• Sonuç bulunamadı

Türk mitolojisinde yılan ve resim sanatındaki izdüşümleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk mitolojisinde yılan ve resim sanatındaki izdüşümleri"

Copied!
135
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

RESİM ANASANAT DALI

RESİM SANAT DALI

TÜRK MİTOLOJİSİNDE YILAN VE RESİM

SANATINDAKİ İZDÜŞÜMLERİ

Cennet İNCE

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Ahmet DALKIRAN

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı Cennet İNCE Numarası 124256001002 Ana Bilim /

Bilim Dalı Güzel Sanatlar Fakültesi Resim / Resim Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı Cennet İNCE Numarası 124256001002 Ana Bilim /

Bilim Dalı Resim/Resim

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç. Dr. Ahmet DALKIRAN

Tezin Adı Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan “Türk Mitolojisinde Yılan

ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri” başlıklı bu çalışma ……../……../……..

tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

ÖNSÖZ

Dünya kültür ve mirasında küreselleşmenin etkisiyle meydana gelen olumsuz etkilerden Türk kültür ve sanatının da yaşanılan süreçten zarar görmemesi adına sanatçıların kültürel geçmişlerine ilgi göstererek, kültür miraslarına katkı sağlamaları ulusal anlamda Türk kültür ve sanatı için evrensel anlamda da dünya kültür ve sanatı için oldukça önemli bir adımdır.

Bu bağlamda Türk Mitolojisi kaynaklı önemli bir figür olan yılan’ın günümüz resim sanatında ki yansımalarını irdeleyen bir çalışma’nın Türk sanatının kökleri itibariyle oldukça önem arz ettiği düşünülerek "Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri" isimli konu, yüksek lisans tez çalışması olarak seçilmiştir.

Yüksek Lisans tez sürecimin başından sonuna tüm aşamalarında öneri, destek ve katkıları ile yanımda olan, danışmanım Doç. Dr. Ahmet Dalkıran’a, araştırma sürecimde söylemleri ile motivasyonumu yükselten hocam Doç. Dr. Zuhal Arda’ya, bugüne kadar bana en iyi şekilde destek olan ailem Aliye-Ahmet İnce çiftine, araştırmam esnasında bana evinin kapılarını açan Ayşegül-Bülent Çelik ve Erol-Suzan Şimşek çiftine, araştırmalarımda bana destek olan arkadaşım Menekşe Ünsal’a, tezimin imla yönünden kontrolünü gerçekleştiren arkadaşım Erol Demiray’a; tezimin içeriğinde yer alan, benimle görüşme nezaketinde bulunan ve sanat anlayışlarını yakından tanımama fırsat veren Erol Deneç, Ergin İnan, Memduh Kuzay ve Hasan Kıran’a, varlığını her zaman yanımda hissettiğim saygıdeğer hocam Prof. Dr. Yüksel Bingöl’e sonsuz teşekkür ederim.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

“Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri” konulu yüksek lisans tez çalışmasında amaç, Türk Mitolojisi’nde çeşitli simgesel anlamlara sahip olan yılan figürünü, 1920-2015 yılları arasında Anadolu Türk Resim Sanatı içerisinde eser veren sanatçıların eserleri üzerinde incelemektir.

Bu kapsamda öncelikle kavramsal bir çerçeve oluşturulmuş, bu çerçeve dahilinde ilk olarak araştırmanın I. bölümünde mit, mitos ve mitoloji kavramları ile Dünya ve Türk kültür/mitolojisinde yılana genel bakış incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda elde edilen parametrelerle II. bölümde Türk Mitolojisi’nde yılanın resim sanatındaki izdüşümleri incelenmiştir. İncelemede sınırlılık, Cumhuriyetten günümüze kadarki süreyi kapsamıştır. Ancak araştırmaya bir alt yapı oluşturması bağlamında başlangıcından günümüze Türk sanatında yılanla ilgili örnekler konunun girişinde özetlenmiştir. Daha sonra ise Cumhuriyet dönemi Anadolu Türk Resim Sanatı içerisinden seçilen sanatçılardan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Uygur, Can Göknil, Erol Akyavaş, Ergin İnan, Erol Deneç, Memduh Kuzay, Hasan Kıran ve Zeki Faik İzer’in eser örnekleri üzerinde inceleme yapılmıştır.

Araştırma sonucunda söz konusu sanatçıların konu kapsamına giren eser örneklerinde, esin kaynağını Türk Mitolojisi’nden aldığı anlaşılan yılan figürünün, hem simgesel hem de plastik açıdan bir ifade aracı olarak kullanıldığı tespit

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı Cennet İNCE Numarası 124256001002 Ana Bilim /

Bilim Dalı Resim / Resim

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç. Dr. Ahmet DALKIRAN

Tezin Adı Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri

(6)

edilmiştir. Araştırma sırasında konu ile ilgili literatür taraması yapılarak, yurtiçi ve yurtdışı kütüphane ve arşivlerinde yer alan kaynaklar tespit edilerek, elde edilen veri ve bilgiler diğer kaynaklarla desteklenerek arşivlenmiştir. Konu ile ilgili çalışmaların yer aldığı yurtiçi müze ve galeriler gezilerek eserlerin orijinalleri yerinde incelenmiştir. Nitel araştırma ve tekniklerinin kullanıldığı bu araştırmada Sanatçı Görüşme Formu, teknolojik araç olarak da ses kayıt cihazı ve fotoğraf makinesi kullanılarak konunun uzmanı, deneyimli kişilerle görüşmeler yapılmıştır.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı Cennet İNCE Numarası 124256001002 Ana Bilim / Bilim

Dalı Resim / Resim

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç. Dr. Ahmet DALKIRAN

Tezin İngilizce Adı

Snake in Turkish Mythology and Its Projections on the Art of Painting

SUMMARY

Purpose of the postgraduate thesis "Snake in Turkish Mythology and Its Projections on the Art of Painting" is to examine snake figure –that has various symbolic meanings– within works of artists who produced their works as part of the Anatolian Turkish Art of Painting between 1920-2015.

In this context, we created a conceptual framework, analyzing myth, mythos and mythology terms, and general line of sight of the World and Turkish culture/mythology into the snake, as the 1st chapter of this research. With the parameters achieved from this analysis forth, we dealt with snake projections on art of painting in Turkish mythology, carving out the 2nd chapter. This analysis covered time span from Republic period until today, as limited by this paper. However, we summarized relevant examples of use of snake in Turkish art –from beginning to date– in introduction part, providing a basis to the research. Then we reviewed exemplary works of chosen artists of the Republic period Anatolian Turkish Art of Painting, including Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Uygur, Can Göknil, Erol Akyavaş, Ergin İnan, Erol Deneç, Memduh Kuzay, Hasan Kıran and Zeki Faik İzer.

As a result of this review, we identified that the artists mentioned above made use of the snake figure –inspiration source of which was apparently Turkish

(8)

mythology– as a symbolic and plastic means of expression in their related samples of work. We reviewed the literature for related contents, sought sources in domestic and foreign libraries and archives, supported these data and information using additional sources, and have archived them. We visited domestic museums and galleries, in which relevant works are exhibited, and examined originals of works in place. In this analysis where qualitative research and techniques were used, we interviewed with experts and experienced persons on the subject, utilizing Artist Interview Form, and voice recorder and camera as technological tools.

(9)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Bilimsel Etik Sayfası………..ii

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu………...iii

Önsöz………...iv

Özet………...v

Summary………...vii

Kısaltmalar ve Simgeler Sayfası………...xi

Görseller Listesi………...xiii

Giriş………..1

BİRİNCİ BÖLÜM - KAVRAMSAL ÇERÇEVE………3

1.1. Mit, Mitos ve Mitoloji Kavramlarına Genel Bakış………3

1.2. Dünya Kültür ve Mitolojilerinde Yılan’a Genel Bakış………..5

1.3. Türk Kültür ve Miolojisi’nde Yılan’a Genel Bakış……….18

İKİNCİ BÖLÜM - BULGULAR VE YORUM 2.1. Başlangıcından Cumhuriyet Dönemine Kadar Türk Sanatında Yılan İzdüşümleri……….23

2.2. Cumhuriyet’ten Günümüze Türk Resim Sanatında Yılan İzdüşümleri………...29

2.2.1. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Resimlerinde Yılan İzdüşümleri……….30

2.2.2. Burhan Uygur’un Resimlerinde Yılan İzdüşümleri……….33

2.2.3. Can Göknil’in Resimlerinde Yılan İzdüşümleri………..37

2.2.4. Erol Akyavaş’ın Resimlerinde Yılan İzdüşümleri………...41

2.2.5. Ergin İnan’ın Resimlerinde Yılan İzdüşümleri………46

2.2.6. Erol Deneç’in Resimlerinde Yılan İzdüşümleri………..51

2.2.7. Hasan Kıran’ın Resimlerinde Yılan İzdüşümleri……….56

2.2.8. Memduh Kuzay’ın Resimlerinde Yılan İzdüşümleri………...60

2.2.9. Zeki Faik İzer’in Resimlerinde Yılan İzdüşümleri……….64

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-UYGULAMA ÇALIŞMALARI………...69

3.1. Uygulama Çalışmaları……….69

(10)

Kaynakça………...88

Görsel Kaynakça………...94

Elektronik Kaynakça………..100

Ekler……….105

(11)

KISALTMALAR VE SİMGELER

AB : Akrilik Boya

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKÜKT : Ahşap Kapı Üzerine Karışık Teknik AŞ : Anonim Şirket

AÜA-K : Ahşap Üzerine Akrilik- Kurşun AÜT : Ahşap Üzerine Tempare AÜYB : Ahşap Üzerine Yağlıboya

AÜRT- Y : Ahşap Üzerine Rölyef Tempare - Yağlıboya DAAD : Alman Akademisi Değişim Servisi

DÜYB- K : Duralit Üzerine Yağlıboya - Karakalem DRHS : Devlet Resim Heykel Sergisi

FAC : Yardım ve İşbirliği Derneği GB : Guvaj Boya

GSA : Güzel Sanatlar Akademisi GSF : Güzel Sanatlar Fakültesi

İDTGSYO : İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu İFAR : İstanbul Fantastik Realizm

K : Karakalem KK : Kağıt Kolaj KT : Karışık Teknik

KÜKT : Karton Üzerine Karışık Teknik KÜYB : Karton Üzerine Yağlıboya KÜK : Kağıt Üzerine Kolaj L : Litografi

MM : Mixed Media

M. I. T : Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

MOMA : Museum of Modern (Modern Sanatlar Müzesi) SB : Suluboya

(12)

TÜBİTAK : Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu TÜAB : Tuval Üzerine Akrilik Boya

TÜKT : Tuval Üzerine Karışık Teknik TÜY : Tuval Üzerine Yağlıboya USA : Amerika Birleşik Devleti Y : Yağlıboya

(13)

GÖRSELLER LİSTESİ

Sayfa No

Görsel-1: Çatalhöyük Neolitik Öreninde, Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan

Sembolü……….6

Görsel-2: Çatalhöyük Neolitik Öreninde, Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan Sembolü……….6

Görsel-3: Çatalhöyük Neolitik Öreninde, Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan Sembolü……….6

Görsel-4: Sümerlerde, Tanrı Dumuzin yılanla………..7

Görsel-5: Sümerlerde yılan, ağaç ve dörde bölünmüş yumurta………...7

Görsel-6: Hititlerde, Hatti üslubunda silindir mührün baskısı……….10

Görsel-7: Mısırda, Kanatlı Güneş Kursu...11

Görsel-8: Hint Mitolojisi’nde, yılan başının minyatür başlara ayrıldığı sembolik çizim……….13

Görsel-9: 18. yy. Hint Minyatürü………14

Görsel-10: Minerva’nın göğsüne takılı Aegis………...15

Görsel-11: Berlin’deki Asklepios Heykeli………...15

Görsel-12: Peter Paul Rubens, Medusa………...17

Görsel-13: Caduceus (Yılanlı Asa)………..17

Görsel-14: Sibirya Şaman Elbisesi………..19

Görsel-15: Türk Tabipler Birliği Amblemi……….……….21

Görsel-16: Güney Sibirya, Altın Kemer Plakası………...23

Görsel-17: 12 Dilimli Selçuklu Madalyonu Etrafında Betimlenen Yılan Motifi…....25

Görsel-18: Yılanlı Kupa (Cemaleddin Ferruh Darulhadisi)………....25

Görsel-19: Taş Mescit (Cemaleddin Ferruh Darulhadisi)………...26

Görsel-20: Nizamname-i Eczacıyan kapak sayfası………..27

Görsel-21: Cemiyet-i Eczacıyan der Asitane-i Aliye adlı cemiyetin mühürü……….28

Görsel-22: Davetname’den, kanatlı, insan başlı yılan tılsımı……….28

Görsel-23: Davetname’den Kötülük Etme Tılsımı……….29

Görsel-24: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Hayat Ağacı, 1995……….31

Görsel-25: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Öpücük, 1973……….31

(14)

Görsel-27: Burhan Uygur, Kapı, 1989………...34

Görsel-28: Burhan Uygur, Üsküdar’a Özlem, 1992………...35

Görsel-29: Burhan Uygur, Engerek Yılanı Gibisin, 1992………..36

Görsel-30: Can Göknil, İkilem, 1995……….38

Görsel-31: Can Göknil, Yılan Yılı, 2000………39

Görsel-32: Yılanlı Bereket Tılsımı, 2003………...40

Görsel-33: Erol Akyavaş, Kuşatma (detay), 1992………..43

Görsel-34: Erol Akyavaş, İkonaklastlar için İkonalar, 1990………..44

Görsel-35: Erol Akyavaş, İkonaklastlar için İkonalar, 1990………..45

Görsel-36: Ergin İnan, Portre İçinde Görüntü, 1990………..47

Görsel-37: Ergin İnan, Mesnevi, 1989………49

Görsel-38: Ergin İnan, Adem,1989……….50

Görsel-39: Erol Deneç, Yay Burcu……….53

Görsel-40: Erol Deneç, Bilgeliği Özleyiş……….……..55

Görsel-41: Erol Deneç, Nur ve Zulmet, 1967………55

Görsel-42: Hasan Kıran, Ayin Töreninde Şaman, 2005……….57

Görsel-43: Hasan Kıran, Şaman III, 2004………..58

Görsel-44: Hasan Kıran, Bereket, 2005…..………59

Görsel-45: Memduh Kuzay, İsimsiz, 2006…..………...61

Görsel-46: Memduh Kuzay, Ademden Sonra……….62

Görsel-47: Memduh Kuzay, Soyut Kompozisyon………...63

Görsel-48: Zeki Faik İzer, Kalyonların Çatışması, 1974..………...65

Görsel-49: Zeki Faik İzer, Mitolojik Kompozisyon, 1967………...66

Görsel-50: Zeki Faik İzer, Balıkağları, 1967..………...68

Görsel-51: Cennet İnce, Kara kız, 2012………..70

Görsel-52: Cennet İnce, Zamanda Kaybolmak I, 2012………..72

Görsel-53: Cennet İnce, Zamanda Kaybolmak II, 2012..………...73

Görsel-54: Cennet İnce, Döngü, 2013………...74

Görsel-55: Cennet İnce, Anadolu İnançları I, 2015………76

Görsel-56: Cennet İnce, Çoktular, 2015………...77

Görsel-57: Cennet İnce, Dönüşüm III, 2012………...78

(15)

Görsel-59: Cennet İnce, Yitip Giden Yaşamlar I, 2015………...80 Görsel-60: Cennet İnce, Yitip Giden Yaşamlar II, 2015………81

(16)

GİRİŞ

Mitoloji, toplumlara ait geçmişin yaşayan aynası gibidir. Toplumların büyüklüğü mitolojilerin zenginliğiyle doğru orantılıdır. Söz konusu zenginliğin kalıcılığı ise atalardan kalan kültürel mirasa sahip çıkılmasıyla sağlanabilir.

Bu bağlamda kültürel yozlaşmanın giderek arttığı günümüz dünyasında, toplumların kültürel miraslarına sahip çıkmaları ve kültürel zenginliklerini korumaları önem arz etmektedir.

Bu nedenle Güzel Sanatların Resim alanında lisansüstü eğitim alan öğrencilerin tezlerini, eser ürettikleri tema kapsamında yapma zorunlulukları, bu araştırmada Türk Mitolojisi içerisinde önemli bir yere sahip olan yılan mitinin ele alınmasını gerektirmiş ve Türk toplumuna ait bir birey olarak kültürel mirasa sahip çıkma adına güzel bir fırsat doğurmuştur.

Hazırlanan “Türk Mitolojisinde Yılan ve Resim Sanatındaki İzdüşümleri” isimli çalışmayla, Türk Mitolojisi’nde yılan mitinin genel karakterinin belirlenmesi ve bu karakterin günümüze kadar yeterince ele alınmamış olan Cumhuriyet sonrası Türk Resminde yansımalarının irdelenmesi ve elde edilen bulgularla sonuçlarının bir kaynakta toplanması amaçlanmıştır.

Araştırma kapsamında öncelikle mit, mitos ve mitoloji kavramları incelenmiş ve yılanın Dünya ve Türk Mitolojisi’ndeki yeri irdelenerek araştırmanın II. bölümünde verilmiştir. Daha sonra araştırmanın evrenini oluşturan Cumhuriyet dönemi Türk Resminin 1920-2015 tarihleri arası dönemi içerisinden seçilen ve araştırmanın örneklemini oluşturan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Uygur, Can Göknil, Erol Akyavaş, Ergin İnan, Erol Deneç, Hasan Kıran Memduh Kuzay ve Zeki Faik İzer’in eserlerinde Türk Mitolojisi’ndeki yılan figürünün yansımalarının görüldüğü örnekler tespit edilerek elde edilen bulgular araştırmanın II. bölümünde verilmiştir. Ancak araştırmacılar için konunun daha iyi kavranabilmesi amacıyla II. bölümün girişinde “Başlangıcından Cumhuriyet Dönemine Türk Sanatında Yılan İzdüşümleri” başlığı ile Cumhuriyet Dönemi Türk Resminin üzerine kurulu olduğu temele ait yılan yansımaları taşıyan eser örnekleri tespit edilerek sunulmuştur.

(17)

Bu bağlamda Türkiye’de Yüksek Öğretim Kurumu’nun tez veri tabanı incelendiğinde, Türk Mitolojisi’nde yer alan yılan mitinin görsel sanatlar alanındaki izdüşümleri ile ilgili herhangi bir araştırmaya rastlanmamıştır.

Araştırma kapsamında ele alına sanatçıların, Şamanist Türk Mitoloji’nin etkisiyle hayal gücü ve sanatçı duyarlılığını da birleştirerek birçok yapıt ortaya koydukları görülmüştür. İlgili sanatçılar yoğun kültür etkileşimiyle oluşturdukları eserlerinde izleyiciye estetik haz duygusu vermenin ötesinde, Türk kültür mirasından yararlanarak Türk Resim Sanatında da önemli bir boşluğu doldurmuşlardır. Türk Kültürü’nün ve geleneklerinin unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde söz konusu sanatçıların kültürel geçmişe ilgi göstermeleri, hem var olan kültürel mirasa katkı açısından hem de Türk Sanatının kökleri itibariyle önemli görülmüştür.

Araştırma ve inceleme sürecinde, tez kapsamında ela alınan sanatçı ve eserlerine yönelik şu sorulara yanıtlar aranmıştır:

 Araştırma kapsamında ele alınan sanatçıların çalışmalarında yer alan yılan motifi ile Türk Mitolojisi’ndeki yılan miti arasında herhangi bir bağ var mıdır?

 Sanatçılara ait çalışmalarda yılan figürünün kullanılmasındaki amaç nedir? Bu figür resimlerde neyi ifade etmektedir?

 Sanatçılar, yaşadıkları coğrafyaya ait kültürel imgeleri eserlerinde kullanmaları ile ilgili neler düşünmektedir?

Gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı bu araştırma kapsamında, ilgili literatür taraması yurt içi kütüphanelerinde yapılmış olup uygun metinler ve örnek resimler toplanmıştır. Sanal ortamlardan, kitaplardan ve görüşmelerden sanatçıların resimlerine ulaşılmıştır. Tez Veri Merkezi’nden tarama yapılarak araştırmayı destekleyici bilgiler ve araştırma kapsamında belirlenen sanatçılarla yapılan görüşme sonuçları uygun yerlerde kullanılmıştır.

Araştırmada sanatçılarla yapılan görüşmelerde “Sanatçı Görüşme Formu” na ek olarak video kamera ile fotoğraf makinesi kullanılmıştır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Mit, Mitos ve Mitoloji Kavramlarına Genel Bakış

Mitoloji, kavimlere ait efsaneleri ve masalları inceleyen bir bilim dalıdır. Yunanlılar masala, “mit” derledi; mitoloji kavramı da buradan çıkmıştır (Ögel, 1971: 3-4).

Seyidoğlu (2002: 15)’na göre mitoloji; “Mit Bilimi” anlamına gelmektedir. Kaya (2006: 563), mitolojinin; yaban toplumların insanı, nesneleri, doğayı, dünyayı, evreni anlamlandırma çabası olduğunu, bu anlamlandırmanın ise inanç, tören ve uygulamayla ortaya çıktığını söylemektedir.

Can (2011: 17), mitolojinin; masal, hikâye anlamına gelen “Mythos” ile söz anlamına gelen “Logos” kelimelerinden oluştuğunu ve eski zamanlarda yaşamış ulusların maceralarını konu eden “Mit”ler (Mythe) ve hikâyeler olduğunu ifade etmektedir.

“Mitler bilgisi veya bilimi” anlamına gelen mitoloji kavramı, olayları bölümlere ayırarak incelemektedir. Bu bölümler: Teogoni (Tanrılarla ilgili olaylar ve mitler), Kozmogoni (Evren’in oluşumunu anlatan mitler), Antropogoni (İnsanın yaratılışıyla ilgili mitler) ve Eskatoloji (İnsan, evren, kıyamet, ölüm ve sonrasını anlatan mitler)’dir (Çoruhlu, 2011: 14).

Kara (2008: 317), mit’i kelime anlamıyla kurmaca bir hayal olarak tanımlamaktadır. Anlamlı, değerli, gerçek bir öyküyü belirten mit’lerin ortaya çıkışının dinsel tapınmanın sistemleşmeye başladığı ve törenlerin belli bir disiplinle yinelendiği dönemlere rastladığını belirtmektedir.

Seyidoğlu (2002: 15) ise mit’i; “myth” kelimesi ilkel toplumlar için: Olay “fable”, “fition” karşılığı olarak kullanılmıştır. Mit’in anlamı ise: “Gerçek hikâye” ve “sahip olunan çok değerli şeyler, kutsal, değerli ve manalı olandır” diye tanımlamaktadır.

Ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade mit konusundaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir:

“Mit, çok sayıda ve birbirini bütünler nitelikteki bakış açılarına göre ele alınarak yorumlanabilen son derece karmaşık bir kültür gerçekliğidir. Kapsamlı ve

(19)

en az kusurlu tanım ise şudur: “Mit kutsal bir öyküyü anlatır: En eski zamanda, “başlangıçtaki” masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olayı anlatır. Bir başka deyişle mit, doğaüstü varlıkların başarıları sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün gerçeklik, yani Kozmos olsun, isterse onun yalnızca bir parçası (sözgelimi bir ada, bir bitki türü, bir insan davranışı, bir kurum) olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini dile getirir. Demek ki mit, her zaman bir “yaratılış”ın öyküsüdür. Bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını anlatır ” (Eliade, 2001: 15–16).

Eliade, mit’in bir yaradılış öyküsü olduğunu belirterek mit’lerdeki doğaüstü varlıkların kimi zaman insanla ilişkiye girdiğini ifade etmektedir. Böylece doğaüstü ve kutsal varlıklar, insanın insani özellikler edinmesini sağlamış olurlar. Bu durumda efsane (mit), doğaüstü varlıklara ilişkin olayları konu almaktadır. Destan (legend) ise efsanenin karşıtı olarak insanların oluşturduğu bir olaydır. Burada yeryüzündeki kahramanların yaptığı işler, başlarından geçen olayların yazıya geçirilmesi, yeryüzünde yaşayıp yaşamadıkları gibi şeylerin tarihsel temellere dayandırılarak araştırılıp kaydedilmesi söz konusudur. Bu farklılığa rağmen destanlar da mitoloji kapsamında ele alınır. Sadece destanlar değil, hikâyeler, masallar, romanlar ve hatta insanın günümüze kadar süren yaşantısının kayıtları ve şimdiki hayatımız da mitolojinin konusudur; çünkü tüm bunların içinde mitlerin yansımaları ya da başkalaşmış biçimleri mevcuttur (Çoruhlu, 2011: 13–14).

Necatigil (1995: 7) “Mitosları, ilkel insan topluluklarının, evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacıyla doğmuş öyküler” olarak tanımlamaktadır.

Mitolojiler ise tarihin derinliklerinde üretilmiş düşünceleri ve bilgeleri bünyesinde barındıran belgelerdir. Cevat Şakir’in deyimiyle taş ve vazo kalıntıları arkeologlara gerçeği keşfetmekte ne kadar hizmet ederse, günümüz mitologları için de efsaneler o kadar önemlidir (Ateş, 2012: 22).

Efsane anlamına gelen Mythos, görsel, yazılı ya da sözlü edebiyat ve sanat kollarında sürekli konu edinilip işlenmiş ve işlendikçe sanatçı, yazar ve ozanlar tarafından biçim alarak birçok sanat eserinin doğmasına neden olmuştur (Türkkan, 1976: 3).

(20)

Mitler, bir milletin mitolojisinin canlı ve yaşayan varlıkları gibidirler. Mitler için, toplumsal yaşam biçimlerinin belirleyici özelliklerini barındırdıklarından, toplumun sanat biçimini de etkiledikleri söylenebilir. Bu bağlamda sanatçıların mitolojiye yaklaşımları her dönemde kesintisiz devam etmiştir.

1.2. Dünya Kültür ve Mitolojilerinde Yılan’a Genel Bakış

Tüm canlı türlerinden oldukça farklı olan yılanın soğukkanlı, ayaksız ve tüysüz olması uzun bir evrimsel süreçten geçtiğini göstermektedir. Gizemli, sıra dışı ve anlaşılmaz bir sürüngen olan yılan, hayatın kendisini sembolize eder. Arapçada yaşam anlamına gelen “El-hayat” sözcüğü yılan için kullanılmaktadır. Suda yaratılmış ilk canlının ruhu yılandır (Yıldız, 2002: 1).

Eliade (1991: 35), “Yılan, Kaos’u, şekilsizi, tezahür etmemişi simgelemektedir. Onun kafasını kopartmak bir yaratma eylemine, zahiri ve şekilsiz olandan biçimsel olana geçişe tekabül etmektedir” demektedir.

Menderes, Ren, Volga, Sen gibi ünlü nehirler yılana benzetilerek, yılan nehir tanrısı olarak nitelendirilmiştir (Yıldız, 2002: 1).

Yılan, dünya mitolojilerinde evrensel bir sembol olarak birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Bu motif, her toplumun kendi yaşam kültürüne göre yüklediği anlamlarla var olmuş ve zaman içerisinde değişiklikler göstererek günümüze kadar gelmiştir. Ülkelerin yılan figürüne bakışı incelendiğinde, yılanın ölümsüzlük, doğurganlık, ilah, zenginlik, verimlilik, barış, ateş ve su gibi kavramlarla ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır.

M.Ö. 3.000’lerde Sümerlerde, yumurtanın aşılanması ve doğurganlık gibi anlatımlardaki kompozisyonlarda yılan figürü görülmektedir. Bu nedenle Yılan figürünün bir sembol olarak kullanılışı M.Ö. 3000’lerde Sümerlere dayandığı kabul edilir. Sümerlerin yılana verdiği anlam, tıbbın da bir sembol olarak kabul ettiği bu motifin temel kaynağını oluşturmuş gibidir. Çatalhöyük (M.Ö. 6.000’ler) Neolitik öreninde de spiral-yılan sembolizmi olarak karşımıza çıkan yılan figürü (Görsel-1 ve Görsel-2), tanrıçanın göbeğindeki spiral içinde görülmektedir (Ateş, 2012: 132-175).

(21)

Görsel-1: Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan Sembolü, (Ateş, 2012: 132).

Görsel-2: Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan Sembolü, (Ateş, 2012: 132).

Görsel–3: Tanrıçanın Göbeğinde Spiral içinde Yılan Sembolü, (Ateş, 2012: 132).

(22)

Yılan’ın Görsel-3’teki konumuyla, çocuğa bağlanmış kadını sembolize ettiği söylenebilir.

Sümerlerde bir mitolojik anlatının resme dönüşmüş şekli olarak (Görsel-4) Hayat Ağacı’nın altında Tanrı Dumuzin yılanla, tanrıça Bau (M.Ö. 2.400’ler) ise kafasında boynuzla tasvir edilmektedir (Ateş, 2012: 177). Anadolu Kültürü’nde de buna benzer tasvirlere rastlamaktadır. Özellikle Hayat Ağacı’na bekçilik yaptığı düşünülen yılan, söz konusu betimlemelerde karşımıza çıkmaktadır.

Görsel-4: Tanrı Dumuzin Yılanla, (Ateş, 2012: 177).

Görsel-5: Yılan, Ağaç ve Dörde Bölünmüş Yumurta (Ateş, 2012: 177).

Yılan, ağaç ve dörde bölünmüş yumurta betimlemesi (Görsel-5) ile yılan’ın doğurganlığı sembolize ettiği söylenebilir (Ateş, 2012: 177).

Mezopotamya’da, Sümer tabletlerinde bulunan Gılgamış Destanı’ndan kaynaklanan ve hayat otunu yediğine inanılan yılan, buradaki anlatımıyla da ölümsüzlüğün sembolüdür.

Gılgamış ölümden öyle korkar ki, ölümsüzlüğün çaresini bulmak için uzun ve tehlikeli bir yola çıkmayı göze alır (Rosenberg, 2000: 20). Gılgamış destanında yılanın ebedi gençliğin sırrını bulması şu şekilde anlatılmaktadır;

(23)

“İşte burada yaşamın tüm değerini taşıyan yaprak.

Şimdi Uruk yollarına düşmeliyim, çobanlarla dolu bir kasabadır ve oralarda yaşlılara yemiş olarak vereceğim bu bitkiyi, onlar da yaşam veren diye adlandıracaklar.

Ben de yemeye niyetliyim, daima genç kalmak için.” “Sonra yediler.

Sonra bir kamzı (çadır) kurdular, bir gölete girdi Gılgamış; ama yılan süzülüverdi yanından ve Gılgamış‘tan aşırdı bitkiyi, yılanın gençleştiğini gördü Gılgamış, büyülü bitkiyle kaçıp gitti yılan.

Kalakaldı Gılgamış ve ağlamaya başladı hıçkırıklarla; şunları söyledi âlini (yüce) tutan denizci tanrıya: ‘Neden bunca zahmete girdim bir hiç için?’

Kim bilecek ki ne yaptığımı?

Hiç önemi yok yaptıklarımın ve şimdi yalnızca yılan sahip sonsuz yaşama. Dakikalar içinde yitip gitti dalgalar sonsuza dek.

Bu tanrının bana bıraktığı işaret” (Mat, 2008: 9-10).

Ateş’e göre (2012: 88-178), yılan soyut grafik çizimlerde genelde “S” olarak karşımıza çıkmaktadır. Baykal Gölü Malta (Sibirya) Üst Paleolitik örende de “S” olarak sembolize edilen yılan benzeri figürler yer almaktadır. Lespigue (Haute Pyrenees)’de Şaman ayin eşyasında da yılan figürleri bulunmaktadır.

Afrika’daki Mpongwe kadınları doğurganlık törenlerinde, ormanın içinde mangrov bitkisinin köklerinde yılanlardan birini yakalarlar. Yılanları yakaladıktan sonra hepsi soyunarak yoruluncaya kadar gece boyunca dans etmektedirler. Avustralya yerlilerine göre, kuzey Kimberley’de mağaraların duvarlarında betimlenen yılan çizimlerine dokunmak doğurganlığı ve çoğalmayı sağlamaktadır. Ungarinyun ve Wuraralar’daki mağaralarda her aşiretin kendine özel süslü bölümü bulunur ve her aşiret kendi mağarasında bulunan ve çocuk ruhunu temsil ettiğini düşündükleri yılan çizimlerini boyarlar. Onlara göre bu yenileme işlemi yılanların büyü gücünü canlı tutmaktadır. Aynı şekilde, Avustralya’da Forrest kıyıları aşiretleri de, çocukların ruhlarını yılanın temsil ettiğine inanırlar. Güney Afrika yerlilerinden Wendler’de, kadınları yılanların döllediğine inanılır. Bu sebeple ergenlik çağına gelen kızlar birbirine sarılarak tek sıra halinde uzun bir yılan şekli oluştururlar. Rio de la Plata Kızılderilileri de ergenlik çağına gelen kızların, görünmez yılanların

(24)

saldırısına uğrayacağından korkmaktadırlar. Onları bu saldırıdan korumak için hamağın içine sarıp nefes almaları için ağız bölgelerini açık bırakırlar ve bu durum geçene kadar bu süreç devam etmektedir. Bolivyalı Chiriguanolar da benzer durumda ergen kızı tavana asar ve bir ay süreyle orada bırakırlar. İkinci ay hamak tavandan yarıya indirilir; üçüncü ayda yaşlı kadınlar sopalarıyla kulübede bir şeyi kovalarmış gibi yaparak kızı yaralamış olduğuna inandıkları hayali yılanı kovalarlar. Bu durum herhangi bir kadının yılanı öldürdüğünü söyleyene kadar devam eder (Ateş, 2012: 183–186).

Samoalı tanrıların kralından, Brown şu şekilde bahseder: “Bu tanrı sadece göğüs kısmına kadar bir insanın, bunun altında ise bir su yılanının (murena) gövdesine sahipti. Bu su yılanının gövdesi okyanusun dibinde ve göğüsten kafaya kadar olan kısım ise evde uzanırdı. Bu her şeyin bağlı olduğu tanrıydı. Daha sonra gelen tanrılar, onun hizmetçisiydi”(Aktaran: Mackenzie, 1996: 67).

İran’da “Mithra” adı verilen, ateşi simgeleyen aslan başlı bir yılandan söz edilir. “Mithra” genellikle güneş ile beraber betimlenir. Buna benzer betimlemelere Mısır ve Hindistan kültüründe de rastlanmaktadır. Mithra dininde yılan; hayat bitkisini, hayat ağacını ve iyilik yapıp hastaları iyileştirmesini bilen ilahı simgelemektedir (Armutak, 2004: 1). Buna benzer anlatımları Anadolu’da da görmekteyiz. Gılgamış Destanı’nda hayat otunu yediğine inanılan yılan, Mithra dinindeki hayat bitkisini temsil eden yılan ile örtüşmektedir.

Hititlerde İlluyanka Efsanesi’nde, göklerin Fırtına Tanrısı’nın kuraklıkla savaşını anlatan mitlerde de yılan motifi geçmektedir. Hikâye kısaca şöyledir:

Fırtına Tanrısı, Kiskulussa şehrinde yılan İlluyanka ile yaptığı savaşı kaybeder ve güçten kuvvetten düşünce diğer tanrılardan yardım ister. Kızı İnara mükellef bir sofra hazırlar ve Zigaratta kasabasında yaşayan ölümlü Hupaşiya’nın aşkına karşılık vererek yardımını sağlar. İnara, yılan İlluyanka’nın mağarasına giderek onu ziyafete çağırır. Çocukları ile birlikte gelen yılan çok içki tüketerek bir kenarda sızar. Hupaşiya yaratığı iple bağlar ve geri dönen Fırtına Tanrısı yılanı öldürür ve böylelikle eski gücüne kuvvetine kavuşur (Özgüç, 2003: 20-21). Hatti üslubunda silindir mühür baskılarında da Yılan İlluyanka’nın tasvirlerine (Görsel-6) rastlanmaktadır.

(25)

Görsel-6: Hatti üslubunda silindir mührün baskısı; (Özgüç, 2003: 26).

Mühürdeki betimlemede Yılan İlluyanka’yı tutan Fırtına Tanrısı, kızı Inara, genç Fırtına tanrısı ve diğer tanrılar yer almaktadır (Özgüç, 2003: 26).

Çin Mitolojisi’nde de ilginç göksel ve yılan hükümdarlar vardır. Çin astronomisinin hayvan simgeli dört ana astral kadranından birisi Kara Savaşçı anlamına gelen kaplumbağa ve yılandır (Esin, 2003: 119). Çin 2013 yılını kötü ruhları korkuttuğuna inanılan havai fişek ve patlatma etkinlikleri ile yılan yılı olarak kutlamıştır.

Çin halk hikâyelerinde de ejderhalar, balık şekline girer. Bu balıklardan birisi ise su yılanı şeklinde betimlemelerle karşımıza çıkmaktadır (Mackenzie, 1996: 73).

De Visser’e göre, eski Japon inançlarında Tanrı Kura- Okami’nin yılan olduğuna ve üretmek anlamı taşıdığına inanılmaktadır (Aktaran: Ateş, 2012: 185).

Japon efsanelerinde, nehre giren atların bacaklarından kan emen ejderhalar, su yılanına benzetilmektedir. Japonların meşhur Kusagani kılıcı hikâyesinde de kılıcı koruyan yılan figürüne rastlanmaktadır. Ayrıca Japonya’da, “Yeryüzünün Efendileri” olarak nitelendirilen ve yılanımsı yaratıklar olan Naga’lardan bahsedilmektedir. Kendilerine saldırılırsa veya ihmal edilirse kuraklık ve hastalık getireceklerine inanılan bu ırk, farklı kültürlerin mitolojisinde de geçmektedir (Mackenzie, 1996: 64-95).

Arap-İran-Türk edebiyatlarında, ortak kaynağı Bin bir Gece Masalları olan Şahmeran ya da Camasb adıyla anılan bir yılan kral efsanesi de mevcuttur. Efsaneye göre: Hekim Danyal’ın oğlu Camasb, arkadaşları tarafından ihanete uğrayarak bir kuyuya atılır. Kuyuda kendine geldiğinde etrafı yılanlarla çevrilidir. Yılanların padişahı Şahmeran ile dost olur. Ancak kısa bir süre sonra özlemine yenilerek yeraltından yeryüzüne çıkar. Padişah hasta olmuştur ve iyileşmesi için Şahmeran’ın

(26)

etini yemesi gerekmektedir. Camasb, Şahmeran’ın etini padişaha getirerek onun iyileşmesini sağlar. Padişah da güzel kızını Camasb’la evlendirerek onun vezir olmasını sağlar (Yıldız, 2002: 1-2).

Mısır’ın ilk kralı ve “Atum” adıyla dünyanın yaratıcısı olarak bilinen güneş tanrısı Ra (Re) betimlemelerinde de yılan figürü bulunmaktadır (Özbay, 1999: 132).

Mısır Mitolojisi’nde hiçbir şey yok iken, her şeyi yaratan tanrı Ra (Re) dır. Gökyüzünde yaşayan diğer tanrılar onun düşüncesinden oluşmuşlardır. Yeryüzü için yaratılan tanrılardan İsis, hiyerogliflerde denizcilerin, tıbbın tanrıçası olarak görülür ve betimlemelerde alnında bir yılan figürü görülür (Seyidoğlu, 2002: 74-75).

Mısır Mitolojisi’nde Ra, güneşi ifade eden bir ilahtır. Mısırda Hor, Set, Atun unvanlarını da almak suretiyle zaman zaman isim değiştirmiştir (Özer, 1987: 56-59). Bu unvanlardaki farklılığın nedeni ise siyasi merkezlerin değişmesidir. Ra’nın Kutsal saydığı hayvanlardan birisi ise yılandır (İnan, 1987: 222). Ra, aldığı bu farklı unvanlarla ve betimlemelerle karşımıza çıkmaktadır (Görsel –7).

Görsel -7: Kanatlı Güneş Kursu, (Özer, 1987: 57).

Hor, iki yılan-tanrıça tarafından korunan kanatlı güneş kılığına bürünmüş olarak (Görsel-7) görülmektedir (Mackenzie, 1996: 69). Kursun iki kenarında ağzından ateş püskürten yılanlar güneşin yakıcı ve öldürücü durumuyla açıklanır (Özer, 1987: 57).

Mısır tanrıçası İsis de gençliği, hayatı ve egemenliği simgeleyen kraliyet kobrası takmıştır (Yıldız, 2002: 1).

Mısır dininde ilahların büyük bir kısmı, tasvirlerde hayvan başları ile gösterilir. Merasimlerde kutsal saydıkları hayvanlarla temsil edilirler. Çünkü iptidai insan, hürmetini, ürke ürke esrarengiz ve kuvvetli gördüğü hayvanlara sunmuştur. Bu hayvanlar içinde yılan da vardır (Schimmel, 1999: 18).

(27)

Eski Mısır inancında, Nil nehrinin kaynağı olan iki mağarada “Aggathodmeon” adlı bir yılan’ın yaşadığına inanılmaktadır (Armutak, 2004: 2).

Mısırlılar kutsal bir şehir olduğunu düşündükleri Teb şehrinin koruyucusu olarak da yılanı görmüşlerdir (Bayat, 1983: 35-36).

Mısır Mitolojisi’nde M.Ö. 1492’den M.Ö. 1070’e kadar neredeyse tüm firavunlar Kral Vadisi olarak adlandırılan yere gömülmüştür. Bu vadinin muhafızlarla birlikte tanrı yılan Meretseger’in zehirli iğneleriyle korunduğu Hart’ın anlatımlarında geçmektedir (Hart, 2010: 79-81).

Hayatı, ölümü, yeniden canlanmayı ve hayatın ilerisini sembolize eden Ra, Mısır’ın ilk hükümdarıdır. İnsanlar arasında yaşamaktan sıkılınca gökyüzünde dolaşır ve yeraltına seyahat eder. Ra’nın yeraltı yolculuğu on iki saat sürer. Bu on iki saat yeryüzünde güneşin olmadığı zamanlardır (Seyidoğlu, 2002: 81).

Ra’nın yeraltına yolculuğu sırasında karşılaştığı tehlikelerin üstesinden gelmesi ve gökyüzüne emniyetli bir şekilde ulaşması konusunu ele alan üç derleme bulunmaktadır. Bu derlemelerin en eskisi, yeraltında olanların kitabı anlamındaki “Am-Duat Kitabı”, ikinci derleme “Geçitler Kitabı”, üçüncü derleme de “Mağaralar Kitabı”’dır. Bu üç derlemede de yılan figürü sıkça karşımıza çıkmaktadır (Hart, 2010: 80-81).

Kerns; yarı-tanrı olan ve bulutlara benzeyen yılanımsı yaratıkların (Naga) su ruhları olduğunu ve başlarında yılandan oluşan bir taç olduğunu söyler (Aktaran: Mackenzie, 1996: 68).

Hindistan’da insiye bilgelere ve kâhinlere, ‘akıllı yılanlar’ anlamına gelen ‘Nagalar’ denirdi. Alnın tam ortasına sembolün konması, yılan gibi akıllı olmak için iç psişik melekelerin kullanılmasını ifade ederdi. Mister Okulu’nun sadece en yüksek insiyelerine yılan başlığı takma izni veriliyordu (“Sanal-1”, 2013).

Denizde, gelgitleri ve rüzgârları kontrol eden Naga’lar, kâinatın ve mevsimlerin bekçisidir. Ayrıca incilerin de bekçileri olan Naga’larda dişi olanlarının birçok gerdanı bulunur (Mackenzie, 1996: 68-71).

Wessing’e göre, Hint Kültürü’nde zenginlik ve verimlilik sembolü olan Naga’lar, bazı betimlemelerde yarı insan ve yarı yılan olarak karşımıza çıkmaktadır (Tokyürek, 2013: 236).

(28)

Naga’lar (yılan-tanrılar) ile ilgili Dr. Rhys Davids şöyle der: “Bilinen yapılarında, kobralar, deniz ve deniz kızları gibi, büyük bir lüks ve varlık içinde, özellikle de mücevherler arasında, suların altında yaşadılar” (Aktaran: Mackenzie, 1996: 67-68). Ağaç ruhları da bazen, Naga’lar olarak isimlendirilir. “Onlar insan şekline girebilirler; ve kızdırıldığı zaman korkunç olmalarına rağmen, yaratılış olarak nazik ve sakindirler” (Mackenzie, 1996: 68).

Hindistan’da çocuğunun olmasını isteyen kadınlar, bir yılan edinmektedirler. Hindistan Dravidleri’nin evlenme törenlerinde gelinler yere bir daire çizerek içine tohum ekerler. Damatlar da bir yılan deliği bularak oradaki yılana bir sunuda bulunurlar. Hint Mitolojisi’nde yılan başının yüzlerce küçük minyatür başa ayrıldığını gösteren sembolik çizimlere (Görsel-8) rastlanır. Bu şekilde sonsuz minyatür yılanlara dönüşen yılanın sonunda gözle görünmez küçük yılanlara dönüştüğü sembolik mantıkla anlatılır(Ateş, 2012: 183–186).

Görsel-8: Yılan başının minyatür başlara ayrıldığı sembolik çizim, (Ateş, 2012: 186).

Anandalahari’ye göre: “Kundalini bir yılan gibi süratle koşarak sadece ayın 15’inde “Ay”’ı ısırır ve o andan itibaren yeni hayat başlar (Aktaran: Ateş, 2012: 191).

Başını kaldırmış yılan, aşağıdan yükselen kundalini, Yılan Ateşi’ni sembolize ederdi. Kundalinin yükselmesi ve üçüncü göz’ün açılmasıyla kişi büyük bilgeliğe ve spiritüel yaratıcı güce ulaşır; her şeyin sonsuzluğu bilinir olurdu. Hint yazmalarında ve efsanelerinde Naga (Görsel-9) ırkı, yeraltında yaşayan ve yüzeyde insanlarla

(29)

irtibata geçen bir yılansı ırktır. Bu yılanların kimilerinin insana dönüştüğü de kaynaklarda geçmektedir (“Sanal–2”, 2013).

Görsel-9: 18. y.y. Hint Minyatürü, (“Sanal”, 2014).

Hint yazmalarında bunlardan başka “Sarpa” denen bir başka yılansı ırktan daha söz edilir. Ayrıca Hint Okyanusu civarında ve sonradan denizin dibine batmış bir ülkede var olduğu söylenen bir yılan krallığının bahsi geçmektedir (“Sanal-3”, 2013).

Yunan Mitolojisi’nde yılan motifi; Erekhteus, Gorgo, Aegis, Kekrops, Basiliks veya Kokatris, Erinis, Erekhteus, Kerberos ve Medusa, Melampus, Hermes ve Hermes’in asası Caduceus şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Erekhteus, vücudu ve başı insan olan yılan tasvirli betimlemelerde karşımıza çıkmaktadır (Peterich, 1958: 74). Erektheus’un kızı Kreusa, terk edilen bebeğine babasını temsilen yılan gerdanlık takar (Ateş, 2012: 182).

Gorgo’lar ise yabandomuzu gibi ürkütücü dişlere, pirinçten pençelere ve yılan saçlara sahip olan canavar görünümlü kadınlardır. Mitolojide denizin korku ve dehşet verici yaratıkları olan Gorgo’lar, açık denizlerdeki büyük dalgalarla anılmaktadır (Bulfinch, 2012: 107).

Minerva’nın (bilgelik tanrıçası) göğsüne takılı bir kalkan olarak tasvirlerde yer verilen Aegis, yılan Gorgo ve Medusa başıyla bezenmiştir. Homeros, Aegis’i (Görsel-10) kenarı yılanlarla çevrili, kaba tüylü bir göğüs zırhı olarak tarif etmektedir (Bulfinch, 2012: 107).

(30)

Görsel-10: Minerva’nın göğsüne takılı Aegis, (“Sanal ”, 2014).

Kekrops ise yarı yılan, yarı insan bir yaratık olarak Yunan Mitolojisi’nde yerini almaktadır. Sağlık tanrısı olan Asklepios ise İlyada’da “Kusursuz Hekim” diye adlandırılmaktadır. Kuzgun yumurtasının içinden yılan biçiminde doğan Asklepios’un “Kusursuz Hekim” olarak adlandırılmasının nedeni, Kheiron (hekimlik sanatını iyi bilen, yarı insan yarı at yaratık) tarafından büyütülmesidir. Kheiron, Asklepios’a hekimliğin bütün inceliklerini öğreterek eşsiz bir hekim olmasına neden olmuştur. Hekimliğin de simgesi olan yılan, Asklepios’un tapınağında da özel olarak beslenirmiş. Asklepios kendisini göstermek istediğinde yılan biçimine bürünerek görünürmüş insanlara. Asklepios heykellerinde, genellikle sakallı ve başında defneden yapılma bir taçla elinde üzerine yılan sarılmış bir değnekle (Görsel-11) tasvir edilmektedir (Bayladı, t.y.: 61-111).

Görsel-11: Berlin’deki Asklepios Heykeli, (“Sanal ”, 2014).

(31)

Asklepios’un tapınağında bulunan yazıtlara göre, yılanın kadınları döllediğine de inanılmaktadır (Ateş, 2012: 181-182). Anadolu’da Bergama Asklepion’unda yılan figürünü barındıran örnekler de görülmektedir.

Yılanların kralı olarak nitelendirilen Basilisk veya Kokartis’in bir kurbağa ya da yılanın kuluçkaya yattığı horoz yumurtasından çıktığına inanılmaktadır. Bu canlının birçok türü bulunmaktadır. Bu türlerden biri yaklaştığı her şeyi yakmaktadır; bir diğeri gezinen Medusa kafaları gibidir; bakışlarıyla önce dehşet yaymakta, sonra da ölüm getirmektedir. Doğabilimci Plinius, Basilisk’i şöyle tanımlamaktadır: “Diğer yılanlar gibi yerde sürünüp kıvrılmadan dimdik ilerler. Geçtiği canlıların ölmesi sadece dokunduğu için değildir, ayrıca nefesidir onları kurutup solduran, kayaları paramparça eden. Onun içindeki kötülük öylesine kuvvetlidir ki eskiden at sırtında birinin mızrağıyla öldürüldüğü zaman, zehrinin etkisi sadece biniciye değil, ata da ulaşarak her ikisini de öldürdüğüne inanılırdı” (Aktaran: Bulfinch, 2012: 265-266).

Lukanus, dizelerinde Basilisk’ten şöyle bahseder: Ne fark eder Mağribi Basilisk’i öldürse,

Onun cansız bedenini kumlu ovaya düşürse, Mızraktan yukarı ilerler kurnaz zehri

Elinin içine sızar ve öldürür galibi (Bulfinch, 2012: 266).

Basilisk’in muhteşem güçlerinin İbn-i Sina, Scaliger ve Galenos gibi birçok âlim tarafından doğrulandığı yine Bulfinch’in anlatımlarında yer almaktadır.

Erinis’ler ise Uranos’un kanından olan Acheron’un geceden doğan üç kızıdır. Megaira, Tiziphone ve Alekton adlı bu kızlar öç alma tanrıçalarıdır. Cehennemde yaşayan bu kızların saçları tıpkı Medusa gibi yılandan olup, ellerinde kötüleri korkutup ölüme sürüklemek için kullandıkları yılandan örülmüş kırbaçları vardır (“Sanal–4”, 2015).

Herakles’in on iki görevinden sonuncusu olan Kerberos’un getirilmesi mitinde Kerberos; üç başlı, yılan kuyruklu ve ağzında zehirli köpüklerle tasvir edilmektedir (Can, 1970: 188).

Medusa ise gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan, bir zamanlar saçlarıyla nam salmış alımlı bir kız olmasına rağmen, Minerva’yla güzelliği hususunda rekabeti sonucu saçları yılana çevrilen keskin dişli, dişi canavardır (Bulfinch, 2012: 107).

(32)

Birçok sanatçı bu miti çalışmalarında kullanmıştır. Peter Paul Rubens de (Görsel-12) bu sanatçılardan biridir.

Görsel-12: Peter Paul Rubens, Head of Medusa, (“Sanal”, 2013).

Kâhin, işaret yorumcusu ve hekim olan Melampus da kendisinin büyüttüğü yılanlar tarafından kulaklarının yalanmasıyla hayvan seslerini anlama özelliği kazanmıştır (Fink, 1997: 208-209).

Yunanlılar, şifa verici tanrılarla ilişkili olduğunu düşündüklerinden evlerinde yılan bulundurmuşlardır (Armutak, 2004: 2).

Hermes’e ait olan “Orijinal caduceus” (yılanlı asa) ile ilgili bir efsane şu şekilde anlatılmaktadır: Hermes, dövüşen iki yılanı ayırmak için bu asayı kullanır. Yılanlar anında dövüşmeyi bırakarak bu asaya dolanırlar. Bu şekilde iki yılanlı caduceus barışı sembolize etmektedir. Bu asadaki (Görsel-13) sarılı iki yılan, aynı zamanda ateş ve suyu da temsil etmektedir (Mat, 2008: 11-12).

Görsel-13: Caduceus (Yılanlı Asa), (“Sanal”, 2014).

Buraya kadar ki inceleme sonunda çeşitli milletlerin mitolojilerinde önemli bir yer tuttuğu görülen yılanın, bu önemine binaen her toplumun kendi yaşam kültürüne

(33)

göre yüklediği anlamlarla zaman içerisinde değişiklikler gösterse de günümüze kadar kimi zaman bir heykel de kimi zaman bir kitap içerinde ki minyatür de ya da bir tablo eser de, kimi zaman da yaşamın içinde bir ayrıntı olarak görsel sanatlarda kendisine daima bir yer bulduğu anlaşılmaktadır.

1.3. Türk Kültür ve Mitoloji’sinde Yılan’a Genel Bakış

Yılan, Türk Kültürü’nün en erken devirlerinden başlayarak günümüze kadar söylencelerde, destanlarda, resimlerde sıklıkla görülen figürlerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Bu söylence, efsane ve resimlerde yılanın; ölümsüzlük, büyü, nazar, yeniden dirilme, yer altı, olumsuzluk, kutsallık, yersuları, canavar, yer unsuru, erlik, şeytan, kötülük, gece, kara renk, kuzey simgesi ve sağlık gibi kavramlarla ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır (Çoruhlu, 2011:183; Esin, 2004:132; Mollaibrahimoğlu, 2008: 23; Yıldız, 2002: ssy).

Anadolu’da babaköş, bozyürük, kıvrık, çapar, emecen, yüğrük, mersin, uzun kız isimleriyle de anılan, kuyruğunu ağzına alarak oluşturduğu daireyle hayat ve hareket sembolü olan yılan, yeraltındaki karanlık dünyasında ebedî hayat ve gençlik bitkisine dokunarak yeniden hayat bulmuştur. Yılan, kış mevsimi boyunca yeraltında uyuduktan sonra ilkbaharda yeryüzüne çıkar ve gömlek değiştirir. Bu durumuyla yeniden dirilme düşüncesini temsil eden yılan, birbirlerine dolaşmış hâlleriyle de üremenin sembolüdür. Evlenme çağındaki genç kızlara “ele gözlü dilber”, “seher”, “cazip”, “büyüleyen kadın” gibi yakıştırmaların yapılması yine yılanla ilgilidir (Mollaibrahimoğlu, 2008: 22-23).

Yılan, eski Türk topluluklarında genellikle yeraltıyla ilişkilendirilmektedir. Çünkü yılan yaşamının büyük bir bölümünü toprak altında ve karanlıklarda geçirir. Yeraltında yaşayan yılanların, ölü ataların ruhlarını taşıdığına inanılması da bu söylemlerin bir yansımasıdır diyebiliriz.

Yılan, her ne kadar bu anlamda olumsuz nitelendirilse de, diğer hayvanlara göre ayakları olmamasına rağmen hızla hareket edebilmesi, ağaçta, yer altında, suda yaşayabilmesi, keskin bakışlara sahip olması ve göz kapaklarını hareket ettirmeden uyuyabilmesi gibi özellikler nedeniyle kutsal olarak görülmüş ve kendisine korku ile karışık saygı gösterilmiştir (Bayat, 1983: 35).

(34)

Altaylar ile Kuzey Türkleri, Çin ejderhası yerine, kendilerinin efsanevi büyük yılanlarını koymuşlardır. Bu yılan “Kulaklı yılan” olarak arkeolojik kazılarda karşımıza çıkmaktadır (Ögel, 1995: 568-569).

Türk Kültürü’nün temelini oluşturan Şamanizm’de, bazı şamanların yılan suretine bürünerek onun hareketlerini taklit etmesi ve bazı şaman çuhalarında (Görsel-14) yılanı temsil eden sembollerin yer alması, yılanın yine kutsal bir canlı olarak görülmüş olduğunun kanıtıdır.

Görsel-14: Sibirya Şaman Elbisesi, (“Sanal”, 2013).

Şaman giysilerinde kullanılan motifler genellikle bilinen hayvanları simgelemektedir. Şaman’ın koruyucu hayvanı olarak kabul edilen bu hayvanlar masal ya da mitoloji hayvanı da olabilmektedir (Şener, 2000: 28).

Arslan (2007: 73–75) konu hakkında; “Altay Şamanı’nın giydiği çuhanın (manyak) kollarından ve sırtından aşağı doğru deriden kesilmiş sicimler sallanmaktadır. Bu sicimler yılan şeklinde olup Şaman’ın koruyucu ve yardımcı ruhlarını yansıtırlar. Deri sicimlerin aşağıya uzanan ucunda yılanbaşı şeklinde simgeler vardır. Bunlar ağızları açık, başın iki yanında gözleri olan yılan formunda hazırlanmışlardır. Bazen üç yılanın tek bir başı olduğunu kaydeden Potanin, güçlü bir şamanın çuhasında 1070 tane yılanı sembolize eden deri sicim saydığını nakletmektedir. Şaman, karanlık dünyaya seyahatlerinde de bahsedilen bu yılandan yararlanır. Tungus Şamanları’nın çuhalarında yer alan yılan şekilleri Türklerden ve Buryatlardan alınmıştır. Buryatlı bir Şaman kadının omuzlarından eteğine kadar deriden kesilmiş ve yılanı sembolize eden sicimler bulunmaktadır” demektedir.

(35)

Altay Şaman elbiselerinde “yutba” adı verilen, yeraltı canavarını simgeleyen bir şerit vardır. Çatal kuyruklu, dört ayaklı, ağzı açık yılana benzetilen bu şerit’in, Şaman’ı kötü ruhlardan koruduğuna inanılmaktadır (Şener, 2000: 29-30).

Kuzey ve Baykal-Ardı Tunguzlarında, Şamanların kaftanının sırtında 10 cm. eninde ve 1 metre boyunda “kulin yılan” adı verilen şeritler sarkar ve sözü edilen Şamanlar yeraltına yolculuklarında da yine bu yılanı kullanmaktadır (Eliade, 2006: 179-180).

Şamanın cübbesiyle birlikte külahı (börk) de hazırlanmaktadır. İnan’a göre (1972: 92-93); Şamanın cübbesinde erlik dünyasında yaşayan yılan da bulunur. Külahın alın ve göz üzerindeki kısmına değişik türde boncuklar dizilir. Bu boncukların uçlarında da yine yılanbaşı motifleri bulunmaktadır.

Tokyürek (2013: 268-269), yedi hayat şekilleri ile bazı canlılarla birlikte zehirli yılanın da yedi kirli yiyiciler dünyasında doğduğunu söylemektedir. Vücudun dört elementi olan toprak, su, ateş ve rüzgâr ya da havayı karşılayan “Zehirli Yılanlar”ın Eski Uygur tıp metinlerinde yer aldığını ve hastalıkların da tedavisinde kullanıldığını belirten Tokyürek, öldürülen yılanların büyücülük unsuru olduğunu da belirtmektedir.

Ob-Uygurlardan olan Hanti ve Mensilerde, Şaman’ın mutlaka yedi tane yardımcı hayvanı olmalıdır. Hayvan şeklinde kendisini gösteren yardımcı hayvan ruhları Şaman’a zor durumlarda yardımcı olurlar. Bölgenin değişmesi ile Şaman’a yardım eden bu hayvanların türleri de değişmektedir. Yedi yardımcı hayvan ruhundan birisi ise yine yılandır (Arslan, 2007: 55).

Sibirya’daki halklar da yılan gibi tehlikeli ve ürkütücü hayvanların figürlerini yapıp saklamışlardır. Böylelikle bu hayvanların kendilerine zor durumlarda yardım edeceklerine inanmışlardır (Ögel, 1998: 48).

Türk hekimlerinin kullandıkları sembol de (Görsel-15), Orta Asya Türk Kültürü’nden gelmektedir. Türklerde, birbirine sarılmış iki yılan, mutluluk zincirinden esinlenerek yapılmıştır (Bayat, 1983: 36). Akbuğa Han Şamanist Türk inancında Tıp tanrısı olarak kabul edilir. Kendisi hekimlerin koruyucudur.

(36)

Görsel-15: Türk Tabipler Birliği Amblemi, (“Sanal”, 2014).

Şamanist Türk inancında Ak Böğe: Ak+Büke (Ak yılan) tıbbın simgesidir. Ak (Beyaz) yılan, diğer yılanlardan farklı olarak ağu’lu (zehirli) değildir. Onun ağu’su ilaçtır; her derde iyi gelir. Türk ve Altay Mitolojisi’nde tıp tanrısı olarak bilinen Akbuğa (Ak Yılan) Han (Akböke, Akbüke, Ağbüğe) hekimlerin koruyucusudur. Kolunda taşıdığı büyük bir yılanla simgelenen Akbuğa Han’ın elinde bilgeliği ve bilgiyi temsil eden asası vardır. Bu asa ile kime dokunursa iyileşmektedir (Karakurt, 2011: 17).

Türk kültüründe beyaz yılan yerine ak yılan denilmesi hususuna da kısa bir açıklama getirilecek olursak konu daha iyi anlaşılacaktır. Zira beyaz, cismin maddi olarak gözde bıraktığı tesirdir. Ak ise cismin manevi değerine işaret etmektedir. Ak; temiz, iyi, güzel olanı işaret eder. Gök unsuruna dahildir. Öyle ki Gök Tanrı inancının evrimleşmiş hali olan eski Türk dini Şamanizm, Ak din olarak da isimlendirilir (Dalkıran, 2010: 31).

Eski Türk inancında tüm renklerin bir maddi bir de manevi karşılıkları vardır. Örneğin siyah renk maddi bir karşılığı ifade ederken manevi karşılığını kara renk ifade eder. Kara, kuzeyin ve yer altı dünyasının, dolayısı ile yer altı tanrısı Erlik Han’ın (Kötülükler tanrısı) simgesidir. Bu nedenle Türk Mitolojisi’nde geçen kara yılan da Erlikle, yer altıyla, olumsuzlukla ve kuzeyle ilişkilendirilir (Dalkıran, 2010: 32).

Esin (2003: 132); “Türk kozmolojisinde kuzeyin, kışın, ayın, gecenin, kara rengin ve yersularının simgesi kara yılan’dır” demektedir.

“Karayılan aynı zamanda yedişer yıldız malzemesinden oluşan, dört yıldız gurubundan birini oluşturur. On iki hayvanlı Türk takviminin yıl simgelerinden biri

(37)

olan yılan Radloff’un tespit ettiği Altay yaratılış efsanesinde yer alır. Burada yılan Erlik’in sözüne aldanan bir hayvandır; çünkü yılan ve köpek, yenilmesi yasaklanan dört daldaki meyveleri korumakla görevlidir. Erlik ilk insanlar olan Törüngey ve Eje’yi yasak meyveyi yemeleri için kandırmaya çalışırken, yılan ağaca çıkarak elmayı ısırır. Bu arada Erlik’in sözlerine inanan ve yılanın yaptığını gören Eje de elmayı ısırır ve ısırmak istemediği halde Törüngey’in ağzına sürer. O anda her ikisinin de tüyleri dökülür. Yaratıcı Ülgen işin sorumlusunu sorduğunda Yılan, Köpek Törüngey ve Eje suçu birbirlerine atarlar. Bu nedenle hepsini cezalandıran Ülgen, yılana: “Şimdi sen Körmös (şeytan) ol, kişiler sana düşman olsun, öldürsün” der. Sonunda Törüngey ve Eje dünyada, Şeytan da yeraltında yaşamaya mahkûm edilir” (Çoruhlu, 2011: 183).

Yılan’ın Türk kültürü ve mitolojisindeki yeri elbette buraya kadarki aktarımlarla sınırlı değildir. Ancak araştırmanın bir ansiklopedi değil, tez olduğu göze alındığında bu kadar incelemenin yeterli olacağı ve yılan hakkında gerekli bilgilerin, tezin bulgular ve yorumlar kısmında yeri geldiğinde verilmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür.

(38)

İKİNCİ BÖLÜM

BULGULAR VE YORUM

2.1. Başlangıcından Cumhuriyet Dönemine Kadar Türk Sanatında Yılan İzdüşümleri

Sanatın oluşması ve gelişmesinde; yaşanan doğal çevre, toplumların kültürel yapıları, dinsel inançları ve ekonomik etkinlikleri önemli rol oynamaktadır. Yarı göçer bir yaşam tarzına sahip Hun Devleti, tarihte bilinen ilk Türk devletidir. Şamanizm inancına sahip bu devletin at üzerinde yarı göçer olarak sürdürdüğü yaşam, küçük el sanatları ile maden ve çadır sanatının gelişmesini sağlamıştır. Günlük kullandıkları eşyalarda, silahlarda, at koşum takımlarında, tokalarda, çadır tepelikleri gibi çeşitli eşyalarda hayvan mücadele sahneleri görülmektedir. Hayvan üslubu olarak adlandırılan bu üslup, Hunlarla başlamıştır (İbrahimgil, 2003: 9-11).

Diyarbekirli’nin (1972: 102-103) anlatımında Hun eseri olduğu düşünülen Altın Kemer Plakası’nda ki (Görsel-16) kurt ve yılana ait mücadele sahnesi söz konusu hayvan üslubun örnek olarak verilebilir.

Görsel-16: Güney Sibirya, Altın Kemer Plakası, Çar I. Petro koleksiyonundan,

Leningrad Hemilton Müzesi, (Diyarbekirli, 1972: 102).

Göktürk Devleti’nin de dinsel inanışları ve yaşam şekilleri Hun Devleti ile benzerlik göstermektedir. Çin’den Bizans’a değin uzanan Göktürkler, Orta Asya’daki toplulukları bir çatı altında toplayan ilk Türk devletidir. İlk yazılı belgeleri bırakmaları bakımından da tarihte önemli bir yere sahiptirler (İbrahimgil, 2003: 8-14). Göktürk Sanatında yılan figürüne örnek olarak Göktürk Kitabeleri’nde hem

(39)

Bilge Kağan hem de Kül Tigin adına dikilen kitabenin üst kısmında birbirine sarılmış halde yer alan çifte yılan figürü verilebilir (Çağlar Abiha, 2012:4).

Türk kültüründe sarmal yılanlar, erken devirlerde güneşin tanrı olarak kabul gördüğü evrelerde, tanrının (Güneş) bilgisi, kudreti, azameti ve isteklerini yeryüzüne, yeryüzünde tanrının temsilcisi olarak görülen hükümdara ileten ruhsal varlıklar olarak görülmüştür.

Türk Sanatının erken devri, Uygur Devleti’nde ise değişik bir önem kazanmaktadır. Bunun sebebi Uygur Kültürü’nde mimari, duvar resimleri ve minyatürün gelişmiş olmasıdır. Ancak her şeyden önemlisi, bu devire ait çok sayıda yazılı belgenin ele geçmiş olmasıdır. Göçer, yarı göçer ve yerleşik toplum yapıları, sanat gelenekleri açısından sonraki dönemlere, yani Selçuklu ve Osmanlı Devleti’ne farklı zenginlikte kaynaklarla alt yapı oluşturmuştur. Erken devirde, bir başka deyimle İslami inançların henüz sanat üzerinde etkisinin olmadığı dönemlerde, Türk Sanatı zoomorfik eğilim göstermiştir. Daha çok hayvan ve fantastik yaratıklar dünyasına yansıyan konular, kazanma ve kaybetme kavramlarına ilişkin resimler yer almıştır (Mülayim, 1988: 1-4).

Uygur Sanatında suyu ve bolluğu simgeleyen ejder, yılan ve timsaha yakın bir hayvanın farklı hayvanlar ile birleştirilmesinden oluşmuş biçimde betimlemelerde karşımıza çıkmaktadır (Dalkıran, 2010: 48).

Müller’e göre; yılan eski Uygurcada aşağı ve kötü hayvanlar arasında sayılır. Özellikle günahkâr canlılar, aşağı hayvanlar arasında yer alır. Bu anlatımıyla aşağılanan bir canlı olarak görülen yılan ve ihtirası ifade etmesi sebebiyle yılanın zehri, özellikle eski Uygur Türkçesi metinlerinde yer almaktadır (Aktaran: Tokyürek, 2013: 268).

Anadolu Selçuklu Devleti sanatında ise taş işçiliğinde yılan motifine

rastlanmaktadır. Anadolu Selçuklu taş işçiliğinde yılan figürünün ilk örneğine Kayseri’de 1204–1206 yıllarında Gevher Nesibe Darüşşifası’nda bulunan mermer kitabenin üzerindeki (Görsel-17) 12 dilimli Selçuklu Madalyonu çevresinde karşılıklı iki yılan kabartmasında rastlanmaktadır. Bu kabartmalardan birisi tamamen yok olmuştur (Mat, 2008: 20).

(40)

Görsel-17: 12 Dilimli Selçuklu Madalyonu Etrafında Betimlenen Yılan Motifi, (“Sanal”, 2014).

Çankırı Müzesi’nde bulunan, Anadolu Selçuklu döneminden kalan Atabey Cemaleddin Ferruh Darüşşifası’nda (M.S. 1235) yer alan ve halk arasında “Su İçen Yılan” olarak isimlendirilen “Yılanlı Kupa” üzerinde de yılan betimlemesine rastlanmaktadır (Mat, 2008: 18).

Görsel-18: Yılanlı Kupa (Cemaleddin Ferruh Darulhadisi), (“Sanal”, 2014).

Kupaya dolanmış olarak betimlenen bu yılan motifi, Anadolu Selçuklu taş işçiliğinde yılan figürünün ilk örnekleri arasında sayılabilir. Yine bu döneme ait olan ve Çankırı Müzesi’nde bulunan yılan figürü bir diğer örnek ise Taş Mescit (Görsel-19) tir.

(41)

Görsel-19: Taş Mescit (Cemaleddin Ferruh Darulhadisi), (“Sanal”, 2014).

Osmanlı Devleti sanatında yılan motifi, Tıp Mektebi amblemlerinde,

eczacılarla ilgili ilk nizamname olan “Nizamname-i Eczacıyan”ın kapak sayfasında, Osmanlı Askeri Farmakopeleri’nde, eczacılıkla ilgili kurulan cemiyet mühürlerinde, Osmanlı eczane amblemlerinde, ilaç kutularında, eczane tabela ve dekorlarında, ilaç kavanozlarında, maden sanatında ve minyatür sanatında belirgin olarak kendini göstermektedir.

Bu dönemde fatura kâğıtlarında, mühürlerde, ilaç etiketlerinde yılan amblemi dekoratif şekillerde karşımıza çıkmaktadır. 1844 yılında yayınlanan Osmanlı Askeri Farmakopesi kapağında, defne dalına dolanmış ve kadehin üzerine başını eğmiş bir durumda yılan betimlemesi yer almaktadır. 1839 yılında Sultan II. Mahmut tarafından kurulan Askeri Tıp Merkezi’nin ambleminde ortada bir asa ve bu asaya dolanmış yılan, sol bölümde hilal, sağ bölümde ise yıldızın yer aldığı bölümde her iki tarafta da zeytin dalı betimlemeleri bulunmaktadır. 1853 yılında yayınlanan ve bu anlamda ilk nizamname olan “Nizamname-i Eczacıyan”ın kapak sayfasında (Görsel-20) 1863 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk eczacılık cemiyeti olan Cemiyet-i Eczacıyan der Asitane-i Aliye adlı cemiyetin mühründe de (Görsel-21) yine yılan betimlemesine rastlanmaktadır (Mat: 2008: 21-25).

(42)

Görsel-20: Nizamname-i Eczacıyan Kapak Sayfası, (Mat, 2008: 22).

Betimlemede üst kısımda merkez noktada bir havan ve bu havanın etrafında sağ ve sol bölümlerde defne yaprağına dolanmış yılanlar kafasını aşağıya doğru uzatmaktadır.

Gösel-21: Cemiyet-i Eczacıyan der Asitane-i Aliye adlı cemiyetin mühürü, T. Baytop Koleksiyonu, (Mat, 2008: 24).

Bu betimlemelerde yine diğer betimlemelerdeki gibi yılan figürü kupaya dolanmış bir biçimde ya da zeytin dalıyla birlikte tasvir edilmiştir.

Osmanlı dönemine ait ve Kayseri Etnografya Müzesi’nde bulunan şifa tasları üzerinde de yılan figürüne rastlanmaktadır. Şifa tasının etrafına dualar ve vefkler

(43)

(tılsım-tesirli dua) yazıldıktan sonra dip kısmında yer alan boşluklara sembolik anlamlar içeren hayvan figürleri işlenmiştir. Bu hayvanlardan birisi de yılandır. Şifa tasları üzerinde yılan figürlerinin kullanılması, yılanın deri değiştirerek kendini yenilemesinden kaynaklandığı düşünülebilir (Tali, 2013: 2130-2133).

Resim sanatının temsilcisi olarak kabul edilen, metinleri açıklayıcı ve destekleyici özelliğe sahip kitap resimleme sanatı olan minyatürlerde de bu motifin örnekleri görülmektedir (Keskiner, 2004: 10).

Malik Aksel’in II. Beyazıt zamanındaki bir davetnameden aldığı resimlerde yılan figürlerinden birçoğu bir arada bulunmaktadır. Bir halk minyatür ustasının elinden çıkan bu resimler, izleyiciyi bir takım hayal ürünü yaratıklarla karşılaştırmaktadır. Kanatlı yılanlar (Görsel-22), insan başlı kuşlar vs. gibi (Aksel, 2010: xviii).

Görsel-22: Davetname’den, kanatlı, insan başlı yılan tılsımı, (Aksel, 2010: xviii).

Söz konusu Davetnamede yer alan minyatürlerden birinde (Görsel-22) yer alan kanatlı yılanların birbirine dolanmış şekildeki betimlemeleri, Selçuklu Sanatı taş işçiliğinde yer alan (Görsel-19) yılan betimlemeleri ile benzerlik göstermektedir. Bayat (1983: 35-36); Birbirine sarılmış yılan figürleri, Türk kültüründe mutluluk zincirini ifade eder demektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Transtorasik ekokardiyografide sağ kalp boşluklarında genişleme (sağ ventrikül 40 mm), ileri triküspit yetersizliği, ileri pulmoner hipertansiyon (85 mmHg), sağ

Minimum doz kuralına göre ilacın tedavi edici özgün etkileri daima en küçük ve etkili dozda verildiğinde ortaya çıkma eğilimindedir; yüksek dozlar iyileştirme

Bu çalışmada, tekerleksiz yılan tipi sürünme hareketi elde edilmesi amaçlanmış ve iki adet yılan tipi robot prototipi üretilmiştir. Üretilen iki prototipte de tekerlek

Maarif Vekili Reşit Beye göre, “Türk sporculuğu, yalnız beden kuvveti sahasında değil, fikir kuvveti sahasında bütün dünyaya karşı Türk milletinin

Söz konusu güçlü¤ün afl›labilmesi için hasta çocu¤un hastal›¤› ve geliflim süreci, aile içerisindeki iliflkiler, aile bireylerinin duygusal yaflant›lar› ve

Onun için “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” cümlesi, çı­ kış noktası olarak hepimizin içine işle­ miş birazcık kalbi kırıklık, birazcık

Mahremiyetin alanı içerisindeki en önemli hususlardan biri, mesken mahremiyetidir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğini gerçekleştirme noktasında mesken, mahrem bir

Şahmeran gibi insan yüzlü yılan kuyruklu varlıklar olarak betimlenen Nagalar, Hint mitolojisinin tedavi eden ve şifa dağıtan varlıkları olarak yer almaktadır.. Nagalar,