• Sonuç bulunamadı

Eşdeğerlik ve Skopos kuramının çeviri eylemine uygulanabilirlikleri: Bertolt Brecht çevirilerine eleştirel bir yaklaşım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eşdeğerlik ve Skopos kuramının çeviri eylemine uygulanabilirlikleri: Bertolt Brecht çevirilerine eleştirel bir yaklaşım"

Copied!
184
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ALMAN DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

ALMAN DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

EŞDEĞERLİK VE SKOPOS KURAMININ ÇEVİRİ

EYLEMİNE UYGULANABİLİRLİKLERİ: BERTOLT

BRECHT ÇEVİRİLERİNE ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

Fırat SOYSAL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Ahmet CUMA

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)

ÖN SÖZ

Bilimsel çalışmaların ve bilimsel anlamda ortaya atılan kuramların, sadece çalışma ve kuram olarak kalması, bilimin pratiğe dönük yarar sağlayan bir işleve bürünebilmesine engeldir. Elbette her bilimsel yaklaşımın veya teorinin pratiğe dökülebilmesi için, ait olduğu dönemin içinde bulunduğu şartlar her zaman elverişli olmayabilir. Uygulama alanına adım atılmasında, zamana, zamanla ilerleyen bilimsel gelişmelere ihtiyaç duyulabilir. Burada bahsettiğim aslında bilimsel çalışmaların demlenme sürecidir.

Mevcut çalışmamda, bilimsel bir yaklaşım olarak ele aldığım ve kanaatimce artık fenomenleşmiş olan Eşdeğerlik yaklaşımını, sorunsal değil yöntemsel açıdan incelemeyi amaçladım. Bu sayede, demlenme sürecini çoktan aşmış olan ve kimi çağdaş çeviribilimciler tarafından kabul görmemeye başlayan bu yaklaşıma, Çeviribilimde, çeviri sürecinde faydalanılabilecek bir Eşdeğerlik yöntemi geliştirmeye çalıştım. Yöntemin adını ise Eşdeğerlik Piramidi şeklinde nitelendirdim. Böylece Eşdeğerlik yaklaşımı, kuramsallıktan pratiğe uzanan bir düzleme dâhil edilmiş oldu.

Bu çalışmayı bir bütün olarak tasavvur edecek olursam, bu bütünün yarısını Eşdeğerlik yaklaşımı oluştururken, diğer yarısını Skopos kuramı oluşturmaktadır. Bu kuramı ele alırken, kurama yönelik yaklaşımların sunulmasının yanı sıra, Eşdeğerlik Piramidi için öngördüğümüz sistemin Skopos kuramı bağlamında ne ölçüde işlevsel olup olmadığına da açıklık getirmeye çalıştım. Çalışmam için izlediğim yöntem, ortaya koymaya çalıştığım yöntem dışında, metne dayalı yöntemdir. Skopos kuramına getirmiş olduğum farklı yaklaşımlardan elde ettiğim çıkarımlara dayanarak, salt metne dayalı yöntemin, inceleme açısından, ne ölçüde yarar sağladığını tespit etmeye çalıştım. Çeviribilim açısından hayli önem arz eden Eşdeğerlik yaklaşımı ve Skopos kuramını aynı çalışmanın çatısı altında toplamamın nedenlerinden biri, salt metne dayalı yöntemle yapılan incelemelerde nereye kadar gidilebileceğini tespit edebilmemdir. Diğer bir neden ise, her iki yaklaşımın/kuramın daha iyi bir çeviri işlemi açısından ne gibi katkılar sağlayabileceğini tartışmaktır. Bu

(8)

iki yaklaşımı/kuramı tek bir çalışmada toplamanın bir takım güçlüklere yol açtığını itiraf etmeliyim. Fakat belli bir bağlam çerçevesinde bu güçlükleri aşmış olduğumu düşünüyorum. Çalışmanın yürütülebilmesi için, referans bulma hususunda zorluklarla karşılaşmış olduğumu da inkâr edemem. Ancak tez aşamasında Erasmus programından yararlanarak Almanya’da bulunmuş olmam bu zorlukları aşmada bana büyük ölçüde yardımcı olmuştur. Bu bağlamda referanslarımın büyük bir kısmını yabancı kaynaklar oluşturmaktadır.

Bu çalışma için fikirlerini ve desteğini benden hiçbir zaman esirgememiş olan danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Ahmet Cuma’ya teşekkürü bir borç bildiğimi burada belirtmek istiyorum. Diğer yandan Selçuk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölüm başkanı sayın Prof. Dr. İbrahim İlkhan’a, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’ndeki hocalarımın her birine, yardımlarından ve desteklerinden ötürü teşekkür ederim. Son olarak ise, bu çalışma süresince bana karşı her zaman hoşgörülü ve anlayışlı davranan aileme, nişanlım Esin Eren’e, yine destekleriyle beni yalnız bırakmayan Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’ndeki hocalarıma ve mesai arkadaşlarıma teşekkür ederim. Şu bir gerçek ki, onların yardımları ve desteği olmadan çalışmamı bu noktaya getirebilmem çok zor olurdu. Yapmış olduğum bu çalışmanın çeviribilim açısından faydalı olmasını temenni ediyorum.

Fırat SOYSAL, 2012

(9)
(10)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Alaaddin Keykubat Kampüsü Selçuklu/ KONYA Tel: 0 332 223 2446 Fax: 0 332 241 05 24 http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/ Öğ renci ni n

Adı Soyadı Fırat SOYSAL

Numarası 094206001001

Ana Bilim / Bilim Dalı Alman Dili ve Edebiyatı/Alman Dili ve Edebiyatı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd.Doç.Dr. Ahmet CUMA

Tezin Adı Eşdeğerlik ve Skopos Kuramının Çeviri Eylemine Uygulanabilirlikleri: Bertolt Brecht Çevirilerine Eleştirel Bir Yaklaşım

ÖZET

Çalışmada, Çeviribilim alanında tartışıla gelmiş Eşdeğerlik yaklaşımı ve yine bu alanda Hans J. Vermeer tarafından ortaya atılmış olan Skopos Kuramı konuları ele alınmıştır. Bu konulara dair bilimsel tespitler tartışılmış, benzer ve farklı yönleri ele alınmıştır. Amaçlar arasında öncelikle Eşdeğerliğe çeviri için başvurulabilecek nesnel ve işlevsel bir yöntem getirebilmek, Werner Koller’in Eşdeğerlik sınıflandırmasına farklı bir bakış açısı kazandırabilmek yer almaktadır. Sonraki hedefler ise, Skopos kuramının işlevselliğini tartışmak, metne dayalı yöntemle ne gibi çıkarımlarda bulunulabileceğini ortaya koymak ve bu kurama yönelik farklı yaklaşımlar getirebilmek olmuştur. Eşdeğerlik yaklaşımına yönelik yöntemsel bir “Eşdeğerlik Piramidi” belinlenmiş, belirlenen bu piramidin işlevselliği ve uygulanabilirliği Bertolt Brecht’in seçilmiş eserlerinin Türkçe çevirilerinden örnekler üzerinde tartışılmıştır. Bunun neticesinde, Eşdeğerlik piramidine her türden çeviri metni için başvurulabileceği öngörülmüştür. Skopos kuramında ise savlar ve karşı savlar ele alınmış, mevcut bilgiler üzerinde farklı saptamalar yapılmaya çalışılmıştır. Hem Eşdeğerlik yaklaşımı hem de Skopos kuramı için alternatif yöntemler geliştirilmeye çalışılmış ve metne dayalı betimsel bir yöntemle eleştirel bir inceleme yürütülmüştür. Ayrıca Skopos kuramında belirlenen yönteme dayalı cevaplanması planlanan sorular bağlamında, salt metne dayalı betimsel bir yöntemin tam olarak yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Seçilen örnekler üzerinde yapılan incelemeler neticesinde, çalışmanın amacına yönelik sorular tartışılmış, sonuç bölümünde elde edilen çıkarımlara yer verilmiştir.

(11)
(12)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Alaaddin Keykubat Kampüsü Selçuklu/ KONYA Tel: 0 332 223 2446 Fax: 0 332 241 05 24 http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/ Öğ renci ni n

Adı Soyadı Fırat SOYSAL

Numarası 094206001001

Ana Bilim / Bilim Dalı Alman Dili ve Edebiyatı/Alman Dili ve Edebiyatı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd.Doç.Dr. Ahmet CUMA

Tezin İngilizce Adı Applıcabılıty of The Equıvalence and The Skopos Theory to The Practıce of Translatıon: A Critical Approach to The Translations of Bertolt Brecht

SUMMARY

This study examines Equivalence, an approach that has been largely discussed, and Skopos Theory which was suggested by Hans J. Vermeer. To that end, scientific findings on this topic, as well as analogical and distinctive characteristics of the theories in question are disputed at length. Introduction of an objective and functional translational method that can be employed in Equivalence and providing Werner Koller’s Equivalence with an alternative perspective are among the objects of this study. This is followed by the discussions of the functionality of Skopos theory, suggestions for possible implications of text-based methods and the introduction of alternative approaches to the theory. The procedural “Equivalence Pyramid” generated for the Equivalence approach is examined in terms of its functionality and applicability through the study of the Turkish translations of Bertolt Brecht’s selected works. On the other hand, theses and antitheses on Skopos have also been analysed and based on a joint method for both Equivalence approach and Skopos theory, a text-based review has been carried out. The outcome of this study is that Equivalence Pyramid can be utilised for all types of translational texts. Finally, it has been concluded that Skopos theory does not substantially respond to the text-based descriptive methodology addressed within the scope of this study.

(13)
(14)

KM: Kaynak Metin Ç1: Birinci Çeviri Metin Ç2: İkinci Çeviri Metin

(15)
(16)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Tez Kabul Formu ... ii

Önsöz ... iii Özet ... iv Summary ... v Kısaltmalar ... vi Giriş ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. Eşdeğerlik Yaklaşımına Genel Bir Bakış ... 7

1.1. Eşdeğerlik Kavramı ... 7

1.2. Çeviribilimde Eşdeğerlik ... 9

1.3. Eşdeğerlik Sınıflandırmaları ... 28

2. Eşdeğerlik Yaklaşımına Yönelik Yöntem Belirleme: Eşdeğerlik Piramidi ... 41

2.1. Eşdeğerlik Piramidinin Çeviri Eserlerden Örnekler Üzerinde Uygulanabilirliği ... 45

2.1.1. Bertolt Brecht’in “Mutter Courage und ihre Kinder (Cesaret Ana ve Çocukları)” Eserinin Çevirilerinin Yöntemsel Düzlemde Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi ... 45

2.1.2. Bertolt Brecht’in “Dreigroschenroman (Üç kuruşluk Roman)” Eserinin Çevirilerinin Yöntemsel Düzlemde Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi ... 72

(17)

İKİNCİ BÖLÜM

3. Skopos Kuramına Genel Bir Bakış ... 102

3.1. Skopos Kuramı: Vermeer, Savlar ve Karşı Savlar ... 120

4. Skopos Kuramına Alternatif Bir Yöntemsel Yaklaşım ... 129

4.1. Skopos Kuramının Çeviri Eserlerde Uygulanabilirliği ... 134

4.1.1. Bertolt Brecht’in “Geschichten vom Herrn Keuner (Bay Keuner’den Öyküler)” Eserinin Çevirileri üzerinde Skopos Kuramı Bağlamında Yöntemsel Düzlemde Bir İnceleme ... 134

4.1.1.1. “Herr Keuner’den Öyküler” Çeviri Metninin Skoposuna Dair Çıkarımlar ... 136

4.1.1.2. Skopos Kuramının Yöntemsel Bağlamda Çeviri Metin Üzerinde İncelenmesi ... 140

4.2. Skopos Kuramı: Tartışma ve Değerlendirme ... 154

Sonuç ... 157

(18)

GİRİŞ

Çeviribilim kapsamında geçmişten günümüze değin birçok önemli çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar içersinde çevirinin daha kapsamlı boyutlarda incelenebilmesi adına geliştirilmiş olan birtakım kuramlar söz konusudur. Bu kuramlar tartışılarak günümüze kadar çeşitli aşamalardan geçmiş, en ideal hale getirilmeye çalışılmıştır. Hali hazırda bu yönde çalışmaların devam ettiğini görebilmek mümkündür.

Araştırmamızın konuma açısından Türkiye’de Çeviribilim alanında son dönemde dikkat çeken ve önde gelen özgün çalışmalardan bahsetmek gerekir. Başlıca çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz: “Çeviriden Çeviribilime” (Eruz, 2003), “Çeviri Etkinliği” (Yazıcı, 2004), “Söylenceden Gerçekliğe” (Akbulut, 2004), “Çeviribilim Temel Kavram ve Kuramları” (Yazıcı, 2005), “Yazılı Çeviri Edinci” (Yazıcı, 2007), “Tarihsel ve Kuramsal Açıdan Çeviri Edimi” (Yücel, 2007), “Akademik Çeviri Eğitimi” (Eruz, 2008), “Çeviriye Bilimsel YaklaĢımlar” (Burçoğlu, 2010), “Çok Kültürlülük ve Çeviri” (2010), “Çeviribilimde AraĢtırma” (Yazıcı, 2011) vd. Bu çalışmaların yanı sıra Mehmet Rifat’ın yayına hazırlamış olduğu “Çeviri Seçkisi I” (2003) ve “Çeviri Seçkisi II” (2004) ile Sakine Eruz ve Filiz Şan’ın yayına hazırladıkları “Çeviribilimden Kesitler” (2011) çalışmalarından da söz etmemiz gerekir. Burada vermiş olduğumuz çalışmaların sayısını artırmak mümkündür. İçerik olarak vermiş olduğumuz çalışmalar genellikle Çeviribilimin bilim olma serüveninden, tarihçesinden, Çeviribilim kavram ve kuramlarından ya da çeviribilimsel yaklaşımlardan söz etmektedir. Mevcut kuramlar ve yaklaşımlar içerisinden Eşdeğerlik yaklaşımı ve Skopos kuramı çalışmamızın odak noktasını oluşturmaktadır. İki ana bölüm şeklinde inşa edilen çalışmamızda, bu ana bölümleri desteklemek amacıyla yöntemsel ve uygulamaya dayanan alt başlıklardan yararlanılmıştır.

Birinci bölüm Eşdeğerlik kavramını, bu kavrama yönelik yaklaşımları, tanımlamaları ve tasnifleri içermektedir. Eşdeğerlik, uzunca bir zaman tartışılmış, tanımlamalar getirilmeye çalışılmış, çok çeşitli sınıflandırmalara tabii tutulmuş,

(19)

farklı disiplinlerin içerisine yayılarak anlam kazandırılmaya çalışılmış bir fenomendir. Günümüzde çeviri adına yayımlanan çalışmalarda eski görüşlere yer verildiği gibi yeni birtakım okumaların da eklenerek harmanlandığı bir kavram olarak tartışılmaya devam edildiği görülmektedir. Çağdaş çeviri bilimciler tarafından hâlihazırda kabul görüp görmediği ise muallâkta bir konudur. Bu muallâklık bir anlamda kavrama yönelik hemfikir olunamaması sorununu doğurmuştur. Bu sorun kavramı tanımlama güçlüklerine neden olmaktadır. Bu yüzden anlamsal ve yöntemsel açıdan da muallâkta kalan bir kavram olarak görülebilir. Kabul görüp görmemesinden ziyade, Eşdeğerliğin ne olduğu ve şu anda nasıl bir noktaya geldiği üzerinde durulması gerekir.

Uzunca bir süredir çeviribilimsel manada tartışılmış olan bu kavrama, Eşdeğerliğe ne oldu? Aslında Antony Pym’in de hazırlamış olduğu bir sunumun başlığında dikkat çekmek istediği tam olarak da bu noktadır: “What happened to equivalence?” (Pym, 2012). Bu sunumda Pym, Eşdeğerliği en temelden ele alarak onun hakkında bugüne kadar dile getirilmiş yaklaşımları şematik bir biçimde bizlere sunar. Biz de bu çalışmada Eşdeğerliğin ne kadar yol kat etmiş olduğuna belli bir ölçüde yer vermeye çalışacağız. Tartışıla gelen ve muallâkta kalan böyle bir kavramın artık fenomen niteliği kazanmış olduğunu düşünmekteyiz. Bu yaklaşımla beraber çeviriyi nesnel bir değer yargısıyla sınamayı amaçlayan ve kanaatimizce Eşdeğerliğe yönelik tartışmalarda eksik gördüğümüz yöntemsel belirlemeler üzerinde daha fazla durulması hedeflenmektedir.

Metodolojik çalışmaların varlığı yadsınamaz, lakin Eşdeğerliği belli bir çerçevenin içerisine dâhil edebilmiş, sistemli bir yöntemden de söz edilememektedir. Bu çalışmanın Eşdeğerliğe ayrılmış olan birince bölümünde en başta amaçlanan yöntemsel bir belirlemede bulunabilmektir. Bu amacı gerçekleştirme yolunda öncelikli olarak Eşdeğerliğin genel ve çeviribilimsel tanımlamalarına yer verilecek, sonra Eşdeğerlik sınıflandırmaları hakkında bilgi aktarımına gidilecektir. Yöntemsel bir taslak belirleme çabasının yer aldığı başlıkta, Eşdeğerlik yaklaşımına yönelik en kapsamlı ve en uygun görülen sınıflandırma türü seçilerek, gerekçeleri belirtilip, yöntemsel açıdan ilaveler dile getirilmeye çalışılacaktır. Bu sınıflandırmaya ait

(20)

Eşdeğerlik türlerinin, ters bir piramit oluşturularak, bu piramidin içerisine yerleştirilmesi çalışmanın amaçlarındandır. Planlanan piramit için, belli özellikler ve özgün nitelikler yüklenmesi, hiyerarşik bir sistemin takip edilmesi öngörülmüştür. Yöntem niteliğinde belirlenen taslakla birlikte bir diğer alt başlıkta, çeviri eserler üzerinde bu taslak yöntemin karşılaştırmalı incelemesi yapılmaya çalışılacaktır. Bu inceleme ile varılmak istenen, taslağın işlevsel ve uygulanabilir olup olmadığının tartışılmasıdır.

İkinci bölümde, Skopos kuramı genel bir değerlendirmeyle ele alınmaya çalışılacaktır. Öncelikle Skopos kuramını farklı bakış açılarıyla açıklama yoluna gidilecek, elde edilen veriler kuramın yaratıcısı olan Hans J. Vermeer’in görüşleriyle harmanlanarak tartışılacaktır. Skopos kuramının salt metne dayalı yöntemle, Çeviribilim açısından çeviri metinler üzerinde ne ölçüde incelenebilir ve uygulanabilir olduğu tartışılacaktır. Skopos kuramı için de, Eşdeğerlikte olduğu gibi, yöntemsel bir arayışa gidilmesi amaçlarımız arasındadır. İzlenebilecek bir yol/taslak ile beraber, çeviri metinler üzerinde cevapları aranması planlanan bir takım sorular tespit edilip, alt başlıklarda çeviri metinlerden seçilen örnekler üzerinde bir inceleme yürütülmeye çalışılacaktır. İncelemenin asıl amacı, Skopos kuramının sadece metne dayalı betimsel bir yöntemden yararlanılarak çeviri metinler içerisinde ne şekilde aranabilir ve metinler üzerinde ne ölçüde uygulanabilir olup olmadığının tespit edilebilmesidir. Mevcut çalışma açısından, her iki bölümde de taslak niteliğinde yöntem belirleme ve bu taslağı uygulama çabaları, aslında çalışmanın tartışma kısmını, örneklendirme bölümünü, yöntemsel analizini ve elde edilen çıkarımları tartışan inceleme bölümünü oluşturmaktadır. Nitekim bu çalışmayı meydana getirme amaçlarından bir diğeri inceleme bölümüyle birtakım tespitlerde bulunabilmektir. Öncelikle Skopos kuramının çeviri metinler üzerinde incelenebilmesi için bir taslak oluşturulmaya, daha sonra bu taslakla Skopos kuramının prensiplerinin çeviri metinlerde tespit edilebilmesine çalışılacaktır. Her iki bölüm için de elde edilen bulgular önce bölüm sonlarında ele alınıp, daha sonra sonuç bölümünde birlikte tartışılacaktır.

(21)

Bugüne kadar yapılmış olan benzer çalışmalarda Çeviribilim, çeviribilimsel yaklaşımlar ve çeviri kuramları vb. konulara rastlamak mümkündür. Birebir Eşdeğerliği ele alıp inceleyen çalışmalar söz konusu olmakla birlikte, mevcut çalışmalarda çeviri metinler üzerinde yapılan incelemeler durumsal tespitleri içerir niteliktedir. Bu durumsal tespitlerin yanında istatistikî verilerden de yararlanan çalışmalar mevcuttur. Ancak Eşdeğerlik tanımlamalarından ya da sınıflandırmalarından yola çıkılarak belirlenen sistemli bir yöntemsel analizi içeren çalışmalara pek rastlanılamamaktadır. Nitekim Eşdeğerlik böyle bir yöntemi bize sunmamaktadır. Yöntemsel bir taslağın belli bir yaklaşım ya da yaklaşımları dikkate alarak oluşturulması, araştırmacı tarafından yapılması gereken bir işlemdir. Bu çalışmada bahsedilen türden yöntemsel bir yaklaşım oluşturulmaya çalışılacak, oluşturulan bu taslağa dayalı olarak bir kaynak metin ve onun çeviri metinleri karşılaştırılarak, söz konusu çeviri metinler incelemeye ve eleştiriye tabi tutulacaktır. Burada, daha önceki çalışmalarda yer alan durum tespitinden ya da istatistikî verilerin karşılaştırılmasından ziyade, çeviri metinlerin Eşdeğerliğe ne ölçüde sahip oldukları, uygun ve yeterli aktarımların yapılıp yapılamadığı ve önerdiğimiz taslak çerçevesinde Eşdeğerlik türlerine hangi aşamada başvurulmuş olduğuna yer verilecektir. Elde edilen verilerle birtakım çıkarımlara ulaşmak hedeflenmektedir. Dolayısıyla bu çalışmayı daha önceki çalışmalardan ayıran ve özgün kılan en önemli faktör, farklı bakış açılarıyla tasarlanan ve izlenen yöntemsel bir taslak oluşturma çabasıdır. Bu taslaktan sonra gelen diğer bir ayırıcı özellik taslağın çeviri metinler üzerinde uygulanma şeklidir. Uygulamada durum tespitinden ziyade, olan ile olması gereken arasında öne sürülen yaklaşımlar, bu yönde dile getirilen eleştiriler ve elde edilen veriler, ön plana çıkarılacaktır. Zaten muallâkta olan bir yaklaşımdan yola çıkılarak izlenebilecek bir taslağın kesin sonuçlar verebilmesi beklenemez. Bu yüzden çeviri işleminde ancak en uygun ve en yeterli aktarımlara ulaşılabilesi hedeflenebilir.

Skopos kuramı için çerçeveleri çizilen yöntemsel prensipler dâhilinde birtakım sorular belirlenip, belirlenen bu soruların cevapları, inceleme kısmında çeviri eserler üzerinde verilmeye çalışılacaktır. Ulaşılabilen çıkarımlara dayanarak, kuramının uygulanabilirliğine ilişkin değerlendirmelerde bulunulması öngörülmektedir.

(22)

Skopos kuramı bağlamında kuramsal açıdan verilerin bir araya getirilerek değerlendirmeye tabi tutulduğu çalışmaların varlığından söz edilebilir. Bununla beraber çeviribilimsel analizler ve incelemeleri içine alan çalışmalar da mevcuttur. Ancak kuramın özünde yer alan prensiplere dayandırılarak tasarlanmış bir yöntemsel yaklaşım ile metne dayalı betimsel incelemelere çokça rastlayamamaktayız. Bu yüzden alternatif bir yaklaşımla farklı bir incelemeyi bu çalışmamızda ele alıp, kuramın metne dayalı betimsel bir yöntemle ne ölçüde uygulanabilir olduğunu ikinci bölümde tartışacağız. Skopos kuramına yönelik çalışmamızda yer alan bu bölümün farklı bir nitelik taşıması izlenen yoldan ileri gelmektedir.

Aynı çalışma çerçevesinde Eşdeğerlik yaklaşımı ve Skopos kuramının birlikte ele alınması, çeviri eserler üzerinde farklı yaklaşım veya kuramların alternatif yöntemlere dayanarak incelenebileceğini gösterebilmek içindir. Bununla beraber hem Eşdeğerlik yaklaşımının hem de Skopos kuramının çeviri eserler üzerinde aranabilir, incelenebilir ve çeviri eserleri yönlendirebilir olduklarının gösterilebilmesi hedefler arasındadır. Ayrıca Skopos kuramı ile Eşdeğerlik yaklaşımı arasındaki ilişkiye mevcut inceleme dâhilinde değinilmeye çalışılmıştır.

Eşdeğerlik yaklaşımına ilişkin yöntemsel bir Eşdeğerlik piramidi geliştirilmesiyle, bu ve bundan sonraki çalışmalar için başvuru niteliğinde olan bir taslak ortaya koyabilmek amaçlanmaktadır. Bu taslak amaçlanırken piramit için öngörülen prensipler, hem çeviri metinleri inceleyen araştırmacıları/eleştirmenleri hem de çeviri işini yürütecek olan çevirmenleri düşünerek belirlenecektir. Skopos kuramı için izlenen yolla, çevirinin aslında kendi içinde var olana ulaşmak, onu su yüzüne çıkarabilmek amacında olduğu yönündeki varsayım tartışılacaktır. Skopos kuramı çeviriyi çeviri yapan ilkeleri yine çeviriye dayanarak açıklamaya çalışır. Bu çalışmada da, zaten çevirinin karakterinde yer aldığı varsayılan ve Skopos kuramıyla somut çerçeveler içinde ele alınan özelliklerin tespitine gidilecektir. Yapılacak incelemede, Skopos kuramının prensiplerinin çeviri metinlerde aranması söz konusudur. Bu bir bakıma kuramın sağlamasının yapılması anlamına gelmektedir.

(23)

Mevcut çalışmada ve özellikle çalışmanın uygulamalı bölümlerinde metne dayalı betimsel yöntemden yararlanılacağını dile getirmiştik. Salt metne dayalı yöntem ile Eşdeğerliğin ve Skoposun ne ölçüde incelenebilir ve uygulanabilir oldukları, örnekler üzerinde tartışılacaktır. Çalışmanın birinci ve ikinci bölümünde yer alan uygulama kısımları için yararlanılan çeviri eserlerin orijinalleri Bertolt Brecht’e aittir. Brecht’ten seçilen bu eserler şunlardır: “Mutter Courage und Ihre Kinder” (1999), “Dreigroschenroman” (1990) ve “Geschichten vom Herrn Keuner” (2004). Bu eserler ve “Cesaret Ana ve Çocukları (Selen, 1999)”, “Cesaret Ana ve Çocukları (Damgacı ve Sencer, 1967)”, “Üç Kuruşluk Roman (Özkaya, 1994)”, “Beş Paralık Roman (Soysal, 2011)”, “Bay Keuner’den Öyküler (Cemal, 1994)”, “Bay Keuner’den Öyküler (Saraç, 1994)” çevirileri yöntemsel bağlamda karşılaştırmalı olarak incelemeye tabi tutulmuşlardır.

Skopos kuramının çeviri metinler üzerinde izlerinin aranmasında belli aşamaları takip eden bir yol izleneceğini vurgulamıştık. Çeviri işlemi için Skopos kuramının ortaya koymuş olduğu aşamalar söz konusudur. Bunlar; çeviri eyleminin öncesi, çeviri eyleminin yürütüldüğü aşama, çeviri ürünün ortaya çıkması ve alıcıdan gelen tepki ile çeviri ürünün amaçladığı etkinin ilişkisi şeklindedir. Çalışmamızda Skopos kuramının çeviri işleminde çeviri ürün (translatum) aşamasında, izlenebilir olup olmadığının metne dayalı yöntemle incelenmesi planlanmaktadır. Kimi zaman son aşama olan alıcının tepkisi ve çevirinin amaçladığı etkinin birbiriyle ilişkisinin ne olabileceğine ilişkin fikirler yürütülmeye çalışılsa da, inceleme translatum aşamasıyla sınırlandırılmıştır. Kurama ilişkin prensipler için metinden edinilen çıkarımlara dayanarak birtakım tespitlere gidilmesi öngörülmektedir.

İnceleme sürecinde odak noktayı teşkil eden, çeviri metinlerdir. Bu çalışma için, orijinal metin ve orijinal metnin yazarının etkisi göz ardı edilemez. Fakat bunlar çalışmanın kapsamı ve işlevi gereği geri planda tutulmuştur. Hem Eşdeğerlik hem de Skopos kuramı için uygulamalı bir çalışmada, metne dayalı yöntem ile esas olarak ele alınması gereken, çeviri eser ve çevirmendir. Çalışmamızla birlikte hem Eşdeğerlik hem de Skopos kuramı kapsamında çıkış noktamız Çeviribilimde yöntemsel alandaki boşluğa yönelmektir.

(24)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. Eşdeğerlik Yaklaşımına Genel Bir Bakış

Geçmiş ve günümüz çeviri çalışmaları ve araştırmalarında -bazı çağdaş çeviribilimcilerce eskisi kadar kabul görmediği dile getirilse de- Eşdeğerlik kavramına sıkça rastlanıldığı görülmektedir. Eşdeğerlik kavramının ne anlama geldiği, ne tür bir işleve sahip olduğu ve bu kavramın nereden çıktığı, öncelikle açıklanması gereken konulardır. Eşdeğerlik, farklı bilim dallarınca çeşitli şekillerde tanımlanmaya çalışıldığı için birçok farklı anlamı içinde barındırmaktadır. Çalışmamızın bu bölümünde Eşdeğerliğin genel çerçevede nasıl tanımlandığı hakkında bilgi verilip, bilhassa Çeviribilim alanında bu kavrama ilişkin dile getirilen tanımlamalar ve yaklaşımlar üzerinde durulmaya çalışılacaktır.

1.1. Eşdeğerlik Kavramı

Kavram olarak Eşdeğerlik, Latincede “Aequalis”, İngilizcede “Equivalence”, Almancada “Äquivalenz” ve Türkçede “Eşdeğerlik/Eşdeğerlilik” şeklinde karşılığını bulmaktadır. Türkçede “Eşdeğerlik” ve “Eşdeğerlilik” kavramları aslında aynı anlama gelen ifadelerdir. “Eşdeğerlilik” sözcüğünün, zamanla kısaltılarak “Eşdeğerlik” şeklinde yazılmaya ve kullanılmaya başlandığı görülmektedir1

. Bunun sebebine ilişkin kesin bir yargıda bulunulmamış olmasına rağmen, “Eşdeğerlik” ifadesinin tercihinin Türk dilinin kullanımsal ya da işlevsel boyutundan kaynaklanmış olabileceğini düşünmekteyiz. Terminolojiye uygunluk bakımından, mevcut çalışmada kavramı karşılamak için, “Eşdeğerlik” şeklindeki kullanım tercih edilmiştir.

Eşdeğerliğin sözcük anlamı, çeşitli sözlüklerde “değer (Wert, Wertigkeit)”, “eşdeğer (Gleichwertigkeit)”, “ölçü (Maß)”, “etki (Einfluß)”, “güç (Kraft)”, “eşitlik

1

“Eşdeğerlilik” şeklindeki kullanım için bkz. GÖKTÜRK, A. (2010). Çeviri: Dillerin Dili. İstanbul: YKY. “Eşdeğerlik” şeklindeki kullanım için bkz. KÖKSAL, D. (2008). Çeviri Eğitimi- Kuram ve Uygulama. Ankara: Nobel.

(25)

(Gleichheit)” veya “aynı değerde olma (Gleichstellung)” (TDK, 1994: 279; Langenscheidt, 1993: 161; Wahrig, 2011: 168) şeklinde açıklanmaktadır. Sadece sözcük anlamlarıyla sınırlı kalmamıştır. Eşdeğerlik, disiplinler arası yaklaşımlar aracılığıyla bilim insanlarınca yorumlanırken, sözlükteki anlamının dışına çıkabildiği görülmektedir. Nitekim Çeviribilimde de Eşdeğerlik, artık kavramsallıktan ya da sözcük olma durumundan sıyrılıp bir yaklaşım niteliğine bürünmüştür.

Eşdeğerlik kavramının çıkış noktasıyla ilgili farklı görüşler vardır. Bu görüşler, kavram olarak Eşdeğerliğin ilk başta nasıl ortaya çıkmış olabileceğini açıklamaya çalışmaktadır. “EĢdeğerlik kavramının kökeni nedir?” (Woraus kommt der Begriff “Äquivalenz”?) sorusunu ilk olarak ortaya atan Katharina Reiss ve Hans J. Vermeer’dir (Reis ve Vermeer, 1984: 128). Bunun üzerine görüş bildiren Gert Jäger ve Gideon Toury, kavramın başlangıcının mantık olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Toury ayrıca, bir metnin belirleyici esas biriminin metinsel değil, mantıksal birim olduğunu vurgulamaktadır (Jäger, 1968: 37; Toury, 1980: 85). Başka bir deyişle Toury’nin yaklaşımında, metnin oluşumunda en büyük role sahip olan ve en önde gelen birim ya da birimlerin mantık olmaksızın var olamayacağı dile getirilmekte, dolayısıyla metinsel birimden söz edilemeyeceğine, mantıksal birimin metinsel birim ya da birimleri doğurduğa işaret edilmektedir. O halde bu görüşten hareketle, Eşdeğerliğin mantıksal birimden ileri gelen ve çeviri boyutunda metinsel bir birim haline gelmiş bir kavram olduğu ileri sürülebilir.

Reiss ve Vermeer, kavramın kökenine inmekten ziyade, çıkış noktasını yakalamaya ve kavramaya çalışmışlardır. Kavramı elektrik akımına benzetirler. Bu benzetmede Eşdeğerlik, iki dalga akımın -değişik yapılı ayrı devreler oluşturmakla beraber- her frekansta aynı elektrik etkisini taşıyan ve bunu açığa vuran unsurları olarak tasvir edilmektedir (Reiss, 1984: 129; bkz. ayr. Göktürk, 2010: 65). Söz konusu iki dalga akımı, çeviriye katılan iki ayrı dilin (kaynak dil ve hedef dil) temsili olarak düşünülebilir. Bu diller, kendilerine ait dilsel ve işlevsel özelliklerinden dolayı farklılık arz etmektedir. Bu durumda, değişik yapılı ayrı diller, elektrik akımında yer alan ayrı devreler şeklinde görülmektedir. Kaynak dil metninin okuyucuya yüklemekte olduğu ya da okuyucu üzerinde oluşturmak istediği etki bir frekans

(26)

olarak düşünüldüğünde, aynı etkinin hedef dil metninde de oluşması ve hedef dil okuyucusu üzerinde hâkim olması gerekir. Bu durumda her frekansta aynı etkiyi yaratan ve alıcıda/okuyucuda (Empfänger/Leser) bu etkiyi ortaya çıkaran iki ayrı dilin eşdeğerliği söz konusu olmaktadır. Okuyucu üzerine yönlendirilmiş olan etki, hem kaynak dil hem de hedef dilde aynı nitelikte olmazsa, elektrik akımı sağlanamamış olur, bir başka deyişle Eşdeğerlik söz konusu olmaz.

Eşdeğerliğin sağlanmasıyla kaynak ve hedef dilin kendilerine has birtakım özelliklerini koruyor olması beklenir. Her iki dilin de çeviri işlemi esnasında kendilerine özgü gerek dilsel ve işlevsel, gerekse üslupsal özelliklerini korumalıdır. Eşdeğerliği sağlamak adına, bu özelliklerin göz ardı edilmesinin çok da doğru bir yaklaşım olacağını söyleyemeyiz.

1.2. Çeviribilimde Eşdeğerlik

Çeviribilimde Eşdeğerliğe ilişkin burada dile getirilen görüşler ve tanımlamalar genel ve izafi ya da kaynak ve erek odaklı şeklindeki gruplandırmalara tabii tutularak aktarılmamış, bunun yerine söz konusu görüşler ve tanımlamalar, birbirleriyle benzer ve farklı yönleri ele alınarak tartışılmaya çalışılmıştır. İzlenen bu yolla, konunun bir bütün olarak incelenebilmesi amaçlanmaktadır.

Çeviribilim bağlamında Eşdeğerliğin tam manasıyla bir aynılık (Identität) ya da eşitlik (Gleichheit) olarak yorumlanamayacağını ileri süren James Holmes ve Van den Broeck’e göre çeviri Eşdeğerliği, farklı aşamaları olan yaklaşık bir eşitlik (eine annähernde Gleichheit) durumudur (Aktaran Alexieva, 1993: 102-103). Görüldüğü üzere, Çeviribilimde Eşdeğerlik, sözcük anlamının dışına çıkılarak, aynılık seviyesine en iyi derecede yaklaşabilme hali olarak tasvir edilmiştir.

Eşdeğerliği, kaynak metindeki etkinin erek metin okuyucusu üzerindeki tesirinden yola çıkarak tanımlamaya çalışan F. Güttinger’e göre Eşdeğerliğin sağlanmasında kaynak metnin, okuyucusu üzerinde hâkim kıldığı etkinin, aynı şekilde çeviri metinde erek metin okuyucusu üzerinde de hâkim kılınabilmesi

(27)

gerekmektedir (Aktaran Köksal, 2008: 35; bkz. ayr. Göktürk, 2010: 60). Bu anlamda istenen ve beklenen, kaynak metin yazarının kaynak dil okuyucusu üzerinde oluşturmak istediği etki ve bırakmak istediği izlenimlerinin, çevirmen tarafından da aynı şekilde çeviri metne, bu sayede de erek metin okuyucusuna aktarılabilmesidir. Bu görüşü destekleyen Dinçay Köksal, ek olarak, Holmes ve Broeck’te olduğu gibi, Eşdeğerlik kavramının aynılık kavramıyla bir tutulmaması gerektiğini, aksi takdirde bu durumun kavramı ağır itirazlara sürükleyebileceğini vurgulamaktadır (Köksal, 2008: 35).

Eşdeğerliği, çeviri araştırmaları için anahtar kelime/kavram olarak kabul eden John C. Catford, çeviride hedef dilde Eşdeğerliğin sağlanmasının önde gelen bir görev/ödev olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Eşdeğerliğin doğasını ve koşullarını tanımlamanın önemli bir sorun teşkil ettiğini de vurgulamaktadır (Catford, 1965: 21). Onun açıklamaları üzerine, Eşdeğerliğin çeviri için önemli bir ölçüt olduğu, hedef dilde Eşdeğerliğe gereken önemin verilmesinin mühim olduğu sonucuna varılmaktadır. Catford’un da dile getirdiği gibi, Eşdeğerliği bütün yönleriyle açıklamaya ve tasvir etmeye kalkmak oldukça güç bir durum oluşturmaktadır. Bu güçlüğün bir getirisi olarak, Eşdeğerlik uygulamada da muallâktadır. Nitekim tam manasıyla kavranamayan bir yaklaşımın ya da kavramın çeviride ne ölçüde ve ne suretle uygulanabilir olduğu tartışılması gereken bir konudur. Bu bağlamda, çeviri metinler üzerinde Eşdeğerliğin uygulanabilmesi veya incelenebilir hale getirilmesi bakımından, alternatif yöntemsel bir taslak oluşturulması gerekli görülebilir2

.

Eşdeğerlikle ilgili bir başka yaklaşım Wolfram Wills tarafından dile getirilmektedir. Ona göre Eşdeğerlik kavramı matematik kaynaklıdır. Matematikte, eşitliğin her iki yanında yer alan unsurlar birbiriyle yer değiştirebiliyorsa, x=y ilişkisinden söz edilir. Aynı durum, bir başka deyişle x=y ilişkisi, Çeviribilimde de mevcuttur (Wills, 1977: 159). Wills’in öne sürdüğü yaklaşım, Çeviribilimde Eşdeğerliğin matematikteki gibi bir eşitlik ilişkisine dayandığı yönündedir. Ancak, önceki kısımlarda tartışıldığı gibi, Eşdeğerlik bire bir denkliği ya da eşitliği Çeviribilim bağlamında içinde barındırmaz. Farklı bir pencereden bakıldığında

2

(28)

Wills’in öne sürdüğü yaklaşımın, çeviride birebir eşitliğe ulaşmak yönünde olmadığı bunun aksine Eşdeğerliğin kavramsal boyutta matematikten ileri geldiğini x=y ilişkisi ile ortaya koymaya çalıştığı da düşünülebilir. Aksi takdirde bu görüşle ilgili yöneltilmesi gereken ve yanıtının net bir biçimde verilemeyeceği şu soru akla gelmektedir: Çeviribilimde ne şekilde ve ne ölçüde matematiksel bir Eşdeğerlikten yararlanılabilir? Ayrıca matematiksel bir Eşdeğerliği, Çeviribilimdeki Eşdeğerlikle bağdaştırmak (x=y ilişkisini çeviride aramak) aynılık kavramı (Identität) ile kesişen bir anlam içerebilmektedir. Bu da bir nevi anlam kargaşasına yol açabileceği gibi, işin içinden çıkılamayacak nitelikte bir Eşdeğerlik yaklaşımı doğurabilir. Bundan dolayı Wills’in bu görüşü, Eşdeğerlik kavramının kökenine inme çabası olarak algılanabilir ve bu şekilde değerlendirilip Çeviribilimde Eşdeğerlik tanımlaması yapılırken x=y ilişkisinden ziyade x y’ye neredeyse eşittir/denktir tarzında bir yaklaşım benimsenebilir.

Wills ile aynı görüşü paylaşan diğer bir isim daha önce görüşlerine yer vermiş olduğumuz J. Holmes’dür. Holmes Eşdeğerliğe matematiğe ait bir kavram gözüyle bakar. Ancak Wills’den farklı olarak kavramı Çeviribilim bağlamında açıklamaya çalışmaz. Eşdeğerliğin tamamıyla matematiksel bir görüngü (Phänomen) olduğunu savunurken bu kavramın Çeviribilim alanında tanımlanmasını ya da tasvir edilmesini ise reddeder (Aktaran Bassnett, 1980: 26).

Eşdeğerliği matematiksel Eşdeğerlik ile ilişkilendiren görüşlere farklı bir bakış açısı getiren W. Dressler, Çeviribilimde Eşdeğerliği kabul ederken, matematiksel Eşdeğerliğin Çeviribilimde kullanılma gerekliliğini eleştirir. Ona göre matematiksel Eşdeğerlikten faydalanılarak çeviribilimsel bir Eşdeğerlik olgusu oluşturmak yanlış olur. Bu sebepten Çeviribilim için kendiliğinden oluşan ve simetrik olmayan bir Eşdeğerlik olgusunu savunur (Dressler, 1975: 107). Bir bakıma Dressler matematiksel Eşdeğerlik ve çeviribilimsel Eşdeğerlik kavramlarını birbirinden ayrı olarak tanımlamak ve uygulamak gerektiğini savunmaktadır. Onun bu anlamda dikkat çektiği bir diğer konu kaynak dil metni ve hedef dil metni arasında, dilsel ve kültürel farklılıklardan dolayı, hiçbir şekilde Eşdeğerliğin sağlanamadığı durumların söz konusu olabileceğidir. Bir diğer deyişle her iki dilin, dilsel ya da kültür

(29)

özelliklerine ait kavramlarının, birbirine eşdeğer gelebilecek karşılıkları bulunamayabilir. Bu durumda, matematiksel bir Eşdeğerliğin gerektirdiği türden bir eşitliğin sağlanabilmesi mümkün olmaz.

Dressler’in açıklamalarına paralel bir nitelikte, birçok durumda birbiri yerine geçebilecek türden birebir Eşdeğerliğin sağlanamayacağını dile getiren A. Göktürk, bunun yanı sıra çoğu zaman kaynak dile ait bir dil unsurunun, Eşdeğerlik bağlamında, hedef dilde birçok alternatife sahip olabileceğini ya da bazen yine aynı dil unsurunun çok sınırlı sayıda alternatifler sunmakla birlikte, hiçbir alternatif sunmayabileceğini de vurgulamaktadır (Göktürk, 1986: 164).

Eşdeğerlikle ilgili bir diğer yaklaşım Ahmet Kocaman tarafından sunulmaktadır. Kocaman yapısal bir Eşdeğerlikten bahsetmenin imkânsız olduğu kanaatindedir. Buna gerekçe olarak, dillerin hem yapısal hem de genetik özellikleri bakımından farklı dil gruplarında yer aldığını gösterir (Kocaman, 1992: 7). Kocaman burada, dilsel yapıların ve özelliklerin tam anlamıyla bir Eşdeğerliğin sağlanmasında zorluklara sebebiyet verebileceğinden bahsetmektedir. Bu görüşle şayet dillere has özellikler göz ardı edilebilirse çeviride daha doğru bir Eşdeğerlik sağlanabileceği çıkarımında bulunulabilir. Ancak bu durumda dillere has niceliksel ve niteliksel özellikler, kaynak dilden çeviri dile aktarım yapılırken göz ardı edildikleri için, çeviri metne dolayısıyla Eşdeğerliğe katılamayacaklardır (ya da kısmen katılacaklardır).

Eşdeğerlik çerçevesinde yapılan çeşitli tanımlamalar ve sınıflandırmalarda kaynak ya da hedef metnin belirli unsurlarının yer almasına dikkat edilirken, bu metinlere dair birçok unsurun da göz ardı edilebilmesine olanak sağlanabilmektedir. Hatta bazı kuramcılar, kaynak dilin mi yoksa hedef dilin mi, ya da her ikisinin mi çeviri işlemi sırasında temel alınması gerektiği konusunda yaptıkları ayrımlar ve çıkarımlarla, çevirmenleri ister istemez yönlendirmektedir. Özellikle günümüz çeviri çalışmalarında, çeviri işlemi esnasında, ya kaynak dil metninden ve kültüründen bağımsız olarak, ya da hedef dil metninden tamamen bağımsız olarak yapılan çeviri çabaları dikkat çekmektedir. Her iki çaba içinde aslında amaç aynıdır: yeterli, uygun ve eşdeğer bir çeviri metni elde etmek. Eşdeğer diye nitelendirilebilen bir çeviri

(30)

metninde Eşdeğerlik unsurlarının ve dilsel eşdeğer özelliklerin gözlemlenebilmesi gerekir. Ancak her zaman bu özelliklerin eşdeğer bir metinde tamamıyla gözlemlenebilmesi mümkün olmayabilir. Tahsin Aktaş bu hususa paralel bir görüş bildirmektedir. Ona göre, şayet kaynak dil karışık ve işin içinden çıkılmaz bir dil yapısından oluşuyorsa, o zaman bu durum, hedef dilde etkili bir Eşdeğerliğin formüle edilmesini engeller (Aktaş, 1995: 238-240). Böyle bir durum karşısında birebir ya da tam anlamıyla bir Eşdeğerlikten söz etmek olanaksız olacaktır. Aynı görüşü destekler nitelikte önceki satırlarda dile getirildiği gibi Göktürk, kaynak metinlerde bu ve buna benzer zorluklar karşısında hedef dile aktarım yapılırken ancak sınırlı ölçüde bir Eşdeğerlikten söz edilebileceğini vurgulamaktadır (Göktürk, 1986: 164). Sunulan görüşler çerçevesinde, kaynak dilin sahip olduğu dil yapısına göre -çeviride Eşdeğerliğin sağlanabilmesi adına- kısmi bir Eşdeğerlikten söz etmek mümkün olabilir.

Çeviribilimde Eşdeğerlik üzerine bir başka değerlendirme Albert Neubert tarafından yapılmaktadır. Ona göre her dilsel ifadenin pragmatik bir yönü vardır. Bu da büyük ölçüde, kaynak dil metninden hedef dil metnine etki aktarımında oluşur. Buradan yola çıkan Neubert, pragmatik Eşdeğerlikten bahsetmektedir. Pragmatik Eşdeğerlik bilinçli olarak, çeviriye katılan her iki dil gruplarının alıcılarını, bu dillerin kendilerine has iletişimsel gerekliliklerini ve alışkanlıklarını kapsar. Bu görüşüyle beraber Neubert ayrıca Eşdeğerliği, sözdizimi (Syntax), anlambilimi (Semantik) ve edimbilim (Pragmatik) alanlarını içine alan bir göstergebilimsel bütün (semiotische Ganzheit) olarak yorumlamaktadır. Bu bütünün ise, hiçbir birleşeninin göz ardı edilemeyeceğini dile getirir (Neubert, 1968: 25-31). Burada Neubert’in amacı, edimbilim ve göstergebilim ile Eşdeğerlik arasında ilişki kurmak ve buna istinaden Çeviribilimde Eşdeğerliği tasvir etmeye çalışmak olabilir. Bu görüşe göre Eşdeğerlik, göstergebilimsel bir bütün olmakla beraber, sözdizimi, edimbilim ve anlambilim alanlarından da ayrı düşünülemeyen bir yapıya sahip olarak görülebilir.

Neubert’in yapmış olduğu değerlendirmeye göre, kaynak dil metninde yer alan sözcelerin dilsel anlamda nasıl yerleştiklerini/yerleştirildiklerini, oluşturdukları cümle ve paragraflarda ya da tek başlarına ne türden anlamsal boyuta sahip

(31)

olduklarını ve bu anlamsal boyutların yüzeysel/derin yapılarını, ne demek istediklerini, aslında neyi ifade etmeyi amaçladıklarını, kaynak metnin dilsel göstergelerinin özellikleriyle beraber bir bütün olarak incelemek ve hedef dilde bunların karşılıklarını aramak; nihayetinde hedef metne bu karşılıkları olabildiğince uygun ve yeterli bir şekilde aktarmak Eşdeğerliğin sağlanması için gereklidir. Bu sayede Eşdeğerlik sadece bir bütün olarak tasvir edilmemiş, ayrıca bu bütünü oluşturan birleşenler hakkında bilgi verilerek, bu birleşenlerin asla göz ardı edilemeyeceği ve birbirinden ayrı düşünülemeyeceği de vurgulanmıştır.

Neubert’in görüşüyle birlikte anlamsal boyutta derin ve yüzeysel yapıdan bahsettik. Çeviride Eşdeğerlik bağlamında, kaynak dildeki derin yapının çözümlenmesi adına İlkhan’ın yapmış olduğu bir araştırma sonucunda edindiği izlenimlerden birini burada vermeyi uygun görüyoruz. İlkhan’a göre, öncelikle kaynak dildeki derin yapının (anlamın) çözümlenmesi, daha sonra bu derin yapının hedef dildeki derin yapıyla eşleştirilip yüzeysel yapıya (söze) dökülmesi/dönüştürülmesi gerekir. Bu işlemin dikkate alınmadığı bir aktarım hatalı olacaktır (İlkhan, 1989: 68-74). Burada vurgulanan husus, anlama işleminden sonra aktarımın yapılmasına yöneliktir. Çeviri eyleminde kaynak dildeki ifadelerin hedef dildeki eşdeğerlikleri aranırken, derin yapıda anlama sahip ifadeler için söz konusu işlemin dikkate alınarak sırasıyla çözümleme, anlama ve aktarma aşamalarının takip edilmesi gerekir. Bu sayede hatalı aktarımlardan kaçınılabileceği gibi, Eşdeğerliğin sağlanması açısından da daha doğru bir yol izlenebilmektedir.

Pragmatik Eşdeğerliği yorumlayan Gert Jäger bu kavramı işlevsel Eşdeğerlik ile bağdaştırmaktadır. İçerik olarak aynı bilgiyi barındırmasına rağmen, işlevsel Eşdeğerlik, Çeviribilim açısından kaynak ve hedef metnin işlevsel yönünü ön plana çıkarmaya çalışmaktadır (Aktaran Thome, 2012: 313). Gisela Thome, çeşitli dilbilimcilerden elde ettiği çıkarımlara dayanarak, sadece orijinal metnin işlevsel yönünden yola çıkmanın, ikinci derecede önem arz eden bir husus olduğu kanaatine varmaktadır. Thome’ye göre, çevirinin hitap ettiği alıcının gereksinimleri ve beklentileri -alıcı çevrenin iletişim durumu bilinçli bir şekilde dikkate alınarak- göz önünde bulundurulmalıdır (Thome, 2012: 313). Bu bağlamda çeviri işleminde

(32)

orijinal metinden ve o metnin işlevsel yönünden hareketle hedef dile aktarım yapmanın, hedef dil okuyucusu ve ona ait kültürel gereksinim ve beklentileri göz önünde bulundurarak hedef dile aktarım yapmaktan daha sonra gelmesi gereken bir adım olduğu vurgulanmaktadır. Thome ayrıca, Eşdeğerliğin niteliğinin belirlenmesinde dilbilimsel-pragmatik unsurlar içerisinde göstergebilimsel yorumlamalara da ihtiyaç duyulması gerektiğini belirtir (Thome, 2012: 314-319). Yapılan değerlendirmelerden yola çıkarak, dilbilim ve dilbilimsel unsurların, Eşdeğerliğin niteliğinin belirlenmesinde ve Eşdeğerliğin yeteri ölçüde sağlanmasında göz önünde bulundurulması gerektiği kanaatine varabiliriz. Çeviri iki taraflı bir işlemdir. Bu işlem içerisinde hem kaynak hem de hedef dilin işlevsel, pragmatik, iletişimsel ve kültürel yönlerinin dikkate alınması, bu unsurların sadece kaynak dile bağlı kalınarak değil de hedef dil alıcısı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekmektedir.

Çeviri olgusunu tasvir etmeye çalışırken bir yandan da Eşdeğerliği tanımlamaya ve sınıflandırmaya çalışan Eugene Albert Nida, dilbilimsel unsurların çeviri Eşdeğerliği altında değerlendirilmesi gerektiğini önemle vurgulayan görüşlerin aksine, Eşdeğerliği dilbilimsel bir süreç değil, aksine iletişim bilimsel bir süreç olarak görür. Bu süreç, çeviri işlemini ve yine çeviri sürecini oluşturan üç ana faktörden meydana gelmektedir: gönderen (Sender), mesaj (Mitteilung) ve alıcı (Empfänger) (Nida, 1964: 156-160). Onun yaklaşımında, iletişim sürecine ait söz edilen üç ana faktör, aynı şekilde çeviri süreci için de geçerli kılınmıştır. Gönderen (çeviri süreci için çevirmen), mesaj (çeviri metin) ve alıcı (okuyucu) arasındaki ilişki ve iletişim bağı, Eşdeğerliğin yeteri düzeyde aktarılması ile mümkün olabilecektir. Çevirmen, alıcıya aktarma niyetinde olduğu mesajı, kaynak dil metninin okuyucular üzerinde bıraktığı izlenimleri ya da etkileri dikkate alarak ve kaynak dilde yer alan dilsel özelliklerin ve göstergelerin hedef dilde karşılıklarını yeterli ölçüde sağlamaya çalışarak ortaya koymalıdır. Bir bakıma Eşdeğerliğin sağlanabilmesi, sürecin vazgeçilmez bu üç unsuruna bağlanmıştır.

Eşdeğerliği tanımlama çabaları içersinde yer alan araştırmacı ve kuramcılardan Wolfram Wills, Eşdeğerliği kaynak dil metninin içeriksel-biçimsel özelliklerinin

(33)

hedef dil metnine yansıması olarak yorumlamaktadır. Ona göre çeviri işleminde/sürecinde her şeyden önce gelen şey Eşdeğerlik olmalıdır. Wills Çeviribilimde Eşdeğerliği, kaynak dilde yer alan bir metnin, hedef dilde yer alan eşdeğer bir metinle yer değiştirmesi işlemi olarak görür. Bu işlemde, kaynak dilin içeriği ve biçimsel unsurları hedef dile uygun bir şekilde aktarılmalıdır (Wills, 1977: 72). Wills’in bu görüşünün, Nida’nın biçimsel Eşdeğerlik tanımlamasıyla örtüştüğü görülmektedir.

Karşılaştırmalı dilbilimde yer alan Eşdeğerlik tanımlamalarından yola çıkarak bir değerlendirme yapmaya çalışan Wolfgang Gladrow; eşdeğer dil araçlarının farklı alanlara ait olma imkânını, karşılaştırmalı dilbilimdeki Eşdeğerlik tanımlarının tamamıyla yerinde bir önkoşulu olarak görmektedir (Gladrow, 1990: 476–478). Eşdeğerliğin farklı alanlarda da tarif ve tasvir edilebilme imkânı bulması, Gladrow’a göre, Eşdeğerliğin karşılaştırmalı dilbilim içersinde tanımlanmasından ileri gelmektedir. Kısaca değinilecek olursa karşılaştırmalı dilbilim, farklı türdeki dilbilimsel tasvir düzeylerinde dillerin sistematik olarak karşılaştırılmasıyla ilgilenir (Kurt, 1983: 11-13). Bu manada dillerin sistematik olarak karşılaştırılmasıyla çeviri bağlamında Eşdeğerlik sorunlarına eğilmek de mümkün olabilir.

Eşdeğerliği, aynı dil dışı gerçekliğin, biçim ve dilsel yapı bağlamında tamamen farklı yollara başvurularak elverişli/kullanılabilir hale getirilme çabası olarak yorumlayan Mehmet Rıfat, dilsel birimlerin parça parça değil de tam bir bütün olarak aktarıldığı türden bir çevirinin söz konusu olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre, Eşdeğerliğin sağlanabilmesi için, çevirmen her iki dilin kültürüne vakıf olmalı ve ayrıca ele aldığı metnin göndergesini de göstergebilimsel açıdan yorumlayabilmelidir (Rıfat, 2003: 296). Bu tespitle göstergebilim ön plana çıkarılmış, göstergebilimsel unsurların Çeviribilimde Eşdeğerlik için geçerli olması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

Dilbilimsel çeviri kuramını açıklamaya çalışan Göktürk, çevirmeni kaynak dili hedef dile birtakım eşdeğerlilikler aracılığıyla aktaran kişi olarak tasavvur etmektedir. Buradan yola çıkarak, dilbilimin görevlerinden birinin de çeviri sürecini,

(34)

böylece bu sürecin bir unsuru olan çevirmeni incelemek olduğunu öne sürer (Göktürk, 1980: 216-343). Eğer çevirmenin görevi dilsel birtakım eşdeğerleri aktarmaksa ve çeviri sürecinin dilbilim aracılığıyla tasvir edilmeye çalışılması doğru bir yaklaşımsa -Göktürk’ün de yaklaşımında savunduğu gibi- Çeviribilimde dilbilimsel bir Eşdeğerliğin gerekliliğinden söz edilebilir. Bu konuyla ilgili olarak Susan Bassnett Eşdeğerlik bağlamında çevirmenin ilk anda dilbilimsel Eşdeğerlik çerçevesinden uzaklaştığını iddia etmektedir. Ona göre bu durum, Eşdeğerlik düzeyinin doğasını tam anlamıyla belirlemede problemlere yol açabilir (Bassnett, 1991: 25). Bassnett’in burada vurgulamak istediği, Eşdeğerlik yaklaşımında dilbilimsel çerçevenin çevirmence terk edilmemesi gerektiğidir. Dilbilimsel açıdan çözümlemesi yapılmayan kaynak metin öğelerinin, eşdeğer karşılıklarının bulunmasında sorunlar yaşanabilir. Dolayısıyla hedef metne yeterli eşdeğerlerle aktarım yapılamamış olur. Bu sebepten dilbilimsel açıdan kaynak ve hedef dil metninin incelenmesine önem verilmelidir.

Eşdeğerlik çerçevesinde birçok sözcüğün hedef dilde karşılıklarının olmadığı görülebileceği gibi, diğer yandan hedef dilde eşdeğerleri bulunduğu düşünülen ifade ya da unsurlar farklı manaları çağrıştırabilmektedir. Hedef dilde karşılığı bulunamayan ya da karşılığına eşdeğer gelen ifadenin farklı manalar çağrıştırdığı türden sözcükler çevrilemez (unübersetzbar) şeklinde addedilmektedir. Çevrilmezlik sorununa karşın, söz gelimi hedef dilde eşdeğer karşılığı bulunamayan bir sözcük, birebir tek bir sözcük şeklinde değil, sözcük grubu olarak hedef dile aktarılabilir. Bu bağlamda çeviri ve Eşdeğerlikte, anlama mı yoksa biçime mi dikkat edilmesi gerektiği tartışması ortaya çıkmaktadır. Hiçbir durumda kaynak dildeki herhangi bir ifadenin hem anlamının hem de biçiminin bire bir korunarak bir aktarım yapılamayacağını düşünüyoruz. Bir başka deyişle, çevirmenin her ikisini de aynı şekilde muhafaza etmesi ve hedef dile yine aynı şekilde aktarabilmesi mümkün olmayabilir. Bazı tercihlerin yapılması kaçınılmaz görülebilir. Ya anlamı ön planda tutmak, ya da biçim/üslup özelliklerini korumak pahasına anlamı göz ardı etmek gerekir. Böyle bir durumda da ortaya çıkacak olan tartışmaya yönelik sorular “sadık olmak mı?” yoksa “ihanet etmek mi?” şeklinde olacaktır. Çevirmenin görevi ise, amacına en uygun olanı seçmek ve çevirinin amacına hizmet edecek şekilde bir

(35)

aktarım yapmaktır (Z. Kıran ve A. Kıran, 2010: 406-7). Bu görüşte, çevirinin amacına yönelik aktarım yapmanın önerilmesi, Skopos kuramına işaret etmektedir. Bu kurama yönelik açıklamalara çalışmanın ikinci bölümünde yer verilmiştir.

İyi ya da yeterli bir çeviri için Eşdeğerlikten yararlanılması gerektiği birçok görüşte dile getirilmiştir. Ancak çeviri işleminde Eşdeğerlikten ne ölçüde yararlanılması gerektiği keskin çizgilerle belirlenememektedir. İyi olarak nitelendirebilen bir çevirinin Paul Ricoeur’e göre belirli bir ölçüsü yoktur. Çünkü çeviride gündeme getirilen sadakat (kaynak metne sadık olma) ve sadakatsizlik ikilemi, pragmatik nitelikte bir ikilem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda, iyi bir çeviri için ancak ve ancak yaklaşık bir Eşdeğerlik amaçlanabilir. Bu türden bir Eşdeğerlik, aynılık/özdeşlik içermez. Bu sayede çeviri işlemi, özdeşlik içermeyen bir Eşdeğerlik varsayımına (bu tür bir Eşdeğerliği sağlayabilme ihtimaline) bağlı olur (Ricoeur, 2008: 45). Ricoeur’un belirtmiş olduğu fikirleriyle, daha önceki kısımlarda da değinilmiş olan, Eşdeğerlik ile özdeşlik arasındaki farka vurgu yapıldığı görülmektedir. Ayrıca burada Eşdeğerlik kavramına farklı bir boyut getirilmeye çalışıldığı da aşikârdır. Yaklaşık bir Eşdeğerlikten söz edilmesi, kısmi ya da tam bir Eşdeğerliğin de nasıl olması gerektiği konusunda akılda soru işaretlerine yol açmaktadır. Ancak Ricoeur’un yaklaşımında, kısmi ya da tam bir Eşdeğerliğin ne veya nasıl olması gerektiğine değinilmemiş, sadece yaklaşık bir Eşdeğerliğe çevirideki söz konusu ikilemi ortadan kaldırmak için başvurulması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

Kaynak ve hedef metin özellikleri göz önüne alınarak, Ernst-August Gutt ve yine onunla paralel görüşlere sahip olan Işın Bengü Öner tarafından Eşdeğerlik yorumlanırken çeviride ikinci bir Eşdeğerlik durumunun oluştuğu belirtilmektedir. Çevirmen, kaynak metni yorumlama aşamasında hedef metinde yansıtılabilecek bir Eşdeğerlik yakalar ve daha sonra hedef metin ile okur arasında bağlantıyı sağlayacak olan ilişkinin niteliğini belirler. Bu aşamada ikinci bir Eşdeğerliğin ortaya çıktığına dikkat çekilmektedir. Bu sebepten, çevirmen ve kaynak metin arasında oluşan ilk Eşdeğerlik durumuna bilhassa ehemmiyet gösterilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (Aktaran Doğan, 1995: 100). Bu hususa açıklık getirmek gerekirse, söz konusu olan

(36)

birinci Eşdeğerlik, sadece çevirmen ve kaynak metin arasında oluşan, hedef metne aktarılmayı bekleyen Eşdeğerlik durumudur. İkinci türden Eşdeğerlik ise, hedef metin ile bu metni okuması hedeflenen hedef dil okuyucusu arasında sağlanması gereken ilişkinin nasıl yansıtılacağına, ne tür bir ilişkinin söz konusu olacağına ve bu ilişkiyle hedef dil ve okuyucu arasında amaçlanan bağlantının kurulup kurulamayacağına ilişkin oluşan Eşdeğerlik durumudur. Ancak ikinci türden bir Eşdeğerliğin oluşması, çevirmenin tutumuna bağlı olabilir. Bu türden bir Eşdeğerlik yeterli seviyede olamayacağı gibi hiç söz konusu da olmayabilir. Bu durumda, kaynak metnin yazarının fikirleriyle ilgili olarak bir varsayım belirlenmeye ve geliştirilmeye çalışılmalıdır. Öyleyse yazarın zihnindeki fikirlerin, nasıl ifadeleştirilmiş olabileceğine dair araştırma ve inceleme yapmak gerekecektir. Böylece aynı fikirlerin, çevirmen tarafından, hedef dilde benzer şekildeki eşdeğerler aracılığıyla ifadeleştirilebilmesi mümkün olabilir. Ancak bu durumda ikinci bir Eşdeğerlikten söz edilebilir. Hem birinci aşamada yakalanan Eşdeğerlik, hem de ikinci aşamada sağlanabilen Eşdeğerlik yoluyla kısmen yeterli ya da yeterliğe en yakın çeviriye ulaşılabilir.

Yeterli ve eşdeğer çeviriyle ilgili olarak değinilmesi gereken bir konu Yeterlik ve EĢdeğerlik kavramlarının aynı kefeye konulmaması gerektiğidir. Bu hususla ilgili olarak Jörn Albrecht, Yeterlik ve Eşdeğerlik kavramlarının ayrı ayrı tanımlanması gerektiğini vurgular. Eşdeğerlik kavramını kaynak ve hedef metnin işlevlerinin eşdeğer olması şeklinde açıklayan Albrecht, Yeterlik kavramını ise, metinlerin dilsel ifade araçları ve üstlendikleri roller arasındaki ilişkiden meydana gelen bir pragmatik kategori olarak betimliyor. Ona göre, yeterlik bağlamında ölçüyü oluşturan unsurun hedef metin değil, aksine kaynak metindir (Albrecht, 1998: 263; bkz. ayr. Apel, 2003: 44). Bununla birlikte Albrecht (1998), kaynak metin odaklı çeviri yöntemini tartışır. Çevirinin kaynak metin odaklı yöntemle yapılması ve Eşdeğerliklerin aranması sürecinde kaynak metnin esas alınması gerektiğini ileri sürer (263).

Kaynak dilden hedef dile Eşdeğerlikler aranması noktasında sıkıntılar yaşayan bir çevirmen için başvurulacak yollardan biri olasılıkları eşdeğer almak olacaktır. Bu hususla birlikte Giuseppe’ye dikkat çekmek istiyoruz. Hedef kültürde çeviriler,

(37)

karmaşık bir metinler ve olasılıklar sisteminin parçası olarak görülür. Bu sistem çoğu zaman -özellikle de Eşdeğerlik açısından- geleneksel olarak çeviri metni ve orijinal metin arasındaki ilişkiye verilen önemden vazgeçilmesine işaret eder (Giuseppe, 2009: 35). Çevirilerin, karmaşık sisteme dayalı metinler ve olasılıklardan oluşan bir ürün olarak görülmesi, belki de hedef kültür açısından yadırganacak bir durum olarak karşılanmayabilir. Çünkü kaynak dilde var olan bir metnin hedef dile aktarılması işlemi, bazı durumlarda hedef dilde hiç var olmamış olgu ve olasılıkların/beklentilerin o dile dayatılması anlamına gelebilir. Böyle durumlarda kaynak dildeki karmaşık metinler bir takım Eşdeğerlikler vasıtasıyla hedef dile aktarılmaya çalışıldığında, kısmen/birebir bir Eşdeğerlik sağlanamazsa olasılıklara başvurulmak zorunda kalınabilir. Başvurulan olasılıklar her zaman hedef kültürdeki beklentileri karşılayamayabilir. Böyle bir tür çeviri ise, hedef kültür açısından karmaşık bir metinler ve olasılıklar silsilesinden oluşan sistemi berberinde getirmektedir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus, geleneksel olarak kaynak metin ile hedef metin arasında var olan ilişkiyi koruma, dolayısıyla bu ilişkiye önem verme gerekliliğinin, genellikle Eşdeğerliğin kapsama alanı içerisinde olduğu varsayımıdır. Hedef kültür açısından sözü edilen sistem ise bu varsayıma karşı çıkarak, özellikle Eşdeğerlik açısından bahsedilen ilişkiye verilen önemden vazgeçilmesi gerektiğini savunmaktadır. O halde, nasıl bir Eşdeğerlik sağlanmalıdır, sorusu akla gelebilir. Nitekim Eşdeğerlik terim olarak, çeviri metin ve orijinal metin arasında var olan ilişkiye dayanmaktadır. Bu ilişki bilim insanlarınca geniş bir yelpazede gözler önüne serilmektedir (Giuseppe, 2009: 35). Eğer ki çevirmen yukarıda bahsedilen türden bir karmaşık metin ve hedef kültür sisteminde kaynak metni hedef metne aktarma çabasına girerse, hedef kültürü ve hedef kültür alıcısını dikkate alarak, kaynak metin ile hedef metin arasındaki ilişkiye verilen önemi göz ardı edebilmektedir. Bunun yolu ise hedef metin odaklı bir çeviri yöntemi uygulamak ve Eşdeğerliği bu yöntem içerisinde sağlamaya çalışmaktan geçebilir.

Eşdeğerliği çeşitli kaynaklardan yola çıkarak eklektik bir yaklaşımla açıklamaya çalışan Mona Baker, bu kavramı farklı ayrımlara giderek çeşitlendirmektedir. Eşdeğerliği sözcük düzeyinde, sözcük düzeyinin ötesinde, dilbilgisel, metinsel ve edimsel (kullanımsal) düzeylerde ele almaktadır (Baker,

(38)

1992: 10-259; bkz. ayr. Suçin, 2007: 43-44). Buna göre uygun Eşdeğerlik seçimi sadece çevirmen tarafından ele alınan dilbilimsel sistemlere değil, aynı zamanda hem kaynak metin yazarının izlediği yola hem de hedef metin üreticisinin izleyeceği yola bağlıdır. Hedef metin üreticisinden kastedilen, dilbilimsel sistemleri çeviride kullanmak için seçmekle yükümlü olan çevirmendir (Baker, 1992: 18). Baker burada

eĢdeğersizlik sorununa ve bu soruna yönelik tespit ettiği örneklere yer vermektedir.

Çevirmenin seçimlerini yaparken eşdeğerlikler konusunda zorluklarla karşılaşabileceğine dikkat çeker. Hatta eşdeğersizlik sorunu ile karşı karşıya gelinebileceğini dile getirir. Eşdeğersizlik sorunu keskin çizgilerle belirlenebilecek bir yapıya sahip değildir. Ancak Baker’in değindiği kadarıyla, bu sorun kaynak metin bağlamında kültüre özgü kavramların yer almasından, kaynak metinde mevcut herhangi bir kavramın hedef dilde sözcük oluşturamamasından ve kaynak dilin anlamsal boyutta karmaşık yapıya sahip olmasından kaynaklanabilmektedir. Hem kaynak ve hem de hedef metin bağlamında, her iki dilin anlam açısından farklılıklara sahip olması; hedef dil açısından ise hedef dildeki bir üst anlamın eksikliği ve özellikli (spezifisch) bir terimin hedef dilde karşılığının bulunmaması (Hyponym) eşdeğersizlik sorunu olarak çevirmenin karşısına çıkabilmektedir. Bir bakıma eşdeğersizlik çevrilmezlikle paralel olarak görülebilir. O halde, eşdeğersizliği ortadan kaldırmak, çevrilmezlik sorununu da ortadan kaldırabilir mi? şeklinde bir soru akıllara gelmektedir.

Eşdeğersizlik sorununa yol açabilecek bahsedilen problemler dışında, Baker’in belirttiği fiziksel farklılıklar veya kişilerarası bakış açısı farklılıkları, ifade edilmek istenen anlamda farklılıklar, biçimde (form) farklılıklar, çok özel biçimlerin kullanım amacındaki ve kullanım sıklığındaki farklılıklar ve kaynak metinde yer alan ödünç kelimelerin kullanımı, çevirmenin Eşdeğerlik ararken karşılaşabileceği güçlükler arasında sayılmaktadır (Baker, 1992: 19-25). Verilen bu tipte eşdeğersizliğe yol açabilecek örneklere karşı Eşdeğerlik sağlayabilmek için, ilk önce çevirmen verilen bağlamdaki (kontekst) anlamı ve çıkarımı çok iyi yakalamalıdır. Ayrıca karşılaşılabilecek her eşdeğersizlik örneği çevirmenin aşamayacağı kadar önem arz etmeye de bilir. Kaynak metinde yer alan ve hedef metinde Eşdeğerliği sağlanamayan her sözcük için hedef dilde sözcük üretmeye çalışmak ise ne istenen

(39)

bir şeydir ne de mümkündür. Yapılması gereken kaynak dil metnindeki anahtar sözcükleri mümkün olduğu ölçüde hedef dile birebir Eşdeğerlikleriyle aktarmaya çalışmaktır. Bunun dışında kalan sözcükleri ise, kaynak metnin bağlamından tamamen koparmadan ve dilbilimsel sistem çerçevesinde hedef dile aktarmaya çalışmak gerekir (Baker, 1992: 26). Görüldüğü gibi çevirmen Eşdeğerlik sağlama aşamasında amacına uygun mümkün olan en iyi karşılığı seçmekle yükümlü tutulmaktadır. Ancak buna çabalarken kaynak dilin anlamsal ve dilbilimsel özelliklerini hedef metne korunmuş olarak aktarmaya özen göstermelidir.

Eşdeğerlikle ilgili tespitler arasında dikkat çeken farklı iki terim durumsal

EĢdeğerlik ve farklılıkta EĢdeğerliktir. M. Hakkı Suçin’in aktardığına göre, durumsal

Eşdeğerliği Jean-Paul Vinay ve J. Darbelnet ortaya atmışlardır. Onlara göre Eşdeğerlik, kaynak metinde yer alan aynı durumun apayrı sözcüklerle hedef dilde tekrarıdır ve bu bir süreçtir. Bu Eşdeğerlik süreci çeviri işlemine uygulandığında, kaynak dile hâkim olan üslup hedef dilde de varlığını sürdürecektir. Bu bağlamda söz konusu Eşdeğerliğin uygulandığı çeviri, atasözleri, deyimler, basmakalıp ifadeler, sıfat ve isim tamlamaları ve hayvan seslerinin yansımalarında ideal olarak kullanılabilecek bir yöntemdir (Aktaran Suçin, 2007: 26-27).

Vinay ve Darbelnet’e göre Eşdeğerliği sağlama gereği, kaynak dildeki durumun hedef dile aktarılmasıyla ilgilidir. Bu bağlamda çevirmen, kaynak dildeki metnin durumuna göre çözüm bulmakla karşı karşıya gelmektedir. Çözüm arayışında, kaynak dilde yer alan bir ifadenin hedef dilde sözlükteki anlamsal değeri bulunabilse bile, bu durum yeterli bir çeviri üretmek anlamına gelmeyebilir (Aktaran Suçin, 2007: 26-27). Bir başka deyişle, kaynak metindeki bir durumu hedef metne aktarırken, bu durumun içinde yer alan ifadelerin sözlükteki karşılıklarıyla hedef dile aktarılması yeterli olmayabilir. Bunun için söz konusu ifadeyi hedef dilde karşılaması beklenen sözcüklerin, kaynak ve hedef dildeki kullanımları, anlam değişimleri ya da kaymaları ve kültürel boyuttaki farklı manaları da göz önünde bulundurulmalıdır.

(40)

Farklılıkta Eşdeğerlik terimi Roman Jakobson tarafından ortaya atılmıştır. Jakobson üç tip çeviriden söz eder. Bunlar dil içi çeviri, diller arası çeviri ve

göstergeler arası çeviridir. Diller arası çeviride kaynak dilde yer alan bir ileti hedef

dile aktarılırken, çevirmen eşanlamlardan yararlanmaktadır. Jacobson’a göre bu durum, kaynak ve hedef dil arasında tam bir Eşdeğerliğin söz konusu olmadığı anlamına gelir. Ancak söz konusu durum çeviri işleminin imkânsız olduğu anlamına da gelmez. Sonuçta diller arası çeviri mümkündür, ancak çevirmen Eşdeğerlik bağlamında karşılıklar bulamama sorunuyla başa çıkmak zorunda kalır. Böylece devreye farklı stratejiler arama yöntemi girer. Bu stratejiler arasında terminoloji kullanma, ödünç sözcükler ya da çeviriler, yeni sözcük türetme, anlamsal kaymalar ve dolaylı anlatımlar yer almaktadır (Jakobson, 1959: 233). Amaç kaynak dildeki mesajı ayrı ayrı birimler olarak değil de bütün olarak aktarmaya çalışmaktır. Bahsedilen stratejilerin kullanımı açısından Vinay ve Darbelnet’in durumsal Eşdeğerlik yaklaşımı Jacobson’un Eşdeğerlik yaklaşımı ile benzerlikler göstermektedir. Her iki yaklaşım da çevirmen için birçok farklı seçenek sunabilmektedir. Jacobson’a göre çevirmen, göstergebilimsel bir yaklaşımla kaynak dildeki mesajı çözümleyerek hedef dilde o mesaja eşdeğer gelebilecek başka bir mesajla aktarmakla mükelleftir (Suçin, 2007: 28-29). Jakobson’un burada bahsetmiş olduğu farklılıkta Eşdeğerlik yaklaşımı, kaynak metinde yer alan bir mesajın sahip olduğu ifadelerin birimlerine ayrılması ve bu birimlerin hedef dilde eşanlamlarıyla karşılık bulmaları hususu değildir. Farklılıktan kasıt, kaynak dildeki aynı mesajın, hedef dilde bir bütün olarak farklı bir eşdeğer mesajla aktarılmaya çalışılmasıdır. Bu sayede bire bir çeviri ile gözden kaçabilecek ya da mesajın bütünsel anlamını hedef dilde yansıtamayacak yetersiz Eşdeğerliklerin ortaya çıkmaması hedeflenmektedir.

Jacobson’un Eşdeğerlik yaklaşımıyla ilgili vermiş olduğu benzer mesajların eşdeğer karşılıklarının farklı mesajlar yoluyla hedef dile aktarılması gerektiği hususuna ilişkin benzer bir Eşdeğerlik yaklaşımı da Sandra L. Halverson tarafından öne sürülmektedir. Halverson’a göre Eşdeğerlik, aynılık ve benzerlik kavramlarıyla ilişkilendirilebilir. Fakat iki ayrı metne eşdeğer diyebilmek için daha farklı gerekçelere ihtiyaç duyulmalıdır. Aksi takdirde sorunlar meydana gelebilir. İki ayrı metin ne ölçüde/ne aşamada eşdeğerdir, benzerlikleri ve farklılıkları nasıl

Şekil

ġekil 1: EĢdeğerlik Piramidi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dahası, diğer tüm dillerde olduğu gibi, kaynak metnin aynı dil içinde farklı işlevleri/amaçları olabilir, bu yüzden de belirlenen bir Skopos bunlardan hangisinin o duruma

Yeterlilik kavramı Toury tarafından, kaynak ve erek metin arasındaki yakınlık ilişkisini göstermek amacıyla geriye dönük (restrospektif) olarak kullanılırken,

türünden yıldızlarda ise, bunlardaki sıcaklıkla iyonlaşmış elementler, genellikle iyonlaşma potansiyeli düşük olan elementlerin elektronları P  elektron

Çizelge 3.1’de, eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olan ülkelerden bazılarının GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterlerine uyumda, ülke olarak

Ozdemir Nutku, Tiirkiye'de oynanan tiim Brecht oyunlan iistiine ele~tirmeleri ve Brecht'in oyunlarmdan ezgiler, Mitos Boyut Yaymlan, Istanbul, 1999.. Epik Tiyatronun Turk

A conveyor oven control comprising an energy management system for controlling a flowing stream of hot air through a cavity of an oven for baking a food product; a conveyor

We studied the distinctive morphology of the left ventricle (LV) and attempted to relate advanced age and hypertension to this characteristic feature in elderly patients

ülkemizde Fulbright Bursu ile araştırma yapan ilk Amerikalı sanat­ çı olan Avis Allman’ın özellikle Topkapı Sarayı’ndaki araşürraalannm ürünü özgün baskıları ve