• Sonuç bulunamadı

Mr. Tango Necip Celal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mr. Tango Necip Celal"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

p a s s

e

& W S A J M )

— 4 - ... - r * - * ...k - k — - , ~ 1 v ~ N

, j | * ____^ ____¿ ? ~ . j - 1— i L j L m l ... ...A ' • ... . _ N * A H i - T — >T “ k ** S ! s * ' . ) A jJ .. ; ! J T _ ... *s d - H i _ 1 ~ U # 1 r _____ - \

SP 0

L 7 --- — y — U — ^ --- + - A --- ---v - * - i ---

A

---timden gi -den 0 - min de ben qeldim -d e d i - i e y jr o l- m a d i bu kim se , S ize

r

r

(2)

te É á Ü H i m I

■i

en ne ha yer du , şup can ver d ıh geç tı ar din dan u z u n yil ıar

jr ^

t

/

— r ~ — 1 - - -— " -TC r ^ f R P t z - 4 - / I P a , i ...* - . ... 7 el • den i r t g e ç . m e d im b u e • e e S s i S S | y ) . # • ! - ... i J»

im

1

É

r / £

3

$SÜ

O

o

i

(I

o ■ nu al*dı lar el <Jen

Ov

f P

jnsı r it ,9 col canto ')'■ & --- f._ _ fiE E j - ü J áTf z ^ ..___ — :~r ■O

*r"Si

o 7 _ r

i

-0^-0 espressivo

Mr.

Tango

necip

celal

By T A H A T O R O S du d m _jóynurri hepba^tanba

Türk tangosunun

babası sayılan Necip Celal

Antel'in eserleri Avrupa'nın

büyük kentlerinde

de ilgi gördü.

Turkish tangos composed

» + »

a r m a sa da

: r

HH

dm

• /er bah tıy.jr

Z|

.. " t _.

¿»y

Necip Celal Antel,

t - T - i „

t» ^ Jb

.. >• '<#'e

i ^ f i U ı

espresttvo

- •

dun

^

j .

s ™

* >

remembered as the father

o f Turkish tango, were also

played by European

i

'

-K

TC

f

-.S-; * ? *

# * ^ J

*#! T #

7

orchestras.

• •

'a‘v\ V

r

» - ‘

rr-m

0 •

* ... Jl .

#

du ~ j,. oVA

i | 5i f i

(3)

‘ 4 * g r » * f E E

#

4=14

*J §{ J iIJ» u

l/jjj-É lite

# - <• * «i

: :

Sîzlere, 60 yıl öncesine

ait, hafızamda kalan, bir görüntüyü yansıtmak isti­ yorum: Eski Saraçhane- başı’ndan Horhor Cadde- si’ne dönünce, yolun so­ lunda büyük bir konak vardı. B urası, O sm anlı

d ö n e m in d e k i, H ukuk

Mektebi’nin deniz ticaret h u k u k u h o c a la rın d a n M ehm et C elal B ey’in eviydi. Celal Bey, Mütare­ ke Devri’nde, Salih Paşa k a b in e sin d e , kısa süre bakanlık yapmıştı. Kültür­ lü bir aileye m ensuptu.

Dört oğlu, bir kızı vardı. Bunların hepsi daha sonra ta­ nınmış kişiler arasında yer aldılar.

Türk tangosunun babası sayılan Necip Celal Antel, er­ keklerin en küçüğü idi. 1910 yılında doğmuştu. Genç yaşta iki gözünü kaybeden Necip Celal’e bu evde şef­ katli, özel bir ilgi gösterilirdi. Müzik aletleriyle dolu geniş bir odası vardı. Arkadaşları ve sanatseverler bu­ rada toplanırlar, müzik çalışmaları

yaparlardı. Necip Celal’in odası, konservatuar salonu gibiydi. Arka­ daşlarıyla kurduğu bir orkestrası vardı. Bu orkestra, Necip Celal’in Türkiye’de öncülüğünü yaptığı, sö­ zü ve bestesi kendisine ait olan yeni fokstrot ve tangolar üzerinde geceyarılarına kadar çalışırdı. Necip Celal’in babası Celal Bey, eski ailelerin çoğu gibi, musiki ile içiçe yaşıyordu. Kanun çalardı. Ne­ cip Celal’de ilk müzik tomurcuklan 4-5 yaşlarındayken bu kanun sesi ile oluşmuş, beş yaşında bu müzik aletini kullanır olmuştu. Evde, mü­ zikten anlayan bir dadının da bu­ lunuşu, onun olağanüstü müzik tutkusunu güçlendirmişti. Necip Celal 16 yaşına kadar, özel müzik dersleri ile, kanun, piyano, keman, akordeon başta olmak üzere yedi çeşit müzik aletini çalar duruma geldi.

Babası, Necip Celal’i Almanya’ya tahsile gönderdi. Tahsil konusu müzik değil, ticaret hukukuydu. Fakat musikinin tılsımı, Necip Celal’in iç alemini

büyülemiş-S ixty years ago, when I was just a young man, there was a large house on the left hand side of H orhor Street a t the S a raçhanebaşı end. This house belonged to Mehmed Celal Bey, pro­ fessor o f maritime law

a t the Law School in late O ttom an times. Following the First

World War Celal Bey briefly served as a min­ ister in the cabinet o f Salih Paşa. All his four sons and one daughter grew up to make names fo r themselves in their vari­ ous professions, hut the youngest son became the most famous, despite going blind at the age of 18. This was Necip Celal Antel, remembered as the father of Turkish tango. He was bom in 1910 and his musical talent became evident at an early age. His large room filled with musical instruments was

a meeting place fo r his friends and anyone interested in music. Necip Celal and a group o f other young musicians established an orchestra which held its practise sessions in the house until late into the night. They played fo x ­ trots and tangos fo r which Necip wrote both words and music, and it was he who introduced this new fa n g led genre o f western music to the Turkish public fo r the first time.

Music had always been the princi­ p a l am usem ent o f old Turkish fa m ilies, every m em ber either singing or playing an instmment, a n d Necip Celal’s father, Celal Bey, played the kanun (a type o f zither). The early seeds o f his son’s love o f m usic were sown as a yo u n g ch ild by the classical Turkish music his father played on this instmment. At the age of five he bagan to play this instmment himself, encouraged by his nanny, a great lover o f music. Necip Celal took private music lessons, and

Necip Celal, keman başta olmak üzere, yedi çeşit müzik aleti çalardı. / Necip Celal could play seven different instruments, but the violin was his first love.

Hf mnkfuzdur • Tous droit» réservé»

\. o p y n fjh t b y N tO Jta Dj c l a l - Is t a n b u l

8 » r » e h o n ~ H jh o r S » Ö d e s> N * t 6 6 - Lu Istanbu l 3669. "Mazi", Necip Celal'in dillerden düşmeyen tangosuy-du. / The most popular of his compositions was a tango called "Mazi".

7 0

(4)

ti. Almanya’da Stuttgart şehrinde ünlü kemancı Sebmabel’in dikkatine çeken Necip Celal, ora­ da kemanını doruğa çıkardı. Hatta beste de­ nemeleri yaptı.

Tahsilini bitirmeden Türkiye’ye dönen Ne­ cip Celal, musiki öğretmeni Fahir Bey’le Minas Efendi’den özel dersler aldı. Ruhu gibi, kulaklarının üstün duyarlılığı, Necip Celal’i kısa zamanda olgunlaştırdı. Artık besteler yapıyor, Türk müziğinde alışıl­ mamış yeni bir hava estiriyordu. Dans ha­ valarını, ilk defa, güzel şarkılarıyla toplu- mumuza sevdiren o oldu. Uzun yıllar diller­ den düşmeyen şarkıların bestekârı olan Necip Celal, 20 yaşındayken, şöhretin ziıvesindeydi.

by the age o f 16 could play seven musical instrum ents in cluding the ka n un , the

piano, the violin, and the accordion. His father sent Necip Celal to university

in Stuttgart, to study not music but the more m undane field o f commercial law. However, music was too much a part o f Necip Celal’s life to give it up now, and he spent fa r more time play­ ing his violin than attending law lec­ tures. As a result, Necip Celal attracted the attention o f the famous German vio­ linist Schnabel, under whose tuition he raised his technique to its zenith, and experimented with composition.

Necip Celal, y a k ış » , title giyimli, , , [|p l ' İ Z l

olağanüstü duyarlı bir yaratılıştay- büyüleyen leldmann./ feldntann bewitched Germany 11 & \ ~

dı. Dostluk ve sevgi dolu, zengin with Necip CelaPs tangos in the 1930s. *0 study music under Fahir Bey

ve renkli bir iç dünyası vardı. Bu and Minas Efendi. His

oustand-hayat dolu gencin gözleri 18 yaşındayken görmez ol- ing ability and disciplined approach enabled Necip

du. Yapılan operasyonlar, bu taptaze, hareketli deli- Celal to achieve musical maturity in a short time.

kanlıya, dünyayı zindan etti.

Fakat o, ışıklı renkli dünyadan mah-rum kalınca, bir köşeye çekilip, ka­ derin bu kara cilvesinin yası içerisi­ ne girmedi. Kendi iç âleminin aydın­ lığıyla hayata sımsıkı bağlandı. Göz­ leri görenlerin çoğundan ileri bir gö­ rüşle ve sezişle toplumun içerisinde ve ön saflarında yaşadı. Danslara gi­ der, güzel danseder, maçlara gider, sinem aları kaçırm azdı. K endisini müziğe vererek, o gün için hârika diyebileceğimiz şarkılarla, sevgilerin en yücesini kazanarak yaşantısını sürdürdü.

Necip Celaller yaz aylarında, eski îs- tinye iskelesinin üstündeki yalıda otururlardı. O zamanki îstinye, bü­ yük şairimiz Yahya Kemal’in şiirle­ rinde belirttiği gibi, bülbüllerin öttü­ ğü, Boğaziçi cennetinden bir köşey­ di.

Necip Celallerin yalısının altı iske­ leydi. Yaz akşamlan bu iskeleye uğ­ rayan vapurlar, oraya yanaşırken

bütün halk güverteye çıkar, balkonda gitarı veya akor­ deonu ile başbaşa dinlenen genç sanatkâra bağırırlar­ dı: “Necip Bey, Necip Bey, bir şarkını istiyoruz, bir şarkını istiyoruz!” Arkasından onu alkışa tutarlardı.

Ne-Necip Celal, dünya güreş şampiyonu Çoban Mehmet ile birlikte. / Necip Celal with the world wrestling champion, Çoban Mehmet.

He was now composing, bringing fresh and unac­ custom ed so unds to Turkish m usic. It was his m em orable songs which fir s t instilled an affectio n fo r da n ce m usic in Turkish audiences. Already a celebrity at the age o f twenty, the songs he composed rem ained popular fo r decades.

Necip Celal was handsome and enjoyed dressing elegantly. He had a sensitive temperament, harbouring a deep affection fo r all those with whom he came in contact. The loss o f his sight and a series o f fruitless operations did not destroy his love o f life. Deprived o f the world of light and colour, he never succumbed to selfpity at his fate. With a more enlightened outlook, and under­ standing than those with eyes to see, he lived life to the full. He went to dances, proving himself a most accomplished dancer, was a keen football fa n and an enthusistic cinema goer. In the summer months he and his fam ily lived in their waterfront house at istinye, which as the Turkish poet Yahya Kemal said was then "one of

71

(5)

cip Celal, balkonda ayağa kalkar, göremediği bu hay­ ranlarını sevgiyle selamlar ve akordeonunu boynuna geçirerek karşılık verirdi.

Vapurların kaptanları da bu iskeleye yaklaşır ve uzak­ laşırken, işi biraz ağırdan alırlardı! Hatta bazı kaptanlar, Necip Celal’i ve söylediği şarkıları, düdükleriyle selam­ larlardı! Vapurlar iskeleden ağır ağır uzaklaşırken, Ne­ cip Celal akordeonunu bırakır, kemanını alır, hiçbirinin yüzünü göremediği bu dost yolcuları, ünlü tangosu ile uğurlardı:

“Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer, Bu sesimle ona ersem, bana dünyaya değer”.

“Mâzi”, onun dillerden düşmeyen ünlü tangosuydu. Plakları ile de Türkiye’nin müzik yaşantısını etkileyen “Sarı Yapıncak”, “Ayrı­

lık”, “Yalova T ürkü­ sü”, “Suna”, “Özleyiş” ve “Kimse Sevgimi Bilmez” adlı şarkıları,

d an slara elverişli

oluşuyla, bütün balo­ ların, gençlik çayları­ nın, gece kulüplerinin, aile ve okul toplantıla­ rının unutulmaz anıla­ rı olarak belleklerde yaşamaktadır.

Necip Celal’in müzik yaşantısında onu mut­ lu eden olaylardan bi­ ri, dünyaca ünlü sine­ ma yıldızı Evelyn Holt ile dostluk kurmasıdır. 1933 yılında T ürki­

ye’ye gelen ünlü yıldız Necip Celal’le tanışmış “Mâzi” adlı şarkısına hayran olmuştur. O yıllarda Necip Celal’in “Mâzi Kalbimde Bir Yaradır” tangosu dillerden düşmü­ yordu. Aralarında başlayan gönül ilişkisi, bu şarkıyı da­ ha da yüceltti. Ünlü sinema yıldızı bu şarkıyı, Türkçe olarak, gazinolarda okudu ve yıllarca Berlin Radyo- su’nda tekrarladı.

Yabancı orkestralar tarafından icra edilen Necip Celal’in Türkçe tangoları, Avrupa’nın büyük şehirlerinde de ge­ niş bir dinleyici topluluğu buldu.

Gözleri görmemesine rağmen, iç dünyasının aydınlığı ve zenginliği sayesinde Necip Celal, dış dünya ile uyumlu bir yaşantı sürdürdü. Ne var ki kendisine mu­ sallat olan karaciğer kanseriyle büyük bir inatla pençe­ leşen bu yıldız, 29 Kasım 1957 günü, 47 yaşındayken

hayata gözlerini yumdu. •

the loveliest comers o f the Bosphorus paradise, a place where nightingales sang".

The house was behind the quay, and on summer evenings when the ferry boats drew alongside the passengers would go out on deck and call out to the young musician sitting on his balcony, “Necip Bey, give us a song!” When he had finished playing on his guitar or accordion they would break out in applause, and Necip Celal would rise to his feet and bow in greeting to his invisible admirers.

Arriving and departing from this quay the ferry captains would slow down to a snail’s pace to allow time fo r the music to end, and some even saluted Necip Celal with blasts on the ships horn. As the fer­ ries pulled slowly aw ay fro m the quay Necip Celal w ould p u t dow n his accordion and take up his violin to play a farewell tango:

"If I could have given her voice

with my violin, I f I could reach her with my voice it would be worth the world".

Many o f his songs were ideal fo r d a n cin g to, a n d his records were p la y ed a t every hall, party, a n d night club, as well as homes, around the country.

His influence on contemporary Turkish musical life was immense.

One o f the highlights o f his musical life was his friendship with the well known film star Evelyn Holt, who came to Turkey in 1933 and fell in love with Necip Celal’s most famous song Mazi, which could be heard everywhere in those days. Evelyn Holt sang this song in Turkish at nightclubs, and went on to sing it fo r years on Berlin Radio. This and other Turkish tangos composed by Necip Celal were also played by European orchestras.

After a long illness against which he p u t up a courageous struggle, Necip Celal died in 1957 at

the age o f 47. .

72

A U G U S T 1 9 9 4

Taha Toros Arşivi * 0 0 1 6 4 0 9 1 8 0 1 0 *

Necip Celal ve Taha Toros, 60 yil once istinye Koyu'nda bir sandal gezintisinde. / Necip Celal and Taha Toros rowing in istinye Bay on the Bosphorus 60 years ago.

Referanslar

Benzer Belgeler

Necip Fazıl Kısakürek - Doğru pdf download icon adobe Yolun Sapık Kolları ekitap indir.Necip Fazıl Kısakürek Aynadaki Yalan Pdf ücretsiz indir.. Sonraki Yazı:Od iskender

Yazar, Veysel’in dili üzerinde dururken yaptığı ilgi çekici bir de araştırmanın sonucunu veriyor: Bu araştırmaya göre yazar, Vey­ sel’in kullandığı

Yâni, binanın elveriş­ liliği ile mütenasip bir tasnif ile, müze, Türk harb sanayiine ve dünya silâh tarihine ait bilgileri Bina karan da geri alınmak naya

Resim Heykel müzesi, resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.... Konularını genellikle yerel eserlerden

Daha sonra, M od a ya kıvrılan Rıza Paşa Sokağının köşesinden Y en i Fikir Sokağının ucu­ na kadar bir sokak açılmış ve böylece bazı bahçe

Osmanlı musikisinin en önemli kurumların- dan olan mehterhane, görüldüğü gibi savaş ve yürüyüş havaları çalan askeri bir bando olmak­ tan öte, ilahiler

Yazılar mı ya­ zılmazdı, röportajlar mı ya­ pılmazdı, telgraflar mı çekil­ mezdi, yoksa adına geceler düzenlenip Nobel’e aday mı gösterilmezdi?. Yer

Etraf tarafından görünmek için buralara gelen insanlar başka bir mekana alışmaya başladıklan zaman, ki galiba bu grup yavaş yavaş TIKE’ye kaydı bile, buranın işi çok