• Sonuç bulunamadı

ABD‟nin Ortadoğu‟da geçmiĢten bugüne var olma mücadelesinin ve buraya yönelik uyguladığı politikaların baĢında bölgenin sahip olduğu petrol rezervleri gelmektedir. Nitekim ABD, yeryüzündeki petrol kaynaklarının sadece %2,5‟una sahip olduğu için petrol konusunda dünyanın geri kalanına bağımlı durumdadır. Öte yandan bölgeye yönelik Amerikan politikalarının bir diğer amacı büyük Amerikan petrol Ģirketlerini ve hissedarlarını zenginleĢtiren petrol fiyatlarını kontrol ederek dünya petrol piyasalarının güvenliğini sağlamaktır.147

Bu amaçla ABD, petrol üreten ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda himayesi altına alarak, bölgede bulunan Basra Körfezi‟ndeki

147

SüveyĢ Kanalı ve Hürmüz Boğazı‟nı kontrolünde tutmaya çalıĢmaktadır. Zira ABD ve diğer Batılı ülkeler petrol gereksinimlerinin %65‟ini bu bölgeden karĢılamaktadır.

Önceki bölümlerde de aktarıldığı gibi, ABD her ne kadar bölgede Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra etkin olmaya baĢlamıĢ gibi düĢünülse de aslında Ortadoğu‟ya dair planların Ģekillenmeye baĢlaması Birinci Dünya SavaĢı‟na kadar uzanmaktadır. Bu süreç, savaĢtan sonra Amerikan petrol Ģirketlerinin bölgedeki petrolün farkına varmaları ve bu bölgede kendilerine tanınan ayrıcalıklardan pay kapmaya çalıĢmalarıyla baĢlamıĢtır. Ġlk ayrıcalık 1923‟te Sandard Oil Company of California‟ya (SoCall) Suudi Arabistan‟da verilmiĢ, sonrasında 1927‟de bir Amerikan Ģirketi olan Gulf‟a Kuveyt‟te ve Bahreyn‟de, 1933‟te SoCall‟a ve 1938‟de SoCall‟un ortaklık teklifi ile Texaco Ģirketine Suudi Arabistan‟da ayrıcalıklar tanınmıĢtır.148

Tanınan bu ayrıcalıklar aslında, Amerikan petrol Ģirketlerinin Suudi Arabistan ve Bahreyn‟le 1928‟de yaptığı Kızıl Hat AntlaĢması‟yla çapını geniĢletmiĢtir. “Suudi Arabistan ve Bahreyn‟de ayrıcalığın %100‟ü, Kuveyt‟te %50‟si, ayrıca Iraq Petroleum Company‟nin %23,75‟i ve Ġran‟da 1955‟te faaliyete baĢlayan uluslararası konsorsiyumun % 40‟ı ABD‟ye ait olmaktaydı.

Benzer Ģekilde Amerikan Ģirketleri elde ettikleri ayrıcalıklar çerçevesinde, 1930‟larda Suudi Arabistan‟da, 1940‟larda Katar‟da, 1960 ve 1970‟te de BAE ve Umman‟da petrol üretimine baĢlamıĢlardır.”149

Ancak Ġkinci Dünya SavaĢı‟na kadarki dönemde, ABD‟nin bölgedeki petrol rezervlerinin zenginliğini farkedip, bu bölgede petrol odaklı politikalar izlemeye baĢlaması, baĢta müttefiki Ġngiltere olmak üzere bağımsız petrol Ģirketleriyle arasında ciddi problemlere ve Ģüpheli yaklaĢımlara neden olmuĢtur.

ABD‟nin dikkatini Ortadoğu‟ya yoğunlaĢtırması, jeofizik biliminin petrol iĢletmeciliğine öncülük yapmıĢ De Golyer‟in150, BirleĢik Devletler tarafından 1943‟te

görevlendirilip Suudi Arabistan ve Ġran Körfezi ile civar ülkelerde petrol potansiyelini değerlendirip rapor hazırlamasının istenmesi üzerine yapılan araĢtırmaların sonuçlarını

148

Yakub Halabi, US Foreign Policy in the Middle East, 1.Baskı, Burlington: Ashgate Publishing Group, 2009, s.29.

149

Arı, Irak, Ġran ve ABD, Önleyici SavaĢ, Petrol ve Hegemonya, s.187-188. 150

De Golyer, Yirminci yüzyılın ilk yarısında Amerikan petrol endüstrisi ve geliĢimini tüm dünyada hissedilir noktaya getiren tek kiĢiydi. O güne kadar bu endüstriyi O‟nun kadar kapsamlı ele alan baĢka biri olmamıĢtı. De Golyer ayrıca, petrolcülüğün en önemli buluĢlarından olan sismografi biliminin geliĢmesine de öncülük etmiĢtir.

gördükten sonra baĢlamaktadır. Nitekim De Golyer‟in 1940‟da petrolcü gruplar karĢısında yaptığı Ortadoğu petrolü konuĢmasında “Bugüne kadar petrolcülük tarihinde, bu kadar geniĢ bir alanda, böyle birinci derece önem taĢıyan baĢka bir petrol bölgesine rastlanmamıĢtır. Belki de biraz aceleci davranıyorum ancak Ģu kehaneti söylemeden geçemeyeceğim. Üzerinde düĢündüğümüz bölge önümüzdeki birkaç yıl içinde dünyanın petrol üreten en önemli bölgesi olacaktır”151

dediği bilinmektedir. De Golyer, 1944‟te Wahington‟a Ġran, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Bahreyn‟de kanıtlanmıĢ 25 trilyon varil bulunduğunu içeren bir rapor sunmuĢtur. Daha kapsamlı bir çalıĢmayla bölgede çıkan petrolün 300 trilyon, sadece Suudi Arabistan‟da çıkanın da 100 trilyon varil olduğu ortaya çıkıĢı da dikkat çekmektedir. De Golyer, dünya petrol üretiminin merkezinin Karayipler‟den Ġran‟a kadar olan bölgeye kaydığını belirterek aslında ABD‟nin dünya petrolcülüğünde gerilemekte olduğunu, hatta egemenliğinin son bulduğunu ifade etmektedir.1521940‟a kadar Ġngiltere‟nin aksine Ortadoğu‟daki petrol

üretimini önemsemeyen ABD, Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndaki zorlu koĢulların kendisine doğuracağı olumsuz sonuçları ve De Golyer‟in raporunu dikkate alarak Ortadoğu‟ya yönelik yeni bir strateji geliĢtirmeye karar vermiĢtir.

Tablo 6

2009 yılında Ortadoğu’da Petrol Birim 1000 ton Ham petrol Doğal gaz Nafta SıvılaĢtır ılmıĢ petrol Motor

yakıtı yakıtı UçuĢ Jet yakıtı yakıtlar Diğer

Gaz / Dizel Benzin Üretim 1070150 118402 24902 9063 42949 7 17137 17895 92824 85513 Ithal 7359 0 9 2031 15082 1 398 688 18382 19783 Ihraç -769822 -23183 -31926 -38561 -4802 0 -5865 -11436 -20363 -27177 Stok Farkı 7638 564 -319 -724 935 0 17 413 20 1186 Yerel Arz 315260 95793 -7334 -28191 54164 0 777 7562 89555 60325 Petrol Rafinerileri 296165 20583 0 0 0 0 0 0 0 0 Tüketim 4921 10244 5011 11195 54074 0 856 7369 68832 21720

Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı (AEI). (2009), Oil in the Middle East, http://www.iea.org/stats/oildata.asp?COUNTRY_CODE=22, EriĢim tarihi: 2 ġubat 2013

151 Daniel Yergin, Petrol, Kamuran Tuncay (çev.), Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2007, s.374. 152

Tablo 7

2009 yılında ABD’de Petrol

Birim 1000 ton Ham petrol Doğal gaz Nafta SıvılaĢtırılmıĢ Petrol Motor

Yakıtı Yakıtı UçuĢ Jet

Yakıtı Ykıtlar Diğer

Gaz / Dizel Benzin Üretim 494926 84823 13933 21155 399873 632 73393 2455 255284 61102 Ġthat 526372 5442 2392 4683 54689 30 4207 197 16708 23526 Ihraç -134954 33320 - 14864 -2956 -325 -15607 -4 -4178 -293 -37426 - Stok Farkı -3011 751 47 149 -1565 13 -656 -9 -2521 523 Yerel Arz 883333 76152 13416 25662 437390 648 48966 2350 226583 30398 Petrol Rafineleri 874965 19048 0 0 0 0 0 0 0 0 Tüketim 0 0 13078 54009 420067 656 48590 1331 220265 12719

Kaynak: Uluslararası enerji ajansı (AEI) . (2009), Oil in OECD Americas, http://www.iea.org/stats/oildata.asp?COUNTRY_CODE=26, (2 ġubat 2013).

ABD, savaĢ süresince müttefiklerinin petrol gereksinimlerini tek baĢına karĢılamıĢtır. Bu durumun ülkedeki kaynakların üretimde oldukça zorlanmasına neden olduğu vurgulanmaktadır. SavaĢ süresince petrol üretiminin hızla düĢüĢe geçtiği ABD‟de, petrol kıtlığı yaĢanabileceği konusunda tehditler uyanmasıyla birlikte baĢta Ortadoğu olmak üzere, diğer bölgelerdeki petrol kontrolünün de ele geçirilmesi stratejisi uygulanmaktadır. Ancak bu durum Ġngiltere‟yi, Hindistan‟ın idaresi ve bölgede petrole yaptığı yatırımlar açısından riske sokmuĢtur.

Bu dönemde ABD‟nin ilk hedefi Avrupa‟nın petrol ihtiyacının büyük bölümünü Ortadoğu‟dan karĢılaması ve kendi petrol rezervlerini kendi ihtiyacı için saklayabilmesidir. Bu stratejiyle bölgede ABD‟nin varlığı, Ġngiltere‟nin çıkarlarını tehlikeye sokmuĢtur. 1940‟lı yıllarda bölgedeki Ġngiliz hakimiyetine karĢın, Arabistan petrolüyle bağlantılı Amerikan petrol Ģirketleri olan Casoc‟un iki üyesi Texaco ve Socal‟ın, savaĢtan sonra baĢta Suudi Arabistan olmak üzere bölgede Amerikan Ģirketlerinin hakimiyeti için Washington‟dan yardım istemeleri dönem için önemli bir geliĢmedir. Amerikan hükümetinin durumdan pay almaya çalıĢmasıyla yapılan pazarlıklar sonucu Amerikan BaĢkanı Franklin Roselvelt, Casoc‟a 40 milyon dolar ödeyerek, Ģirketin üçte birini alma giriĢiminde bulunmuĢtur. Ayrıca hükümetin Casoc

üretiminden barıĢta %51, savaĢta ise %100‟ünü alma hakkına sahip olması planlanmaktadır.153

Texaco ve Socal haricindeki Ģirketler, yabancı petrol üretiminin, yerli petrol üretiminin önüne geçeceği kaygısıyla hükümetin petrol iĢine karıĢmasına Ģiddetle karĢı çıkmıĢlardır. ABD hükümeti içeriden aldığı baskılar sonucunda, o dönem Suudi Arabistan petrolü için giriĢimde bulunmamaya karar verdiyse de daha sonra bölgede Ġngiltere ile ortaklık planları yapılmaya baĢlamıĢtır. Ġngiltere‟nin kendi açısından Ortadoğu üretimindeki karmaĢık durumun sebep olabileceği bir düzensizlikten çekindiği söylenebilir. Ortadoğu petrol ülkelerinin giderek artan gelir beklentilerini doyurmak peĢinde olan imtiyaz sahiplerinin, bu talebi gerçekleĢtirmek için aralarında rekabete dayalı üretim yarıĢına girmeleri kaygı yaratmıĢtır. SavaĢ son bulmadan önce petrol sorunları çözülmezse gereğinden fazla petrol arzının ortaya çıkma olasılığı vardı. Bu durum düĢük fiyatlar yüzünden petrol üreticisi hükümetleri mal sahibine verilen iĢletme payından mahrum bırakacak ve sonuçta imtiyazların istikrarını tehdit edecekti.154

Bu nedenlerle Ġngiltere, ABD ile anlaĢma yolunu seçmiĢtir. Zira Amerikan BaĢkanı Rosevelt‟in, Ġngiltere BaĢbakanı Winston Churchill‟le yaptığı pazarlıkta Ġran petrolünün Ġngilizlere bırakılması, Irak ve Kuveyt‟teki petrolün ortak denetimde olması ve buna karĢılık da Suudi Arabistan petrolünün Amerikan kontrolünde olması Ģartları yer aldı. Ġki müttefik arasında uzun süre devam eden gergin süreç, 1944‟te baĢlayan toplantılarla uzlaĢmacı bir döneme girmiĢ ve 1944 yılında Anglo-Amerikan Petrol AntlaĢması imzalanmıĢtır. Bu antlaĢmayla üretici ülkeler ve ilgili taraflara tek bir standart uygulanması öngörüldü. Kurulan petrol komisyonu dünya çapında petrol talebini yansıtacak tahmin raporları hazırlamakla yükümlü olup, ülkelere önerilen üretim kotasını tahsis etmesini planlamıĢtır. Kota tahsisinde esas olarak rezerv miktarı, ilgili ekonomik etkenler, sağlıklı mühendislik konuları gibi faktörler göz önüne alınarak, üretici ve tüketici ülkelerin istekleri dikkate alınıp, artmakta olan talebin karĢılanmasına çalıĢacağı görüĢülmüĢtür. Komisyonun diğer bir görevi de her iki hükümete dünya petrol endüstrisinin nasıl geliĢtirileceği hakkında periyodik raporlar

153 Yergin, Petrol, s.379. 154

sunmaktı.155

AntlaĢma çerçevesinde kurulan komisyonun görevlerine bakıldığında amacın aĢırı petrol üretiminin önüne geçmek ve üretimi kontrol altında tutmak olduğu görülmektedir.

Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında Ġngiltere, Ortadoğu‟daki gücünü kaybetmiĢtir. Petrolün paylaĢımı konusunda müttefikiyle anlaĢmazlıklar yaĢayan ABD, Ortadoğu‟da Sovyet tehdidi ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Dolayısıyla ABD, bu bölgede daha etkin bir rol üstlenmek durumunda kalmıĢ ve bu imkanı kısmen de olsa elde etmiĢtir. Nitekim o dönemde bölgede ABD ve Sovyetler Birliği‟nin güç mücadelesi de bölgenin sahip olduğu geniĢ petrol rezervlerine dayanmaktadır. Diğer taraftan, 1940‟ların sonlarında Ortadoğu‟daki günlük petrol üretimi 1,5 milyon varilken, ABD‟deki günlük petrol üretimi günde 5 milyon varil civarlarındadır. Ancak buradaki daha dikkat çekici nokta, o dönem Ortadoğu‟da üretilen petrolün fırsat maliyetinin, ABD‟de üretilen petrolün 1/10‟u kadar olmasıdır.156

Ortadoğu‟daki ucuz petrol üretiminin, sadece ABD için değil, tüm batı endüstrisi için de hayati önemde olduğunu söylemek gerekmektedir. Bilindiği üzere savaĢ sırasında yaĢanan petrol sıkıntısı, savaĢ sonrasına da yansıyarak, ABD petrol tüketiminde kendine yetemez hale gelmiĢ, 1948‟de ilk defa petrol ithal etmeye baĢlamıĢ; dolayısıyla dıĢa bağımlı olmuĢtur.

Petrol konusunda ABD için dönemin önemli geliĢmelerinden biri de Kızıl Hat antlaĢmasının kaldırılmasıdır. 1928‟de ABD ile Fransa arasında imzalanan ve bu sayede Amerikan petrol Ģirketlerinin bölgeden petrol ayrıcalığı elde etmesini sağlayan antlaĢma Fransa‟nın tüm itirazlarına rağmen 1946‟da iptal edilmiĢtir. Kızıl Hat çerçevesinde Ermeni asıllı Kaluste Gülbenkyan‟ın 1928‟de çizdiği harita, Türkiye ve Ġran‟ı dıĢarıda bırakarak tüm Arap yarımadasını kapsıyordu ve petrol Ģirketleri olan Royal Dutch Shell (bugünkü SHELL), Standart Oil (ESSO), Fransız Petrol ġirketi Total ve Anglo-Ġran (bugünkü BP) ve küçük hissedar olan Kaluste Gülbenkyan‟ın ortaklığında imzalanan antlaĢmaya göre, Kızıl Hat içerisinde kalan bölgede bağımsız olarak hareket edilemeyecek, her türlü petrol arama, çıkarma ve iĢletme faaliyetleri ortaklaĢa yürütülecekti. Kızıl Hat AntlaĢması‟na dahil olmayan ülkeler burada bağımsız çalıĢmalarını sürdürmüĢlerdir. Diğer taraftan Hat dahilinde olan ülkeler de kendi

155 A.g.e., Yergin, s.383. 156

çalıĢmalarını yürütmek istediler. Bu ülkelerin taleplerinin Suudi Arabistan tarafından gerçekleĢmemesi tepkilere neden olduğu için antlaĢma sona erdirilerek, petrol piyasasındaki rekabetin arttırıldığı söylenebilir.

Kızıl Hat‟tın iptali söz konusuyken, savaĢ sonu Ġngiliz ve Amerikan Ģirketleri arasında Ġran‟la ilgili bir petrol sözleĢmesi imzalanmıĢtır. Aslında Soğuk SavaĢ‟ın baĢlamasıyla Sovyetlerin petrol konusunda Ġran‟a yönelmesi ve yine Bakü‟deki petrol yatakları nedeniyle Azerbaycan iĢgali, Batı Bloğu‟nu harekete geçirdi. Kızıl Hat AntlaĢması‟nın kaldırılması için 1946‟da Londra‟da yapılan toplantılar sırasında Amerikan petrol Ģirketlerinden Jersey (bugünkü adıyla Exxon) ve Socony (bugünkü adıyla Mobil) ile Ġngiliz Ģirketi Anglo-Ġran‟ın ortaklık antlaĢmalarının temelleri oluĢturulmuĢ ve 1947‟de 20 yıllık bir antlaĢmanın altına imza atılmıĢtır. Böylece Ġran‟la ilgili eksiğin de giderilmesiyle birlikte Ortadoğu petrolünün Avrupa pazarına sokacak giriĢimlerin tamamlanmıĢ olduğu söylenebilir.

Mısır‟ın petrol geçiĢleri konusunda stratejik öneme sahip SüveyĢ Kanalı‟nı kapatmasıyla Ġngiltere ve Fransa‟nın bu ülkeye yaptığı saldırı, Avrupa‟yı petrol krizinin eĢiğine getirmiĢtir. ABD‟nin de savaĢa dahil olması, baĢta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap devletleriyle arasının bozulmasına neden olabilirdi. Dönemin ABD BaĢkanı Eisenhower, savaĢ halini kesmeleri için Ġngiltere ve Fransa‟ya baskılar yaparak, Arap petrol üreticileriyle iliĢkilerini iyi tutmak için özel bir çaba harcamıĢ ve kriz sonrasında duruma birebir müdahil olmasa da, bu süreçten en karlı ülke olarak çıkmıĢtır.

1970‟lerde yaĢanan geliĢmelerin etkisiyle bölgenin öneminin arttığı anlaĢılmaktadır. 1969-1970 kıĢı, son otuz yılın en soğuk dönemi olmuĢ, petrol konusunda artık dıĢa bağımlı olarak nitelendirilen ABD, bu dönemde petrol ve doğal gaz sıkıntısı çekmiĢtir. 1970‟lerin baĢında arz sorunlarının büyümesiyle birlikte enerji kavramının Amerikan siyasal sözlüğünün bir parçası olarak yaygınlaĢmaya baĢladığı, ABD‟nin enerji yeterliliği konusunda büyük bir problemle karĢı karĢıya kaldığı anlaĢılmaktadır. Bunun en önemli sebebinin her türlü enerji biçimine fazla talep gösterilmesi olduğu söylenebilir.157

157

1973‟te petrol talebi artmaya devam etmiĢtir. Arzın talebe yetiĢememesi petrol fiyatlarının artmasına neden olmuĢtur. 1970-1973 arasındaki dönemde ham petrolün fiyatı iki katına çıktı. Yine aynı yıllarda petrol fiyatlarını rekor seviyesine çıkartacak bir baĢka olay 1973‟teki petrol krizidir. Daha önceki bölümlerde de aktarıldığı gibi petrol krizi, ABD‟nin Ġsrail‟e maddi ve manevi destek vermesi üzerine, Arap devletlerinin uyguladığı petrol ambargosu sonucu ortaya çıkmıĢtır. O güne kadar “Bana petrol varillerinden söz etmeyin. Petrol varilleri veya Coca-Cola ĢiĢesi, bence fatketmez” diyen Amerika DıĢiĢleri Bakanı Henry Kissenger, ambargo sonrasında farklı bir politika izlemek zorunda kalmıĢtır.158

Ambargo sonucu petrolün varil baĢı fiyatı dört kat artmıĢ; yani petrol uluslararası arenada kullanılan bir silah haline gelmiĢtir. Arap petrol ambargosunun iki farklı yöntemle uygulandığı dikkat çekmektedir; bunlardan ilki, her ay uygulanan kesintinin %5 artmasıdır ki bu durum tüm pazarı etkilemiĢtir. Bir diğeri ise önce sadece ABD ve Hollanda‟ya uygulanan, daha sonra ise Portekiz, Güney Afrika, Rodezya ve sonrasında AB‟nin doğusundaki askeri kuvvetlerin bulunduğu Altıncı Filo‟ya kadar geniĢletilen ihraç yasağıdır.159

Petrol ambargosuyla birlikte petrol Ģirketleri ve üreticiler yedek petrol peĢine düĢmüĢlerdir. Yani 1973‟ten baĢlayıp, 1978‟e kadar devam eden süreç OPEC‟in altın çağı olmuĢtur. Buna karĢın 1970-76 arasında Amerika‟nın petrol rezervi %27, gaz rezervi de %24 oranında düĢmüĢtür. Özetle, 1973 yılında yaĢanan petrol krizi, ABD‟nin baĢta petrol olmak üzere enerji konusundaki politikalarında yeni bir dönem baĢlatmıĢtır. Petrol krizinin yaĢandığı dönemde ABD BaĢkanı olan Richard Nixon, tüm sektörlere fiyat kontrolü koymuĢtur. BaĢkanlığının son dönemlerinde bu uygulama petrol dıĢındaki diğer sektörler üzerinden kaldırılmĢtır. Nixon‟dan sonra baĢkan olan Gerald Ford, ABD için petolün hayati öneminden yola çıkarak, bir gün petrol kaynaklarının tükenebileceği ve alternatif enerji kaynaklarına ihtiyaç olacağı düĢüncesiyle yeni bir enerji politikası önermiĢtir. Bu plana göre, “200 adet nükleer enerji istasyonu, 250 adet büyük kömür madeni tesisi, 150 adet kömürle çalıĢan büyük

158 Yergin, s.576. 159

enerji istasyonu, 30 adet büyük petrol rafinerisi ve 20 adet büyük yakıt tesisi kurulması”160

önerilmiĢtir. Sentetik yakıtın da alternatif olarak gösterildiği süreçte, muhalifler projelerin çok maliyetli olacağını söyleyerek hayata geçmesine engel olmuĢ, ancak BaĢkan Ford döneminde arabalarda yakıt tüketiminin azalması için tasarruflu yakıt projesi adı altında adım atılmıĢtır.

Ford‟un üç yıllık baĢkanlık sürecinin ardından ABD‟nin yeni baĢkanı olan Jimmy Carter döneminde ise petrol krizinden çıkartılan derslerle yeni bir enerji politikası uygulanmaya baĢlandığı anlaĢılmaktadır. ABD‟nin enerji konumuna yeni bir yön kazandırılmak istenen dönemde artan petrol fiyatlarına ve petrol kıtlığına karĢın korunma politikası izlemeye karar verilmiĢtir. Doğal gaz konusunda ise fiyatın sınırlı olarak artıĢ göstermesi kararlaĢtırılarak, savaşın ahlaki alternatifi olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. 1970‟lerin sonralarında petrole alternatif olarak görülen enerji politikalarının yeteri kadar geliĢtirilememesi, yeni bir krizle tekrar ABD‟yi sarsacak bir tehdit unsuru olmaktaydı. Daha önceki bölümlerde aktarılan Ġran Krizi, yeni bir petrol krizinin habercisi olmuĢtur. Amerikan istihbaratının sınırlı olduğu Ġran‟da ġah‟ın devrilmesi ve ABD‟nin bu bölgeye yönelik gerekli tedbirleri alamaması, dünya petrol ihracatında ikinci sırada olan Ġran‟ın, dünya genelinde yeni bir krize neden olmasını sağlamıĢ161

ve dünya pazarlarında tekrar kıtlık yaĢanacağı korkusu egemen olmuĢtur. 1978‟de yaĢanan petrol Ģoku, Ġran‟ın petrol ihracatını durdurmasıyla hissedilmiĢtir. ġirketlerin de petrolsüz kalma korkusuyla gerektiğinden fazla stok yapma isteği, petrol fiyatlarını hızla yukarı çekmiĢtir. Petrol Ģirketlerinin stok yarıĢlarına tüketicilerin fazla talebi de eklenince, var olan petrol sıkıntısı artarak, varil baĢına 13 dolar olan petrol fiyatı, 34 dolara yükselmiĢtir. Bir taraftan yükselen enflasyonun, diğer taraftan uzayıp giden benzin kuyruklarının, ABD BaĢkanı Carter‟ın da prestij kaybetmesine sebep olduğu söylenebilir.

1982‟de, OPEC kaynaklı olmayan yeni üreticiler, petrolü daha ucuz fiyatta tutmayı teklif ederek, kendilerine pazarda pay kapmaya çalıĢmaktadırlar. “OPEC, üretim düzeyini savunmak amacıyla fiyatı düĢürmediği takdirde, bu defa fiyatı

160

A.g.e., Yergin, s.619.

161 Ġran‟da günde 5,5 milyon varili aĢan petrol üretiminin 4,5 milyonu ihraç ediliyordu. Geri kalanı Ġran‟da tüketiliyordu. Kriz‟le birlikte bu oran günde bir milyon varilin aĢağısına düĢtü.

savunmak amacıyla üretim düzeyini kısmak zorundaydı.”162

Nitekim OPEC fiyatını % 15 dolayında indirerek varil baĢına otuz dört dolar olan petrol fiyatını, varil baĢına yirmi dokuz dolara çekmiĢtir.163

Bu OPEC‟in o güne kadar ilk defa uyguladığı türden bir fiyat politikası oldu. O yıllarda ABD BaĢkanı olan Ronald Reagan‟ın petrol konusundaki yaklaĢımlarının, Jimmy Carter‟ınkine kıyasla daha farklı olduğu anlaĢılmaktadır. Carter enerji konusunu yönetimde ilk sıralara taĢırken Reagan, bu meseleye daha mesafeli yaklaĢmıĢtır. Reagan‟a göre enerji sorununun çözümü için tekrar serbest pazar oluĢturulmalı, böylelikle hükümet bu konudan elini çekmeliydi ki sonraki dönemde bu yönde bir politika uyugulanmıĢtır.

1989‟da George Bush‟un baĢkan seçildiği dönemde petrol, ABD ekonomisi için daha belirleyici bir rol üstlenmiĢtir. Zira Bush, petrol ve gaz endüstrisinden gelmekte ve piyasayı çok iyi bilmektedir. Siyaset uğruna petrolcülüğü bırakan Bush, bu dönemde aslında petrol konusuna uzak kalmamıĢtır. Bush‟un, Suudi Arabistan baĢta olmak üzere, Arap devletlerinin petrol fiyatlarını düĢük bulduğu, bu Ģekilde ABD‟nin petrol ithalatının artacağını göz önünde tutarak, ülkenin Rusya karĢısında stratejik anlamda güç kaybedeceğini düĢündüğü anlaĢılmaktadır. Suudiler ABD‟den gelen bu talebi ciddiye alarak fiyatları aĢağı çektikmiĢlerdir.

Bush dönemine denk gelen Soğuk SavaĢ‟ın hemen ertesinde, dünya petrol rezervleri de büyük oranda geniĢlemiĢtir. Rezervler 1984 yılında 670 milyar varilden, 1990‟da 1 trilyon varile çıkmıĢtır. 1990‟ın yaz aylarında petrol artık sadece çevrecilerin sorunu haline gelmiĢ ve artık sıradan bir tüketim maddesi gibi görülmeye baĢlanmıĢtır. Fiyatların düĢüĢü nedeniyle tüketici de bu durumdan memnunluk duyuyordu. Fiyatların ucuzlaması, ABD‟yi rahatlatmıĢtır ve tekrar krize neden olabilecek yeni bir risk o dönem için görülmemektedir. Ancak bu olumlu tablo, daha önceki bölümlerde aktarıldığı gibi, 1990‟da Körfez Krizi‟nin baĢlamasıyla değiĢmiĢtir.

Irak‟ın 1 Ağustos 1990‟da Kuveyt‟i iĢgal etmesi dengeleri değiĢtirmiĢtir. Kuveyt iĢgalinden önce de Batı‟ya karĢı petrolü koz olarak kullanan Saddam Hüseyin, ucuz petrol ihraç ettiği için Kuvveyt‟i iĢgal etti. ĠĢgalle birlikte, Kuveyt ve Irak‟tan

162 Yergin, s.676. 163

petrol kesilmiĢ ve petrol fiyatları ani bir çıkıĢ yapmıĢtır. Yeni bir petrol Ģoku olarak görülen bu dönemde OPEC üretimlerini arttırdıysa da petrol piyasasında yaĢanılan korku ve kaygıların önüne geçememiĢtir. Vadeli pazarlarda fiyatların birdenbire varil