• Sonuç bulunamadı

A Guidebook for English Translation= cevap anahtarı | 18029

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "A Guidebook for English Translation= cevap anahtarı | 18029"

Copied!
158
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

tiıİİgf Uf âk

bnjğgjgfttii-h ıp ta lî s.tn tibiti.•»= tifay^iji >)• >yrii bir k ayn attın Kllp ktipj İılç ittiitiılı= bil fbgfthtİH

• nrg, a< MHnEi/ HİI hairTplIİt

A lr ş ll I ııttuii | / tını ıtlltk Öll Iplieltl If II ilil Imittlllkl II Dokloı lııiurıtlıuı beklenmeyen bir masraftır. Çocukluk,yaşamın en mutlu zamanıdır. Yılanlar sürüngendir.

Kan,koyu kırmızı bir sıvıdır.

Ulaşım, turizmde diğer bir hayati unsurdur. Güneş, güneş sisteminin merkezidir.

Fazla kilosu ve stresi olan orta yaşta kimseler kalp hastalığının tipik adaylarıdır.

Son toplantının yapıldığı salon budur. Bugün, evliliğimizin sekizinci yıldönümüdür. Golds is a metal.

The lung is an organ

The nucleus is the centre of the atom İt is a skill deficiency

Where are the new facilities?

A little knowledge is a dangerous thing. Age is not a barrier to furthering one's education A hearing aid is not a complete solution to the problem It's very fine example of traditional architecture Coffee is the region's majör source of foreign exchange

Unemplöyment and concealed-ernployment are perhaps the vvorst prob-lems in Turkey.

What's the main purpose of the United Nations Organization? Retina çok duyarlıdır.

Hareket yasaldır. Hastalığı kronik (tir). Pasaportu geçerlidir.

Ağrı dayanılmaz derecede (dir) Su, yaşam için gereklidir.

Çölde hava sıcaklığı/sıcaklıkları gündüzleri çok yüksektir. Şiir felsefe kadar ciddi ve önemlidir.

Sağlık açısından şehir kırsal bölgeyle karşılaştırılamaz. Babamızın hastalığından çok endişeliyiz.

Öğretimin kalitesinden memnun musunuz?

Bu belge savunma açısından davamız için önemlidir.

Çocukların kemikleri ve organları radyasyona karşı çok duyarlıdır.

(3)

4 1 Absenteeism is too high.

2 The truth of that statement is arguable 3 Is divorce common in your country?

4 The camera and the eye are similar in many respects 5 This drug is harml'ul.

6 His views are not verey diffeıent from mine. 7 Are you eligible for free medical treatment? 8 Her courage is worthy of the highest praise

x 9 Typhoid, paratyphoid, dysentery, polio viral hepatitis and food poisoning are endemıc in the area, and there are periodic outbreaks ot cholera.

10 Lip-reading is difficult and requires extra ordinary attention 1 1 Wolves are almost non-existent now

1 2 The accusation is wrong and unjustified

1 3 Nowadays it is fashionable to say how incffıcient the government is. 14 Many tranquillizers which are widely advertised are not much eftective.

5 1 Yaşlı adam ölmek üzere.

2 Pek çok endüstri kazaları dikkatsizlik sonucudur. 3 Küçük lob kafatasının dışındadır.

4 Orta kulak, dış kulakta iç kulak arasındadır.

5 Bugün Türk ekonomisi yeniden bir dönüm noktasındadır. 6 Benz'in ilk otomobili bugün Münih’te bir müzededir. 7 Çocukların Televizyon izlemelerine karşı mısınız? 8 Kuzey'in havası Güney’inkinden çok farklı mıdır? 9 Bu program bütünüyle nükleer enerji konusunda (dır)

10 Dr Steward yağlı cildliler için az yağlı kafeinli diyet taraftarı (dır) 1 1 Senin yanındayız (Seni destekliyoruz)

1 The machine is out of order 2 He is in good health 3 Everything is in good order 4 Hats are out of fashion 5 We are not at war

6 We are now in a very awkward situation 7 We are ali in a deep shock

8 The firm is in financial difficulty

9 The projects is stili in the planning stage 10 He’s on a student grant

1 1 The heaıt is about the size of a fist

7 1 Aile göçmendi

2 Kııllıy pek çok bakımdan sorunlu bir çocuklu i «> ııimiiyl' brninı lininindi

1 Pal/ ayda yıl/de oltı/dıı

(4)

0 hirkaç TV şov programının yapımcısıydı

" ’ »Ninni onun için büyük bir üzüntü kaynağı/yıkım oldu <> Hollywood'un en dayanıklı ve saygın aktörlerinden biriydi H ı >. sorumun ilk cevabıydı

" Son suçum şiddet kullanarak soygun yapmaktı 10 Annemin şikayetçi olduğu şey sadece vesveseydi

l l'lıe young man was a politician 1 vvas a Beatles tan

> Slu- vvas a woman of pıinciple i lı vvas a rudejoke

iı wns not my fault.

0 lı vvas onr First night at Kemer

t Ycsterday vvas a holiday

M S he believed that her illness vvas a punishment for her earlier sins '• His heartbeat vvas 20 at minute for several hours

Hl Unemployment vvas the key issue during the last eleetion 1 Film sıkıcıydı

1 Yastık sertti

' Ispanyolcası akıcıydı

I Maceralı iş parasal yönden başarılı olmadı Hükümet, seçmenlerin tümüne karşı sorumludur " Zihni çok meşguldü

Bakışı minnettarlık ifade ediyordu H Niyetinizin farkında değildim

ü öğretmen, derste konuştuktan için öğrencielere kızdı

10 Sistem, yarı elektrik fiyatıyla çalıştığı için son derece ekonomikli I The results vvere tangible

Her younger daughter vvas mentally retarded ' His vvork vvas alvvays perfect

I The rent on his flat vvas three vveeks overdue > The leaves vvere long and prickly

0 The quality of the photograph vvas poor 7 1 vvas helpless

S His black eyes vvere full of fury and defiance *> Tlıcir profil forccast vvere över optimistic

lo lı vvas evident that his faitlı in the government vvas severely shaktıı 1 llııhuının bitimli sırasında Londra'daydım

' 'h’hıı ıkı ay kuşatma allıııdıı kaldı

t Mı l lııhıııı ynıısı lııjalll/ıı ^riisi dr I iıuısı/ı tiydi I Moltni pijitmglıydı

(5)

t

i 1

I I

î 'lıiiurt f l t M ı i t şjstt=iîiin*ifcy>ll n ö j y İH İf la iH tfİl slİO fM İ e!§|tjf|;ytifîjH

f ^iıamnlipt tJfittvBHm Yedi f lıuik»s« anuımlevd»

H ( Miti kitthltmaK İç in vflj'lıjlımu hiİtİİM çabalat bn§UMa>>h y » iiiliyri Hilesinin hi^hiti o iifB sarayda nttmmiv"n]u lo ngtıMinrnitil/ son ılrıniıuli' sinirli mıydı?

I Wf weıe ali out of brculh. ; Wr were on hollday in Marmaris,

ı The exhibition was on at the Turco - British Association i Wm- you lor or against the plan?

1 I was on cali at the hospital f. Wc were out of cigarettes

/ ı was in insurance for a while

h Hu- project was under discussion last week 0 i İn- İlcin was not on the agenda

l o h mı and Iraq were at war last year

E ı

1 I »ulardan daha yüksek hayat standardına sahip bulunuyoruz l’rk çök dolgusu var

l Televizyonun kişiler üzerinde kötü etkileri vardır •I Kültürlerin belli düzenleri vardır

1 (Hiç müzik kulağı yok) Hiç müzik yeteneği yok (< Ucynin üç ana bölümü vardır

1 Maşında bir eşarp var

h Demir ve kurşunun yüksek yoğunluğu yardır/Demir ve kurşunun yoğunluğu yüksektir

0 Yaklaşık 6*cc hacmi var.. 10' Umduğumdan daha az güveni var.

I I İstenilen yerde «e istenilen zamanda bulunmadıkça malların değeri azalır. I Toplardamarların ince çeperleri vardır ve esneme özelliği yoktur

I 3 Okyanusların- bitişiğindeki kara parçasının iklimi üzerinde (bir) etkisi vardır

14 l(lem gözün'hem de fotoğraf makinasının (bir) merceği vardır. 15 İrlandalIların‘İngilizlerin iki kat; bulaşık makinası var

1 I have a j?ood job

2 The earth has one satellite 4 Wc havle too much spare time,

4 Atmosphere has an âltitude of 1300 kilometres s Most plants have ğreen leaves.

6 The Nile has aiength, of 6690 kilometres 7 I te's got a very soft heart t

H Yoıı have no alternative

H u news nuder has got a bad

cold.-6

(6)

I =1 ! 4 I 5 I i I \ 4 5

fi

7 H 9 10 2 3 4 5 6 7 8 9 10 I 7 1 2 3 4 5 6 7

MfşffiS İİİVB Vgf|f İIHİm iaiııfal! l‘v# gül ItüIİİı|# Ifitiiltfllill

M# has vtîfV liillo »•ıltlfidr-lıı a in lıittisrlf '.lif (i Ha vrıy i i it lr> iniltini nvf?ı Ilır t hllıliriı llow ııuıı h fevet hım #he got?

( ir11)i111i11 nedeni onun hastalığıdır.

Ikumetguh evrakları hazırdır.

Kilitlinin vok şiddetli çarptığını hissediyordu.

Ölüm yıldfinümlerindc, 10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe, bütün trafik »lınıır ve iki dakikalık saygı duruşu yapılır.

Dağlını madenlerle doludur.

Davasına, şeriat yasasına göre bakılıyor. İdinden geleni yaptı.

Grup ilk toplantısını geçen hafta yaptı.

Gelecek sizindir, onu (elinizden) almalarına izin vermeyin. Kişiler uzun süre (1er) paralarını, bağlamak istemezler S uzan was an old friend of mine.

You saw it with your own eyes. İt is his own fault, not theirs

A woman who smokes during pregnaney may have her baby too early. The plan has succeeded beyond our expectations.

I took her temperature, and it was 40°C

Teachers should try not to smöke in front of their pupils. She apologized for her behaviour.

There is mud ali över your jacket. Tom's car is more reliable than mine. Hastanın kansızlığı besbelli. Annenin durumu ciddidir.

Hemşirenin meslektaşı izinde (dir)

Radyolog'un muayenehanesi saat 7'ye kadar açıktır. Hekimin muayenehanesi konforlu değildir.

Hastanın şikayeti iyiye işaret değildir

Bacanağımın kızkardeşi Hacettepe Üniversitesinde hemşiredir. Gamze'nin erkek kardeşi orta dereceli bir okulda öğrencidir. Bill'in bavulu oradadır.

Mr. Brown'un kocasının matematiği çok iyidir. 1 8 1 The children's clothes are on the table

2 Today's exam is easy.

3 Our daughter's fînglish is good.

7

A

(7)

4 (l 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 1 12 13 14 15 16 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 I I 12 13 14 15 16 1 2 Mv fHlhü İm İM-' s H». ımnrv • Altınlı mı My luııliii i ' ■ ılıJiııa lü ilil leıiMill İm ıny mlttinji

I lir ilin tili1! ıılliıı is ııl 155 Sl Joltıı Slrecl Ihc lnwyer's oiller r> vn'y conılortuhlc The worker's wugcs «re lıigh in Germany The doctor's responsibility is great The attache's son is. 12 years old. Ateşin bulunuşu önemli bir olaydı

Bu bölümde İngiliz Dili Tarihi çok önemlidir Ticarette malların nitelikleri çok önemlidir. İnsanların gereksinmeleri birbirinden farklıdır. Gözün görme alanı sınırlıdır.

Bugünlerde arabaların taşınması kolay değildir Hükümetin sorumluluğu çok önemlidir.

Bu ülkede kömür endüstrisinin millileştirilmesi kaçınılmazdır. Türkiye'nin batı kes\mi dağlıktır.

Kulüp üyeleri gezidedirler Olayın görgü tanığı hapistedir.

Öğretmenin hayat hikâyesi gazetede (dir). Bu hükümetin politikası açık değildir. Parlemento üyeleri İspanya'dalar. Nil'in uzunluğu 6690 kilometredir.

Bilgisayarın kalbi, merkezdeki bilgi işleme aygıtıdır. The translation of these sentences is on a seperate page. The results of their research are not in the report The decision of the committee is in favour of them The majority of the teachers are in favour of the decision The object of the research is at the beginning of the report The date of the next exam is on the notice board.

The list of the names is in the drawer.

The address of every hotel in Ankara is in this book The names of ali our patents are in this file.

The records of ali the students are not in this file.

The arragement of the classroom is very important in language teaching The invention of electricity vvas an important event in the history ol man.

The discovery of nuclear energy was an important event öf our cenlury Freedom of speech is an integral part of democracy.

The atomic number of hydrogen is 1. Deficiency of iron is a cause of anemia. Benim bir kitabımı ödünç aldı, lohn'ıın bir arkadaşı toplantıdaydı

(8)

'■Ititl' r îiprtll ı İli O V (I İt IİİM tliİH M IİjH (j|u|ıı ıh) «}y linktik İli

Nhü\v‘tjfi hım oyu ıılnrıiıı okudum Inhiii *• hıiK u h pcurr' i ti oyunlu rıntıt hiçbirim okunuldun

M ıdt •.ımlıt ıııkmlıışlıııının bazısı pilollur. Onlunu ıııkııdıışlnrımn hiıi oradadır

Iı.ık.ın'ın arkadaşlarının kimileriyle sinemada karşılaştım i) I nail m hiçbiı arkadaşımla karşılaşmadı

Onun bazı arkadaşları şimdi TV izliyor

Jane'in

kitaplarından hiçbirini istemiyorum Arkadaşlarından birkaçı ile karşılaştım. Sizin bu huysuzluğunuzdan sıkılmaya başladık. One of my friends is in London

l've got some records of hers

A friend of Fatih's is an electrical engineer Ali of the students were pleased with their grades Most of the people at the meeting were against the plan

Even though he is a friend of mine, I can't recommend him for the job Any friend of yours is also a friend of mine

Ali of the guests were Alice's friends

Don't teli me your problems. I have enough problems of my own. A friend of my father's is a painter. He painted this portraıt of mine. Daha gidecek çok yol var.

Geçen kış don sert oldu.

Soğuk duştan daha sağlıklı birşey yoktur Bekleme salonunda birkaç kişi var

Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasını işlemem Savaş (lar) hep olmuştur.

Şüphesiz ki Tanrı vardır.

Hergün yapacak epeyce ev işi var

Batı uluslarının daha az şanslı oldukları bir dönerh gelebilir.

Yaşlı bir kimseyle genç bir kimse arasında yalnızca tek bir fark vardır. Denizciler arasında yunus balıklarının boğulan kimseleri suyun yüzüne iterek kurtardıklarına ilişkin bir boş inanç vardır.

Teknolojinin yıkıcı olduğu yolunda yaygın bir inanış vardır. 21 yüzyılın başında dünyada aşağı yukarı 8 milyar insan olacak (tır) İnsanlığın geleceği konusunda kötümser olmak için çeşitli nedenler var k’ok sayıda aritmetik veriyi talimatlara uygun olarak ele alına ve çözümleme yeteneğinin büyük önem taşıdığı birçok durum vardır.

Tlıerc were no industrial research centers in the modern sense in those dııys

I İmir will he eııoııgh looıl for eveıybody,

(9)

4 There remains nothing more to be done. 5 There's something worrying him. 6 There's a post office in the village.

7 There was no one at home when I called for him. 8 THere are a few sandvviches left över from yesterday

9 There were stili several empİyTseats in the plane when we arrived 10 There are hard times ahead of us.

I 1 There will be no time for tea if we don't hurry. ,

12 There may be crovvds of people at the stations vvaiting to greet (meet) the film star.

13 There is a lot to be saki for your point of view. 14 There is a time and place for everything 15 There won't be a queue for that film.

1 Her öğrencinin birer öğrenci kimliği vardır. 2 Yiyeceklerin hepsi bizim için (dir)

3 Onların hiçbiri odada yok.

4 Bu çocukların bir kısmı Amerika'ya gitmeyi planlıyor. 5 Oyuncuların çoğu hâlâ geçen haftaki oyunu düşünüyorlar. 6 Öğrencilerin yarısı şimdi eve gidiyorlar.

7 Adamların birkaçı otelde kalmak istiyor. 8 Öykünün her ikisi de oldukça eğlendirici. 9 Hemşirelerin çoğu hastanede kalmaktadır. 10 Doktorlardan biri İngiltere'ye gitmek istiyor. II Kampüsün bir kısmı güzel

12 Telaffuzunun epey bir kısmı iyi. 13 Sınıfların yarısı boş

14 Bütün kitaplar ilginçtir. 15 Birçok şey sana bağlı.

16 Her ikisi de aynı güçlüğü çektiklerinden söz ettiler. 17 Sonuçların birkaçı doğruydu.

18 Kalemlerinizin hiçbirini kullanmadım. 19 Sebzenin birazını istiyorum.

20 Yeni (gelen) öğrencilerden birkaçını gördüm 1 Some of the students live in the dormitory

2 The rest of the students have houses near the campus 3 1 saw most of your classmates.

4 He visited two of the museums. 5 They saw some of the athletes. 6 I didn't see much of the money. 7 She doesn't vvant aııy of (hal salacl. 8 I ııscd some of yoıır toolh-pnıte 0 |İr ııir İmli ol tı stııuhvU'lı 10 I sn w n lal uf ılı© playurı I I A lol of İiıfğffflflliih ıleMH‘1

(10)

27 - H 12 13 14 15 16 17 18 19 20 9 10 1 1 12 13

A lot of students come from the villages. A couple of the players are leaving today. Both of the coaches play football.

Many of the ııurses haven't met the doctor yet. Each of the students has a tape-recorder Ali of the building is warm.

Most of the students swim in this pool.

Half of the salad is yours. ».

One of the engineers doesn't expect to find any work here. Afrika'da çok sayıda insan sürekli açlık korkusu ile yaşar.

Sıkıyönetim zamanında konuşma özgürlüğü olmaz. > Yeni hükümetin politikası kamu harcamalarını denetim altına almaktır Kömürün var olması İngiltere'de endüstrileşmenin önemli nedenlerindi n birisidir. .

Bakterinin bulunuşu bilimde (en) önemli (bir) gelişmeydi. Kulüp üyeleri başkanlarını seçtiler.

Dekan geldiğinde Tarih profesörü içerde değildi. Fabrikanın müdürü iyi bir adamdı.

Son zamanlarda ham madde üretiminde düşüş oldu. Diktatörlük demokratik olmayan bir yönetim biçimidir.

Amerikan dolan ile Türk lirası arasındaki bugünkü döviz kuru nedir? Suyun hacmi basınçla değişir.

Bir metalin özellikleri onun kullanımını belirler. Large numbers of students live in dormitories.

1 anı studying Linguistics at the university of Hacettepe

The invention of writing was an important event in the history o civilisation.

The history of man is full of accounts of war.

Lighting of large cities is stili difficult and expensive. The members of Committee are in the Hail.

The students of medicine are not in the classroom. The motion öf the earth is obvious.

The firm has not yet discovered the existence of petrol in this arca. Democratic govemments allow freedom of religion.

ÎM

1 1 The lactory. has a productive capacity-of 150 cars a day 1 ’ The speed of light is approximately 300.000 km/s

i öğrencilerin herbirinin kendi kitabı var. lln b u soru birbirinden farklıdır. \ lln öğrenci hu sorunun cevabını bilir,

i liri profesyonel kemancı günde birkaç unu ah-dil ma yııpaı â Het oyumu lıun formundaydı.

0 i ilaplaMii hiçbiri doğru ervahı vratneaurM-) İ

(11)

7 K 9 10 I 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 1 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 2 3 4 5 6n 7 8 9 10 I 1 12 13 14 15 1 2

lliçbii Ojjitn. j l l)iij|*lıntıpılrn misil kılup .ıltıı.iLiipını bilim I h. İm pimi uıııı uygUli değil

Herhangi hu öğrenci İni soruya cevap verebilir Kalemlerden herhangi biri işe yarayacakor/yarar. Each student must do his best.

Each teacher signed the contract Every student has to learn this. Evcry unit is different from each other. Either man can do the job

Either train will get you to Polatlı in time. Neither book was on the table.

Neither job is easy.

Neither patient was in the room Either patient was not anemic.

Each knovvs what to do in this situation Each had a sports car

Either of you could do it Either of these is correct Neither seems to be here now.

Neither (of them) is exactly what I want. Everyone was ready for the race Everyone vvas carefully controlled

Neither (of them) wanted to go to the meeting Each comes up in his turn.

Tiyatrodaki bütün insanlar (oyunda) eğlendiler ve çok alkışladılar Birgün yaptığınız için üzüleceksiniz.

Kazada onun her iki bacağı da kırıldı. Birçok şey size bağlı.

Hazirandaki seminere birkaç öğretmen katıldı. Dün birçok hasta taburcu edildi.

Bu konu üzerine birçok araştırma yapıldı. Biri okumak, diğeri televizyon izlemek istedi. Çok şey onun söyleyeceği şeye bağlı. Onun ailesi hakkında çok az şey biliniyordu Çok şey midedeki tümörün tipine bağlı Her ikisi de ceplerinde çalman parayla bulundu. Öğrencilerin birçoğu dün müzeyi gezdi. Hepsi eğlendiler.

Pek azının akademik değeri var. Ali the world has heard of his name. Ali the sludeııts werc preseni.

(12)

1 1

M

i Both men were l'ounfi gılilly 4 Bolh students have I• * • • n t" I ııplniul

5 Few prople can speak a loieıgn lıınguage in America 6 A few students are gning lo visil the ınuscum. 7 Much time has been wasted al the bus-stalion. 8 Several methods werc tıied on this subject. 9 A lot of information was collectod about it. I 0 Few English teachers agree with you on this matter. 1 I A little improvemenl was observed in three months.

12 Little was known about the cancer 10 years ago. 13 Many inereased the prices before January. 1 4 Few blame the parents of the child for this. I 5 Both look equally good to rae.

1 6 Both went to England last year.

1 7 Few realize the importance of solar energy. 1 8 A few were from Canada.

19 Some are born lucky. 20 Ali is not gold that glitters

1 Fabrikadaki işçiler grevde değiller.

2 Masasının üstündeki kâğıtlar yarınki sınav içindir. 3 Bu eşyaların pazarı şehrin merkezindedir.

4 Amerika'ya ilişkin kitap rafın üstündedir. 5 Köşedeki binalar Milli Eğitim Bakanlığına aittir. 6 Üyelerin çoğunluğu kararların lehindeydi

7 Onların mahkumiyetlerinin nedenleri bugünkü gazetedeydi. 8 Parçanın anlaşılmasıyla ilgili sorular sayfanın alt kısmındadır. 9 Herkes hükümetin politikasını onaylamaktadır.

10 Demokrasi, Lincoln'un meşhur tanımıyla, halkın, halk tarafından, halk için kendi kendini yönetmesidir.

1 I Demokraside tüm devlet memurları vatandaşların istek ve arzularına hizmet etmelidirler.

1 2 Bu zamana kadar kansere bir çare bulamadılar. I 3 Doktor ciğerdeki tümörü röntgenle inceledi.

14 Gazetenin bu makalesindeki düşünceleri onaylamıyorum I 3 Bugün bazı kanser türlerine çare bulunmuştur.

16 İngilizce sınavına hazırlanmak oldukça güçtür. 17 Ankara'lı hastaların isim listesi bu dosyanın içindedir. I 8 Onun resmini gazetenin ön sayfasında görmedim.

I İ liç shop on the coıner is a bookstore. The llniversity recl"i is <>ıı leave.

t The unsNver lo this 'im t|uıı Is ul the cıul of t he book •I The trnnslntiötı ol ıh* se at nteticcs Is in ıı sperme book

(13)

7 K 9 10 I 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 1 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 2 3 4 5 6n 7 8 9 10 I 1 12 13 14 15 1 2

lliçbii Ojjitn. j l l)iij|*lıntıpılrn misil kılup .ıltıı.iLiipını bilim I h. İm pimi uıııı uygUli değil

Herhangi hu öğrenci İni soruya cevap verebilir Kalemlerden herhangi biri işe yarayacakor/yarar. Each student must do his best.

Each teacher signed the contract Every student has to learn this. Evcry unit is different from each other. Either man can do the job

Either train will get you to Polatlı in time. Neither book was on the table.

Neither job is easy.

Neither patient was in the room Either patient was not anemic.

Each knovvs what to do in this situation Each had a sports car

Either of you could do it Either of these is correct Neither seems to be here now.

Neither (of them) is exactly what I want. Everyone was ready for the race Everyone vvas carefully controlled

Neither (of them) wanted to go to the meeting Each comes up in his turn.

Tiyatrodaki bütün insanlar (oyunda) eğlendiler ve çok alkışladılar Birgün yaptığınız için üzüleceksiniz.

Kazada onun her iki bacağı da kırıldı. Birçok şey size bağlı.

Hazirandaki seminere birkaç öğretmen katıldı. Dün birçok hasta taburcu edildi.

Bu konu üzerine birçok araştırma yapıldı. Biri okumak, diğeri televizyon izlemek istedi. Çok şey onun söyleyeceği şeye bağlı. Onun ailesi hakkında çok az şey biliniyordu Çok şey midedeki tümörün tipine bağlı Her ikisi de ceplerinde çalman parayla bulundu. Öğrencilerin birçoğu dün müzeyi gezdi. Hepsi eğlendiler.

Pek azının akademik değeri var. Ali the world has heard of his name. Ali the sludeııts werc preseni.

(14)

1 1

M

i Both men were l'ounfi gılilly 4 Bolh students have I• * • • n t" I ııplniul

5 Few prople can speak a loieıgn lıınguage in America 6 A few students are gning lo visil the ınuscum. 7 Much time has been wasted al the bus-stalion. 8 Several methods werc tıied on this subject. 9 A lot of information was collectod about it. I 0 Few English teachers agree with you on this matter. 1 I A little improvemenl was observed in three months.

12 Little was known about the cancer 10 years ago. 13 Many inereased the prices before January. 1 4 Few blame the parents of the child for this. I 5 Both look equally good to rae.

1 6 Both went to England last year.

1 7 Few realize the importance of solar energy. 1 8 A few were from Canada.

19 Some are born lucky. 20 Ali is not gold that glitters

1 Fabrikadaki işçiler grevde değiller.

2 Masasının üstündeki kâğıtlar yarınki sınav içindir. 3 Bu eşyaların pazarı şehrin merkezindedir.

4 Amerika'ya ilişkin kitap rafın üstündedir. 5 Köşedeki binalar Milli Eğitim Bakanlığına aittir. 6 Üyelerin çoğunluğu kararların lehindeydi

7 Onların mahkumiyetlerinin nedenleri bugünkü gazetedeydi. 8 Parçanın anlaşılmasıyla ilgili sorular sayfanın alt kısmındadır. 9 Herkes hükümetin politikasını onaylamaktadır.

10 Demokrasi, Lincoln'un meşhur tanımıyla, halkın, halk tarafından, halk için kendi kendini yönetmesidir.

1 I Demokraside tüm devlet memurları vatandaşların istek ve arzularına hizmet etmelidirler.

1 2 Bu zamana kadar kansere bir çare bulamadılar. I 3 Doktor ciğerdeki tümörü röntgenle inceledi.

14 Gazetenin bu makalesindeki düşünceleri onaylamıyorum I 3 Bugün bazı kanser türlerine çare bulunmuştur.

16 İngilizce sınavına hazırlanmak oldukça güçtür. 17 Ankara'lı hastaların isim listesi bu dosyanın içindedir. I 8 Onun resmini gazetenin ön sayfasında görmedim.

I İ liç shop on the coıner is a bookstore. The llniversity recl"i is <>ıı leave.

t The unsNver lo this 'im t|uıı Is ul the cıul of t he book •I The trnnslntiötı ol ıh* se at nteticcs Is in ıı sperme book

(15)

3 5

3 6

5 The statement in the newspaper doesn't belong to me 6 The bones in the leg are broken

7 The machine for cutting grass is över there

8 The building in the centre of the town is called "Gima" 9 The statement from the employer was in yesterday's paper. 10 The offices inside the town are near the bus-station

11 The cottage at the edge of the village bellongs to a friend of mine. 12 An operation is not necessary to cure the disease in the stomach of this

patient

13 The disease is due to a substance in the blood of the patient 14 The patients in this hospital are ali from the Middle East countries 15 The opposition leader does not agree with .the policy of the government.

1 Bu alıştırma, yardım olmaksızın yapabileceği kadar kolay 2 Yerini yaşlı bir hanıma verecek kadar düşünceliydi ( nazikti ) 3 Özür dileyecek kadar kibardı.

4 Zamanında duramayacak kadar hızlı araba sürüyordu. 5 Kimi yabancılar anlayamacağım kadar hızlı konuşuyorlar. 6 Babam yolculuk edemeyecek kadar yaşlanıyor.

7 Patika yürünemeyecek kadar kaygandı. 8 Bu tür şeyleri bilemeyecek kadar genç. 9 Söylediğim her şeye inanacak kadar aptaldı. 10 Tarlalar sürülemeyecek kadar yaş.

1 1 Geçen yıl işçilerin iş bulması son derece zordu.

12 Yeni yasalar eğitimsiz kişilerin yararlanamayacağı kadar çapraşıktır. 1 3 Sorumlu davranacak kadar dürüsttür.

14 Herhangi bir dildeki ileti, yeterince açıksa çevrilebilir.

15 İşaretler, az görebilen kişilerin göremeyecekleri kadar küçük uyarılardır. 1 This problem is too difficult for me to solve

2 The patient was too ili to undergo the operation.

3 The calculation were too complicated to do vvithout using a Computer. 4 The project was too expensive to be continued.

5 The policeman could not run fast enough to catch the burglar 6 This novel is short enough to be read in a fevv hours. 7 He is not good enough for me to marry.

8 The current was to strong to swim against. 9 I don't have enough wool to make a jumper. 10 There was enough food to feed dozen more people

11 The atomic power station will produce enough energy for thrce large cities.

12 Work places must be cheap enough to be eıeııted in laiğe numbers. 13 İn somc countries the land is loo poof to gmw nnyihing 0|i I 4 Sonic people tur too old |o ehtinge,

1 5 i hr- |pı turp ws§ too bor!hu to to

(16)

1 Benden başka kimse yoktu orada.

2 Polisin kendisi arabayı tam zamanında durdurdu. 3 kabahat yıldızlarımızda değil bizlerdedir. 4 Kendini öldürürcesine çalıştı.

5 Sabah zaman kazanmak için gece tıraş olurum. 6 Aynanın önünde durup hayranlıkla kendini izledi.

7 Mirasçılar kendi aralarında vasiyetin içeriği hakkında tartıştılar. 8 Hayatta başarınız daha ziyade (sizin) kendinize ba'ğlıdır. 9 Mektubu Bakan'ın kendisi imzaladı.

10 Hırsızlar ganimetin bölüşülmesi konusunda kendi aralarında tartıştılar. 1 1 Çocuklar kendi başlarına eğleniyorlar.

12 (Onlar) evi kendileri yaptılar. 13 Misafirler partide eğlendiler.

14 Kendi kendine korkulacak birşey olmadığını söyledim. 15 Bakanın kendisiyle (bizzat) konuştum.

16 O beni ben olduğum için sever, param olduğu için değil. 17 Ona madalyayı Kral'ın kendisi verdi.

1 8 Dekanı kendim gördüm. 19 O kendine bir pasta yaptı. 20 Ödevini kendin yapmalısın.

1 Teaching English is an art in itself.

2 The delegates themselves want to elect you president 3 He ordered himself a bottle of red wine.

4 She made herself a new dress. 5 Onur has to depend on himself. 6 1 myself can not solve this problem. 7 Ayşe asked herself the same question.

8 Hakan himself is not interested in speçializing 9 Ajda herself gave it to me.

10 They got out of the swimming pool and dried themselves. I 1 The director himself spoke to me.

I 2 Hakan and Fatih blamed themselves for the accident I 3 Özlem spoke to the president himself.

14 I want to see the director himself. I ’ı Yıldız herself telephoned me yesterday I <> I myself took the director to the airport. I / Meri himself stopped just in time. 1 k You ınust take çare of yourself I') S lir inadı' the omelette for herself

I () kilahı Türkçe'ye tek başına çevirdi

' l.(İçtik l ı/ Ankııın'dou İKiıtnhııl'a tckbaşınu yolculuk elti.

(17)

\ O büyük evde (onlar) kendi başlarına oturmaktadırlar. 4 Bebek şimdi kendi başına yürüyebiliyor. #

5 Hakan orada tek başına oturmaktadır 6 İngilizceyi kendi kendine öğrendi

7 Keman çalmayı kendi kendime öğrenemem 8 Bu resmi kendi başıma çizemem

9 Seda ödevini kendi kendine yaptı. 10 Tüm soruları kendi kendine cevapladı. 4 0 1 1 studied English by myself

2 Selçuk did ali the work by himself 3 This machine works by itself

4 The oldest part of the building collapsed by itself. 5 I feel, lonely living here ali by myself.

6 Ayşe wanted to do it by herself 7 The engine stopped by itself 8 He did the job on his own 9 1 am on my own today.

10 I can't carry on my own, because it is too heavy.

4 1 1 Bu küpeler çok güzel, fakat ben daha pahalı olanları yeğlerim. 2 Bir kimse Sivas'a otobüsle dokuz saatte gidebilir.

3 Kişi kesinlikle başkalarını küçümsememelidir. 4 Genç öğrencilere yaşlıları yeğlerim.

5 Sadece sert çikolatalar kalmış. Biz bütün yumuşakları yedik.

6 - Dilbilimine ait kitaplarınız var mı? Bir tanesini ödünç almak istiyorum. 7 Kullanılmış bir araba sahibi olmaktansa yeni bir arabayı yeğlerim 8 İkiz çift o kadar birbirine benziyor ki, birini ötekinden ayırdedemiyorum 9 Bir bardak demli çayı demsizden daha çok severim

10 Bavuldan her şey düşmüş (düştü). 11 Bu sorunun cevabını herkes bilir. 12 Yarın herkes partiye geliyor. 13 Herkes yanlış yapmaktan kaçınır. 14 Herkes seyahatten hoşlanır.

15 Arabanızda her şey ters gitmiş (bozuk) 16 Türk halkı asırlarca Orta Asya'da yaşamıştır. 17 Türkiye'nin her yanında insanlar çok samimidir. 18 Şu insanlar pasaportlarını bekliyorlar

19 Zengin insanların hemen hemen hiç sorunu yoktu. 20 Köydeki insanlar yeni öğretmeni seviyorlar.

4 2 I He wants to rent fiat. He is looking for one vvith nice fumiturc. 2 Ayşe is going to buy a car. She wants one with black seats. 3 The new slıoes are much better than the old ones.

(18)

4 # Which biscuits do you like best? I like the ones with chocolate on them. 5 Mr. Hutchinson s old car is a good one, it is much better than our new one. 6 One told another and so the news got around

7 One can always try to do a little better than one’s best 8 One can only do one's best.

9 One can't be too careful in matters like this 10 One knows it is good for the country.

11 Everyone likes their own way of doing things. 12 Everyone has read the news in tbe paper.

13 Everybody was in the hallvvhen the Minister came. 14 Everything has been wasted.

15 People who work in offices are lucky.

16 Everybody knows that Ankara is the Capital of Turkey. 17 Everything in the house was destroyed by the fire. 18 Turkish people drink much beer than they used to. 19 People are same ali över the vvorld.

20 People who live in the north of England speak English in a different way from the people who live in the south.

1 Bu arabalardan hiçbiri Richard’ın değildir. 2 Hiçbirimin Kayseri'li değiliz.

3 ' Bu oteldeki hiçbir oda çok konforlu değildir* 4 Hiçbir (erkek) çocuk sınavını veremedi. 5 Tatil için hiç kimse Bermudaya gitmez.

6 Gelecek Cuma izin yapmayı hiç kimse istemiyor. 7 Bu gece hiç kimse Jane'le dans etmeyi istemiyor.

8 Başka yapılacak birşey olmadığı için İngilizce çalışıyorum. 9 Peter Jane'i dansa götürmedi, başka birini götürdü.

10 Jim'i görmek istemiyorum, başka birini görmek istiyorum I 1 Size soracak birşeyim yoktur.

1 2 Ayrıldığımda odada herhangi bir kimse yoktu. 1 3 Bu öğleden sonfa kimseyi bekliyor musunuz? 14 Hiçbir kimseye birşey söylemedim.

I 3 Sizin için herhangi birşey yok.

1 6 Bu benim paltom değil, başka birisinindir. I / Herhangi bir kimsenin söyleyeceği birşey var mı? I 8 Bu iş için (bu) çocukların hiçbiri uygun değil 19 () gece otelde kimse yoktu.

’<• Yapacak başka birşeyi olmadığı için Onur bu gece erken yatacak.

Nmır ol nıy filemin ln/arc ılırıc.

Notip ol ılıese hoah ıııe pılvulely nvvıinl Nott»- ol my lılends live ıteaı ılır ımlvetMly

(19)

4 5 6 7 8 9 10 1 1 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 . 8 9 10 1 I I 2

None of the drivers has/have had a terrible accident No one wished me a happy birthday.

No one is interested in economics.

There wasn't anything in the shop that I vvanted to buy I can't believe anything he says.

Do you want anything.else? I will do anything for a quiet life.

You must ask this question to someone else. Would you like anything else to eat? İlker took someone else to the dance Was anyone else there?

Cesur will do nothing else tonight. There isn't anything else in the cupboard. Maybe someone else would do it.

Someone else took the car to the garage yesterday There is nothing else to do

No one konws where Burcu is.

Arkadaşlarımın çoğu İngiltere'ye göçmeyi düşünüyor Partiye çok öğretmen çağrıldı.

Bu sorun üzerinde çok zaman harcandı.

Okul kitapları ithaline oldukça çok para harcanıyor Bu çiftlik arizisinin çoğu verimlidir.

Kitapların çoğu diğer odadadır.

Çok miktarda et depoda muhafaza edilir. Bu yumurtaların bir çoğu bozuk. Hırsızlıkla ilgili çok bilgi elde edildi.

Afrika'da çok sayıda insan sürekli açlık korkusu içinde yaşarlar. Birçok arkadaşım sizi orada gördüklerini söylediler.

Öğrencilerimin çoğu mühendis olmak istiyor. A lot of students won't be here by eight. A lot of doctors come from there. A lot of food comes from Konya.

A lot of information doesn't seem necessary. A lot of students don't like onion soup. A great deal of money was stolen yesterday. A large amount of money was sent abroad. A good deal of money was transferred yesterday. A great number of guests were in the hail.

A good deal of research has bceıı done on that subjecl A lot of pcoplc know a foreign language İn Ankıını A gırıit ııumbet ol his storles me pretty lıınııy

(20)

•17 1 Rusya, Hindistan kadar nüfusça yoğun değildir. 2 Melda kızkardeşi kadar akıllı değildir.

3 Burçak İngilizceyi kızkardeşi kadar iyi konuşamaz. 4 Mümkün olduğu kadar erken geldi.

5 Bugün dünkü kadar soğuk olduğuna inanmıyorum. 6 Ailemi mümkün olduğu kadar sık ziyaret ederim. 7 Kızım diğer öğrenciler kadar sıkı çalışmaz. 8 Badana, kâğıt kaplama kadar zor değildir. 9 Öğretmenle kızkardeşi gibi kibarca konuştu. 10 Onun kızı bir dansöz kadar güzel dansetti. 11 Hamal çıkabildiği kadar çabuk dışarı çıktı. 12 Tom'un terfi ettirilir ettirilmez iğine son verildi.

13 Türkiye'de hiçbir öykü Nasrettin Hoca'nın öyküleri kadar bilinmez. 14 Hiçbir kuş tavuskuşu kadar güzel değildir.

15 Dünyada hiçbir dağ Everest kadar yüksek değildir. 16 Yaşar Kemal, Reşat Nuri kadar ünlüdür.

17 Tren de otobüs kadar pahalıdır.

1 8 Ne yazık ki haber beklediğimiz kadar kötüydü. 19 Bugün dünkü kadar soğuk değil.

20 İzmir, İstanbul kadar güzeldir.

IH 1 Japon is as industrialized as the United States. 2 Cairo is as fascinating as some people say it is 3 The meat is as tough as shoe leather.

4 He is as stubborn as a mule.

5 He vvasn't as stupid as people thought he was 6 I am as hungry as a wolf.

7 Your coffee is not as/so good as the coffee my mother makes, 8 She doesn't work as hard as me. (as hard as too)

9 Riding a horse is not as easy as riding a bicycle 10 Burcu is as tali as her sister.

1 1 Mert drives as fast aş Onur.

12 Füsun drives as dangerously as Yıldız. 1 3 They came as quickly as they could.

14 Seda doesn't prepare her homevvork as carefully as she should. 15 She didn't arrjve as early as I expected.

16 Burçak can do her homevvork as easily as her sister can. 1 7 Selçuk doesn't attend elass as regularly as he should. I 8 She sings as vvell as her sister does.

19 Ayşe spcaks English as fluently as her friend does. .’() 1‘lıey vveııt down the Street as happily as before. |y ttıı öııee yemiş olduğunu? yemeğin aynıdır.

Ahmet kardeşimle aynı binada olımıyoı

(21)

5 0

5 I

3 Ankara'nın iklimi Sivas’ın iklimi ile aynıdır.-4 Bu hastanın hastalığı o hastanınkiyle aynı. 5 Konya, Nevşehir'le aynı uzaklıktadır. 6 Benim gömleğim seninkiyle aynı renktedir. 7 Senin kadar çok para harcarım.

8 İstediğiniz kadar çok aspirin alabilirsiniz. 9 İstediği kadar tereyağ kullanabilir. 10 istediğiniz kadar viski içebilirsiniz. 11 İstediğimiz kadar test verebiliriz.

12 Ankara'da İstanbul kadar çok tiyatro vardır. 13 Sizin kadar çok sigara içiyorum.

14 İstanbul Sivas'ın dört katı büyüklüktedir. 15 Her banka kadar faiz vermekteyiz. 16 İhtiyaçlarının yarısı kadar paraları var.

17 Sizin harcadığınızın üç katı kadar para harcadım. 1 8 Bizim, onların iki katı kadar öğrencimiz var.

19 Hakan'ın Orhan'ın üç misli (daha fazla) kız arkadaşı var. 20 Öğretmenin benim iki katım kadar öğrencisi var.

1 İlker is the same age as 1 am.

2 The Amazon is about the same length as the Nile. 3 Spring is the same as sumrner.

4 ' This book is the same colour as that one. 5 You have made the same mistake as last time 6 1 think the same way as you do.

7 İstanbul has as much beauty as İzmir 8 İzmir attracts as many tourists as İstanbul. 9 There aren't so many people here as usual 10 I ate as much food as I did yesterday 1 1 She ate as many sandwiches as I did 12 He can drink twice as much wine as l can.

1 3 Dr. Kocaman has four times as many patients as Dr. Savaş has 14 She is three times as old as her husband

15 Mr. Brown is four times as rich as Mr. Ford 16 Fuat has twice as many books as Gürkan 17 Mr. Brown has as much money as Mr. Ford 18 I don't have so much money in the bank as you do 19 You can drink as much water as you can

20 Her husband earns as much money as she does. 1 Hasta bugün dünden daha iyi (dir).

2 Nabız (alışı) genellikle jimnastik sonrası daha yüksek olııı \ Sıcaklık sabahleyin daha düşük, akşamleyin dalın yüksek olııı 4 Fuat Nur den çok daha lîUillIlklldıı

(22)

' 2

5 Buzdolabı, diğer eşyalardan daha mı önemlidir? 6 Gerçek, hayalden daha güçlüdür.

7 Şehir köyden daha işlektir.

8 Elektrik ışığı mumdan daha emniyetlidir. 9 Ay dünyaya güneşten daha yakındır. 10 Demir odundan daha serttir.

11 O Rose'dan daha düşünceli olup düşünecek daha çok şeyi vardır. 12 Dünya güneşten çok daha küçüktür.

1 3 İstanbul'daki yaşam Ankara'dan daha heyecan vericidir. 14 Sinemaya gidiş TV seyretmekten çok daha pahalıdır. 1 5 Bizler gerçekten atalarımızdan daha mı mutluyuz?

16 İstanbul'dan Ankara'ya uçak fiyatı tren fiyatından çok daha yüksektir. 1 7 Benim bundan çok daha karmaşık bir sorunum var.

I 8 Ondan daha huysuz birini bulamazdınız.

19 O, bunda (bu konuda) düşündüğümden daha iyidir. 20 Biftek piliçten daha pahalıdır.

1 Jim left later than the other boys.

2 This lesson looks longer than the other one. 3 The last lesson vvas easier than this one. 4 Turkish food is better than English food. 5 İstanbul is bigger than Ankara

6 This sumrner is hotter than last sumrner.

7 The weather this vvinter is vvorse than the vveather last year 8 Your car is more expensive than my car

9 This contract is more satisfactory than the previous one 10 Oya is more attractive than her sister

II These exercises are more difficult than some of the others. 12 This book is more interesting than that book

13 My room is more comfortable than your room 14 Betty's car is more expensive than Jane's 1 5 This book is a lot simpler than that one I 6 This story is a Iittle more interesting than that 17 I haven't got a far more interesting book than that 1 8 Fuat has to work a bit harder than Yılmaz

19 Onur is more intelligent tham Özlem

20 A Volksvvagen is more economical than a Cadillac 2 I This problem is a Iittle simpler than the previous one.

22 The prices are a lot higher there than in this part of the country. 23 My fitıncce is a Iittle more intelligent than yours

' I The smnll hnvvel is longer than the large bowel "> I irinin im v ıs Itrin ı ılımı aııy otheı governmental forms

I mıılıııı i fi Mittir t - 1 ıt n*ii \ ı İmi n imi! isi t h illi Ankara 27 Thr ı- Milımmt i§ ImtiPi ıhan t lir Saktıryn

(23)

28 Our teacher is much more firendly ıhan v«»m *, 29 She is thinner than her mother.

30 The crop was vvorse last year than it iş i his ynıı 5 3 1 Jane erkek kardeşinden daha az akıllıdır.

2/ Bu kuralın bir öncekinden daha az istisnaları vııı 3 Doktorun bugün düşündüğünden daha az hastası var.

4 Hastanın doktorun düşündüğünden daha az k.nıa ihtiyacı oldu 5 Sizden daha az zamanım var.

6 Kabakulak kanserden daha az zararlıdır. 7 Bugün ağaçta dünkünden daha az yaprak vardır. 8 Murat 124 (bir) Renault'dan daha az benzin yakar. 9 Öğretmen (bir) doktordan daha az para kazanır. I 0 Oya Jane'den daha az güzeldir.

II Senin ve benim onlardan daha az arkadaşımız var. 12 Ben sizden daha az bira içtim.

5 4 1 The hotel lobby is less crovvded than the museum. 2 Nilüfer is less popular than Ajda.

3 Ali has fewer books than 1 have.

4 Diana has got less work to do than 1 have. 5 There were fewer people in the shop than usual. 6 Ahmet has less trouble with English than Mehmet. 7 There are fevver boys than giriş in my class.

8 Aykut has spent less time on his homevvork than he ought to have done. 9 There were fewer volunteers for the job than usual.

10 There are fewer students in the classroom today than yesterday 11 The president had fevver supporters than last year

12 I have less money than you.

5 5 1 Hergün gittikçe/giderek iyileşiyorsunuz. 2 Sesi zayıfladıkça zayıfladı.

3 Hızlı koştukça koştu. 4 Fırtına gittikçe şiddetlendi. 5 Hayat gittikçe pahalanıyor.

6 Ne kadar çabuk başlarsanız o kadar çabuk bitirirsiniz. 7 Orada kalması uzadıkça, orayı daha da az beğendi. 8 Yaşlandıkça daha ihtiyatlı olursunuz.

9 Ne kadar az yerseniz o kadar ince olursunuz. 10 Ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok paranız olur.

11 Bir yer herhangi bir büyük su, deniz veya göle ne kadar yakın olursa iklimi de o kadar ılıman olur.

I 2 Bir yer deniz seviyesinden ııc kııdaı yüksek olursa o kadın soğuk nluı | t Itır Öğretmen ıır kadın yetenekli olurmı o kadın etkili öğretim ynpHİıİllı

(24)

14 Arabanızı ne kadar hızlı sürerseniz kaza yapma olasılığınız o kadar artar. I 5 Hasta ne kadar genç olursa cerrahi müdahale de o kadar güvenli olur. 16 Sınıfta ne kadar çok öğrenci olursa öğretim de o kadar az etkili olur. 17 Öyküyü ne kadar dikkatli okursanız o kadar iyi anlarsınız

I 8 Ne kadar çok ekmek yerseniz o kadar çok şişmanlarsınız. 19 Şarap içmeyi ne kadar çabuk bırakırsanız o kadar iyileşirsiniz. 20 Çocuğu ne kadar şımartırsanız o kadar çol<c sorunlu olur. 5 6 1 The old man is getting weaker.

2 İt is getting darker and darker.

3 The weather was getting colder and colder. 4 Vehbi was getting richer and richer. 5 The girl was getting thinner and thinner. 6 The sea is getting calmer and calmer.

7 Adile is getting to be more tolerant like her mother. 8 The richer you are, the more comfortably you can live. 9 The earlier you start, the sooner you will arrive. 10 The more dangerous it is, the more 1 like it.

11 The more people you know, the less time you have to visit them. 12 The longer we stayed there, the less we liked the people.

13 The larger the pearl, the more valuable it is.

1 4 The harder you work, the greather the revvard will be. 15 The older he gets, the less he remembers.

16 The more you study, the more you learn. 17 The colder it gets, the more fuel we use.

İ 8 The younger we are, the more hopeful we become. 19 The more they have, the more they want.

20 The more money you invest, the greather your income.

57 1 (Bir) insan ne kadar doğru düşünürse, bir yurttaş olarak görevlerini yerine getirmede o kadar çok başarılı olur.

2 Modern bilimin en çarpıcı özelliklerinden biri, tüm dünyada bilim adamları ile bilimsel kurumlar arasında daha yakın işbirliğine doğru artan bir eğilim olmasıdır.

3 Bilim adamları, sezginin, bilimsel araçların en az güvenileni olduğuna inanmaktadır.

4 İnsan ve evrenle ilgili gittikçe daha çok bilgi toplanmaktadır.

5 Günümüz dünyasını etkileyen problemlerin çoğunun, bilimsel çabaların ve mahalli kaynakların dünya çapında birleştirilm esi dışında çözülemeyeceği hususu gittikçe daha belirgin hale gelmektedir.

(* Ulııslararasında gittikçe artan karşılıklı bağımlılık bugüne kadar olduğundan çok daha büyük boyutta uluslararası işbirliğine yol açmıştır. / Gözledikleri yıldız, bir galaksinin o uzaklıkta olması gerektiğinden 200

delil dıılıa parlak vr çok dıılıu kilçilkıi!

(25)

58

8 Kuramsal bilimci ile uygulamalı bilimci arasındaki sözde ayrım gerçek olmaktan çok görünürde bir ayrımdır.

9 Sudan ağır olan sıvılar havasız bir tüpte daha fazla yükselirler 10 Okyanus dibindeki basınç, yüzeyindeki basınçtan daha büyüktür. 1 1 Biz gençliğimizde bugünkü nesilden daha kötü davrandık. 1 2 Enflasyon geçen yıl bu yıldan daha kötüydü.

13 Bundan önceki krizlerin herhangi birinden daha ciddi bir krizle karşı karşıya bulunuyorlar.

14 "Fena halde şişmanlıyorum". Nedeni yaktığından çok kalori almandır. 1 5 Bu yılki partide geçen yılkinin iki katı insan vardı.

16 Satış pavyonunda sadece üçte bir sayıda satıcı vardı. 17 Toplantı odası dört kat fazla paraya maloldu. 18 Bu yılki bütçe ancak yarı büyüklükteydi.

19 Demek ki Tom harcaması gerekenin iki katı para harcamış.

20 Birisi / bir kimse ne kadar doğru düşünürse, bir yurttaş olarak görevlerini o kadar başarıyla yerine getirebilir.

21 "Alüminyum bronz" alüminyumun yaklaşık 19 katı kadar bakır içerir. 22 Makina Mühendisliğinin Elektrik Mühendisliğinin üç katı öğrencisi var. 23 Mücadele ruhuna sahip hastaların, hastalıklarına boyun eğmiş olanlara

göre iyileşme şanslarının daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.

24 Bana öyle geliyor ki, çocuklar Tanrının yarattığı harikaları haketmeyecek derecede meşgul olan biz yetişkinlere göre Tanrıya daha yakınlar ve onun küçük mucizelerinin daha fazla farkındalar.

25 (Küçük) hesap makinaları bir çift ayakkabı kadar ucuz olup binlerce okul öğrencisi için kalem silgi kadar gereklidir.

26 Sigara içmeyenlerle karşılaştırıldığında, sigara içenin kalpten ölme olasılığı yaklaşık iki kattır.

27 Fazla nüfus yoğunluğu nedeniyle şehirlerde daha fazla suç işlenmektedir. 28 Bayanların vücutlarında aynı yaştaki erkeklerin vücutlarından daha büyük

oranda yağ bulunmaktadır.

29 Teknoloji, şimdiye kadar olduğundan daha çok sayıda kimseye rahat ve kolay bir yaşam sürme olanağı sağlamıştır.

30 İnsan, çevresi üzerinde daha önce olduğundan daha fazla etkiye sahip bulunmaktadır.

Kızamık, her yıl çocuk felcinin şimdilerde öldürdüğünün iki katı (kadar) Amerikalıyı öldürmektedir. Kızamıktan ölen çocuk sayısı diğer herhangi bir çocuk hastalığından ölenden daha fazladır. Ayrıca yaklaşık altı çocuktan birinde hastalığın önemli ölçüde komplikasyonu görülmektedir. En yaygın komplikasyonları zatürre ile kulak rahatsızlıklarıdır. Kızamığın ardından görülen bir yan etki de (beyin-hasarı) daha az görülmekle birlikte ciddi sonuçlar doğurabileceğinden özel dikkat gerektirir.

Kızamığı mltattıktan sonra (bir) çocuğun lıııyıı değişrldlıı yu da öğrenmesi İnin/ dıılıu yııvuvluyubiliı

(26)

Başka bazı çocuk hastalıkları, kızamığa bağlı ateş kadar ya da ondan daha da yüksek ateş yapabilirler, ama bunların beyinde hasar yapma olasılığı daha azdır.

1 Bu, kitabın eh az önemli (en önemsiz) dersidir. 2 Bu en, az pahalı settir, (takımdır)

3 O, sınıfın eri az yakışıklı olan çocuğudur. 4 Bu, en az yaygın telaffuzdur.

5 İngilizcede en az sorunu olan Jane'dir. 6 Ahmet şehrimizde en hızlı yüzen kişidir. 7 Bu, kitabın en zor dersidir.

8 Nesrin Topkapı en iyi dansözdür. 9 En yumuşak sandalyede oturmaktasınız. 10 Kitaptaki en kolay alıştırma o idi. 11 O bütün öğrencilerin en cana yakınıdır. 12 Semra kızların en güzelidir.

13 Bu ders hepsinin en zorudur

14 Beyaz Ford (onların) arabalarının en hızlısıydı. 15 O bütün kitaplarının en ilginç olanıdır. 16 Bu en önemli toplantıdır.

17 En kesin planı seçtiler.

18 Ferda okuldaki en nazik kimsedir. 19 (O) satın alınacak en pahalı yiyecektir. 20 O şimdiye değin konuştuğum en zeki kimsedir.

1 That was the happiest day of my life.

2 Kâzım is the tallest of the three brothers and is the oldest boy in the school.

3 This is the oldest mosque in the town. 4 Ahmet is the kindest man (that) I know. 5 İstanbul has the finest harbour in Turkey.

6 Antalya is the most important city in Southern Anatolia. 7 Shakespeare is the most farmous writer in the world. 8 Experience is the best teacher.

9 Gold iş the most precious of metals.

I 0 Aylin is the most industrious girl in the school.

I I This is the most difficult exercise (that) I have ever done. I 2 It was the best film (that) I had ever seen.

I 3 Slıc was the most beautiful girl (that) I have ever met in my life. M lı is the best programme that I have ever vvatched.

I 5 Tokyo is the largest city in the world. 16 İstanbul is ihe largest city in the vvorld. 17 Mı. Armut is the highcst mountain in Turkey. IH Ayça has got ılır Icnst cxpcnsive,book, I u lop İkin ılır IrıiNt bcıııılIfiil ganimi in oııı lovvıı. '•) fhlgM BİT |||r> |pj|Bİ IİMI milli MIİİMials

(27)

6 1 1 3

(Hepsinin) en kötüsünü yapıyorsunuz Zerrin hepsinden iyimser konuştu.

İlker derse hepsinden düzenli gider/gidiyor. 4 5 6 7 8 9 10 1 1

Cem hepsinden sorumlu biçimde davrandı. O hepsinden dakik geldi.

Hepsinden sabırlı şekilde bekledim. Kız hepsinden akıllı davrandı.

Jack hepsinden hızlı araba kullanıyor. Jack hepsinden kötü araba kulldmyor. Bu hemşire hepsinden gönülsüz çalışır. Tim en özel (bir) şekilde eğitildi.

12 Akın hepsinden emniyetli araba kullanıyor.

6 2 1 2 3 4 5 6 7 8 9 . 10

Burçak vvalks the most slowly of ali. The taxi goes the fastest of ali. The blue bus leaves the earliest of ali. Burcu is doing the best of ali.

We will get there the latest of ali. Meltem driveş the most slovvly of ali. He behaves the most honestly of ali. Ayşegül speaks the most politely of ali. Jim spoke the most aggressively of ali. Mehmet argues the most logically of ali.

6 3 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

Irak, İran'dan farklıdır.

Washington D.C., Washington eyaletinden farklıdır. Jim'in uyruğu Jane'inkinden farklıdır.

Ülke bir kıtaya benzer. Konya Kayseri'ye benzer.

Onun mavi Murat 124'ü yarış arabasına benziyor. Masanın cilalanan üst kısmı bir aynaya benziyordu. Ersin'in davranışı çocuk davranışı gibiydi.

İtalya'nın iklimi İstanbul'un iklimine benzer Naylon (oldukça) dakrona benzer

Bu yöntem eskisine benzer.

Antalya ve Mersin'in iklimleri benzerdir. Onlar hep benzer biçimde konuşurlar.

Erkek kardeşinin tersine, onda bir nükte yetisi var.

Japonya'nın hava kirliliği sorunları ile bizimki benzerdir/ aynıdır.

6 4 1

2 3 4

They have similar opinions. His opinions are similar to mine. Burcu is different from Burçak.

Jale is different girl from what »he was 5 years ago,

fl

(28)

6 5

î» 6

f. 7

5 This is a different car from the one he drove last week. 6 They each wanted to see different film from each other. 7 Melda is different from / (than) Selda (is).

8 He was like a mad man.

9 You seem (look) like a sensible man. 10 You tvvo are more alike than I thought. 11 The two brothers are very much alike. 12 Ayşe is very unlike her father.

13 The tvvo sisters are completely unlike each other.

14 The climate of California is similar to the climate of Antalya. 15 Japan's geographical situation is different from ours.

1 Küçük kız oldukça sakin.

2 Çocuk babasını gördüğü zaman oldukça mutluydu. 3 Ne yapacağımı neredeyse bilmiyorum.

4 (Onlar) onu o zaman hemen hemen başarmışlardı. 5 Az kalsın treni kaçırıyordu.

6 Onlar bizimle tamamen aynı görüşteydiler. 7 Biz tiyatroya çok seyrek gideriz.

8 Genç adamın boyu hemen hemen 1.60 m. dir. 9 O hemen hemen benim boyumdadır.

10 Karısı kendisinden oldukça yaşlıdır.

11 Genç bayan bir hayli çaba gösterdi fakat yeterli olmadı. 12 Onun oldukça güzel (bir) sesi var.

13 Saat dokuzda hemen hemen oraya varmışlardı. 14 Hemen hemen hiç param yok.

1 1 quite understand what you mean.

2 The old man had hardly left the house when the storm broke. 3 My friend is fairly rich, but his father is rather poor. 4 The vveather was rather worse than we had expected. 5 The child can nearly swim.

6 Selcan is almost as clever as Seda. 7 There is quite a good film on at the Talip.

8 You can hardly expect the girl to smile at you after vvhat you said. 9 I hı- giıl nearly stopped and asked vvhat he vvanted.

10 Okiay hardly ever has lıınch with us.

I lletıı t‘ı/rl sanayi İn in ile devlet daireleri yakın / kısa vadeli sonuçlar fi/rtindr ılınma eğiliminde olduk lalından, bilim adamları sürekli olarak kııraınaıl alandan uyttıılamalı alana kaymakladı!İmi

(29)

6 8

2 Bu durum yalnızca kurumsal bilim için değil, uygulamalı bilim için de önemli tehlikeler taşımaktadır.

3 Kamuoyu, gürültü kirlenmesinin hem tehlikelerine hem de ekonomik maliyetine karşı uyarılmalıdır.

4 İlacın ne uzun süreli ne de kısa süreli kötü etkileri vardır.

5 Emniyet kemerlerinin hayat kurtardığı hem sezgisel olarak bellidir, hem de durumu destekleyecek çarpıcı birçok kanıt vardır.

6 Hem genel olarak teknoloji hem de özel olarak iletişim teknolojisi toplumsal gelişmede önemli rol oynar.

7 Nükleer enerji, yalnızca tehlikeli değil, çok da pahalıdır.

8 Paranın ya değer kaybedeceğini ya da değer kazanacağını umuyorlardı. 9 Akademik çalışmalardan değil işten büyük zevk aldı.

10 Müdür önerimizi ne geri çevirdi ne de kabul etti. 11 ‘Ne kollarını ne de bacaklarını oynatabildi. 12 Ya ıspanağını yersin ya da dondurmasız kalırsın.

13 Sağlık, birçok yönlerden yiyeceğin miktar ve kalitesine bağlı olduğundan beslenmenin sağlık üzerindeki etkisi hem dolaylı ve hem de dolaysızdır.

14 Sadece hediye göndermekle kalmadı', telefon da etti. 15 Gerek rüzgar, gerekse güneş enerji sağlar.

16 Hükümet ne işsizlik sorunlarına ne de enflasyonu kontrol etmedeki güçlüklere çözüm getirdi.

1 7 Her sabah kahvaltıdan sonra ya iki kilometre yürüyor ya da bir kilometre

koşuyor. - «

I 8 Ne açık seçik müziği duyabildim ne de oyuncuları görebildim. 19 Onun hem aslım hem de çevirisini okudum.

20 Ne hasarımı ödedi ne de özür diledi.

1 You either pay everyone the same rate or pay people more for doing boring work.

2 Both Jim and I drank too much

3 You can dial direct or ask the operatör to put you through. 4 They both play the piano and they sing.

5 He trusts neither the manager (director) nor the accountant. 6 We have neither enough time nor enough patience.

7 Neither rain nor snow nor snowstorm keeps the postman from delivering our letters we so much look forward to receiving.

8 Archaeologists have neither history nor legends to help tlıem to find out where the first modern men came from.

9 It was not the disturbance of sleep that mattered but the disturbance ol dreaming.

10 Science both improves the structıırc of socuMy anıl lıelps man lo imin iıu ıvasing eoııtıol oveı hin ctiviruıunsnt

(30)

7 O

1 2 A scientist's data are not only complex but also frequently incomplete. 13 Both physicists and engineers often use electronic computers.

14 They neither tested the new system or considered the implicatio'ns of the problem.

15 Many branches of applied science are practical extension of either purely theoretical or experimental work.

16 I have not only stopped smoking but almso stopped-eating too much. s 1 7 Neither you nor 1 could have done that.

1 8 The bomb not only wrecked the hotel but also seriously damaged the houses opposite.

1 9 To win you must either play very well or be very lucky. 20 Either Murat or Cem will meet you at the airport

1 Uğraşırsanız hepiniz İngilizce öğrenebilirsiniz 2 Şişman bir kimse nasıl kilo verebilir? 3 Dinazorlar uçabiliyor muydu?

4 Son sorunun cevabını duyabildin mi? 5 Beş yaşındayken yüzebiliyor muydun?

6 Büyük deden araba kullanabiliyor muydu? *

7 Bir kişi hipermetropsa yakındaki cisimleri net olarak göremez.

8 Planlarımdan kendisine söz etmek için dün gece babamla irtibat kuramadım.

9 İsterseniz size bir çek bozabilirim.

UO Artık oğlumuz yürüyebildiği için, merdiveni dayalı değil yerde yatık vaziyette bırakıyoruz ve bahçe kapısını da kapatıyoruz.

1 1 Gözlerinizi zorlayabilirsiniz. Ama yine de birşey göremeyeceksinfe. . 12 Anlayamadığım şey soruma niçin cevap vermek istemediğidir.

13 Taşları olmasa temeli atamazlardı.

14 Çocuk miyop olmasına rağmen gözlüksüz okuyabiliyor.

15 İnsanlar, kulağın her birine gelen sesleri beyinde karşılaştırarak sesin kaynaklarını tespit edebilirler.

16 Uzay gemileri havada hareketsiz kalabilmektedir ve Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından Kuzey Kutbundaki aysbergleri inceleme amacıyla kullanılmaktadır.

17 Yeşil bitkiler kendi besinlerini yapabilirler.

1 8 Yaşlı adam, yiyeceğe yeterince para harcayamadığından öldü. 19 Daktilo yazmayı bildiğin için, iş bulmakta hiç zorluk çekmeyeceksin. 20 Gerek fotoğraf makinası ve gerekse göz, küçük cisimlerle uzaktaki

cisimleri tespit edebilirler

1 Locusts can destroy a wheat field in a few minutes.

2 Wlıen he fiııishes university, he will be able to find a job easily. ' I caıı't speak English fluently yet, but I'll be able to by the time I finish

ılıe course.

I I could (wns able U>) wıılk lor kilometres vvithmıt getting tiıed, when I

wıttt ymınger *

(31)

6 7 8 9 , 10 1 1 12 13 14 15

We vvere able to catch the five thirty train in spite of the heavy rain. One cannot correct ali the wrongs in the world.

Stand up. Othenvise.you won't be able to see anything. At what age could you read ?

We can see lightning before we can hear the thunder. I'm sorry, I can't understand you.

Bats cannot see well in the dark.

Some organisms are able to look for suitable environment. İn spite of the drought, we were able to grow asparagus.

I could save a lot of money if I was able to do the maintenance myself.

1 1 2 3 4 5 6 7 8 9 , 10

Oturum başkanı üyelerin sigara içebileceklerini söyledi. Dolmakaleminizi kaybettinizse kurşunkalemle yazabilirsiniz, Hiç kimse pasaportsuz ülkeyi terkedemez.

Ne zaman isterse bizimle kalabilir. Sizinle gelemeyebilirim.

Bu gece belki de fırtına çıkar. Herkes hata yapabilir.

Size kişisel bir soru sorabilir miyim ?

Bana onun telefon numarasını verebilir miydiniz ?

Cimnastik yapmak zamanalıcı olabilir, ama zinde ve sağlıklı olma duygusu, günde bunun için ayrılan bir kaç dakikayı telafi etmektedir. 1 1 Bilim adamları sigara içmenin kişinin akciğer kanserine yakalanma

olasılığını artırabileceğini öne sürdüklerinde, bu bazı çevrelerce pek fazla 12

benimsenmemişti.

Alınan besinler [diyet], miktar olarak yeterli olsa bile vitamin 13

14 15

bakımından yetersizse hastalığa yol açabilirler.

Vücut sakatlıkları da hamilelik sırasında alınan ilaçlara bağlı olabilir. Sıtma, kronik sağlıksızlık ya da ölümle sonuçlanabilir.

Nükleer bomba, milyonlarca insanı öldürebilir ve gelecek kuşaklarda hastalık ve vücut sakatlıklarına neden olabilir.

16 17

Masanın üstünde bir kitap var. Belkide benimkidir. Tom bugün okulda yok.-Belkide hastadır./ Hasta olabilir.

2 1 2 3 4 5 6 7 8 9

You can' t see the doctor without an appointment. Arms race may end in disasters.

Smoking can damage your health. It can't be true.

May I cali you Jenny ?

That man looks like Bili. They could be relatives. Can there be any other explanation ?

İt might rain , but 1 don't think it wi 11.

IJııscientifiç agriculturc can cause a loss ol mineral,s.

o i’hyMu-ıl rinıesH can Help yen in llvr luiıgpf. İçel heallhlfi mal "*pc vviıh lİfa's ptuhlcms

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunu bir örnekle açıklayalım: Kaçırılan, araba kazası geçiren ya· da cinsel saldırıya uğrayan bir çocuk, çeşitli korkular ve bunalımlar geliştirir.

Pek çok kuramcıya göre atar- caların hem böylesine büyük kütleye sahip olmaları, hem de böylesine ufak olmaları, ancak nötron yıldızı ol- malarıyla mümkün..

Yıldırım, &#34;Orada tedbirler alındı, ama sorun İstanbul'un sahilden kuzeye doğru ve doğudan bat ıya doğru yapılaşmasındaki standart dışı uygulamalar&#34;

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

,ldy&#34;ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

Öte yandan, hemen her konuda &#34;bize benzeyeceksiniz&#34; diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklar ını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm

[r]