2007 yılı, imar "kayırma" larında "patlama" yılı oldu... Gerçi Galata-Port, Dubai Kuleleri gibi "kent suçları" meslek odalarının hukuk mücadelesiyle "şimdilik" durdurulabildi; ancak bu "rekor" imar ayrıcalıkları, yağma düzeninde, artık
"doruğa çıkıldı" ğını gösterdi.
Öte yandan, hemen her konuda "bize benzeyeceksiniz" diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklarını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm talan projelerine "suskun" kalması ise asıl niyetin "ortak yaşam" olmadığını; aynı yağmadan "sömürgeci beklentiler" ini gösteriyor.
O kadar ki örneğin, TOKİ'deki "denetimsiz imar yetkisi" nin şehirciliğe değil, ticari amaçlara göre kentin zararına kullanılması, dünyada eşi olmayan bir uygulama. Kentsel dengeleri çiğneyen böylesi yoğunluk artışlarına dayalı rant projelerini eleştirmesi gereken AB ise aynı aymazlığa "Avrupa Emlak Ödülü" bile verebiliyor...
Nitekim yine son yılların imarla ilgili düzenlemeleri de bu gibi "aferin" lerin ardındaki uluslararası emlak talanının
"yasal güvence" leri...
Planlı plansızlaşma
Bayındırlık Bakanlığı'nın emektar uzmanı Feridun Duyguluer , bu gerçeği de sergileyen "imar mevzuatımızdaki kayıplar" ı derlemiş. İmar afları tahribatının ardından, 12 Eylül faşizmiyle plansızlığın ve denetimsizliğin hızla güçlendiğini belgelerken günümüzdeki yasama anlayışını ise şöyle tanımlıyor: "Serbestleştirme ve kuralsızlaştırma"
...
Nitekim çok sayıda kuruluşa tanınan "parçalanmış" imar yetkileriyle, 2008 yılını tam 56 ayrı "plan türü" , 8 ayrı "plan ölçeği" ve 18 kurumun yetkili olduğu "planlama karmaşası" yla karşılıyoruz. Yani vaktiyle "plan yerine pilav" denilen dönemden bile çok daha geri bir "planlı plansızlaşma" ya doğru sürükleniyoruz. Prof. Dr. Ruşen Keleş' in sıklıkla altını çizdiği, Dünya Bankası'nın ünlü "planlama yerine pazarlama" emrine en fazla uyan ülke durumuna düşüyoruz...
Duyguluer'in makalesi dikkatle okunduğunda, özellikle AB'ye uyum adına kamunun "mülksüz" leştirildiği; bu nedenle
"özelleştirme" hedefinin de "devlet işletmelerini işler kılmak" değil, sadece "bulundukları arazileri pazarlamak"
olduğu açıkça görülüyor.
Satışların, arsalardaki "imar koşulları arttırılarak" yapılmasıyla, Dünya Bankası'nın "Türkiye'de yatırımcılar imar kısıtlamalarından şikâyetçi" ler uyarısının gereği yerine getirilmiş oluyor...
Adına "imar ulufeli özelleştirme" de denilebilecek bu uygulamaların yanı sıra; örneğin "endüstri bölgeleri" ndeki yatırımlarda İmar Kanunu'yla birlikte, çevre, kültür, orman, koruma ve belediye mevzuatının da "geçersiz" kılındığı;
hatta inşaat izinlerinin bile Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü'nce(!) verilmesini öngören tasarılar, sadece sömürge ülkelerde görülebilecek "onur kırıcı" bir düzeni hazırlıyor...
Dahası turizm tesislerinde "onaylı imar planı" koşulunun kaldırılması; ÇED Yönetmeliği'nden imar planlarının çıkarılması; yine yabancıların gözdesi "özel hastaneler" de bile "imara uygunluk" aranmaması.. sadece ulusal bağımsızlığımızın değil, tüm kent, kültür, çevre ve yurt değerlerimizin "risk altında" olduğunu göstermiyor mu?
Demokratik yağma
İşte böylesi bir süreçte, "kentsel dönüşüm" yasalarında bile planlamadan hiç söz edilmemesi acaba ne anlama gelebilir?
Tarihi dokuların yenilenmesiyle ilgili yasa, "yürürlükteki planlar" ı durdururken yerine "koruma planları" nı değil, sadece "dönüşüm projeleri" ni (!) öngörüyor. Böylece kentin geçmişiyle diğer bölgeleri arasında ancak "plan" la kurulabilecek "uyum" , yasayla engelleniyor!
Aynı "bölücü" lük diğer alanlarda da öylesine serbest ki belediyeler ve emlakçılar el ele vererek diledikleri semti, sakinlerinden boşaltıp yeni rant projelerine açabiliyorlar... Yine Avrupa'nın, "insan hakları" na bile aykırı bulduğu bu
"halk düşmanı" kentsel talan projelerini sorgulamak yerine alkışlaması; üstelik bunu başlatan "türban" cı siyaseti,
"özgürlüklerin güvencesi" ilan etmesi, sömürgeciliğin tarihsel "ikiyüzlü" lüğü değil midir?
2008, işte bu özgürlüğün de "demokratik yağma"sına karşı direniş yılı olacak gibi görünüyor. Tabii başta
aydınlarımız olmak üzere, cumhuriyetin onurunu savunan herkes, bütün bunlar için "teknik konular, biz anlamayız"
diyerek meslek odalarını artık yalnız bırakmazlarsa...
OKTAY EKİNCİ
ekinci@cumhuriyet.com.tr Cumhuriyet 30.12.2007