• Sonuç bulunamadı

3.6 ABD BAġKANI GEORGE W.BUSH DÖNEMĠNDE ABD‟NĠN

3.6.4 Irak ĠĢgali

BaĢkan Bush, 2002 Eylül‟ünde açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi‟nde, yeni Amerikan dıĢ politikası için Sovyet retoriğinin yerini terör retoriğinin aldığını ilan etmektedir. Bu kapsamda hem teröristlerle bağlantılı hem de kitle imha silahlarına sahip olmaya çalıĢan ülkeleri tehdit olarak gördüğünü açıklamıĢ ve çok taraflı iĢbirliğinden ziyade gerekirse tek taraflı hareket edebileceğinin altını çizerek uluslararası hukuku ikinci plana atmıĢtır.

Irak, El Kaide terör örgütünü desteklediği düĢüncesi ve kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle, Bush Doktrini‟nin Afganistan‟dan sonraki hedefi olmuĢtur. ABD, Irak‟a düzenlemeyi düĢündüğü operasyonun gerekçeleri arasında Irak‟ın BM kararlarına uymadığını, sahip olduğu kitle imha silahlarıyla dünya güveliğini tehlikeye soktuğunu ve Irak‟ın demokratikleĢtirilmesinin artık zorunlu hale geldiğini iddia etse de dünya kamuoyu tarafından inandırıcı bulunmamaktadır.

ABD‟nin Irak operasyonunu gerekli görmesinin bir diğer nedeni de, daha önceki bölümlerde aktarıldığı üzere ABD‟nin Irak petrolünü doğrudan kontrol etmek istemesidir. Bu planın arkasında yatan temel nedenin, Saddam Hüseyin‟in, 2000 yılından itibren doların dünya ticaretindeki etkisini kırmak için Irak petrolünü Euro üzerinden satması olduğu söylenebilir. Amerikan hükümetinin, Saddam‟ı devirerek petrolün dolar üzerinden satılmasını sağlamayı, üretim miktarını da belirleyeyip, petrol fiyatlarını kontrol edebilmeyi planladığı anlaĢılmaktadır. Ayrıca ABD‟nin bölgede egemen olması sağlanacak, Ortadoğu‟nun merkezinden bölgedeki pek çok ülkeyle daha

274

kolay iletiĢimde kalınıp, kontrol altında tutulabilecek ve bölgedeki silah sanayinin canlanmasını sağlayacaktı.

ĠĢgal öncesinde, 8 Kasım 2002‟de, BMGK 1441 sayılı kararında, Irak‟ı koĢulsuz iĢbirliğine çağırmıĢtır.275

Güvenlik Konseyi‟nin kararında belirtildiği gibi Irak 30 gün içinde elindeki kitle imha silahlarının dökümünü BM‟ye sunmuĢ olsa da, Irak‟ın hazırladığı raporun Bush yönetimini tatmin etmemiĢtir. IAEA BaĢkanı Muhammed El Baradai öncülüğünde Irak‟ta yapılan 60 günlük araĢtırma sonucunda, Irak‟ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair kesin bulgulara ulaĢılamadığı, BM‟ye sunulan raporda tekrar belirtilmektedir. ABD DıĢiĢleri Bakanı Colin Powell ise 2003 yılının ġubat ayında BMGK‟deki raporu okuduğunu ifade ederek, raporda yer alan bilgilerin aksine, Irak‟ta kitle imha silahlarının varlığına dair kanıtların olduğunu söylemiĢ ve düzenlenecek askeri operasyon konusunda ABD‟nin haklı gerekçelerinin bulunduğunu savunmuĢtur.

Afganistan‟dan sonra Irak‟a karĢı bir askeri operasyon yapılmasına baĢta Fransa, Almanya, Rusya, Çin karĢı çıkarken, Güvenlik Konseyi‟nin bazı üyeleri de güç kullanılmaması ve sorunların diplomatik ve barıĢçıl yollarla çözüme kavuĢturulması gerektiğini savunmuĢlardır. Güvenlik Konseyi‟nin geçici üyelerinden olan Kamerun, ġili, Gine, Pakistan, Angola kararsızlar arasında yer alırken Bulgaristan, ABD ve Ġngiltere ile birlikte hareket etmeyi tercih etmiĢtir. Avrupa ülkerinden Ġtalya, Ġspanya Danimarka, Portekiz‟in yanısıra, Doğu Bloğu üyelerinden Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk, Macaristan, Polonya, Estonya, Letonya, Hırvatistan, Makedonya, Slovenya, Romanya, Slovakya da ABD ve Ġngiltere‟ye destek olacaklarını açıklarken, yine Avrupa ülkelerinden Fransa, Almanya, Belçika tek taraflı güç kullanımına karĢı çıkmıĢtır. Ġsrail dıĢında kalan Ortadoğu ve Ġslam ülkelerinin de ABD‟nin güç kullanmasını desteklemedikleri görülmektedir. Türkiye ve Endonezya da tek taraflı güç kullanımına karĢı çıkan ülkeler arasında olmuĢtur.276

Bu anlamda Güvenlik Konseyi‟nin kendi içinde bölündüğü anlaĢılmaktadır.

275

UN Security Council, 8 Kasım 2002, 1441 sayılı karar, http://www.un.org/Depts/unmovic/documents/1441.pdf (2 Nisan 2013).

276 Tayyar Arı, Türkiye, Irak ve ABD: “Soğuk SavaĢ Sonrası Dönemde Basra Körfez’inde Yeni

Güvenlik Konseyi‟nin içinde yaĢanan krizin dıĢında, bir baĢka kriz de NATO‟da yaĢanmıĢtır. Önlem alınması doğrultusunda Türkiye‟ye yerleĢtirilmesi planlanan Patriot füzelerine iliĢkin teklifi Fransa, Almanya ve Belçika‟nın bloke etmesiyle, ABD‟nin NATO‟dan talep ettiği ittifak desteğini alamamıĢtır. ABD‟yi bu süreçte zorlayan bir diğer olay da, Türkiye üzerinden Irak‟a karĢı ikinci bir cephe açılma talebiyle yaĢanmıĢtır. Bush yönetimi Türkiye‟de 62.000 asker, 255 savaĢ uçağı, 65 helikopter konuĢlandırılmasını277

ve sonrasında Kuzey Irak‟a geçirilmesini talep ettiyse de, tezkere 1 Mart‟ta Türkiye Parlamentosu‟nda gerekli çoğunluğu bulamamıĢtır. NATO ve BMGK‟da yaĢanan uzlaĢmazlıklara rağmen 20 Mart 2003‟te ABD ve Ġngiltere “Irak‟a Özgürlük Operasyonu”nu baĢlatmıĢtır. BMGK üyelerinin, savaĢın durdurulması yönünde tekrar görüĢ bildirmeleri de Irak‟a düzenlenen operasyonun önüne geçememiĢtir.

Bush yönetimi 1 Mayıs‟ta savaĢın sona erdiğini açıklasa da, Bush‟un kongreden talep ettiği 79 milyar dolarlık ek savaĢ bütçe tasarısının 13 Nisan‟da kabulü, aslında savaĢın çok daha uzun soluklu olacağının göstergesi olmuĢtur. BaĢkan Obama dönemine kadar devam eden savaĢ hali, Obama hükümetinin çalıĢmaları sonucu 31 Aralık 2011 tarihinde Amerikan askerlerinin Irak‟tan çekilmesiyle son bulmuĢ oldu. ABD‟nin 3 trilyon dolar harcadığı Irak savaĢında 4487 Amerikan askerinin, 100.000‟den fazla da Iraklının hayatını kaybettiği açıklanmıĢtır. ABD DıĢiĢleri Bakanı Colin Powell Mayıs 2012‟de yayımlanan “Her Ģeye rağmen; Hayatım ve Liderliğim” isimli kitabında Bush‟un Irak iĢgaliyle ilgili Beyaz Saray‟da Milli Güvenlik DanıĢmanı Condelezza Rice ve kendisiyle bile görüĢmediğini, Irak iĢgali konusunda savaĢın kaçınılmaz olduğunu düĢündüğünü yazmıĢtır.

Bush imzalı 2010 tarihinde yayınlanan “Decision Points” isimli kitapta, tam tersi ifadelerle, operasyonun Colin Powell, Condelezza Rice, Paul Waulfowitz baĢta olmak üzere takım arkadaĢlarının karar ve yönlendirmesiyle gerçekleĢtiği yazmaktadır. Ayrıca Colin Powell kitabındaki ifadelerde, BMGK‟da 2003 ġubat‟ında yaptığı konuĢmada verdiği bilgiler konusunda aldatıldığını ve bundan utanç duyduğunu belirtmektedir.

277

Sonuç itibariyle, i) uluslararası hukuka aykırı hareket etme, ii) Irak‟ta var olduğu iddia edilen kitle imha silahlarının aslında hiç olmadığının anlaĢılması, iii) Ortadoğu‟da dengelerin değiĢmesi ve Irak‟ta oluĢan istikrarsızlık, iv) ABD‟nin maddi açıdan büyük kayıplara uğraması, v) binlerce masum insanın hayatını kaybetmesi sonucu George W.Bush, Irak iĢgaliyle uluslararası kamuoyunda Amerikan tarihindeki en utanç verici lider olarak anılmakta, Bush‟la birlikte Bush yönetiminin yetkili kiĢileri de aynı kategoride tutulmaktadır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BĠLL CLĠNTON VE GEORGE W.BUSH’UN ORTADOĞU’DAKĠ

POLĠTĠK YAKLAġIMLARININ KARġILAġTIRILMASI

Sovyetlerin dağılmasının ardından George Bush‟un “yeni dünya düzeni” ile ABD‟nin süper güç olduğunu ilan ettiği sürecin devamı olarak Bill Clinton da, yeni dünyanın gerektirdikleri çerçevesinde kendi kurallarını koyarak Ortadoğu‟da yeni bir yol haritası çizmiĢtir. Clinton, baĢkanlık dönemlerin her iki evresinde de ülkeler bazında farklı yöntemler geliĢtirmiĢtir. Bill Clinton‟ın baĢkanlık yaptığı dönemlerde yürüttüğü politikalar, her ne kadar içinde bulunulan tarihlerde tartıĢılsa da, kendisinden sonra BaĢkan olan George W.Bush döneminde uygulanan politikalara kıyasla çok daha ılımlı bir yol izlediği anlaĢılmakta ve Bush‟un çok daha ağır eleĢtirildiği görülmektedir.

Temelde her iki baĢkan da ABD‟nin geleceği açısından kitle imha silahlarını ve füze savunma sistemlerini güvenlik tehdidi olarak görerek, özellikle Ġran ve Irak‟taki rejimleri tehlike unsuru olarak algılamaktadırlar. Bununla birlikte, Basra Körfezi üzerindeki petrol üretimini ve dağılımını denetleme kaygısını taĢıyan Bush ve Clinton, bölgede Ġsrail‟in çıkarlarını koruma ve destekleme konusunu da Ortadoğu‟ya yönelik politikalarının ilk sıralarında muhafaza etmiĢlerdir. Her iki baĢkan da Ortadoğu ülkelerinde “demokrasi” anlayıĢını benimsetme ve yaygınlaĢtırma fikriyle hareket etmiĢ, küresel terörle mücadelenin gerekliliğini vurgulamıĢlardır. ABD‟nin çıkarlarını gözeten tüm bu hedefler doğrultusunda Bush ve Clinton‟ın Ortadoğu politikasında teoride benzer politikalar yürütmeye çalıĢtıkları düĢünülse de, yöntemsel olarak pratikte ve uyguladıkları politikaların sonuçlarında büyük farklılıklar bulunmaktadır.

Bill Clinton da, George W.Bush da iki dönem üst üste Amerikan BaĢkanı seçilmiĢtir ve baĢkanlıklarının her iki dönemlerinde de Ortadoğu‟ya yönelik farklı politikalar izlemiĢlerdir. Her iki baĢkanın ilk dönemlerinde bölge politikaları açısından hazırlıksız yakalandıkları ve acele kararlar verdikleri söylenebilir. Sovyetler Birliği‟nin tasviyesinden sonra ABD‟nin benimsediği yeni dünya düzeni endeksli dıĢ politika yaklaĢımının da etkisiyle, Clinton döneminde doktrin olarak benimsenen geniĢleme ve angajman perspektifi, ABD‟nin bölge ülkelerine hem demokrasiyi hem de serbest

piyasa ekonomilerini yayarak ve küresel bazda çıkar sağlayacak politikalar içermektedir. Bu kapsamda, Ortadoğu liderlerinin halklarına, özgürlük ve demokrasi anlayıĢıyla yaklaĢmalarının gerekliliği vurgulanmaktaydı. W.Bush yönetiminin aksine, Clinton‟ın Ortadoğu politikasındaki temel parametreler, bölgedeki güç dengesini sağlamaya dayalı olmuĢtur. Bu kapsamdaki örneklerden en çarpıcı olanı, özellikle Ġran ve Irak çerçevesinde hayata geçirilen “çifte çevreleme” politikasının, Basra Körfezi‟ndeki dengeleri sağlamaya yönelik oluĢudur.

Bush ve Clinton‟ın baĢkanlık dönemlerinin ilk aylarında Ortadoğu ile ilgili aldıkları acele kararların, bölgede sonuçları açısından farklı etkiler yarattığı söylenebilir. Her iki baĢkanın da görev sürelerinin ilk dönemlerinde belirledikleri Ġran ve Irak politikaları bu kapsamda değerlendirilebilir.

Bill Clinton‟ın Amerikan baĢkanlığına seçildiği yıl incelenecek olursa, Ġran‟la ABD arasında iliĢkilerin gergin devam etmesi ve Ġran‟ın bölgede büyüyen bir güç olması nedeniyle bu ülkeye karĢı tedbir oluĢturulmaya çalıĢıldığı anlaĢılmaktadır. Irak ise kitle imha silahlarına sahip olduğu teziyle uluslararası bir tehlike olarak düĢünülmektedir. Clinton yönetimi bu dönemde bölgedeki dengeleri sağlamak adına her iki ülkenin bölgeden izolasyonunu hedefleyen “çifte çevreleme” politikasını baĢlatmıĢtır. Temelde tek baĢlıkta toplanan bu politika, her iki ülkeye de farklı Ģekilde uygulanmıĢtır. Clinton yönetimi, Ortadoğu bölgesinde Ġran ve Irak‟ın artan askeri ve ekonomik gücünün yanısıra, petrol fiyatları ve üretimi konusunda belirleyici olmaya baĢlamalarından ötürü rahatsız olmuĢtur. ABD‟nin bölgede dengeleyici bir politika izlemek için 1993‟te hazırladığı ve 1994‟te hayata geçirdiği “Çifte Çevreleme” politikası, Clinton yönetimi tarafından aceleyle verilen bir karar olmuĢtur. Bu iki ülke için de hedeflenilen amaçlara ulaĢılamayan bir strateji izlenmiĢtir. George W.Bush da tıpkı Bill Clinton gibi, baĢkan seçildiği ilk yıl gerçekleĢen 11 Eylül saldırıları sonrasında baĢta Afganistan ve sonrasında Irak‟a yönelik acele kararlarla aldığı politikalar izlemiĢtir.

Ortadoğu politikaları konusunda her iki liderin yeterli hazırlığa sahip olmadan stratejik karar vermelerindeki ortak noktalarına karĢılık, karar verme süreçlerinde belirleyci olacak dıĢ faktörler farklılık gözetmektedir. Bill Clinton, George Bush‟un

uyguladığı yeni dünya düzeni politikasının bir uzantısı olan Kuveyt iĢgali sonrasında, bölgede eĢitlikçi ve denge unsuru sağlamayan politikalardan farklı olarak, bölgenin o ana kadarki yapısına iliĢkin Ortadoğu politikalarını benimseyip, yeniden yapılandırmayı hedeflemĢitir. George W.Bush ise 11 Eylül‟e hazırlıksız yakalanarak, o ana kadar üzerinde hükümet olarak detaylı düĢünülmeyen, sadece seçim kampanyasında dile getirdiği Irak ve Ġran hedefli politikayı 11 Eylül‟e uyarlamaya çalıĢmıĢ, ABD‟ye yapılan saldırı üzerine harekete geçmiĢtir.

Clinton ve W.Bush‟un, Ġran ve Irak konusunda ortak hedeflerle yola çıktıkları düĢünülse de, her iki lider bölge politikalarını uygulamaya koymalarında yöntemsel farklılıklar izlemiĢlerdir. Her iki baĢkanın Ġran ve Irak‟la ilgili ortak paydaları Ģöyle özetlenebilir; i) kitle imha silahlarının yaygınlaĢtırılmasının önüne geçme, ii) bölgede demokrasi anlayıĢını benimsetme, iii) tehdit olarak görülen rejimlerle mücadele, iv) Basra Körfezi‟ndeki petrolün üretim Ģartlarını, dağılımını ve petrol fiyatlarını kontrol edebilme ve v) küresel terörizmle mücadele.

Uygulamadaki farklılıklar incelendiğinde; Clinton yönetiminin hedeflediği politikaları uygulamaya koyarken daha “ılımlı” hareket ettiği, bölgede denge politikalarını gözettiği anlaĢılmaktadır. Ayrıca Clinton, tehdit olarak gördüğü ülkeleri yaptırımlarla caydırma yoluna gitmiĢ, doğrudan askeri müdaheleden kaçınan ve müdahelenin gerekli görüldüğü noktalarda BM çatısı altında ve NATO güçleriyle birlikte hareket etmiĢ, doğrudan sorumluluktan kaçınan politikalar izlemiĢtir. George W.Bush ise Ortadoğu‟da Clinton‟a göre daha sert yöntemler uygulamıĢtır. Clinton‟ın yaptırımlarla caydırma politikalarına karĢın, Bush yönetimi askeri müdaheleyi ön planda tutmuĢtur. 11 Eylül sonrasında ilan edilen Bush Doktrini, ABD ve dünyayı tehdit eden ülkelere ve örgütlere karĢı “önceden müdahale” yöntemini benimseyerek askeri operasyonları zorunluluk olarak görmektedir. BM‟nin bu operasyonlara karĢı çıkması ya da NATO‟nun operasyonları desteklememesi ise Bush yönetimini askeri müdahale konusunda durdurmamıĢ, bu anlamda uluslararası hukuk alanında ihlaller yaĢanmıĢtır.

Her iki liderin bölgede yürüttüğü politikalarda yöntemsel farklılıklardan kaynaklanan noktalar göze çarpmaktadır. Bill Clinton yönetimi Ġran ve Irak‟a karĢı tek baĢlık altında ortak bir politika izlemiĢtir. Ġran‟da ġah yönetiminin devrilmesinden

sonra ortaya çıkan Ġslam Cumhuriyeti‟nin giderek güç kazanması, ABD açısından bölgede rejimin ihracı tehdidini oluĢturmuĢ, tehlike haline gelmiĢtir. Ġran‟ın nükleer silahlanma konusundaki faaliyetleri, Körfez‟de bulunan BAE adalarına karĢı iĢgali devam ettirmesi, petrol üretimi ve fiyatının belirlenmesi konusunda bölgede egemen olmaya baĢlaması da Ġran‟ı Clinton yönetiminin hedeflerinden biri haline getirmiĢ ve çifte çevrelemenin bir parçası yapmıĢtır.

ABD, Ġran‟ı sindirmek adına ambargo ve bölgeden izolasyon politikaları uygulamıĢtır. Ġran, Lübnan‟daki Hizbullah ve Ġslami Cihad gibi ABD‟nin terör örgütü olarak gördüğü ülkelere destek vermektedir. Çifte Çevreleme politikasını takiben 1994‟te Clinton yönetimi Ġran‟ın terör örgütlerine destek çıktığı argümanıyla “kırmızı devlet” kavramını kullanarak, Ġran‟a karĢı ticari ve ekonomik yaptırımların konulması kararını vermiĢtir. 1996‟da uygulamaya giren De‟Amato yasasıyla, teröre destek verdikleri gerekçeleriyle Ġran ve Libya‟ya enerji sektöründe 20 milyon dolardan fazla yatırım yapan firmalara çeĢitli cezalar verileceği de açıklanmıĢtır. Clinton‟ın ikinci baĢkanlık sürecinde Ġran CumhurbaĢkanlığı‟na Hatemi‟nin gelmesiyle birlikte ABD- Ġran iliĢkileri yumuĢama sürecine girmiĢtir. Hatemi‟nin ılımlı tavrı ve Ġran parlamento seçimlerinden liberallerin galip çıkması, Ġran‟a karĢı uygulanan tıbbi malzeme, ilaç ve gıda ambargolarının kaldırılmasına vesile olsa da, kitle imha silahlarına sahip olmaya çalıĢması ve terörizme destek verdiği düĢüncesiyle Bill Clinton nezninde risk taĢıyan ülkeler kategorisinde kalmıĢtır. Dolayısıyla Clinton – Hatemi arasında resmi diyalog baĢlatma çabaları sonuçsuz kalarak, Clinton‟ın 2001‟de görevden ayrılmasıyla birlikte Ġran-ABD iliĢkileri tamamen durmuĢtur.

George W.Bush‟un baĢkan seçildiği ilk aylarda da Ġran, nükleer silahlara sahip olma çabaları ve füze savunma sistemine yönelik çalıĢmalarından ötürü, ABD‟nin Ortadoğu politikasında ilk sırada yer almaktadır. Clinton döneminde geliĢtirilen Ġran odaklı uygulamalar, Bush‟un hazırlıksız olduğu dıĢ politikasına yön vermiĢtir. 2000 yılındaki seçim kampanyalarında Cumhuriyetçi Parti, nükleer silahlara sahip olmaya çalıĢtıklarını öne sürdüğü Ġran, Irak ve Suriye‟yi “barbar ülkeler” ve “haydut rejimler” olarak tanımlamıĢ, terörizme destek verdiklerini iddia etmiĢ ve bu ülkelerin engellenmesi gerektiği konusunda çağrıda bulunmuĢtur. Ġran‟a uygulanan ekonomik

yaptırımların ağırlaĢtırılmasından yana tutum takınan George W.Bush, baĢkanlığının ilk döneminde 11 Eylül‟de Ġkiz Kuleler ve Pentagon‟a düzenlenen saldırılar sonucunda, Ortadoğu‟daki Ġslam ülkelerini hedef alan politikalar geliĢtirmiĢtir. Bu kapsamda Ġran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore‟yi “Ģer ekseni” olarak tanımlamıĢtır. Bush, Ġran, Irak ve Süriye arasında hangisine ilk olarak operasyon düzenlenmesi gerektiği konusunda kararsız kalmıĢ ve sonucunda El Kaide terör örgütünün beslendiği ülke olan bölgenin en zayıf halkası Afganistan‟a askeri operasyon düzenlemeye karar vermiĢtir. ABD‟nin Afganistan operasyonunda BM‟den cesaret aldığı söylenebilir. El Kaide ve küresel terörizme destek olduğu gerekçesiyle Afganistan‟dan sonra operasyon düzenlenecek ülkeye karar verme aĢamasında, Bush yönetimi Ġran ve Irak arasında kararsız kalmıĢtır. Irak Devlet BaĢkanı Saddam Hüseyin‟in 2003‟e kadar bölgede ABD‟nin desteklemediği politikaları benimsemesi ve bölgedeki ticari dengeleri bozarak Ortadoğu‟da petrol üretimi ve fiyatı konusunda karar verici olmaya baĢlaması nedeniyle, Bush yönetimi ikinci operasyonu Irak‟a gerçekleĢtirmiĢtir.

Ġran‟ın kendi içine kapalı yapısı ve sahip olduğu nükleer tesisler, Bush‟un Irak‟tan sonra Ġran‟a operasyon hazırlığı içerisine girmesine neden olmuĢtur. Ancak Irak operasyonunun baĢından itibaren BM‟nin destek vermemesi, dünya kamuoyunda olumsuz tepkilere yol açması, ABD için büyük ekonomik ve askeri kayıplarla sonuçlanması nedeniyle Bush yönetimi Ġran‟a yönelememiĢtir. Dolayısıyla Clinton yönetimi Irak ve Ġran‟a yönelik paralel politikalar yönetirken, W.Bush‟un Ortadoğu politikasında Irak‟ı baĢa koyarak, Ġran‟a yönelik politikalar geliĢtirmeye fırsat bulamamıĢtır. Sonuçları itibariyle değerlendirilecek olursa, her iki baĢkanın hem Ġran hem de Irak planları baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtır. Clinton yönetiminin ikinci döneminde Ġran‟a karĢı yürütülen yumuĢama politikalarının benzerleri ise Bush döneminde hiçbir zaman yaĢanmamıĢtır.

Bill Clinton ve George W.Bush‟un Irak‟a yönelik yürüttüğü politikaların hukuksal değerlendiriliĢi ve uluslararası alanda aldıkları tepkiler ve destekler de farklılık göstermektedir. Her iki liderin Irak politikasının temelinde bu ülkenin kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiası bulunmaktadır. Bununla birlikte bölgedeki petrol üretiminde söz sahibi olabilmek adına Irak‟ı sindirmek isteyen ABD, Irak‟ın güçlenerek

Ortadoğu‟daki güç dengesinin Ġsrail aleyhine değiĢebileceği kaygısını taĢımaktaydı. Amerikan yönetiminin Irak‟ta diktatöryel rejime karĢı da rahatsızlık duymaktaydı. Ancak Clinton ve Bush‟un Irak sorununun çözüm yöntemlerine yaklaĢımları birbirinden farklıdır.

Yeni dünya düzeni planının ilk fiili örneği Kuveyt SavaĢı‟dır. BM Özel Komisyonu‟nun (UNSCOM) Irak‟ın kitle imha silahlarından arınması ve yine BM tarafından atanacak özel müfettiĢlerle Irak‟ta olduğu düĢünülen silahların kontrolünün sağlanmasına yönelik yapılan antlaĢma ile savaĢ sona ermiĢtir. Ancak ABD yönetimi Irak‟a fırsat tanımamak adına Irak‟ın güneyini zaman zaman bombalamaya devam etmiĢtir. Clinton yönetiminin bölgede “çifte çevreleme” olarak yürüttüğü politikada Irak üzerindeki hedefleri, W.Bush yönetiminin yaptığı gibi, zamanla Ġran üzerindeki emellerinin önüne geçmiĢtir. Clinton yönetimi, diğer bölge ülkelerine uyguladığı politikalarda olduğu gibi Irak‟a karĢı harekete geçerken çoğunlukla BM ülkelerinin de desteğini almıĢtır. Bu anlamda Clinton yönetimi W.Bush‟un aksine, uluslararası arenada tepki çekmeyerek daha rahat hareket edebilme olanağı bulmuĢtur. Clinton‟ın BM‟nin desteğini alabilmesinde ve Irak‟a karĢı yaptırım kararlarının uygulanabilmesinde, Körfez SavaĢı‟nın bittiği dönemde alınan kararların devamı niteliğini taĢıması da etkili olmuĢtur.

Clinton yönetiminin sınırlı askeri güç kullandığı zamanlar neden sonuç iliĢkisiyle Ģöyle özetlenebilir; Irak‟ın 11 Ekim 1994‟te UNSCOM‟la iĢbirliğine devam etmeyeceğini açıklaması, 1996‟da UNSCOM heyetine denetim izni vermemesi ve bu anlamda BM Güvenlik Konseyi‟nin kararına karĢı çıkması nedeniyle Clinton yönetimi Bağdat yakınlarındaki Hakam tesisini bombalamıĢtır. 1998 yılında Saddam Hüseyin‟in UNSCOM‟la tekrar iĢbirliğini dondurduğunu açıklaması üzerine Ġngiltere ve ABD, varlığı idda edilen nükleer silahların yok edilmesine yönelik birlikte hareket ederek “Çöl Tilkisi Operasyonu” adı altında Irak‟ı vurmaya devam etmiĢlerdir. Ancak bu operasyonlar kapsam olarak George W.Bush‟un Irak iĢgaline kıyasla çok daha kısa süreli ve daha dar kapsamlı gerçekleĢmiĢtir.

Bush yönetiminin 2003 yılında Irak iĢgaline iliĢkin operasyon kararına karĢılık BMGK‟nin Irak‟ta güç kullanımına iliĢkin kararı kabul etmemesi Bush yönetimini

durdurmamıĢ, sonrasındaki eleĢtiriler ve tepkiler de ABD‟nin Irak politikasında değiĢiklik yapmasında etkili olamamıĢtır. Bu anlamda uluslararası hukukun