2.9. SÛREDEKİ FÂSILALAR
3.1.5. Veli Kavramı
ِلآ ْنِم ُث ِرَي َو يِنُث ِرَي )5( اًّيِل َو َكنُدال نِم يِل ْبَهَف ا رِقاَع يِتَأ َرْما ِتَناَك َو يِئا َر َو نِم َيِلا َوَمْلا ُتْف ِخ يِ نِإ َو )6( اًّي ِض َر ِ ب َر ُهْلَعْجا َو َبوُقْعَي
5. Doğrusu ben ardımdan gelen yakınlarımdan endişelenmekteyim; eşim ise kısırdır. O halde, bana katından bir dost bahşet.
184
Gökkır, Meryem Sûresi..., 70.
185
Mukatil, Tefsîru Mkatil, 2/621.
186
Zamahşerî, Keşşâf, 4/7.
187
İbn Cemaâ, Ğuraru’t-Tibyan fî men lem yüsemme fî’l-Kur’ân, Darü'l-Kutubi'l-İlmiyye Yay. Dımaşk, 1990, s.327.
188
57
6. (Bahşet ki) bana mirasçı olsun, Yâkub (a.s) ailesine de mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunanlardan kıl.
Bir önceki âyetlerin tefsirinde yapılan tartışmaların temel hedefi, Hz. Zekeriya’nın (a.s) duasında talep ettiği “يِل َو/veli”nin “çocuk” olup olmadığı ve Hz. Zekeriya’nın (a.s) Hz. Yâkub (a.s) ailesi ile olan ilgisinin tespitidir. Zira söz konusu “veli” Yâkub (a.s) ailesine ve Zekeriya’ya (a.s) mirasçı olacaktır. Burada “veli”nin kimliği kadar “mirasçılığı” da tartışma konusudur. Bu veli, Hz. Yâkub (a.s) ailesinin ve Hz. Zekeriya’nın (a.s) malına mı yoksa nübüvvetine mi mirasçı olacaktır?
Hz. Zekeriya’nın (a.s), kendinden sonra, malına akrabalarının mirasçı olma endişesine vurgu yapan ve mal açısından bir mirasçı talebinde bulunduğunu belirten Mukatil, ‘bana ve Yâkub ailesine mirasçı olsun’ ifadesi için, ‘bana malımda, Matan oğlu Yâkub (a.s) ailesine ise ilim, liderlik ve mabed işlerinde mirasçı olsun’ yorumunu yapar.189 Zamahşerî ise, aksine peygamberlerin mal mirası bırakmadıklarını, bu mirasın ilim ve şeriat olduğunu söyler ve ekler: “Bana din hizmetinde, Hz. Yâkub (a.s) ailesine ise mülkte mirasçı olsun.190
Konunun maddi ve manevi miras ayırımı yapılarak tartışılmasının temel nedeni pek tabii ki Hz. Peygamber’in (s.a.v) “peygamberlerin mirası mirasının olmayacağı” konusundaki sözüdür. Bu husus Ehl-î Sünnet ile Şîa arasındaki önemli bir tartışma konu olup temelleri Fatıma ile Ebu Bekir arasındaki Fedek arazisi anlaşmazlığına kadar uzanmaktadır.191
Bu nedenle Taberî tefsîrindeki konuyla ilgili rivâyetler iki noktada toplanmaktadır: Birincisi, malda Hz. Zekeriya’ya (a.s) mirasçı olurken, Hz. Yâkub (a.s) ailesine nübüvett ve hikmette mirasçı olmak; İkincisi ise her iki ifade de ilim ve nübüvvete mirasçı olmaktır.192
Kurtûbî ise nübüvvetin “miras bırakılabildiğini” sorgulamakta, ilim ve hikmet mirasçısı olma görüşünü ise güzel bir görüş olduğunu belirtmektedir. Öte yandan
189
Mukatil, Tefsîru Mkatil, 2/621.
190
Zamahşerî, Keşşâf, 4/7; Beydâvî, Envaru’t-Tenzîl, 2/27.
191
Peygamberlerin miras bırakmadıklarını belirten hadisler için bkz. Buhari, “Humus” 1, “Fedail”12, “Meğazi” 14, 38; Müslim, “Cihad” 49-52, 54, 56; Ebu Davut, “İmare” 19; Tirmizi, “Siyer” 44; Nesai, “Fey” 9, 6; Muvatta, “Kelam” 27; Ebu Davut, “İlm” 1; Tirmizi, “İlm” 19; İbn Mace, “Mukaddime” 17; Darimi, “Mukaddime” 32.
192
58
burada mal mirası görüşünün imkânsız olmadığı kanaatini belirten ve Hz. Peygamber’in genel konuşmakla beraber kendini kastetmiş olabileceğini söyleyen Kurtûbî, dolayısıyla, buradaki mirası, mal mirası anlamında almanın Hz. Peygamberin hadisiyle çelişir bir durum olmadığı kanaatindedir. Zeccac’a yaptığı atıfla, Hz. Zekeriya’nın (a.s) din konusunda endişesi olduğunu, bu nedenle veli istediğine işaret eden Kurtûbî, buradaki mirasın mal değil, nübüvvet ve ilim olabileceğini belirtir.193
Kurtûbî’nin aksine İbn Kesîr, peygamberlerin mal-mülk miras bırakmayacakları düşüncesinden hareketle burada mirasın nübüvvet mirası olduğunu söyler. “Süleyman Davud’a varis”194
Âyetine işaret eden İbn Kesîr, bu konudaki görüşleri sıraladıktan sonra Ehl-i Sünnet çizgisindeki “mal mirası olmadığı” görüşü ile tartışmayı kapatır.195
Mirasın mal mirası mı yoksa nübüvvet ve ilim mirası mı olduğu tartışmasında, 196
âyette “Bana ve Yâkub ailesine mirasçı olsun” ifadesinde iki miras olduğundan hareketle, dört görüş üzerinde durulur:
a) Her iki miras da mal’a varis olmadır (İbn Abbas, Hasan-ı Basri, Dahhak), b) Her iki miras ile nübüvvete mirasçı olmadır (Ebu Salih),197
c) Birinci miras (bana) mal, ikinci miras Hz. Yâkub (a.s) ailesinin nübüvvetine mirasçı olmadır. (Süddi, Mücahid, Şa’bi ayrıca yine İbn Abbas, Hasan Basri, Dahhak),198
d) Benden ilim alıp bu geleneği devam ettirsin, Hz. Yâkub (a.s) ailesinden nübüvvet hiçbir zaman eksik olmasın (Mücahid).
Bu tartışmada Râzî bize oldukça geniş bir bakış açısı çizer ve konuyu derinlemesine tartışma ihtiyacı hisseder. Dil açısından mal, din görevliliği (ahbar),199
ilim, nübüvvet, ahlak ile miras kelimesinin bir uyumsuzluğunun olmadığını, “miras”
193
Kurtûbî, el-Câmi’ li Ahkâm-il-Kur’ân, 11/78.
194
Neml, 27/16.
195
İbn Kesîr,Ebu’l-Fida İsmail b. Ömer, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Âzîm, Beyrut, 1990. 5/212-214.
196 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, 21/184. 197 Taberî, Câmiu’l-Beyân, 15/459. 198 Taberî, Câmiu’l-Beyân, 15/458. 199
Burada kastedilen, İsrail oğullarının mabedinde görev yapmaktır ki bu; hibr, ahbar ve huburet kelimeleriyle karşılanmaktadır. Sâbûnî, Safvet, 2/534.
59
kelimesinin mal için kullanıldığı gibi diğer manevi değerler için de kullanılabileceğini belirten Râzî ardından bunların yukarıdaki anlamlarda kullanımına Kur’ân’dan ve Arap dilinden örnekler verir. Ancak mal mirası mümkün olduğunu belirten Râzî, ilim, ahlak ve nübüvvete varis olunamayacağını, zira bunların kesbi olduğunu söyler. Üstelik Zekeriya’nın (a.s), “اًّي ِض َر ِ ب َر ُهْلَعْجا َو/Rabbim sen onu rızana layık kıl” dediğine işaret eden Râzî, eğer Yahyâ (a.s) nübüvvete varis olsaydı zaten bu anlamsız olurdu. Çünkü Zekeriya (a.s), Yahyâ’nın (a.s) bir peygamber olarak rızaya layık olmasını istemiş olacaktı ki peygamberler zaten “masum ve rızaya layık” oldukları için, bu caiz değildir.200
Râzî, tüm bunları karşı tarafın delilleri olarak sıralar ise de, bu mirasın nübüvvet, ilim ve güzel ahlaka dair olduğu düşüncesinde ısrarını sürdürür. Ona göre miras lafzını, ilim, makam ve nübüvvete varis olma anlamında alanlar da peygamberlerin bütün çabalarını mala değil, din işlerine sarf ettikleri gerçeği ile istidlalde bulunmuşlardır. Zekeriya’ya (a.s) din hususunda çok faydası olan dünyevi bir şey verilmiş olsa bile, o, dünyevi şeylere sırf dine faydasından ötürü önem vermiştir. Râzî, “nübüvvete varis olunamaz” şeklindeki sözlerle bu görüşü kabul etmeyenlere karşı şöyle bir iddia öne sürer: Yahyâ (a.s), ‘bu hususta babasının yerini tuttu’ manasında babası Zekeriya’ya (a.s) varis olmuştur. Zekeriya’dan (a.s) sonra Yahyâ’nın (a.s) peygamber olduğu ve dini işleri Zekeriya’dan (a.s) sonra onun yürüttüğü bilindiğine göre, onun Zekeriya’ya (a.s) varis olduğunu söylemek doğru olacaktır.
“Burada Râzî, miras kelimesini, dini açıdan fayda ve menfaati bulunan her şeye varis olma manasına hamletmenin daha uygun olacağı kanaatindedir. Çünkü bu kelime nübüvvete, ilme, güzel ahlaka, dini makamlara ve mala mirasçı olma manalarının hepsini içine almaktadır. Bu anlama hamletmek faydanın devamlı ve istikrarlı olabilmesi bakımından da önemlidir.”201
Râzî’nin iddialarının temelinde Yahyâ’nın (a.s) Zekeriya’dan (a.s) sonra vefat ettiği varsayımı bulunmaktadır. Oysa Alûsî; Yahyâ’nın (a.s), babası Zekeriya (a.s) hayattayken vefat ettiğine dikkat çekerek Yahyâ’nın (a.s) mirasçı olup olmadığı
200
Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, 21/184.
201
60
düşüncesini tartışmaya açar. Alusi’nin gündeme getirmeye çalıştığı asıl mesele, söz konusu mirası mal veya nübüvvet çerçevesinde tartışmak olmayıp Zekeriya’nın (a.s) duasına icabet edildiğine dair âyetin202
tarihsel gerçekle oluşturduğu çelişkiye dikkat çekmektir. Bu durumda, Alusi, problemi Âyette geçen “mirasçı olsun” ifadesini “zan ve arzuma göre mirasçı olsun” şeklinde yorumlayarak çözmeye çalışmakta ve bu bağlamda, Hz. Yahyâ’nın (a.s) Hz. İsa’ya (a.s) yardımcı olduğunu, tebliğde bulunduğunu, dolayısıyla vazifesini ifa ettiğini eklemektedir.203