlarının olumlu ve aydınlanmıĢ olduğu Ģeklinde özetlenebilecek137 bu dünya görüĢü, gerçekte iktidarın oluĢturduğu baskı ve zor kullanma gücünün liberal gelenek yolu ile mistifikasyonudur. Diğer bir deyiĢle tüm

134 A.g.e, s.766.

135 Theodore J. Lowi, “The State in Political Science: How We Become What We Study”, American Political Science Review, vol. 86, no.1, March 1992, s. 1.

136 Packenham, Liberal America and the Third World, s.303.

137 Amos Perlmutter, “Big Power Games, Small Power Wars”, Transaction, vol.7, no.9/10 July/August, 1970, s. 74-75‟den akt. A.g.e., s. 303-304.

56 dünya görüĢlerine eĢit mesafede olması gereken liberal gelenek, Amerikan ulusal çıkarlarının üstünlüğünü gizlemek için araçsallaĢmıĢtır.

Liberal geleneğin, teorisyenlerin eleĢtirel değerlendirmelerini bu Ģekilde engellediği kabul edilirse davranıĢsal yaklaĢımın BirleĢik Devletler‟de niçin böyle bir kabul gördüğünü ve muhafazakar ideolojiyi beslediğini anlamak daha kolay olabilir.138 DavranıĢsal bilim, değerden bağımsız teoriler ve ampirik olarak temellenmiĢ politika(policy) bilimlerinin objektif olarak oluĢturulabileceği hakkındaki iyimserliği ile muhafazakar ideolojinin üstünü örtmüĢtür. Çünkü olguların yalnızca tanımı ve analizi ile ilgilenmek, bu olguların daha geniĢ bir bağlamda ele alınmasına engel olmuĢtur. Böylelikle ampirik siyaset bilimi desteğini araĢtırdığı olgusal Ģartların sürdürülmesine izin vermiĢ ve toplumsal muhafazakarlığın ideolojisini devam ettirmiĢtir. DavranıĢsal araĢtırmanın kalbini oluĢturan soyutlama ve analiz, siyasetin gerçekliklerinin gizlenmesine hizmet etmiĢtir.139 Ampirik ve objektif teori üzerinden yapılan katı bilimsellik vurgusu, gerçekte son derece ideolojik olan bir güvenlik subabı iĢlevi görmüĢtür. Oysa bilim ve ideoloji birbirinden zorunlu ve mutlak olarak ayrılması gereken bilme biçimleri değildir. Ġdeoloji toplumsal koĢulları örtbas etme iĢlevi edindiği, üstelik bunu da bilim yoluyla gerçekleĢtirdiği anda olumsuz bir iĢlev kazanmıĢ olur. Diğer bir deyiĢle davranıĢsal yaklaĢım ideolojiyi bilimden „temizlemeye‟ çalıĢarak bilimsel ve nesnel olmaya çalıĢtıkça, yanılsama veya çarpıtma anlamındaki olumsuz ideolojiye bulaĢmıĢtır.

Easton, davranıĢsal yaklaĢımı eleĢtiren ama Amerikan siyaset biliminin içinde yer alan bir araĢtırmacı olarak, nesnel, tarafsız ve değerlerden bağımsız bir

138 A.g.e., 304.

139 David Easton, “The New Revolution in Political Science”, The American Political Science Review, vol. 63, no.4, Aralık 1969, s. 1052

57 araĢtırmanın Soğuk SavaĢ, özellikle Kore SavaĢı döneminde Senator Joseph McCarthy‟nin baĢlattığı psikolojik ve meĢru terör döneminde, araĢtırmacılar için koruyucu bir duruĢu temsil ettiğini savunmuĢtur. Çünkü böyle bir duruĢ, siyasal çekiĢmenin tehlikelerinden korunmak için entelektüel bir zemin oluĢturmuĢtur.140 Easton‟un siyasal çekiĢmelerden korunmak tehlikesi ile kastettiği, toplumsal koĢulların yalnızca olgusal olarak incelenmesi; eleĢtirel bir değerlendirmeden toplumsal çeliĢkileri ortaya çıkarabilir korkusuyla uzakta durulması olmuĢtur.

Easton‟un bahsettiği ideolojik parametre, olgu-değer ayrımının yarattığı bilimsel nesnellik vurgusunun eleĢtirel düĢünceyi yok etmesinin bir sonucudur.

Bu koĢullar altında dahi eleĢtirel olmayı sürdüren araĢtırmacılar ise, tali konularda kusur bulunarak suçlanmıĢtır. Böylelikle gerçek pratik sorunlarla ilgilenmeleri engellenmiĢtir.141 Ancak eleĢtirel olup olmama ya da sosyal bilimciler üzerindeki kısıtlamayı belirleyen asıl sebep, yönetimin baskısı, mali kriz veya davranıĢsalcılığın kurallarından ziyade, aslında bunları çevreleyen liberal geleneğin ustaca kısıtlamaları olmuĢtur. Bu yargının tüm Amerikan siyaset bilimcileri için genel olarak geçerli olup olmadığı tartıĢılabilir bir konu olsa da, siyasal geliĢme teorisyenleri üzerinde dikkate değer bir etkisi bulunduğu açıktır.142 Bu anlayıĢ Packenham‟ın davranıĢsal yaklaĢımın geliĢimi üzerinde daha geniĢ etkinin liberal gelenek tarafından belirlendiği görüĢü ile aynı doğrultudadır.

II. Dünya SavaĢı sonrası, refah devleti anlayıĢının yarattığı göreli zenginlik durumu davranıĢsalcılığın sürdürülmesine katkı sağlamıĢtır. Devlet iktidarının meĢruluğu tüm dünyada, toplumun bütün kesimleri için istihdam, sosyal sigorta, yeterli ücret gibi sosyal politikalar uygulanmasına ya da kısaca herkese asgari bir

140 Easton, “Political Science in the United States”, The Development of Political Science..., s.280.

141 Packenham, Liberal America and the Third World, 304-305.

142 A.g.e.,309.

58 yaĢam düzeyi sağlamasına bağlı hale gelmiĢtir.143 Sağlanan göreli refah, 1950 ve 60‟ların muhafazakarlığı ile birleĢince ideolojinin sonuna gelindiği hakim bakıĢ açısı olmuĢtur. Bu dönemde eleĢtirel sosyal düĢünce ve ideolojik zıtlıkların tüm görünümleri kaybolmuĢtur144 ya da kaybettirilmiĢtir. 1950‟ler ve 1960‟ların ilk yarısı, hem entelektüel hem de popüler kültür analizleri açısından 1990‟larda gündeme gelen tarihin sonu tezlerinden dahi daha hegemonik olan bir tarihsel uzlaĢma ve altın çağ ideolojisinin egemenliğine tanık olmuĢtur.145 Göreli refah durumu, iktidar yapısı ve sınıfsal iliĢkilerin yarattığı çeliĢkilerin geçici iyileĢtirmeler yolu ile örtbas edilmesini sağlayarak bir ideolojik inĢa oluĢturmuĢtur.

Ġdeolojinin sonu gelmediği gibi ideolojilerin sonu düĢüncesinin kendisi ideolojik çekiĢmeleri gizleyerek bir ideoloji haline dönüĢmüĢtür. Liberal-muhafazakar ideoloji hegemonik olduğu ve karĢı konulamadığı için sona ermiĢ gözükmüĢtür. Bu durum, 1960‟ların sonunda siyahların sivil haklar hareketinin yükselmesi ile değiĢmiĢtir. Fakat bu dönemden önce, çekiĢen ideolojiler çekilmiĢ veya gizlenmiĢtir. DavranıĢsal „devrim‟, sosyal bilimciler tarafından toplumsal bir bakıĢ açısı ile toplumsal sorumluluktan uzaklaĢma olarak yorumlanacağı gibi, bilim bakıĢ açısı ile sosyal içerikten bağımsız rahat bir nefes alma olarak yorumlanabilmiĢtir.146 Değerlerden bağımsız olmayı, siyasetsizleĢtirilmiĢ siyaset veya Amerikan liberalizminin değer yüklü varsayımları olarak eleĢtirilenler de olmuĢtur.147 Yükselen eleĢtiriler Amerikan siyaset biliminin hegemonyası eĢliğinde

143 David Harvey, Postmodernliğin Durumu, çev. Sungur Savran, Ġstanbul, Metis Yayınları, s.162.

144 Easton, “Political Science in the United States, The Development of Political Science…, s.280-281.

145 Alev Özkazanç, “Refah Devletinden Yeni Sağa: Siyasi Ġktidar Tarzında DönüĢümler”, Mürekkep, Sayı:7, s.21

146 Easton, “Political Science in the United States”, The Development of Political Science…, s. 281.

147 Farr ve Seidelman, Discipline and History: Political Science in the United States, s.203.

59 yürütülen ideolojinin sonu düĢüncesi ile bastırılmaya çalıĢılmıĢtır. Kanımızca siyaset bilimi açısından bu durum eleĢtirellikten ve siyasal alandan uzaklaĢma olarak değerlendirilebilir. ÇalıĢmamız açısından irdelendiğinde, davranıĢsal aĢama bilimsel hegemonyaya sahip olduktan sonra, toplumsal alanın da olgusal ve ampirik bilimsel algı içinde açıklanması hiç zor olmayacaktır. EleĢtirel olabilecek her türlü düĢüncenin ampirik ve olgusal düzenlilikler içinde yer alması mümkün gözükmemektedir. Bu düĢünceler, olsa olsa bilime savaĢ açan ve sonunun geldiği yine davranıĢsal bilimin gerekçeleri ile ortaya konan ideolojilerin - baĢta sosyalizm ve komünizm olmak üzere- son direniĢ çabalarıdır. Amerikan sosyal bilimi alanındaki hegemonya, etkinliğini ölçme teknikleri, istatistiksel yöntemlerin kullanımı gibi teknik yollarla sağlayamazsa, baĢvuracağı seçenek hegemonyanın diğer yönü olan baskının sosyal bilimcilere, akademik kurumlara uygulanmasıdır.

DavranıĢsal devrimin bilimsel hegemonyası toplumsal ve siyasal alandaki düzenin sürdürülmesine destek olduğu gibi Üçüncü Dünya gerçeklerini ve dolayısıyla siyasal geliĢme kavrayıĢını araĢtırmada temel baĢvuru kaynağı olmuĢtur.