• Sonuç bulunamadı

Afyonkarahisar Müzesinde bulunan geleneksel cepken ve şalvar örneklerinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Afyonkarahisar Müzesinde bulunan geleneksel cepken ve şalvar örneklerinin incelenmesi"

Copied!
259
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GİYİM ENDÜSTRİSİ VE GİYİM SANATLARI EĞİTİMİ

ANABİLİM DALI

GİYİM SANATLARI EĞİTİMİ BİLİM DALI

AFYONKARAHİSAR MÜZESİNDE BULUNAN GELENEKSEL

CEPKEN ve ŞALVAR ÖRNEKLERİNİN İNCELENMESİ

FATMA ALICI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. H. SAADET BEDÜK

(2)
(3)

m

(4)

ÖNSÖZ

Giysi, giyinme aracı olarak bir ülkenin, bir dönemin, bir kişinin özellik belirten bir sunumudur ve her zaman uygarlığın değişimini yansıtır. Kısaca giyim, her çağın, her milletin ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal şartlarından etkilenerek biçim-lenmektedir. Tarihi süreç içinde her uygarlık yaşayış biçimi ve şartlarından etkileriyle giyimde birbirinden ayrı özellikler göstermektedir (Komsuoğlu, vd., 1986: 133).

Geleneksel öğeler içeren, tarihin birikimli sürecini üzerinde taşıyarak barındı-ran Türk giysileri, ait olduğu toplumu simgelemektedir (Bilki, 2006: 2). Binlerce yıllık tarihiyle pek çok uygarlığa beşiklik etmiş Afyonkarahisar ilinin geleneksel giysileri de yöre insanının kültürel değerlerini simgelemektedir. Afyonkarahisar Müzesinde bulu-nan geleneksel kadın cepken ve şalvar örneklerinin temel özellikleri incelenerek İç Ege Bölümünde yaşayan insanların cepken ve şalvarlarında kullandıkları kumaş çeşit-leri, renkçeşit-leri, model özellikçeşit-leri, kesim teknikçeşit-leri, dikiş teknikleri ve süsleme teknikleri ve desenleri belirlenip yöre insanının folklorik özelliklerini ve kültürel değerlerini or-taya çıkarmaya yönelik olup, bu konuda elde edilen bilgilerin bilimsel açıdan belge-lenmesi amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.

Bu konuda araştırma yapmam için beni teşvik eden ve araştırmanın her aşama-sında fikir ve önerileriyle beni yönlendiren, sabır gösteren ve desteğini benden esir-gemeyen saygıdeğer hocam ve danışmanım Yrd. Doç. Saadet BEDÜK‘e teşekkürle-rimi sunmayı bir borç bilirim. Ayrıca müze çalışmalarında yardımcı olan müze müdü-rü Mevlüt ÜYÜMEZ’e ve müze personellerinden İbrahim DEMİREL'e, araştırma boyunca maddi manevi desteklerini esirgemeyen anne ve babama, sevgili eşim Emrul-lah E. ALICI’ya ve çocuklarım Murat Kerim ve Mert Kaan’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

KONYA 2014 Fatma ALICI

(5)

ÖZET

AFYONKARAHİSAR MÜZESİNDE BULUNAN GELENEKSEL KADIN CEPKEN ve ŞALVAR ÖRNEKLERİNİN İNCELENMESİ

Giysiler ve anlamları toplumdan topluma, bu toplumların yasama biçimine ge-lenek ve göreneklerine, edebiyat, güzel sanatlar, din ve bilim anlayışına göre değişik-likler gösterir. Giyim tarihi incelendiğinde ve günümüzdeki giysiler gözlendiğinde giysiler pek çok olguyu yansıtmaktadır. Bireysel davranışları harekete geçiren içgüdü-leri, toplum yaşamı içinde sosyo psikolojik ilişkiiçgüdü-leri, farklı sosyal yapıları ve değerle-rini gösterir (Pektaş, 2006: 15).

Araştırmada, Afyonkarahisar Müzesinde bulunan geleneksel kadın cepken ve şalvarları; model ve kesim özellikleri, kullanılan kumaş ve renkleri, astar kumaşı ve renkleri, süslemede kullanılan malzeme ve renkleri, süsleme teknikleri ve konularını dikim özelliklerini belirleyerek, kültürel mirasımıza katkı sağlanması, Afyonkarahisar Müzesinde bulunan geleneksel kadın cepken ve şalvar örneklerini tanıtmak, bundan sonraki araştırmalara da ışık tutacak bir kaynak oluşturulmasını sağlamak amaçlan-mıştır.

Araştırmanın giriş bölümündeki literatür taramalarında; Afyonkarahisar İlinin genel özellikleri (coğrafi konumu, tarihi konumu, isminin kaynağı, kültür ve turizmi, yapılan el sanatları), geleneksel cepken ve şalvarların tanımı, tarihçeleri, sınıflandır-maları ve Afyonkarahisar geleneksel kadın giyimleri hakkında bilgilere yer verilmiş-tir.

Araştırmanın konusunu oluşturan Afyonkarahisar müzelerinde bulunan gele-neksel kadın cepken ve şalvarından 25 tane cepken, 8 tane şalvar örnek olarak seçil-miştir. Bu örnekler gözlem fişleri doğrultusunda model, kesim, dikim, süsleme, renk ve malzeme yönünden incelenerek tablolar oluşturulmuştur. Tablolardan yola çıkıla-rak değerlendirme yapılmış ve bazı sonuçlara ulaşılmıştır.

(6)

ABSTRACT

EXAMINATION OF THE TRADITIONAL JACKET and SHALWAR EXAMPLES IN AFYONKARAHISAR MUSEUM

Clothes and their meanings change from societies to socieies according to way of lining of these societies, their traditions, literatures religion and science knowledge. When examinating the history of wearing and observing of todays clothes, clothes fo-cus many phenomeon. The clothes show the instincts that motivate the individual be-havioucs the relation physogical, differend social situation and values in the social li-ving.

In study, was aimed to revial the featux of vest and shalwar by examining the woman vests and shalwars in Afyonkarahisar Museums in respect of their materials, cutting, sewing, colour and decorating technigues and to protect our cultural heritage by constituting a source which will light the way for history of clothing.

In the literatüre reviews in the preface of the study it takes place the general feature of Afyonkarahisar (geographic position, historical position where come from the name of Afyonkarahisar, culture and art, handicrafts) and then it takes place the definition of vest and shalwar, their history. Their classification and the informations about woman costumes of Afyonkarahisar.

Tradional clothes that are the subject of examination were chosen 25 vest and 8 shalwars as samples in Afyonkarahisar Museums. These samples have been exami-ned in respect of their cutting, observatien forms and materials in thedirection of ob-servation forms and tabloids have been formed.

(7)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No:

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

Önsöz ... iii

Özet ... iv

Abstract ... v

Kısaltmalar ... x

Tablolar Listesi ... xi

Çizimler Listesi ... xii

Fotoğraf Listesi ... xiv

Giriş ... 1

BÖLÜM I: AFYONKARAHİSAR İLİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ ... 3

1.1. Coğrafi Konum ... 3

1.2. Tarihi Konumu ... 5

1.3. Afyonkarahisar İsminin Kaynağı ... 7

1.4. Kültür ve Turizm ... 7 1.4.1. Tabaklık (Debbağlık) ... 11 1.4.2. Yemenicilik ... 11 1.4.3. Saraçlık... 11 1.4.4. Keçecilik ... 12 1.4.5. Çarpana Dokumalar ... 12 1.4.6. İşlemeler ... 12

1.4.7. Halı ve Kilim Dokumacılığı ... 13

1.4.8. Taş İşçiliği ... 13

BÖLÜM II: TÜRK GİYİMİNDE CEPKEN VE ŞALVARLAR ... 14

2.1. Cepkenler ... 14

(8)

2.1.2. Cepkenin Tarihçesi ... 15 2.1.3. Cepkenin Sınıflandırılması ... 17 2.2. Şalvarlar ... 19 2.2.1. Şalvarın Tanımı ... 19 2.2.2. Şalvarın Tarihçesi ... 21 2.2.3. Şalvarın Sınıflandırması ... 23

2.3. Afyonkarahisar Kadın Giyimleri... 23

BÖLÜM III: AFYONKARAHİSAR MÜZESİNDE BULUNAN GELENEKSEL KADIN CEPKEN VE ŞALVARLARI ... 27

3.1. Problem Cümlesi ... 27

3.2. Alt Problemler ... 27

3.3. Araştırmanın Amacı ... 27

3.4. Araştırmanın Önemi ... 28

3.5. Konu İle İlgili Araştırmalar ... 29

3.6. Tanımlar ... 30 BÖLÜM IV: YÖNTEM ... 33 4.1. Araştırmanın Yöntemi ... 33 4.2. Evren ve Örneklem ... 33 4.3. Sayıltılar ... 33 4.4. Sınırlılıklar ... 34

4.5. Veri Toplama Tekniği ... 34

BÖLÜM V: AFYONKARAHİSAR MÜZESİNDE BULUNAN GELENEKSEL KADIN CEPKEN VE ŞALVARLARINDAN ÖRNEKLER ... 36

5.1. Gözlem Fişleri ... 36

5.2. Cepken Örneklerinin Değerlendirilmesi ... 201

5.2.1. Cepkenlerde Kullanılan Kumaşlar ... 201

(9)

5.2.3. Cepkenlerde Kullanılan Astar Kumaşı ... 203

5.2.4. Cepkenlerde Kullanılan Astar Rengi ... 204

5.2.5. Cepkenlerde Uygulanan Beden Kesim Teknikleri... 207

5.2.6. Cepkenlerde Uygulanan Kol ve Yaka Kesim Teknikleri ... 208

5.2.7. Cepkenlerde Kullanılan Dikim Teknikleri ... 211

5.2.8. Cepkenlerde Kullanılan Süsleme Malzemeleri ... 212

5.2.9. Cepken Süslemelerinde Kullanılan Renkler ... 215

5.2.10. Cepkenlerde Kullanılan Süsleme Teknikleri ... 216

5.2.11. Cepken Süslemelerinde Seçilen Konular ... 217

5.3. Şalvar Örneklerinin Değerlendirilmesi ... 219

5.3.1. Şalvarlarda Kullanılan Kumaş ve Renkler ... 219

5.3.2. Şalvarda Kullanılan Astar Kumaşı ve Renkleri ... 220

5.3.3. Şalvar Kesim Teknikleri ... 221

5.3.4. Şalvar Dikim Teknikleri ve Kullanılan İplik Renkleri ... 222

5.3.5. Şalvar Örneklerinin Astarlanmasında Uygulanan Dikim Teknikleri ve Kullanılan İplik Renkleri ... 223

5.3.6. Şalvar Süslemelerinde Kullanılan Malzeme ve Renkleri ... 224

5.3.7. Şalvar Süslemelerinde Uygulanan Teknikler ... 225

5.3.8. Şalvar Süslemelerinde Seçilen Konular ... 226

5.4. Afyonkarahisar Müzesinde Bulunan Kadın Cepken ve Şalvar Örneklerinde Kullanılan Dikiş Teknikleri ... 228

5.4.1. Makinede Düz Dikiş ... 228

5.4.2. Elde Makine Dikişi ... 228

5.4.3. Çırpma Dikişi ... 228

5.4.4. Çıma Dikişi ... 228

5.4.5. İngiliz Dikişi ... 229

5.4.6. Kapalı Baskı Dikişi (Kıvırma Baskı) ... 229

5.5. Afyonkarahisar Müzesinde Bulunan Kadın Cepken ve Şalvar Örneklerinde Kullanılan Süsleme Teknikleri ... 229

5.5.1. Aplike ... 229

(10)

5.5.3. Maraş İşi ... 230

BÖLÜM VI: SONUÇ VE ÖNERİLER ... 231

6.1. Sonuç ... 231

6.2. Öneriler ... 233

KAYNAKLAR ... 235

EK ... 241

(11)

KISALTMALAR

A : Arka Ö.O : Ön Ortası A.O : Arka Ortası Bkz. : Bakınız D.B.İ : Düz Boy İplik K.K : Kumaş Katı Cm : Santimetre No : Numara T.y. : Tarih yok vd. : ve diğerleri vb. : ve benzerleri yy. : Yüzyıl

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No:

Tablo 1: Cepkenlerde Kullanılan Kumaş Döküm Tablosu ... 202

Tablo 2: Cepkenlerde Kullanılan Kumaş Rengi Döküm Tablosu ... 203

Tablo 3: Cepkenlerde Kullanılan Astar Kumaşı Döküm Tablosu ... 204

Tablo 4: Cepkenlerde Kullanılan Astar Rengi Döküm Tablosu ... 206

Tablo 5: Cepkenlerde Uygulanan Beden Kesimleri Döküm Tablosu ... 208

Tablo 6: Cepkenlerde Uygulanan Kol ve Yaka Kesim Teknikleri Döküm Tablosu . 210 Tablo 7: Cepkenlerde Kullanılan Dikim Teknikleri Döküm Tablosu ... 212

Tablo 8: Cepkenlerde Kullanılan Süsleme Malzemeleri Döküm Tablosu ... 214

Tablo 9: Cepken Süslemelerinde Kullanılan Renkler Döküm Tablosu ... 215

Tablo 10: Cepkenlerde Kullanılan Süsleme Teknikleri Döküm Tablosu ... 217

Tablo 11: Cepken Süslemelerinde Seçilen Konuların Döküm Tablosu ... 219

Tablo 12: Şalvarda Kullanılan Kumaş ve Renkler Döküm Tablosu ... 221

Tablo 13: Şalvar Astar Kumaşı ve Renkleri Döküm Tablosu ... 222

Tablo 14: Şalvar Kesim Teknikleri Döküm Tablosu ... 223

Tablo 15: Şalvar Dikim Teknikleri ve Kullanılan İplik Renkleri Döküm Tablosu ... 224

Tablo 16: Şalvar Örneklerinin Astarlanmasında Uygulanan Dikim Teknikleri ve Kullanılan İplik Renkleri Döküm Tablosu ... 225

Tablo 17: Şalvar Süslemelerinde Kullanılan Malzeme ve Renkler ... 226

Tablo 18: Şalvar Süslemelerinde Uygulanan Teknikler Döküm Tablosu ... 227

(13)

ÇİZİMLER LİSTESİ Sayfa No: Çizim No: 1 ... 39 Çizim No: 2 ... 44 Çizim No: 3 ... 49 Çizim No: 4 ... 54 Çizim No: 5 ... 59 Çizim No: 6 ... 64 Çizim No: 7 ... 69 Çizim No: 8 ... 74 Çizim No: 9 ... 79 Çizim No: 10 ... 84 Çizim No: 11 ... 89 Çizim No: 12 ... 94 Çizim No: 13 ... 99 Çizim No: 14 ... 104 Çizim No: 15 ... 109 Çizim No: 16 ... 114 Çizim No: 17 ... 119 Çizim No: 18 ... 124 Çizim No: 19 ... 129 Çizim No: 20 ... 134 Çizim No: 21 ... 139 Çizim No: 22 ... 144 Çizim No: 23 ... 149 Çizim No: 24 ... 154 Çizim No: 25 ... 159 Çizim No: 26 ... 164 Çizim No: 27 ... 169 Çizim No: 28 ... 174

(14)

Çizim No: 29 ... 179

Çizim No: 30 ... 184

Çizim No: 31 ... 189

Çizim No: 32 ... 194

(15)

FOTOĞRAF LİSTESİ

Sayfa No:

Fotoğraf No 1: 1A Cepkenin Önden Görünümü ... 40

Fotoğraf No 2: 1B Cepkenin Önden Görünümü ... 40

Fotoğraf No 3: 2A Cepkenin Önden Görünümü ... 45

Fotoğraf No 4: 2B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 45

Fotoğraf No 5: 3A Cepkenin Önden Görünümü ... 50

Fotoğraf No 6: 3B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 50

Fotoğraf No 7: 4A Cepkenin Önden Görünümü ... 55

Fotoğraf No 8: 4B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 55

Fotoğraf No 9: 5A Cepkenin Önden Görünümü ... 60

Fotoğraf No 10: 5B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 60

Fotoğraf No 11: 6A Cepkenin Önden Görünümü ... 65

Fotoğraf No 12: 6B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 65

Fotoğraf No 13: 7A Cepkenin Önden Görünümü ... 70

Fotoğraf No 14: 7B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 70

Fotoğraf No 15: 8A Cepkenin Önden Görünümü ... 75

Fotoğraf No 16: 8B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 75

Fotoğraf No 17: 9A Cepkenin Önden Görünümü ... 80

Fotoğraf No 18: 9B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 80

Fotoğraf No 19: 10A Cepkenin Önden Görünümü ... 85

Fotoğraf No 20: 10B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 85

Fotoğraf No 21: 11A Cepkenin Önden Görünümü ... 90

Fotoğraf No 22: 11B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 90

Fotoğraf No 23: 12A Cepkenin Önden Görünümü ... 95

Fotoğraf No 24: 12B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 95

Fotoğraf No 25: 13A Cepkenin Önden Görünümü ... 100

Fotoğraf No 26: 13B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 100

Fotoğraf No 27: 14A Cepkenin Önden Görünümü ... 105

Fotoğraf No 28: 14B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 105

Fotoğraf No 29: 15A Cepkenin Önden Görünümü ... 110

(16)

Fotoğraf No 31: 16A Cepkenin Önden Görünümü ... 115

Fotoğraf No 32: 16B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 115

Fotoğraf No 33: 17A Cepkenin Önden Görünümü ... 120

Fotoğraf No 34: 17B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 120

Fotoğraf No 35: 18A Cepkenin Önden Görünümü ... 125

Fotoğraf No 36: 18B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 125

Fotoğraf No 37: 19A Cepkenin Önden Görünümü ... 130

Fotoğraf No 38: 19B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 130

Fotoğraf No 39: 20A Cepkenin Önden Görünümü ... 135

Fotoğraf No 40: 20B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 135

Fotoğraf No 41: 21A Cepkenin Önden Görünümü ... 140

Fotoğraf No 42: 21B Cepkenin Önden Görünümü ... 140

Fotoğraf No 43: 22A Cepkenin Önden Görünümü ... 145

Fotoğraf No 44: 22B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 145

Fotoğraf No 45: 23A Cepkenin Önden Görünümü ... 150

Fotoğraf No 46: 23B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 150

Fotoğraf No 47: 24A Cepkenin Önden Görünümü ... 155

Fotoğraf No 48: 24B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 155

Fotoğraf No 49: 25A Cepkenin Önden Görünümü ... 160

Fotoğraf No 50: 25B Cepkenin Arkadan Görünümü ... 160

Fotoğraf No 51: 26A Şalvarın Görünüşü ... 165

Fotoğraf No 52: 27A Şalvarın Görünüşü ... 170

Fotoğraf No 53: 28A Şalvarın Görünüşü ... 175

Fotoğraf No 54: 29A Şalvarın Görünüşü ... 180

Fotoğraf No 55: 30A Şalvarın Görünüşü ... 185

Fotoğraf No 56: 31A Şalvarın Görünüşü ... 190

Fotoğraf No 57: 32A Şalvarın Görünüşü ... 195

(17)

GİRİŞ

Çevre koşullarının olumsuz etkilerinden korunmak amacı ile örtünme ihtiya-cından doğan giyim, zaman içinde fonksiyonel özellikler kazanmıştır. Giyim, toplu-mun değer yargılarını ve giyenin kişilik özelliklerini yansıtır hale gelmiş, zaman içeri-sinde sürekli değişime uğramıştır. Bu değişimler giyimde moda olgusunu ortaya çı-karmıştır. Hızlı değişim sürecine girmiş toplumlarda gerek sosyal gerekse kültürel olaylardan etkilenerek, bu değişimin aynı hızla giysiye yansıdığı ve yaygınlaştığı gö-rülmüştür. Toplumsal açıdan bakıldığında giyimde moda olgusunun etkileşim sonucu yayıldığı, toplumun değer yargılarını yansıttığı ve gelişmişlik seviyesini simgelediği görülmektedir (Uslu, 1998: 52).

İnsanoğlu; doğadan korunmak ve örtünmek için giysiye ihtiyaç duymuştur. İlk zamanlarda giysilerin basit bir şekilde birbirine tutturulması ile başlayan ve sonra giy-silerin çeşitli model ve kesim özellikleri ile dikilerek insanoğlunun kültürünü yansıtan bir dışa vurum aracı olarak ortaya çıkmıştır.

Postlara karşılıklı açılan deliklerin bağlanması ile ilk dikiş ortaya çıkmıştır. İn-sanlar binlerce yıl dikiş dikmek için parmaklarını kullanmışlardır (Eray, 1992:1).

Bir toplumun geleneksel giyim-kuşamı incelendiğinde; kullanılan kumaş ve renkler, süsleme şekli ve desenleri toplumun inançları, yaşayış şekilleri, kökenleri hakkında bize bilgiler verir. Bu nedenle Afyonkarahisar’da yaşamış insanların folklo-rik özelliklerini öğrenmek amacıyla geleneksel cepken ve şalvar örnekleri araştırılmış-tır. Afyonkarahisar Müzesi’nde bulunan 20. YY' a ait geleneksel cepken ve şalvar örnekleri kullanıldığı döneme ait kesim, dikim, kullanılan malzeme ve süsleme özel-likleri gözlem fişleri doğrultusunda incelenmiştir. Cepken ve şalvar örneklerinin fo-toğrafları çekilmiş ve bilgisayar ortamında kalıpları çizilmiştir.

Bu çalışmada Türk geleneksel giyiminde önemli bir yere sahip olan cepken ve şalvarlar üzerinde durulmuştur. Afyonkarahisar Müzesinde bulunan 20. YY. ait gele-neksel cepken ve şalvar örnekleri incelenerek bu giysilerin kültürel değerlerinin belir-lenmesi ve günümüze aktarılması amacıyla yapılan araştırmanın birinci bölümünde; Afyonkarahisar'ın coğrafi konumu, tarihi konumu, isminin kaynağı, kültür ve turizmi, yapılan el sanatları hakkında bilgilere yer verilmiştir.

(18)

Araştırmanın ikinci bölümünde; geleneksel cepken ve şalvarların tanımı, tarih-çeleri, sınıflandırmaları ve Afyonkarahisar geleneksel kadın giyimleri hakkında bilgi-lere yer verilmiştir.

Araştırmanın üçüncü bölümünde; problem cümlesi, alt problemler, araştırma-nın amacı, araştırmaaraştırma-nın önemi, konuyla ilgili araştırmalar ve tanımlara yer verilmiştir. Araştırmanın dördüncü bölümünde; araştırmanın yöntemi, evren ve örneklem, sayıltılar, sınırlılıklar, veri toplama teknikleri ile ilgili bilgiler yer almaktadır.

Araştırmanın beşinci bölümünde; gözlem fişleri doğrultusunda incelenen gele-neksel cepken ve şalvar örneklerinin bulgularına yer verilmiştir. Bu bulgular sonucun-da kesim, dikim, süsleme teknikleri ve malzeme, renkleri döküm tabloları oluşturula-rak bir değerlendirme yapılmıştır.

(19)

BÖLÜM I

AFYONKARAHİSAR İLİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Bu bölümde araştırma konusunun yer aldığı ve tarihi M.Ö. 3000’ li yıllara ka-dar uzanan Afyonkarahisar‘ın coğrafi, tarihi, Afyonkarahisar isminin kaynağı, kültür, turizm, ekonomi, geçim kaynağı özellikleri ve el sanatları ile ilgili bilgilere yer veril-miştir.

1.1. Coğrafi Konum

Araştırmanın konusunu oluşturan Afyonkarahisar konumu itibari ile binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış Afyonkarahisar’ın kül-tür yelpazesi oldukça geniştir. Günümüzde de Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu Bölü-münde bulunmaktadır. Orta Anadolu ve batı Anadolu’ yu birbirine bağlayan köprü konumundadır. Ayrıca Afyonkarahisar’ın bazı toprakları Akdeniz ve İç Anadolu Böl-gelerinde de yer almaktadır. Konumu itibari ile üç bölgeninde kesiştiği noktada yer alan şehir, ulaşım da da önemli bir kavşak noktasıdır.

Ankara-İzmir, İstanbul-Konya, Ankara-Antalya demiryollarının kavşak nokta-sında bulunan Afyonkarahisar, iktisadi öneminin yanında askeri öneme de sahiptir. 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Zaferi’ne sahne olan Afyonkarahisar, Büyük Taarruz ’un başlangıç noktası olmuştur. Ayrıca düşman işgalinden kurtulan ilk şehir olmasıyla da önemlidir (Atabek, 1997: 402).

Afyonkarahisar doğuda Konya, batıda Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatı-da Denizli, güneyde Burdur, güneydoğugüneybatı-da Isparta, kuzeyde Eskişehir illeri ile komşu-dur (Anonim 1, 2013).

Ege Bölgesinde batıdan doğuya gidildiğinde oldukça yüksek olan platoların oluşturduğu sahaya geçilir. Bu saha üzerinde yüksek dağ sıraları uzanır ve buradan İç Anadolu düzlüklerine geçilir. İç Anadolu ve Ege Bölgesi’nin batı bölümü arasında bulunan bu yüksek alan, bir eşik oluşturmaktadır. Ayrı bir bölüm olarak kabul edilen bu bölüme İç Batı Anadolu adı verilmiştir (Atalay, Mortan,1997: 95). Afyonkarahisar bu bölümde yer almaktadır.

Toplam yüzölçümü 14.295 km2

olan Afyon ülkemiz topraklarının %1,8’i ka-dardır. Afyon şehrinin deniz seviyesinden yüksekliği 1021 m dir. Dünya üzerinde

(20)

38-45 kuzey enlemi ile 30-32 doğu boylamının birleştiği yerde bulunmaktadır (Uyan vd.,2004:3). Afyonkarahisar engebeli bir araziye sahiptir (Anonim 2,2004:1). İl arazi-sinin %47,5’ini dağlar, %32,6’sını platolar ve % 19,9’unu ovalar oluşturur (Uyan vd.,2004:3).

Afyonkarahisar Merkez, Başmakçı, Bayat, Bolvadin, Çay, Çobanlar, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, Evciler, Hocalar, İhsaniye, İscehisar, Kızılören, Sandıklı, Sinan Paşa, Sultandağı, Şuhut ilçelerinden oluşmaktadır.

İklim bakımından Afyonkarahisar ve çevresi Ege Bölgesi’nin asıl Ege Bölümü ile İç Anadolu Bölgesi arasında geçiş özelliği taşır (Yılmaz, 2004: 74). Şehir kışları soğuk ve kar yağışlı yazları sıcak ve kurak, step iklimine sahiptir. Ancak Dazkırı ve Dinar’da Ege ikliminin etkileri hissedilir (Uyan vd.,2004: 2). Kara iklimi özellikleri-nin görüldüğü Afyonkarahisar’da gece-gündüz ısı farkı büyüktür. Geceleri serin gün-düzleri sıcaktır (Yılmaz, 1999: 86).

Afyon ilinde yağışın mevsimlere göre dağılımı incelendiğinde, Akdeniz-İç Anadolu geçiş tipinde olduğu ancak karasallığın nispeten artmış olması nedeniyle, ilkbahar yağışlarının fazla olduğu dikkati çeker( Uyan vd.,2004: 22). Yağışlar kış sonu ilkbahar başlarında fazlalaşırken, Haziran ayından itibaren de azalmaya başlamaktadır. Bölgenin yıllık yağış ortalaması 580,7 m ile 361,2 m arasında değişir (Yılmaz, 1999: 49). Yıllık ortalama sıcaklık 11.1 C ile 13 C arasında değiştiği görülür. En soğuk ay olan Ocak ayında ortalama sıcaklık 0,2 C ile 2,8 C arasındadır. En sıcak ay olan Temmuz ayında ise ortalama sıcaklık değerleri 24,5 C ile 23,4 C arasında değiştiği görülür ( Uyan vd.,2004: 15).

Afyonkarahisar’ın üç coğrafi bölgemiz ile sınırının olması, arazisinde dağların, göllerin ve bataklıkların bulunması nedeniyle bitki türlerinde çeşitlilik gösterdiği gö-rülmektedir. Yabani ve endemik bir çok türü içerisinde barındıran Afyonkarahisar’da ağaç ve çalı örtüleri, step bitkileri ile sulak ve bataklık alanlardaki bitki örtüleri olduk-ça zengindir (Kargıoğlu, 2001: 49). İl genelinde şehrin adının da kaynağı olan haşhaş, seker pancarı, buğday, arpa, nohut vs. gibi tarla tarımı yoğunluktadır. Sulanabilir ara-zilerde ise, salatalık, domates, biber, fasulye vs. gibi bahçe tarımı yapılmaktadır. Bun-ların yanı sıra, Çay, Sincanlı, Hocalar ve Afyonkarahisar merkezde bağ ve meyve ta-rımının da yapıldığı göze çarpmaktadır. Meyve ağaçlarının çoğunu kiraz, vişne, kayısı ve elma oluşturmaktadır (Bülbül, 2010: 11).

(21)

1.2. Tarihi Konumu

Binlerce yıllık geçmişe sahip olan Afyonkarahisar köklü bir kültürel mirasa sahip olduğu kadar yakın geçmişe de damgasını vuran şehirdir. Milli Mücadele döne-minde de büyük zaferlerin kazanılmasında etkin rol oynamıştır. Türkiye Cumhuriye-ti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün savaş dehasını konuşturduğu destan-sı bir şekilde ele geçirilen Tınaztepe’den çekilmiş fotoğraf karesi Kurtuluş Mücadele-sinin simgesi olmuştur.

Tarihi M.Ö. 3.000’li yıllara kadar uzanan Afyonkarahisar, Hititler, Frigler, Lidyalılar, İranlılar ve Romalıların egemenliği altında bulunmuştur (Nasrattınoğlu, 1991: 1). M.Ö. 3.000- 2.000 yıllarında Hitit yönetiminde olan şehirde yoğun bir yerle-şim görülmüştür (İlaslı, 2004: 49).

Afyonkarahisar ve çevresi coğrafi olarak Anadolu’nun batısında yer almakta-dır. Hitit metinlerinde, Batı Anadolu coğrafyası Arzava Ülkeleri şeklinde geçmektedir (Kınal, 1953: 39).

Kentin ortasında sarp bir kaya üzerinde yükselen Afyon Kalesi’ni Hitit kralı II. Mursilis’in Arzava seferi sırasında yaptırdığı sanılmaktadır. Bu dönemde Hapanova olarak bilinen kale Phrygia, Roma, Bizans dönemlerinde de önemini korumuştur. Sel-çuklular zamanında iç kale de Alaettin Keykubat’ın yaptırdığı çinili cami, ambarlar, cephane, barut depoları, sarnıçlar; orta kale de ise dizdar kalesi, dideban evleri, divan-hane ve cami vardı. Kale Osmanlılar döneminde onarıldı (Büyük Laroousse, 1988: 155).

Afyon’da eski dönemlere ait kalıntı ve eserlerde Hitit, Frig, Lidya, Pers etkileri görülür (Gönçer, 1971: 35). Afyon’dan iki kral yolu geçerek, Ege’yi doğuya bağla-maktadır. Daha sonra şehir Pers hakimiyetine geçmiştir (Çal, 1993: 302).

Bizans tarafından alınan Afyon, M.S. 395’te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ve Türklerin Anadolu’ya girmelerine kadar gecen sürede Bizans’ın elinde kalmıştır. Türk hakimiyeti başladığında Anadolu Bizans tarafından 21 eyalete ayrıl-mıştır. Bunlardan biri de merkezi Konya olan Anatolia şehriydi ve Afyon da bu eyale-te bağlıydı (Kılıç, 1998: 26).

Çağrı Bey’in 1018 tarihi itibariyle yaptığı Anadolu kesif hareketleri devamında Alparslan’ın kumandanları Gümüş Tekin ve Afşin Bey Anadolu’ya girerek 1070’te

(22)

Ladik’i fethetmiştir (Kılıç, 1998: 27). Türkmen Beylerinden Emir Afşin 1070’de Emirdağ’ı, 1071 Malazgirt Savası ile başlayan Türk akınlarında Emir Sanduk Afyon’u ele geçirmiştir. 1116’da Bolvadin Savasıyla Afyon ve çevresi Anadolu Selçuklularına katılmıştır (Çal, 1993: 303). Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesiyle Afyonka-rahisar gelişmiş, bir kültür şehri hüviyetini kazanmıştır (Daşdemir, 1999: 13). Malaz-girt Zaferi’nden sonra 100.000’ i Aşkın Türkmen Afyonkarahisar’a yerleşmiştir (Yük-sel, 2003: 17).

Afyon Yıldırım Beyazıt tarafından 1382’de katılmış, ancak 1402’de Timur’a yenilmesi ile beylikler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Afyon Timur ordularının ka-rargâhı olmuştur (Uzunçarşılı, 1998: 150). Anadolu Beylikleri döneminde Sahipata-oğulları beyleri buradaki Alaaddin Sarayı’nda oturmuşlardır. Daha sonra miras yoluy-la Germiyanoğulyoluy-larına geçen şehirde bir süre valilik yapan Süleyman Şah, Karahisar-ı Sahib’i başkent yaparak kaledeki sarayda oturmaya başlamıştır (Yüksel, 2005: 96). Germiyanoğlu Yakup Bey’in vasiyeti üzerine, 1428’de Osmanlı Devletine kalmıştır (Uzunçarşılı, 1988: 150).

Anadolu’da beylik merkezi önce Ankara iken sonra 1451’de Pasa Sancağı Kü-tahya’ya verilmiştir. Afyon’da KüKü-tahya’ya bağlı idi. Kanuni Devri’nde üç sancağa ayrılan Anadolu Beylerbeyi’nden biri de Afyon sancağıydı. Osmanlı Devleti’nin se-ferlerinde üs vazifesi gördü. 1675 yılına kadar sancak olan Afyon bu tarihte Anadolu Beylerbeyliğinden ayrılıp ayrı bir beylik oldu. Tanzimat’la birlikte Afyon muhassıllık-la idare edilmiş, 1867’de Hüdavendigar vimuhassıllık-layetine bağlı sancak omuhassıllık-larak kalmıştır (Dar-kot, 1967: 278).

Afyon Milli Mücadele döneminde askeri harekâtın çok önemli bir cephesini oluşturmuştur (Emecen, 1988: 444). Konya’daki 12. Kolordu Karargahı’na bağlı 23. Fırka Afyonkarahisar’da bulunuyordu (Atatürk, 1986: 12).

Yunanlılar 28 Mart ve 13 Temmuz 1921’ de Afyonkarahisar’ı işgal etmişlerdir (Baykara, 1991: 102). Afyonkarahisar’ın kurtuluş planı Akşehir’de gözden geçirildik-ten sonra Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Paşa ile beraber Şuhut’a geçmiştir. Daha son-ra Afyonkason-rahisar’a gelerek Belediye eski binasında Büyük Taarruz planlarını uygu-lamaya koymuştur. Afyonkarahisar halkı da Milli Mücadele’nin kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır (Çağatay, 1990:3).

(23)

1.3. Afyonkarahisar İsminin Kaynağı

Afyonkarahisar adı Afyon ve Karahisar kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş-tur. Afyon adı, bölgede yetiştirilen Afyon (Opion) bitkisinden (Önder, 1995: 1); Kara-hisar adı ise şehrin ortasından yükselen kaleden gelir.

1340’lı yıllarda Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı II. Murşil tarafın-dan, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin o zamanki adı Hapanuva yani “yüksek tepe şehri” dir. Daha sonra Mira Kuvalya Krallı-ğının egemenliğine bırakılan Hapanuva eteklerine Frigler zamanında köy kurulur ve Akroneos, Akronio ya da Akranion adını alır. Eski Yunan metinlerinde Akronio şek-linde geçen isim Romalılardan kalan eski paralar ve Latince yazılarda Akronium rak görülmektedir. Bizans egemenliği sırasında dilsel gelişimler sonucu Akroneos ola-rak adlandırılmaktadır (Anonim 2, 2013).

Anadolu’nun Türkleşmesinden sonra adı Karahisar- ı Sahib olup Karahisar is-mi, şehrin ortasında yükselen kayalığın renginden ve üstünde bulunan hisardan gelir. Sahib ise Anadolu Selçuklularının son devirlerinde yaşayan ve Moğol istilası sırasında buraya sığınan Sahib Ata Fahreddin Ali Bey’in adıyla ilgilidir. Bazı Osmanlı kaynak-larında şehre Sahib ’ün Karahisarı denilmektedir (Emecen, 1988: 443).

Anadolu Selçuklu Devleti’nin hükümdarlarından olan I. Alaaddin Keykubat döneminde Anadolu Selçuklu Devleti’nin hazinesinin saklandığından, devlet hazine-sinin saklandığı yer olduğunu göstermek maksadıyla buraya Karahisar-ı Devle denil-meye başlandığı da bilinmektedir (Komite,1943: 7).

Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde şehrin ismi Afyonkarahisar olarak geçmekte-dir. Yıllar içinde halk dilinde Afyon olarak kullanılmaya başlanmışsa da Afyonkarahi-sar milletvekilleri tarafından 2005 yılında kanun teklifi hazırlanarak TBMM’ye su-nulmuştur.

6 Ocak 2005 tarihinde çıkarılan 5285 sayılı “Afyon İlinin Adının hisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile şehrin adı resmi olarak Afyonkara-hisar olarak değiştirilmiştir (Resmi Gazete, 2005).

1.4. Kültür ve Turizm

Afyonkarahisar binlerce yıllık geçmişinden günümüze çeşitli uygarlıkların iz-lerini taşımaktadır. Bu uygarlıklar Hititler, Frigler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular,

(24)

Anadolu beylikleri, Osmanlılar ve Cumhuriyetimizdir. Bu kadar çok uygarlığın olması kültür yelpazesinin de çok geniş olduğunu göstermektedir.

Afyon, Anadolu’nun batı yarısında bir kavşak noktası olup, doğuyu-batıya, ku-zeyi-güneye bağlayan kara ve demiryolu ağlarının birleştiği doğal kapı konumundadır. Bu konumu dolayısıyla M.Ö. 3000 yıllarından günümüze kadar, bölgede hüküm sür-müş pek çok medeniyetin izlerini taşıyan eserler günümüze kadar varlığını sürdürsür-müş- sürdürmüş-tür. Afyon tarih boyunca süzülüp gelmiş, gelenek, görenek ve el sanatları ile bir kültür mozaiği oluşturmuştur. Diğer taraftan, günümüze kadar varlığını sürdüren bu değerler, halk kültürleri açısından da tükenmez bir kaynak durumundadır (İlaslı, 2004: 450).

İlimizde bulunan tarihi arkeolojik yapıtlar; Karacamal Mağarası, Çay Kervan-sarayı, Memeç Kaya Kilisesi, Ayazini Kilisesi, Amarium Antik Kenti, Sarıçayı Kaya Mezarları, İhsaniye Döğer, Üçler Kayası ile Kayıhan, Göynüş Vadisinde bulunan As-lantaş, YıAs-lantaş, Matlaş, Kumcaboğazı, Aslankaya, Kapıkaya I ve II, Bahşişkaya ve Demirli Kalesi Anıtları, Dokumaina Antik Kenti, Apameia Antik Kenti, Ot Pazarı Camii, Afyon Ulu Cami, Sandıklı Kalesi, Afyon İmaret Cami, Alaca Camii, Kırkgöz Köprüsü, Karahisar Kalesi, Mısıri Cami, Eğerli Kaya Kilisesi, Avdalas Kalesi, Kurtini Mağarası, Eber Gölü, Yedi Kapılar Manastırı, Baş Komutanlık Milli Parkı, Phryg Va-disi, Synnada Antik Kenti, Cumhuriyet Şehitleri Anıtı, Anıtkaya Şehitliği, Buzluk Ma-ğarası gibi yapıtlar bulunmaktadır. Ayrıca Eber Gölü, Acı Göl ve Kuş cenneti olarak anılan Karakuyu Gölleri turistik açıdan faydanılabilecek su havzalarıdır.

Afyonkarahisar içme ve kaplıca turizmi açısından Ülkemiz çapında üne sahip-tir. Belli başlı kaplıcalar; Gazlıgöl Termal Turizm Merkezi, Sandıklı-Hüdai Termal Turizm Merkezi, Ömer-Göcek Termal Turizm Merkezi, Bolvadin- Heybeli Termal Turizm Merkezi dir. Şehir merkezinde çok sayıda termal hizmet veren oteller mevcut-tur.

İlimizde başlıca turizm alanlarından birisi de Afyonkarahisar da bulunan mü-zelerdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlayan tarih araştırmaları ışığında, Afyonkara-hisar’da önce Asar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti, daha sonra Halkevi çalışmaları bünye-sinde bir müze oluşturma ve İl tarihini yazma girişimleri olarak 1928 yılında çalışma-lar başlamıştır. Süleyman Hilmi (Gönçer) ve Oğuz (Günel) beylerin öncülüğünde latılan bu çalışmalar sonucunda, bulunan eserler Taş Medrese ’de depolanmaya

(25)

baş-lanmıştır. Eserler çoğaldıkça müzeye dönüştürme düşüncesi ortaya çıkmış, bunun so-nucunda 1931 yılında kurulan Müze Memurluğu, 1933 yılında Müze Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Süleyman Hilmi Bey’in üstlendiği bu görevler sonucu Müze, bölge müzesi konumuna yükselmiştir. Çevrede Bursa ve Konya Müzeleri dışında müze yok-tur. Bu nedenle Süleyman Hilmi Bey, çevre illere de giderek oralara da zor koşullarda da olsa müzeciliğin yapılabileceğini göstermiştir. Uşak, Burdur, Isparta ve Aydın çev-relerinden arkeolojik, Aydın ve Kütahya çevçev-relerinden etnografik eserler toplamıştır.

Afyonkarahisar Müzesi

1933 yılından 1970 yılına kadar Taş Medrese ‘de karma müze (Arkeoloji ve Etnografya) olarak hizmet veren kurum, 1971 yılında Konya yolu kavşağında modern bir Arkeoloji Müzesi binasının yapılması ile yeni binaya taşınarak hizmet vermeye başlamıştır.

Yeni müze binası tek katlıdır. Müze’de birbirine bağlı 9 sergi salonundan ayrı, büro kesiminde 5 oda, bir kitaplık, bir konferans salonu, alt katlarda 5 depo, bir fotoğ-raf atölyesi ile laboratuvar yer almaktadır. Müzede, Taş-Maden (kalkolitik) çağından Bizans çağına kadar Afyonkarahisar ve çevresinden bulunmuş olan arkeolojik eserler, kronolojik bir sıra esas alınarak sergilenmektedir.

Etnoğrafik eserler ise, özellikle kadın giysilerinden içlik, üç etek, cepken, şal-var, elbiselerden kendinden desenli ve bindallı işlemeli koleksiyonlar; uçkur, çevre, örtü ve kese koleksiyonları; halı, kilim (özellikle camilerden toplanan kilimler), çuval koleksiyonları; mutfak eşyaları koleksiyonu; hamam eşyaları koleksiyonu; Çanakkale testileri koleksiyonu; el zanaatçıları koleksiyonları; el yazma ve vesikalar koleksiyo-nu; koç biçimi ve kabartma figürlü Türkmen mezar taşları, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı mezar taşları koleksiyonları ile Selçuklu ve Osmanlı sikke koleksiyonları bu-lunmaktadır (Anonim 3: 2013).

Zafer Müzesi

Afyonkarahisar Şehir Merkezi’ndeki Anıtpark’ın karşısında, Milli Birlik Cad-desi’ndedir. Müze binası, 1913-1914 yıllarında Belediye Başkanı Esbabzade Hüseyin Tevfik Efendi tarafından Hükümet Konağı ile birlikte Belediye Hizmet Binası olarak kullanılmak üzere iki katlı ve kagir olarak Ermeni ustalara yaptırılmıştır.

(26)

Belediye Binası, 27 Ağustos 1922’de Afyonkarahisar’ın düşman işgalinden kurtulmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü tarafından 30 Ağustos 1922’ye kadar Batı Cephesi karargâh binası olarak kullanılmış, 1985 yılında Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü’ne Zafer Müzesi yapılmak üzere devredilmiştir.

Müze’de Kurtuluş Savaşı ile ilgili bilgiler, fotoğraflar, topoğrafik harita, pano, belge ile silahlar, savunma telleri, konserve kutuları gibi savaşta kullanılan malzeme-ler ile zafer Anıtı’nın açılışı için özel olarak yaptırılmış gümüş makas, olmak üzere 213 adet eser Atatürk, İsmet İnönü, Mustafa Fevzi Çakmak, Tevfik Bıyıkoğlu ve diğer komutanların anılarına kaldıkları odalar da yeniden düzenlenerek 1995 yılında hizmet vermeye başlamıştır. Ayrıca, ailesi tarafından bağışlanmış TBMM deki ilk mebusla-rımızdan Nebil Dehşeti ’ye ait TBMM tarafından verilen silah ve kamasından oluşan özel eşyaları bulunmaktadır (Anonim 4: 2013).

Yapılan El Sanatları

Bir yörenin folkloru demek giyim-kuşamdan başlayarak yemeklerine, el sanat-larından şiir ve türkülerine kadar olan yörenin insanlarının duygu, düşünce ve yaşam-larını içine alan geniş bir alanı kapsar. Bu bölümde Afyonkarahisar’da geçmişten gü-nümüze yapılan el sanatlarından bahsedilmiştir. Bu el sanatlarını gruplandıracak olur-sak;

Dokumacılık: halı ve kilim dokumacılığı, el dokuması kumaşlar, çarşaflar, çarpana dokumalar, keçe, işleme, tığ ve şiş örgüleri

Ahşap işçiliği: at arabası, kağnı, baston ve asa yapımı, mihrap, minber, kapı pencere kanatları, biblolar, mutfak araçları

Taş işçiliği: mermer işlemeciliği

Toprak işçiliğinde: çanak-çömlek, testi, kerpiç yapımı Maden işçiliği: demircilik, bakırcılık, pirinç işçiliğidir. Deri işçiliği: semer, eğer, hamut, koşum donanımları, yemeni

Hasır ve boyra örücülüğü: sepetler, çatı ve yer yaygısı, sedir yastığıdır.

Alman filolog Prof. Dr. Richard Hartman, 1927 yılında Afyonkarahisar’ ı ziya-ret etmiş ve el sanatları ile ilgili görüşlerini “Im Neuen Anatolian” (Yeni Anadolu)

(27)

kitabında belirtmiştir. El sanatlarının yok olması konusunda Prof. Dr. Hartman’ın ak-tardığı bilgiler dikkat çekicidir. “bu şehirde yeni gelişimin acı bir izi de hemen fark ediliyor. Şimdiye kadar halıcılık ve sedef kakmalı mobilya yapımı ile tanınan şehirde bu tür halk el sanatları tamamen yok olmuş. Tespitlere göre bu durum tam anlamı ile büyük bir kayıp fakat bu sonuç ne yazık ki kaçınılmaz. Sanatkârlık savaş öncesinde yavaş yavaş ama sürekli gerilemiş. Batı dünyasının endüstriyel toplu üretimi ile olan mücadelesinde sanatkârlık yenilgiye uğramış. Önce dünya savaşında sonra da Anado-lu da meydana gelen kargaşalıklarda bu gerileme büsbütün hızlanmış ve nihayet acı sona varmış (Özsoy, 1995: 294).

1.4.1. Tabaklık (Debbağlık)

Debbağ kelimesi deri terbiye eden, sepici, tabak anlamındadır. Debbağlık ise deriyi terbiye ederek işlenmeye hazır hale getirme mesleğidir.

Afyonkarahisar coğrafi konum bakımından büyükbaş hayvan yetiştirmeye el-verişlidir. Bu nedenle tabaklar öküz, manda ve inek derilerini işler. Hayvan derilerinin işlenmesinde suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle tabaklar hamam çevresinde yer almaktadır ( Uyan vd.,2004: 383).

1.4.2. Yemenicilik

Tabaklar tarafından işlenmeye hazırlanan deriler yemeni ustalarınca alınmakta ve şekillendirilmektedir. Yemeni: üstü deri, altı kösele ve ya gön olan hafif bir ayak-kabı çeşididir. Taban ve yüz olmak üzere iki parçadan oluşur. İki parça dikilerek içi dışına çevrilir. Çevrilen tarafın dış kenarlarından tekrar dikilir. Yemeni kesim, dikim, kalıba çakma ve perdahlama aşamalarından geçer. Dürülerek top haline getirilen bez-lerle, kitre ve ya duru hazırlanmış çirişin yemeniye sürülmesiyle parlatılır ve satışa sunulur. Afyonkarahisar yemenisi dikim tekniği açısından dayanıklıdır. 2 yıl giyilebi-lir, ekonomik ve sağlıklıdır (Uyan vd.,2004: 384).

1.4.3. Saraçlık

Saraç, eyer ve başka at takımları yapan, meşin üzerine sırma ve ipek işleyen, meşinden her türlü eşya yapan şeklinde tanımlanır.

Saraçlar tarafından yapılan eyer ve at takımlarına duyulan ihtiyaç azaldıkça sa-raçhane sayısı da azalmıştır.

(28)

1.4.4. Keçecilik

Keçe; yün gibi hayvansal liflerin üzerinde bulunan pulların sıcaklık, nem ve basınçtan dolayı sürtünme yoluyla birbirine kaynaşması ile ortaya çıkan dokusuz yü-zeydir (Yazıcıoğlu, 1997: 3003).

Afyonkarahisar el sanatları içinde önemli bir yere sahip olan keçe yapımı 19. YY sonunda 150’nin üzerinde dükkânda üretilip satılmaktaydı. Tarih boyunca birçok yerde kullanılan keçenin kullanılma alanı; sanayinin ve teknolojisinin gelişmesi ile gün geçtikçe azalmıştır.

Keçenin temel hammaddesi yündür. Tepme keçe atölyelerinde ürünlerin elde edilmesinde kalıp, kalıpkeş, çubuk, makas, halat, su kabı, süpürge, terazi, buhar kaza-nı, boya kazanı gibi araçlar kullanılır. Keçe ürünler desenli desensiz üretilir.

Üretim esnasında desenlendirmenin yapılabilmesi için daha önce oluşturulmuş ve uygun renklerde boyanmış keçe yüzeyler kullanılmaktadır. Desen uygun biçimler-de kesilen bu parçalar, biçimler-desenin elbiçimler-de edilmesinbiçimler-de doğrudan etkilidir. Desenin hasırın üzerine yerleştirilmesinden sonra atılarak serbest hale getirilmiş yünün çubuk ve ya sepki denen araç yardımıyla serpilmesi işlemine saçma denir. Yünler musluk suyu ile ıslatılır. Bu keçeleşme etkenlerinden biri olan nemi sağlamaktadır. Yün, hasır ile bir-likte sarılarak tepilir ve hamamda pişirilir. Hamamda ve ya atölye ortamında pişirme işlemi tamamlanan keçe ürününün bitirme işlemine geçilir. Bol su ile çiğnenerek duru-lanan keçe süzdürülerek kurutulur ( Uyan vd.,2004: 386).

1.4.5. Çarpana Dokumalar

Afyonkarahisar ilçe ve köylerinde geleneksel Türk el dokumaları içinde yer alan çarpana dokumaları önemli bir yere sahiptir. Deri ince ağaç levha, fildişi gibi malzemelerden dörtgen ve ya çokgen şeklinde kesilmiş ve köşeleri delinmiş dokuma aracına çarpana adı verilmektedir. Çözgü ipliklerinin çarpanalara geçirilme sistemi, çarpanaların öne ve arkaya çevrilme sayıları çarpana dokuma tekniklerini oluşturur. Bu tekniklerin başlıcaları fitilli, saç örgüsü, tel örgü, pirinç susma ve daldırma teknik-leridir (Küçükkurt, Arsoy, 2001: 145).

1.4.6. İşlemeler

Afyonkarahisar dokumaları oldukça çeşitlidir; sarma nakışlar, pullu işlemeler, hesap işleri, ajurlu işlemeler, çin iğnesi, antika, kanaviçe, etamin başlıcalarıdır. Genç

(29)

kızların çeyizlerinde yer alan işlemeler beyaz ve ya renkli kumaşlara iğne yardımı ile renkli iplikler kullanılarak yapılır. İşlemeler elle yapıldığı gibi kasnak ve ya gergefe geçirilerek de işlenir. İlimizde en çok yapılan işlemeler etamin ve kanaviçedir (Uyan vd.,2004: 269).

1.4.7. Halı ve Kilim Dokumacılığı

Dokuma sanatı, insanoğlunun en eski becerilerinden biridir. Dokuma sanatının tarihi bir bakıma insanın tarihidir. İlk insanlar kenevir, pamuk, keten, yün ipek gibi doğal lifleri kullanarak dokuma yapmışlardır.

Halı dokumacılığı ise geçmişte Afyonkarahisar da önemli bir geçim kaynağı olmasına rağmen günümüzde kilim dokumacılığının gerisinde kalmıştır.

Afyonkarahisar yöresel kilimlerinde çözgü, atkı ve motif ipinde kirmanda eğirilmiş yün kullanılmıştır. Doğal boyalar ile boyanmış ipler günümüze kadar solma-dan parlaklığını koruyarak gelmiştir (Uyan vd.,2004: 393).

1.4.8. Taş İşçiliği

M.Ö. 131 yılından bu yana başta İscehisar olmak üzere Afyonkarahisar’ın zen-gin mermer ocaklarından çıkarılan mermerler, Anadolu’da ve diğer ülkelerde ün ka-zanmıştır. Mermer, yapı malzemesi olarak temelden çatıya kadar bloklar halinde kul-lanıldığı gibi, çok ince kesilmiş plakalar halinde kaplama olarak da kullanılmıştır. Bloklar, bazen sütun ve başlığı ile arşitrav denilen kirişler halinde olmuş; bunlar dan-tela, oya gibi işlenmiş ve sanki ağaç, sarmaşık, çiçek gibi tabiattan birer parçaymış gibi yapıyı sarmıştır. Bazen, heykel ve kabartma olarak insan ve hayvan biçimini al-mıştır. Bazen de birbirine geçmiş geometrik, bitkisel, nehir gibi doğa şekilleri, güneş, yıldız gibi gök şekilleri ile sonsuzluk, kozmik biçimi verilmiştir.

Mermer işçiliği, varlığını heykel ve kabartmalarda da göstermiştir. Bunun için okullar, iş yerleri açılmıştır. Bölgemizde işyerlerinin olduğu, bölgesel özellik içeren işlerden, heykel ve kabartmalardan anlaşılmaktadır (Uyan vd.,2004: 353).

(30)

BÖLÜM II

TÜRK GİYİMİNDE CEPKEN VE ŞALVARLAR

2.1. Cepkenler

2.1.1. Cepkenin Tanımı

Cepkenler geleneksel giyimde önemli bir yere sahiptir. Bölgelere ve kullanıl-dıkları yerlere göre kumaş, kesim, model, süsleme özellikleri de değişmektedir. Gele-neksel giysi türleri arasında yer alan cepkenin çeşitli tanımları yapılmıştır. Şerife Kü-çükosmanoğlu cepkeni; yakasız ve ya dik yakalı, önü açık, arkası kapalı, boyu bele kadar, uzun kollu, kol ağzı, ön ve arka bedenleri sim, sırma ve harçlarla süslü, çuha, keten, kadife gibi kumaşlardan dikilen kısa bir cins cekettir şeklinde tanımlamıştır (Küçükosmanoğlu, 1992: 11).

Cepken genellikle V, U ve hakim yakalı, boyu bele kadar olan, kol boyu uzun, kullanılacağı yere göre, giyenin yaşına göre, model, kumaş, renk ve süsleme özelliği belirlenen, kadınların ve erkeklerin giydiği bir üst giyimdir (Bedük, 2005: 830).

Günümüzdeki ceketin görevini üstlenen cepken, çuhadan yapılmıştır. Yakası düz kesimli önü düz ya da çapraz, bel boyunda, el üstüne düşecek biçimde kolları uzun olan bir üst giyim parçasıdır (Komsuoğlu, vd, 1986: 98).

Cepken şalvarla beraber kullanılan, içlik üzerine giyilen, kollu veya kolsuz, önleri düz veya yuvarlak olan işlemeli bir giyim eşyasıdır (Özel, 1992: 16). en değerli-leri çuhadan dikilir ve üzeri sırma ile işlenirdi. Gömlek üstüne giyilir, yakası düz ke-sim, önü düz veya çapraz eteği kısa, kolları uzun dikilirdi (Özel, 1992: 21-22).

Gömlek üzerine giyilen kolları uzun ve yırtmaçlı, yakasız ve kısa giysi (Büyük Larousse, 1986: 2276).

Zamanımızın ceketi yerinde askere, esnafa, rençbere mahsus eski bir üstlüğün adı, en makbulleri çuhadan kesilirdi, ayak takımı adi kalınca bezden de cebken giy-mişlerdir. Gömlek üstüne giyilir, giyenin yaşına, içtimai mevkiine, mesleğine göre altında uzun paçalı çakşır, diz çakşırı, potur, şalvar hatta kara bez don bulunurdu. Ya-kası düz kesim, önü düz veya çapraz, eteği kısa, ancak bele kadar inerdi ve kolları uzun, el üstüne kadar düşerdi (Koçu, 1969: 51).

(31)

Cepkenler yörelere göre libade, yelek, salta, fermene, camedan gibi isimlerle adlandırılmaktadır.

Libade: cepkenin kadınlar tarafından giyilen türüdür. 19. Yüzyılda çok yaygın olarak kullanılan libade, kollu ve astarlıdır. Yüzüyle astarı arasına pamuk doldurulup kışın soğuktan korunması sağlanırdı. Kış mevsiminde kullanılmasına rağmen önü ka-patılmadan kullanılırdı (Kırtunç, 1989: 84).

Yelek; kolsuz, yakasız, boyu uzun veya kısa olabilen, işlemeli, işlemesiz, ka-panmalı veya kapanmasız olarak arzuya göre değişebilen model özelliklerine sahip, gerektiğinde içerisinde çalışılabilen gömlek, bluz, kazak gibi giysilerin üzerine giyilen bir giysi çeşididir (Kelleci, 1997: 27).

Salta: Yakasız, iliksiz, kollu bir çeşit ceket olup yaka ve kol kenarları sırma ile işlenmiştir (Özel, 1992: 16). Bir çeşit kısa cepkenin adı (Koçu, 1967: 201).

Fermene: Kadınlar tarafından giyilen bir nevi işlemeli cepken, köylerdekiler renkli ipliklerle işlemeli, şehirlerdekiler ise sırmalıdır (Özbel, 1949: 16).

Özellikle Rumeli’de giyilen, kaytan ve sırma ile işlenen önü açık bir çeşit ye-lektir (Özel,1992: 16). Çuha veya abadan kesilirdi, şekil olarak camedana benzemek-tedir (Özel, 1992: 22).

Camedan: Kısa, kolsuz, ön tarafı çapraz kavuşur gibi olan ve adına camedan denen yeleği de halk ve esnaf giyerdi. Çuha ve kadifeden yapılır, yaka ve göğüs ke-narları kordon ve sırma ile işlenirdi (Özel, 1992: 22).

2.1.2. Cepkenin Tarihçesi

Türk giyim kuşamı çok zengin bir repertuara sahiptir. Orta Asya‘dan başlaya-rak Anadolu da zenginleşen bu sanatın pek çok örneği müzeleri doldurmaktadır. Gele-neksel Türk el sanatlarında erkeklerin, çocukların ve kadınları giysilerinden elbiseler, cepkenler, bindallı elbiseler, şalvarlar ve yelekler çeşitli şekillerde süslenmiş ve bu süslemeleri yaparken de ustalar duygu ve düşüncelerini çeşitli renk, desen ve modelle aksettirmişlerdir (Bedük, 1992: 3).

Eski Türkler ve giyimleri ile ilgili bilgiler Orta Asya’da ele geçen duvar resim-lerin, hun dönemine ait kurganlarda çıkan kıyafetlerle ilgili malzemelerden oluşmak-tadır (Sevin, 1990: 7).

(32)

Kurgan kazılarından elde edilen bulgulara göre cepkenin Hunlular zamanından beri kullanıldığı ortaya çıkmıştır (Uysal, vd, 2010: 2). Asya Hunları döneminde bir prense ait olan erkek cesedinin kıyafeti sağdan sola kapanan V yakalı kısa ceket, dar süvari pantolonu, diz altında kısa ve yumuşak çizmeden ibarettir (Aslanapa, 1984: 5).

Ferace, kaftan, cepken, hırka ve şalvar Selçuklu dönemi kadınlarının en çok kullandığı giysiler olmuştur. Bunların yanı sıra üç etek entariye benzer giysilerde kul-lanılmıştır. Giysilerde kullanılan kumaşlar, yün pamuk ve ipek karışımı ipliklerden dokunmuştur (Komsuoğlu, vd, 1986: 213).

Selçuklu dönemine ait minyatürlerde ve Kubadabad sarayının duvar çinileri arasında insan tasvirleri bulunur. Sultan ve yakınlarını gösteren bu tasvirlerde uzun kaftan veya kısa etekli cepken ile şalvarlar dikkati çekmektedir (Küçükosmanoğlu, 1992: 12).

Anadolu da Selçuklular döneminde cepkenin kullanımı ile ilgili kaynaklar sı-nırlıdır. Osmanlı döneminde cepkenin kullanımı ile ilgili çeşitli kaynaklardan bilgilere ulaşılabilmektedir.

Osmanlı döneminde kadın ve erkeklerin vazgeçilmez giysileri arasında yer alan cepkenler, kadınlarda daha çok gezmelik giysi olarak, gömlek, içlik veya üç etek üstüne, erkeklerde ise daha çok gömlek üstüne bele sarılan kuşağın üzerini kapatma-yacak şekilde kısa olarak kullanılmıştır. Önceleri sivil bir kıyafet olarak kullanılan cepkenler daha sonra yeniçeri ordu teşkilatında üniforma geleneğinin aşlaması ile bir-likte askeri alanda giyilen bir üniformaya dönüşmüştür (Uysal, vd, 2010: 4).

Osmanlılarda erkekler, şalvar, çakşır ve poturun üstüne mintan, onun üstüne ise yerine göre cepken, camedan, yelek, fermene gibi giysiler giymişlerdir (Komsu-oğlu, İmer, 1986: 222).

Kadınlar şalvarının üst bölümüne içlik ve salta, fermene veya cepken giyerler. İçlikler genellikle pamuklu dokumalardan yapılan yakasız, uzun kollu gömleklerdir. Cepken ise şalvarla beraber kullanılan, içlik üzerine giyilen, kollu veya kolsuz önleri düz veya yuvarlak olan işlemeli bir giyim eşyasıdır (Özel, 1992: 16).

Osmanlı döneminde kıyafeti zenginleştiren cepken, camedan, salta, fermene, sıkma, yelek, setire-pantolon gibi kıyafet unsurları erkek giyimine girmiş, bez ve bü-rümcük kumaştan gömlekler giyilmiştir. Cepken günümüz ceketinin yerini tutan bir

(33)

giyim eşyasıdır. En değerlileri çuhadan dikilir ve üzeri sırma ile işlenirdi. Gömlek üs-tüne giyilir; yakası düz kesim, önü düz veya çapraz, eteği kısa kolları uzun dikilirdi (Özel, 1992: 21-22).

Osmanlı döneminde kullanılan cepkenler kadife, çuha, atlas, keten, pazen, pa-muklu kumaş, saten, aba gibi çeşitli kumaşlardan yapılmıştır. Bunlardan canfes ve ka-dife kaynaklarda şu şekilde belirtilmiştir.

Canfes Osmanlı saraylarında çok kullanılan çözgü iplikleri atkılarından daha kalın olan bir ipek kumaş çeşididir. Atkılar seyrek atıldığı için yüzeyde meydana ge-len aralıklardan ayrı renkte çözgüler meydana çıkar ve kumaş gösterişli görünürdü. Bu kumaştan kadın cepkenleri, peşli entariler ve bohçalar yapılırdı (Günay, 1986: 8). Ka-dife; yüzeyi havlı, parlak, yumuşak kumaş çeşididir (Ergür, 2002: 124).Bursa da do-kunan ipekli kadifeler Avrupa’da aranırdı. Yine aynı dönemde İstanbul, Üsküdar’da, Bilecik ve Aydost’da yapılan kadifeler çok ünlüydü. Bu bölgelerde dokunan gerek düz gerekse çiçekli, yelpazeli, karanfilli kabartma kadifeler dünyanın her yanında satılırdı. Kadifeden kaftan, ceket, entari, şalvar, yelek, hırka, cepken yapılırdı (Günay, 1986: 9).

XII. yüzyılda Avrupa ile başlayan temaslar XIX. Yüzyılda yoğunlaşmış, gerek kadın gerekse erkek giyiminde Avrupa etkisi belirginleşmiştir. Avrupa kesimi olan ve setire denen ceketler pantolon ve yelekle birlikte II. Mahmud devrinde önce askerler için benimsendi. Abdülmecit memurlarına ceket pantolon giymelerini emretti (Özel, 1992: 22). Böylece cepken kullanımı yıllar geçtikçe azaldı. Günümüze gelindiğinde geleneksel giysiler sadece folklor giysilerinde ve kına gecesi gibi özel günlerde giyil-mektedir.

2.1.3. Cepkenin Sınıflandırılması

Geleneksel giysilerimizden olan cepkeni tez danışmanım Saadet Bedük şu şe-kilde sınıflandırmıştır;

1. Kullanım amaçlarına göre 2. Kullanılan malzemeye göre 3. Model ve kesim özelliğine göre

(34)

1. Kullanım Amaçlarına Göre

a) Kına gecesi, düğün, nişanlarda vb. gibi özel günlerde bilhassa genç kızlar ta-rafından şalvarın üzerine giyilmiştir (Küçükosmanoğlu, 1992: 16).

b) Toplumdaki sosyal duruma göre giyilenler; Osmanlı döneminde yaşlıların cepkenleri siyah veya kahverengi, gençlerin de al ve mavi renkli kumaşlardan kesilir, giyenin varlığa göre yaka ve kol kenarları, önleri, etek köşeleri ipekle, sırma ile işle-nir, süslenirdi. Ayak takımı adi kalınca bezden cepken giymişlerdir (Koçu, 1969: 50).

c) Folklorik amaçlı; geleneksel bir giysi olmasının yanı sıra artık milli bayram-larda ve diğer özel günlerde tören kıyafeti olarak folklorik oyunlar ekipleri tarafından da giyildiği görülmektedir (Bedük, 2004: 830).

2. Kullanılan Malzemeye Göre

a) Kumaş cinslerine göre; geleneksel cepkenler kadife, atlas, canfes, pazen, pamuklu kumaşlar, aba, çuha, saten, keten gibi kumaşlardan yapılmıştır.

b) Süsleme malzemelerine göre; geleneksel cepkenlerin süslemelerinde hazır harçlar, gümüş renk kordonlar, sarı sim kordonlar, renkli pamuklu iplikler, renkli kor-donlar, pullar, boncuklar, tırtıllar, süslemede kullanılan renkli kumaşlar, metal iplikler vb malzemeler kullanılmıştır.

3. Model ve Kesim Özelliğine Göre

a) Yakası; O, U,V ve hakim yaka.

b) Kolu; düz kol, düşük kol, kuşlu kesim, kara kol.

c) Bedeni; penssiz beden, kuplu beden, pensli beden, omuz dikişsiz çalışılmış (Bedük, 2004: 831).

4. Süsleme ve Desen Özelliğine Göre

Cepkenlerde yer alan süslemeler yaşanılan toplumda cepkeni giyenin sosyal durumunu, statüsünü belirtmektedir. Örneğin bekâr-evli-dul, çocuk-genç-yaşlı, zen-gin-fakir olup olmadığını ve günlük yaşamda giyilenlerle geçiş dönemini doğum-ölüm-evlenme gibi durumları gösterir.

(35)

2.2. Şalvarlar

2.2.1. Şalvarın Tanımı

İnsanlar yüzyıllardır şalvarları giyimlerinin tamamlayıcı unsuru olarak kullan-mışlardır. Bölgelere ve kullanıldıkları yerlere göre kumaş, kesim, model, süsleme özellikleri de değişmektedir. Geleneksel şalvarların çeşitli tanımları yapılmıştır. Bun-lardan bazıları;

Şalvar üst kısmı bol büzgülü, paçaları ayrı ve genişçe dikilmiş dış dondur. Yün ve şaldan yapıldığı için şalvar denilmiştir (Özel, 1992: 21).

Vücudun belden aşağı bölümünü örten, bacaklara geçirildikten sonra bir uçkur ile bele bağlanan, geniş ağlı ve bol giyim eşyası (Büyük Larousse, 1986: 10993).

Önder şalvarı torba biçiminde, yukarısı işlemeli bir uçkurla bele, kuşağın üze-rine bağlanan, yanları gizli cepli, yalnız ayak yerleri açık gayet bol, dökümlü bir don-dur şeklinde tanımlamıştır (Önder, 1962: 30).

Şalvar üst kısmı bol, büzgülü, paçaları ayrı ve genişçe dikilmiş üst dondur (Önge, 1995: 22).

Şalvar pamuklu, ev dokuması çitari, canfes ve kadife kumaşlardan yapılabilen; fistan altına, üç etek altına, içlik üstüne giyilebilen kadın ve erkekler tarafından kulla-nılan farklı kalıp ve görüntüleri olan bir giysidir (Berk, 2006: 174).

Erkek şalvarları genellikle çuhadan ya da kaşmir, şali vb. yünlü kumaşlardan yapılır, uçkurla bele bağlanır. Kadın şalvarlarında ise her türlü kumaş kullanılır (Bü-yük Larousse, 1986: 10993).

Erkelerin şalvarları kadınlarınkine göre daha dar ve sadedir. Kadın şalvarları geniş ve süslüdür. Şalvarın bele gelen kısmı uçkurla sıktırılır (Özel, 1992: 21).

Bazı bölgelerde kadınlar doğrudan doğruya şalvar üstüne içlik, salta, fermene veya cepkenden oluşan takımlar giyerler. Bazı bölgelerde bu tür giyim sadece genç kızlara mahsus, bazı yerlerde ise çoğunlukla kadınların ev içi giyimini teşkil etmiştir. Şalvar üzerine giyilen içlikler umumiyetle pamuklu dokumalardan yapılan ve yakasız uzun kollu bluzların adıdır (Günay,1986: 1).

Türk kadın kıyafetlerinin vazgeçilmez parçası olan şalvarların yaklaşık doksan ayrı modeli vardır; dar, büzgülü, kısa, uzun, bilekten bağlı, diz boyunda olan, düz,

(36)

ve-rev kesimlerinde dikilen bu şalvar bölgelere, kullanıldıkları yerlere göre çeşitlilik gös-terdikleri gibi değişik adlarla da anılırlar. Ayrıca bölgelere göre tuman, çinti don, kara don gibi isimlerde alır (Günay, 1986: 13).

Bahaeddin Ögel Türk Kültür Tarihine Giriş V adlı çalışmasında genellikle bü-tün Yörüklerin uzunluğu diz ile topuk arasında yöresel değişiklik gösteren, parçaları büzmeli şalvar giydiklerinden bahsetmiştir (Ögel, 1978: 102).

Türkler de vücudun alt kısmına giyilen eşyanın genel adı dondur. Dış donun yanında birde iç don bulunur. Kaftanın altına giyilen dış don biçiliş şekillerine göre değişik adlar alır; şalvar, çakşır, potur gibi (Özel, 1992: 21).

Çakşır: Şalvarın kısa, geniş, paçaları diz kapağında büzülmüş olanlarına denir (Özel, 1992: 21). Paçaları diz kapağında büzülen şalvarın kısası olan üst dona çakşır denilmiştir (Süslü, 1989, 166).

Potur: Şalvar türlerinden biride poturdur. Çakşıra benzer ancak çakşırdan daha dardır ve diz kapağından ayak bileğine kadar çorap gibi ayağı sarar. Poturun ayak kısmına tozluk giyilir ve dolak sarıldığı görülür.

Holta: Kadınların entarilerinin kumaşından diktikleri ve işledikleri şalvara de-nir (Özel, 1992: 16).

Şalvar yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi erkek ve kadınların kullandığı belden büzgülü, ayakları kadar uzun ve genişçe bir alt giyimdir. Şalvarın tamamlayıcı unsuru uçkurdur. Şalvarın belde durmasını sağlayan bölümüdür. Uçkurun çeşitli ta-nımları yapılmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir;

Uçkur; iç donu, çakşır, şalvar, potur gibi belden aşağıya giyilen giyecekleri belde tutmaya yarayan ince kuşaktır. Örgü veya kumaştan olur. 2-4 parmak enliliğinde yapılır. Sayılan giyeceklerin her birinin uçkurluk denilen yerlerine yerleştirilir iki ucu bağlanır. İşlemeli uçkurlarda işlemelerin bulunduğu uç bölümü belden sarkıtılır (Özel, 1992: 22).

Eskiden iç donu, çakşır, şalvar, sıkma, potur, zıpka vücudun belden aşağı alt kısmına geçirilip giyilen her şey belden uçkur denilen ince kuşakla bağlanarak tutturu-lur idi; bunun içinde hepsinin üst kenarına uçkurun içinden geçtiği uçkurluk denilen bir yer yapılırdı. Bir boru şeklinde olan uçkurluk iç donunun kendi bezinden olur, öbürlerinde alelade bir bezden yapılıp çakşırın, şalvarın, poturun, zıpkanın kumaşına

(37)

bel kısmına dikilip eklenirdi. Uçkurluğun ön kısmında uçkurun geçirilmesi için bir çatlak ağız bulunurdu (Koçu, 1967: 236).

Uçkurlar pamuk ipliğinden örülerek hazırlanır. Parmaklar ile fitil şeklinde örü-lür. Uçkur köyneğin altından sarkar (Altuntaş, 1997: 16).

Uçkurlar hem örgü hem kumaştan olurdu; iç donu uçkurları tahminen 2 par-mak eninde, dar fakat çakşır, şalvar uçları 3-4 parpar-mak genişliğinde olurdu ve uçları iplikle hatta sırma ile işlenerek süslenirdi (Koçu, 1967: 236).

Örcün Barışta’nın Cumhuriyet Dönemi Türk Halk İşlemeciliği Desen ve Ter-milojisinden Örnekler adlı çalışmasında Afyonkarahisar yöresine ait uçkur süslemele-rinde kullanılan motif örnekleri yer almıştır (Barışta,1984: 57).

2.2.2. Şalvarın Tarihçesi

Bazı belgelere göre şalvarın ilk çıkış yeri İran’dır. Arapların şalvarları, İslam-lığın ilk dönemlerinde yada İran ‘ı ele geçirdikten sonra kullanmaya başladıkları öne sürülür. Bazı hadislere göre Hz Muhammed’de şalvar giyiyordu ama bu hadisleri doğ-rulayan belgeler bulunamamıştır (Büyük Larousse, 1986: 10993).

Birçok kaynak şalvarı bulan ve dünyaya yayanların Persler, İskitler ve Hunlar olduğu konusunda birleşmektedir. Eskiden alta giyilen bu tür giysilere Türkler “üm “ adını vermişlerdir. Anadolu’ya gelindiğinde ise şalvar, çakşır, potur gibi adlar veril-miştir (Türkoğlu, 2002: 152-153).

İlk Türkler’in şalvar kullanımıyla ilgili belgelere Çin kaynaklarından ulaşıl-maktadır.

Hunlarda erkek ve kadın dış donları deridendi. Göktürkler ve Kırgızlar da gü-nümüzün pantolonlarına benzer dış donlar giyiyorlardı. Ata binen savaşçı kavimlerin, Türkler’ in tipik giyim eşyası şalvar ve çakşırdı (Özel, 1992: 21). bu dönemde at kul-lanan insanların mecburi olarak giyindikleri giysiler çakşır ve süvari pantolondu (As-lanapa, 1984: 9).

Selçuklu dönemine ait giyim kuşam örneklerine o dönemde hazırlanmış olan minyatürlerde ve Kubadabad sarayında bulunan çinilerde yer alan insan figürlerinden ulaşılmaktadır.

XIII. yüzyıl başlarında Konya da hazırlanmış Varka ve Gülşah adlı aşk roma-nındaki minyatürler Anadolu Selçukluları dönemindeki giysiler açısından önemli bir

(38)

kaynaktır. Gülşah’ta paçaları geniş şalvar ve küçük yüzlü ayakkabılar vardır; entarisi-nin yakası V kesimlidir ve yakasından inci dizileri görülür (Gürtuna, 1999: 3). Bu re-simlerdeki tipler, birbirine çok yakın olup, genellikle başta taç şeklinde bir külah, gövde de bir entari ve şalvar vardır (Önder, 1955: 80).

Selçuklu kadın ve erkek giyimine kaftanlar ile yuvarlak kapalı yakalı, önden açık elbiseler hâkimdi. Kaftan ve elbiselerin altına dize kadar çıkan çizme veya geniş paçalı şalvarlar geliyordu (Özel, 1992: 14).

Selçuklu kadınlarının ev giysileri gömlek, şalvar ve entariden oluşur. Şalvarla bol paçalı, entariler uzun bol kollu, yakasız ve önden açıktır (Gürtuna, 1999: 3).

Osmanlılar döneminde kadın giyiminde genellikle üç tip kıyafet kullanılıyordu; 1. Entariler

2. Şalvar ve Gömlek 3. Ceket ve Etek

Entarilerin şalvarlı ve şalvarsız giyilen tipleri vardır. Şalvarlarla giyilen entari-lerin üstüne salta ve fermene giyilir, bele kuşak sarılır ve ya kemer takılırdı (Özel, 1992: 15).

Osmanlılar gövdelerine gömlek, mintan ve ya zıbın, belden aşağısına da don, şalvar kullanmışlardır (Önge, 1995: 28).

Kılınç Konya geleneksel giysilerini incelemiş ve müzelerdeki örneklerden yola çıkılarak Osmanlı Döneminde Konya kadınlarının, iki ucu işlemeli uçkurlarla bele toplanan, ağı ayak bileklerine kadar uzanan geniş şalvarlar giydiklerini belirtmiştir (Kılınç, 2008: 20).

Batı etkisinin yoğunlaştığı XIX. Yüzyıla değin her sınıf kadın ve erkek tara-fından giyilmiştir. Bugün de Anadolu’nun bir çok yöresinde yaygın bir şekilde kulla-nılmaktadır (Büyük Larousse, 1986: 10993).

Günümüzde bazı yörelerimizde eski giyim kuşam gelenekleri hala devam et-mektedir. Örneğin; Türkmenlerde günlük yaşantıda şalvar, etek, bluz giyilirken, dü-ğün, nişan, sünnet törenlerinde geleneksel giysileri olan şalvar, gömlek, üç etek entari ve üzerine cepken giyilmektedir (Kirzioğlu, 1989: 42).

(39)

2.2.3. Şalvarın Sınıflandırması

Geleneksel giysilerimizden olan şalvarları sınıflandırmak gerekirse şu şekilde 1. Kullanım amaçlarına göre

2. Kullanılan malzemeye göre

3. Model ve kesim özelliğine göre sınıflandırabiliriz.

1. Kullanım Amaçlarına Göre

a) Düğün, nişan, sünnet, kına gecesi törenlerinde giyilenlerin yanında günlük hayatta evde ve dışarı çıkarken giyilirler.

b) Toplumdaki sosyal duruma göre giyilenler; genç- yaşlı, zengin- fakir gibi sosyal statülere göre şalvarlar farklı renk ve desenlerde giyilmektedir.

Yaşlı ve kocası olamayan kadınlar koyu renkli bir şalvar ve gömlek ile başları-na yaşlarıbaşları-na göre, ya hafif oyalı yemeni ve onun üzerine beyaz yada renkli bir yaşmak örterler ya da düz bir yemeni ile yakmak sarınırlar (Sürer, 1983: 20).

c) Folklorik amaçla milli bayramlarda giyilenler.

2. Kullanılan Malzemeye Göre

a) Günlük giyilen şalvarlar; pazen, basma, kıl, yün, pamuklu kumaşlardan di-kilmişlerdir.

b) Özel günlerde giyilen şalvarlar; daha nitelikli kumaşlardan; ipek, şal, kadife, canfes, çitari gibi dikilmişlerdir.

3. Model ve Kesim Özelliklerine Göre

a) Kesime göre; ağının altta ya da yukarıda olması, genişliği, ayak geçecek yer-lerin daralması ya da bilezikli, lastikli olması vb. gibi değişik şalvar kesimleri vardır.

b) Modele göre; şalvarların yaklaşık doksan ayrı modeli vardır; dar, büzgülü,

kısa, uzun, bilekten bağlı, diz boyunda olan, düz, verev kesimlerinde dikilen bu şal-varlar modellerine göre holta, potur, çakşır gibi isimlerde alır.

2.3. Afyonkarahisar Kadın Giyimleri

Giyim-kuşam bütün olarak bir kültür ürünüdür ve doğrudan doğruya insanla ilgili olduğundan, insanın yaşam biçimini belirten göstergedir. Dahası maddi bir kültür ögesi olarak geleneksel yaşam biçimleri arasında topluluğa ait olmayı simgeleyen bir

(40)

manevi değerler öğesidir ve topluluğa ait olma duygusunu güçlendirmektedir (Sürür, 1983: 7).

Kültür, insanın toplum halinde, toplumun bir üyesiyken öğrendiği, yaptığı her şeyi kapsar. Bu özelliklerinden dolayı giyinme, biraz da toplumsal kalıtlara bağlıdır (Altunyuva, 1988: 11).

Geleneksel ögeler içeren, tarihin birikimli sürecini üzerinde taşıyarak barındı-ran Türk giysileri, ait olduğu toplumu simgelemektedir (Bilki, 2006: 2).

Kadın kendi toplumu içinde aldığı yere göre ve o toplumun geleneksel davra-nış kalıplarına göre giyimini biçimlendirmektedir (Sürür, 1983: 14). kadın giyimi han-gi yaşam biçiminde olursa olsun başlıklar, vücuda han-giyilenler, ayağa han-giyilenler, takılan-lar ve süsleme ile oluşan bir bütündür (Sürür, 1983: 15).

Afyonkarahisar geleneksel kadın giyim örnekleri günümüzde halk tarafından hala giyilmektedir. Kına gecelerinde, sünnet, düğün gibi özel günlerde, günlük yaşam-da sokak giyimi olarak kullanılmaktadır. Geleneksel giysiler arasınyaşam-da şalvar değişime en dirençli olanıdır. Geleneksel kesimde, günlük yaşam içinde her yaşta kadın ev için-de ve tarlada çalışırken ayağına yöresel özelliği olan şalvarlarını giyerler. Bölgeiçin-de ya-şayan Türkmen aşiretlerinde renkli çiçeklerle bezeli, büzgülü şalvarlar giyilmektedir.

Yüzyıllardır İslami geleneklere göre her sınıftan kadının giydiği etekleri yerle-re kadar uzanan ve kolları parmakları örtecek şekilde uzun olan oldukça bol bir giysi olan ferace Afyonkarahisar da geleneksel olarak hala sokağa çıkarken kadınların ter-cihi olmaktadır.

Afyonkarahisar da erkeklerin; Terlik, Fes, Yazma (Yemeni), Sarık, Keyfiye, İçlik, Gömlek (Mintan), Yelek, Bel Kuşağı, Camedan, Cepken, Şalvar (Potur), Silah-lık, YağSilah-lık, Çorap, Çizme, Dizlik (Tozluk) gibi giysiler giymişlerdir.

Bu yöredeki erkeklerin yelekleri kolsuz, önden ilik-düğmeli olur ve kuşak içine sokulurmuş. Ayrıca yeleğin düğmeleri iplikten örülerek yapılırmış (Bilgin, 1993: 4).

Afyonkarahisar kadın giyimlerinden bazılarını açıklayacak olursak;

a) Başa Giyilenler

Başlık: Türkmenlerde giyimin tamamlayıcı unsuru olan baş süslemesine büyük önem verilmiştir. Bir bakıma kadının toplumdaki yeri baş bağlama biçiminden

Referanslar

Benzer Belgeler

In this sense, this study was designed to define that to which extent weak position and low status of women created by social equalities affects utilization of health

In the light of the study findings, we conclude that physicians and nurses need to be more proactive in providing patients with preoperative information and that, considering

Kızıl ve İpek (2004), bazı kişniş (Coriandrum sativum L.) hatlarında farklı sıra arası mesafelerinin verim, verim özellikleri ve uçucu yağ oranı üzerine etkileri

Menderes, Ren, Volga, Sen gibi ünlü nehirler yılana benzetilerek, yılan nehir tanrısı olarak nitelendirilmiştir (Yıldız, 2002: 1). Yılan, dünya mitolojilerinde evrensel

To expose students to an extensive reading or pleasure reading, they should be given opportunity to read authentic materials that are not in the curriculum of the school but chosen

Son olarak raporda, Fethi Bey’in kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın sebep olduğu bazı olumsuz durumlar nedeniyle, Türk siyasi hayatında yeni bir partinin

Kolit grubunda interlökin-1 ve interlökin-10 düzeylerinin belirgin olarak arttığı, kolit oluĢturulup sirolimus verilen grupta ise kolit grubuna göre interlökin-1 ve

We, therefore included all recorded species in our present list with which we listed 212 species belonging to 129 genera and 64 families inside the boundaries of