• Sonuç bulunamadı

Bill Clinton ve George W. Bush dönemlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'ya yönelik ekonomi-politik yaklaşımları (1993 – 2008)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bill Clinton ve George W. Bush dönemlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'ya yönelik ekonomi-politik yaklaşımları (1993 – 2008)"

Copied!
200
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

MARMARA ÜNĠVERSĠTESĠ

ORTADOĞU ARAġTIRMALARI ENSTĠTÜSÜ ORTADOĞU EKONOMĠ POLĠTĠĞĠ ANABĠLĠM DALI

BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W. BUSH DÖNEMLERĠNDE AMERĠKA

BĠRLEġĠK DEVLETLERĠ’NĠN ORTADOĞU’YA YÖNELĠK

EKONOMĠ-POLĠTĠK YAKLAġIMLARI (1993 – 2008)

Yüksek Lisans Tezi

Nadide Benan Kepsutlu

(2)

T.C

MARMARA ÜNĠVERSĠTESĠ

ORTADOĞU ARAġTIRMALARI ENSTĠTÜSÜ ORTADOĞU EKONOMĠ POLĠTĠĞĠ ANABĠLĠM DALI

BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W. BUSH DÖNEMLERĠNDE AMERĠKA

BĠRLEġĠK DEVLETLERĠ’NĠN ORTADOĞU’YA YÖNELĠK

EKONOMĠ-POLĠTĠK YAKLAġIMLARI (1993 – 2008)

Yüksek Lisans Tezi

Nadide Benan Kepsutlu

Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Murat Bozkurt Ġkinci DanıĢman: Doç. Dr. Harun Öztürkler

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Amerika BirleĢik Devletleri‟nin Ortadoğu politikası söz konusu olduğunda, “Başkan’dan Başkan’a, Parti’den Partiye değişmeyen, çizgisi her zaman belli ” bir yaklaĢımdan bahsedilir. Haberci ve akademik çalıĢma alanı olarak Ortadoğu üzerine yoğunlaĢtığımda bu görüĢle ben de sıklıkla karĢılaĢtım. KuĢkusuz, Amerikan halkının güvenliği ve ABD‟nin ekonomik çıkarları, Ortadoğu coğrafyası üzerinde oynanan oyununda oldukça önemli ve belirleyici faktörler.

Bu bağlamda okuduğum makalelerde, kitaplarda ve yaptığım onlarca söyleĢide de yanıt aynıydı; “ABD’nin Ortadoğu politikasını belirleyen faktörler 1- petrol, 2- İsrail”. Ancak bu çalıĢma ilk anda doğruluğu tartıĢılamayacak bu yorumların eksik ve hatta bazılarının yanlıĢ olduğunu gösterdi. Siyasal Ġslam korkusu, ġii tehdidi, Anti-Amerikanizm kaygısı, bölgedeki güç dengesinin sağlanması için Türkiye de dahil olmak üzere ülkelere göre sürekli değiĢtirilen ĢaĢırtıcı politikalar, ABD‟nin Ortadoğu politikasında belirleyici faktörlerin arasında somut belgelerle çok da yer almadı. Örneğin; Bill Clinton döneminde 1995 yılından günümüze kadarki ABD „Ulusal Güvenlik Stratejileri” belgelerinin satır aralarında saklı kalan ifadeler ya da bir düĢünce kuruluĢu olan RAND Coorperation‟ın George W.Bush için 2003‟te hazırladığı Ġslam‟a ve Müslümanlara yönelik yürütülmesi gereken stratejilerle ilgili “Sivil Demokratik İslam” baĢlıklı rapordaki çarpıcı detaylar hiç dillendirilmedi. Üstelik bu bilgiler sadece Arap coğrafyasını değil, Türkiye‟yi de yakından ilgilendirmesine rağmen … Dahası; ABD‟nin bölge politikası ve yaklaĢımları iddia edilenin aksine, Cumhuriyetçi Parti‟den Demokratlar‟a, hatta BaĢkan‟dan BaĢkan‟a zaman zaman büyük farklılıklar gösterdi ve bu durum Ortadoğu için geliĢtirilen stratejilerin sonuçlarını da değiĢtirdi.

Ortadoğu‟da uzun yıllar kalmıĢ bir televizyon habercisi olarak benim için “haber detaylarda saklıdır”… Bilim de öyle… Bu bağlamda, Marmara Üniversitesi

Ortadoğu Araştırmalar Enstitüsü, Ortadoğu Ekonomi Politiği Anabilim Dalı çatısı

altında yürüttüğüm bu akademik çalıĢma, Demokrat Parti‟den BaĢkan olan Bill Clinton ve hemen sonrasında Cumhuriyetçi Parti‟den BaĢkan seçilen George W.Bush dönemlerinde ABD‟nin Ortadoğu‟ya yönelik yaklaĢım farklılıklarını sonuçlarıyla birlikte ele almaktadır. Bu politikaların sonuçları, Barack Obama yönetiminin de, Türkiye‟yi de yakından ilgilendiren Ortadoğu politikasında farklılıklar yaratmaktadır.

(5)

Bill Clinton ve George W.Bush‟un Ortadoğu politikasına yönelik yaklaĢım farklılıkları doktrinlerindeki ifadelerle baĢlamaktadır. Clinton “geniĢleme ve angajman”dan söz ederken, W.Bush “ya bizdensiniz ya teröristlerden” ayrımı yapar. Üst üste iki dönem farklı partilerden Amerikan BaĢkanı olan bu iki lider, doktrinlerindeki ayrıĢmadan yola çıkarak on altı yıl boyunca Ġran, Irak, Ġsrail, Filistin, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Afganistan baĢta olmak üzere bölge ülkelerine yönelik, Türkiye‟yi de yakından ilgilendirecek Ģekilde farklı stratejiler izlediler. Bu farklılıkta kuĢkusuz Cumhuriyetçi Parti‟nin Ortadoğu‟ya ekonomik yaklaĢımıyla, Demokrat Parti‟nin yöntemi arasındaki ince çizgi de etkili oldu. Bu kitapta yapılan karĢılaĢtırmada BaĢkanların dönemsel geçiĢlerine detaylı bir Ģekilde yer verilmiĢtir.

ÇalıĢmada ayrıca, Amerikan BaĢkanları‟nın yaklaĢımlarının analizini yapabilmek ve sebep – sonuç iliĢkisini daha rahat kurabilmek adına son yüzyıl içerisinde bölgenin geleceğini etkileyen çarpıcı olaylar da detaylı olarak yer almaktadır.

AraĢtırma süresince karĢıma çıkan soruların baĢında “Neden?” oldu hep. O “nedenler”e teĢekkürlerimi sunmaya çalıĢtım aĢağıda…

Bu kitabın ilk tohumunu, habercilikte eline doğduğum, bana Ortadoğu‟nun kapısını aralayan büyük ustam rahmetli Mehmet Ali Birand atmıĢtır. Akademik olarak uzmanlaĢmak istediğimi öğrendiğinde “Sen kafası çalıĢan bir kızsın, git Ortadoğu konusunda uzmanlaĢ” diyerek beni yüksek lisansa yönlendirdi. Kitaplarını imzalattığımda da, “Seninki çıksın, sen de bana imzalayacaksın ama” pazarlığıyla beni bu kitabı yazmama teĢvik etti. Vakitsiz ölümü bu kitabı görmesine izin vermedi. Nurlar içinde yatsın… TeĢekkürler Birand! .

“Usta” demiĢken… Kendi alanında Türkiye‟nin sahip olduğu ender değerlerden… Akademik anlamda benden desteklerini esirgemeyip, Ortadoğu konusunda uzmanlaĢma yolunda bana ve bu çalıĢmaya güvendiği ve tez jürimde bulunduğu için Marmara Üniversitesi Ortadoğu AraĢtırmaları Enstitüsü Ġktisat Bölüm BaĢkanı Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu‟na sonsuz teĢekkürlerimi sunuyorum.

Farkındalık yaratmak ve “acaba” sorusunu sordurabilmek için seçtiğiniz çalıĢmanın ne olduğu önemli. ĠĢte bu çalıĢmanın isim babası da tez danıĢmanlarımdan olan, Marmara Üniversitesi Ortadoğu AraĢtırmaları Enstitüsü Ortadoğu Ekonomi

(6)

Politiği Anabilim Dalı‟nda Yar. Doç. Ġbrahim Murat Bozkurt‟tur. Kendisine öncelikle yıllarca bana gösterdiği sabırdan ve çalıĢmama katkılarından ötürü teĢekkür ediyorum.

Bıkmadan, bu çalıĢmanın hatırına defalarca Ankara – Ġstanbul arası mekik dokuyan, kendini ilime adayan o özel insan… Ġkinci tez danıĢmanım, American University‟de (Washinghton) görevli, Kırıkkale Üniversitesi Ekonometri Bölüm BaĢkanı ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Prof. Dr. Harun Öztürkler‟e bana gösterdiği sabırdan ve inançtan ötürü teĢekkür ediyorum.

Ortadoğu tartıĢılınca uluslararası çalıĢmaların ve televizyonların olmazsa olmaz ismi Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni. Üniversitede kendisinden ders almaktan onur duyduğum, bana Ortadoğu fikrini aĢılayan ve bu çalıĢmada desteğini esirgemeyen Sayın Köni‟ye sonsuz teĢekkürler.

Habertürk‟te çalıĢtığım dönemde bu kitap henüz sadece bir fikirken paylaĢtığım; Suriye, Afganistan ve Ġran konularında bana birbirinden önemli kaynaklar hediye eden, birlikte çalıĢmaktan çok keyif aldığım değerli insan, Ciner Yayın Holding Yönetim Kurulu BaĢkanı Sayın Kenan Tekdağ‟a teĢekkürlerimi sunuyorum.

Manevi desteğini hiç esirgemeyen, hayatımdaki kanatsız meleklerden, Kanal D Haber‟in enerjik yüzü Sayın ġule Zeybek‟e de sonsuz teĢekkürler…

Ve ailem… Annem, babam, kardeĢim… Her daim koĢulsuz yanımdalıkları ve destekleri için onlara da ne kadar teĢekkür etsem az.

Bu çalıĢmada katkısı olan ve adını burada teker teker yazamadığım onlarca kiĢiye de teĢekkür ediyorum.

ĠĢte sıraladığım, bu “neden”ler, bu önemli çalıĢma için kağıt kalemi elime almamı sağladı ve onlarla birlikte Clinton – W.Bush çekiĢmesi, günümüze yansımalarıyla okumakta olduğunuz bu kitaba dönüĢtü. ABD‟nin Türkiye‟yi de içinde barındıran Ortadoğu politikasını merakla takip edenler, haberciler, araĢtırmacılar ve öğrenciler için iyi bir kaynak olmasını umuyorum.

(7)

GENEL BĠLGĠLER

Ġsim ve Soyadı : Nadide Benan Kepsutlu

Birim : Ortadoğu AraĢtırmaları Enstitüsü

Bölüm : Ortadoğu Ekonomi Politiği

Tez DanıĢmanı : Yrd. Doç. Murat Bozkurt

Ġkinci DanıĢman : Doç. Dr. Harun Öztürkler Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Nisan 2015

Anahtar Kelimeler : George W.Bush, Bill Clinton, Amerika BirleĢik Devletleri, Ortadoğu, DıĢ Politika

ÖZET

BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W. BUSH DÖNEMLERĠNDE AMERĠKA BĠRLEġĠK DEVLETLERĠ’NĠN ORTADOĞU’YA YÖNELĠK EKONOMĠ-POLĠTĠK YAKLAġIMLARI (1993-2008)

Ortadoğu, sahip olduğu enerji kaynaklarının çeĢitliliği ve zenginliği açısından Amerikan dıĢ politikasını stratejik olarak Ģekillendiren hassas coğrafyalardan biridir. Soğuk SavaĢ dönemi sonrasında Amerikan BaĢkanı George H.W. Bush tarafından söylem bulan “yeni dünya düzeni” kavramı, ekonomik, politik, sosyolojik, kültürel açılardan küreselleĢen dünya düzeniyle birlikte BaĢkan Bill Clinton döneminde “geniĢleme ve angajman” politikası olarak Ortadoğu‟da kendini hissettirmiĢtir. Sovyetler Birliği‟nin dağılmasıyla birlikte dünyada değiĢen ekonomik ve politik dengeler, Ortadoğu Bölgesi‟ni ve Amerika BirleĢik Devletleri‟nin (ABD) bu bölgeye uyguladığı politikaları da etkilemiĢtir. Ayrıca ABD‟nin bölgedeki güçlü müttefiklerinden biri olan Ġsrail‟in bölgedeki güvenliği de bölge politikalarının belirlenmesindeki önemli faktörlerden biridir. Bu anlamda ABD‟nin Ortadoğu politikasını belirleyen faktörler arasında bölgedeki baĢta petrol ve doğal gaz olmak üzere enerji kaynaklarının kontrolü, petrol ve dolar iliĢkisi, Ġsrail‟in güvenliği ve Ġsrail aleyhine oluĢabilecek tehditlerin ekonomik ve politik yansımaları, anti-Amerikanizm

(8)

anlayıĢının yaygınlaĢmasını engellemek, bölgede ekonomik ve siyasi güç dengesi olgusu, uluslararası terörizmin engellenmesi, kimyasal silahların üretimi, yapımı ve kullanımının önüne geçilmesi ilk sıradadır. 11 Eylül saldırıları sonrasında açıklanan George W.Bush doktirini de bu çerçevede hazırlanmıĢtır. Bill Clinton ve George W.Bush açısından Ortadoğu politikasını belirlemede Amerikan çıkarları ortak anlayıĢ çerçevesinde Ģekillense de, politik olarak her iki baĢkan arasında çok önemli yaklaĢımsal ve yöntemsel farklılıklar bulunmaktadır.

(9)

GENERAL KNOWLEDGE

Name and Surname : Nadide Benan Kepsutlu

Field : The Middle Issues Institute

Programme : The Economi Politics of the Middle East

Supervisor : Yrd. Doç. Murat Bozkurt Second Supervisor : Doç. Dr. Harun Öztürkler Degree Awarded and Date : Master – April 2015

Keywords : George W.Bush, Bill Clinton, America United States, The Middle East, Foreign Policiy

ABSTRACT

THE DIFFERENCES OF ECONOMI – POLITICS APPROACHES OF THE UNITED STATES OF AMERICA ON THE MIDDLE EAST DURING THE GOVERNANCE OF BILL CLINTON AND GEORGE W. BUSH (1993-2008)

The Middle East is one of the critical regions that shape the American external policy strategically due to the diversity and variety of the region‟s energy resources. The term of new world order; used by the American President George H. W. Bush after the post-Cold War eramade itself evident in the Middle East during the President Bill Clinton period as an expansion and engagement; policy in line with the globalising world order in terms of economical, political, sociological and cultural aspects. The changing economic and political balances worldwide with the dissolution of the Soviet Union also had an impact on the Middle East region and the policies that the United States of America (USA) implementedin this region. Furthermore, the safety of Israel, one of the allies of the USA, in the region is a major factor in the determination of their regional policies. In this context, the main factorsthat determine the Middle East policy of the USA include; the control of the energy resources in the region particularly the petroleum and natural gas, relation between petroleum and dollar, safety of Israel and the economical and political reflections of the potential threats against Israel, preventing the spread of anti-Americanism concept, the phenomenon of balance in the region in

(10)

terms of economy and political power, prevention of international terrorism as well as production, building and use of chemical weapons. The George W. Bush doctrine that was announced following the September the 11th attacks also shaped in this context. Although the interest of America shaped on mutual understanding by Bill Clinton and George W. Bush in determining the Middle East policy, there are significant perspectival and procedural differences between the two presidents in terms of economy and politics.

(11)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ... i ÖZET ... ivv ABSTRACT ... vi ĠÇĠNDEKĠLER ... iiii TABLO LĠSTESĠ ... xi KISALTMALAR ... xii GĠRĠġ ... 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM 21. YÜZYIL ORTADOĞU TARĠHÇESĠ 1.1 ORTADOĞU‟NUN BATILI ÜLKELER TARAFINDAN ĠLGI ODAĞI OLMASI 5 1.1.1 Batı‟nın Birinci Dünya SavaĢı‟yla BaĢlayan Ortadoğu Mücadelesi ... 6

1.1.2 Birinci Dünya SavaĢı‟ndan Sonra Ġngiltere‟nin Mandası Altına Giren Bölgeler ... 7

1.1.2.1 Irak ... 7

1.1.2.2 Ürdün ... 8

1.1.2.3 Mısır ... 8

1.1.2.4 Filistin ... 9

1.1.3 Birinci Dünya SavaĢı‟ndan Sonra Fransa Mandası Altına Giren Suriye ve Lübnan‟a KarĢı Yürütülen Ortak Politika ... 11

1.1.4 Ġkinci Dünya SavaĢı Dönemi ve SavaĢın Bölgedeki Uzun Dönemli Siyasi Etkileri ... 13

1.1.4.1 Filistin Sorunu ... 13

1.1.4.2 SüveyĢ Kanalı Krizi ... 15

1.1.4.3 1967 Arap-Ġsrail SavaĢı ... 18

1.1.5 1970 – 1990 Yılları Arasında Ortadoğu‟daki Siyasi GeliĢmeler ... 19

1.1.5.1 1973 Arap-Ġsrail SavaĢı ve Uluslarararası Politikaya Etkisi ... 19

1.1.5.2 Filistin‟in Bağımsızlığı ... 22

1.1.5.3 Ürdün Ġç SavaĢı ... 24

1.1.5.4 1973 – 1978 Petrol Krizi ... 25

1.1.5.5 Mısır-Ġsrail BarıĢ AntlaĢması: 1978 Camp David AntlaĢması ... 29

1.1.5.6 Ġsrail‟in Lübnan‟ı ĠĢgali (1982) ... 32

1.1.5.7 Ġran Devrimi ve Rehine Krizi ... 33

1.1.5.8 Ġran-Irak SavaĢı ... 38

1.1.6 1990-2008 yılları arasında Ortadoğu‟daki Siyasi GeliĢmeler ... 42

1.1.6.1 Irak‟ın Kuveyt ĠĢgali ... 42

1.1.6.2 11 Eylül ... 46

1.1.6.3 Irak‟ta Yeni Dönem... 49

1.1.6.4 Ġran‟ın Nükleer Programı ... 52

(12)

1.2 21. YÜZYIL ORTADOĞU EKONOMĠSĠ... 63

1.2.1 Ortadoğu Ekonomilerinin Genel Özellikleri ... 63

1.2.2 Enerji Sektörünün Ekonomi Politik Özelliği ... 68

ĠKĠNCĠ BÖLÜM AMERĠKA BĠRLEġĠK DEVLETLERĠ’NĠN ORTADOĞU POLĠTĠKASI 2.1 ABD‟NĠN ORTADOĞU POLITIKASINDA ÖNE ÇIKAN FAKTÖRLER ... 71

2.1.1 Petrol ... 72

2.1.2 Ġsrail ... 83

2.1.3 1991 Yılına Kadar Eski Sovyetler Birliği Faktörü ... 88

2.1.4 Siyasal Ġslam Yargısı ve ġii Korkusu ... 94

2.1.5 “Anti-Amerikanizm”e KarĢı Mücadele ... 98

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W. BUSH’UN ORTADOĞU’YA POLĠTĠK YAKLAġIMLARI 3.1 DEMOKRAT PARTĠ‟NĠN TARĠHÇESI VE YAPISI ... 103

3.2 DEMOKRAT PARTĠ‟NĠN ORTADOĞU POLĠTĠKASI ... 107

3.2.1 Demokrat Parti‟nin Ortadoğu‟ya Politik YaklaĢımı... 107

3.2.1.1 Ġsrail – Filistin Sorunu ... 107

3.2.1.2 Afganistan ... 109

3.2.1.3 Irak SavaĢı ... 111

3.2.1.4 Ġran ... 112

3.2.2 Demokrat Parti‟nin Ortadoğu‟ya Ekonomik YaklaĢımı... 112

3.3 ABD BAġKANI BĠLL CLĠNTON DÖNEMINDE ABD‟NĠN ORTADOĞU POLITIKASI ... 115

3.3.1 Bill Clinton Doktrini ... 115

3.3.2 Ġran ... 118

3.3.3 Irak ... 123

3.3.3.1 Çifte Çevreleme Olgusu ... 124

3.3.2.2 Çekiç Güç ... 126

3.3.3.3 Clinton‟ın BaĢkanlık Döneminde Irak‟a uygulanan BM Yaptırımları ... 126

3.3.4 Ġsrail‟le iliĢkiler ... 130

3.3.5 Clinton Döneminde Büyük Ortadoğu Projesi‟nin (BOP) DoğuĢu ... 133

3.4 CUMHURIYETÇI PARTĠ‟NĠN TARĠHÇESI VE YAPISI ... 139

3.5 CUMHURIYETÇĠ PARTĠ‟NĠN ORTADOĞU POLĠTĠKASI ... 142

3.5.1 Cumhuriyetçi Parti‟nin Ortadoğu‟ya Politik Yönden YaklaĢımı ... 142

3.5.2 Cumhuriyetçi Parti‟nin Ortadoğu‟ya Ekonomik Yönden YaklaĢımı ... 146

3.6 ABD BAġKANI GEORGE W.BUSH DÖNEMĠNDE ABD‟NĠN ORTADOĞU POLĠTĠKASI ... 148

3.6.1 George W.Bush Doktrini ... 148

3.6.2 Bush ve Büyük Ortadoğu Projesi‟nin (BOP) Hayata Geçirilmesi ... 151

3.6.3 11 Eylül Saldırıları ve Afganistan iĢgali ... 154

(13)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W.BUSH‟UN ORTADOĞU‟DAKĠ POLĠTĠK

YAKLAġIMLARININ KARġILAġTIRILMASI ... 162 SONUÇ ... 171 KAYNAKÇA ... 178

(14)

TABLO LĠSTESĠ

Sayfa No.

Tablo 1 Filistin‟de Nüfusun Dinlere Göre Dağılımı ... 11

Tablo 2 Alacak Miktarına Göre Irak‟ın Borcu (Milyar ABD Dolar) ... 51

Tablo 3 Irak‟a Ait Toplam Borç Tahminleri ... 52

Tablo 4 Dünyada Nükleer Güç (2007) ... 57

Tablo 5 Yeni politikalarla OPEC‟in Ortadoğu‟da Tahmini Petrol Üretim Miktarı (mb/d) ... 64

Tablo 6 2009 yılında Ortadoğu‟da Petrol ... 74

Tablo 7 2009 yılında ABD‟de Petrol ... 75

Tablo 8 Ġsrail Hakkında ABD‟deki Ġdeolojik ve Politik BakıĢın DeğiĢikliğindeki ArtıĢ Oranı ... 109

(15)

KISALTMALAR

age. Adı geçen eser

ABD Amerika BirleĢik Devletleri

ABM Anti-ballistic missille

AIPAC The American – Israel Public Affairs Committee

AJC American Jewish Committee

AT Avrupa Topluluğu

BAE BirleĢik Arap Emirlikleri

bk. Bakınız

BOP Büyük Ortadoğu Projesi

BP British Petroleum

BM BirleĢmiĢ Milletler

BMGK BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Kurulu C. Cilt

CDA College Democrats of America

CENTO Central Treaty Organization

CIA Central Intelligence Agency

CSIS Center for Strategic and International Studies çev. Çeviri

DCCC Democratic Congressional Campaign Committee

DGA Democratic Governors Association

DLCC Democratic Legislative Campaign Committee

DNC Democratic National Committee

(16)

FKÖ Filistin KurtuluĢ Örgütü GSMH Gayri Safi Milli Hasıla

IAEA International Atomic Energy Agency

IMF International Monetary Found ĠKÖ Ġslam Kalkınma Örgütü KBY Kürdistan Bölgesel Yönetimi

KYB Kürdistan Yurtseverler Birliği

OAPEC Organization of Arab Petroleum Exporting Countries

OPEC Organization of the Petroleum Exporting Countries

PNAC The Project of New American Century

s. Sayfa

SAVAK Sazeman-e Ettelaat ve Amniyat-e Keshvar

SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

SPR Strategic Petroleum Reserve

NATO The North Atlantic Treaty Organisation

NIE National Intelligence Estimate

NPT Nuclear Non-Proliferation Treaty

UNESCO The United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization

UNMOVIC The United Nations Monitoring, Verification and Inspetion Commission

YDA Young Democrats of America

(17)

GĠRĠġ

Ortadoğu bölgesi sahip olduğu enerji kaynaklarının çeĢitliliği bakımından, Amerikan dıĢ politikasının temel dinamiklerinin baĢında yer almaktadır. Amerika BirleĢik Devletleri‟nin Ortadoğu politikası incelenirken, Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket edilen tek bir politikanın, iktidara gelen parti ya da baĢkan ideolojisi gözetmeden uygulandığı tezi öne sürülmektedir. Bu çalıĢmanın amacı, Amerikan siyasi ve ekonomik çıkarları çerçevesinde hazırlanan Ortadoğu politikalarının yöntemleri ve doğurduğu sonuçlar açısından, dönemden döneme, partiden partiye ve iktidara gelen baĢkandan baĢkana aslında değiĢtiğini ve değiĢebileceğini göstermek olup, Amerikan baĢkanlarından Bill Clinton‟la, George W. Bush‟un Ortadoğu‟ya yönelik politik yaklaĢım farklılıklarını ve bu farklılıkların yarattığı sonuçları karĢılaĢtırmaktır.

Ortadoğu Bölgesi, ABD için özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‟yla stratejik ve ekonomik açıdan önem kazanmıĢ gibi görülse de, ABD‟nin bölgeye yönelik politikaları aslında Birinci Dünya SavaĢı‟nın hemen sonrasındaki dönemde baĢlamıĢtır. Özellikle 1920‟li yıllardan sonra Amerikan petrol Ģirketlerinin bölgedeki petrolün farkına varmasıyla, Ortadoğu ülkeleriyle bu yönde yaptığı anlaĢmalar ABD‟nin bu bölgedeki varlığının ilk önemli adımları olmuĢtur. Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonraki Soğuk SavaĢ döneminde ise Ortadoğu, ABD ile Sovyetler Birliği arasında politik mücadelenin gösterildiği bölge olmuĢtur.

Birinci Dünya SavaĢı sonrasındaki dönemden bugüne kadar ABD‟nin bölgeye yönelik yaklaĢım ve uyguladığı politikalarda faklılıklar bulunmaktadır. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında bölgede Ġngiltere hakimiyetinin azalmasıyla ABD, Ortadoğu ülkelerine olan yaklaĢımının, bu döneme kadar olan dönemde Fransa ve Ġngiltere‟ninki gibi sömürgeci algılanmamasını sağlamaya çalıĢmıĢtır.

ABD‟nin Ortadoğu politikasını incelerken, dönemsel olarak ülkenin bu bölgeye yönelmesinde ilk olarak petrol faktörü ve ABD‟nin ekonomik çıkarları ortaya çıkmaktadır. Zira Ortadoğu petrolünün uygun fiyatlarda ve düzenli olarak ABD ve müttefiklerine sevkinin sağlanması ve bu anlamda petrol üreticisi ülkeler üzerinde

(18)

denetimin mekanizmasının kurulması amacı güdülmüĢtür. Diğer bir faktör, Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra Ortadoğu‟daki ABD-Sovyetler Birliği arasındaki güç mücadelesi ve bölge üzerinde hegemonya kurma yarıĢıdır. ABD‟nin bugüne kadarki Ortadoğu polikasında belirleyici etkenlerden biri de Arap coğrafyasında Yahudi devleti olarak kurulan Ġsrail‟in güvenliğinin sağlanmasıdır. Bir taraftan Arap devletleriyle çıkar iliĢkileri olan ABD, diğer taraftan bölgede Ġsrail aleyhine düzenlenecek tehditleri de önlemeye çalıĢmaktadır. ABD‟nin bölge politikalarına yön veren bir baĢka faktör “ġii tehdidi”dir. Özellikle 1979‟daki Ġran Ġslam Devrimi‟yle rejimin bölge ülkelerine ihracının hedeflenmesi, ABD‟yi endiĢelendiren baĢlıca nedenlerden biri olmuĢtur. ġiilerin Amerikan karĢıtı söylemleri ve Ortadoğu halkını ABD aleyhinde harekete geçirme potansiyelleri, ġii nüfusunu içinde barındıran diğer Ortadoğu devletleriyle çoğu zaman ılımlı politikalar izlemek zorunda bırakmıĢtır. Burdan yola çıkarak, ABD‟nin Arap coğrafyasında izlediği politikalarda özellikle güç dengesinin bozulmamasına dikkat ettiği, savaĢlar sırasında sık sık saf değiĢtirdiği ve desteklediği bölge liderlerinden kritik dönemlerde denge unsurunun bozulmaması için desteğini çektiği görülmektedir.

Aslında belirtilen bu maddeler birbirleriyle yakından iliĢkilidir. Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra Amerikan BaĢkanları bu bölgeye daha itinalı yaklaĢmıĢlardır. Aktarılacağı üzere BaĢkan Truman‟ın doktriniyle dikkatlerin çekildiği bu bölge, daha sonrasında ABD BaĢkanlığı yapmıĢ olan Eisenhower, Nixon, Carter, Reagen, Bush, Clinton, II.Bush ve bugün Obama‟nın da dıĢ politikasında birinci sırayı yer almaktadır.

1989‟da Berlin Duvarı‟nın yıkılması ve 1991‟de Sovyetler Birliği‟nin dağılıp Soğuk SavaĢ‟ın sona ermesi sonucu dünyadaki güç dengelerinin değiĢmesiyle birlikte ABD‟nin uluslararası siyasal sistemde tek süper güç olması, Ortadoğu‟nun kaderini belirlemiĢtir. ABD için bölgede sadece askeri değil, ekonomik ve siyasal alanda da üstün olmak gerekmektedir. Tek kutuplu hale dönüĢen dünya düzeni, beraberinde de farklı özelliklere sahip bir sistem getirmiĢtir. Aslında 20. yüzyılın ortalarında baĢlayıp bugün de etkisi devam eden uluslararası sistemin, etki alanının çok geniĢ olduğu ve bölgelere göre farklı özellikler taĢıdığı söylenebilir. Her Ģeyden önce hiçbir bölge bu sistem dıĢında görülememektedir. Buna karĢın, tüm devletleri kapsayan bağlayıcı

(19)

kurallar bulunmadığı gibi, uluslararası meĢru bir otoritenin varlığından da söz edilemez. Ayrıca bağımsızlığını elde eden devletlerle birlikte, dünya genelindeki devlet sayısı artmaktadır. Bu süreçte Avrupa, uluslararası sistemin merkezi olma özelliğini yitirmiĢtir. Teknolojik devrim de yeni sistemin temel özellikleri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, nükleer teknolojide yaĢanan geliĢmelerin bir sonucu olarak nükleer silahların geliĢimi hızlanmıĢtır. Uluslararası alanda ekonomik, askeri ve siyasal karĢılıklı bağımlılığın artması da, devletlerin hareket alanını yeni sistemde sınırlamaktadır. Bu özelliklere karĢın, günümüzde savaĢ teknolojisi açısından nükleer silahların yanı sıra konvansiyonel silahların tahrip düzeyinin artmıĢ olması, savaĢa baĢvuracak devletler açısından caydırıcı bir unsur olabilmektedir. Ayrıca hızla artan ekonomik bağımlılık, sorunların savaĢ dıĢında farklı yöntemlerle çözülebilmesinde dıĢ politika açısından önemli bir etken olmaktadır.

21. yüzyılda küreselleĢme olgusu ön plandadır. KüreselleĢme; ekonomik, güvenlik, stratejik, sosyal, kültürel, politik ve teknolojik anlamda toplumların entegre olmalarının yanısıra, uluslararası sorunların da küresel boyutta çözüm aranmasına vesile olmaktadır. Bu durum ekonomik, toplumsal, siyasal sorunların, sadece ortaya çıktığı ülkeyi değil, diğer ülkeleri de ilgilendirdiği ve müdahele etme hakkını elde ettiği bir ortam doğurmuĢtur. ABD‟nin Ortadoğu‟daki demokrasi vaadleri de yine küreselleĢmenin etkisiyle meydana gelen müdahele hakkının yansıması olarak karĢımıza çıkmaktadır.

21. yüzyılda uluslararası boyutta tehdit unsuru görülen önemli olgulardan biri de terördür. Özellikle 11 Eylül‟den sonra ABD‟nin “yeni bir dünya düzeni” olarak tanımladığı süreçte terör, Amerikan yönetimi için önde gelen tehditlerden biri olmuĢtur. Bu anlamda kitle imha silahlarının yayılması ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bu silahların yapımının zor olmaktan çıkması, terör korkusuyla karĢı karĢıya kalan ABD‟yi, terörün yuvası olarak niteledikleri Ortadoğu bölgesi için daha dikkatli kılmaktadır.

21. yüzyılın dinamikleri göz önünde tutularak Soğuk SavaĢ‟ın bitiminden iki yıl sonra Demokratik Parti‟den Amerikan BaĢkanı olan Bill Clinton‟ın ve 11 Eylül saldırıları öncesinde Cumhuriyetçi Parti‟den Amerikan BaĢkanı seçilen George W.

(20)

Bush‟un bölgeye yönelik politik yaklaĢımlarında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar sadece Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki yol ayrımından değil, her iki baĢkanın olaylara bakıĢ açısındaki farklılıklardan da kaynaklanmaktadır. Her ne kadar Amerikan halkının ve ABD‟nin çıkarları temelinde hareket edilse de, Ortadoğu‟ya bakıĢ açısındaki farklılıklarla iki baĢkanın değiĢik yöntemler uygulayarak, bölgenin geleceğini etkileyecek farklı sonuçlar ortaya çıkardığı anlaĢılmaktadır.

Her iki BaĢkan‟ın bölgeye yönelik yaklaĢım farklılıkları seçim kampanyalarındaki söylemleri takiben, doktrinlerinde görülmektedir. Bill Clinton serbest piyasa ekonomisini yayma fikriyle “geniĢleme ve angajman” üzerine kurulu stratejiler izlemiĢ, bu yönde müslüman – hristiyan ayrımını hissettirmeden, Ortadoğu ülkelerinin ikili iliĢkilerini iyileĢtirme yoluna gitmiĢtir. George W.Bush 11 terör olayları sonrasında, “ya bizdensiniz ya teröristlerden” diyerek, ayrıĢtırıcı politikalar izlemiĢtir. Her iki baĢkanın bölge ülkerinde uyguladığı stratejilerde hukuksal tartıĢmalar yaratan nedenler de farklıdır. Her iki BaĢkan‟ın bölge ülkelerine düzenlediği askeri operasyonların Yöntemsel farklılıklar Ortadoğu ülkelerinin geleceğini etkileyen sonuçlara yansımıĢtır. Bill Clinton ve George W.Bush‟un yöntemsel farklılıklarının sonuçlarını, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri bizzat hissetmiĢtir.

(21)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

21. YÜZYIL ORTADOĞU TARĠHÇESĠ

1.1 ORTADOĞU’NUN BATILI ÜLKELER TARAFINDAN ĠLGI ODAĞI OLMASI

Amerika BirleĢik Devletleri‟nin bugünkü Ortadoğu politikasını anlayabilmek için, bölgenin özellikle son yüzyıl içerisindeki siyasi tarihini incelemek ve Batılı devletler tarafından önem kazanmasının nedenlerini kavramak gerekmektedir. Bu Ģekilde Ortadoğu‟nun Amerika BirleĢik Devletleri tarafından neden ve nasıl odak noktası haline geldiğini anlamak daha kolay olacaktır.

Ortadoğu; geçmiĢten günümüze coğrafi konumu, özellikle de 1930‟dan sonra kullanılmaya baĢlanılan zengin petrol yatakları ve politik yapısı nedeniyle son yüzyılda dünya siyasetine yön vermiĢtir. Bölge, Birinci Dünya SavaĢı‟ndan baĢlayarak, özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonraki dönemde batılı ülkelerin ilgi odağı haline gelmiĢtir. Bölgenin coğrafi öneminin batılı ülkeler tarafından anlaĢılması 16. yüzyıla uzanır. Bu dönemden itibaren; Hindistan ve Çin'in zenginliklerinin Batı için cazip hale geldiği görülmekte ve özellikle Ġngiltere‟nin ilgi odağı olduğu bilinmektedir. 16.yüzyıl itibariyle Batılı devletler tarafından Çin ve Hindistan‟a ulaĢmak için yeni yollar araĢtırılmaya baĢlanmıĢtır. 19. Yüzyıl‟a gelindiğinde 1889'da SüveyĢ Kanalı'nın hizmete açılmasıyla, deniz ticaretinde büyük değiĢmeler yaĢanmıĢtır. Bu yeni yolla birlikte, Avrupa-Hindistan-Çin denizyolunun kısalmıĢ olması da etkilidir. Yeni açılan Akdeniz-Kızıldeniz-Hint Okyanusu yolu, Arap Yarımadası‟nın kıyısında bulunan limanların önemini arttırmaktadır”.1 Batılı ülkeler için Çin ve Hindistan Uzak Doğu olarak görülürken, daha yakın olduğu için Osmanlı‟nın hakimiyeti altında olan ülkeler Yakın Doğu olarak adlandırılmıĢtır. Yeni bulunan yollar sayesinde deniz ticaretindeki geliĢim, Ġngilizlerin Arabistan Yarımadası‟nın güney kesimini iĢgal etmesinde etkin olmaktadır. Osmanlı imparatorluğunun hakimiyeti dıĢında kalan bu bölgeye de Ortadoğu adı verilmiĢtir.

1 Ramazan Özey, Dünya Denkleminde Ortadoğu-Ülkeler, Ġnsanlar, Sorunlar, 2.Baskı, Ġstanbul: Öz Eğitim, 1997, s.1.

(22)

Rönesansın etkisiyle ortaya çıkan yeni buluĢlar ve teknolojik geliĢmeler ile birlikte 18. Yüzyılda Batılı devletlerin askeri ve ekonomik alanlarda güçleri artmıĢtır. Sanayi Devrimi ile hammadde ve pazar arayıĢının baĢlaması, Batılı ülkelerin dikkatlerini Afrika ve Uzak Doğu ile birlikte Ortadoğu‟ya çevrilmiĢtir. Yine bu dönemden itibaren geliĢmiĢ ülkeler arasında bölgeye yönelik sömürgecilik yarıĢı baĢlamıĢtır. Sömürge arayıĢından olumsuz etkilenen devletlerden biri de Osmanlı olmaktadır. Osmanlı Devleti‟nin jeopolitik konumu, sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginlikleri, Batı‟nın dikkatini bu bölgeye yöneltmesine neden olmuĢtur. Bu kapsamda, Batı‟nın Osmanlı üzerinde stratejiler geliĢtirmesinin nedenlerinden biri, bölgede Ġslamiyetin koruyuculuğunu yapmasıdır. Osmanlı topraklarını kendi yönetimlerine dahil etmek isteyen Ġngilizler, Ġmparatorluğun zayıflamasıyla 1878‟de Mısır‟ı, 1887‟de de Kıbrıs adasını ele geçirmiĢlerdir. Bölgeye askeri ve siyasi müdahelelerde bulunan Ġngiltere, Ortadoğu üzerindeki etkisini Birinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra daha da arttırmıĢtır.

1.1.1 Batı’nın Birinci Dünya SavaĢı’yla BaĢlayan Ortadoğu Mücadelesi

Birinci Dünya SavaĢı ile birlikte Ġngiltere ve Fransa‟nın Ortadoğu üstündeki amaçlarının netlik kazanmaya baĢladığı anlaĢılmaktadır. SavaĢın sonunda iĢgal edilen topraklar, bölgede ağırlıklı olarak Ġngiltere‟nin hakimiyeti altına girmiĢtir. Bu dönem, Ortadoğu devletlerinin manda yönetimine girmesinin yanısıra, Batılı devletlerin Birinci Dünya SavaĢı ve sonrasında kendi aralarında yaĢanacak anlaĢmazlıkların baĢlangıcı olmaktadır. Batılı devletlerden özellikle Ġngiltere ve Fransa, Ortadoğu üzerinde uzun vadeli planlar içine girmiĢlerdir. Bu iki ülkenin bölgede elini güçlendiren en önemli faktör, Osmanlı‟nın zayıflamasıdır. Arap Ortadoğusu olarak adlandırılan bölgenin büyük bir kısmı 16.yüzyıldan Birinci Dünya SavaĢı‟na (1913-1914) kadar, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun idaresinde kalmıĢtır ve Ġmparatorluk sınırları çok geniĢ olduğu için, büyük kısmı göçebe olan halkı idare etmekte zaman zaman güçlük çekmiĢtir.2

Ġngiltere ve Fransa, Birinci Dünya SavaĢ‟ından en kazançlı çıkan devletlerdir. Lübnan, Suriye, Irak, Hicaz, Osmanlı‟dan ayrılmıĢ ve imparatorluğun parçalanmasıyla birlikte Ortadoğu‟da denge boĢlukları oluĢmuĢtur. Denge boĢlukları, Ġngiltere ve

2

(23)

Fransa‟nın bölgeyi kendi aralarında bölüĢmesine zemin hazırlamıĢtır. Bölgenin Ġngiltere ve Fransa arasındaki dağılımında Filistin, Ürdün ve Irak Ġngiltere‟ye, Lübnan ve Suriye ise Fransa‟ya verilmek üzere iki ülke arasında mütabakat sağlanmıĢtır. Rusya Anadolu‟daki isteklerinin gerçekleĢtirilmesi Ģartıyla bu anlaĢmayı desteklese de, zaman içinde ülkelerin bu topraklardaki çıkarları birbirleriyle çatıĢmaya baĢlamıĢtır. Musul‟daki petrol yataklarının kendi payına düĢmesini isteyen Fransa, Ġngiltere‟nin Musul‟u ele geçirmesinden tedirginlik duymuĢtur. Ġtalya, Ġngiltere‟nin, Yunanistan‟a destek vermesi ve Batı Anadolu‟ya asker çıkarmak istemesine tepkisiz kalması nedeniyle Ġngilizlerle anlaĢmazlığa düĢmüĢtür. Ġtalya, Ġngiltere ve Fransa arasındaki bu uzlaĢmazlıklara rağmen, üç ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorunda kaldığı ve bölgeyi iĢgale devam ettikleri anlaĢılmaktadır.

1.1.2 Birinci Dünya SavaĢı’ndan Sonra Ġngiltere’nin Mandası Altına Giren Bölgeler

1.1.2.1 Irak

Birinci Dünya SavaĢı‟nın 1918‟de sona ermesiyle birlikte, Osmanlı Devleti‟nin çekildiği toprakların bir kısmı olan Basra, Bağdat ve Musul, Ġngilizler tarafından iĢgal edilerek manda yönetimine alınmıĢtır. Irak‟ta Sünni ve ġii Araplar, Yahudiler, Kürtler ve Türkmenler gibi farklı etnik grupların bulunması, Ġngilizleri bölgenin idaresi konusunda zora sokmaktaydı. Irak‟ta sık sık halk ayaklanmaları da yaĢanmıĢtır. Bölgedeki petrol kaynaklarının zenginliği ve bölgesel çıkarlar nedeniyle Ġngiltere‟nin bu sorunları aĢması gerekliydi ve Irak‟ı kontrol altına almak için hem halkla, hem de Iraklı politikacılarla anlaĢmaya çalıĢıldı.

Irak‟la 1922‟de ve 1930‟da Ġngiltere-Irak AntlaĢmaları adı altında iki önemli anlaĢma imzalanmıĢtır. Ġlki Irak‟a içiĢlerinde özerk hareket edebilme olanağı tanıdıysa da, Irak‟ın dıĢ politikası ve savunması Ġngiltere tarafından idare edilmiĢtir. Yine antlaĢma kapsamında Irak 1932‟de bağımsızlığına kavuĢacak, ancak Ġngiltere Irak‟taki askeri ve güvenlikle ilgili ayrıcalıklarını sürdürecekti.3

Ġngiltere, Irak‟a askerlerini eğiteceğini, ihtiyaç duyulan silahların tamamını temin edeceğini taahhüt etti; buna

3 Tayyar Arı, GeçmiĢten Günümüze Ortadoğu Siyaset, SavaĢ ve Diplomasi, 4.Basım, Bursa: MKM Yayıncılık, 2008, s.170-171.

(24)

karĢılık da Irak‟taki iki üssü kullanabilecekti. Bu Ģartlar altında Irak, 1932‟de, kağıt üstünde Milletler Cemiyeti‟nin üyesi olmuĢtur.

1.1.2.2 Ürdün

Birinci Dünya SavaĢı‟na kadar Osmanlı denetiminde kalan Ürdün, savaĢın sona ermesiyle birlikte Ġngiliz yönetimi altına girmiĢ; 1921‟de ise Mavera-i Ürdün kimliğini alarak devlet haline gelmiĢtir. Bu anlamda Ġngiltere‟nin Ürdün‟e karĢı, mandası altına aldığı diğer ülkelerden farklı bir yaklaĢım sergilediği anlaĢılmaktadır. Ürdün, manda yönetimi yerine Ġngiltere ile yapılan antlaĢmalar çerçevesinde yönetilmiĢtir. 1928‟de iki ülke arasında yapılan Ġngiltere-Ürdün antlaĢmasına göre Ürdün‟e belirli konularda özerklik verilmiĢ, ancak özellikle dıĢ politika ve mali konularda karar verme yetkisi Ġngiltere‟nin kontrolünde kalmıĢtır.

1.1.2.3 Mısır

Kuzey Afrika ve Ortadoğu arasındaki jeopolitik konumu nedeniyle stratejik öneme sahip olan Mısır, I.Dünya SavaĢı‟nın baĢlamasıyla birlikte Ġngiliz mandası altına girmiĢtir. Bölgenin Ġngiltere tarafından ele geçirilmesi, savaĢ sonrasında yaĢanacak geliĢmeler açısından son derece önemlidir.

Gemi taĢımacılığı ve ticaret açısından bölgedeki geçiĢ yolu olarak kullanılan SüveyĢ Kanalı‟nın savunması, 1882‟den beri Ġngiltere‟nin kontrolünde olmuĢtur. Birinci Dünya SavaĢı sonrasında Mısır‟ı ele geçiren Ġngiltere‟ye karĢılık, 1936‟da Ġtalya‟nın Etiyopya‟yı iĢgal etmesi, Ġngilizlerin bölgedeki çıkarlarının tehlikeye girdiğini göstermektedir ve bu kapsamda Ġngiltere Mısır‟la Ġttifak AntlaĢması imzalamaya karar vermiĢtir. AntlaĢmaya göre Mısır, limanları ve havaalanları da dahil olmak üzere ulaĢım araçlarını Ġngiltere‟nin kullanımına açmıĢtır.4

AntlaĢmaya göre aslında SüveyĢ Kanalı‟nın Ġngilizlerin elinde kalmasının planlandığı anlaĢılmaktadır ancak söylemde bunun bir iĢgal olmadığı ve aslında Mısır‟ın egemenlik haklarının kısıtlanmadığı da belirtilmektedir. 1936 yılında imzalanan Ġngiltere-Mısır antlaĢması iĢgalin sona erdiğini bildirse de Ġngilizlerin SüveyĢ Kanalı‟ndaki mevcudiyeti bu anlamda hukukileĢmiĢ olmaktadır.

(25)

1.1.2.4 Filistin

Birinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra Ġngilizlerin mandasına aldığı bölgelerden en sorunlu olanı Filistin‟dir. Bir taraftan Yahudilerin Filistin toprakları üzerindeki talepleri, diğer taraftan Arapların tepkisi ve her iki toplum arasında sıkça yaĢanan gerginlikler, Ġngiltere‟yi çoğu zaman arada bırakmıĢtır. Ġngilizler daha öncesinde bu toprakların Yahudiler için milli yurt haline getirileceği vaadlerinde bulunmuĢlardır. Bu vaadleri içeren ve 1917‟de yazılan Balfour Deklarasyonu5

hukuki bir değer taĢımasa da, Fransa, Ġtalya, Japonya ve ABD‟den destek görmüĢtür.

Yahudiler, 1919‟da baĢlayan Paris BarıĢ Konferansı6‟nı, uluslararası alanda taleplerini duyurma ve somut sonuçlara ulaĢma açısından fırsat saymıĢ ve konferansta sunmak üzere öneriler hazırlamıĢlardır. Önerilerde Filistin üzerinde Yahudilerin tarihsel haklarının bulunduğu vurgusu yapılmıĢtır. Bu doğrultuda kendi vatanlarını Filistin‟de kurma haklarının tanınmasını talep etmektedirler. Kurulması önerilen Yahudi devletinin, Filistin toprakları da dahil olmak üzere Güney Lübnan, Hermon Dağı, Akabe ve Eski Ürdün‟ü içerecek Ģekilde olması istenmektedir. Yahudiler ayrıca, Balfour Deklerasyonu‟nun nihai olarak uygulanmaya konmasını istemiĢ, Filistin‟in Yahudiler tarafından kolonileĢtirilmesinin desteklenmesi ve Filistin Yahudilerinin temsili için bir konseyin kurulmasını önermiĢlerdir.7 Ġngiliz yönetimi, Yahudilerin talepleri

doğrultusunda ikna olmuĢ ve Müttefikler Yüksek Konseyi 1920‟de Filistin mandasını Ġngiltere‟ye vermiĢtir. Amerikan Kongresi de Ġngilizlerin Filistin mandasını tanımakla birlikte Yahudi taleplerini desteklemiĢtir. Bu kapsamda, ABD‟nin, Balfour Deklarasyonu‟nu da destekler tavır takındığı söylenebilir.

Filistin‟in Ġngiliz sömürgesine geçmesiyle, bölgede Arap-Yahudi çatıĢmaları artmıĢtır. Arapların kendilerine karĢı da ayaklanabileceğinden çekinen Ġngiltere,

5

Balfour Deklarasyonu, Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı Althur Balfour‟un giriĢimiyle 1917‟de baĢlatılan ve Filistin‟de Yahudi Devleti‟nin kurulmasını öngören bir giriĢim oldu. Bildiride, Filistinlilerin dinsel ve medeni haklarının ihlal edilmemesi gerektiği Ģart koĢuldu.

6 Paris BarıĢ Konferansı, I.Dünya SavaĢı‟nı sona erdiren antlaĢmaların hazırlandığı, itilaf devletleri arasında 18 Ocak 1919‟da yapılan uluslararası bir konferanstır. Konferansın karar aĢamasında ABD, Ġngiltere, Fransa, Ġtalya ve Japonya hakim oldu. Konferansta bozulan Avrupa güç dengesinin toparlanmasının yanısıra ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda aldırmak istediği kararlar ön plana çıktı. ABD BaĢkanı Wilson‟ın amacı Milletler Cemiyeti‟nin kurulmasını sağlamak, Ġngiltere ve Fransa‟nın isteğiyse bölgede Alman tehdidini sona erdirmek oldu.

7 Alan R. Taylor, Ġsrail’in DoğuĢu: 1897-1947 Siyonist Diplomasinin Analizi, 1.Baskı, Ġstanbul: Pınar Yayınevi, 2000, s.41.

(26)

1930‟da çatıĢmaların artmasıyla birlikte önlemler almaya çalıĢmıĢtır. Ġngiltere, bölgede Arap-Yahudi iĢbirliğine dayanan bir yönetimi çözüm olarak görmüĢ, bu perspektifte Yahudilere toprak satıĢının ve Yahudi göçlerinin durdurulmasını öneren Passfield Beyaz Kitap8 (Passfield White Book) raporunu sunmuĢtur. Yahudilerin rapora tepki göstermesi üzerine Ġngiliz hükümetinin söylem değiĢtirerek, Yahudi yerleĢimlerini desteklediği görülmektedir. Ġngiliz politikasındaki bu dönüĢümle birlikte, Beyaz Kitap önemini yitirmiĢ ve 1930‟dan Ġkinci Dünya SavaĢı‟na kadarki süreçte Filistin topraklarına Yahudi göçü hızlanmıĢtır.

Ġngiltere‟nin bir diğer giriĢimi 1939 Mayıs‟ında hazırlanan MacDonald Beyaz Kitabı (MacDonald White Book) olarak bilinen belgedir. “On yıl içinde Ġngiltere‟nin Filistin‟e bağımsızlık vermesini ve beĢ yıl içinde 75,000 Yahudi‟nin Filistin‟e göçünün sağlanmasını öneren rapor, Filistin topraklarının A, B, C olmak üzere üç kategoriye ayrılmasını ön görmektedir.”9

Ancak bu raporun da Yahudi Kongresi tarafından hukuki bulunmadığı anlaĢılmaktadır. 1939 yılına kadar kapalı bir anlam taĢıyan Ortadoğu terimi, bu dönemden sonra Ġngiltere hükümetinin resmi kaynaklarında kullanılmaya baĢlanmıĢtır. 10

8

Passfield Beyaz Kitap (The White Book) Ġngilizlerin Filistin için hazırlattığı raporlar içinde Arapları

destekleyen tek belge olarak bilinmektedir. Ġngiliz Mc Donald hükümetinden Koloniler Bakanı Lord Passfield tarafından 1930‟da hazırlanan raporda artan Yahudi göçlerinin Arapları topraksız bırakacağı savunuluyordu. Yahudilerin çok sert tepkisiyle karĢılaĢan Beyaz Kitap, BaĢbakan Mc Donald‟ın Ġngiliz hükümetinin Yahudi yerleĢimlerini desteklediğini söylemesiyle, Ġngiliz siyasetinde etkisini tamamen kaybetti.

9 Arı, s.211. 10

(27)

Tablo 1

Filistin’de Nüfusun Dinlere Göre Dağılımı

YerleĢik Nüfus Göçebeler Dahil Toplam Nüfus Tüm Dinler Müslüman Nüfus Yahudi Nüfus Hristiyan

Nüfus Dinler Diğer

Tüm Nüfus Müsl. 1922 (sayım) 649.048 686.177 83.790 71.464 7617 752.048 589.177 1925 (yarı yıl) 756.594 550.850 121.725 75.512 8507 847.238 641.494 1930 (yarı yıl) 921.699 662.289 164.796 84.986 9628 992.559 733.149 1935 (31/12) 1.241.559 770.135 355.157 105.236 11.031 1.308.112 836.688 1940 (31/12) 1.177.977 881.293 463.535 120.587 12.562 1.544.530 947.846 1944 (31/12) 1.673.071 994.724 528.702 135.547 14.098 1.739.624 1.061.277

Kaynak: Owen, R. ve ġevket Pamuk (2002), 20.yüzyılda Ortadoğu Ekonomileri Tarihi, Sabancı Üniversitesi, Ġstanbul

1.1.3 Birinci Dünya SavaĢı’ndan Sonra Fransa Mandası Altına Giren Suriye ve Lübnan’a KarĢı Yürütülen Ortak Politika

Osmanlı‟nın, 1516 Mercidabık SavaĢı‟yla baĢlayan Suriye ve Lübnan egemenliği, Birinci Dünya SavaĢı‟yla birlikte son bulmaktadır. Osmanlı döneminde dört ayrı eyalet Ģeklinde yönetilen Suriye ve Lübnan‟ın Osmanlı egemenliğinden ayrılmasına zemin hazırlayan nedenin, Birinci Dünya SavaĢı öncesinde bölgede Arap milliyetçiliğinin artıĢ göstermesi olduğu söylenebilir. 19.yy‟ın sonlarına doğru Avrupa‟da baĢlayan milliyetçilik akımının, Suriye ve Lübnan‟da bulunan Arapları da etkilediği görülmekte ve Birinci Dünya SavaĢı ile baĢlayan süreçte Arapların bölgede istedikleri reformların zamanla Osmanlı karĢıtı bağımsızlık hareketine dönüĢtüğü anlaĢılmaktadır. Bu durumdan faydalanan Fransa, tıpkı Ġngiltere gibi bölge ülkelerini kendi mandası altına alıp, Ortadoğu‟da etkin bir güce sahip olmayı hedeflemiĢtir. Böylece; Ġngiltere ile yaptığı görüĢmeler sonucunda, Suriye ve Lübnan‟ı kendi mandası altına almıĢtır.

Arapların aslında o dönemde bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını istedikleri söylenebilir. 1918‟de Osmanlı ordusunun Suriye‟yi terk etmesiyle birlikte, Emir Faysal Suriye‟de bağımsız bir devlet kurmak için harekete geçmiĢ ve Lübnan‟ı da aynı Ģekilde kendi safhına çekmek istemiĢtir. Suriye Ulusal Kongresi, 1920‟de

(28)

Suriye‟nin bağımsız bir devlet olduğunu ilan ettikten sonra Emir Faysal‟ı Suriye kralı olarak devlet yönetimine getirmiĢtir. Kongre, devlet olarak sınırlarını geniĢletmeyi planlayarak Lübnan, Filistin ve Ürdün‟ü de Suriye içine dahil etmektedir. Bu süreçte Ġngiltere Fransa‟yla yaptığı antlaĢmaya karĢın, Faysal‟ı desteklemiĢtir.11

Buna karĢın Fransızlar Emir Faysal‟ı 1920‟de Suriye‟den çıkartarak bir Arap devletinin egemenliğini ele geçirmiĢ oldular. 1922‟de Milletler Cemiyeti, Suriye ve Lübnan‟ın Fransız mandasına geçtiğine onay vermiĢtir.

Fransa, Ġngiltere‟den farklı olarak mandası altına aldığı bölgelerde yönetim kademelerine bizzat Fransızları getirmiĢtir. Fransa‟nın, Suriye ve Lübnan‟da geçici bir manda yönetimi kurmak yerine kalıcı bir egemenlik kurmak amacıyla hareket ettiği anlaĢılmaktadır. Fransa, “böl ve yönet” politikasıyla her iki ülkede etnik, dini ve mezhepsel farklılıkları olabildiğince derinleĢtirmeye çalıĢmıĢtır.12

Lübnan‟ın 1920‟de Suriye‟den ayrılarak farklı bir “devlet” statüsüne getirilmesi de Fransızların bölgedeki farklılıkları ön plana çıkarmak için izlediği yollardan biri olmaktadır. Fransa, Lübnan devletini kurduğunu açıklayarak, 1926 Mayıs‟ında Lübnan için bir anayasa oluĢturmuĢtur. Bu anayasada Lübnan Cumhuriyeti kavramına yer verilmesi aslında Lübnan‟ın bağımsızlığını kazanması ve Fransız manda yönetiminin sona ermesi anlamına gelmemektedir.13

1927 yılının sonuna doğru Fransız Yüksek Komiserin yetkilerinden bir kısmı Lübnan otoritelerine devredildiğinde, dini yapıda pek çok topluluğun bulunması sorunlar yaratmıĢtır. Toplulukların siyasal bakımdan temsil edilmesi için önce sosyal barıĢın kurulması gerekiyordu.14

Ancak müslümanların Suriye ile birleĢmek istemesinin aksine, hıristiyanlar birleĢmeyi kabul etmemiĢlerdir.

1936‟da Fransa‟da iktidara ülkenin ilk sosyalist ve Yahudi BaĢbakanı olan Leon Blum‟un gelmesiyle birlikte konjonktör değiĢmiĢtir. Bağımsızlık planlarından vazgeçmeyen Suriye milliyetçilerinin taleplerini yeni yönetime iletmeleriyle birlikte imzalanan Fransa-Suriye anlaĢması 27 Aralık 1937‟de Suriye parlamentosu tarafından onaylanmıĢtır..AntlaĢmanın, mevcut olan Fransız mandasını değiĢtirmese de dıĢ politika

11 Arı, s.158. 12

A.g.e., Arı, s.159. 13

Ġrfan Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, 1.Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989, s.24-25.

14 Sabit Duman, Modern Ortadoğu’nun OluĢumu 1800-1990, 1.Baskı, Ġstanbul: Doğu Kütüphanesi, 2010, s.171.

(29)

ve askeri konularda Fransa‟nın etkisini oldukça azalttığı söylenebilir. Buna karĢılık bir savaĢ durumunda Suriyeliler, Fransa‟ya bütün kolaylığı sağlamakla yükümlüydüler.15

Böylelikle Suriye kağıt üstünde bağımsızlığını kazanarak, Milletler Cemiyeti‟ne üye olma yolunda somut bir adım atmıĢ olacaktı. Ancak 1938‟de değiĢen Fransız hükümeti, anlaĢmaları onaylamayarak, Suriye‟yi bir kez daha kendi yönetimi altına almıĢtır.

Fransa, 1936‟da Suriye ile yaptığı gibi, Lübnan‟la da bir anlaĢma imzalamıĢ ve Lübnan‟a da bağımsızlık vaad etmiĢtir. AntlaĢmaya göre Lübnanlılar‟a kendi hakları devredilecekti ancak yönetim değiĢikliğinin ardından Fransa parlamentosu, Suriye ile olduğu gibi Lübnan‟la olan antlaĢmayı da onaylamamıĢtır.

Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında Fransa içinde yaĢanan kargaĢayı fırsat bilen Ġngiltere, Suriye ve Lübnan‟ı iĢgal etti. Ġkinci Dünya SavaĢı bitimine denk gelen dönemde Fransa‟nın Suriye ve Lübnan‟a yeniden asker çıkarmasına halkın tepkisi büyük oldu. BM‟nin 1946‟da kabul ettiği karar uyarınca Ġngiltere‟nin müdahale olasılığı artınca, Fransa bölgeyi boĢaltmayı kabul etmiĢtir. Fransız askerleri 1946 Nisan‟ında Suriye‟den, aynı yılın sonuna gelindiğinde ise Lübnan‟dan tamamen çekilmiĢlerdir.16

1.1.4 Ġkinci Dünya SavaĢı Dönemi ve SavaĢın Bölgedeki Uzun Dönemli Siyasi Etkileri

1.1.4.1 Filistin Sorunu

Ġkinci Dünya SavaĢı‟na gelindiğinde Yahudiler de, Araplar da Ġngiliz yönetimini destekler politikalar izlemiĢlerdir. Ancak Yahudilerin, savaĢ sonrasında Ġngiltere‟den uzaklaĢarak, Filistin topraklarındaki amaçlarını gerçekleĢtirmek için ABD‟ye yöneldikleri görülmektedir. 1939‟da Beyaz Kitap raporuyla birlikte Yahudilerin, hedeflerine Ġngiliz yardımıyla ulaĢamayacaklarını anladıkları söylenebilir. Buna karĢın, Amerikan liderlerinden özellikle Franklin Roosevelt ve Harry Truman, Yahudi isteklerine destek vermiĢlerdir. ABD‟nin desteğinden güç alan Yahudilerin, devlet olma yolunda Ġngilizler‟den uzaklaĢmaya baĢladıkları anlaĢılmaktadır. Bu uzaklaĢmanın temelinde, Yahudilerin devlet olmak için Ġngiliz mandasından

15 Duman, s.171. 16

(30)

kurtulmaları gerektiği bulunmaktadır. Bu noktada ABD‟nin neden Yahudilere Ġsrail devletini kurmak için destek verdiği sorusu akıllara gelmektedir. Bunun altında yatan neden, Ortadoğu‟da kurulacak bir Yahudi devletinin, ABD‟nin bölgedeki çıkarlarıyla uyuĢmasıdır. Ortadoğu‟da Yahudi devletinin kurulması, Arapları Amerikan kontrolünde tutma planının bir bölümünü oluĢturmaktadır. Yahudi devletinin kurulmasının Arap devletlerince bir tehdit olarak algılanması, Ortadoğu‟yu kontrol altında tutmak açısından ABD‟nin elini güçlendirmektedir. Daha sonraki bölümlerde de anlaĢılacağı gibi, ABD kendi bölgesel çıkarları açısından Mısır-Ġsrail ve Türkiye arasında bir güvenlik üçgeni oluĢturmayı hedeflemiĢtir.

Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesiyle birlikte bağımsızlıklarını elde eden Arap ülkeleri sömürgeci devletlere karĢı tepkilerini sürdürmüĢlerdir. Filistin sorunu da Arap Devletleri‟ni Batı‟ya karĢı birleĢtirici bir neden olmaktadır. Bu kapsamda Arap devletleri, i) Filistin topraklarına yapılan Yahudi göçlerini engellemek, ii) Yahudilere toprak satıĢının yasaklanması ve iii) Filistinli Arapların haklarına müdahelenin durdurulması için Arap Devletler Birliği‟ni (Arap League) kurmuĢlardır. Ancak 1945‟te Lübnan, Irak, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Ürdün ve Yemen‟in bir araya gelmesiyle kurulan Birlik içinde, görüĢ ayrılıklarının yaĢandığı anlaĢılmaktadır.

Bir diğer geliĢme, BM‟in 1948‟de Ġsrail Devleti‟nin kurulmasına yönelik kararı ve Ġngilizler‟in 1948 Ocak ayının baĢında Filistin‟den çıkacağını açıklaması üzerine, Arap Devletleri‟nin Batılı ülkelere tepkisinin artması ve Yahudiler ile Araplar arasındaki çatıĢmaların hız kazanmasıdır. 14 Mayıs 1948‟de Ġsrail‟in bağımsızlığını ilan ettiğini açıklamasının ardından ABD ve hemen arkasından da Sovyetler Birliği Ġsrail‟i tanıdığını açıklamıĢtır. Ġsrail‟in bağımsızlığını ilan etmesiyle, Arap Birliği vakit kaybetmeden Ġsrail‟e savaĢ açmıĢ, Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak, Ġsrail‟e saldırıya geçmiĢtir. SavaĢ sonunda ise Ġsrail ve Arap ülkeleri arasında uzlaĢmaya varılmıĢ ve Filistin bölünmüĢtür. Ġsrail ve Arap ülkeleri arasında yapılan görüĢmeler sonucu Batı Kudüs Ġsrail‟in, Doğu Kudüs ve Batı ġeria Ürdün‟ün, Gazze ġeridi de Mısır‟ın olmuĢtur.

(31)

1.1.4.2 Süveyş Kanalı Krizi

SüveyĢ Kanalı, Kızıldeniz‟i Akdeniz‟e bağlayan, 1800‟lerin ikinci yarısında Ġngiltere‟nin Uzakdoğu ve Hindistan‟ı korumak ve kontrol etmek amacıyla kullandığı, askeri ve stratejik açıdan son derece önemli yollardan biridir. Hindistan‟ın bağımsızlığıyla birlikte, 1948‟de SüveyĢ Kanalı önemini yitirmeye baĢladıysa da aynı dönemde Kanal, Ġran Körfezi petrolünün büyük bölümünü Avrupa‟ya en kısa yoldan ulaĢtırdığı için dikkatleri tekrar kendi üzerine çekmiĢtir.17

1948‟de Ġsrail‟in bağımsızlığını ilan etmesiyle Arap dünyasında tırmanan gerginliğin, Arapların kendi aralarındaki iĢ birliğini arttırdığı ve bir süreliğine de olsa Ġsrail‟e karĢı “ortak” bir politika izlemelerine neden olduğu söylenebilir. Arapların Ġsrail‟e karĢı birlik olmalarının yanısıra, sonraki yıllarda da birarada kalmalarını sağlayacak bir lidere ihtiyaçları olmuĢtur ve liderliğe aday, Mısır yönetiminin baĢındaki isim Cemal Abdül Nasır‟dı. Nasır, dönemin Arap dünyasındaki milliyetçilik ruhunu yönlendiren lideri olmuĢtur. Arap Dünyası‟nın Ġsrail‟e karĢı hareket edebilmesi için daha güçlü bir organizasyona ihtiyaç duyulduğu anlaĢılmakta ve bu kapsamda "Büyük Arap Devleti" düĢüncesi altında dayanıĢmalarını güçlendirme kararı aldıkları görülmektedir.

1952'de Mısır'da krallığı yıkan Cemâl Abdül Nasır, 1956‟da SüveyĢ Kanalı‟nı Ġngiliz ve Fransızların etkisinden kaldırarak, Mısır adına SüveyĢ Kanalı‟nın millileĢtirilme kararını açıklamıĢtır.Yüzyılı aĢkın süredir SüveyĢ Kanalı‟nın kontrolünü elinde bulunduran Ġngiltere‟nin yanısıra Fransa da, Mısır‟ın kararını tanımayarak SüveyĢ Kanalı‟nın kendilerine bırakılmasını istediyse de Mısır bu talebi reddetmiĢtir. Bu kararın alınmasından önce Nasır‟ın Sovyetlerle yaptığı silah antlaĢması, Washington‟ı hareketlendirmiĢtir. ABD ve Sovyetler Birliği arasında Soğuk SavaĢ‟ın sürdüğü yıllara denk gelen geliĢme sonucu Amerikan yönetimi, bölgenin kontrolünün Sovyetlerin eline geçmesinden kaygı duymuĢtur. Kanalın millileĢtirilmesinden sonra ABD; Ġngiltere, Fransa ve Mısır arasında “tarafsız” kalmıĢtır.

17 Daniel Yergin, Petrol – Para ve Güç ÇatıĢmasının Epik Öyküsü, Kamuran Yıldız (çev.), Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Yayınları, 2007, s.460.

(32)

SüveyĢ konusunda ABD politikasının belirleyicisi dönemin baĢkanı Dwight David Eisenhower‟dır. BaĢkan Eisenhower, Mısır‟a karĢı ABD, Ġngiltere ve Fransa‟nın güç kullanmasını istemedi. ABD yönetiminin bu tavrının nedeni, Mısır karĢıtı yapılan bir hareketin Araplarla birlikte, kalkınmakta olan bütün ülkeleri Batı‟ya karĢı ayaklandıracağı endiĢesi olmuĢtur. Süreç içerisinde gerçekleĢecek herhangi bir ayaklanmanın da Sovyetlerin elini bölgede daha güçlendireceği söylenebilir.18

Amerikan BaĢkanı‟nın bu kararının ardında yatan bir diğer neden de BaĢkanlık seçimlerinin yaklaĢması ve Amerikan halkının gözünde kendisinin “barıĢ yanlısı” imajının zedeleneceği korkusu olmuĢtur. Bölgede gerginliğin tırmanmaması için ABD‟nin bu ılımlı tutumuna karĢın, Mısır‟ın SüveyĢ Kanalı konusundaki kararlı tavrı karĢısında, Ġngiltere ve Fransa, bölge ülkelerden destek aramıĢ ve Ġsrail‟le anlaĢma yoluna gitmiĢlerdir.

Ġngiltere ve Fransa‟nın 30 Ekim‟de SüveyĢ Kanalı‟nı iĢgal edeceklerini açıklamasını takiben Mısır havaalanlarının bombalanması, Mısır ordusunun Sina‟dan geri çekilmeye baĢlamasına neden olmuĢtur. Ġsrail‟in de desteğiyle Mısır‟ın askeri bölgeleri imha edilmiĢtir. SüveyĢ Kanalı mücadelesinde batıya destek çıkan Ġsrail de, Sina‟yı iĢgal etmiĢtir. Hem SüveyĢ Kanalı‟na düzenlenen bu operasyonun, hem de Sina‟nın iĢgalinin, ABD BaĢkanı Eisenhower için beklenmeyen bir sonuç olduğu söylenebilir. BaĢkanlık seçimlerinin yaklaĢtığı dönemde, Ġngiltere, Fransa ve Ġsrail‟in Mısır‟a düzenlediği saldırının, ABD‟nin barıĢçıl politikalar izleyen BaĢkanı Eisenhower‟ı, Sovyetlerle karĢı karĢıya getirerek seçimlerde zor durumda bırakması ihtimali bulunmaktaydı. Bu nedenle ABD, operasyonun durdurulması konusunda Ġngiltere, Fransa ve Ġsrail üzerinde baskı kurmuĢtur. Eisenhower konu hakkında kendi danıĢmanlarına “Araplar‟ı kendimize karĢı kızdırmamamız Ģarttır; aksi takdirde tüm Ortadoğu‟dan yapılan petrol sevkiyatına ambargo koyarlar”19

ifadelerini kullanmıĢtır. Ġsrail‟in Sina‟yı iĢgaline BM tepkisiz kalmamıĢ, SüveyĢ Kanalı‟na barıĢ gücü yerleĢtirmiĢtir. ABD‟nin Ortadoğu Acil ĠĢler Komisyonu ise, Ġngiliz ve Fransız kuvvetleri Mısır‟ı tamamen terk edene kadar harekete geçmemiĢtir. Soğuk SavaĢ döneminde Ortadoğu‟daki hakimiyeti Sovyetlere bırakmak istemeyen ABD‟de Arapları

18 Yergin, s.460. 19

(33)

kendi tarafına çekmek için Ġngiltere ve Fransa‟ya bölgeden ayrılmasına yönelik baskı kurmuĢ, iki ülke de Mısır topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıĢtır.

ABD‟nin, SüveyĢ Krizi‟nden en karlı çıkan ülke olduğu söylenebilir. 1956‟dan itibaren Sovyetler Birliği‟nin bölgedeki etkisi artmıĢ ve özellikle Mısır Lideri Cemal Abdül Nasır aracılığıyla yayılan Batı karĢıtı rejimler ABD açısından tehdit oluĢturmaya baĢlamıĢtır. Bu tehditlere karĢın Eisenhower Doktrini ile ABD, bölgede kendi çıkarlarına aykırı bulduğu geliĢmelere gerekirse askeri yolla müdahele edeceğini deklare etmiĢ bulunmaktadır.20

Amerikan BaĢkanı Dwight Eisenhower, bağımsızlığını korumak için ekonomik kalkınma çabası içinde olan Ortadoğu ülkelerine ekonomik yardım yapılması konusunda yetki istemiĢtir. Bu kapsamda, isteyen ülkelere askeri konularda destekte bulunulması ve uluslararası komünizmin kontrolü altında bulunan herhangi bir devletten gelecek açık silahlı saldırıya karĢı, Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılması konularında kendisine yetki verilmesini21

de istemekteydi.

Eisenhower, Temsilciler Meclisi‟nden bölgeye her yıl 200 milyon dolar harcama yetkisini almıĢtır ve Temsilciler Meclisi‟nin onayı, ABD‟nin Ortadoğu üzerindeki etkinliğini arttırmayı hedeflediğinin bir göstergesi olmaktadır. Eisenhower‟ın, bölgeyi “komünizm tehdidi”ne karĢı korumak amacıyla hazırlan Truman Doktrini‟nin aksine hem daha geniĢ bir alana hitap ettiği hem de bölgede Amerikan askerinin mevcudiyetini garantilemek için farklı bir vizyon getirdiği anlaĢılmaktadır.

20 Arı, s.264. 21

(34)

1.1.4.3 1967 Arap-İsrail Savaşı

Araplarla Ġsrailliler arasında 1967‟de gerçekleĢen 6 Gün SavaĢları‟nın, 1948 ve 1956‟daki savaĢlara kıyasla sonuçları itibariyle çok daha etkili olduğu söylenebilir. ABD‟nin Ġsrail‟e her geçen gün desteğinin artması ve Ġngilizlerin desteğiyle birlikte cesaretlenen Yahudilerin, savaĢın sonunda bölgede daha etkin oldukları anlaĢılmaktadır. Bu anlamda 1967 SavaĢı bölgenin kaderini belirlemiĢ ve Arap ülkeleri, Yahudi devleti gerçeğini bu savaĢla birlikte kabul etmek zorunda kalmıĢtır.

Suriye ve Ürdün sınırlarında yaĢanan çatıĢmalar, Ġsrail‟in Suriye sınırına asker yığması ve Mısır‟ın Tiran Boğazı‟nı Ġsrail‟e kapatması, aslında savaĢın sinyallerini vermekteydi. Arap ülkeleri ile Ġsrail arasında tırmanan gerginliğin yanısıra, uluslararası arenada ABD ve Ġngiltere‟nin, Ġsrail‟e olan desteğini açıklaması, Sovyetler Birliği‟ni Arap ülkelerinin yanına itmiĢtir. Ġsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye‟ye yaptığı ani saldırıyla, savaĢın ilk gününde üstünlük sağlamıĢtır. Altı gün süren savaĢ sonunda Ġsrail, Mısır‟a ait Sina yarımadasını, Suriye‟nin elindeki Golan tepelerini ve Ürdün‟e ait olan Doğu Kudüs ile Batı ġeria‟yı iĢgal etmiĢtir.

1967 SavaĢı, Arap-Ġsrail sorununu daha karmaĢık hale getirmiĢtir. SavaĢ öncesinde sadece Ġsrail‟in nihai sınırlarının tespiti ve mülteciler sorunu üzerinde durulurken, savaĢ sonrasında Ġsrail, Arap topraklarının büyük bölümünü ele geçirmiĢtir. SavaĢla çözüm bulunamayan konu baĢlıkları Ģöyle özetlenebilir; i) ele geçirilen Arap topraklarının Ġsrail egemenliğinden çıkartılması, ii) Batı ġeria‟nın durumu, iii) Kudüs‟ün statüsü ve iv) sayıları 1,5 milyona varan mültecilerin durumu. Bölgede yaĢanan sorunların çözümsüz kalmasıyla 1967 sonrasında Ortadoğu, ABD ve SSCB baĢta olmak üzere dıĢ güçlerin rekabete dayanan ilgi odağı olmuĢtur.22

1967 SavaĢı‟yla birlikte Mısır lideri Nasır‟ın da bölgede liderlik gücünün kalmadığı anlaĢılmaktadır. Yine de Arap ülkeleri, Nasır‟ın ABD ve Ġngiltere‟nin Ġsrail‟i desteklediği yönündeki açıklamalarını dikkate alarak, bu ülkelere petrol ambargosonun uygulanması yönünde kararlar vermiĢlerdir. Petrol üreten ülkelerden Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn ve BirleĢik Arap Emirlikleri; ABD ve Ġngiltere‟ye petrol sevkiyatını

22

(35)

durdurmuĢlardır. Diğer taraftan Tunus, Sudan, Cezayir, Suriye, Mısır ve Kuzey Yemen, bu iki devletle diplomatik iliĢkilerini kesmiĢtir. Libya da ABD ve Ġngiltere‟den ülkesindeki üsleri tasfiye etmesini istemiĢtir. Araplar arasında yapılan sonraki zirvelerde, askeri iĢbirliğinin artmasına ve ABD ve Ġngiliz üslerinin bölge ülkelerden kaldırılmasına vurgu yapıldı. Sovyetler Birliği de Arap ülkelerine desteğinin devam edeceğini açıkladı.

SavaĢ sonrasında Arap devletlerinin odaklandığı konuların baĢında, Kudüs‟ün Ġsrail‟den geri alınması gelmektedir. BirleĢmiĢ Milletler‟in 22 Kasım 1967 tarihli ve 242 sayılı kararı, Ġsrail‟in iĢgal ettiği topraklardan, Sina Yarımadası, Gazze, Batı ġeria, Golan ve Doğu Kudüs‟ten çekilmesi yönündedir. Ancak Ġsrail, bu ve bundan sonraki BM kararlarına uymayacağını çok defa yenilemiĢtir.23

1.1.5 1970 – 1990 Yılları Arasında Ortadoğu’daki Siyasi GeliĢmeler

1.1.5.1 1973 Arap-İsrail Savaşı ve Uluslarararası Politikaya Etkisi

Ġsrail ve Araplar arasında 1973‟te yaĢanan savaĢ, daha önce yapılan Arap – Ġsrail SavaĢları‟ndan sonuçları açısından farklı bir öneme sahiptir. Araplar 1967 SavaĢı‟nda kaybettikleri toprakları kısmen geri alsalar da, Ġsrail‟in agresif tutumuna karĢı kesin sonuç elde edilememiĢtir. 1973‟teki savaĢ her ne kadar Arap-Ġsrail SavaĢı olarak anılsa da, sonradan ABD ve Sovyetler Birliği‟nin Ortadoğu‟da birbirlerine karĢı güç gösterisine dönüĢtüğü anlaĢılmaktadır.

SavaĢ öncesinde Mısır‟ın, Ġsrail‟in iĢgal ettiği topraklardan çekilmesi koĢuluyla barıĢ yapmaya razı olacağını hissettirmesine karĢın, gerçekleĢtirilen temaslardan olumlu bir sonuç alınamamıĢtır. Diğer taraftan BM‟nin bu yöndeki barıĢ çabaları devam etmiĢ, Mısır ve Ürdün bu duruma karĢı çıkmamıĢtır. Suriye ise uzlaĢma masasına oturmayı uzun süre kabul etmemiĢtir. Ġsrail‟le uzlaĢmaya varamayan Suriye, Mısır‟ın iĢbirliğiyle Ġsrail‟e karĢı savaĢ kararı almıĢtır. 1973 Ekim‟inde baĢlayan savaĢta Mısır, Sina Yarımadası‟nın doğusuna kadar ilerlemiĢ, Suriye de 1967‟de kaybettiği toprakları geri almıĢtır. SavaĢ baĢladıktan birkaç gün sonra Ürdün ve Suudi Arabistan da savaĢa dahil olmuĢtur.

23

(36)

1973 Arap – Ġsrail SavaĢı sırasında Rusya, Mısır ve Suriye‟ye silah sevkiyatı yapmaya devam etmektedir. Buna karĢın ABD yine Ġsrail‟in yanında tutum takınarak, Ġsrail‟e silah yardımı yapmıĢtır. “Ġsrail‟in savaĢı sürdümesi giderek sorunu bir ABD-SSCB gerginliğine dönüĢtürmüĢken, Amerikan Kongresi‟nin 21 Ekim‟de Ġsrail‟e 2.2 milyar dolarlık askeri yardım paketini onayladığı görülmektedir. ABD‟nin bu tutumuna tepki gösteren Petrol Ġhraç Eden Arap Ülkeler Örgütü (OAPEC) (Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, BirleĢik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Mısır, Suriye, Libya ve Cezayir) ABD‟ye yeniden petrol ambargosu uygulamaya karar vermiĢlerdir.”24

ABD‟nin Ġsrail‟e yüklü miktardaki maddi desteğiyle birlikte Petrol Ġhraç Eden Ülkeler Örgütü‟nün (OPEC) ABD‟ye uyguladığı petrol ambargosu, aslında petrolün ne kadar kuvvetli bir siyasal silah olabileceğinin de göstergesi olmaktadır. Ekonomisi petrole bağımlı olan ABD ve diğer Batılı devletler ambargonun yol açabileceği sonuçları da hesap etmek zorunda kalmıĢlardır. “17 Ekim‟de OPEC içindeki Arap ülkeleri tarafından yapılan açıklamada, Ġsrail‟in iĢgal ettği topraklardan çekilmediği sürece petrol üretiminde ayda %5 oranında kesintiye gidilebileceği ifade edilmiĢ, hemen arkasından da Suudi Arabistan, ABD‟ye petrol satıĢını askıya almıĢtır.”25

BM‟in kararı tarafların ateĢkes yapmaları yönünde olduysa da Ġsrail ateĢkese uymayacağını belirtmiĢtir. Bunun üzerine Sovyetler Birliği, ABD‟yi Ġsrail‟e karĢı hareket etmeye çağırmıĢtır, aksi takdirde kendisinin tek taraflı olarak duruma müdahele edeceğini açıklamıĢtır. ABD‟nin, Sovyetler Birliği‟nden gelen bu mesajı bir tehdit olarak algıladığı ve iki ülke arasındaki gerginliğin, Arap – Ġsrail SavaĢı‟nın önüne geçerek, global bir savaĢın an meselesi haline dönüĢmesine neden olduğu söylenebilir. YaĢanan diplomatik krize rağmen, tarafların nükleer güç kullanabileceği ihtimali, çıkacak bir savaĢın önündeki en önemli engel olmuĢtur ve ABD ile Sovyetler Birliği‟nin karĢılıklı olarak geri adım atmak zorunda kaldıkları anlaĢılmaktadır. ABD‟nin geri çekilmesinin, Ġsrail‟in de BM kararını kabul etmesine yardımcı olduğu söylenebilir.

Sovyetlerin ABD‟ye gözdağı vermesine rağmen savaĢtan istediğini alamayan Mısır, savaĢ sonrasında Sovyetlerin kendi lehlerinde Ġsrail‟e karĢı yeterli olamayacağını anlayarak ABD ile temasa geçmiĢtir. Mısır‟ın bu giriĢimi üzerine, Amerikan DıĢiĢleri

24 Arı, s.365. 25

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer bir ifadeyle, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Irak’a yönelik politikaları- nın, Irak merkezi hükümetinin ve Kürt Bölgesel Yönetiminin, terör örgütü PKK,

Adana Ticaret Odası Sayfa 22 GTS kapsamında şimdiye kadar gümrük vergisinden muaf olarak ithal edilebilen ürünler, ABD’nin diğer ülkelere uyguladığı MFN

• Bilim ( En az 3 yıl zorunlu derstir. Bu dersle biyoloji, kimya ve fizik dersleri olarak verilmektedir. Cebir geometri, Analiz, istatistik, matematik ve olaylar. 3 yıl

Başlıca İthalat Partnerleri Dünyanın en büyük ithalatçısı olan ABD’nin 2018 yılında ilk beş tedarikçisi Çin, Meksika, Kanada, Japonya ve Almanya olarak

ABD tarafından 1997 yılında açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde; terörizm, yasa dışı uyuşturucu ticareti, silah

Uluslararası hukukta meşru müdafaa, bir devletin başka bir devletçe kendisine karşı girişilen hukuka aykırı kuvvet kullanma eylemine ani ve doğal olarak kuvvet kullanma

Bu çalışmanın genel olarak amacı öncelikle federalizmi ve bu bağlamda mali federalizmi incelemek, mali federalizmin teorileri ışığında politik ve ekonomik

Pazarda başarılı olmak için; pazarda yer alabilmenin süresi uzun olabileceğinden başlangıç maliyetlerinin düşük tutulması, satış sözleşmesinde belirtilen