• Sonuç bulunamadı

B. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal GeliĢmeler

II. Siyasal GeliĢme Kavramının Anlam ve Kapsamı

Siyasal geliĢme, Amerikan siyaset bilimi içinde II. Dünya SavaĢı sonrası dönemden baĢlayıp 1960‟ların sonlarına dek, karĢılaĢtırmalı siyaset bilimi çalıĢmalarının anahtar kavramlarından biri olmuĢtur. Söz konusu dönem içinde, siyasal geliĢme (Political Development) literatürü geliĢme teorisyenlerinin çeĢitli yaklaĢımlarını içine alan geniĢ bir kapsam içinde geçerliğini sürdürmüĢtür. Teorinin içindeki pek çok fark ya da eğilimlere rağmen siyasal geliĢme kavrayıĢı belli bir konsensusu temsil etmiĢ ve belli bir ideolojiyi yansıtmıĢtır. Siyasal geliĢmenin akademik anlamda en zirvede olduğu dönem içinde dahi, gerek metodolojik düzeyde gerekse anlamsal düzeyde kesintiler izlenebilmektedir. Bu kesintilerin ardında,

199 Simpson, Üniversiteler ve Amerikan Ġmparatorluğu, s.21.

79 geliĢmekte olan ülkelere dönük politikaların değiĢimine uyarlanan teorik ve anlamsal değiĢimler yer almaktadır. Siyasal geliĢme literatüründeki sözkonusu kırılma ve kesinti noktalarının belirlenmesi, ideolojik analiz açısından oldukça önemlidir.

1950 ve 1960‟lardaki ilk dönem siyasal geliĢme çalıĢmalarına baktığımızda, genellikle Afrika ve Asya‟daki yeni uluslar ile ilgili olan, büyük ölçüde doktor adaylarının ya da doktora sonrası genç araĢtırmacıların çalıĢmalarından oluĢan bir literatürle karĢılaĢmaktayız.200 Bu araĢtırmalar kabaca, hedef olarak seçilen ülkeye yönelik bir örnek olay çalıĢmasıdır. EĢ zamanlı olarak baĢlayıp ilerleyen dönemlerde de devam eden, siyasal geliĢme kavrayıĢ ya da teorisinin farklı toplumsal kurumlarla iliĢki düzeyini ve hatta epistemolojik sorunlarını elen alan bir dizi araĢtırma, KarĢılaĢtırmalı Siyaset Konseyi Sosyal Bilimler AraĢtırma Konseyi‟nin çatısı altında gerçekleĢmiĢtir.201 SSRC‟nin destekleyiciliğinde 1963 yılında baĢlayan202 bu seri

200 Gabriel A., Almond, “The Development of Political Development”, Ed. M. Weiner ve S.P.

Huntington, Understanding Political Development, Boston, Little Brown, 1987, s. 437. GeliĢmekte olan ülkelere iliĢkin siyasal geliĢme konusunda yapılan temel çalıĢmalardan Gana‟ya yönelik olarak bkz., David E. Apter, The Gold Coast Transition, Princeton, Princeton University Press, 1955;

Uganda‟ya yönelik olarak bkz., David E. Apter, The Political Kingdom in Uganda: A Study in Bureaucratic Nationalism, Princeton, Princeton University Press, 1961; Pakistan‟a yönelik olarak bkz., Leonard Binder, Religion and Politics in Pakistan, Berkeley, University of California Press, 1961; Leonard Binder, Iran: Political Development in a Changing Society, Berkeley,University of California Press; James S., Coleman, Nigeria: Background to Nationalism, Berkeley,University of California Press.

201 Kronolojik olarak bu liste, 1. Lucian Pye, ed., Communications and Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1963; Joseph La Palombara, ed., Bureacuracy and Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1963; 3. Robert E., Ward ve Dankwart A., Rustow, Political Modernization in Japan and Turkey, Princeton, Princeton University Press, 1964; 4. James S., Coleman, ed., Education and Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1965; 5. Lucian Pye ve Sidney Verba, Political Culture and Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1965; 6. Joseph LaPolambara ve Myron Weiner, Political Parties and Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1966;

7.Leonard Binder, James S., Coleman, Joseph LaPalombara, Lucian Pye, Sidney Verba, Myron Weiner, Crises and Sequences in Political Development, Princeton, Princeton University Press, 1971; 8.Charles Tilly, ed., The Formation of National Studies in Western Europe, Princeton, Princeton University Press, 1975; 9. Raymond Grew, ed. Crises of Political Development in Europe and the United States, Princeton, Princeton University Press, 1978.

202 Communications and Political Development SSRC‟nin sponsorluğu‟nda ve Ford Vakfı‟nın 1960-63 dönemini kapsayan bağıĢları ile gerçekleĢtirilen siyasal geliĢme çalıĢmaları dizisinin ilkidir.

Komite‟nin amacı, geliĢmekte olan alanların modernleĢme ve demokratikleĢme problemlerine yönelen Amerikan ve yabancı sosyal bilimci, eğitimci, gazeteci, siyasal lider ve hükümet görevlilerinin bakıĢ açılarını biri araya getiren bir dizi konferans ve araĢtırma enstitülerine sponsor olmuĢtur. Bkz. Lucian

80 çalıĢma, 1966‟ya kadar yoğun bir Ģekilde sürmüĢ; 1971‟e kadar duraklamaya girdikten sonra, siyasal geliĢmenin krizlerini ele alan bir çalıĢmayla yeniden canlanmıĢtır. Siyasal geliĢme kavrayıĢının Amerikan siyaset bilimi içindeki sürekliliğini göstermek bakımından siyasal geliĢme dizisi oldukça anlamlıdır. Tam da 1970‟lerin ekonomik krizine ve toplumsal ve siyasal hareketlerin canlanmasına tekabül eden bir süreçte, siyasal geliĢmenin krizlerinden söz edilmesi rastlantısal değildir. Dönemin siyasal toplumsal çalkantılarının, azgeliĢmiĢ ülkelerin kendi bilimsel anlayıĢında yarattığı etkiler nedeni ile siyasal geliĢmenin kendi içinden eleĢtirilmesi gereği doğmuĢtur. ĠĢte bu gereklilik, siyasal geliĢmenin klasikleri olarak nitelendirilebilecek kaynaklarda dahi geliĢmenin katılımcılığı içeren bir demokrasi ya da demokratikleĢme anlamına gelmesi gibi, düzen ve istikrar anlamına da gelebilmesi çeliĢkisinin ilk açıklayıcısıdır. ġöyle ki, siyasal geliĢme paradigması demokrasi ve özgürlükleri ön plana çıkaran bir kavram seti sunarken, aynı zamanda otoriter rejimleri de destekleyebilmiĢ ya da en azından zorunlu olarak görmüĢtür.

Siyasal geliĢme literatürüne döndüğümüzde, yukarıda belirttiğimiz iki ana kaynağa Higgott, bir üçüncüsünü eklemiĢtir. Üçüncü grupta yer alan çalıĢmalar genellikle daha teorik düzeydedir.203 Her üç gruba dahil siyasal geliĢme çalıĢmaları yasal-biçimsel olarak tanımlanan bir dönemden kopuĢu ve ampirik ve davranıĢsalcı bir literatürün doğuĢunu iĢaret etmiĢtir.204

Siyasal geliĢme yaklaĢımlarının kendi içinde oluĢan eleĢtirelliği, radikal olarak değerlendirmemek gerekir. Siyasal geliĢme kavrayıĢı ister modernleĢme anlamında, ister istikrar, isterse de demokratikleĢme anlamında ele alınsın, temel

Pye, ed., Communications and Political Development, s.vii. Serinin ilk kitabı olarak, ilk dönem siyasal geliĢme çalıĢmalarının demokratikleĢme ve modernleĢme ile iliĢkisini açığa çıkarmaktadır.

203 Higgott, Political Development, s. 16.

204 Packenham, Liberal America and Third World, s. 200.

81 anlayıĢ ve ideoloji ortaktır. Ġstikrar ve düzen anlamında siyasal geliĢme yaklaĢımı ile demokratikleĢme anlamında siyasal geliĢme yaklaĢımlarını inceleyerek, bu argüman desteklenebilecektir. Üstelik demokrasi ve istikrar nitelemeleri, zaman zaman siyasal geliĢmenin boyutları olarak birlikte de anılmıĢtır. Bodenheimer, geliĢmecilik ideolojisi olarak adlandırdığı bu ideoloji ortaklığının kökenini, Amerikan siyaset bilimi, daha genel olarak Amerikan sosyal bilimi içinde bilimsel bir paradigma olmamasına ve farklı teori ve okulların varlığına rağmen disiplin içindeki araĢtırma ve eğitimin daha temel düzeyde bir konsensusa bağlı olmasına dayandırmıĢtır.205 Packenham, doktrin ve teorideki siyasal geliĢme fikirlerinin önemli gözüken farklılıklarının, liberal gelenek içinden bakıldığında çok daha önemsiz düzeyde kaldığını belirterek benzer bir yaklaĢımı paylaĢmıĢtır.206 O‟Brien, bu homojenliği daha geniĢ bir çerçeve içine taĢıyarak, karĢılaĢtırmalı siyaset alanındaki Amerikan çalıĢmalarının önemli görüĢ farklılıklarına karĢın, temel fikirlerinin homojenlik gösterdiğini ve bu alandaki değiĢimlerin sınırlı olduğunu vurgulamıĢtır.207

Bu bağlamda bazı yazarlar, yaptıkları literatür incelemesine dayanarak çeĢitli ayrımlar oluĢturmuĢtur. Köker, siyasal geliĢmeyi yöneldiği hedef bakımından amaçsal, daha geniĢ kapsamlı modernleĢme sürecinin siyasal yönlerini ve sonuçlarını ifade etmesi bakımından türevsel, etkin bir biçimde iĢleyen modern toplum için gerekli siyasal koĢullar anlamında da iĢlevsel olmak üzere üç farklı gruba ayırmıĢtır.208 Gendzier ise siyasal geliĢme teorisyenlerini iĢlevselciler, toplumsal süreç yaklaĢımı destekçileri ve kurumsalcı ya da yeni-kurumsalcı olarak

205 Susanne J., Bodenheimer, “The Ideology of Developmentalism: The American Paradigma-Surrogate for Latin American Studies”, Berkeley Journal of Sociology, 1969, s.1

206 Packenham, Liberal America and Third World, s. 6-7, 21, 195. Packenham, politika yapımcıların siyasal geliĢme yaklaĢımlarını doktrin, sosyal bilimcilerin yaklaĢımını teori olarak isimlendirir. Bkz. A.g.e., s. 15.

207 Donal C., O‟Brien, “Modernization, Order and the Erosion of a Democratic Ideal:American Political Science 1960-70”, Journal Of Development Studies, vol. 8, no. 2, 1972, s.352.

208 Köker, ModernleĢme, Kemalizm ve Demokrasi, s.33.

82 gruplandırmıĢtır. Ancak bu ayrımın görünürde kaldığını, aralarında büyük ölçüde iĢbirliği olduğu ve birbirlerinin sınırlarını iĢgal ettiklerini eklemeyi de ihmal etmemiĢtir.209 Packenham, siyasal geliĢme teorilerini üç ana akım içinde inceler.

Birincisi 1950‟lerin baĢına kadar geçerli olan ve yasal-kurumsal değiĢkenleri vurgulayan siyasal modernleĢme yaklaĢımı, ikincisi savaĢ sonrası yıllarda baĢat olan, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik değiĢkenlerin üzerinde duran siyasal demokrasi yaklaĢımıdır. Packenham‟ın belirttiği üçüncü yaklaĢım ise, 1960‟ların ortalarında geçerli olmaya baĢlamıĢ ve istek, yetenek, kapasite ve tercih terimleriyle siyasal geliĢmeyi açıklamıĢtır. Siyasal geliĢmeyi farklı sosyal, ekonomik ve diğer siyasal fenomenleri ortaya koyan bağımsız bir değiĢken olarak görmüĢtür. Siyasal geliĢmeyi siyasal demokrasi olarak gören teorisyenlere örnek olarak Lipset, Lerner, Almond, Verba ve Pye‟ı örnek olarak göstermiĢtir.210 Biz burada, siyasal geliĢme konusundaki metodolojik değiĢimlerden çok toplumsal koĢullara bağlı olarak oluĢan anlamsal değiĢimlerden bahsedeceğiz. Çünkü metodolojik değiĢimler, bilimsel dile gönderme yapmaktadırlar. Aksine, siyasal geliĢme kavramındaki değiĢimler, toplumsal koĢulların yapısından kaynaklanmaktadır. Toplumsal koĢullardaki olumsuzlukları ya da iktidar iliĢkilerini gizlemek için bilimselliğe vurgu yapmanın kendisinin bir ideolojik inĢa olduğu, siyasal geliĢme kavrayıĢının tarihsel ve anlamsal değiĢiminde somutlaĢmıĢtır.

A. DemokratikleĢme Anlamında Siyasal GeliĢme

Siyasal geliĢme kavrayıĢının demokratikleĢme anlamında kullanılmasının yaygın olduğu II. Dünya SavaĢı sonrası dönem, Almond‟un 1945-63 yılları arasında

209 Irene, L. Gendzier, Development Against Democracy, s.125.

210 Packenham, Liberal America and Third World, s.196-197.

83 süren SSRC KarĢılaĢtırmalı Siyaset Komitesi baĢkanlığına tekabül etmektedir.

Komite bu dönemde, II. Dünya SavaĢı sonrasına eĢlik eden, sosyal bilimin geliĢmesinin toplumu Ģekillendirebileceği iyimserliğini yansıtmıĢtır.211 Toplumsal, ekonomik ve siyasal koĢullar da refah devleti anlayıĢının yansıttığı göreli uzlaĢmayı temsil ediyordu.

Siyasal geliĢme kavrayıĢının iyimser bakıĢ açısı içindeki ilk kullanımlarında, demokrasinin ulaĢılması gereken bir hedef olarak belirlendiğini görüyoruz.

Packenham‟ın belirttiği gibi, siyasal geliĢmenin en yüksek ve en gerçek formu açıkça ya da örtük olarak uzun ya da kısa vadede liberal, anayasal bir demokrasi anlayıĢı ile eĢitlenmiĢtir.212 Soğuk SavaĢ‟ın önemli siyaset bilimcilerinden Seymour M. Lipset‟in demokrasi tanımı bu yargı ile örtüĢmektedir:

“KarmaĢık bir toplumda demokrasi, yönetimin görevlilerini değiĢtirmek için anayasaya uygun düzenli olanaklar sağlayan bir siyaset sistemi ve nüfusun olabildiğince geniĢ kısmının, siyasal iktidar için yarıĢanlar arasında bir seçme yaparak önemli kararları etkilemesine izin veren bir sosyal mekanizma diye tanımlanabilir.”213

Lipset‟in tanımı, açıkça biçimsel bir demokrasi tanımıdır. Ġktidar ve siyasetin bir „oyun‟ olduğu varsayımına dayanır. Demokrasi bu oyunun kurallarını belirleyen bir yöntemin içine hapsedilmiĢtir. Lipset‟e göre, eğer aralarında büyük çıkar çatıĢmaları olan partilerden kurulu bir hükümet iktidardaysa, ortaya istikrarsız bir demokrasi çıkar. Bu yüzden oyunu kurallarına göre oynamak gerekir.214 Bu kurallar ya da Packenham‟ın belirttiği gibi, demokrasiyi geçiĢ süreci içinde tanımlamak için kullanılan kavram ve göstergeler genellikle kabataslak ve özneldir. Yazarlar, çoğu kez tanımlama sorunundan kaçmıĢlar ya da görmezden gelmiĢlerdir. Bazen Ġngiliz ya da Amerikan demokrasisi açıkça demokrasinin standartı olarak görülmüĢ, belli bir

211 Higgott, Political Development, s.14.

212 Packenham, Liberal America and Third World, s.202.

213 Seymour Martin, Lipset, Siyasal Ġnsan, çev. Mete Tunçay, Ankara, Teori Yayınları, 1986, s.25.

214 A.g.e., s. 25.

84 ülkenin model olarak ifade edilmediği durumlarda, bu iki ülkeden biri örtük olarak varlığını sürdürmüĢtür. Böylece siyasal geliĢme kavrayıĢı, nasıl ulaĢılırsa ulaĢılsın demokrasi anlamına gelmiĢ ve demokrasiyi Batılı, liberal anayasacılık modelinden elde edilen siyasal yarıĢmacılık, siyasal çoğulculuk, poliarĢi, düzenli ve genel seçimler, alt sistemlerin özerkliği, seçkinlerin halkın taleplerine ve çıkar grubu baskılarına karĢı duyarlı olması ve bunun gibi belli özellikler kümesi ifade etmiĢtir.215 Dolayısıyla siyasal geliĢmenin gerçekleĢtirilmesinin, demokrasi ile mümkün olacağı ve demokrasinin koĢullarının belirlenmesi sorunu gündeme gelmiĢtir.

Demokrasinin koĢullarının sağlanmasının ya da demokratikleĢme sürecine geçilebilmesinin ekonomik geliĢme ile mümkün olabileceğini öngören ekonomik yaklaĢım, Amerikan siyaset bilimi içinde geniĢ ölçüde paylaĢılmıĢtır.216 Sadece siyasal geliĢme teorisyenleri arasında değil, politikacılar arasında da bu yaklaĢım hakim olmuĢtur. Demokrasi ve bu bağlamda özgürlüklerin geliĢiminin ekonomik geliĢmeye bağlanarak dıĢ yardımlara kaynak ayrılması, Soğuk SavaĢ Amerikan dıĢ politikası içinde yaygın bir hale gelmiĢtir. Bu yardımların görünür amacı, demokrasi özgürlük gibi değerler olarak ilan edilmiĢtir. Ancak arka planını dikkate almak bu ideallerin ulusal (Amerikan) çıkarlar ile iliĢkisini ve ideolojisini açığa çıkarabilecektir. Bu nedenle, 12 Mart 1947‟de ABD BaĢkanı Harry S. Truman‟ın, ABD Senato ve Temsilciler Meclisi‟nde, Yunanistan ve Türkiye‟ye yardım talebiyle yaptığı ünlü konuĢma ile belirlenen Truman Doktrini‟ni incelemek gerekir.

215 Packenham, Liberal America and Third World, s.202-204. Bu konudaki temel örnek Gabriel A., Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture: The Political Attitudes and Democracy in Five Nations, Boston, Litte Brown and Co., 1965.

216 Bu konuda temel kaynaklar için bkz; Lipset, Siyasal Ġnsan; Almond ve Verba, The Civic Culture…; Lucian Pye, Aspects of Political Development, Boston ve Toronto, Little Brown and Company, 1966.

85 Yardım için onay almanın ötesine geçen bu konuĢma ile, ABD‟nin dıĢ politikasının değiĢtiği ve Soğuk SavaĢ‟ın resmi olarak baĢladığı kabul edilir.217 Diğer bir deyiĢle Truman doktrini olarak tarihe geçen ifadeler, ABD dıĢ politikasının Sovyetler Birliği‟ne yöneldiğinin resmi ve üstü örtülü bir ifadesidir. Truman‟ın konuĢmalarında yardımın meĢruluğu, özgür halkların totaliter baskıcı yönetimlerin eline geçmesini önlemek adına sağlanmıĢtır.218 Demokrasiye ve/veya demokratikleĢmeye verilen önem de bu bağlamdadır:

“Hiçbir hükümet kusursuz değildir. Demokrasinin temel değerlerinden birisi demokratik koĢulların kendi kusurlarını ortaya çıkarıp düzeltme imkanı sağlamasıdır.

Yunanistan Hükümeti kusursuz değildir. Bununla birlikte Yunan Parlamentosu‟nun üyelerinin yüzde seksenbeĢi geçen yıl bir seçimde seçilenleri temsil eder. 692 Amerikalı dahil yabancı gözlemciler bu seçimi Yunan halkının görüĢlerinin adaletli bir ifadesi olarak kabul ettiler”

“…BirleĢik Devletler‟in dıĢ politikasının temel amaçlarından biri, bizim ve diğer ulusların baskıdan uzak bir yaĢam biçimi oluĢturabileceği Ģartları yaratmaktır…”

“Dünya tarihinde Ģu anda hemen hemen her ulus alternatif yaĢam biçimleri arasında tercih yapmak zorundalar. Bu tercih genellikle özgür olan değildir. Bir yaĢam biçimi çoğunluğun iradesine dayanır ve özgür kurumlar, temsili hükümet, serbest seçimler, bireysel özgürlüklerin güvence altına alınması, ifade ve din özgürlüğü ve siyasal baskıdan uzak olma özgürlüğü ile kendisini belli eder. Ġkinci yaĢam biçimi ise, zorla çoğunluğa kabul ettirilen küçük bir azınlığın iradesine, terör ve baskıya, kontrol altındaki basın ve radyoya, sonucu önceden belli seçimlere ve bireysel özgürlüklerin baskı altında tutulmasına dayanır.” 219

Lipset‟in demokrasi tanımındaki öğeler ile Truman Doktrini‟nin demokrasi algısı örtüĢmekte ve biçimsel demokrasiyi yüceltmektedir. Doktrin‟in genel mantığı mutlak bir hümanizm değildir. Asıl yönlendirici olan, BirleĢik Devletler‟in ulusal çıkarı ve buna dayalı dıĢ politika anlayıĢıdır.220 Yukarıda siyasal geliĢme kavrayıĢı içindeki farklı yaklaĢımlara rağmen aralarındaki ideoloji ortaklığının sağladığı konsensusdan söz etmiĢtik. Bu konsensusun temelinde BirleĢik Devletler‟in ulusal

217 Çağrı Erhan, “ABD ve NATO‟yla ĠliĢkiler” Türk DıĢ Politikası Cilt I, Ed. Baskın Oran, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2006, s.528-530.

218 http://www.americanrhetoric.com/speeches/harrystrumandoctrine.html (05.02.2012). Bu ifadelere örnek olarak “Bunun BirleĢik Devletler‟in silahlı azınlık veya dıĢ baskıların boyun eğdirme giriĢimlerine direnen özgür halkları destekleme politikası olacağına inanıyorum. Özgür halkların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemelerine katkıda bulunmak zorunda olduğumuza inanıyorum”;

“… Dünya‟nın özgürlüğe gönül vermiĢ halkları için bağımsız ve ekonomik açıdan istikrarlı bir devlet olarak Türkiye‟nin geleceği, Ģüphesiz Yunanistan‟ınkinden daha az önemsiz değildir…”

219 http://www.americanrhetoric.com/speeches/harrystrumandoctrine.html (05.02.2012).

220 Packenham, Liberal America and Third World, s. 27.

86 çıkarları ve bunun tüm Amerikan halkı tarafından ideal olarak benimsenmesi ya da benimsetilmesi yatmaktadır. Truman‟ın ifade ettiği özgür halklar, ABD‟nin yanındaki halklardır. Buna Truman Doktrini‟nin de konusu olan Türkiye güzel bir örnektir. Pek çok Türk DıĢ Politikası ya da Siyasi Tarih kitaplarında yazdığı gibi II.

Dünya SavaĢı‟nın hemen sonunda Türkiye bir yalnızlık politikasına girmiĢti.

ABD‟nin Türkiye‟nin giriĢimlerine Sovyetlerin güçlendiği bir dönemde cevap vermesi de bu özgürlük sever açıklamaların gerekçesini açıkça ortaya koymaktadır.

Çünkü Sovyetler‟in yanındaki Türkiye, Sovyetler‟in Ortodoğu‟ya geniĢlemesi anlamına gelmektedir.221

Diğer yandan Truman Doktrini‟nin ardından yürürlüğe giren Marshall Planı, Avrupa‟yı maddi ve manevi olarak güçlendirmek amacını taĢımıĢtır. Amerikalılara göre, savaĢın getirdiği büyük yıkım, Avrupa‟da kaos yaratmıĢ ve bu nedenle komünistler ve dolayısıyla Sovyetler güçlenmiĢtir. Sovyet yayılması karĢısında Avrupa ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilirse, siyasi olarak da bağımsızlığını koruyabilecektir. Böylece, Amerikalılar bütünleĢmiĢ bir Avrupa yaratarak Sovyet ilerlemesini durdurmak istemiĢlerdir.222 Ancak Marshall Planı çerçevesinde uygulanan ekonomik yardım politikaları, Amerikalı görevlileri yüzyüze geldikleri bazı sorunlarla daha derinden ilgilenmek zorunda bırakmıĢtır. Ġlk sorun,

„komünizm versus demokrasi‟ anlayıĢı çerçevesinde, komünizmin Asya ve diğer azgeliĢmiĢ ülkelerde güçlü bir çekim merkezi olmasıdır.223 Marshall Planı‟nın Amerikan dıĢ yardım tarihinde en baĢarılı program olarak kalması, Avrupa‟da yalnızca ekonomik koĢulların yetersiz olması ile ilgilidir. Ekonomik yetersizlik

221 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1990, Ankara, Ġmge Kitabevi, 1991, s.203; Oran, 531.

222 Michael J. Hogan, The Marshall Plan America, Britain and the Reconstruction of Western Europe, 1947-1952, Cambridge, Cambridge University Press, 1987, s.25-27.

223 Harry Bayard Price, The Marshall Plan and Its Meaning, Ithaca, Cornell University Press, 1955, s.369 (Vurgu yazara aittir.).

87 giderilince siyasal geliĢmenin amaçlarının da geliĢeceği beklenmiĢtir.224 Daha açıklayıcı bir ifade ile komünizme açık hale gelmesi istenmeyen bölgelerin ekonomik koĢulları iyileĢtirilmiĢ ve ekonomik yardımlar da „komünizm versus demokrasi‟ anlayıĢı içinde, demokratikleĢme adına yapılmıĢtır. Bilim ve ideoloji ayrımı bu kez, komünizm-demokrasi ayrımında ve liberal demokratik kurumlara atfedilen bilimsel evrensellik ölçütü içinde açığa çıkmıĢtır.

Dolayısıyla, Amerikan politikacıları tarafından oluĢturulan dıĢ yardım politikasının gerekçelerinin, siyasal geliĢme uzmanları tarafından desteklendiği ortadadır. Nasıl ki bölge araĢtırmalarının geliĢimi, Amerikan dıĢ politikası ile uyumlu olmuĢtur; demokratikleĢme teorilerinin geliĢimi de ekonomik yardım politikaları dolayımında dıĢ politika ile uyumlu olmuĢtur. Bu konuda, Lipset‟in demokrasi tanımını yaparken gönderme yaptığımız 1959 yılında çıkardığı Türkçe‟ye de çevrilmiĢ olan “Siyasal Ġnsan” (Political Man) adlı kitabını kapsamlı bir çalıĢma örneği olarak verebiliriz.

Lipset, davranıĢsal bir bakıĢ açısı ile demokrasinin sosyal gerekliliklerini ekonomik geliĢme ve siyasal meĢruluk açısından değerlendirdiği çalıĢmasında Avrupa ve Ġngilizce konuĢulan ülkeler ile Latin Amerika ülkelerini istikrarlı demokrasiye sahip olma düzeyine göre sınıflandırmıĢtır. Avrupa demokrasilerini tanımlamakta kullanılan ölçüt, I. Dünya SavaĢı‟ndan beri siyasal demokrasinin aralıksız devamı ve son yirmibeĢ yıl içinde demokratik oyun kurallarına karĢı duran büyük bir siyasal hareketin olmamasıdır. Diğer ölçüt ise, bu süre boyunca ister faĢist ister komünist bir totaliter hareketin genel oyun % 20‟sini almamalarıdır.225 Bu ölçüt hem „komünizm versus demokrasi‟, hem de faĢizm ve komünizmin birbirinden

224 Packenham, Liberal America and Third World, s.34-35.

225 Lipset, Siyasal Ġnsan, s.27-28.

88 farksız olarak görülmesi anlayıĢlarını tekrar karĢımıza çıkarmaktadır. Lipset Latin Amerika ülkeleri için kullandığı, Birinci Dünya SavaĢı sonrası dönemin çoğunluğunda kısmen de olsa özgür seçimlerin yapılıp yapılmaması ölçütünü daha az güvenilir bulmaktadır.226

Lipset‟e göre, Aristoteles‟ten bugüne kadar demokrasinin ancak çok az

Lipset‟e göre, Aristoteles‟ten bugüne kadar demokrasinin ancak çok az