• Sonuç bulunamadı

Banka çalışanlarının duygusal zekalarının örgütsel bağlılıklarına etkisi üzerine bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Banka çalışanlarının duygusal zekalarının örgütsel bağlılıklarına etkisi üzerine bir araştırma"

Copied!
166
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

YÖNETİM VE ORGANİZASYON BİLİM DALI

BANKA ÇALIŞANLARININ DUYGUSAL

ZEKALARININ ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARINA

ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Sibel AKIN

(2)

T.C.

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

YÖNETİM VE ORGANİZASYON BİLİM DALI

BANKA ÇALIŞANLARININ DUYGUSAL ZEKALARININ

ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARINA ETKİSİ ÜZERİNE

BİR ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Sibel AKIN

Danışman

(3)

ÖNSÖZ

Duygusal Zeka ve Örgütsel Bağlılık kavramları pek çok araştırmacının ilgisini çeken bir konu olmuştur. İnsanlar gerek özel gerekse iş hayatlarında duyguları ile hareket etmişlerdir. Bu nedenle duygulardan soyutlanmış bir hayat düşünmek mümkün olmayacaktır. Günümüz değişen ve gelişen dünyasında örgütlerin ayakta kalabilmeleri, teknik donanımla birlikte insan faktörüne de bağlıdır. İnsanın örgütler için önemli bir faktör olması nedeniyle, örgütlerin işgörenin duygularını dikkate almaları gerekmektedir. İşgören, duygularının önemsendiği ve değer verildiği bir örgütte çalışmaktan mutluluk duyacaktır. Bu duygulara sahip bir işgöreninin ise örgüte bağlılığı artacaktır. Bu durum bütün örgütlerin arzuladığı bir durumdur.

Bu çalışmada, hayatımızda giderek önem kazanmaya başlayan Duygusal Zekâ ve örgütler için oldukça önemli bir kavram olan Örgütsel Bağlılık kavramları ayrı ayrı incelenmiş; bu noktadan hareketle banka çalışanlarının duygusal zekâlarının örgütsel bağlılıklarına etkisi incelenmeye çalışılmıştır.

Araştırmanın konu ile ilgili kişilere, özellikle banka yöneticilerine gerekli mesajları vereceği ve literatüre katkıda bulunacağına inanılmaktadır.

Tezin hazırlanmasında, değerli bilgi ve deneyimleri ile araştırma süresince desteğini eksik etmeyen, tecrübelerini benimle paylaşan ve beni yönlendiren değerli tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Selen DOĞAN’a, ve beni cesaretlendiren, teşvik eden Prof. Dr. Zeki DOĞAN’a teşekkürü borç bilirim.

Çalışmam süresince beni destekleyen, yardımlarını esirgemeyen ve özellikle anket çalışmalarında, yorumlanmasında büyük katkıları olan sevgili eşim Yrd. Doç. Dr. Murat AKIN ve zamanlarından çaldığım çocuklarım Ahmet ve Elif Naz’a, anket çalışmalarında büyük desteğini aldığım Resul KAPLAN’a ve diğer bütün banka çalışanı arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.

Sibel AKIN Niğde, 2010

(4)

ÖZET

BANKA ÇALIŞANLARININ DUYGUSAL ZEKÂLARININ ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARINA ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Sibel AKIN

Yüksek Lisans Tezi, İşletme Anabilim Dalı Danışman: Doç.Dr.Selen DOĞAN

Ocak 2010, 150 Sayfa

İşgören devrinin yoğun yaşandığı sektörlerden biri de bankacılık sektörüdür. Bünyesinde; yetenekli, kendini yetiştirmiş ve sosyal ilişkileri kuvvetli işgörenleri bulundurmak, mevcut bankanın rakip bankalar karşısında güçlü olmasını sağlayan temel etkenlerden biri olmaktadır. Ancak bünyesinde kaliteli işgören olması kadar bunların devamlılığı da önem arz etmektedir. Geleceğe güçlü adımlarla girmek isteyen bankalar, işgörenin bağlılığını da kazanmak zorundadır. İşgörenlerin örgütsel bağlılığını artırmak ise duygusal zeka seviyelerinin yükseltilmesi ile mümkün olacaktır.

Bu çalışmanın amacı, banka çalışanlarının duygusal zekâlarının örgütsel bağlılıklarına etkisi olup olmadığını ortaya koymaktır. Çalışmanın teorik kısmında duygusal zekâ ve örgütsel bağlılık kavramları detaylı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Banka çalışanlarının duygusal zekâ seviyelerinin yüksek olmasının örgüte bağlılıklarını etkileyip etkilemediği, etkiliyor ise hangi tür bağlılık etkilediği incelenmiştir.

Bu çalışmanın sonunda ise banka çalışanları ile ankete dayalı bir araştırma yapılmıştır. Anket çalışması ile elde edilen veriler sonucu banka çalışanlarının sahip oldukları duygusal zekâları ile örgütsel bağlılıklarına arasında etki tespit edilmiş ve değerlendirmeler yapılmıştır. Duygusal zekâ ile örgütsel bağlılığın alt boyutları olan duygusal bağlılık ve devam bağlılığı arasında pozitif bir etki bulunmuştur. Duygusal zekanın normatif bağlılık üzerine etkisine ise rastlanmamıştır.

Anahtar Kelimeler: Duygusal Zekâ, Örgütsel Bağlılık, Banka Çalışanları, Banka

(5)

iii

ABSTRACT

A RESEARCH ON THE EFFECTS OF BANKS EMPLOYEES’ EMOTIONAL INTELLIGENCE ON THEIR ORGANIZATIONAL COMMITMENT

Sibel AKIN

Master Thesis, Business Department Supervisor: Doç. Dr. Selen DOGAN

January 2010, 150 Page

One of the sectors experiencing on intense employee circulation is the banking sector. Keeping talented and self-educated employees who are strong in social relationships is one of the main factors that make a bank stronger than other banks which it competes with. However, sustainable employment of qualified personnel is wore challenging than the banks, who want to enter the future whit strong steps, have to obtain the loyalty of employee. To obtain it organizational commitment of employees will be possible by raising their emotional intelligence to a higher level.

The aim of this study is to find out whether the emotional intelligence has any effects on their organizational commitment, or not. The theoretical parts of the study explaining of banks personals the concept of emotional intelligence and organizational commitment. Whether having high levels of emotional intelligence by bank employees affects their commitment to the organization or not, if it affects what kinds of loyalty are affected by it, examined.

In the last part of the study, a research-based questionnaire applied to the bank employees using the data obtained as a result of the survey carried out among the bank employees, the relationships (effect) between their emotional intelligence and their organizational commitments is identified and evaluated. Between emotional attachment and continued dedication to the organization which are sub dimensions of emotional intelligence and organizational commitment, a positive impact has been found. However, there is no findings about the effect of emotional intelligence on normative commitment.

Key Words : Emotional Intelligence, Organizational Commitment, Bank Employee, Bank

(6)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………. ÖZET……… ABSRACT……… İÇİNDEKİLER……… TABLOLAR LİSTESİ……… ŞEKİLLER LİSTESİ……….. SEMBOLLER VE KISALTMALAR LİSTESİ……… EKLER LİSTESİ………. i ii iii iv ix xi xii xiii

GİRİŞ

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL OLARAK DUYGUSAL ZEKÂ KAVRAMI VE

DUYGUSAL ZEKÂ MODELLERİ

1.1. ZEKÂ KAVRAMI……… 5

1.2. HOWARD GARDNER’A GÖRE ÇOKLU ZEKÂ TÜRLERİ………… 7

1.2.1. Sözel – Dil Bilimsel Zekâ……….. 9

1.2.2. Mantıksal – Matematiksel Zekâ……… 10

1.2.3. Görsel – Uzamsal Zekâ………. 10

1.2.4. Müziksel – Ritmik Zekâ……… 11

1.2.5. Bedensel – Kinestetik Zekâ………... 11

1.2.6. Sosyal – Kişilerarası Zekâ………. 11

1.2.7. Kişisel – Özedönük Zekâ……….. 11

1.2.8. Doğacı – Varoluşcu Zekâ……….. 12

1.3. DUYGU KAVRAMI………. 13

1.4. DUYGUSAL ZEKÂ KAVRAMININ TARİHİ, GELİŞİMİ VE TANIMI……….. 16

1.4.1. Duygusal Zekâ Kavramının Tarihçesi ve Gelişimi………... 17

1.4.2. Duygusal Zekâ Kavramının Tanımı……….. 19

1.4.3. Duygusal Zekânın Geliştirilmesi………... 21

1.5. DUYGUSAL ZEKÂ MODELLERİ……… 23

1.5.1. Mayer ve Salovey’in Duygusal Zekâ Modeli………... 23

1.5.1.1. Duyguyu Algılamak……….. 24

1.5.1.2. Duyguyu Düşüncede Kaynaştırmak……….. 25

1.5.1.3. Duyguyu Anlamak………. 25

1.5.1.4. Duyguyu Yönetmek………... 25

1.5.2. Bar-On’un Duygusal Zekâ Modeli………... 26

1.5.2.1. Kişisel Farkındalık Boyutu……… 27

1.5.2.1.1. Duygusal Benlik Bilinci……… 27

1.5.2.1.2. Kararlılık………... 28

(7)

1.5.2.1.4. Kendini Gerçekleştirme……… 28

1.5.2.1.5. Bağımsızlık………... 28

1.5.2.2. Kişilerarası İlişkiler Boyutu………... 28

1.5.2.2.1. Empati………... 29

1.5.2.2.2. Kişilerarası İlişki………... 29

1.5.2.2.3. Sosyal Sorumluluk……….... 29

1.5.2.3. Şartlara ve Çevreye Uyum Boyutu……… 29

1.5.2.3.1 Problem Çözme……….. 30

1.5.2.3.2 Gerçeklik……… 30

1.5.2.3.3 Esneklik……….. 30

1.5.2.4. Stres Yönetim Boyutu……… 30

1.5.2.4.1. Strese Dayanıklılık……… 30

1.5.2.4.2. Dürtü Kontrolü……….. 31

1.5.2.5. Genel Ruh Hali Boyutu………... 31

1.5.2.5.1. Mutluluk……… 31

1.5.2.5.2. İyimserlik……….. 31

1.5.3. Cooper – Sawaf’ın Duygusal Zekâ Modeli……….. 32

1.5.3.1. Duyguları Öğrenmek………. 33

1.5.3.2. Duygusal Zindelik……….. 33

1.5.3.3. Duygusal Derinlik……….. 34

1.5.3.4. Duygusal Simya………. 34

1.5.4. Goleman’ın Duygusal Zekâ Modeli……….. 35

1.6. DUYGUSAL ZEKÂ BİLEŞENLERİ………. 36

1.6.1. Kendisiyle İlgili Farkındalık………. 37

1.6.1.1. Duygusal Bilinç……….. 38

1.6.1.2. Özgüven……….. 38

1.6.1.3. Kendini Doğru Değerlendirme………... 38

1.6.2. Kendini Yönetme……….. 38

1.6.2.1. Kendini Kontrol……….. 39

1.6.2.2. Güvenirlik………... 39

1.6.2.3. Vicdanlı Olma………. 39

1.6.2.4. Yeniliklere Açık Olma……… 39

1.6.2.5. Uyum Yeteneği………... 40

1.6.3. Motivasyon………... 40

1.6.4. Empati………... 41

1.6.5. Sosyal Beceriler……… 42

1.7. İŞ HAYATINDA DUYGUSAL ZEKÂ………... 43

İKİNCİ BÖLÜM

ÖRGÜTSEL BAĞLILIK VE DUYGUSAL ZEKÂ İLE

ÖRGÜTSEL BAĞLILIK İLİŞKİSİ

2.1. ÖRGÜTSEL BAĞLILIK KAVRAMI VE ÖNEMİ………. 48

(8)

2.3. ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞIN BENZER KAVRAMLARLA İLİŞKİSİ 53 2.3.1. Mesleğe Bağlılık……… 53 2.3.2. İş Arkadaşlarına Bağlılık………... 54 2.3.3. Örgüte Sadakat……….. 55 2.3.4. İşe Bağlılık………. 56 2.3.5. İtaat……… 57

2.4. ÖRGÜTSEL BAĞLILIK YAKLAŞIMLARI……… 58

2.4.1. Davranışsal Bağlılık……….. 58

2.4.2. Tutumsal Bağlılık……….. 59

2.5. ÖRGÜTSEL BAĞLILIK YAKLAŞIMLARININ SINIFLANDIRILMASI………... 60

2.5.1. Etzione’nin Yaklaşımı………... 61

2.5.2. Kanter Yaklaşımı………... 61

2.5.2.1. Devama Yönelik Bağlılık……….. 62

2.5.2.2. Kenetleneme Bağlılığı………... 62

2.5.2.3. Kontrol Bağlılığı……… 62

2.5.3. O’Relly III ve Chatman’ın Yaklaşımı………... 63

2.5.4. Mowday, Porter ve Steers’ın Yaklaşımı……… 63

2.5.5. Katz ve Kahn’ın Yaklaşımı………... 64

2.5.6. Wiener’ın Yaklaşımı………. 65

2.5.7. Penley ve Gould’un Yaklaşımı……….. 65

2.5.7.1. Ahlaki Bağlılık………... 65

2.5.7.2. Çıkarcı Bağlılık……….. 66

2.5.7.3. Yabancılaştırıcı Bağlılık……… 66

2.5.8. Allen ve Meyer’ın Yaklaşımı……… 66

2.5.8.1. Duygusal Bağlılık……… 68

2.5.8.2. Devam Bağlılığı……….. 69

2.5.8.3. Normatif Bağlılık………. 70

2.6. ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER……… 71

2.6.1. Kişisel Faktörler……… 72 2.6.1.1. Yaş………... 72 2.6.1.2. Cinsiyet……… 73 2.6.1.3. Eğitim Düzeyi……….. 74 2.6.1.4. Kıdem……….. 75 2.6.1.5. Medeni Durum………. 76 2.6.2. Örgütsel Faktörler……….. 76 2.6.2.1. Örgütün Büyüklüğü ve Yapısı………. 77 2.6.2.2. Örgüt Kültürü……….. 77

2.6.2.3. Ücret ve Ödüllendirme Sistemi………... 78

2.6.2.4. İşgörene Verilen Önem……… 79

(9)

2.6.2.6. Yönetim ve Liderlik……… 80 2.6.2.7. Örgütsel Adalet……… 81 2.6.2.8. Örgütsel Güven……… 81 2.6.2.9. Örgütsel Ödüller……….. 82 2.6.2.10. Takım Çalışması……… 83 2.6.2.11. Yükselme Olanakları………. 83 2.6.2.12. İş Tatmini……….. 83 2.6.3. Çevresel Faktörler………. 84 2.6.3.1. Profesyonellik……….. 84

2.6.3.2. Yeni İş Bulma Olanakları……… 84

2.7. ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞIN FARKLI DÜZEYLERİ VE SONUÇLARI……… 85

2.7.1. Düşük Dereceli Bağlılık……… 85

2.7.2. Orta Dereceli Bağlılık……… 86

2.7.3. Yüksek Dereceli Bağlılık………... 86

2.8. DUYGUSAL ZEKÂ İLE ÖRGÜTSEL BAĞLILIK İLİŞKİSİ……… 87

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BANKA ÇALIŞANLARININ DUYGUSAL ZEKALARININ

ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARINA ETKİSİ ÜZERİNE

BİR ARAŞTIRMA

3.1. ARAŞTIRMANIN GEÇMİŞİ VE ÖNEMİ……… 94

3.2. ARAŞTIRMANIN AMACI……….. 95

3.3. ARAŞTIRMANIN KISITLARI……….. 96

3.4. ARAŞTIRMANIN MODELİ VE HİPOTEZLERİ………... 97

3.5. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ……… 98

3.5.1. Örneklem Yöntemi……… 98

3.5.2. Veri Toplama Yöntemi………. 99

3.6. ARAŞTIRMADAN ELDE EDİLEN VERİLERİN ANALİZİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ……… 100

3.6.1. Kullanılan Ölçeklerin Güvenilirliliği……… 101

3.6.2. Katılımcıların Demografik Özelliklerine İlişkin Bulgular………… 102

3.6.2.1. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı……….. 3.6.2.2. Katılımcıların Medeni Duruma Göre Dağılımı………... 3.6.2.3. Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımı………. 3.6.2.4. Katılımcıların Çalışma Sürelerine Göre Dağılımı…….. 3.6.2.5. Katılımcıların Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı……. 3.6.2.6. Katılımcıların Unvanlara Göre Dağılımı……… 3.6.2.7. Banka Çalışanlarının Tercihlerinin Değerlendirilmesi... 102 103 103 104 105 106 107 3.6.3. Banka Çalışanlarının Duygusal Zekâ Düzeyleri………... 111

(10)

3.6.4. Banka Çalışanlarının Örgütsel Bağlılık Düzeyleri………... 113

3.6.5. Örgütsel Bağlılık Düzeyinin Boyutları………. 114

3.6.6. Banka Çalışanlarının Duygusal Zekâ Düzeylerinin Örgütsel Bağlılık Düzeylerine Etkisi……… 118

3.6.6.1. Banka Çalışanlarının Duygusal Zekâ Düzeylerinin Duygusal Bağlılık Düzeylerine Etkisi………. 120

3.6.6.2. Banka Çalışanlarının Duygusal Zekâ Düzeylerinin Devam Bağlılık Düzeylerine Etkisi………. 122

3.6.6.3. Banka Çalışanlarının Duygusal Zekâ Düzeylerinin Normatif Bağlılık Düzeylerine Etkisi……….. 124

SONUÇ………...

125

KAYNAKÇA……….

131

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1: Eski ve Yeni Zeka Anlayışlarının Karşılaştırılması………...13

Tablo 1.2: Örgütsel Güven ile Bağlılık Arasındaki İlişki………16

Tablo 1.3: Mayer ve Salovey’in Dört Boyutlu Duygusal Zekayla ve Kişilike Olan İlişkisi………...24

Tablo 1.4: Bar-On Modelindeki Duygusal Zeka Boyutları ve Onları Oluşturan Yetenekler………27

Tablo 1.5: Cooper ve Sawaf’ın Karma Duygusal Zeka Modeli………..33

Tablo 1.6: Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka Boyutları ve Bunların Yapıtaşları…..36

Tablo 1.7: Duygusal Zeka Yeterlilikleri………..37

Tablo 2.1: İtaat ve Bağlılığın Karşılaştırılması………57

Tablo 3.1: Likert Ölçeğinin Değerlendirilmesi………..100

Tablo 3.2: Duygusal Zeka Testinin Güvenirlik Analizi Sonucu………101

Tablo 3.3: Örgütsel Bağlılık Testinin Güvenirlik Analizi Sonucu………102

Tablo 3.4: Banka Çalışanlarının Tercihlerinin Ağırlıkları……….107

Tablo 3.5: Banka Çalışanlarının Duygusal Zeka Düzeyleri Ölçeğine Katılım Düzeyleri……..………..108

Tablo 3.6: Banka Çalışanlarının Örgütsel Bağlılık Ölçeğine Katılım Düzeyleri…..110

Tablo 3.7: Banka Çalışanlarının Duygusal Zeka Düzeyleri………..113

Tablo 3.8: Banka Çalışanlarının Örgütsel Bağlılık Düzeyleri………..114

Tablo 3.9: KMO ve Bartlett’s Test………115

Tablo 3.10: Faktörlerin Özdeğerleri ve Varyans Açıklama Yüzdeleri………..116

Tablo 3.11: Örgütsel Bağlılık Ölçeğine Ait Faktör Yükleri………..117

Tablo 3.12: Regresyon Modeli………..………119

(12)

Tablo 3.14: Duygusal Zekanın Örgütsel Bağlılığa Etkisini Gösteren Katsayılar…..120 Tablo 3.15: Regresyon Modeli………..121 Tablo 3.16: Regresyon Modelinin Anlamlılığı (ANOVA(b))………121

Tablo 3.17: Duygusal Zekanın Duygusal Bağlılığa Etkisini Gösteren Katsaylar….122 Tablo 3.18: Regresyon Modeli………..122 Tablo 3.19: Regresyon Modelinin Anlamlılığı (ANOVA(b))………123

Tablo 3.20: Duygusal Zekanın Devam Bağlılığına Etkisini Gösteren Katsayılar…123 Tablo 3.21: Regresyon Modeli………..124 Tablo 3.22: Regresyon Modelinin Anlamlılığı (ANOVA(b))………124

(13)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1.1: Howard Gardner’a Göre Çoklu Zeka Türleri………..8 Şekil 1.2: Örgütsel Güven ile Bağlılık Arasındaki İlişki………57 Şekil 1.3: Araştırmanın Modeli………..97

(14)

SEMBOLLER VE KISALTMALAR LİSTESİ

Adı geçen eser a.g.e.

Çok yazarlı eserlerde ilk yazarlardan sonrakiler vd.

Editör Ed.

(15)

EKLER LİSTESİ

(16)

G İ R İ Ş

Örgütlerin iş hayatının rekabetçi ortamında varlıklarını sürdürebilmeleri, gelişmeleri ve ayakta kalabilmeleri için, sadece maddi güce ve teknolojik donanıma sahip olmaları yeterli değildir. Bunlarla birlikte, nitelikli işgücünü bünyelerine katabilmeleri, onları örgütte tutabilmeleri ve onlardan azami performansı alabilmeleri de gereklidir. Bütün bunların yanında, işgörenlerin de işlerinden memnuniyet düzeylerini maksimize etmeleri gerekmektedir. İş doyumuna sahip mutlu işgörenlerin hem performansları olumlu yönde etkilenecek hem de örgütsel bağlılıkları olumlu yönde olacaktır. İşgörenin başarısının ve doyumunun üst düzeylere çıkarılabilmesi, hem bilişsel hem de duygusal becerilerine bağlıdır.

Son yıllarda yapılan araştırmaların çoğu, duyguların iş yaşamındaki rolüne odaklanmıştır. Ashforth ve Humphrey (1995) örgütsel yaşamla duyguların iç içe olduğunu ve duyguların örgüt yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu nedenle, işgörenlerin duygusal yapıları üzerinde önemle durulması gerektiği düşünülmeye başlanmıştır. İşgörenlerin başarı ve mutluluklarının sağlanabilmesinde, entelektüel zekâ (Intelligence Quotient-IQ) düzeyi kadar, duygusal zekâya (Emotıonal Quotıent-EQ) da sahip olmalarının gerekliliği fikri ortaya atılmıştır. Duygusal zeka, duyguları doğru ifade edebilme, duyguları bilişsel süreçlere entegre edebilme ve duyguların çeşitli durumlar üzerindeki etkilerini anlayabilme gibi yetenekleri içermektedir (Law vd, 2004: 485).

Duygusal açıdan örgütlerine bağlı işgörenler ve bu işgörenlerin işteki olumlu davranışları örgütlerin başarısını sağlamaktadır. Örgütsel bağlılık düzeyi yüksek işgörenlere sahip örgütler için insan kaynağı bir rekabet avantajı olarak değerlendirilebilmektedir. Dolayısıyla, bu avantajı elde etmede ve işgörenlerin örgütle uyumunu sağlamada duygusal zekânın önemli bir yere sahip olduğu düşünülebilir.

Goleman’a göre (1997: 76) duygusal zekâ işgörenlere rekabet gücü vererek onların işlerinde daha başarılı olmalarına neden olmaktadır. Aynı zamanda duygusal zekâ iş

(17)

yaşamının kalitesini yükselterek iş performansını da olumlu yönde etkilemektedir (Gürbüz ve Yüksel, 2008: 174–175).

Duygusal beceriler, verimlilik artışı isteyen örgütler için temel anahtar ve öncelikli değer olmaktadır. Örgütler bundan dolayı, işgörenlerin işe alım aşamasından başlayarak, işten çıkarılmalarına ve terfi ettirileceklerin belirlenmesine kadar uzanan geniş bir alanda duygusal zekâ becerilerini bir kriter olarak benimsemektedir. Duygusal zekânın öneminin kavrandığı örgütlerde, işgörenlerin duygusal becerilerini yükseltmek için duygusal duyarlık eğitimleri uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. İşgörenlerin duygusal zekâ becerilerine sahip olmaları ve bunu sürekli geliştirme gerekliliği örgütler için kabul edilmesi gereken önemli bir gerçek olmuştur. Örgütler için artık düşünen yaratan ve kendini gerçekleştiren işgören önemlidir. Kendini gerçekleştirme peşinde olan işgören; kişisel farkındalığı, kendini kontrolü, kendini harekete geçirmeyi (motivasyon), diğerlerinin duygu ve düşüncelerine duyarlı olmayı (empati) ve son olarak, işbirliği yapabilmeyi bilen ve insan ilişkilerini önemseyen işgörendir.

İnsan kaynakları yöneticileri, işe alım kriterlerinin son yıllarda önemli değişiklikler gösterdiğini vurgulamaktadırlar. Önceki dönemlerde yeterli kabul edilen diploma ve iş tecrübesinin artık tek başına yeterli olamayacağını, bunun yerine duygusal zekânın temel bileşenleri olan ekip çalışmasına yatkınlık ve refakatçi olmadan çalışabilme becerilerinin daha çok önemsediğini vurgulamaktadırlar.

İşgörenin örgütler için en büyük rekabet avantajı ve sermaye olarak görüldüğü günümüzde, işgöreni duygu ve düşünceleriyle birlikte ele almanın önemi açıktır. Artık örgütlerde duyguların algılanması, değerlendirilmesi ve önemsenmesi, yani duyguların akıllıca yönetimi çağdaş yönetim anlayışının bir gereğidir. Böyle bir yönetim anlayışında ise yöneticilere fazlasıyla görev düşmektedir. Yöneticiler, kendilerinin ve işgörenlerin duygusal zekâ yeterliliklerine sahip olmaları için gereken tüm gayretleri göstermeli ve çalışmalar yapmalıdırlar. Örgütlerin başarılı olabilmeleri duygusal zekâya önem verilmesine bağlıdır. Duygusal zekâ yetilerinin farkında olan işgören; kendi duygularının bilincinde olan, bu duygularını kontrol edebilen, karşısındaki insanları değerlendirebilen, iş ortamındaki motivasyonun sağlanması

(18)

için elinden geleni yapan ve örgüt çalışanları ile ilişkilerinde kolaylıkla iletişim kurulabilecek bir yapıya sahip olan bireydir. Böyle bir atmosfere sahip örgüt için ise başarı doğal olarak kaçınılmazdır. Görüşlerine değer verilen, fikirleri önemsenen, kurumun önemli bir halkası olduğu hissettirilen ve huzurlu bir ortam sunulduğu için çalışmaktan zevk alınan bir örgütte yer almak her işgörenin arzuladığı bir durumdur. Örgüte karşı duyulan güçlü bir çalışma arzusu ise örgütsel bağlılığı getirmektedir. Bütün bunlardan hareketle hazırlanan bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde, öncelikle duygu ve zekâ kavramları üzerinde durulmuş, bu

kavramlarla ilgili tanımlar ve açıklamalara yer verilmiştir. Sonra duygusal zekâ, duygusal zekâ modelleri ve duygusal zekâ bileşenleri ve daha sonra da duygusal zekânın iş hayatındaki etkisine yer verilmiştir.

İkinci bölümde, örgütsel bağlılık kavramının tanımı ve önemi üzerinde durulmuş,

sonra örgütsel bağlılığa ilişkin kabul görmüş teoriler incelenmiştir. Örgütsel bağlılık yaklaşımlarının incelenmesinden sonra örgütsel bağlığı etkileyen faktörlere ve son olarak örgütsel bağlılığın duygusal zekâ ile olan ilişkilerine yer verilmiştir.

Çalışmanın üçüncü bölümü olan uygulama bölümünde ise banka çalışanlarının duygusal zekâ seviyelerinin örgütsel bağlılık düzeyleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Banka çalışanlarının duygusal zekâ seviyeleri SREIT (Self Report Emotional Intelligence Test) ile tespit edilmeye çalışılırken, Allen ve Meyer (1990) tarafından geliştirilen örgütsel bağlılık ölçeği ile banka çalışanlarının örgütsel bağlılık düzeyleri ölçülmeye çalışılmıştır. Bunun için anket çalışmasıyla elde edilen veriler değerlendirilmiş ve araştırmanın hipotezleri test edilmiştir.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL OLARAK DUYGUSAL ZEKÂ KAVRAMI VE

DUYGUSAL ZEKÂ MODELLERİ

Son yıllarda yapılan araştırmalar, IQ’nun hayattaki başarıya katkısının %10’dan fazla olmadığını öne sürmektedir. Okullarımızda ve kültürümüzde akademik yetkinliğin göstergesi olarak kabul edilen yüksek IQ, başarının, prestijin veya mutlu bir yaşamın garantisi olmadığı halde, hala ön planda tutulmaktadır. Buna karşın, günlük hayatımızda büyük önem taşıyan sosyal ve duygusal becerilerin geliştirilmesi ise ihmal edilmektedir. Duygusal ve sosyal kapasitesi yüksek kişiler yani duygularını iyi bilen, onları kontrol edebilen, başkalarının duygularını anlayan ve bunları ustalıkla idare edebilenler hayatlarının gerek özel gerekse mesleki alanlarında daha avantajlı bir konuma geçmektedirler (www.irmak.k12.tr).

Dr. Daniel Goleman (1995: 51) duygusal zekâyı; ‘kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisi’ şeklinde tanımlamıştır. Mayer ve Salovey (1993: 433) de duygusal zekâyı, “bireyin kendisinin ve başkalarının duygularını anlama, bunlar arasında ayırım yapma ve bu süreçten elde ettiği bilgiyi, düşünce ve davranışlarında kullanabilme yeteneğiyle ilgili olan sosyal zekânın bir alt formu” olarak tanımlamaktadır. Bir kişinin tüm tepkileri, davranışları, iletişim şekli, insanları anlamadaki yeterlikleri o kişinin duygusal zekâsını oluşturmaktadır. Bu kuramsal yaklaşıma göre duygusal zekâ, duygu ve zekânın birleşimine dikkat çekmektedir.

Bilişsel zekâyı (IQ), yani insanların muhakeme, algı, motor, sözel olan ya da olmayan yeteneklerini ölçen çeşitli teknikler bulunmaktadır. Fakat duygusal zekâ (EQ) çok daha karmaşıktır. Bir insanın kendine güveni, kişisel-sosyal özellikleri, duyarlılığı açıkça gözlenebilmektedir. İnsanlarla iyi ilişkiler içinde olan birey, hayatta başarı ve mutluluğu da yakalayabilecektir. Aslında EQ, kişinin kendi hislerini ve diğer insanların hislerini izleyebilmesi ve bilgilerini eylemlerinde

(20)

kullanabilmesidir. Duygusal zekâ açısından umutlu olmak, kişinin zorlu engeller veya yenilgiler karşısında bunaltıcı kaygıya, teslimiyetçi bir tutuma ya da depresyona yenik düşmemesi anlamına gelmektedir. İyimserlik tıpkı umut gibi, zorluklara ve engellemelere rağmen genel olarak hayatta her şeyin iyi gideceğine dair beklentidir. İyimserlik ve umut öğrenilebilmektedir. Her ikisinin de temelinde, psikologların özverililik dediği görüş, yani kişinin hayatındaki olaylarla baş edebileceğine dair inanç bulunmaktadır.

Duygusal zekâ kavramını tam olarak anlayabilmek için öncelikle zekâ ve duygu kavramlarının ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Çalışmanın bu bölümünde, öncelikle zekâ ve duygu kavramları ele alınmış ardından da, duygusal zekâ kavramının tanımı ve önemi, tarihsel olarak nasıl bir gelişim süreci izlediği, duygusal zekâ modelleri ile duygusal zekânın iş hayatına olan etkileri üzerinde durulmuştur.

1.1. ZEKÂ KAVRAMI

Zekânın ne olduğu gerçeği yüzyıllardır süregelen bir tartışma ve aslında bir muamma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimi bilim adamları zekâyı daha kolay kavrama ve problem çözme yeteneği olarak tanımlarken, kimileri ise yeni durumlara daha kolay uyum sağlama olarak tanımlamaktadırlar (www.webhatti.com).

Zekâ kavramı, ilk test denemesinin geliştirilmesinden beri özellikle psikolojide çok büyük öneme haiz olmasına rağmen, fikir birliğine varılmış tek bir zekâ tanımı bulunmamaktadır. Bu durumun nedeni olarak, zekânın yalnızca tek bir kabiliyette kendini göstermemesi, aksine farklı becerilerden oluşan kapsamlı bir özellikte olması gösterilebilir (Konrad ve Hendl, 2001: 41; Yılmaz, 2007: 7).

Konu ile ilgili literatür incelendiğinde zekânın birbirinden farklı tanımlarına rastlamak mümkündür. Aşağıda bu tanımlardan bazılarına yer verilmiştir.

• Psikoloji Sözlüğü zekâyı; en genel anlamıyla soyut düşünme, kavrama, problem çözme, bildiklerini yeni durumlara uygulama, akıl yürütme, geçmiş deneyimlerden kazanılan bilgileri kullanma gibi zihinsel yetilerin toplamı

(21)

ise zekâ kavramı; durumlarla ve ilişkilerle ilgili belirtileri kavrama yetisi, tanıma, birleştirme, ayrıştırma, seçme yetisi olarak tanımlanmıştır (Timuçin, 1994: 262).

• İlk zekâ testini yapan Fransız psikolog Alfred Binet’e göre zekâ (Kulaksızoğlu, 2005: 135); belirli bir amaca yönelmek, amaca erişmek için direnmek, uyum sağlayabilmek ve kendini eleştirebilmek eğilimidir. Binet zekâyı, iyi muhakeme edebilme, iyi hüküm verebilme ve eleştirel görüşe sahip olma olarak da tanımlamaktadır.

• Wechlser’e göre zekâ (Çakar ve Arbak, 2004: 26); dünyayı anlayabilme, düşünebilme ve zorluklarla karşılaşıldığında kaynakları etkin bir şekilde kullanabilme becerisidir.

• Sternberg’e göre zekâ ( Acar, 2001: 13); çevreyi seçmek, onu biçimlendirmek ve ona uyum sağlamak için gerekli olan zihinsel yeteneklerdir.

• Zekâ, en basit şekliyle (Baymur, 1994: 6), kişinin çevresine uyumlu bir şekilde tepki verme yeteneği olarak görülebilmektedir. Ancak bu uyumlu tepki vermenin; öğrenilenleri yeni durumlara aktarabilmenin yanı sıra, mantıklı ve soyut bir şekilde düşünebilme gibi birçok yönü olabilmektedir. Zekânın farklı tanımlarının olmasına karşılık zekâya ilişkin kuramların tümü zekânın geliştirilebilecek bir kapasite ya da potansiyel olduğu ve biyolojik temellerinin bulunduğu noktalarında birleşmektedir. Buna göre zekâ, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkez sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir (www.psikoloji.gen.tr).

Yapılan tüm tanımlar ışığında zekâ kavramını; nesneler arasında kavramlar yardımıyla anlamlı ilişkiler kurabilme ve geçmiş birikimlerden yararlanarak yeni çözümler üretebilme yeteneği olarak özetlemek mümkündür.

(22)

Literatürde zekânın farklı tanımları olmakla birlikte zekânın türleri konusunda da farklı görüşler mevcuttur.

1.2. HOWARD GARDNER’A GÖRE ÇOKLU ZEKÂ TÜRLERİ

Zekâ, bireye kalıtımla gelen, merkezi sinir sisteminin görevlerini kapsayan, deneyimler, öğrenme ve çevrenin etkileri ile biçimlenen yetenekler bileşimidir. İnsan beyni devamlı olarak bir şeyler algılamakta ve bunları gereksinim duyduğunda kullanmak üzere depolamaktadır.

Öğrenme sürecinde insan beyninin değişik alanları görev yapmaktadır. İnsan beyninin bu bölgelerinin çalışması beynin işleyiş biçiminden kaynaklanmaktadır. İnsanlar birbirlerinden farklı özelliklerle doğmaktadır. Hiçbir insan (özdeş ikizler hariç) kardeş de olsa özellikleri bakımından birbirine benzememektedir. Her insan da kendi özellikleri bakımından (kendi içinde) farklılıklar göstermektedir. İnsanın zekâsı da tek boyutlu değildir; aksine insan farklı derecelerde ve çeşitli zekâlara sahiptir. Yani insan beyninin değişik bölgeleri, değişik şekilde çalışmakta, bazı bölgeler daha hızlı, bazı bölgeler daha yavaş çalışmaktadır. İnsan beyninin bu farklı çalışma biçimleri ise çoklu zekâyı oluşturmaktadır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan çoklu zekâ kavramı teorisini, 1983 yılında Psikolog Howard Gardner ortaya atarak eskiden beri gelen zekâ ile ilgili kavramları yıkmıştır (www.teorik.net).

Çoklu Zekâ Kuramı (ÇZK), 1983’te Howard Gardner tarafından “Zihnin Çerçeveleri” adlı kitabında ortaya konulmuş ve değişik zekâ alanlarından bahsedilmiştir. Gardner kuramında (Demircioğlu ve Güneysu, 2000) her bireyin farklı derecelerde çeşitli zekâlara sahip olduğunu; bunun da kişilerin öğrenme biçimlerini, ilgilerini, yeteneklerini ve eğilimlerini açıkladığını vurgulamaktadır. Gardner’ın zekâ alanları: Sözel-dilsel, mantıksal-matematiksel, görsel-uzamsal, müziksel-ritmik, bedensel-kinestetik, sosyal-kişilerarası ve kişisel-özedönük olmak üzere yedi türdür. 1999 yılında yazdığı “Intelligence Reframed” adlı kitabında bu zekâ türlerine sekizinci tür olan doğacı zekâyı ekleyen Gardner, çoklu zekâ kuramını yeniden formüle etmiştir (Çuhadar, 2006: 488–489). Şekil 1.1’de Howard Gardner’e

(23)

ait sekiz zekâ türü görülmektedir.

Şekil 1.1: Çoklu Zekâ Türleri Kaynak : Şahinkaya, 2006: 17.

Bir Nöro-Psikolog olan Prof. Howard Gardner zekâ kavramının bilinenden farklı olduğunu belirterek yeni bir tanım getirmiştir (Çakır, 2009). Howard Gardner’e kadar, zekânın tek olduğu, ömür boyu değişmeyeceği veya zekânın doğuştan sabit olduğu ve çevrenin etkisiyle fazla değişiklik göstermesinin mümkün olmadığı düşünülmekteydi. Gardner zekânın farklılıklar gösterdiğini ortaya atarak bu farklılıkların ve çeşitliliğin bireyin öğrenme biçimini, zayıf ve kuvvetli yönlerini, ilgi alanlarını belirlediğini öne sürmüştür (Çakar ve Arbak, 2004: 29).

Gardner’a göre zekâ (Gardner, 1993: 42; Çakır, 2009); “İçinde yaşanan toplumda faydalı bir şeyler yapabilme kapasitesidir.” Her insan da kendine özgü bulunan yetenek ve beceriler bütünüdür. Kişi bu becerisini bulunduğu ortama, mekâna, zamana göre geliştirmektedir. Her birey sahip olduğu zekâlarla birlikte farklı bir öğrenme, problem çözme ve iletişim kurma yöntemine sahip olmaktadır.

(24)

Gardner’in tanımladığı toplam sekiz temel zekâ türü olmasına karşın, her geçen gün yenileri de bu listeye eklenmektedir. Özellikle bu kuram ilk ortaya atıldığında yedi zekâ türünden bahsedilmekteydi. Ancak 1995’te Doğa Zekâsı (Naturalist Intelligence) ve 2001’den sonra da Ruhsal Zekâ (Spiritual Intelligence)’nın da yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir.

Dünya tarihine şöyle bir bakıldığında Gardner' in teorisini destekleyen pek çok önemli ayrıntıya ve olaya rastlanıldığı görülmektedir. Dünyanın en ünlü atletleri ve en büyük müzisyenlerinin IQ sınavlarından çok düşük puanlar almalarına rağmen kendi alanlarında başarılı olmalarının nedeni, bu başarılı insanların zihinsel yeterliliği, farklı ilgi ve beceri alanları ile tanımlanabilmektedir. Çünkü her insanın kendini ifade ederken kullandığı dil farklıdır. Bir müzisyen kendini yaptığı bestelerle, bir tiyatrocu kendini canlandırdığı rollerle ya da bir ressam çizgileriyle kendini ifade ederken farklı diller kullanmaktadır (Yavuz, 2009).

Kişilerin kendi alanlarında bu denli başarılı olup başka alanlarda başarılı olamayışları zekâ türlerinin farklı olması ile açıklanabilmektedir. Çok ünlü bir ressamın matematiksel zekâsı çok düşük iken aynı şekilde bir bilim adamının resim yapma yeteneği hiç olmayabilmektedir. Her insan farklıdır, tektir ve özeldir. Her insanın da insanlık kültürüne katkısı farklı yönlerde olmaktadır (www.mengen.meb.gov.tr). Howard Gardner insanoğlunun beynin farklı bir bölgesine yerleşmiş olarak görünen sayısız zekâya sahip olduğunu ifade etmiştir. Çoklu Zekâ Teorisi oldukça yenidir ve uzmanlar hala zekâ türlerinin tam olarak kaç olduğu konusunda tartışmaktadırlar (Yelkikalan, 2007: 41).

Gardner’ın ileri sürdüğü sekiz türdeki zekâ alanlarına aşağıda ayrıntıları ile yer verilmiştir.

1.2.1. Sözel-Dilbilimsel Zekâ

Sözel zekâ kelimelerle düşünme ve ifade etme, dildeki kompleks anlamları değerlendirme, kelimelerdeki anlamları ve düzeni kavrayabilme becerisidir. Aynı

(25)

benzetme, soyut ve simgesel düşünme, kavram oluşturma ve yazma gibi karmaşık olayları içeren dili üretme ve etkili kullanma becerisidir (Vural, 2005: 238).

Bu türdeki zekâ, bir insanın kendi dilini, gramer yapısı ve sözcük dizimine uygun olarak büyük bir ustalıkla kullanmayı gerektirmektedir. Aynı zamanda bu dilde vurgu ve kavramlar da kastettikleri anlamlarına uygun bir şekilde kullanılmaktadır. Dolayısıyla sözel-dil zekâsı, başkalarını bir işi yapmak için ikna etmek, başkalarına belli bir konuda bilgi sunmak, başkalarına belli bir işin nasıl yapılacağını açıklamak veya bir dil bilimci gibi dilin özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak gibi dil ile ilgili bütün faaliyetleri içermektedir (Saban, 2003: 7).

1.2.2. Mantıksal – Matematiksel Zekâ

Mantısal-matematiksel zekâ, bir kişinin bir bilim adamı, bilgisayar programcısı ya da mantık uzmanı gibi mantık yürütebilmesi veya matematikçi, vergi memuru ya da bir istatistikçi gibi sayıları etkili şekilde kullanabilme kabiliyetidir. Bu tür zekâya sahip insanlar, mantık kurallarına ve benzerliklerine, neden-sonuç ilişkilerine ve buna benzer soyut işlemlere karşı çok hassas ve duyarlı olmaktadır. Mantıksal-matematiksel zekâ potansiyeline sahip olan kişiler kategorilere ve sınıflara ayırarak, genelleme yaparak, hesaplayarak, mantık yürüterek ve soyut ilişkiler üzerinde çalışarak iyi bir öğrenme yeteneğine sahip olmaktadır (www.kapsamkariyer.com).

1.2.3. Görsel – Uzamsal Zekâ

Yüzey ve onun içinde bilginin kullanımını gerektiren durumları, farklı derinlik ve açılardan formlar tasarlama yeteneğini kapsamaktadır. Resim, grafik ve heykel gibi görsel sanatlar; denizcilik, harita yapımcılığı ve mimarlık, satranç gibi oyunlar bu zekâ alanına hitap etmektedir. Bu zekâ alanında görme duyusu olmaktadır. Buna bağlı olarak şekiller tasarlama ve zihinde resimler yaratma yeteneğini ilgilendirmektedir (Ayaydın, 2004). Bu zekâ türünde gelişmiş insanlar, zihinlerinde resimler yaratmakta ve çizmektedirler; renkleri iyi kullanabilmekte, iyi harita okuyabilmektedirler. Görsel sanatlarda üretim yapmaktan hoşlanmaktadırlar.

(26)

1.2.4. Müziksel – Ritmik Zekâ

Sesler, notalar, ritimlerle düşünme, faklı sesleri tanıma ve yeni sesler, ritimler üretebilme becerisidir (Köksal, 2006: 475). Bu zekâya sahip kişiler; ses (ezgi), ritim (süre), tempo (hız), nüans (gürlük), armoni ve müzik formları gibi müziğin çeşitli öğelerini kolaylıkla ayırt edebilmekte, çalgı çalmada, şarkı söylemede üstün başarı gösterebilmekte ve beste yapabilmektedir. Çeşitli olayların oluşumunu ve işleyişini müziksel bir dille düşünmeye, yorumlamaya ve ifade etmeye çalışma, müzik zekâsını belirleyen unsurlardandır (Bayzan, 2009).

1.2.5. Bedensel – Kinestetik Zekâ

Aklın ve vücudun mükemmel bir fiziksel performansla birleştirilerek, belli bir amaca yönelik faaliyetlerin sergilenebilmesi yeteneğidir (Canbulat, 2007: 61). Bedensel- kinestetik zekâya sahip bireyler; problem çözmek, bir model inşa etmek veya bir ürün meydana getirmek için vücudun belli organlarını kullanabilme yeteneklerine sahiptirler. Bedensel–kinestetik zekâ alanı koordinasyon, denge, güç, esneklik ve hız gibi bazı fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin hepsinin bir arada işlemesini sağlayan devinimsel nitelikteki bazı özel becerileri de içermektedir (Saban, 2003: 11).

1.2.6. Sosyal – Kişilerarası Zekâ

Kişilerarası ilişkilerde kendini ifade etme ve karşısındaki ile empatik iletişim kurma yetisine ilişkin zekâ türüdür. Bu zekâ türü, diğer insanlarla sözlü ve sözsüz iletişim kurma, grup içinde işbirlikli çalışma yeteneklerini içermekte, ruh halleri, huylar, yönelimler gibi insanlar arasındaki ilişki farklarını da ortaya koymaktadır. Bu zekâ türünde gelişmiş insanlar, kendilerini başkalarının yerine koyma ve onları anlayabilme, duygu düşünce ve inançları ile özdeşleşebilme becerilerine sahiptirler (www.ansiklopedi.turkcebilgi.com).

(27)

kontrollü bir şekilde yaşama becerisidir. Yalnız kalmak, yaptığı işlerin olumlu ya da olumsuz değerlendirmesini yapıp bunlardan ders çıkarmak, bağımsız olmak gibi özellikler bu tür zekâ yapısına sahip olan kişilerde baskın olarak bulunmaktadır (Çakır, 2009).

Kişisel-öze dönük zekâda, kişi kendisini tanımakta ve kendisi hakkında sahip olduğu bu bilgi ve anlayış ile çevresinde uyumlu davranışlar sergilemektedir. Bu zekâ türü kişinin kendisini objektif olarak (kendisini güçlü ve zayıf olduğu yanları ile birlikte) değerlendirmesi yeteneğini içerirken sahip olduğu duyguların, ihtiyaçların veya amaçların farkında olması, kendisini iyi disipline etmesi ve kendisine güvenmesi gibi yetenekleri de içermektedir (Saban, 2003: 13).

1.2.8. Doğacı – Varoluşcu Zekâ

Gardner tarafından açıklanan son zekâdır ve doğal çevreyi anlama, tanıma ile ilgilidir. Doğacı zekâ, kişinin çevredeki bitki ve hayvan türlerini fark ettiklerinde ve alt türlerinin sınıflandırma prensiplerini yaratabildiklerinde ortaya çıkmaktadır. Çeşitli çiçekleri ayırt edebilen farklı hayvanları adlandırabilen hatta ayakkabı, araba, giysi çizimlerini ortak kategorilere yerleştirebilen çocuklarda bu zekânın gelişmiş olduğu gözlenebilmektedir. Bu zekâ hem yapay hem de doğal çevreyi kapsamaktadır. İzci, dağcı, biyolog ve zoologlar bu zekâları gelişmiş kişilerdir (Şahinkaya, 2006: 22).

Gardner’ın çoklu zekâ kuramı hala gelişmekte olan bir modeldir ve Gardner en son olarak ruhsal (spiritual) zekâ adını verdiği bir zekâ boyutunu da aday zekâ olarak modele yerleştirmiştir. Bu zekâ boyutları pek çok alt grupları içermekte ve hepsi de birbiriyle etkileşim içinde bulunmaktadır (Çakar ve Arbak, 2004: 29).

Çoklu Zekâ Kuramına göre insanlar yukarıda sözü edilen zekâ alanlarının tümüne sahiptir. Ancak her bireyin zekâ profili birbirinden farklıdır. Başka bir anlatımla, söz konusu zekâ alanları her insanda farklı düzeylerde gelişmiştir. Bunun yanısıra her insanın baskın olarak bir veya birden fazla zekâ alanı bulunmaktadır. Örneğin, bir kişide görsel ve mantıksal-matematiksel zekâlar baskın olarak çalışırken, diğer bir

(28)

bireyde kişilerarası ve müzikal zekâlar baskın olabilmektedir. Ancak bu zekâ alanlarının hiçbiri tek başına var olamaz (Çırakoğlu ve Saracaloğlu, 2009: 428). Tablo 1.1: Eski ve Yeni Zekâ Anlayışlarının Karşılaştırılması

ZEKÂYA İLİŞKİN ESKİ ANLAYIŞ ZEKÂYA İLİŞKİN YENİ ANLAYIŞ

• Zekâ doğuştan kazanılır, sabittir ve bu nedenle de asla değiştirilemez.

• Zekâ niceliksel olarak ölçülebilir ve tek bir sayıya indirgenebilir.

• Zekâ tekildir.

• Zekâ gerçek hayattan soyutlanarak (belli zekâ testleri ile) ölçülür.

• Zekâ, öğrencileri belli seviyelere göre sınıflandırmak ve onların gelecekteki başarılarını tahmin etmek için kullanılır.

• Bir bireyin genetiksel olarak kalıtımla birlikte getirdiği zekâ kapasitesi iyileştirilebilir, geliştirilebilir ve değiştirilebilir.

• Zekâ herhangi bir performansta, üründe veya problem çözme sürecinde sergilendiğinden sayısal olarak hesaplanamaz.

• Zekâ çoğuldur ve çeşitli yollarla sergilenebilir.

• Zekâ gerçek hayat durumlarından veya koşullarından soyutlanamaz.

• Zekâ öğrencilerin sahip oldukları gizli güçleri veya doğal potansiyelleri anlamak ve onların başarmak için uygulayabilecekleri farklı yolları keşfetmek için kullanılır.

Kaynak: Yılmaz 2007: 45

İlk zamanlar zekâ kavramı, bilim adamları tarafından, sadece bilişsel yeteneklere dayandırılırken; araştırmalar sonucunda zekâ tanımına bireyin çevreye uyumu ve çevresindeki kişilerle ilişkisi boyutlarının da dâhil edilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Çünkü insan zekâsının işleyişi, mantık ve diğer bilişsel süreçlerle birlikte duygusal süreçleri de içermektedir. Zekâ üzerine çalışan bilim adamları zekâ kavramını açıklarken, duyguları da gözardı edemeyeceklerini anlamışlardır (Eymen, 2007: 5).

1.3. DUYGU KAVRAMI

Duygu, insanın günlük yaşamında yer alan, anlamlandırmaya ve değerlendirmeye çalıştığı, kişinin davranışlarını etkileyen oldukça önemli bir olgudur. Bu yüzden duygu yıllar boyunca insanlarda merak ve ilgi uyandırmış, üzerine çok konuşulup yorum yapılmış ve tartışılmıştır. Duygu sadece insanların değil, farklı bilim

(29)

gibi bilimler yıllar boyunca duyguyla ilgilenmiş, kimi zaman farklı, kimi zaman ortak açılardan duygu hakkında çalışmalar, araştırmalar yapmış değerlendirme ve yorumlarda bulunmuşlardır. Duygu hakkındaki tanımlar ve açıklamalar oldukça geniş ve çeşitli olduğu için duyguyla ilgili birçok tanım ve görüş varlığını korumaktadır (www.tedankara.k12.tr). Ancak, duygunun ne olduğu konusunda hala net bir görüşe ulaşılamamıştır. Çünkü duygular değişken, sürekli ve farklı oluşları itibariyle son derece karmaşıktırlar.

Konu ile ilgili literatür incelendiğinde duygunun birbirinden farklı tanımlarına rastlamak mümkündür.

• Oxford İngilizce Sözlüğü duygu’yu “herhangi bir zihin, his, tutku çalkantısı ya da devinimi; herhangi bir şiddetli ya da uyarılmış zihinsel durum” olarak tanımlamıştır (Maboçoğlu, 2006: 23).

• Duygusal zekâ tanımını ilk ortaya koyan Mayer ve Salovey (1990), bu çeşitliliğin yaratacağı sakıncalardan yola çıkarak geniş kapsamlı bütünleşik bir tanım yapmışlardır. Onlara göre duygu: “Fizyolojik, bilişsel motivasyona dayalı ve deneyimsel psikolojik sistemleri içeren uyum sağlayıcı organize tepkilerdir” (Çakar ve Arbak, 2004: 27).

• Daniel Goleman ise duyguyu (Ural, 2001:210); bireyin öğrenme potansiyelini uyararak öğrenmesini sağlayan, soru sormaya yönlendirerek meraklandıran, bilinmeyeni aramaya iten, kapasitesini geliştirerek öğrenileni pratiğe geçirmesini ve böylece bir davranış sergilemesini ifade eden özellikler bütünü olarak nitelemektedir.

• Cooper ve Sawaf’a göre duygu (Yüksel, 2006: 11); bireyin içinde yükselen değerleri harekete geçiren ve davranışı şekillendiren enerji akımları olup dışa doğru yayılarak başkalarını etkilemektedir.

• Feldman duyguyu (Çakar ve Arbak, 2004: 27); mutluluk, umutsuzluk ve hüzün gibi genelde hem fizyolojik hem de bilişsel tabanları olan ve

(30)

davranışları etkileyen faktörler olarak tanımlamaktadır.

• Duygu, “öznel olarak yaşanan duygusal bir durumun dışavurumu olan gözlenebilir bir davranış yapısı” olarak da tanımlanabilmektedir (Budak, 2000: 231).

Duygunun en sıradan örnekleri arasında; üzüntü, sevinç ve öfke sayılabilmektedir. Daha yaygın ve sürekli “duygusal iklim” olarak tanımlanabilecek ruh halinin tersine duygu, “duygusal havadaki” daha geçici duruma bağlı değişmelerle ilgilidir. Normal duygu dışavurumu aralığı olarak değerlendirilen şey, kültürden kültüre olduğu kadar aynı kültür içinde de farklılık gösterebilmektedir. Normal duygu dışavurumları; yüz ifadesindeki, ses tonundaki, bedensel hareketlerdeki değişmelerle tanımlanabilmektedir (Gökçe, 2006: 5).

California Üniversitesi, San Francisco kampüsünden Paul Ekman’ın araştırmalarına göre (Schober, 1996: 41) sürpriz, korku, öfke / hiddet, tiksinti, üzüntü ve mutluluk / sevinç şeklindeki altı duygu yüzde, kaşta, alın bölgesinde, göz kapaklarında ve ağız kısmında değişikliklere yol açmaktadır. Ekman, belirli yüz ifadelerinden dördünün (korku, öfke, üzüntü, zevk) sinema ya da televizyonla karşılaşmamış oldukları tahmin edilen okuma yazma bilmeyenler de dahil olmak üzere, dünyanın değişik kültürlerinden insanlar tarafından tanınmasının bu duyguların evrenselliğini gösterdiğini ileri sürmüştür. Ekman, çeşitli ifadeleri mükemmel bir nitelikte gösteren yüz fotoğraflarını, Yeni Gine’nin ücra yaylalarında tecrit edilmiş halde yaşayan Taş Devri’nden kalma Fore kavmine varıncaya kadar en uzak kültürlerin insanlarına göstermiş ve nerede olurlarsa olsunlar, insanların aynı temel duyguları tanıdığını görmüştür (Goleman, 2004: 360; Gökçe, 2006: 6).

Kişilerarası ilişkilerde duygular bireylere yol göstermektedir. Duygular olumlu– pozitif ve olumsuz–negatif duygular olarak iki boyutta değerlendirilebilmektedir. Heyecan, mutluluk, neşe, iyimserlik gibi duygular pozitif iken; keder, üzüntü, korku, kızgınlık, öfke-şiddet, kıskançlık gibi duygularsa negatif olarak tanımlanabilmektedir. Pozitif duyguların hedef odaklı davranışları motive edici ve

(31)

arttıdığı taktirde entelektüel zekâyı bloke ederek, isteksizlik, verimsizlik, konsantrasyon kaybı, odaklanamama, algı bozuklukları gibi sorunlar yaratarak kişinin performansını olumsuz yönde etkileyeceği iddia edilmektedir (Sirer, 2009). Hayatı etkilen ve yön veren temel duygulara Tablo 1.2’de yer verilmiştir.

Tablo 1.2: Hayatı Etkileyen ve Yön Veren Temel Duygular

TEMEL DUYGULAR ALT KÜMELERİ

Öfke Hiddet, hakaret, içerleme, kızma, tükenme,

sinirlenme, hınç, kin, rahatsızlık, alınganlık, düşmanlık, patolojik olduğunda nefret ve şiddet.

Üzüntü Acı, keder, neşesizlik, melankoli, kendine acıma,

yalnızlık, can sıkıntısı, umutsuzluk, kasvet ve patolojik olduğunda depresyon.

Korku Kaygı, tasa, huzursuzluk, çekinme, ürkme, dehşet, kuruntu, şüphe, hayret, vicdan azabı, çekinme ve patolojik olduğunda fobi ve panik.

Zevk Mutluluk, coşku, rahatlama, tatmin, haz, sevinç,

eğlenme, gurur, heyecan, hoşnutluk ve en uç noktada mani.

Sevgi Dostluk, güven, yakın ilgi, sadakat, hayranlık,

aşk, kabul görme, iyilik, sadakat, muhabbet.

Şaşkınlık Şok, hayret, afallama, merak.

İğrenme Tiksinme, aşağılama, hor görme, küçümseme,

itici bulma, hoşlanmama, nefret etme.

Utanma Üzülme, küçük düşme, suçluluk, mahcubiyet,

hayal kırıklığı, pişmanlık, küçük düşme.

Kaynak: Sirer, 2009

Duygular bu kadar çeşitli ve insan hayatın her alanını etkilemekte iken gerek özel gerekse iş hayatında, duygulardan soyut bir yaşam düşünmek mümkün olmayacaktır.

1.4. DUYGUSAL ZEKÂ KAVRAMININ TARİHİ GELİŞİMİ VE TANIMI

Yaklaşık yüz yıldır tanımı yapılmaya çalışmakta olan zekâ kavramının 10–15 yıl öncesine kadar akla gelen tanımı; anlama, hafıza ve karar verme gibi zihinsel süreçleri içeren bir olgu olduğu şeklindeydi. Buna bağlı olarak da zekâ ölçümleri düşünsel yetenek ve becerilerin ölçülmesine dayanmaktaydı. Ancak yüksek düşünsel zekâya sahip, dolayısıyla çabuk kavrayıp öğrenen, problem çözmede yetenekli pek çok kişinin gerek iş gerekse sosyal yaşamlarında başarısız olduklarının

(32)

gözlenmesi, buna karşılık ortalama bir düşünsel zekâ ile şaşırtıcı başarılar gösteren insanlara rastlanması bu kavramın sorgulanmasına yol açmıştır (www.baltas-baltas.com). Başarılı olması beklenen, IQ’su yüksek bir birey iş ve sosyal hayatında başarılı olamazken; daha düşük IQ’ya sahip fakat EQ seviyesi yüksek kişi beklenenden çok daha başarılı olabilmektedir. Aradaki farkı yaratan unsurun, önemli olduğu yeni fark edilen ve duygularla ilgili yeterlilikleri kapsayan “Duygusal Zekâ" kavramı olduğu ortaya konulmuştur (Canbulat, 2007: 63). Aslında çelişki olmayıp çelişki gibi görünen bu durum duygusal zekâ kavramı ile açıklanabilmektedir.

1.4.1. Duygusal Zekâ Kavramının Tarihçesi ve Gelişimi

Duygusal zekâ kavramının tarihçesi, Platon’un “Tüm öğrenme süreci aslında duygusal bir temele dayanır” sözünden hareketle iki bin yıl öncesine dayandırılabilmektedir. O zamandan günümüze kadar da pek çok eğitimci, bilim adamı, felsefeci duyguların hayatımızdaki yerine ilişkin araştırmalar yapmışlardır. Duygusal zekâ konusu 19. Yüzyıldan sonra ivme kazanmıştır. Bunun nedeni ise; yapılan araştırmalarda IQ’nun başarıda tek ölçüt olmadığının ispatlanmasıdır (www.aksarayram.gov.tr).

Duygusal zekânın teorik alt yapısını Thorndike’in ortaya attığı sosyal zekâ modeli oluşturmaktadır. Thorndike sosyal zekâyı (Doğan ve Demiral, 2007: 212), bireyleri anlama ve yönetme yeteneği olarak ifade etmiştir. Bu modele göre kişilerin başkalarının duygularını anlama ve algılama yeteneği genel zekâsından ayrı bir özelliktir. Thorndike sosyal zekâ adı altında duygusal zekânın tanımına yakın bir yapı oluşturmuştur. Thorndike zekânın mekanik, soyut ve sosyal olmak üzere üç temel bileşenden oluştuğunu ileri sürmüştür (Gürbüz ve Yüksel, 2008: 176).

• Mekanik zekâ, mekanizmaları anlama ve yönetme yeteneğidir.

• Soyut zekâ, fikirleri ve sembolleri anlama ve yönetme yeteneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

(33)

yönetme yeteneği olarak tanımlanmıştır.

Howard Gardner’da 1980’lerin başlarında IQ yaklaşımını sorgulamaya başlamıştır. "Frames of Mind" adlı kitabında yaşamdaki başarı açısından hayati derecede önem taşıyan yalnızca tek bir zekâ türü olmadığını, ancak zekâ türlerinin daha geniş bir yelpazede ele alınabileceğini öne sürmüştür (Moller, 1999: 217; Beceren, 2004). Gardner 1983 yılında sosyal zekâ kavramını genişleterek çoklu zekâ kavramını gündeme getirmiştir. Gardner’ın araştırması, kişisel ve kişilerarası zekânın en az standart zekâ kadar önemli olduğu fikri üzerine odaklanmıştır (Cumming, 2005: 2). Gardner’a göre kişinin sosyal zekâsı, kişilerarası ve kişisel zekâsından oluşmaktadır. Kişilerarası zekâ, bir başkasıyla ilgilenen kişinin zekâsı ve duygu gruplarının karışık ve yüksek farklılıklarını sembolize edebilme yeteneği olarak tanımlanırken; bunun zıttı olarak kişisel zekâ, başkalarıyla olan ilişkide kişinin kendi zekâsını ve diğer kişisel yeteneklerinin (hisleri, huyları, motivasyonu ve niyetleri) farkında olması ve bunları birbirinden ayırması olarak tanımlanmaktadır (Wong ve Law, 2002: 245; Gürbüz ve Yüksel, 2008: 176).

Son 20 yıla kadar, insanların zihinsel faaliyetleri konusunda yapılan sayısız araştırmalarda duyguların işlevi ilginç bir şekilde ihmal edilmiştir. Bunun sonucunda da bireylerin özel ve iş yaşamlarındaki muhtemel başarılarını tahmin konusunda tek veri kaynağı olarak bilişsel zekâ kriteri ve testleri kullanılmıştır. Fakat bu kriter bireylerin özel ve iş yaşamındaki geleceğini tahminden ziyade okuldaki akademik başarısını tespit etmeye yaramıştır. Çünkü bilişsel zekâ seviyesi yüksek olduğu halde iş ve özel yaşantısında başarı ve mutluluğu yakalayamamış birçok örnek mevcuttur. Buna karşın bilişsel zekâsı orta seviyede olduğu halde büyük başarılara imza atan kişilerin sayısı da kayda değer seviyededir (Canbulat, 2007: 63). Duygusal zekâ kavramının gelişmesi, insanların bir konuyla ilgili başarılarını ölçmek için kullanılan genel ölçüm testlerinden (üniversite sınavları, IQ) başarılı olan kişilerden çoğunun gerçek hayatta başarılı olamadıklarının tespit edilmesiyle ortaya çıkmıştır (Cumming 2005: 3; Yüksel, 2006: 12).

(34)

IQ’nun akademik başarı getirebileceğine fakat hayatın diğer alanlarında hedefe yönelik eylemlere yol açmayacağına inanmaktadır. Kendi standartları veya başkalarının standartları doğrultusunda başarıyı yakalamış insanlar sadece okullarda değer verilen zekâya güvenmekten çok farklı alanlarda beceri sahibi olmuş, bu becerileri geliştirmiş ve uygulamış kişilerdir (Moller, 1999: 222; Beceren, 2009).

Duygusal zekânın yapısı hakkında araştırmalar yapan ünlü kişilerden biri de Reuven Bar–On’ dur (Yüksel, 2006: 24). On altı yıllık çalışmaları sonucunda dünyadaki tek duygusal zekâ ölçme testini oluşturan, İsrailli psikolog Bar-On tarafından duygusal zekâ (Çakar ve Arbak, 2004: 37), "bireyin kendisini ve diğerlerini anlamasını, kişilerle ilişki kurmasını ve o anda içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayıp, o çevreyle başa çıkabilmesinin sağlayan yeteneklerden oluşur ve bu sayede çevresel uyum gücünü artırarak başarıyı yakalar” şeklinde tanımlanmıştır. Duygusal zekâ kavramını literatürde ilk kez ortaya koyan Mayer ve Salovey, 1990’ların başlarında sosyal ve bilimsel gelişmelerin ışığında, duygusal yeteneklerin de zihinsel bir yetenek olduğunu ifade etmişlerdir. Mayer ve Salovey’in bu yaklaşımlarının getirdiği en önemli yenilik, duyguları değişmesi zor olan kişisel özellikler olarak değil, geliştirilebilir yetenekler şeklinde ele almasıdır. Mayer ve Salovey’e göre duygusal zekâ, ilişkili bir küme oluşturan kabiliyetlerden oluşmakta, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde yaş ile birlikte artmaktadır (Yan, 2008: 13). Mayer ve Salovey’in yaklaşımını izleyen dönemlerde, duygusal zekâyla ilgili bilimsel incelemeler yapılmaya ve konu akademik platformda tartışılmaya başlanmıştır. 1995 yılında Daniel Goleman’ın çıkardığı, duygusal zekânın neden IQ’dan önemli olduğunu anlatan kitabıyla beraber duygusal zekâ kavramı kamuoyunun da ilgisini çekmiş ve sosyal bir eğilim olarak da yayılmaya başlamıştır (Çakar ve Arbak, 2004: 25).

1.4.2. Duygusal Zekâ Kavramının Tanımı

Duygu ve zekâ gibi; tanımı üzerinde hala yoğun bir şekilde tartışılan iki kavramın meydana getirdiği duygusal zekâ kavramı literatürde özellikle son yıllarda geniş yer bulmaktadır. Oldukça yeni bir kavram olan duygusal zekâya ilişkin araştırmalar

(35)

rastlamak olası hale gelmektedir (Yılmaz, 2007: 43). Duygusal Zekâ´nın temelinde ünlü Yunan filozofu Socrates´in de söylediği gibi öncelikle ´kişinin kendisini tanıması´ yatmaktadır. Kendini tanıyan, duygu ve düşüncelerinin farkında olan, güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini bilen bir kişi kendi duygu, düşünce ve davranışlarını yönetebilmekte ve kişilerarası olumlu ve yapıcı ilişkiler kurabilmektedir (www.akilvezekâ.com).

Duygusal zekâ Salovey ve Mayer (1990) adlı iki psikolog tarafından bireylerin duygularıyla başa çıkma becerisi olarak tanımlanmıştır. Adı geçen yazarlara göre duygusal zekâ: ”Bireyin kendisinin ve diğerlerinin hislerini ve duygularını izleme, bunlar arasında ayrım yapma, bu bilgiyi düşünce ve eylemlerinde kullanma berisini içeren, sosyal zekânın bir alt kümesidir (Doğan ve Demiral, 2007: 212).

Basit olarak tanımlandığında duygusal zekâ; duyguların akıllıca kullanımıdır (Çakar ve Arbak, 2004: 34). Weisinger (1998: 12)’e göre duygularımızı kullanarak davranışlarımızı yönlendirebilir ve olumlu sonuçlar elde edebiliriz. Robbin’a göre duygusal zekâ (Çakar ve Arbak, 2004: 34), bir kişinin çevresinden gelen baskı ve taleplerle başa çıkabilme becerisini etkileyen bilişsel olmayan çeşitli yetenek ve beceriler olarak adlandırmaktadır. Duygusal zekâ (Bridge, 2003:12) kendi duygu ve yeteneklerini tanıma, bu duygu ve yetenekleri kabul ederek yenilerine daha iyilerine açık olma, kendine ve işine ait hedeflere istekle ve başarıyla kilitlenme, diğerlerinin duygu gereksinim ve problemlerini anlama, onları önemseyerek iletişim kurma, ekip çalışması için gerekli iletişim, ikna etme, uzlaşma gibi yeteneklerdir (Maboçoğlu, 2006: 44). Duygusal zekâ kavramına katkıda bulunan bir başka bilim adamı da Davies’tır. Davies (Yüksel, 2006: 13) bütün duygusal zekâ literatürünü taradıktan sonra, duygusal zekânın dört boyutlu bir tanımını geliştirmiştir. Davies duygusal zekânın anlaşılması zor bir kavram olduğuna karar vermiş ve bu dört boyutu şöyle açıklamıştır (a.g.e): Duygunun anlaşılması ve ifade edilmesi, başkalarının duygularının anlaşılması ve fark edilmesi, kişinin kendi duygularını düzenlemesi ve kişinin duygularını performansını geliştirmek için kullanılmasıdır.

(36)

yönetebilmemizi kolaylaştıran, duygularımızı tanıma, anlama ve etkin biçimde kullanabilme yeteneği”dir. Kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut beslemedir. Goleman duygusal zekâyı tanımlarken, bireyin kendini motive edebilmesi, duygularını kontrol altında tutabilmesi ve empati yetenekleri üzerinde önemle durmaktadır (Doğan ve Şahin, 2007: 235).

Cooper'a göre duygusal zekâ (Şahinkaya, 2006: 33) "Duyguların gücünü ve hızlı algılayışını, insan enerjisi, bilgisi, ilişkileri ve etkisinin bir kaynağı olarak duyumsama, anlama ve etkin bir biçimde kullanma yeteneği"dir. Kendisiyle barışık, kendisini iyi tanıyan, kendisinin ve başkalarının duygularını anlayabilen, duygularını kontrol edebilen insanlar duygusal zekâsı yüksek olan insanlardır. Bu insanlar çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilmekte, iyi arkadaş, iyi patron-eleman, iyi anne-baba olmakta, daha az sağlık problemi yaşamakta, kısaca mutlu ve yaşamdan zevk alan bireyler olmaktadırlar.

1.4.3. Duygusal Zekânın Geliştirilmesi

İnsanların duygusal zekâ düzeyleri kalıtımsal olarak tayin edilmediği gibi, gelişimi de ilk çocukluk dönemlerinde gerçekleşmemektedir. Genetik olarak sabit olan IQ’nun aksine duygusal zekânın öğrenilme olasılığı oldukça fazla olmaktadır. İnsanlar yaşamayı sürdürerek deneyimlerinden ders aldıkça duygusal zekâ gelişmeye devam etmektedir (Goleman, 1998: 14; Gürsoy, 2005: 60).

Duygusal zekâ konusunda araştırma yapanlar, duygusal zekâda kalıtımsal bir unsur olduğunu kabul etmekte, ancak öğrenmenin de çok önemli bir rol oynadığını öne sürmektedir. İnsanlar doğal yetenekleri açısından birbirlerinden farklı olabilmekte; ancak nereden başlarsa başlasın, herkes kendini geliştirmeyi öğrenebilmektedir (Barutçugil, 2004: 298). Sahip olunan duygular, sadece bireye ait ve özeldir. Onlar hakkında, bireyden başka kimse bilgi sahibi olamamaktadır. Duygularla ne şekilde

(37)

bireyle birlikte doğmakta; gerisini ise çevre etkileri ve eğitim yoluyla birey kendi kendine öğrenmektedir (Konrad ve Hendl, 2001: 169). Buradan da anlaşılabileceği üzere insanlar, yeni duygular öğrenmeye ve öğrendikleri duyguların uyandırdığı dürtüleri değiştirmeye izin veren duygusal bir yapıya sahip olmaktadır (Canbulat, 2007: 89).

Duygusal zekânın tanımladığı (Acar, 2001: 28); bireyin kendini tanıması, duygularını kontrol etmesi, motive etmesi, isteklerini erteleyebilmesi, duygusal değişimlerini algılayabilmesi, güçlükler karşısında direnebilmesi, diğer bireyleri anlayışla karşılayabilmesi, onların duygularını sezinleyebilmesi, etkin ilişkiler kurup sürdürebilmesi gibi yetenekler; öğrenilebilir özellikteki psikolojik ve sosyal becerilerdendir. Bu beceriler sayesinde birey, yaşamının farklı boyutlarındaki başarısını ve doyumunu üst düzeylere çıkarabilmektedir. Bilim adamları duygusal zekânın, IQ gibi kader olmadığını; her yaşta geliştirilebileceğini ifade etmektedirler. Bu özellikleri gereği duygusal zekânın önemi bir kat daha artmaktadır.

Araştırmalara göre (Baltas, 2006: 45), duygusal zekânın beş boyutunun her biri tek tek veya birlikte geliştirilebilmekte ve yetkinlikleri öğrenilebilmektedir. Yüksek duygusal zekâ, insanlarla ve hayatla barışık olmanın yollarını güçlendirmektedir. Böylece, iletişim becerisiyle birlikte ilişki yönetiminde yetkin, etkin davranışlar sergileyen, kendini tanıyan ve hayattan ne istediğini bilen olgun bir insan olmanın kapılarını açmaktadır (Canbulat, 2007: 88). Bu açıdan bakıldığında duygusal zekâ düzeyi yüksek olan bireyler; duygularını daha başarılı biçimde yönetebilmekte, duygusal sorunların çözümünde ve stres yönetiminde daha başarılı olmakta, bununla bağlantılı olarak aile içi ilişkilerde ve sosyal ilişkilerde daha yapıcı ve pozitif tepkiler sergilemektedirler (Mayer vd, 2004: 198–199). Diğer yandan duygusal zekâ düzeyi yüksek olan bireyler, problemlerin çözümünde etkili başa çıkma becerilerine daha fazla sahip olmakta, duygusal farkındalık ve duyguların kontrolü konusunda daha başarılı olmaktadırlar (Matthews ve Zeidner, 2002: 256). Duygusal zekâ düzeyi düşük olan bireyler ise, sosyal ilişkilerde daha başarısız olmakta ve daha fazla saldırgan davranışlar sergileyerek olumsuz ilişkiler geliştirmektedir (Brackett vd,

(38)

2001; Otacıoğlu, 2009: 334) .

Goleman (l998) ise EQ’nun geliştirilebilirliği konusunda şunları söylemiştir: ”IQ’nun tersine EQ önemli ölçüde yükseltilebilir. İnsanlar duygusal açıdan eşit yaradılışlı değildirler, herkesin doğası farklıdır. Fakat bunun yanında davranışlar, kendinin ifade ediş biçimi ve duyguları kullanma şekli kayda değer biçimde değiştirilebilir” (Gürsoy, 2005: 60).

1.5. DUYGUSAL ZEKÂ MODELLERİ

Duygusal zekâ konusunda farklı modeller geliştirilmiştir. Bu alanda yapılan araştırmalarda çeşitli araştırmacılara ait modeller kullanılmaktadır. Duygusal zekâ kavramı üzerinde araştırmalar yapan Mayer’le Salovey, Bar –On, Cooper’la Sawaf ve Goleman, duygusal zekâ yeteneklerini açıklayan modeller geliştirmişlerdir. Aşağıda bu modellere yer verilmiştir.

1.5.1. Mayer ve Salovey’in Duygusal Zekâ Modeli

Duygusal zekânın tanımlanmasından bugüne kadar değişik duygusal zekâ modelleri ortaya atılmıştır. Bunlardan Mayer ve Salovey’in (1997) dört seviyeli modeli en eski modeldir. Bu modele göre duygusal zekâyı oluşturan öğelerden her biri, diğeriyle birlikte duygusal zekâyı yükseltici nitelikte yetenekleri taşımaktadır. Bunlar hiyerarşik bir sıraya göre dizilmekte olup, her bir basamak bir önceki ile yakın ilişki içindedir. En alt basmak, duyguyu algılama ve ifade etme gibi basit becerileri içerirken, en üst basamak ise duygunun daha yoğun bilinçli işlemleriyle ilgilidir (Otacıoğlu, 2009: 336). Duygusal Zeka kavramını ilk kez ortaya atan Mayer ve Salovey’in dört bölümden oluşan Duygusal Zeka Modeline Tablo 1.3’de yer verilmiştir.

(39)

Tablo 1.3: Mayer ve Salovey’in Dört Boyutlu Duygusal Zekâ Modelinin Zekâyla ve Kişilikle Olan İlişkisi

BOYUTLAR ÖLÇÜNÜN TANIMI ZEKÂ VE KİŞİLİKLE İLİŞKİSİ

1.Duyguyu Algılamak. Duyguları yüzlerde, resimlerde

tanıma yeteneği. Zekâya bilgi girdisi sağlar. 2.Duyguyu Düşüncede

Kaynaştırmak.

Duygusal bilgiyi kontrol edebilme ve düşünceyi zenginleştirmek için duygusal bilgiye yön verebilme yeteneği.

Bilişsel görevlerde duygusal bilgiden yararlanmak için düşünceyi düzenler. 3.Duyguyu Anlamak. İlişkiler, bir duygudan diğerine

geçişler ve duygular hakkındaki dilbilimsel bilgilere ilişkin duygusal bilgiyi değerlendirme yeteneği.

Duygular ve duygusal bilgi

hakkında soyut değerlendirme ve mantık

yürütme merkezidir. 4.Duyguyu Yönetmek.

Duygusal ilişkileri yönetme yeteneği.

Hoş ve hoş olmayan duygulara açık olmaktır. Olumsuz duyguların etkisini azaltarak ve olumlu duyguların etkisini artırarak, kendinin ve başkalarının duygularını yönetmektir.

Kaynak: Otacıoğlu, 2009: 336.

Tablo 1.3’deki dört boyutlu Duygusal Zekâ Modeli aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

1.5.1.1. Duyguyu Algılamak

Kişinin kendi duygularının farkında olabilmesi, bu duygularını ve duygusal ihtiyaçlarını başkalarına anlatabilmesi yeteneğidir. Duyguları algılama aynı zamanda duyguların dürüst ve dürüst olmadığını ayırt etmeyi içermektedir (Yüksel, 2006: 22). Mayer ve Salovey‘in modelinde duygusal algılama en düşük düzeydir ve bireyler duygularını etkili bir şekilde tanımlayabildikleri zaman meydana gelmektedir (Doğan ve Şahin, 2007: 240). Bu yetenek önemlidir, çünkü bir birey duygularını tam ve doğru olarak yorumlayabilirse duygusal etkileşimin olduğu durumlara tepki vermede daha hazırlıklı olabilmektedir (Lopez vd, 2003: 25; Doğan ve Şahin 2007: 240).

Referanslar

Benzer Belgeler

Böyle özgün bir edebiyatın donyaca tanınmaması bizim yitiğim iz olduğu kadar dünyanın da yitiğidir.. TÜRK EDEBİYATININ

Traditionally, teachers will give their lectures on the platform and students will take notes from their seats, the tempo basically is subject to the teachers; however, in

Hazırlanan bilgisayar programından alternatif soğutucu akışkan olarak R 407c gazı seçilmiş ve bu gaza ait Lop P-h diyagramdaki özgül entalpi değerleri soğuk oda

Gilbert (2006)’a göre yaşam temelli öğrenmede içerikler, öğrencilerin günlük hayatlarından, sosyal konulardan ve endüstriyel konulardan seçilmeli, üst düzey

In this section, we formulate a dynamic Mobile-ADS design model assuming that known locations of combat units, as well as the set of potential Mobile-TP locations change in

Environmental education aims to provide individuals with an understanding of ecological balance and their roles in this balance, to help them develop opinions on how to live

Araştırmada öğretmenlerin örgütsel politika algıları ile duygusal emek düzeyleri arasındaki ilişkilere yönelik sonuçlara göre de, örgütsel politikanın tüm alt

Nepotizm ve iĢ stresi arasındaki iliĢkileri inceleyen birçok araĢtırmacı da nepotizmin iĢ stresinde artıĢa yol açtığını ileri sürmüĢlerdir (Araslı ve Tümer,