• Sonuç bulunamadı

B. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal GeliĢmeler

1. Pozitivist Siyaset Teorisinin Egemenliği

Pozitivizmin Amerikan siyaset bilimi içindeki etkisi, 20. yüzyılın baĢlarından itibaren izlenebilir.86 Konumuzun baĢlangıç dönemine iĢaret eden II. Dünya SavaĢı sonrası dönemde, pozitivist epistemoloji ve metodoloji siyasal geliĢme çalıĢmalarında da görülebileceği gibi giderek daha baskın hale gelmiĢtir. Bu bağlamda, öncelikle pozitivist bilgi anlayıĢının dayandığı temel öncülleri kabaca ele almak gerekmektedir.

Pozitivizmi, hem epistemoloji hem de sosyoloji alanında popüler hale getiren kiĢi kuĢkusuz Auguste Comte‟dur. Comte, pozitivist bilgi anlayıĢını ünlü Üç Hal Yasası‟na dayandırmaktadır. Toplumlar bilgi üretme ve bilgiyi temellendirme

açısından üç farklı aĢamadan geçerek geliĢmektedir. Bunlar teolojik aĢama, metafizik aĢama ve pozitivist aĢama olarak sıralanmaktadır. Pozitivist aĢama, Comte‟a göre bilimin egemen olduğu aĢamadır ve insanın bilgilenme süreci de bu üç aĢamadan geçerek geliĢmektedir.87 Comte‟a göre pozitivizmin zafer kazanmasıyla teolojik ve

86 Giddens, pozitivizmi, biri daha dar ve özgül, diğeri daha genel olmak iki kullanım biçimi arasında ayrım yaparak değerlendirmiĢtir. Dar anlamda, toplumsal teori ve epistemolojiye odaklanan biçimi, Comte‟un egemenliği altında olup Viyana çevresinin mantıksal pozitivizmi ile varlığını sürdürmüĢtür.

Bu kullanım biçiminin teorisyenleri kendilerini pozitivist olarak adlandırırlar. Genel biçimde kullanımını pozitivist felsefe olarak adlandıran Giddens, tarihte ikinci gruptakilerle daha sık karĢılaĢıldığını belirtir. Ayrıca iki temel kullanım biçimi yanında pozitivist sosyoloji adını verdiği, Comte‟un sosyolojinin doğuĢunun pozitivizmin düĢünsel zaferi ilan ettiği bir üçüncü kategori daha eklemiĢtir. Her ne kadar, Giddens, SavaĢ sonrası yıllarda pozitivizmin bu üç anlamının bir ölçüde tekrar birleĢtiğini belirtse de (bkz. A. Giddens, Siyaset, Sosyoloji ve Toplumsal Teori, çev. Tuncay Birkan, Ġstanbul, Metis, 2001, s. 146-147), bu çalıĢmada siyasal geliĢme kavramının teorik altyapısı üzerinde daha etkili olduğu varsayımı ile dar anlamdaki kullanım biçimi temel alınacaktır

87 Gencay ġaylan, Postmodernizm, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2002, s. 178.

37 metafizik aĢama bir daha rastlanmamak üzere ortadan kaybolacaktır. Bu anlamda Aydınlanma‟nın temel felsefesini benimseyen Comte, düĢünce ve toplum hayatındaki devrimci değiĢikliklerin yolunun açılması konusunda Aydınlanma düĢüncesinden ayrılmıĢtır. Comte‟un pozitivizmi ilerleme temasını korumuĢtur ama radikal bir ilerleme değil, „düzen‟ içinde ilerleme onun düsturu olmuĢtur.88 Bu çerçevede, ilerlemenin son aĢaması olan pozitivist aĢamada, bilim gerçek ve doğruluğun kesin belirleyicisi olunca, ortaçağda teolojinin iĢgal ettiği yeri devralmıĢtır. Doğa bilimlerinin sağladığı teknik verimlilik ve mekanik kesinlik yalnızca bilim adamlarının değil, artık doygun hale gelmiĢ burjuvazinin de temel idealleri haline gelmiĢtir. Ancak, yukarıda belirtilen düzen içinde ilerleme anlayıĢına koĢut biçimde bu idealler, on yedinci yüzyıldaki devrimci referanslarından farklı olarak kesinlik, güvenlik ve istikrar için paylaĢılmıĢtır. Sosyal bilimcilerin doğa bilimlerini karakterize eden ölçülebilir kesinliği sağlama konusundaki hevesleri, ampirizm ve pozitivizme dayalı bilgi anlayıĢı ile gerçekleĢmiĢtir.89 Bu bağlamda, Comte‟un toplumun bilgisini edinmeyi istemesinin arka planında, ilerlemeyi önceden öngörebilmek ve iktidarın iĢleyiĢini kolaylaĢtırmak ve düzeni muhafaza etmek yatmaktadır. Çünkü ilerleme içinde düzenin gerçekleĢtirilmesi toplumsal güçlerin hesaplanabilmesine bağlıdır. Dolayısıyla Comte‟un bizzat kurmuĢ olduğu seküler bir insanlık dinine davet ettiği günlerde, istatistik biliminin kurulmuĢ olması ve geliĢmesi ĢaĢırtıcı değildir. Ayrıca istatistik kelimesinin etimolojik kökeninin siyasi

88 Giddens, Siyaset, Sosyoloji ve Toplumsal Teori, s. 147.

89 J.H. Hallowell, “Politics and Ethics”, The American Political Science Review, vol. 37, no.4, 1944, s. 643.

38 aritmetik olduğu da90 göz önünde bulundurulduğunda pozitivizmin kesinlik ve güvenlik arayıĢındaki iĢlevselliği, daha çarpıcı olarak karĢımıza çıkacaktır.

Pozitivist aĢamanın bilimsel bilgi olarak kabul ettiği bilgi türü belli özellikler taĢımaktadır. Birinci olarak, bilimin alanı içine ancak ölçülebilen objelerin ya da iliĢkilerin girdiği varsayılmaktadır. Buna göre, Ģu ya da bu yolla ölçülemeyen objelerin bilgisi olmayacaktır. Diğeri, bir bilgiye bilimsel yöntem ile ulaĢıldıktan sonra o bilgi her zaman doğruyu temsil edecektir. Üçüncü olarak, bilimin bir zorunluluğu ya da gerekliliği yansıtmadığı kabul edilmektedir. Zorunluluk ve gereklilik, bilim için değil ahlak için geçerli nitelikler olarak ele alınmıĢtır. Bilim için geçerli ölçüt ya da nitelik, doğru/yanlıĢ değerlendirmesi olacaktır. Pozitivist bilgi anlayıĢına göre, doğruluk esas olarak ampirik doğruluk ya da bir baĢka deyiĢle test edilebilirlik biçiminde tanımlanmaktadır.91 Pozitivistler, „bir Ģeyin‟

kavramsallaĢtırılmadan önce algılanabileceğini kabul ederler. Genel kavramlar, bahsedilen birincil ve kavramsallaĢtırılmamıĢ verilere dayanarak inĢa edilir. Bu epistemolojik bakıĢ açısı daha ileri giderek, insan zihninin normal durumunda zaman ve mekandan bağımsız olarak aynı Ģeyleri aynı yönde algılayabileceğini iddia eder.

Deneyim üzerine kurulan bilginin nesnelliği de, bu yolla doğrulanabilirlik ilkesine bağlanabilir. Mantıksal pozitivizmin temel aldığı doğrulanabilirlik ilkesi, dıĢ dünya hakkındaki ifadelerimizin deneyimlerle test edilerek anlamlı olabileceğini savunur.

90 Çelik, Marksizm, Pozitivizm ve Siyaset, s.201-202. Ġstatistik kelimesinin etimolojik kökeni hakkında bkz. (http://www.turkcebilgi.com/istatistik/ansiklopedi#ansiklopedi) (EriĢim tarihi, 20.11.2010) “Ġstatistik kelimesi Modern Latincedeki statisticum collegium (devlet konseyi) ve Ġtalyancadaki statista (devlet adamı, politikacı) kelimelerinden türemiĢtir. Kelime ilk olarak Almanca‟da Gottfried Achenwall tarafından devlete ait verilerin sunulduğu Statistik (1749) adlı eserde devlet bilimi anlamında kullanılmıĢtır. Bu tanımı içeren Ġngilizce terim ise o dönemde political arithmetic (siyasi aritmetik) olarak geçmekteydi. Ġstatistik kelimesi veri toplama ve sınıflandırma anlamını ise yaklaĢık olarak 19. yüzyılın baĢlarında kazandı. Statistik adlı eserin temel amacı hükümet tarafından ve yönetimsel organlar tarafından kullanılacak veriler sunmaktı.”

91 ġaylan, Postmodernizm, s.179.

39 Diğer bir deyiĢle hiçbir ifade, ilkesel olarak doğru veya yanlıĢ olarak gösterilmediği ya da ampirik gözlemlere referans verilmediği sürece anlamlı değildir.92

Bu doğrultuda bilim adamları on dokuzuncu yüzyılda insanı ve doğayı içine alan tüm evreni, ampirik olarak gözlemlenebilen ve deneye tabi tutulabilen olgular olarak değerlendirdiler. Pozitivist çerçeve içinde ampirizme artan vurgu metafizik problemlerin, felsefenin anlamsız kılınarak deney dıĢı alana itilmesine neden oldu.

Ġnsanlar özellikle de bilim adamları, bu süreçte „niçin‟ sorusu yerine „nasıl‟ sorusunu sormaya baĢladılar. Değer yargıları nesnel gerçekliğin değil öznel tercihin ifadesi olarak görüldü.93 Pozitivizmin bilim-felsefe ya da bilim-ideoloji gibi ayrımları ile tam bu noktada yüz yüze geliyoruz.94 Diğer bir deyiĢle, pozitivizmin nesnellik ilkesi bizi, olgu-değer ayrımına95 götürmektedir. Pozitivizmin dayandığı olgu-değer ayrımı pozitivist siyaset teorisi açısından ideolojileri, felsefe niteliğindeki siyasal düĢünceleri bilimsellik sınırının dıĢına atmıĢtır. Bu anlayıĢla, daha önce belirtildiği gibi, Amerikan siyaset bilimi içinde Soğuk SavaĢ döneminde sosyalizm ya da komünizm, ilerleyen dönemlerde ise oluĢturulan yeni düĢmanlar, bilimsellik eĢiğinden içeri alınmayarak ideoloji alanına „mahkum‟ edilmiĢ ve bilim dıĢı ya da

„siyasallaĢmıĢ‟ bilim olmasına hükmedilmiĢtir. Pozitivist epistemolojiye göre, sosyal bilimler, nesnelliği sağlamak için değerleri sınamamalıdır ve bu nedenle nasıl doğa

92 Miller, Positivism, Historicism…, s.798. 1930‟lu yıllarda “Viyana Çevresi” adıyla anılan bir çevre içerisinde geliĢtirilmiĢ olan ve “neopozitivizm”, “mantıkçı ampirizm” gibi adlarla anılan mantıksal pozitivizm kendisini neredeyse biricik bilim felsefesi olarak sunmaktan çekinmemiĢtir.

Neopozitivizmin Anglo- Amerikan dünyasına yansıyan etkileri, bu dünyadan her yana yayılmıĢ ve bu durum 1970‟li yıllara kadar sürmüĢtür. Bkz. Doğan Özlem, Felsefe ve Doğa Bilimleri, Ġnkılap, Ġstanbul, 2003, s. 14.

93 Hallowell, Politics and Ethics, s. 643.

94 Siyaset felsefesi ve siyaset bilimi ayrımı konusunda bir yaklaĢım için bkz. L.Strauss, “What is Political Philosophy”, The Journal of Politics, vol.19, no.3, 1957, s. 343-368.

95 Olan ile olması gereken keskin ayrımın, bilimin, olgular ve olgular arasındaki nedensel iliĢkiler üzerine kurulduğu ve gelecek ile ilgili kestirimler yapılabildiğine iliĢkin yaklaĢımın sosyal bilimciler arasındaki yaygınlığı ve değerlerin bilimsellikteki yerine iliĢkin ayrıntılı bir analiz için bkz. G.

Myrdal, Value in Social Theory A Selection of Essays On Methodology By Gunnar Myrdal, Ed.

Paul Streeren, özellikle, s.48-54.

40 bilimleri doğada olguları değiĢtirmeden ele alıyorsa, sosyal bilimler de toplumdaki olgularla kendisini sınırlamalıdır. Sosyal bilimler, toplumda var olan değerleri veri olarak kabul etmek durumundadır. Amerikan sosyal bilimi açısından böyle bir paradigmanın avantajlarını, Ross yerinde bir yaklaĢımla açıklamıĢtır: Bu paradigmada tarihsellik göz ardı edilerek sürekli bir liberal ilerleme takip edilebilmiĢtir. Amerikan ideallerinin hızla değiĢmesinin pek çok iktisatçı, sosyolog ve siyaset bilimcileri üzerinde yarattığı huzursuzluk bilimciliğe96 dayanmakla giderilebilmiĢtir. Bilimcilik, dinamik yeni dünyayı kontrol edebilme kolaylığı ile birlikte profesyonelliğin ve dar uzmanlık alanlarının oluĢumu gibi fırsatlar da sağlamıĢtır.97

Bilimcilik yaklaĢımı içinde olgu-değer ayrımını benimseyen Kelsen‟e göre, siyaset biliminin konusu siyasettir. Siyaset, baĢta devlet olmak üzere bir sosyal düzenin kurulması ve sürdürülmesine yönelen eylemdir. Siyaset bilimciler elbette insanların siyasal eylemlerini dayandırdıkları değerleri dikkate alırlar ancak farklı değerlerin farklı siyasal sistemlerin kurulması ve sürdürülmesinde öngörülebileceğini ve siyasal sistemleri tanımlarken bu değerlerin biri veya diğerinin önceden varsayılamayacağını da kabul ederler. Aksi takdirde Kelsen‟e göre siyaset bilimciler siyasetin bilimi ile değil siyasetin bir aracı olan „siyasal‟ bilim ile uğraĢmıĢ olurlar.

„Siyasal‟laĢmıĢ bilim artık bilim değil, ideolojidir.98 Bu ifadeler, siyaset bilimi açısından bilim ve ideoloji ayrımının mutlaklaĢtırılmasının doğrudan yansımasıdır.

96 Bilimcilik, pozitivist epistomoloji ve metodolojinin ideolojik bir iĢlevsellik yüklenmesidir. Bu çerçevede kuramsal geliĢmeler gözlem ve deneylerle doğrulanmak zorundadır. Bilim her türlü zaman ve mekanda eĢit ölçüde geçerli ve evrensel addedildiği için hangi bilginin otoriter olarak nitelendirileceğini belirleyen ölçütleri de kendisi tanımlar. Bkz. Köker, Ġki Farklı Siyaset, s. 85-89, R. Lee, “KarmaĢıklık ÇalıĢmaları”, ed. R. Lee & I. Wallerstein, Ġki Kültürü AĢmak, s.141, Ross, The Origins of…, s.428-437.

97 Ross, The Origins of…, s.467.

98 H. Kelsen, “Science and Politics”, The American Political Science Review, vol.45, no.3, 1981, s.

646.

41 Daha önce sözü edildiği gibi, siyasal geliĢme kavrayıĢının siyasal değiĢme kavrayıĢına doğru yönelmesi ve altta belirtileceği üzere, demokratikleĢme anlamından istikrar anlamına doğru yönelmesi, siyasal geliĢme çalıĢmalarının pozitifleĢme çabalarını yansıtmaktadır. Siyasal geliĢme kavramının pozitifleĢme çabalarının teorik alt yapısını oluĢturan pozitivist siyaset teorisinin bilimsellik anlayıĢı ile örgütlenme modelini oluĢturan liberal siyasal iktidar modelinin taĢıdığı ortak özellikler Köker‟in ifadesiyle:

“Buradaki ilk açık bağlantı noktası, liberalizmin siyasal örgütlenmenin ilkeleri düzeyinde benimsediği herkes için ortak bir iyi siyasal topluluğun kurulamayacağı, aslolanın her bireye kendi iyisini gerçekleĢtirme olanağını sağlayacak bir haklar ve özgürlükler düzeni olduğu anlayıĢıdır ki doğrudan doğruya pozitivist siyaset teorisinin „olan‟ı incelemeye yönelip „olması gereken‟i metafizik olarak dıĢlamasıyla bağlantılıdır. Bir diğer deyiĢle pozitivizmin, siyaset bilimine yüklediği iĢlev, mevcut bir siyasal sistemin iĢlerliği içinde geliĢen siyasal olgu ve süreçlerin açıklanması, buna karĢılık bir açıklama yapılırken „siyaset felsefesi‟ne yani „Ġyi toplumsal-siyasal örgütlenmenin temel ilkeleri ne olmalıdır?‟ türünden sorularla ilgilenilmemesi biçimindedir.”99

Liberal teori ile pozitivist epistemoloji arasındaki yakınlık, pozitivizmin Amerikan siyaset bilimi içinde, yirminci yüzyılın baĢlarından itibaren giderek ağırlığını artırması ile sonuçlandı.100 Hallowell, 1944 yılında yayınladığı makalesinde bu konu üzerinde durarak, siyaset bilimcileri arasında pozitivizmin artan etkisine iliĢkin çalıĢmalardan örnekler sunmuĢtur. Ancak, özellikle bir sosyal antropolog olan Whyte‟ın çalıĢmasını temel almıĢtır.101 Whyte‟ın siyaset bilimcilere, öncelikle siyasal davranıĢın betimleme ve analiziyle ilgilenmedikleri için karĢı çıktığını; pek çok Amerikan siyaset bilimcisinin siyasetin yöntemi ile ilgili ciddi bir Ģekilde çalıĢtığını ve Whyte ile benzer sonuçlara ulaĢtığını aktarır. Yeni kavram ve

99 Köker, Ġki Farklı Siyaset, s.67.

100 Hallowell, Politics and Ethics, s.641-642.

101 W.F. Whyte, “Instruction and Research A Challenge to Political Scientist” The American Political Science Review, vol.37, no.4, 1943, s.692-697. Hallowell‟in Whyte‟a iliĢkin yorumu ile baĢlayan tartıĢma bu dergi içinde yazarlar arasında devam eden karĢılıklı cevaplaĢmaların yanında baĢka yazarların da katılmasıyla geniĢlemiĢtir. Bkz. W. F. Whyte, “Politics and Ethics: A Reply to John H. Hallowell”, The American Political Science Review, vol. 40, no.,1946, s. 301-307., J. H.

Hallowell, “Politics and Ethics: A Rejoinder to William F. Whyte”, The American Political Science Review, vol.40, no.2, 1946, s. 307-312., Gabriel A. Almond,”Politics, Science, and Ethics”, The American Political Science Review, vol. 40, no. 2, 1946, s. 283-293.

42 araĢtırma teknikleri geliĢtirmek için zaten çalıĢma yapan siyaset bilimcilerinin Whyte‟ın neye karĢı çıktığını anlayamadıkları, Hallowell‟in eleĢtirdiği temel noktadır. Diğer yandan Whyte‟ın siyaset bilimcilerinin Amerikan sistemini savunmak ve Amerikan sisteminin düĢmanlarına hücum etmek için ciltlerce yazı yazdıkları ve bu yazılarda siyasal felsefe ve siyasal etik ile uğraĢmalarına rağmen yalnızca siyaset bilimini unuttukları yönündeki meydan okumasını eleĢtirir.102

Hallowell, eleĢtirme nedeni olarak da faĢizm deneyimi ve Amerika‟nın SavaĢ‟a katılmasını gösterir. Siyaset bilimcilerinin bir birey olarak, yurttaĢ olarak ya da bir araĢtırmacı olarak, geleceklerini belirleyen bir durumda geçmiĢ yıllarda odaklanmadıkları demokratik değerlere bağlılıklarının Ģart olduğunu ve aksi bir durumun kendilerini suçlu ilan edeceğini belirtir.103 Almond da, Whyte‟ın siyaset bilimcinin etik amaç gütmemesi gerektiği ve demokrasi hakkında yazmasını zaman kaybı olarak gördüğü konusunda, Hallowell‟in eleĢtirilerini paylaĢır.104

Bu tartıĢma yakından incelendiğinde pozitivizm ile liberal teori arasındaki iliĢkinin tersine çevrilmesi durumu sözkonusu olmaktadır. Diğer bir deyiĢle, siyasal geliĢme bir boyutu ile demokrasi/totaliterlik ikiliğinin geliĢmiĢlik ve geliĢmemiĢlik üzerinden kurgulandığı demokratikleĢme sürecidir. Bu durumda siyasal geliĢmenin pozitivist siyaset teorisinin öngördüğü olgu-değer ayrımının tersine, Hallowell ve Almond‟un savundukları gibi etik değerlendirmeleri de içermesi kaçınılmaz olmaktadır. O halde pozitivist siyaset biliminin siyasal geliĢme araĢtırmalarında etkili olduğu varsayımı geçerli olmayacaktır. Ancak siyasal geliĢme kavramı yerine siyasal değiĢme kavramının benimsenmesine yönelik çabalarla birlikte, siyasal geliĢme kavramı demokratikleĢme anlamından ziyade istikrar anlamını kazanmıĢtır.

102 Hallowell, Politics and Ethics, s.640-641.

103 A.g.e., s.641-642.

104 Almond, Politics, Science, and Ethics, s.285.

43 Kavramsal boyuttaki değiĢim, kavramın normatiflik ve değer yargısı içermemesi konusunda, anlamsal değiĢim ise istikrar anlamındaki düzen algısı konusunda pozitivizmin ana temalarını korumuĢlardır. DeğiĢimin temel nedeni, geliĢme ve demokratikleĢmenin Üçüncü Dünya ülkelerinde beklenilen sonucu vermemesi üzerine mevcut hegemonyayı meĢrulaĢtırabilme kaygısıdır. Diğer yandan ilk dönem siyasal geliĢme araĢtırmalarındaki demokratikleĢme vurgusunun yasal-kurumsal bir boyut içerdiği ve savaĢın ardından sahip olunan iyimser koĢullar ile ilgili olduğu da akılda tutulmalıdır.

Özetle, pozitivizm olan ile olması gereken, olgu ile değer arasında yaptığı ayrım temelinde bilimi olanı açıklayan, değer yargısı içermeyen bir faaliyet olarak tanımlamakla, bilim ile bilim olamayan arasında kesin bir tercih yapmıĢtır. Pozitivist anlayıĢa uygun bir siyaset anlayıĢında bilimin ideoloji, doktrin veya felsefe niteliğindeki düĢüncelerden üstünlüğü kabul edilmiĢ olmaktadır. Bu üstünlük aynı zamanda, sadece olanı açıklamaya yönelen pozitivizm için mevcut bir toplumsal-siyasal örgütlenme tarzının meĢrulaĢtırılması anlamına gelmektedir. Nitekim pozitivist anlayıĢa uygun siyaset bilimi teorileri (baĢta davranıĢsalcılık ve yapısal-iĢlevselcilik olmak üzere) modern liberal demokrasileri ele alırken bu düzenin eleĢtirilmesine değil, esasında iyi olarak kabul edilen bu düzenin sorunlarının nasıl çözülebileceğine yönelmiĢtirler.105 Pozitivist siyaset teorisinin benimsediği bilim ve ideoloji karĢıtlığının ideolojik iĢlevselliğini açığa çıkaran temel parametre, bilimsel nesnellik ölçütüdür. Olgu-değer ayrımı üzerinden oluĢturulan nesnellik parametresi, eleĢtirel düĢüncenin yollarını kapatarak var olan düzenin sürdürülebilmesine hizmet

105 Köker, Ġki Farklı Siyaset, s.121-23.

44 eder. Böylelikle mevcut iktidar yapılarının yarattığı eĢitsizliklerin örtbas edilmesi de mümkün olur.