• Sonuç bulunamadı

Meryem Suresi tefsiri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Meryem Suresi tefsiri"

Copied!
104
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

Tefsir Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

MERYEM SURESİ TEFSİRİ

Faruk ALAN

15908004

Danışman

Prof. Dr. Nurettin TURGAY

(2)

T.C.

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

Tefsir Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

MERYEM SURESİ TEFSİRİ

Faruk ALAN

15908004

Danışman

Prof. Dr. Nurettin TURGAY

(3)

TAAHHÜTNAME

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Dicle Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “Meryem Suresi Tefsiri” adlı tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi ve tez yazım kılavuzuna uygun olarak hazırladığımı taahhüt eder, tezimin kağıt ve elektronik kopyalarının Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım. Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

24/09/2018 Faruk ALAN

(4)

KABUL VE ONAY

Faruk ALAN tarafından hazırlanan “Meryem Suresi Tefsiri” adındaki çalışma, 24/09/2018 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda jürimiz tarafından Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tefsir Bilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak oybirliği ile kabul edilmiştir.

[ İ m z a ]

Prof. Dr. Nurettin TURGAY (Başkan)

Dr. Öğr. Üyesi Yusuf YAGIR (Üye)

(5)

I

ÖNSÖZ

Bütün kâinatın ve mahlûkatın yaratıcısı olan Allah (c.c) ilk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Âdem’den (a.s) itibaren insanlara doğru yolu göstermek; onların hem bu dünyada hem de ahrette mutlu olmalarını sağlamak için Peygamberler göndermiş ve ilâhi kitaplar indirmiştir. Son Peygamber olan Hz. Muhammed’e (s.a.v) ise Kur’ân-ı Kerîm indirmiştir.

Kuran-ı Kerim, “birbirine düşman olan ve ateşten bir çukurun kenarında bulunan” (Al-i İmran, 3/103) insanları, iki cihanda kurtuluşa erdirmek üzere, Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber’e (s.a.v) yaklaşık 23 yılda nâzil oldu. Hz. Muhammed’in (s.a.v) vazifesi Kur’ân-ı Kerîm’i tebliğ etmekti. O da bu vazifeyi hakkıyla yerine getirdi.

İlk Müslümanlar, Peygamberin (s.a.v) kendilerine tebliğ ettiği, dilleri ile inen Kur’ân’ı, genellikle anlıyorlardı, anlamadıkları kelime ve ifadeleri Hz. Peygamber’e (s.a.v) sorup öğreniyorlardı. Bir sonraki nesil ise (tabiûn) bilmediklerini, vahiy atmosferini yaşayan ashâb-ı kirâm’a sorup tefsîrini alıyorlardı. Ancak Müslümanların sayısı artıp Arap olmayan milletler de İslam’a girince tefsîr ihtiyacı büsbütün arttı ve müstakil tefsîr çalışmaları meydana geldi.

Kur’ân-ı Kerîm’i baştan sona tefsîr etme geleneği İslam’ın ilk dönemlerinde başlamıştır. Bunun yanında, son zamanlarda konulu tefsîr adıyla yeni bir tefsîr metodu ortaya çıkmıştır. Bu metodun ortaya çıkışında, farklı kültürlerin yaygınlaşması, değişik çevrelerden gelen İslam’ı bir bütün olarak kaynağından öğrenme isteği gibi sebepler rol oynamıştır. Konulu tefsîr, Kur’ân ışığında meselelere çözümler ve yaklaşımlar çıkarmaya önem veren bir metottur. Müstakil

(6)

II

sûre tefsîri çalışması da bu metodun bir çeşidi olup buna göre sûreyi, üslûbü ve konuları açısından ele almak esastır.

Biz tez konusu olarak Meryem sûresini ele aldık. Meryem sûresini ele almamızın sebebi, bu sûrede geçen Hz. İsa ve annesi Meryem hakkındaki dini inançlar sistemlerinin farklı görüşleridir. Ayrıca Meryem’in Kur’ân’da adı geçen tek kadın olarak sûreye adını vermiş olması Meryem sûresini çalışma için ilginç kılan önemli bir özelliktir.

Çalışmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, konulu tefsîrin tanımı, metodu, tarihi ve konulu tefsîr içerisinde bulunan sûre eksenli konulu tefsîr metodunu izah etmeye çalıştık. Birinci bölümde, sûrenin ismi, sebebi nüzûlü, nüzûl yeri, sûrenin kendinden önce ve sonraki sûreyle münasebeti, sûredeki cedelleri, sûrenin üslûbü ve içindeki edebî sanatları ele aldık. İkinci bölümde ise Meryem sûresinin içerdiği Kıssalardan sûrenin ana temasını oluşturan Zekeriya (a.s) ve oğlu Yahyâ (a.s), Hz. İsa (a.s) ve validesi Hz. Meryem kıssalarını tüm yönleriyle ele almaya çalıştık.

Konunun seçilmesi ve tezin bu hale gelmesinde yardımlarını esirgemeyerek bana yol gösteren, beni cesaretlendiren muhterem hocam Prof. Dr. Nurettin TURGAY’a, gerek ders dönemi gerekse tez yazım döneminde kendilerinden istifade ettiğim diğer bütün hocalarıma teşekkürü borç bilirim.

Faruk ALAN Diyarbakır 2018

(7)

III

ÖZET

İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılmasına yönelik değişik tefsîr metotları kullanılmıştır. Bunlardan birisi de konulu tefsîr metodudur. Bu metod kısaca “tefsîrde belli bir konuyu ele alıp incelemek” demektir. Konulu tefsîrin bir türü de sûre çalışmasıdır. Dolayısıyla Meryem sûresi üzerine yaptığımı bu çalışma, sûre eksenli konulu tefsîre girer.

Meryem sûresi üzerine yaptığımız bu çalışmada sûrenin ana konularını, içerdiği edebî sanatları, cedelleri ve kıssaları, elimizden geldiğince açıklamaya çalıştık.

Araştırmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmamızın amacını, metodunu, gayesini, konulu tefsîr hakkında genel bilgileri ve konulu tefsîrin tarihçesini verdik.

Birinci bölümde “Meryem Sûresine Genel Bakış” başlığı altında Meryem sûresinin ismini, âyet sayısını, sûrenin üslûbuyla ilgili konuları, edebî sanatları ve sûrenin içerdiği cedelleri açıkladık.

İkinci ve son bölümde ise “Meryem Sûresinde Kıssalar” başlığı altında Meryem sûresinde geçen, sûrenin ana hatlarını oluşturan ilk iki kıssa olan Zekeriya-Yahyâ (a.s) ile Meryem-İsa (a.s) kıssalarını hemen hemen tüm yönleriyle ele aldık.

Anahtar Sözcükler

(8)

IV

ABSTRACT

Various methods of tafsir have been used to understand the Qur'an from the early Islamic days to the present day. One of them is the method of subject tafsir (conceptual/holistic tafsir). This method simply means "to examine a certain subject in tafsir". One type of subject tafsir is surah studies. Therefore, this study we conducted on Maryam surah is classified as a time-based subject tafsir.

In this study we conducted on Maryam surah, we tried to clarify the main subjects of the surah, the literary arts it contain and its arguments and stories as much as we could.

Our research consists of introduction and two other chapters. In the introduction, we stated the purpose, methodology, goal, general information about subject tafsir and the history of subject tafsir.

In the first chapter, under the title of "Overview of Maryam Surah" we have explained the name of the surah, the number of verses, issues related to the literary style, its literary arts and arguments.

In the second and last chapter, under the title of "Stories in Maryam Surah" we discussed the two stories of Zechariah-John and Marry-Jesus, which form the main outlines of the surah, from almost all aspects.

Keywords

(9)

V

İÇİNDEKİLER

Sayfa No. ÖNSÖZ ... I ÖZET... III ABSTRACT ... IV İÇİNDEKİLER ... V KISALTMALAR ... VII GİRİŞ ... 1

1.ARAŞTIRMANIN AMACI, YÖNTEMİ, KONULU TEFSİR ... 1

1.1. Araştırmanın Amacı ... 1

1.2. Araştırmanın Yöntemi ... 2

1.3. Konulu Tefsîr ... 2

1.3.1. Konulu Tefsîrin Tanımı ... 3

1.3.2. Konulu Tefsîrin Tarihi ... 4

1.3.3. Konulu Tefsîrin Önemi... 4

1.3.4. Konulu Tefsîrin Çeşitleri ... 5

1.3.5. Sûre Eksenli Konulu Tefsîr ... 6

1.3.6. Sûre Eksenli Konulu Tefsîr’in Metodu ...6

BİRİNCİ BÖLÜM MERYEM SÛRESİNE GENEL BAKIŞ 2.1.SÛRENİN İSMİ ... 8

2.2.SÛRENİN ÂYET SAYISI ... 9

2.3.SÛRENİN MUSHAFTAKİ YERİ ...10

2.4.SÛRENİN NÜZÛL SEBEBİ ...11

2.5.SÛRELER ARASI MÜNASEBET BAKIMINDAN MERYEM SÛRESİ ....12

2.6.ÖNEM AÇISINDAN MERYEM SÛRESİ ...13

(10)

VI

2.8.SÛREDEKİ EDEBÎ SANATLAR ...15

2.9.SÛREDEKİ FÂSILALAR ...17 2.10.SÛREDEKİ TEKRARLAR ...18 2.11.MUKATTÂ HARFLERİ ...21 2.12.CEDEL…. ...23 2.12.1.İnkâr ve Cevap ...25 2.12.2. Böbürlenme ve Yerme ...28

2.12.3. Kâfir’in Ahiret İddisaı ...32

2.12.4. Şirke Düşenler ...33

2.12.4. Allah’a Çocuk İsnadı ...36

İKİNCİ BÖLÜM MERYEM SÛRESİNDE KISSALAR 3.1. ZEKERİYA-YAHYÂ KISSASI...47

3.1.1. Bir Peygamberin Duası...48

3.1.2. Yaşlılık ve Zayıflık...52

3.1.3. Duanın Özü ...53

3.1.4. Yâkub ve Ailesi ...55

3.1.5. Veli Kavramı ...56

3.1.6. Yahyâ ...60

3.1.7. Kitap ve Hikmet Kavramları...65

3.2. MERYEM-İSA KISSASI ...67

3.2.1. Melek ile Karşılaşma ...67

3.2.2. Gebelik ve İnziva Süreci ...71

3.2.3. Doğum Vakti ve Sancılar ...73

3.2.4. Alttan Gelen Ses...74

3.2.5. Susma Orucu ...76

3.2.6. Harun ...77

3.2.7. Beşikte Konuşan Bebek ...79

3.2.8. Batıl İnançlar ...83

3.2.9. İhtilafa Düşenler ...84

SONUÇ ...88

(11)

VII

KISALTMALAR

Ans Ansiklopedi a.s Aleyhi Selam b. İbn

bkz Bakınız c.c Celle Celaluhu C. Cilt

çev. Çeviri

DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi DİB Diyanet İşleri Başkanlığı et. al Komisyon çalışması İSAM İslam Araştırma Merkezi h. Hicri

Hz. Hazreti m. Miladi Mad. Maddesi

MEB. Milli Eğitim Bakanlığı Neş. Neşriyat

s.a.v Sallallahu Aleyhi ve Sellem s. Sayfa

S Sayı v. Vefat

TDV Türkiye Diyanet Vakfı

vb. Ve başkası, ve başkaları, ve benzeri, ve benzerleri vs. Vesaire

(12)

1

GİRİŞ

1.ARAŞTIRMANIN AMACI, YÖNTEMİ, KONULU TEFSİR

Kur’ân-ı Kerim’in nasıl anlaşılacağı ve yorumlanacağı konusu, nüzûlünden günümüze kadar tefsîr çalışmalarında önemli bir nokta oluşturmuştur. Çok çeşitli sorunlar içinde bulunan insanlığın tek kurtuluş yolu; Kur’ân’ı bireysel ve toplumsal faaliyetlerin temel belirleyicisi olarak algılayıp uygulamasından geçmektedir. Bunun içindir ki, Kur’ân günümüzdeki sorunların çözümünde, ilk kaynağı oluşturmaktadır.1

1.1. Araştırmanın Amacı

İlk zamanlarda Müslümanlar, Kur’ân’ı anlama hususunda hiçbir sıkıntı çekmemişlerdir. Çünkü aralarında Peygamber (s.a.v) bulunuyordu. Anlamadıkları ya da anlamada zorlandıkları herhangi bir âyet veya kelimeyi ona sorup öğreniyorlardı. O (s.a.v), adeta onların müfessiriydi. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle zikredilmektedir “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman ve onların da düşünmeleri için sana bu Kur’ân’ı indirdik.”2

“Peygamberimiz’in (s.a.v) vefatından sonra ise ashâb-ı kirâm, Kur’ân’ı açıklama ve yorumlama işini üstlenmiş, kendilerinden sonra gelen nesiller için öğretmenlik yapmışlardır. İlk zamanlarda hadis ilminin içerisinde müstakil bir bölüm olarak bulunan tefsîr ilmi, zamanın ilerlemesiyle sistemleşerek kendine özgü bir ilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.”

Çalışmamızın konusu olan “Meryem Sûresi Tefsîri” son zamanlarda çokça işlenen “sûre eksenli konulu tefsîr” in alanına girer. Biz bu çalışmamızda sûrenin âyetlerini belli başlıklar altında bölerek, hem klasik hem de modern tefsîr kaynaklarından faydalanarak açıklamaya ve izah etmeye çalıştık.

1

Bilal Gökkır, Meryem Sûresi Tefsîri: Metin ve Yorum incelemesi, Fecr Yayınları, Ankara, 2009, s. 4.

2

(13)

2

“Amacımız Kur’ân’ın tefsîrlerine güncel bir bakış açısıyla bakabilmek, Kur’ân’ın doğru anlaşılabilmesinde bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek ve Meryem sûresi ile bizlere verilmek istenen mesajın doğru bir şekilde alınabilmesine elimizden geldiğince yardımcı olmaktır.”

1.2. Araştırmanın Yöntemi

Çalışmamızın genelinde klasik tefsîr kitaplarından yararlandık. Bunların başında Râzî (v.606/1209), Zamahşerî (v.538/1144), Beydâvî (v.685/1286) ve Bikâî (v.885/1480) gelmektedir. Modern tefsîr kitaplarından Seyyid Kutub (v.1966), Sabûnî ve diğer öne çıkan kitaplardan da mümkün olduğu kadar faydalanmaya çalıştık. Biz Meryem sûresi üzerine yaptığımız bu araştırmada sûrenin metin ve yorum incelemesinde yukarıda sözünü ettiğimiz anlayış çerçevesinde değerlendirdik. Sûreyi anlamada yalnızca klasik tefsîr eserlerinden istifade etmeyip günümüz modern çalışmalarına da yer verdik. Özellikle Bilal Gökkır’ın Meryem sûresi üzerine ele aldığı kitap bize büyük ölçüde yol göstermiştir. Ondan farklı olarak biz sûreyi “konulu tefsir” bağlamında ele aldık ve içinde geçen edebî sanatlara da dikkat çektik. Tezimizi bir giriş ve iki bölüm olmak üzere üç kısma ayırdık. Çalışmamızın Giriş bölümünde, konulu tefsîrin tanımı, metodu, tarihi ve konulu tefsîr içerisinde bulunan sûre eksenli konulu tefsîr metodunu izah etmeye çalıştık. Birinci bölümde, sûrenin ismi, sebebi nüzulü ve nüzul yeri, sûrenin kendinden önce ve sonraki sûreyle münasebeti, sûrenin üslûbu, içerdiği edebî sanatları ve sûrede geçen cedelleri ele aldık. İkinci bölümde ise Meryem sûresinin içerdiği Kıssalardan sûrenin ana temasını oluşturan Hz. Zekeriya-Yahyâ (a.s) ile Hz. İsa ve validesi Hz. Meryem kıssalarını tüm yönleriyle ele almaya çalıştık.

1.3. Konulu Tefsîr

Tefsîrin doğuşu efendimiz (s.a.v) ile başlamıştır. O, ashâb-ı kirâm’ın anlamadığı âyet veya kelimeleri kendilerine açıklardı. Her ne kadar Kur’ân kendi dilleri ile iniyor olsa da ashâb-ı kirâm’ın bir kısmının ümmî olmaları, din ve kitap konusunda hiçbir bilgilerinin olmaması ve Kur’ân’ın bazı kısımlarının amelî hayatla ilgili emirler içermesi nedeniyle Peygamberimizin rehberliğine ve izahlarına

(14)

3

ihtiyaçları oluyordu. Bu dönemde Kur’ân’ı anlama konusunda herhangi bir zorluk çıkmıyordu.3

“Peygamberimizin vefatından sonra ise ashâb-ı kirâm ihtilaf ettikleri yerleri kendi aralarında tefsîr konusunda öne çıkan, yetkin olan arkadaşlarına sorarlardı. Bu dönemde tefsîr faaliyeti şifahî yani sözlü olarak yapılmaktaydı. Bildiğimiz anlamda tefsîr, ilk zamanlarda şifahî bir takım rivâyetlerin yanında garip kelimelerin kısa izahı şeklinde başlamış ve sonuçta da Kur’ân’ın bütün âyetlerini kapsar hale gelmiştir.”4

Tefsîrin tedvin dönemine girmesiyle daha önce şifahî (sözlü) olarak aktarılan rivâyetler derlenmiş, garip kelimelerin izahına yer verilmiştir. İleri dönemlerde mezheplerin ortaya çıkmasıyla da dirâyet tefsîri gelişmeye başlamıştır.5

“Tefsîr ilmi, dirâyet tefsîrinin başlayıp gelişmesiyle beraber zamanla kendi içerisinde çeşitli kategorilere ayrılmıştır. Bunlar: Îşari, lugavî, edebî, felsefî, ictimaî ve konulu tefsîrlerdir. Bizim çalışmamız da konulu tefsîr kısmına girdiği için biz bunların içinden yalnızca konulu tefsîri inceleyip açıklamaya çalışacağız.”

1.3.1. Konulu Tefsîrin Tanımı

Konulu tefsîrin ne olduğu konusunda usûlcüler şu tanımları yapmışlardır: “Kur’ân âyetlerinin bütününü ya da bir sûresini göz önünde bulundurarak Kur’ân’daki bazı meseleleri tefsîr etmektir.”6

“Arap tefsîr edebiyatında “et-Tefsîr’u-l Mevzûî” olarak geçen “konulu tefsîr “Kur’ân’daki bir konuyu, Kur’ân’ın temel hedef ve ilkelerine uygun bir şekilde belli usûller etrafında bütüncül olarak araştırıp ortaya koyma yöntemine verilen isimdir.”7

Konulu tefsîr “Kur’ân’da işlenen konulardan herhangi birine dair âyetleri bütüncül bir bakış açısıyla göz önünde bulundurarak Kur’ân’ın o konudaki görüşünü ortaya koyma çabasıdır.”8

3 Gökkır, Meryem Sûresi..., s. 5. 4 Gökkır, Meryem Sûresi..., s. 6. 5

M. Sait Şimşek, Günümüz Tefsîr Problemleri, Kitap Dünyası Yay. Konya 2008, s.41

6

Nurettin Itr, Ulûmu’l-Kur’âni’l-Kerîm, Tabetu’s-Sebah Yay. Şam, 1996, s. 115.

7

(15)

4

Bu tanımlara baktığımız zaman aralarında çok önemli farklar görünmemektedir. Sonuçta bütün tanımların şu noktaya çıktığını görmekteyiz: Kur’ân’ın içerisinden belli bir konu ya da meseleyi veya belli bir bölümünü ele alıp özel olarak onu Kur’ân âyetleri çerçevesinde inceleyip tefsîr etmektir.

1.3.2. Konulu Tefsîrin Tarihi

“Konulu tefsîr yöntemi, sistematik bir yöntem ve ekol olarak çağdaş zamanların ürünü olmakla birlikte pratik düzeyde yapılışı, Peygamberimiz (s.a.v) zamanına kadar dayanmaktadır. Peygamberimiz, (s.a.v) vaaz ve irşatlarında bir konuyu anlatırken konuyla ilgili diğer âyetleri de zikrediyordu. Basit düzeyde de olsa bu durum sahâbe, tâbiûn ve sonraki zamanlarda da devam etmiştir.”

“Aynı durum Kur’ân’ın tamamını tefsîr eden bazı tefsîr kitaplarında da görülmektedir. Bu kitaplarda ele alınan konu, ilgili başka âyet, hadis, sahâbe sözü ve harici bilgilerle desteklenmiştir. Yalnız bu yöntem gerek teorik ve gerekse pratik olarak çağdaş zamanlarda daha çok geliştirilmiştir.”9

“Tedvîn döneminin başlayıp gelişmesi ile birlikte bazı âlimlerin Kur’ân âyetlerini belirli gruplandırmalara gittikleri görülmektedir. Geçmişte konulu tefsîr metodunu en çok kullananların fakihler olduğunu görmekteyiz. Misal olarak fukaha, abdest ve teyemmümle ilgili âyetleri “Tâhâret” babı altında toplayarak bu âyetlerden Tâhâret ve temizlikle ilgili hükümleri çıkarırken, namaz, kıyam, rükû ve kıraâtle ilgili âyetleri de “namaz babı” altında toplamışlardır. Daha sonra genel anlamıyla Kur’ân ilimleri diyebileceğimiz ve Kur’ân’la bağlantılı herhangi bir yönü bulunan müstakil sûre eserlerinin de telif edildiğini görmekteyiz.”10

1.3.3. Konulu Tefsîrin Önemi

Mustafa Müslim konulu tefsîrin önemini ve özelliklerini dört maddede toplamaktadır. O dört madde şöyledir:

8

Şimşek, Günümüz Tefsîr Problemleri, s.127.

9

Ünver, Tefsîr Tarihi ve Usûlü, s. 145.

10

Şahin Güven, Çağdaş Tefsîr Araştırmalarında Konulu Tefsîr Metodu, Şûrâ Yay. İstanbul, 2001, s. 53-54.

(16)

5

1. “Toplulukların daima ihtiyaçları yenilenir, yeni fikirlerin ortaya çıkışı ve çağdaş bilimlere dayalı olarak gelişen teoriler karşısında sağlıklı bakış açılarına ulaşmak ve sağlıklı çözümler üretmek ancak konulu tefsîr ile mümkündür. Müslüman araştırmacı, bazı ilimlerde bir teoriyle karşılaştığında o konuyla ilgili bir araya getirilmiş ve onlara dayanarak o teoriyi tartışacak âyetler bulamamaktadır. İşte burada konulu tefsîrler araştırmacıya bu imkânı sunmaktadır.”

2. “Bir konunun seçilmesi ve araştırılarak incelenmesi, ilgili âyetlerin bir araya getirilmesi, o âyetlerle ilgili nüzûl sebeplerinin derlenmesi, âyetin indiği evrelerin belirlenmesi, âyetler arasında çelişkiliymiş gibi görünen konuların çözüme kavuşturulması, bunların hepsi konuya ilmi bir hava kazandırır, geniş ve kapsamlı çalışmaların ortaya çıkmasına neden olur.”

3. “Araştırmacı, konulu tefsîr sayesinde özgünlüğü tükenmeyen Kur’ân’ın i’câzına ilişkin yeni boyutlar ortaya çıkarır. Kur’ân’ın yeni yol gösterimleri bu sayede ortaya çıkar.”

4. “Günümüzde Müslüman bilginlerinin, batılıların yöntemlerini belirledikleri Pedagoji, Psikoloji, Sosyoloji, Ekonomi gibi birçok bilim dallarının etkisinde oldukları bir gerçektir. Konu tefsîriyle ilgili çalışmalar, Müslüman âlimleri bu durumdan kurtaracak ve bu ilim dallarına dair kendilerine yöntemler sunacaktır.”11

1.3.4. Konulu Tefsîrin Çeşitleri

Konulu tefsîr temelde üç bölüme ayrılmaktadır:

Birincisi: Kur’ân merkezli konulu tefsîr, bu da kendi içinde iki kısma ayrılmaktadır:

a. Konu tefsîri: Bu kavram tefsîrinden daha kapsamlıdır. b. Kavram tefsîri: Bu ise konu tefsîrinden daha dar çerçevelidir

İkincisi: Sûre merkezli konulu tefsîr: Sûre merkezli konulu tefsîr de kendi içinde iki kısma ayrılır:

11

(17)

6 a. Sûredeki tek konunun tefsîri. b. Sûrenin tüm konularının tefsîri.

Üçüncüsü: “Âyet eksenli konulu tefsîr: Kur’ân’daki bir âyet ele alınarak onunla ilgili diğer âyetlerden, ayrıca hadis, ashâb ve tâbiûn rivâyetleri, diğer tefsircilerin görüşleri ve çeşitli diğer kaynaklardan hareketle âyetleri her yönleriyle irdeleme şeklinde gerçekleştirilir.”12

1.3.5. Sûre Eksenli Konulu Tefsîr

Yukarıda değindiğimiz gibi konulu tefsîr üç kısma ayrılmaktadır. Bizim araştırmamız sûre eksenli konulu tefsîre girdiği için, sûre eksenli konulu tefsîrle ilgili bilgi vermekte fayda vardır.

Sûre eksenli konulu tefsîr, Kur’ân sûrelerinden herhangi birini, en ince detayına varıncaya kadar araştırmak maksadı ile sûrenin özel ve genel hedeflerini, maksadını ve kapsadığı konuların birbirileri ile olan münasebetlerini açıklamak sûretiyle, sûreyi top yekün olarak ele alıp incelemektir. Böyle araştırmalarda sadece bir sûrenin temel hedefinin araştırılması söz konusudur.13

1.3.6. Sûre Eksenli Konulu Tefsîr’in Metodu

“Sûre eksenli konulu tefsîr yönteminde şu metod takip edilir: “İlk başta Kur’ân’dan bir bölüm (sûre) seçilir, seçilen bölüm hakkında genel bilgiler verilir. Örneğin sûrenin adı, okunması ile ilgili sevapları, indiği yer, iniş sürecinde mushafta nerede yer aldığı, kaç âyetten oluştuğu, sûrenin geneli veya âyet bölümleriyle ilgili sebebi nüzûl rivâyetlerinin neler olduğu ortaya konur. Sonraki en önemli evre ise, sûrenin amacını tespit etmektir. Bunu yapmakta ya sûre isminin anlamını veya sûrenin kapsasdığı konuları ya da sûrenin nüzûl zaman ve mekânını araştırmakla ortaya konabilir. En son da sûre, içerdiği konular bakımından tasnif edilerek bütün konular en ince detayına kadar gözden geçirilir.”14

12

Ünver, Tefsîr Tarihi ve Usûlü, s. 145.

13

Muhammed Mahmud el-Hicâzî, el-Vahdetu’l-Mevdûîyye fî’l-Kur’âni’l-Kerîm, Daru’l-Kutubi’l-Hadise Yay. Kahire, 1985, s.24.

14

(18)

7

“Sûre bütünlüğüne münhasır konulu tefsîr, genellikle daha kısa, konuyu dağıtmadan ve mümkün olduğu kadar Kur’ân’ın bütünlüğü içerisinde kalınarak ve buna özen gösterilerek yapılmalıdır. Buna rağmen zaman zaman tekrarlardan kaçınılmadığı da bir gerçektir. Bu durum belki de Kur’ân’ın bablara ve bölümlere ayrılmamış bir kitap olmasından kaynaklanmaktadır.”

“Sûre eksenli konulu tefsîrin eleştirilen yönlerine rağmen her sûrenin kendine özgü bir hedefinin olmasından dolayı konulu tefsîre dâhil edilmesi daha uygundur. Ayrıca “sûreyi oluşturan âyet ve konular arasındaki münasebet ve bir sûre hakkında derli toplu bilgiye ulaşmanın en önemli yolunun sûre eksenli çalışmalardan geçmesi gibi nedenlerle, bu tür çalışmaların hemen hepsi konulu tefsîr çalışmalarından sayılması gerektiği gerçeğe daha yakın gözükmektedir.”15

15

(19)

8

BİRİNCİ BÖLÜM

MERYEM SÛRESİNE GENEL BAKIŞ

Meryem sûresi tevhîd ve Allah’a atfedilen eşler ve çocuklar iddiasını reddeden hükümlerin etrafında dönüp dolaşıyor. Bir nebze tevhîd esasına dayanan ölümden sonra diriliş meselesine temas ediyor. Umûmiyetle Mekke döneminde inen sûrelerde olduğu gibi bu sûrenin de üzerinde durduğu temel konular bunlardan ibarettir.16

“Kıssalar yine bu sûrenin esasını teşkil ediyor. “Sûre önce Zekeriya (a.s) ve Yahyâ’nın (a.s) kıssası ile başlıyor. Ardından Hz. Meryem’in kıssası yer alıyor. Hz. İsa’nın (a.s) doğuşu, Hz. İbrahim’in (a.s) babası ile olan diyalogu ve Allah tarafından gönderilen bazı peygamberlere kısa işaretler şeklinde sûrede varit oluyor. Bu kıssalar aşağı yukarı sûrenin üçte ikisini kaplıyor. Sûre ana hedef olarak Yaratanın birliğini ve ölümden sonra tekrar dirilmeyi gözler önüne sermek, Allah’a evlat veya şerik isnat etmeyi reddedip peygamberlerin peşinden gidenler arasında hidayete erenlerle sapıklığa düşenlerin takip ettikleri metodu açıklamak gayesini güdüyor. Bu arada bir takım mahşer meydanındaki olaylara ve ölümden sonra tekrar dirilmeyi red edenlerle yapılan cedellere yer veriyor.”17

2.1. SÛRENİN İSMİ

Kur’ân-ı Kerîm’deki sûreler, isimlerini: İçinde geçen hayvan isimlerinden,18

Peygamber isimlerinden,19 kavimler ve toplulukların isimlerinden,20 içinde geçen bir olaydan,21 başlarında bulunan hurûf-î Mukattâlardan22 veya ilk âyetinde geçen bir

16

Seyyid Kutub, fî Zilâl-îl-Kur’ân, , Hikmet Yay. İstanbul, 2012,c. 9/487.

17

Seyyid Kutub, fî Zilâl, c. 9/487.

18

Bakara Sûresi, Ankebût Sûresi vb.

19

Yusuf Sûresi, Nuh Sûresi vb.

20

Rûm Sûresi, en-Nisâ Sûresi vb.

21

Mâide Sûresi, Enâm sûresi vb.

22

(20)

9 kelimeden almaktadır.23

Meryem sûresi de adını sûrenin 16-40 Âyetleri arasında geçen Meryem ve oğlu İsa kıssasından almaktadır.24

“Kur’ân’da ismen zikredilen tek kadın Meryem’dir. Meryem Sûresinde Meryem’in ismi bir kez sûrenin 16. âyetinde doğrudan kendisini ifade için ( يِف ْرُكْذا َو َمَي ْرَم ِباَتِكْلا/kitapta Meryem’i de an), 34. âyetinde oğlu Hz. İsa’nın (a.s)adı kendisine nisbet edilirken ( َمَي ْرَم ُنْبا ىَسيِع َكِلَذ/işte Meryem oğlu İsa budur) olmak üzere toplamda iki kez geçmektedir. Sûrenin diğer âyetlerinde Meryem ismi açıkça zikredilmemiştir. Bir de Tahrîm 66/10 âyetinde “Nûh ve Lût’un hanımları” ve yine Tahrîm 66/11’de “Firavun’un hanımı” ifadeleri ile bu üç kadın tanımlanırken, aynı bağlamda yer alan Meryem ise Tahrîm 66/12’de “İmran kızı Meryem” ifadesi ile ismen anılmaktadır.”

Meryem sûresinde dikkat çeken şey sûrede on bir peygamberin (a.s) ismi geçmesine rağmen Meryem ismi açık bir şekilde sadece bir yerde zikredildiği halde, sûreye adını vermesidir.

“İbn Abbas’ın (r.a) Meryem sûresini, başındaki Mukattâ harfleriyle adlandırdığına dair rivâyeti oldukça dikkat çekicidir. Buhârî de Kitab’ t-Tefsîr’de KafHaYa’AynSad adını tercih etmiştir. Ancak Suyûtî el-İtkan fi Ulûm’u-l Kur’ân’ adlı kitabında, birden fazla ismi olan sûreleri sıralarken Meryem sûresine yer vermemiştir.”25

2.2. SÛRENİN ÂYET SAYISI

Meryem sûresinin kaç âyet olduğuna değinmeden önce, kısaca âyetin tanımını, Kur’ân’da kaç âyet olduğu, ilk ve son âyetlerin hangileri olduğu gibi bazı konulara değinmemizde fayda olacağını düşünmekteyiz.

“Âyet kelimesi lugatta, “iz, açık işaret, delil, emare, ibret, alâmet, şaşırtıcı iş ve mu’cize anlamlarına gelmektedir. Allah’ın varlığına işaret eden her ne varsa da âyet denilmiştir, çoğulu “âyy” ya da “âyât” tır.” Istilahî olarak da, “Kur’ân’ın her hangi bir sûresinde, bir veya birkaç kelime veya cümleden oluşan, buna ek olarak

23

Âdiyât Sûresi, Kâria Sûresi vb.

24

Kur’ân yolu Türkçe Meâl ve Tefsîr, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara 2012, V, 619

25

Celaleddin Abdurrahmân Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmî’l-Kur’ân, Daru’l-Arabî Yay. Beyrut, 1987, 1/166-178

(21)

10

başında ve sonundan f3asılalar ile ayrılmış olan kelime veya cümle bütünlüğüne âyet denir.”26

“Âyetlerin tertîbi de tevkîfîdir. Nâzil olan her âyetin hangi sûrenin neresinde olacağını Hz. Peygamber (s.a.v) bilir ve olması gereken yere yazılmasını vahiy kâtiplerine bildirirdi, bu konuda icma-î ümmet vardır, burada rey ve ictihad söz konusu değildir. İlk ve son nâzil olan âyetler hususunda da Âlimlerin ekseriyesi, ilk inmiş olan âyetlerin “Alak” sûresinin başındaki beş âyeti olduğunu söylemektedirler. En son inen âyet hakkında ise Âlimler arasında bir görüş birliği bulunmamaktadır. Burada birkaç görüş vardır: Bakara 278, Bakara 281, Nisa 176, Tevbe 128-129, Nasr 1-3 ve Maide 3 diyenler bulunmaktadır.”27

“Meryem sûresi, 98 âyetten oluşmaktadır ve Mekke'de nâzil olmuştur. Bazı müfessirlere göre 58. âyet, bazılarına ise 71. âyet Medine'de nâzil olmuştur.28

Kur’ân’da ki âyetlerin sayısında da âlimlerin ihtilafı vardır. Âyet sayısındaki ihtilaf, bazı âyet sonlarının tam tespit edilmemesi, besmelenin âyet olarak kabul edilip edilmeme hususu ve hurûf-û mukatânın bir âyet sayılıp sayılmaması gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır. İbn Abbas 6216, Basra âlimleri 6204, Medineliler 6219, Şamlılar 6226, Kufeliler 6236 âyet olduğunu söylemişlerdir. En çok kabul gören görüşün ise Kufelilerin görüşü olan 6236 âyet olduğu belirtilmiştir.”29

2.3. SÛRENİN MUSHAFTAKİ YERİ

“Sûrenin mushaftaki yerine değinmeden önce kısa bir bilgi vermemiz gerekmektedir. “Mekkî sûrelerin özelliklerin bir özelliği de içerisinde geçmiş peygamber kıssalarını barındırmasıdır. Kıssaların yer almasından da anlaşılacağı gibi Meryem sûresi Mekkî (Hz. Peygamber’in Mekke’de olduğu dönemlerde inmiş olan sûrelere Mekkî sûre denir) bir sûredir. Meryem Sûresi Mekkî sûrelerin başlıca özelliklerinden olan “صعيهك /mukattâ harfleri” ile başlaması, secde âyeti içermesi,30

“ الَك /kella” kelimesinin yer alması31

ve peygamber kıssalarını barındırması gibi

26

Muhsin Demirci, Tefsîr Tarihi ve Usûlü, Anadolu Üniversitesi Yay. Eskişehir, s. 39

27

İsmail Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Ankara 2004, s. 56.

28

Suyûtî, el-İtkân, 1/47.

29

Demirci, Tefsîr Tarihi ve Usûlü, s. 40.

30

Meryem, 19/58.

31

(22)

11 özellikleri taşımaktadır.32

Suyûtî (v. 1505) el-İtkân fi Ulûmi’l-Kur’ân adlı kitabında sûrenin Habeşistan hicreti öncesinde nâzil olduğunu rivâyet etmektedir. Meşhur olan rivâyete göre, Ca’fer b. Ebi Talib sûrede yer alan Meryem kıssasını Habeş kralı Neccaşî’ye okumuş ve Neccaşî de bundan çok etkilenmiştir. Bununla birlikte, sûredeki 58 ve 71. âyetlerinin Medine döneminde indiği yönünde haberler vardır.”33

“Ancak âyetlerin birbiriyle olan sıkı ilişkilerinden dolayı bu kısımların da Mekke’de nâzil olduğu düşüncesine sevk etmektedir.”

“Meryem sûresinin sırası, Hz. Osman Mushafsına göre on dokuzdur. Nüzûl sırasına göre ise kırk dördüncü Sırada bulunmaktadır.34

Sûrenin “Fâtır” sûresinden sonra “Tâhâ” sûresinden önce nâzil olduğu rivâyet edilmektedir.” “Suyûtî İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ ve Enbiyâ sûrelerinin Kur’ân’da ilk inen sûreler olduklarını zikreder.35 Kur’ân metninin tarihlendirilmesi konusunda önemli çalışmalar yapan oryantalistlerden Nöldeke ise nübüvvetin 7 veya 8. Yılında 616 veya 617 tarihinde gerçekleşen Habeşistan olayına dayanarak Meryem sûresinin orta dönem Mekkî sûrelerden olduğunu iddia eder.”36

2.4. SÛRENİN NÜZÛL SEBEBİ

İlk önce genel olarak nüzûl ortamı (Mekkî-Medenî) ve esbab-ı nüzûl’un tanımalarına ve usûlcülerin bunlarla ilgili izahatlarına bakmamızda fayda olacaktır.

“Kur’ân sûrelerinin Mekkî ve Medenî ayırımı meselesinde üç görüş vardır. Birincisi: “vahyin nâzil olduğu yer göz önüne alınarak yapılan ayırım; bu görüşe göre Mekke ve civarında inen sûreler veya âyetler Mekkî, Medine ve civarında inen âyet veya sûreler ise Medenî’dir.”

İkincisi: “Hitap edilen topluluklar dikkate alınarak yapılan ayırım: Bu görüşe göre Mekkelilere hitap eden âyetler veya sûreler Mekkî, Medinelilere hitap edenler de Medenîdir. Bu görüş kapsam olarak daha dardır.”

32

Bedreddin Muhammed b. Bahadır ez-Zerkeşî, el-Burhân fî Ulûm-îl-Kur’ân, Daru’l-Hadis Yay. Beyrut, 2007, 1/188-189; Suyûtî, el-İtkân, 1/29; Suphi Salih, Mebâhîs fî Ulûm-îl-Kur’ân, Daru’l-İlm li’l-Melayin Yay. Beyrut, 2005, s. 181-182.

33

Suyûtî, el-İtkân, 1/47.

34

Zeki Duman, Beyan-ul-Hak, Kur’ân-ı Kerim’in nüzûl Sırasına Göre Tefsîri, DİB Yay. Ankara, 2006, 1/357.

35

Suyûtî, el-İtkân, 1/178-199.

36

(23)

12

Üçüncüsü: “Medineye hicret dikkate alınarak yapılan ayırım: Bu görüşe göre hicretten önce inen âyetler Mekkî, hicretten sonra inenler ise Medenî’dir. Üç görüş arasında kabul görmüş olanı bu görüştür.”37

Sebeb-î Nüzûl ise “Hz. Efendimizin peygamberlik döneminde vaki bulan ve Kur’ân’ın bir veya birkaç âyetinin yahut bir sûresinin nâzil olmasına yol açan olayı, durumu ya da soruyu ifade etmek üzere kullanılan tâbirdir. Kur’ân-ı Kerîm’in bütün âyetleri belli nedenlere bağlı olarak nâzil olmamıştır. Tefsir bilginleri sadece 500 kadar âyetin nüzûl nedenlerinin bulunduğunu tespit etmişlerdir.”38

Meryem sûresinin nüzul sebebine gelince, “tefsîr kaynaklarında yalnızca sûredeki altmış dört, altmış altı, yetmiş yedi ve doksan altıncı Âyetlerinin nüzul sebebi zikredilmektedir. İlgili bu Âyetlerin tefsîri esnasında bu nüzul sebeplerine yer verilecektir.”

2.5. SÛRELER ARASI MÜNASEBET BAKIMINDAN MERYEM SÛRESİ

“Kaynaklarda Meryem sûresinin kendinden önceki Kehf sûresi ile olan bağlantısına yer verilirken daha çok Kehf ve Meryem sûrelerinde yer alan kıssalar üzerinden bağlantılar kurulmaktadır. Bu değerlenmelere göre, Kehf sûresinde olağanüstü şaşırtıcı olaylara değinilmiştir. Ashâb-ı Kehf’in yiyip içmeden, çok uzun bir zaman mağarada kalmaları, Hz. Musa-Hızır (a.s) ve Zülkarneyn kıssaları gibi olaylar bu sûrede yer almıştır. Meryem sûresinde de, babası ve annesi yaşlı olan Yahyâ’nın (a.s) mucizevî doğumu ile İsa’nın (a.s)Meryem’den babasız olarak doğması yer almaktadır. Ayrıca Kehf sûresinde kıssalarına yer verilen Ashâb-ı Kehf, Hz. İsa’nın (a.s)ümmetinden olup dolayısıyla önce Kehf sûresinde, Kehf ashabının, ardından Meryem sûresinde tabi oldukları nebilerinin yani İsa’nın kıssaları anlatılmış olmaktadır.”39

37Mehmet Paçacı, Kur’ân ve Hadis İlimleri, Ankara Üniversitesi Basım Evi, Ankara 2007, s.128-129 38

Fethi Ahmet Polat, İslam Tefsîr Geleneğinde Akılcı Söyleme Yöneltilen Eleştiriler, İz yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 212

39Celaleddin Abdurrahmân Suyûtî, Tenasuku’d-Dürer fî Tenasubi’s-Suver,

(24)

13

Sûreler arasında olduğu belirtilen bu tür bağlantılar “Hz. Peygamber ‘e (s.a.v) veya ashâb-ı kirâm’a dayanan bir yorum olmayıp aklî çıkarımlarla kurulan bağlantılardır. Nitekim sûrenin faziletleri konusunda öne çıkan rivâyetlerin de sûredeki kıssalar merkezli olduğu görülmektedir.” “Zamahşerî (v. 1144)’nin Keşşâf’ında yer alan rivâyet bunun en önemli göstergesidir: “Meryem sûresini okuyan kimseye Zekeriya (a.s)’yı, Meryem’i İsa’ya (a.s)ve sûrede geçen diğer nebîleri reddeden ve tasdik edenlerin sayısınca ve yine dünyada Allah’a dua eden ve etmeyen kimselerin sayısınca iyilik verilir.40

2.6. ÖNEM AÇISINDAN MERYEM SÛRESİ

İslam coğrafyasında Meryem sûresi birçok sanatsal etkinlikte yer almıştır. Nitekim Osmanlı’da özellikle İstanbul’un fethi ile birlikte Osmanlı tezhip sanatında sûrenin sanatsal bir ilgi gördüğü de gözlenmektedir. Bu süslemede Meryem sûresinin Kur’ân mushafının fiziksel olarak tam ortasında yer alması önemli rol oynamış olabileceği gibi tabii ki sûrede kıssasına yer verilen Meryem’den dolayı bir kadınsal boyut da söz konusu olabileceği düşünülebilir. Bu süslemeyi Müslümanların Meryem ile Hıristiyanlara vermek istedikleri mesaj olarak da değerlendirmek mümkündür.41

Daha sonraki dönemlerde özellikle Hıristiyan âleminde Meryem’in iki kültür arasında bir köprü olabileceği düşüncelerinin gelişmiş olduğunu görüyoruz. İslam ve Hıristiyan kültürlerinin her ikisinde de ortak bir değer olan Meryem, diyalog açısından bir köprü olarak ele alınmış, arada Hz. Peygamber’in kızı Fatıma ile benzerliğine vurgular yapılmıştır.42

Bu benzerliklere Şîî dünya, özellikle Meryem kültürünün yoğun işlendiği Katolik dünya ile diyalogda Meryemi, köprü olarak kullanmıştır. Fakat bu konuda batılı İslam araştırmacılarından “Tim Winter çalışmasında, Meryem’in, diyalog konusunda bir köprü olmasının adeta

40

Mahmut b. Ömer ez-Zamahşerî, Keşşâf, an Hakaiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Akâvîl fî

Vücûhi’t-Te’vîl, Riyad, 1998, c, 4/62. 41

Zeren Tanındı, The Decorated Sura of Maryam, 1999, s.62.

42

Bkz. J. D. McAuliffe, Chosen of All women: Mary and Fatima in Qur’anic Exegesis,

(25)

14

olanaksızlığından söz etmekte, İslam ve Hıristiyanlığın Meryem telakkilerindeki teolojik farklılıkları vurgulamaktadır.43

Meryem’in hem İslam hem de Hıristiyanlık tarafından önemsenmesi, İslam ve Hıristiyan dünya arasında ortak bir değer olması, sûreyi dinler ve kültürler arası diyalog açısından da ilginç kılmaktadır. Dolayısıyla şahıs ve sûre olarak Meryem’in gerek ülkemizde gerekse batıdaki dinler tarihi ve dinler arası diyalog çalışmalarında yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kişi olarak Meryem ve Kur’ân’dan bir sûre olarak Meryem sûresi üzerine yapılan akademik çalışmalarda söz konusu diyalog boyutu üzerinde durulmaktadır.44

Meryem sûresinin, İslam’ın iki temel esası olan “tevhîd” ve “ahiret” temaları çerçevesinde şekillendiğini ve sûrede Hıristiyanların Hz. İsa’nın (a.s)ulûhiyeti inançlarına yönelik eleştiri göz önüne alındığında sûrede Hıristiyan inançlarına yönelik bir kalem kavgası havası olduğunu söyleyebiliriz. Zira sûrenin genelinde belirgin şekilde görülen tevhîd ve ahiret temaları, Allah’ın birliği, çocuk sahibi olmaktan münezzeh olması, yeniden dirilişin gerçekliği ve tekrar dirilişin ilk yaratılış gibi olacağı vurgusu etrafında işlenmektedir. Bu da İsa’nın mucizevî doğumu ile bağlantılı şekilde düşünüldüğünde Hıristiyanlara yönelik oldukça önemli bir eleştiridir.45

2.7. SÛRENİN ÜSLÛBU

“Kur’ân-ı Kerim, iletisini muhatabına iletmek, benliğine kazımak, muhatabın beynini, kalbini ve vicdanını dürtülemek ve düşünmesini sağlamak için çeşitli ve etkileyici üslûplar kullanmıştır.46

Bu üslûplar, Kur’ân’ın genelinde olduğu gibi tek tek sûrelerde de görülür. Dolayısıyla Kur’ân’ın tamamında olduğu gibi doğal olarak Meryem sûresinde de bu üslûp mevcuttur. Bizim buradaki gayemiz Meryem sûresinde bulunan üslûbu incelemek, açıklamak ve onu gözler önüne sermektir.”

43

Bkz. Tim Winter, ‘A Theme for Dialogue? Journal of Ecumenical Studies, 1999, c. 36: 3-4 s. 439-469.

44

Günay Tümer’in dinler tarihi alanındaki Hıristiyan ve İslam Dinlerinde Meryem (Ankara Üniversitesi, Doçentlik Tezi, Ankara 1979) adlı çalışması konuyu mukayeseli şekilde sunmaktadır.

45

Sûre tefsîri olarak Meryem sûresi konusunda Giritli Sırrı Paşa’nın Sırr-ı Meryem adında müstakil bir çalışması göze çarpmaktadır. Konun detayı için bu esere başvurulabilir.

46

Halil Çiçek, 20. Asırda Kur’ân İlimleri Çalışmaları, Timaş yayınları, referans kitap dizisi, no: 12, İstanbul, 1996, s. 85.

(26)

15

Kur’ân’ın dil ve üslûp yapısı, Kur’ân ilimlerinde ilk dönemlerden bu yana üzerinde önemle durulan konulardandır. Bu kapsamda Kur’ân’ın i’cazı ile âyet ve sûreler arasındaki münasebetler gerek üslûp eserlerinde, gerekse bizzat tefsîr kitaplarında oldukça geniş şekilde tartışma zemini bulmuştur. Bu konuya günümüz Kur’ân araştırmacıları da gereken ilgiyi göstermiş ve Kur’ân’ın dil ve metin yapısı üzerinde oldukça önemli çalışmalar yapılmıştır.

“Üslûb’un sözlük anlamı, develerin oluşturduğu sıra, yön, yöntem, tutulan yol anlamlarına gelir.47

Terim olarak, konuşmacının konuşmasını oluştururken ve kelimelerini seçerken izlediği yöntemdir. Üslûb-ûl-Kur’ân, onun kelamını oluştururken ve kelimelerini seçerken kendisine has olan üslûbudur. Buna göre Kur’ân-ı Kerîm’e has ve özel bir üslûbun bulunmasında her hangi bir gariplik yoktur. Çünkü her ilahî ve insanî kelamın kendisine mahsus bir üslûbu vardır.”48

“Kur’ân’daki te’kitler, hazıflar, takdim-te’hirler, ses dönüştürmeleri, iltifatlar, haberî ve inşaî anlatım şekilleri, haber cümlelerinin emir makamında olması, acayiplik makamında sesleniş, çokluk makamında azlık cümlesi, ibdal, benzerlik, tevriye, mukabele, rahmetin ikab, îmânın küfür üzerine takdim edilmesi, veciz ifadeler, itnab, tekrarlar gibi pek çok husus Kur’ân’ın üslûp özelliğini meydana getirir.”49

2.8. SÛREDEKİ EDEBÎ SANATLAR

Kur’ân-ı Kerim’de, mesajın muhata mal olması, kişiliğine işlemesi, aklını, kalbini ve vicdanını etkilemesi için çeşitli edebî sanatlar kullanılmıştır.

Meryem sûresinde bulunan edebî sanatları şöyle açıklayabiliriz. Sûrenin 66. âyetinde geçen “ناَسنِإ/ insan” kelimesini verebiliriz. Âyette geçen “ اَم اَذِئَأ ُناَسنِلإا ُلوُقَي َو اًّيَح ُج َرْخُأ َف ْوَسَل ُّتِم/ İnsan der ki: Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım” cümlesinde geçen ‘insan’dan maksat kâfirdir. Çünkü ölümden

47

Muhammed b.Mukrem ibn Manzûr, Lisanû’l-Arab, Daru’l-Meârif, Kahire 1981, 3/2058.

48

Ünver, Tefsir Tarihi..., s. 204.

49

(27)

16

sonra dirilip hesaba çekilmeyi bütün insanlar değil sadece kâfirler inkâr eder. Burada “zikr-î umûm (insan) irade-î husûs (kâfir)” vardır.50

“Tıbâk, hakikat olsun mecâz olsun aralarında zıtlık bulunan kelimelerin bir ibarede uyum içinde yer almasıdır. Meryem sûresinin 97. âyetinde “tıbâk” sanatı vardır. Âyette geçen “رِ شَبُت-رِذنُت/müjdeleyesin-korkutasın” kelimelerde tıbâk vardır. Çünkü bilindiği gibi müjdelemek ve uyarmak bir birine zıt kelimelerdir. Aynı sanat sûrenin 66. âyetinde geçen “ ُّتِم-اًّيَح /öldüm-diri olarak” kelimeleri arasında da vardır.”51

“Cinâs, Yazılışları ve söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır. Cinâsı oluşturan sözcükler birbirinin aynısı olursa, okunuş ve yazılış bakımından fark yoksa “Cinâs-ı Tam” olur. Eğer sözcükler arasında bazı farklılıklar olursa bu, “Cinâs-ı gayr-î Tâm” olur. Sûrenin 85. âyetinde geçen “ا دْف َو/vefden” ile 86. Ayette geçen “ا د ْرِو /virden” sözcükleri arasında Cinâs-ı Gayr-î Tâm vardır. Zira ortadaki harfleri değişiktir ilkinde “ ْف”, ikincisinde ise ortadaki harf “ر”dır.”52

“Seci’, “nesirde cümlelerin veya cümle bölümlerinin sonunu, kulakta aynı sesi bırakan kelimelerle süsleme sanatıdır.”53

Tanımdan da anlaşıldığı gibi seci’, nesirde kâfiyeli kelimeler kullanmadır. Dolayısıyla Şiirde kâfiye neyse nesirde seci’ odur. Kur’ân-ı Kerim’in genelinde olduğu gibi Meryem sûresinde de seci’ sanatı hemen hemen her âyetin sonunda mevcuttur. Sûrenin 2. âyetinden 33. âyetine kadar seci’, “ااي ِرَك َز - اًّيِفَخ - اًّيِقَش - اًّيِل َو - اًّي ِض َر - اًّيِمَس - اًّيِتِع - ا ئْيَش - اًّيِوَس -اًّيِشَع...” şeklindedir. 34. âyetten 40. âyete kadar âyetlerin sonu “ َنو ُر َتْمَي - ُنوُكَيَف - ميِقَتْسُّم - ميِظَع - نيِبُّم - َنوُنِمْؤُي – َنوُعَج ْرُي” şeklinde gelmesine rağmen 41. âyetten sûre sonuna kadar seci’ sanatına dönüldüğünü ve âyet sonlarının “اًّيِبان - ا ئْيَش - اًّيِوَس - اًّي ِصَع - اًّيِل َو - اًّيِلَم - اًّي ِفَح - اًّيِقَش - اًّيِبَن ...” şeklinde olduğunu görmekteyiz.”54

“Mecâz, gerçek anlamın kastedilmesine mani olan bir karine ile bir münasebetin varlığı nedeniyle, gerçek anlamı dışında bir mânâda kullanılan sözcük

50

Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/506-507.

51

Ali Bulut, Belâgat Me’ânî, Beyân, Bedi’, s. 220.

52

Hikmet Akdemir, Belagat Terimleri Ansiklopedisi, Nil Yay. İzmir, 1999, s. 377.

53

Yekta Saraç, Klasik Edebiyat Bilgisi Belagat, s. 163.

54

(28)

17

veya cümledir. Kur’ân’da kelimeler gerçek mânâda kullanıldığı gibi mecâzî mânâda da kullanılmıştır. Meryem sûresinin 79. âyetinde geçen “ ُلوُقَي اَم ُبُتْكَنَس /biz onun söylediğini yazacağız” cümlesinde mecâz-ı aklî vardır. Cümlede kastedilen anlam “biz meleklere yazmalarını emrederiz ve onlar da yazarlar”. Allah (c.c) bunun yerine “biz yazacağız” ifadesini kullanmıştır. Dolayısıyla cümlede mecâz-ı akl-î vardır.”55

2.9. SÛREDEKİ FÂSILALAR

Meryem sûresinde 2-33 âyetlerini birbirinden ayıran fâsıla “اَي” ile başlar; Âyet 34’te konu değişimiyle birlikte fâsıla da değişir ve “و ile ن” bazen “اَي eli م” halini alır.

“Sûrenin 34. Âyetinden itibaren kıssa içerisinde cedel ortaya çıkmaktadır. Çünkü burada hakkında ihtilaf ve kargaşanın olduğu Hz. İsa (a.s) konusunda son sözün söylendiği vurgulanmaktadır: ( َمَي ْرَم ُنْبا ىَسيِع َكِلَذ/İşte Meryem oğlu İsa budur). Aslında burada dikkat çeken bir başka metinsel özellik var o da âyet 34 ile birlikte Hz. İsa’nın isminin ilk kez zikredilimiş olmasıdır. Kıssanın başından bu Âyete gelinceye kadar Meryem’in gebeliğinden ve bir bebek doğurmasından söz edilmekle beraber isim zikredilmemektedir. Konunun Hz. İsa (a.s) hakkında olduğunu bilmeyen birisi için ya da fikir olarak İsa ismine yoğunlaşmamış birisi için 34. âyette birden “Meryem oğlu İsa bu işte…” sözleri üslûp bakımından oldukça dikkat çekici olsa gerektir. Bu çarpıcılık aynı zamanda fâsıla ile de pekiştirilmiş gözükmektedir. Bu nedenledir ki âyet 41 ile birlikte Hz. İbrahim (a.s) kıssasına geçildiğinde “اي” fâsılasına tekrar dönüş yapılmaktadır.”56

“Özellikle ifade edecek olursak, sûrede kıssa ve cedel kısımlarının kendine has bir fâsılası var demek zor gözükmekle beraber, müşriklere yapılan tenkidin arttığı cedel’de, fâsılanın belli harflerle bittiği görülmektedir. Daha çok “ا ًد” sesinin hâkim olduğu bu fâsılalar, sûreye hâkim olan rahmet ve Rahmân ifadeleri ile bir denge oluşturur gibidir.”

55

Seyyid Kutub, fî Zilal-il-Kur’ân, Dâr-uş-Şurûk Yay. Kâhire, 1986, 9/530.

56

Seyyid Kurub, et-Tasvîr-ul-Fennî fî’l-Kur’ân, Beyrut, 1966, s. 91-92 (Türkçe çevirisi, Kur’ân’da

(29)

18

“Kıssalar kısmındaki yapısal farklılık, kıssa ve cedel bölümlerinin fâsılalar şekliyle da belirginlik kazandığını gösterir mi? Kıssa içerisindeki cedel için söylediğimiz bu düşünceyi bizzat kıssadan cedele geçiş görevini üstlenen sûrenin 59. âyeti ve sonraki âyetler için söylemek mümkün olmamaktadır. Çünkü bu geçişte fâsıla aynı kalıp değişmemektedir. Yalnızca fâsıladaki harflerin seçiminde değişim olmaktadır. Zira inkârcılara karşı söz konusu sert tenkitler arttıkça bu durum aynı şekilde üslûba da yansımaktadır. Nitekim âyet 75’ten itibaren fâsılaların “اد” ve “از” halini aldığı ve bazen vurgulu olarak geldiğini görmekteyiz.”

Kur’ân ifadesine te’kid katan, fâsılalardaki bu şeddeli ve biraz sert ses tekrarının yanı sıra. Sûrede bir kısım ses tekrarları daha mevcuttur. En belirgin ses tekrarları Meryem kıssasında “ ْرُكْذا َو/vezkür” ifadesinde yer alan “ذ” harfinin tekrarında görülmektedir.57

2.10.SÛREDEKİ TEKRARLAR

Meryem sûresinde tekrarlar genelde Meryem kıssasında, takibiyye Fa’sı ile yapılmaktadır. Olayların ardı ardına olduğu izlenimini veren “ف” aynı zamanda kıssada birer köşe taşı gibidir. Burada fa harfinin tekrarı sadece bir ses tekrarı olarak sûreye ahenk katmamakta, aynı zamanda anlam olarak ardı ardına takip eden gelişmeyi haber vermesi açısından “peş peşe oluşan bir tarihi süreci” Hz. İsa (a.s) ile ilgili bir gerçeği aktardığı izlenimini doğurmaktadır.58

“Sûrede dikkat çeken bir başka bir yapım özelliği ise, vahye muhatab olması nedeniyle Hz. Peygamber’in yer yer sûrede yer almış olmasıdır. Bu durum Mukataâ harflerinin hemen ardından gelen ilk âyette kendini “ كِ ب َر/Rabbike” ifadesi ile gösterir. Ebu Mansûr Muhammed el-Mâturîdî (v. M. 944), Te’vîlât-u Ehli’s-Sünne adlı tefsîrinde “ااي ِرَك َز ُهَدْبَع َكِ ب َر ِةَمْح َر ُرْكِذ /Rabbinin kulu Zekeriya’ya merhameti” (Meryem 19/2) âyetini yorumlarken, âyetin Hz. Peygamber’in nübüvvetine delil teşkil ettiğini söyler. Zira Mâturîdî der ki, âyet “Rabbinin kulu Zekeriya’ya (a.s) merhametini” Ehl-î Kitab’a anlatarak, onlara kendi ilahi kaynaklarında olanı haber vermektedir. Hz. Peygambere seslenerek “senin Rabbin” ifadesi üslûp olarak Hz.

57

Sâbûnî, Safvet..., 2/505.

58

(30)

19

Peygamber’i kıssa ve olaya dâhil etmektedir. Nitekim bu şekilde, Hz. Peygamber’e destek verilmekte ve efendimiz (s.a.v) tarihî olayların ve bazen de cedellerin içine çekilmektedir.”59

“Âyet 75’te olduğu gibi “ ْلُق” ile hitabın doğrudan Hz. Peygamber’e yapılmış olması, kıssanın sunumunda “رُكْذا” ifadesi ile Hz. Peygamber’e hitap edilmesi aynı şekilde Peygamber’i vahiy sürecine dâhil etmektedir. 75. Âyetle başlayan “Peygamber’e doğrudan hitap” 76, 77, 83, 84, 97 ve 98. Âyetleri ile sürmektedir.”

“Yapısal açıdan üzerinde durulması gereken hususlardan bir diğeri de, sûrenin iç örgüsünde sıkça geçen konu ve kavramlardır. Bunların başında Rahmet ve Rahmân sözcükleri gelmektedir. Rahmet temasının ağırlıklı olduğu sûrenin en büyük maksatlarından biri, Bikâî’ye göre “Allah’ın, seçkin kullarına bahşettiği nimetleri ortaya koymaktır.”60

Seyyid Kutub’un ifadesiyle, sûrede bir rahmet havası hâkimdir.61

Bu rahmet havası, sûrenin ilk kıssası olan Zekeriya (a.s) kıssasının ilk Âyeti ile başlamakta; sûrenin sonunda Rahmân’ın müminler için bir sevgi yaratacağını ifade eden 96. âyete kadar sürmektedir.”

“Sayısal olarak bakıldığında Kur’ân’ın genelinde 57 kez geçen Rahmân ismine mukabil sûrede 16 kez Rahmân ismi geçmekte ve Rahmân isminin kullanımı sûrenin cedel kısmında daha da artmaktadır. Rahmân ismi Kur’ân’ın genelinde olduğu gibi Meryem sûresinde de harf-i ta’rif ile kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra sûrede 8 kez Allah/lafzatullah yer almaktadır. Bu nedenle sûrede ‘Rahmet’ ve ‘Rahmân’ın yansımaları da her adımda fark edilir. Hz. Yahyâ (a.s)’ya Allah katından kalp yumuşaklığı ve safiyet/temizlik verilmesi; aynı şekilde Hz. Yahyâ’nın (a.s) ebeveynine, İsa’nın annesine güzel muamele etmelerinin belirtilmesi, Kutub’un söz ettiği, sûredeki rahmet havsının oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Bununla da kalmaz; Meryem kendisine zarar vereceğinden korktuğu kişiden Rahmân’a sığınır ( Meryem 19/18); melek ise doğacak çocuğun (Hz. İsa’nın) insanlara bir “Rahmet” olacağını söyler (Meryem 19/21). Hz. İbrahim (a.s) (a.s), babasını şeytana karşı

59

Ebu Mansûr Muhammed Mâturîdî, Te’vîlât-u Ehli’s-Sünne, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye Yay. Beyrut, 2004, 3/257.

60

Burhaneddin Ebu’l Hasan İbrahim b. Ömer el-Bikâî, Nazmu’d-Dürer fî Tenasubi’l-Âyat

ve’s-Suver, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye Yay. Beyrut,1995, 4/527. 61

(31)

20

uyarırken onun “Rahmân’a isyan” ettiğini hatırlatır. İbrahim (a.s), İshak ve Yâkub (a.s) hepsi “Rahmetten nasibini alırlar.”62 Hz. Harun (a.s), destekçi olsun diye Allah’ın Hz. Musa’ya (a.s) olan “Rahmetinden ötürü”63

verilmiştir. Bütün bunlar ve bunların neslinden gelen ‘Allah’ın nimet verdikleri’ kişiler, “Rahmân’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar.”64

İsra 17/110 âyetinde Allah’ın, Rahmân ismi ile ilgili şöyle denilmektedir: “De ki: Rabbinizi) ister ‘Allah’ diye çağırın, ister ‘Rahmân’ diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, Nihayet en güzel isimler O’nundur.” Hemen akabindeki Âyet ise, Allah’ın çocuğu ve ortağı bulunduğu iddialarını reddeder ki burada aynı iddianın vurgulandığı ve Rahmân isminin sıkça kullanıldığı Meryem sûresi ile ilginç bir bağlantı oluşturmaktadır. ‘Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur’ de ve O’nu tekbir ile yücelt.65

“Meryem sûresinin 2. âyetinde “ ب َر/Rabb” isminin de “ َكِ ب َر /Rabbike” ve “ ِ ب َر /Rabbî” şeklinde iyelik zamirleriyle kullanıldığı dikkat çekmektedir. Rabb ismi Mekkî sûrelerde sıkça yer alır. Ayrıca Kur’ân’da Allah lafzından sonra ulûhiyeti belirtmek için en çok kullanılan sıfattır. Kur’ân’da 970 kez geçen Rabb ismi genelde tekil muhatap (sen) zamirine izafetle; yer yer de insana ait diğer zamirlere izafe ile kullanılır. Bazen yer ve gök, âlem, doğu-batı gibi kavram ve varlıklara izafe ile de kullanıldığı olur.”

Sûredeki bu rahmet ve merhamet havasının yanı sıra şirke karşı üslûpta bir sertlik de söz konusudur. Yeniden dirilişi inkâr edenler, müminlere karşı mal ve makamla böbürlenenler, Allah’a ortak koşanlar, Allah’a çocuk isnat edenler ile ilgili genel eleştiriler oldukça serttir. Öyle ki “neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!66

Sûrede göze çarpan yapısal bir özellik de metinde iç bağlantıları oluşturduğunu düşündüğümüz ifade tekrarlarıdır. Bunlar özellikle kıssalar 62 Meryem, 19/50. 63 Meryem, 19/53. 64 Meryem, 19/58. 65 İsra, 17/111 66 Meryem, 19/90.

(32)

21

bölümünde yoğunlaşmış durumdadır. Mesela hemen hemen her kıssanın başında “ ِباَتِكْلا يِف ْرُكْذا َو / Kitapta an” cümlesi yer almaktadır. Bazen cedel kısmında da görülmektedir. Söz konusu ifade tekrarları hem kıssaları kendi içinde hem de kıssa ve cedeli sûre içinde birbirine bağlamaktadır.67

2.11. MUKATTÂ HARFLERİ

“Hurûf, harf kelimesinin çoğuludur. Mukattâ kelimesi de ayrılmış, münferit demektir. Hurûf-î Mukattâ ise; ayrılmış, münferit harfler demektir. Bunlara "hurûf-î teheccî", "evâilü's-süver" ve "fevâtihü's-süver" de denilmiştir.68

Kur’ân-ı Kerim‘de bu harflerle başlayan 29 sûre vardır, bunlardan 26 tanesi Mekkî sûreler; diğerleri ise Medeni sûrelerdendir. Meryem sûresi Mukattâ harfleriyle başlayan Mekkî sûrelerdendir.”

“Kalem, Kâf, Sad, A’râf, Yâsîn, Meryem, Tâhâ, Şuarâ, Neml, Kasas, Yunus, Hûd, Yusuf, Hicr, Lokman, Ğâfir, Fussilet, Şûra, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkâf, İbrahim, Secde, Rûm ve Ankebût sûreleri mukattâ harfleriyle başlayan Mekkî sûrelerdir. Medenî sûreler ise Bakara, Âl-i İmrân ve Ra’d sûreleridir.”

“Mukattâ harfleri ile başlayan sûreleri diğerlerinden ayıran bir özellik söz konusu mudur? Râzî’nin ifadesiyle “Bu harflerin sadece bir kısım sûrelerin başında olmasının hikmeti nedir?” Râzî “İnsan aklı, tüm detaylarıyla bu tür ince konuların hakikatini idrakten acizdir. Her şeyi bilen Allah’tır. Ancak biz yine de Allah’ın muvaffak kıldığı ölçüde konuyu inceler ve şöyle deriz” diyerek konuyla ilgili şu tespiti yapar: “Başında hece harfleri bulunan her sûrenin evvelinde ‘kitap’, ‘tenzil’ veya ‘Kur’ân’ lafızları gelmektedir… Kendisinde Kur’ân, Kitap ve tenzil lafızlarının yer aldığı sûrelerin bu harflerle başlamasının hikmeti şudur: Kur’ân büyüktür. Onu inzal etmek melek için ağır bir iştir. Onun yazılması da zor bir yüktür. Nitekim Allah ‘şüphesiz sana ağır bir söz bırakacağız’69

buyurmuştur. Başında Kur’ân, kitap ve

67

Seyyid Kutub, fî Zilâl, 9/537.

68

Davut Aydüz, "Hurûf-û Mukattâ", Yeni Ümit Dergisi, S.71, Ocak-Şubat-Mart 2006.

69

(33)

22

tenzil sözünün geçtiği her sûrede, bunlardan önce, muhatabı onu dinlemeye sevk edecek bir uyarıcı söz getirilmiştir.”70

“Eski dönem âlimleri bu tip harfler hakkında susmayı tercih etmişler ve bunların ilmini Allah’a havale ederek aslına iman edip, vasfını açıklamaktan kaçınmışlardır. Ancak bazı âlimler, kişilerin nefsanî yorumlarına fırsat vermemek için bu gibi müteşabih harfleri te’vil etmişlerdir.”71

Genel olarak bütün Mukattâ harflerinin ne manaya geldikleri hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerin bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

1-) “Katâde (ö. 117/735) ve Mücâhid’den (ö. 103/721) bu harflerin Kur’ân’ı

Kerim’in isimlerinden biri olduğu rivâyet edilmiştir. Mücâhid’den rivâyet edilen diğer bir görüşe göre ise bu harfler, Kur’ân’ı Kerim’in bazı sûrelerinin girişi mahiyetindedir.”

2-) “Abdurrahmân b. Zeyd’den nakledilen bir görüşe göre bu harfler, başında

bulundukları sûrelerin isimleridir. Süddî ve Şa’bî’den nakledilen bir görüşe göre ise bu harfler, Allah Teâlâ’nın ism-i Âzamıdır.”

3-) “Abdullah b. Abbas ve İkrime’den nakledilen bir görüşe göre ise bu

harfler, Allah Teâlâ’nın kendileriyle yemin ettiği isimlerindendir. Allah bunlarla yemin ederek sûreyi başlatmaktadır.”

4-) “Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ali (r.a) ise bu harfler için şunu söylemişlerdir:

“Her kitabın bir sırrı vardır. Kur’ân-ı Kerim’in sırrı da bazı sûrelerin başında zikredilen bu harflerdir. Yine de en doğrusunu Allah bilir.”72

Bütün Mukattâ harflerinde Kur’ân’ın i’cazını gösteren işaretler vardır.73Âişe

Abdurrahmân (v. 1419/1998) bu harflerle ilgili şunları söylemektedir: “Bu harfler

70

Âişe abdurrahmân, bint’ş-Şat’î, el-İ’caz-ul-Beyânî, Daru’l-Maarif, Kahire, 1971, s. 152-153.

71

Beydâvî, Beydâvî, Kadı Nasıruddin Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Muhammed, Envaru’t-Tenzîl

ve Esraru’t-Te’vîl, Müessesetü'l-Âlemi lil-Metbuat Yayınları, Beyrut, 1990, c. V/368. 72

Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîl-i Ayi’l-Kur’ân, Mektebetu'r-Rüşd Yay. Riyad, 2003, c.I/ 204-215.

73

(34)

23

Kur’ân’da manayı bozmayacak ve güzelliğini kaybetmeyecek şekilde başka türlü yerleştirilemezdi. Bu ise, Kur’ân’daki eşsiz i’câzı bizlere göstermektedir. Bu harflerle başlanılan sûrelerin ana içeriği ya Rasûlü (s.a.v) ya da risaleti şiddetli bir şekilde savunmaktır. Aynı zamanda bu harflerle Allah’ın müşriklere karşı bir meydan okuması söz konusudur.74

2.12. CEDEL

Cedel, herkesçe bilinen (meşhurat) veya doğruluğu herkes tarafından kabul edilen (müsellemat) önermelerden oluşan kıyasın adıdır.75

Belağat ilminde beş sanattan biridir. Bu beş sanat, Burhan, Cedel, Balağat, Şiir ve Muğalatadır.76

Kelam ilminde de kullanılan cedel sanatının Kur’ân’da olup olmadığı ise tartışmalıdır. Kur’ân’da Hz. Peygamber’e (s.a.v.) muhaliflerine karşı cedel kullanması emretmiştir.77

Hadislerde cedeli yasaklayan ifadeler78 mevcut ise de, bunlar Kur’ân’ın hoş karşılamadığı türden tartışmalar olarak anlaşılmaktadır.79

Zerkeşî (v. 794/1392), Kur’ân’da cedel konusunda ilk eserin Necmüddin et-Tûfi (v. 714/1316)’ye ait olduğunu bildirir.80

Ancak eserin günümüze ulaştığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Modern dönemde bu konuda oldukça önemli eserler kaleme alınmıştır.” Bunların başlıcaları şunlardır:

“İbrahim b. Hammad el-Malikî (v. Yok)’nin Hüccetü’l-Kur’ân’ı, Muhammed et-Tûmî’nin el-Cedel fil Kur’âni’l-Kerim’i, Yusuf Şevki Yavuz’un Kur’ân-ı Kerim’de Tefekkür ve Tartışma Metodu ve Zahir Avvas el-Mâî’nin Menahicü’l-Cedel fi’l-Kur’âni’l-Kerim’i.”

Her tür akli ve nakli delilin Kur’ân’da mevcut olduğunu belirten Zerkeşî, Kur’ân’ın cedel kullanımının Arap geleneği ile sınırlandığını belirterek iki sebep ileri sürer:81

Birincisi, Allah’ın her peygamberi kendi milletinin lisanı ile göndermiş

74

Âişe AbdurRahmân, ... s. 126.

75

Yusuf Şevki Yavuz, “Cedel”, DİA Yayınları, İstanbul, 1993, 7/208.

76

Seyyid Kutub, fî Zilâl 9/530.

77

Nahl, 16/125.

78

Örnek için bkz. Müsned, IV/156; İbn Mâce, “Mukaddime”, 7.

79

Yavuz, “Cedel”, 7/208.

80

Bedreddin Muhammed b. Bahadır ez-Zerkeşî, el-Burhan fî ulûm’il-Kur’ân, Daru’l-Hadis Yay. Beyrut, 2007, c. 2/24.

81

(35)

24 olduğunu bildiren âyetin82

gereğidir. İkincisi, cedel yolunu seçmek bir anlamda daha üstün bir söz ortaya koymaktan acz içinde olmaktır. Allah, kullarına karşı kullandığı hüccetleri herkesin anlayacağı bir şekilde ortaya koymuştur. Bu açık deliller, muhatapları ikna etmeye yetmiştir. Zerkeşî Kur’ân’da kullanılan cedel şekillerine “cismani dirilişi” örnek gösterir.83

Suyûtî ise bun ek olarak cedel ıstılahları konusuna girer ve konuyu Kur’ân’dan örenler ile açıklar.84

Cedel kelimesi, yer yer münazara ile de karşılanmakta, hatta cedel yerine münazaranın tercih edildiği görülmektedir. Bunun temel nedeni olarak, cedel kavramının içerdiği sertliğe karşılık, münazarada karşılıklı görüş alış anlamlarının bulunması gösterilir.85

“Münazarada başvurulan yollar olarak men’, nakz ve muaraza görülmektedir. Men’, öne sürülen iddiaya delil talebi ile veya delilin öncüllerine itiraz yoluyla muarızı reddetmektir. Nakz, gösterilen delillerin önermelerine itiraz etmeden yeni bir delille onu çürütmektir. Muaraza ise, öne sürülen iddianın zıddının doğruluğunu kanıtlamak sûretiyle doğrudan doğruya iddiayı çürütmektir. İslam kaynaklarında cedel ile ilgili oldukça önemli detaylar bulunmaktadır.”86

Meryem sûresinde cedel kısmı 59. Âyet ile başlamakta sûre sonundaki 98. Âyete kadar sürmektedir.

Sûrede cedel kısmına bir giriş mesabesinde olan Âyet 59-63 arası tahlil edildiğinde aşağıdaki şekilde yapısal bir durum olduğu gözlenir.

1. İnkârcı neslin tavrı 2. İnkârcı neslin akıbeti

3. Hakikat/müminlerin durumu/müjde

Âyet 66 ile birlikte başlayan cedel kısımlarında kanaatimize göre bir öncekine benzer bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu sefer 4’lü bir yapı görülür.

82 İbrahim, 14/4 83 Zerkeşî, Burhan, 2/26-27. 84 Suyûtî, İtkan, 2/1054-1060. 85

Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Münazara” DİA Yay. İstanbul, 2006, 31/576-577.

86

(36)

25 1. İnkârcıların iddiası/tavrı

2. İddianın/tavrın reddi 3. İnkârcıların akıbeti/tehdit

4. Hakikat/müminlerin durumu/müjde

Bu dörtlü yapının cedel kısmının sonuna kadar bu formu koruduğu; müteakip beş ayrı cedel için de bu sistemli yapının geçerli olduğu düşüncesindeyiz.

Bu bölümde incelediğimiz Âyetlerin temel konuları ise şöyledir: Yeniden dirilişin inkârı (Âyet 19/66-72)

Müşriklerin Makam ve Meclis ile Övünmesi (Âyet 19/73-76) Müşriklerin Ahirette Mal ve Evlat iddiası (Âyet 19/77-80) Allah’a Şirk Koşmanın Akıbeti (Âyet 19/81-87)

Allah’a Çocuk İnadı (Âyet 19/88-96) Sûrenin kapanış Âyetleri (19/97-98)

Her bir cedeli ayrı ayrı incelemeden önce, yapısal bütünlüğü net görebilmek için burada hepsinin topluca bir taslağını verelim.

2.12.1. İnkâr ve Cevap

“Âyet 66: “اًّيَح ُج َرْخُأ َف ْوَسَل ُّتِم اَم اَذِئَأ ُناَسنِلإا ُلوُقَي َو/İnsan: ‘öldükten sonra mı diri olarak çıkarılacağım?’ der.”

Olayın gelişimi, insanın tekrar yaşama dönmesine itiraz konusunda söylediği sözlerle başlıyor. Zira böyle inkârcılar hemen hemen her dönemde yaşamış ve değişik asırlarda aynı sözleri tekrarlamışlardır. Söz konusu söylentiler insanoğlunun her dönemde yinelenen şüpheciliğini ve inkârını özetler gibidir.87

Tekrar yaşama dönmeyi tasdik etmeyen inkârcı, bunu yalanlayarak ve sanki mümkün değilmiş gibi görerek şöyle der: ben ölüpte kemik ve etlerim toprak

87

Referanslar

Benzer Belgeler

Resûlullah (s.a.v.) ve onun yolundan gidenlere tabi olanlar onlarla, kâfir ve zalimlerin peşinden gidenler de onlarla beraber olacaklardır.. İnsanlar, amellerini görmek

İşte Ölüm ile başlayıp, âhiret hayatının ikinci devresi olan öldükten sonra tekrar dirilme (ba’s) anına kadar devam eden devreye kabir hayatı veya berzah denir..

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Birisi bugün İslam’ı kabul etse, kendisi tek başına bir apartmanda yaşasa bile, ailesi vefat etse ve tek kalsa, YouTube’a girip Şeyh Yusuf Estes ya da Mufti Menk gibi

Peygamber’in (s.a.s.) , Cibril’den öğrenmeye muhtaç olduğu âyet- ler vardı Zira O, Resûlullah’ın müşahede etmediği ahvali müşahede edi- yordu. Bize göre