• Sonuç bulunamadı

BaĢta ABD olmak üzere Batılı devletlerin kendi aralarında bu bölge üzerinde egemenlik yarıĢına girebilmelerinin nedeni, bölge ülkelerinin genelinde var olan siyasi ve ekonomik yapının “dıĢa bağımlılık” çerçevesinde Batı‟nın müdahalesine izin vermesidir. Ekonomik anlamda farklı yapılara sahip olan Ortadoğu bölgesinde ekonomisi iyi olan ülkelerin Batıyla olan iliĢkilerinde ise “karĢılıklı bağımlılık” kavramı ön plana çıkmaktadır. KarĢılıklı bağımlılık konusunda, “OPEC ülkelerinin petrolü Avrupa ülkelerine karĢı bir siyasal silah olarak kullanma olasılığı, bu ülkelerin bölge sorunlarına karĢı daha dengeli bir politika izlemesi”125

ya da Suudi Arabistan‟ın bölgedeki Ġran tehtidine karĢılık ABD ile olan yakın iliĢkileri gösterilebilecek örneklerdendir.

Ortadoğu‟nun ekonomik yapısından bahsederken, ekonomik yapı ile ekonomik sistem kavramlarını karıĢtırmamak gerekir. “Ekonomik yapı, kabaca üretimin nasıl organize edildiği, kaynakların nasıl dağıtıldığı, yaratılan hasılanın toplumu oluĢturan bireyler ve sınıflar arasında nasıl bölüĢtürüldüğünü ifade eden ekonomik sistem kavramından farklıdır. Ekonomik yapıdan kastedilen, ülkenin sahip olduğu kaynak çeĢitliliği, bu kaynakların miktar ve niteliği ile teknoloji düzeyinin dayattığı ekonominin sektörel yapısıdır.”126

Ortadoğu‟da baĢta petrol olmak üzere sahip olunan kaynaklardan elde edilen gelirin dağılımına bakıldığında mevcut yönetimsel rejimler nedeniyle problemler olduğu görülmektedir ancak Ortadoğu devletlerinin tamamının tek gelir kaynağının petrol olduğu düĢünülmemelidir. “Ortadoğu‟da dünya petrol rezervlerinin %

124

Selin M. Bölme, Gazze’de Katliam: Türkiye, Ortadoğu ve Filistin Sorunu, 1.Baskı, Seta Analiz, 2009, Sayı:3, s.15.

125

Arı, Irak, Ġran ve ABD, Önleyici SavaĢ, Petrol ve Hegemonya, s.33.

126 Harun Öztürkler, “Ortadoğu Ülkelerinin Ekonomik Yapılarının Temel Özellikleri”, Ortadoğu Analiz, Cilt:1, Sayı: 6, Ekim 2009, s.66.

68‟i ve doğal gaz rezervlerinin %40‟ı bulunmaktadır ancak söz konusu kaynakların % 95‟i (dünyadaki petrolün %65‟i ve doğal gazın %33‟ü) Körfez‟de yoğunlaĢmaktadır.”127

Dolayısıyla Arap ülkeleri denilince bütün bölgenin petrol ya da doğal gaz zengini olduğu anlaĢılmamalıdır. Örneğin Suudi Arabistan petrol zengini sınıfına girerken, Umman‟da petrol üretilmemektedir. Bir diğer örnek de Yemen‟in fakirliğidir.

Tablo 5

Yeni politikalarla OPEC’in Ortadoğu’da Tahmini Petrol Üretim Miktarı (mb/d)

1980 2009 2015 2020 2025 2030 2035 2009- 2035 Ortadoğu 18.0 23.1 28.1 30.0 31.6 34.1 37.1 1.8% Ġran 1.5 4.3 4.7 4.8 5.0 5.1 5.3 0.8% Irak 2.6 2.5 3.6 4.8 5.3 6.1 7.0 4.1% Kuveyt 1.4 2.5 2.9 3.0 3.1 3.3 3.6 1.5% Katar 0.5 1.5 2.2 2.3 2.3 2.5 2.5 1.9% Suudi Arabistan 10.0 9.6 11.2 11.5 12.2 13.2 14.6 1.6% BEA 2.0 2.8 3.5 3.5 3.6 3.9 4.2 1.6%

* Yıllık büyüme oranı

Kaynak: OECD / International Energy Agency, World Energy Outlook 2010, “Oil Market Outlook”, 2010, s.133. Petrol ve doğal gaz zengini ülkelerin alternatif üretim imkanları yaratmamaları da dikkat çekmektedir. Oysa petrol ve doğalgaz tükenilebilir olduğundan, bu ülkelerin alternatif imkanlar yaratması gerekmektedir. Petrol fiyatlarının yükseliĢiyle kara geçen ülkelerde, tam tersi durum yaĢanılabileceği gibi; petrol fiyatlarının beklenmedik bir oranda ya da zamanda düĢmesi büyük zarar ve sonucunda krizlere neden olabilir. O zaman ülke ekonomisini dengeleyecek farklı sektörlere baĢvurulmalıdır ancak Ortadoğu‟da sektörel çeĢitlilik görülmemekte, bu nedenle de ülkelerin kriz durumunda baĢvurabilecekleri alternatif imkanları bulunmamaktadır. Örneğin bölgedeki tarım sektörü incelendiğinde, 19.yy öncesinde tarımla geçinen bölge ülkelerinin, sömürge altına girmesiyle birlikte bu alandan uzaklaĢtığı ve yıllara oranla üretimlerinde artıĢ görülmediği bilinmektedir. Ekonomik anlamda çeĢitliliğin olmaması Batılı ülkelerin bu bölgeyi sömürgesi altına aldığı dönemde, Ortadoğu ülkelerinin üretim kapasitesinin sınırlandığı anlamında da yorumlanabilir.

Ekonomik yapı ve geliĢme, doğal kaynak zenginliği yanında iĢ gücünün miktar ve niteliğine de bağlıdır. Bölge ülkeleri bu yönden de birbirlerinden farklılıklar

127

göstermektedir. 128

Ortadoğu ülkelerinde göze çarpan bir diğer özellik nüfusun hızla artmasıdır. Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra görülen nüfus patlaması, genç nüfusun fazla olduğu ülkelerde yeterli istihdamın sağlanamamasına neden olmaktadır. Bu potansiyelin gerçeğe dönüĢtürülmesi genç nüfusun, ekonominin ihtiyaçları doğrultusunda iyi bir biçimde eğitilmesine bağlıdır. Bu ülkelerin ileri teknoloji ürünü ihracatının düzeyi de, insan sermayesinin yeteri kadar geliĢtirilemediğine iĢaret etmektedir.129 Ancak nüfus artıĢının BAE ya da Ürdün gibi ufak bölgelerde olumsuz etkisini daha az hissettirdiği söylenebilir.

Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında Ortadoğu üsler bölgesi haline gelmiĢtir. Ġngiltere, Fransa ve Amerika; kendi kontrollerindeki bölgeyi, Ġtalya ve Almanya‟ya karĢı üs olarak kullanmıĢlardır. SavaĢ döneminde Fransa‟nın bölgedeki etkinliği Ġngiltere‟ye kıyasla azalmıĢtır. Fransa‟nın Suriye ve Lübnan‟daki tek baĢına hakimiyeti sona ermiĢ, Ġngiltere ve Fransa bölgeyi savaĢta ortak yönetmiĢtir. 1941‟de de Irak, Ġngiltere tarafından tekrar iĢgal edildi. SavaĢ süresince bölgedeki iktisadi denetim Ġngilizlerin eline geçti. Ortadoğu Bölgesi‟nin Kuzey Afrika‟dan Ġran‟a kadar uzanan bölümü, savaĢı desteklemek üzere 1941 yılında Kahire‟de kurulan Ġngiliz-Ortadoğu Malzeme Sağlama Merkezi‟nin kontrolüne bırakıldı.130

Filistin‟de ise farklı bir tablo oluĢtu. Müttefik güçlere ait çok sayıdaki askeri birliğin bölgedeki varlığı, yöredeki çeĢitli ekonomilere iĢ gücü sağlama konusunda olumlu etki yarattı. Bu birliklerin gıda talebinin yanı sıra, Filistin‟de petrol bidonu, mayın ve dikenli tel gibi temel askeri gereçlerin üretimi konusunda yönelttikleri talepler savaĢın önemli etkilerindendi.131

Bu anlamda savaĢın Filistin‟in ekonomik durumunu olumlu yönde etkilediğini söylemek mümkündür. Ġkinci Dünya SavaĢ‟ı öncesinde ve süresince Fransa‟nın kontrolünde olan Suriye ve Lübnan, kendi bağımsız hükümetleriyle birlikte savaĢ sonrasında ekonomilerini kendi kontrollerine almayı hedeflediler. Zaman içinde, Ġngiliz kontrolü altındaki Irak, Ürdün ve Filistin‟de de benzer Ģekilde yapılanmalar gerçekleĢti.

128 Öztürkler, s.68. 129 A.g.e., Öztürkler, s.69. 130 Pamuk ve Owen, s.97. 131

Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra birer birer bağımsızlığına kavuĢan ülkeler, kendi ekonomilerini yönetmeye baĢlayınca, diğer bir değiĢle ekonomilerini millileĢtirince toplumsal refah düzeyinde artıĢ görüldü ancak bu olumlu tablonun uzun sürdüğü söylenemez. Ortadoğu ülkelerinin ekonomik yapılarının genel özelliklerinde bahsedildiği gibi, Arap ülkelerindeki nüfus artıĢı, bağımsızlığına yeni kavuĢan ülkelerin yönetimsel konudaki eksiklikleri, doğal kaynakların doğru kullanılamayıĢı bölge ülkelerin sergilemiĢ olduğu ekonomik performansında farklılık yarattı. Bölge ülkeleri ekonomik stratejilerini kendileri belirleseler de sektörel çeĢitliliğin bulunmaması, özellikle petrol zengini ülkelerin gelirlerini sadece petrol ihracatına bağlamaları, teknolojik anlamda geliĢmelerine engel olmuĢtur. Arap ülkeleri bu dönemde bağımsızlıklarını kazansalar da teknolojik yoksunluk nedeniyle tekrar Batı‟ya bağımlı hale geldiler.

Körfez ülkelerinin sahip oldukları zengin petrol yatakları nedeniyle Batı‟yla olan ihracat iliĢkileri, özellikle 1970‟ten sonra bu bölgede kapitalist sistemin yaygınlaĢmasına yardımcı olmuĢtur. Bununla birlike, yukarıdaki bölümlerde de bahsedildiği gibi, bölgedeki hedeflerine ulaĢmak için ABD ile sıkı iliĢkiler içinde olmak gerektiğini düĢünen Arap ülkeleri Batı sistemini daha çabuk kabul etmiĢlerdir. Özellikle Mısır‟ın ekonomik sistemini liberalleĢtirme kararıyla yabancı yatırımcıları ülkesine çekme çabası hem ABD ile iliĢkilerinin daha sıkı olmasına hem de Arap‟ların ortak düĢman olarak kabul ettiği Ġsrail‟le yakınlaĢmasına, hatta barıĢ antlaĢması imzalamasına neden olmuĢtur. Ancak ekonomik dengesizliğin 1970‟li yıllarda enflasyona yol açtığı görülmektedir. Mısır‟da enflasyon %10‟dan yüzde 30‟a çıkmıĢtır ki, bu Mısır‟ın modern tarihinde en yüksek oranlardan birisi olarak belirtilmektedir. Bu Ģartlar altında Mısır‟da özelleĢtirme istikrarsızlığa neden olarak, ülke ekonomisini uzun vadede yürütemeyecek olan küçük ya da orta büyüklükteki giriĢimlere teĢvik olmuĢtur.132

Araplar gelir ve tasarruflarını, Kuveyt‟te 1975‟te off shore bankacılığının baĢlamasına ve borsanın açılmasına kadar, dıĢarıya yatırmak zorundaydılar. Yerel piyasaların kurulması yüzyılın son çeyreğinde gerçekleĢti ki, en baĢarılısı Körfez ülkelerinin baĢkenti Beyrut‟ta değil Amman‟da olmuĢtur. Amman, Lübnan

132

ekonomisinin düĢüĢe geçmesiyle öne çıkmıĢtır.133

Arap devletleri arasında büyük etkinliği olan Lübnan ekonomisinin gerilemesindeki temel neden, bu dönemde yaĢanan iç savaĢ olmuĢtur. SavaĢla beraber bölgede zorunlu göç, yıkım, ticaret ve turizmde kayıplar gerçekleĢti. Suriye‟nin Lübnan‟ın kaynaklarını tüketmesi, Ġsrail‟in ülkeyi 1982‟de iĢgal etmesi kadar olumsuz bir rol oynadı.134

Bu dönemde bölge ülkeleri arasında Ġsrail‟in ekonomik anlamda öne çıkması da dikkat çekmiĢtir. ġüphesiz, Ġsrail ekonomisinin hızlı kalkınmasının arkasında ABD‟nin de etkisi büyüktür. Ayrıca Ġsrail‟de su kaynaklarının fazla olması, ülkenin tarımsal anlamda da zenginleĢmesine ve ülke ekonomisini olumlu etkilemesine yardımcı olmuĢtur.

BaĢta Körfez devletleri olmak üzere, Arap ekonomisinde ağırlıklı yeri olduğu düĢünülen petrol, aslında rezervlerin çeĢitliliği nedeniyle ülkeden ülkeye farklı etkide bulunmuĢ, hatta dıĢ dünyada da ayrıĢtırılmalarına neden olmuĢtur. Bu kapsamda Uluslararası Para Fonu (IMF), Arap devletlerini petrol ihraç eden ülkeler (Cezayir, Irak, Kuveyt, Libya, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve BirleĢik Arap Emirlikleri) ve petrol ihraç etmeyen ülkeler olarak, bu ikinci grubu da kendi içinde (Mısır, Bahreyn, Suriye, Tunus) ve de petrol üreticisi olmayan ülkeler olarak sınıflandırdı.135 Petrol ihraç eden ülkeler sınıfına giren ülkelerin ellerindeki kaynağı doğru kullanamadığının altını bir kere daha çizmek gerekir. Mesela petrol rezervleri açısından çok zengin olan Irak‟ın refah içinde yaĢaması gerekirken, bilinçsizce girilen savaĢlar ve sonrasında ortaya çıkan milyarlarca dolar dıĢ borç, ülkenin petrol zengini haline geldiğini değil aksine bu nedenle borçlu çıktığını göstermektedir.

Bu süreçte etkin bir diğer faktör, bölgedeki petrol üretimi ve satıĢını denetleyen ve Yedi Kız KardeĢler olarak tanımlanan Batılı petrol Ģirketleri olmuĢtur. Bu Ģirketlerin egemenliğini engellemek isteyen Arap ülkeleri 1960‟ta OPEC‟i kurdularsa da bu ülkeler arasında dayanıĢma sağlanamamıĢtır. “Yedi Kız KardeĢ, 1972‟de pazarın %72‟sinin sahibi olarak hakimiyetini sürdürdü. Ayrıca hızlı gelir elde etmek için anlaĢılan

133

A.g.e., Pappe, Ortadoğu’yu Anlamak, s.63. 134 A.g.e., Pappe, Ortadoğu’yu Anlamak, s.64. 135

seviyenin üstünde üretim yapan Suudi Arabistan 1985‟te Örgüt‟ten koptu.”136

“OPEC‟in, yüzyılın sonunda, kendi aralarında bölge petrol rezervlerinin %72‟sini ve dünyadaki petrolün %50‟sini elinde tutan dört ülke Suudi Arabistan, Irak, Ġran ve Kuveyt‟e faydalı olduğu görülürken baĢka yerlerde daha zengin bir ekonomi yaratmaya çok az katkısı oldu.”137