• Sonuç bulunamadı

İbnu'l-Enbari ve el-İnsaf adlı eserindeki metodu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbnu'l-Enbari ve el-İnsaf adlı eserindeki metodu"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAĞATI BİLİM DALI

İ

BNU’L-ENBÂRÎ’NİN HAYATI ve EL-İNSÂF

ADLI ESERİNDEKİ METODU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Dr. ORHAN PARLAK

HAZIRLAYAN

BAYRAM ÖZDEMİR

(2)

ÖNSÖZ

Kur’ân ve Hadis dili olan Arapça çok zengin bir dil olduğu için değişik alanlarda çok güzel çalışmalar yapılmıştır. Kelimelerin yapısı ve kelimelerin cümle içindeki konumu hakkında dilciler ihtilafa düşmüş, bu ihtilafların sonucunda her birinin farklı sistematiği olan dil ekolleri doğmuştur. Bu ihtilâflar ve gayretli çalışmalar sayesinde dil kuralları ortaya konmuş, dilin aslında varolan bu kurallar sistematik bir şekilde kayıt altına alınmıştır. Tüm bu çalışmalar dilin gelişmesinde çokça etkili olmuştur. Yine bu çalışmalar sonucunda çok değerli âlimler yetişmiş, onlar da bizlere değerli eserler bırakmışlardır. Hicrî 577 yılında vefât etmiş olup zamanının ileri gelen âlimlerinden biri olan İbnu’l-Enbârî de ihtilaflar konusunu ele alan âlimlerdendir. O, ilim çevrelerince dildeki ihtilâflarla ilgili en hacimli eser olarak nitelendirilen el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn adlı eserini telif etmiş olup bu eser günümüze kadar gelebilmiştir. Biz de bu eseri inceledikten sonra onu

(3)

üzerinde çalışılmaya değer bir eser olarak tez konusu yapmaya karar verdik.

Çalışmamıza ilk olarak tez konumuz olan el-İnsâf isimli eseri incelerken müellifin elde edebildiğimiz diğer eserlerini de araştırmamızla ilgisi nispetinde incelemeye çalıştık. Eser, adından da anlaşılacağı üzere Basra ve Kûfe dil ekollerinin ihtilafa düştüğü konuları anlatmaktadır. Biz de bu eseri, onun müellifinin hayatı ve bu eserdeki metodu incelemeyi hedefledik. Bilindiği gibi dil ekolleri aşağı yukarı her konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hem ekoller hakkında kısa bilgiler sunmak, hem de el-Enbârî’nin bu değerli eserini ilim dünyasına tanıtmaya çalıştık.

Birçok alanda çok kıymetli eserler telif etmiş olan İbnu’l-Enbârî, aslında bir dil bilimi âlimidir. Onun telif ettiği eserlere bakacak olursak bu eserlerin çoğunun dil bilimine ait olduğunu görürüz. Bu eserlerin en önemlilerinden birisi ve sahasında en geniş bilgi veren eser de el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn adlı eseridir. Çalışmamızda İbnu’l-Enbârî’nin dilci

(4)

yönünü, onun Basralı âlimlerle Kûfeli âlimler arasındaki ihtilaflara yaklaşımını ortaya koymaya çalıştık.

İbnu’l-Enbârî’nin “el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn” isimli eserini şerh eden Muhammed Muhiddin Abdulhamid’in iki ciltlik “el-İntisâf mine’l-İnsâf” isimli eseri çalışmamızda esas alınmıştır. El-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn daha önce de W. Weil tarafından Leiden’de 1913 yılında Almanca notlar eklenerek yayımlanmıştır.

Çalışmamız, giriş ve iki bölümden müteşekkildir.

Giriş bölümünde, konumuzla ilgili ön açıklamaların yanında Basra ve Kûfe ekolleri, buna bağlantılı olarak Bağdat ekolünden de bahsettik. Bu ekollerin ne zaman ve hangi sebeplerle ortaya çıktığını özetlemeye çalıştık.

Birinci bölümde İbnu’l-Enbârî’nin kim olduğunu anlattık. Doğumunu, âilesini, hocalarını, talebelerini v.s. konu edindik. Onun hayatı hakkında

(5)

ulaşabildiğimiz kaynaklardan elde edebildiğimiz malumat nispetinde bilgi verdik.

Çalışmamızın ana bölümü olan ikinci bölümde ise müellifimizin el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn adlı eserini inceledik. Eserin kaleme alınış sebebini belirttik. Bunların yanı sıra İbnu’l-Enbârî’nin el-İnsâf’taki metodundan, eserinde kullandığı şevâhidden bahsettik.

Bu sahada yazılmış olan başka eserler de vardır. Fakat en tafsilatlısı ve en çok konu ihtiva eden eser olması sebebiyle el-İnsâf’ı tercih ettik.

Tezin konusu, Arap dilinin gramer farklılıklarını ele alan özel bir sahaya aittir. Bu gibi çalışmalar dil öğretiminde kolaylıklara vesile olacaktır.

Bu çalışmanın tamamlanması boyunca beni yönlendiren danışman hocam Dr. Orhan PARLAK’a, benden yardım ve desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen Prof. Dr. Taceddin UZUN’a ve bölüm hocalarıma şükranlarımı arz ederim.

Bayram ÖZDEMİR Konya 2007

(6)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı Geçen Eser a.e. : Aynı eser a.y. : aynı yer b. : Bin veya İbn bk. : Bakınız

c.c. : Celle Celâluhû Çev. : Çeviren

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı Fak. : Fakülte

H. : Hicrî

Hz. : Hazreti

İSAM : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi

M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı

M.Ü.İ.F.V. : Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı

Nşr. : Neşreden

r.a. : Radıyallâhu Anh s. : Sayfa

(7)

Sos. Bil. Enst. : Sosyal Bilimler Enstitüsü T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı Thk. : Tahkîk Trc. : Tercüme tsz. : Tarihsiz Ünv. : Üniversite v. : Vefat yay. : Yayınları

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ...III KISALTMALAR ...VII

GİRİŞ...1

ARAP DİLİNDE HILAF VE EKOLLERİN DOĞUŞU.1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. İBNU’L-ENBÂRÎ’NİN HAYATI...13

1.1.Adı,Künyesi,Lakabı...13

1.2. Doğumu ve çocukluk yılları ...15

1.3. Yaşadığı Dönemin Özellikleri...17

1.4. İlim Tahsili ...23

1.5 Mezhebi ...27

1.6. Vefatı ...28

1.7.Şahsiyeti ve Bilim Tarihindeki Yeri...30

1.8. Hocaları ...35

1.9. Talebeleri...42

1.10.Eserleri...48

1.10.1. Basılmış olan eserleri ...50

1.10.2. Elyazması eserleri...54

1.10.3. Elimizde olmayan eserleri ...56

(9)

İKİNCİ BÖLÜM

1. İBNU’L-ENBÂRÎ’NİN EL-İNSÂF İSİMLİ ESERİ

1.1. Kitabın İsmi... 63

1.2. Eserin Kaleme Alınış Sebebi ... 65

1.3.El-İnsâf’ın El Yazmaları ... 66

1.4.İbnu’l-Enbârî’ın el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn’da ele aldığı konular ... 67

1.5. İbnu’l- Enbârî’ye Göre Nahvin Delilleri... 77

1.6. Delilerin çatışması durumunda tercih ... 80

1.7. İbnu’l-Enbârî’nin el-İnsâf’taki Metodu ... 83

1.8. İbnu’l-Enbârî’nin el-İnsâf’ta Kullandığı İstişhâd .. 87

1.9. İbnu’l-Enbârî’ye Göre İstişhâd Kaynakları... 91

1.9.1. Kur’ân-ı Kerîm... 91 1.9.2 Hadîs-i Şerif ... 102 1.9.3. Arap Şiiri... 108 1.9.4. Kıyas ... 123 1.9.5. İstishâb-ı hâl... 132 SONUÇ...137 KAYNAKÇA ...140

(10)

İbnu’l-Enbârî ve el-İnsâf İsimli Eserindeki Metodu.

Bayram ÖZDEMİR

Ebu’l-Berekât Kemâlu’d-Dîn Abdu’r-Rahmân b. Muhammed b. Ubeydullâh b. Ebî Saîd, genel olarak Enbârî olarak bilinir. Bu nedenle aynı şekilde İbnu’l-Enbârî diye bilinen diğer ünlü âlim Ebû Bekr Muhammed b. el-Kâsım el-İbnu’l-Enbârî ile karıştırılmamasına dikkat etmek gerekir.

İbnu’l-Enbârî Nizâmiye Medreselerinde el-Cevâlikî ve eş-Şecerî’den dersler aldı

ve en sonunda aynı medresede kürsü başkanı olarak yerini aldı. Yine son yıllarını inzivâya çekilerek ve iyilikler yaparak geçirdi. Onun çalışmalarının (eserlerinin) sayısı yetmişten fazladır ve o skolastik sistem için mükemmel önerile sunmuştur. O, sonu elifle (â) ile biten kelimeler hakkında bilimsel bir araştırma ortaya koymuş olup bu çalışmasının ismi “el-Maksûr ve’l-Memdûd”tür. Sıradan gramer kurallarını veren eseri olan “Esrâru’l-Arabiyye”nin yanında Kur’ân’da geçen alışılmadık (garîb) kavramları inceleyen “el-Beyân fî Garîb-i İ‘râbi’l-Kur’ân”, dil âlimlerinin biyografilerini veren bir sözlük niteliğinde olan “Nuzhetu’l-elibbâ” , Basra ve Kûfe dil âlimleri arasındaki belli başlı tartışma konularını ele alan “el-İnsâf fî mesâili’l-Hilâf” , diyalektik tartışmalarda dilcilere yardımı olsun diye yazılmış olan bir ders kitabı niteliğindeki “el-I‘râb” , mantıklı ve doğru düşünme için gerekli olan gramer ve mantık kurallarını konu edinen “Lume‘u’edille” isimli eserleri vardır.

El-İnsâf fî mesâili’l-Hilâf isimli eseri Arap dili biliminde birbirine rakip olan, Basra ve Kûfe ekolü diye isimlendirilen iki ekolün görüşlerini konu edinen eleştirel bir çalışmadır.

(11)

Ibn al-Anbârî and His Method at his book al-Insâf. Bayram ÖZDEMİR

Abû al-Barakât Kamâl al-Dîn ‘Abd al-Rahmân ibn Muhammad ibn‘Ubayd Allâh ibn Abî Sa‘îd, usually known as Ibn al-Anbârî. Hence to be carefully distinguished from Abû Bakr Muhammed ibn al-Qâsım al-Anbârî, also known as Ibn al-Anbârî.

Ibn Anbârî studied at the Nizâmiyya madrasa under Jawâliqî and Ibn al-Shajarî, eventually succeeding to a chair at the same institution, altough he later abandoned it in favour of the comtemplative life. His ascribed Works number more than seventy, and offer a perfect concpectus of the scholastic system of which he was a distinguished product: they include a treatise on words ending in a (al-Maqsûr waa-al-mamdûd), a simple grammar (Asrâr al-‘Arabiyya), a treatise on unusual parsings in the Koran (al-Bayân fî gharîb îrâb al-Qur’ân), a biographical dictionary of grammarians (Nuzhat al-alibbâ), a fundamental anthology of the disputes between the Basrans and Kûfans (The Kitâb al-Insâf fî masâil al-khilâf), a textbook to assist grammarians in dialectical argument (al-Ighrâb), an done arguing for the essential identity of grammatical and legal reasoning (Luma‘ al-adilla).

The Kitâb al-Insâf fî masâil al-khilâf, a critical study of the two rival schools in the Arabic science of grammar, the so-called schools of Basrah and Kûfah.

(12)

GİRİŞ

ARAP DİLİNDE HILAF VE EKOLLERİN DOĞUŞU:

Arapların, Süryânîlerin ve İbrânîlerin kullandıkları ortak dillere Sâmi dilleri denilir1. Bu dil ailesinin eski Mısır dilini de içine alan bir Hâmî-Sâmî köke bağlı olduğu düşünülmektedir2. Aynı kökten gelmeleri hasebiyle aynı aileye mensup olan ve Arapların konuştukları dil olan Arapça bu dillerin içinde en zengini ve en gelişmişidir3.

Sâmî diller ailesi bu adını Nuh Peygamber'in büyük oğlu Sam'dan almıştır. Uzun bir tarihi geçmişe sahip olan Arapça, tarihî gelişim sürecinde doğu Sâmî dilleri ve batı Sâmî dilleri gibi kısımlara ayrılan bu dil ailesinin Güneybatı Sâmî Dilleri kısmındandır. Onun bu tarihi geçmiş ve gelişimi, bu dilin tarihin en eski dillerinden biri olduğunu bizlere gösterir.

Ancak Arap dili her ne kadar böyle eski bir tarihî geçmişe sahip olsa da Arapların yerleşik hayatı benimsemeyip çoğunlukla göçebe bir hayat tarzını tercih etmiş olmaları, eski tarihlerinin yazı ile kayıt altına

1 Hüseyin Küçükkalay, Kur’ân Dili Arapça, Konya, Mânevî Değerleri

Koruma ve İlim Yayma Cemiyeti Neşriyatı 1969, s. 73.

2 Nihad M. Çetin, “Arap”, DİA, İstanbul, T.D.V. Yay. 1991, c.II/ 272. 3 Nihad M. Çetin, a.g.m. , s. 282.

(13)

alınmamasına, bu kayıtsızlık da onların Müslümanlıktan önceki tarihleri hakkında yeterli bilgiye sahip olamamıza neden olmuştur. Bu nedenlerle Arap dili ile ilgili bilgilerimizin başlangıç noktası Câhiliye dönemidir.

Araplar, ilk devirlerden itibaren dillerini yazılı hale getirememişler, fakat ister hadarî (yerleşik) olsun isterse bedevî (göçebe) olsun kuşaktan kuşağa aktardıkları konuşma melekeleri sayesinde dillerini bozmadan koruyabilmişlerdir. Böylece Arap dili nesilden nesile aktarılan bir sözlü edebiyat şeklini almıştır. Bu korunmuşluk İslâm'dan önceki Câhiliye devri diye tanımladığımız dönemde de devam etmiş, Araplar yazılı olmayan bu sözlü edebiyatın dil kurallarına son derece bağlı kalarak konuşmuşlardır.

Bu durum İslâm tebliğinin başladığı çağa ve İslâm'ın ilk yıllarına kadar böylece devam etmiştir. Ancak daha sonra meydana gelen bazı sebeplerle Arap dilinin saflığı bozulmuş ve Arap dilinde lahn4 meselesi ortaya

4 Lahn () : Lahn sözlükte, farklı mânâlarda kullanılmaktadır. Lahn'ın,

terim mânâsı ise konuşurken veya okurken yapılan nahiv hatası demektir. Bu, i‘rabda veya cümledeki kelimelerin dil kâidelerine aykırı olarak sıralanması şeklinde de olabilir. bk. İsmail b. Hammâd el- Cevherî, Tâcu’l- Luğa ve Sıhâhu’l- ‘Arabiyye (Nşr. Ahmed ‘Abdulğafûr

(14)

çıkmıştır. Lahn meselesi henüz Hz. Peygamber hayattayken baş göstermiştir. Resûlüllah, bir adamın konuşurken lahn yaptığını görünce orada bulunanlara: “Arkadaşınıza doğrusunu gösterin, çünkü o yanlış yapmıştır” buyurmuş5 ve böylece daha o zamandan itibaren konuya çözüm yolları aranmaya başlanmıştır.

Hz. Peygamber döneminde söz konusu olmaya başlayan lahn meselesi daha sonraki dönemlerde fazlaca gündeme gelmeye başlamıştır. İlk halîfe Hz. Ebû Bekir "bazı kelimeleri hazfederek okumam lahn ederek okumamdan daha iyidir" diyerek lahn'ın zararına dikkat çekmiştir. Hz. Ömer de oku hedefe isabet ettiremeyenlere Ebî Bekr b. ‘Abdilkâdir er-Râzî, Muhtâru’s- Sıhâh, Beyrut, Dâru’l- Kitâbi’l- ‘Arabî 1967, s. 594; Ebu’l- Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mukerrem b. Manzûr el- Mısrî, Lisânu’l- ‘Arab, Beyrut, Dâru Sâdır 1990, XIII/381; Muhibbuddîn Ebu’l- Feyz es- Seyyid Muhammed Murtazâ el- Huseynî el- Vâsıtî ez- Zebîdî el- Hanefî, Tâcu’l- ‘Arûs min

Cevâhiri’l- Kâmûs, Mısır, Matbaatu’l- Hayriyye 1888, IX/331;

Taceddin Uzun, Arapça Sarf-Nahiv Terimleri Sözlüğü, Konya, Damla Ofset 1997, s. 73.

5 Ebu’l- Feth Osmân b. Cinnî, el- Hasâis (Thk. Muhammed ‘Ali en-

Neccâr), Beyrut, Dâru’l- Kutubi’l- ‘Arabî tsz., II/8, III/246;

‘Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Suyûtî, el- İktirâh fî ‘Ilmi Usûli’n- Nahv

(Thk. Ahmed Subhî Furât), İstanbul, Matbaatu Kulliyyeti’l- Âdâb 1975,

s. 35; Alâuddîn ‘Ali el- Muttakî Husâmuddîn el- Hindî el- Burhân, Kenzu’l- ‘Ummâl fî Suneni’l- Akvâl ve’l- Ef‘âl (Dzn. Saffed es- Sakkâ), Beyrut, Muessesetu’r- Risâle 1979, I/611; Kenan Demirayak – M. Sadi Çöğenli, Arap Edebiyatında Kaynaklar, Erzurum, Atatürk Ünv. Fen Edebiyat Fak. Yay. 1994, s. 157.

(15)

fena atış yaptıklarını söyleyince ona "       "6 şeklinde

cevap vermişler, Hz.Ömer de "konuşmanızdaki hatanız bana, kötü ve isabetsiz atışınızdan daha çok tesir etti" şeklinde mukabelede bulunmuştur7.

Dildeki bu saflığın bozulmasına birçok sebep etken olmuştur. İslâm dininin, zuhurunun ilk on senesi gibi kısa bir süre zarfında yapılan fetihlerle çok hızlı bir şekilde büyük coğrafyalara yayılması ve Arapların diğer milletten olanlarla çok yakın ilişkiler kurması sonucunda diğer milletlerden İslâm dinini seçmiş olanların Kur'ân-ı Kerîm'i okurken çok hata yapmalarının bu sebeplerden en önemlisi olduğunu söyleyebiliriz.

Dildeki bu bozulma sadece Arap olmayan unsurlarda kalmamış, Araplar bile kendi dillerini konuşurken yabancılar gibi hata yapmaya başlamışlardır. Hatta tarihî süreç içerisinde Arap dilindeki lahn o kadar yaygınlaşmıştır ki, şâirlerin şiirlerinde ve hatiplerin konuşmalarında bile hatâya rastlanır olmuştur.

6 Doğrusu “       ” olmalıdır. Çünkü “    ” kelimesi “ ”

kelimesinin sıfatı olup onun ı‘rap bakımından mevsûfunun ı‘râbına tabi olması gerekir.

(16)

Durum böyle olunca Arap dilinde bozulmaları önlemek isteyen Arap dilbilimcileri, dillerinin tahrifata uğramaması için Arapça’nın gramer kurallarını belirlemek istemişler ve bu konuda çalışmalara başlamışlardır. Onların bu konuda gayretlendiren sebeplerden biri de, Arap olmayan topluluklardan Müslüman olanların, inandıkları bu dinin kutsal kitabının dili olan Arapçayı öğrenme hususunda çok arzulu olmalarıdır. Bunun gibi sebeplerden dolayı Araplar yabancılara kendi dillerini ve dillerinin kurallarını öğretmek maksadıyla Arap dilinin gramer kurallarını belirlemeye başlamışlardır. İşte tüm bu çalışmaların sonunda gramer ile ilgili nahiv eserleri ortaya çıkmıştır.8

Nahiv ilminin kurallarının ilk defa belirlenmesi hususunda kimin öncü olduğu hakkında birbirinden farklı rivâyetler bulunmaktadır. Âlimlerin çoğu bu ilmin ilk kurucusu olarak Ebu’l- Esved ed- Duelî (v. 67/686)'yi göstermektedir9. Ebu'l-Esved'in gramer çalışmasına hangi

sebeple başladığı hususunda da değişik rivayetler vardır. Bir rivâyete göre bir bedevî Hâkka sûresinin otuz yedinci âyeti olan" " #$% &'    ! " âyetindeki son kelimeyi " ($% &'"

8 a.e., s. 157. 9 a.e., s. 157.

(17)

şeklinde okuduğunu duyan Hz. Ali, Ebu’l- Esved ed- Duelî'ye içinde nahiv ile ilgili bazı bilgiler bulunan bir mukaddimeyi verir ve ondan aynı metodu takip ederek Arapçanın gramerini yazmasını ister10. Böylece zaten nahvin en lüzumlu unsurlarını hulâsa etmenin önemine inanmış olan ed-Duelî, Emevîler zamanında yaşamış olmakla birlikte Abbâsîler devrinde ortaya çıkan bir araştırma dalının öncüsü olur11.

Arap dilinin kurallarının belirlenmesi çabası gün geçtikçe daha da hızlanarak devam etmiş, Ebu’l-Esved’in talebelerinden olan Nasr b. ‘Âsım el-Leysî (v. 89/707), ‘Anbesetu’l-Fîl (v. 100/718), Yahyâ b.Ya‘mer (v.129/746) gibi ilim adamları hocalarından devraldıkları nahiv çalışmalarını devam ettirebilmek için var güçleriyle çalışmışlardır. Daha sonra Ebû ‘Amr el-‘Alâ (v. 154/770), İbn Ebî İshâk (v. 117/735), Ebû Zeyd (v. 215/830), el-Ahfeş el-Ekber (v. 177/794), Yûnus b. Habîb (v. 182/798), Ebû Ca‘fer er-Ru‘âsî (v. 189/805), İsa b. Ömer (v. 149/766), Halîl b. Ahmed (v. 175/791), Sîbeveyh (v. 180/796), el-Asma‘î (v. 216/831) gibi âlimler tarafından bu çalışmalar

10 a.e., s. 157.

11 Ignace Goldzıher, Arap Dili Mektepleri, (Çev. Doç.Dr. Süleyman

(18)

devam ettirilmiştir. Böylece kuralları oluşturulmaya başlanan Arapça’nın nesilden nesile, doğru bir şekilde aktarılması sağlanmıştır12.

Bu şekilde Arap dilinin doğru kullanım kurallarına dair ilk çalışmalar Ebu’l-Esved ed-Duelî ile Hicrî I. yüzyılın ikinci yarısında Basra'da başlamış13, yaklaşık bir asır sonra da ona paralel çalışmalar Kûfe'de ortaya çıkmış ve üç asır kadar devam etmiştir.

Bu iki muhitteki dil ve edebiyat çalışmaları, Prensipleri ve meselelere bakış tarzları birbirinden farklı olması sebebiyle aralarında ihtilaflar bulunan iki dil mektebinin doğmasına yol açmıştır. İlk mektebin temsilcileri olan Basralılar ile onlardandan faydalanarak yetişen Kûfeliler, hicrî II. yüzyıl sonlarında ayrı bir grup teşkil ederek Kûfe mektebinin oluşmasını sağlamıştır. Kûfe'den el- Kisâî ve el-Ferrâ gibi iki büyük nahiv âliminin de yetişmesiyle bu iki ekol mensupları arasında görüş ayrılıkları çoğalmıştır.

Aslında her iki mektebin çalışmaları semâ‘ ve kıyasa dayanmakla beraber farklı sonuçlarla karşılaşmanın bir takım sebepleri vardır. Arap dilini hatasız konuşan

12 Demirayak – Çöğenli, a.g.e., s. 158, 159.

(19)

bedevîlerin, İslâmî dönemin en önemli panayırlarından biri olan Mirbed'in Basra'da bulunmasından dolayı bu şehirde toplanması gibi sebeplerden ötürü Basriyyûn, titizlikle seçtikleri bedevî Arapların fasih lehçesini esas alıp dile ait genel kurallar koymuşlar, bu kurala uymayan şekilleri şâz14 kabul ederek onlar için ayrıca kural koymaya gerek görmemişlerdir. Buna karşılık Kûfiyyûn semâ'ın kaynağını seçmede aynı titizliği göstermeyerek nâdir ve şâz bile olsa duydukları her şekli kural koymada esas almışlardır. Buna göre Basriyyûn duydukları şekillerden seçtiklerini, Kûfiyyûn ise duydukları her lafzı kıyasa esas almışlardır. İşte bu nedenlerle her iki ekol de kıyası delil olarak kabul ettikleri halde Basralılar semâ‘ ehli, Kûfeliler ise kıyas ehli olarak vasıflandırılmışlardır.

Dildeki bu ihtilafların sonucu olarak her iki ekol mensupları, aynı mevzû için farklı ıstılahlar kullanmışlardır. Bu ıstılah farklılıklarının sayısı oldukça fazladır. Bunlardan tespit edebildiklerimizden bazıları şunlardır:

-Basralıların kullandığı “sıfat”15 karşılığında Kûfeliler “na‘t”16 tabirini kullanırlar.

14 Çoğunluğun görüşünün dışında kalan demektir. Bkz. Muhammed b.

Ebî Bekr b. ‘Abdilkâdir er-Râzî, a.g.e. ,s. 292.

(20)

-Basralıların “harf-i cer”17 tabirine Kûfeliler “harf-i hafd”18 derler.

-Basralıların “bedel” ıstılahına karşı Kûfeliler “tercüme” ıstılahını kullanmışlardır.19

Bu iki mektebin meşhur isimleri, Basra mektebinden Ebu'l-Esved ed-Duelî (ö.69/766), İsâ b. Ömer es-Sekafî (ö.149/766), Ahfeş el-Ekber (ö.177/793), Yûnus b. Habîb (ö.182/798)tir. Bunlardan sonra Arap dilinin ve Basra mektebinin iki büyük âlimi olan Halil b. Ahmed el-Ferâhidî ve talebesi Sîbeveyh (v. 180/796), Ahfeş el-Evsat (ö.215/830) ve el-Muberred (ö.285/898) gibi âlimlerdir. Kûfe ekolünden Arap diline hizmet etmiş âlimlerin en meşhurları arasında ise er- Ru‘âsî (v. 175/791); el- Kisâ‘î (v. 189/804), el- Ferrâ (v. 207/822) ve ed- Dabbî (v. 170/786) gibi âlimleri sayabiliriz.

Daha sonra Bağdat’ta teşekkül eden yeni bir ekol, Kûfe ekolü ile Basra ekolü arasında var olan fikir ayrılıklarını uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu yeni ekol Bağdat ekolüdür20.

16 a.e., II/436. 17 a.e., II/832. 18 a.e., II/688.

19 Demirayak – Çöğenli, a.g.e., s. 173. 20 a.e., s. 160.

(21)

Başkent'in Bağdat'a taşınmasından sonra Basra ve Kûfe nahiv ekollerinin üstünlükleri belli bir zamandan sonra kaybolmaya başlamıştır. Hatta Kûfe nüfusu gitgide azalarak zamanla bir köy haline gelmiş ve artık âlim yetiştiremez olmuştur. Fakat Bağdat’ta yetişen talebeler Basra ve Kûfe ekollerinin görüşlerinden istifade etmekten hiç çekinmediler. Kendilerini tam olarak yetiştirip ders verecek duruma geldiklerinde bu iki ekolün görüşlerinden seçtiklerini öğretmeye başladılar. Zamanla bu iki ekolden bağımsız yeni bir ekol teşekkül etmiş oldu. Ancak Bağdat ekolüne mensup nahivciler tam olarak Basra ve Kûfe ekollerinin tesirinden çıkamadıkları için Bağdatlı âlimlerin bir kısmı Basra, diğer bir kısmı da Kûfe ekolüne meylettiler. Bağdat ekolünün meşhur âlimlerinden İbn Keysân (v. 299/912), Ebû Mûsa el- Hâmıd (v. 305/917) ve Ebû Bekr Muhammed b. Kâsım el- Enbârî (v. 328/940) Kûfe ekolüne, İbnu’s- Serrâc (v. 316/929), ez- Zeccâcî (v. 337/949), Ebû ‘Ali el- Fârisî (v. 377/987) ve İbn Cinnî (v. 392/1001) ise Basra ekolüne daha fazla meyleden âlimler arasında sayılırlar.

Ez- Zemahşerî (v. 338/1143), hayatı ve el-İnsâf fî mesâili'l-hilâf beyne'n-nahviyyîne'l-Basriyyîn ve'l-Kûfiyyîn

(22)

isimli eseri araştırma alanımız olan Ebu’l- Berekât el- Enbârî (v. 577/1181) ve ayrıca İbn Ya‘îş (v. 643/1245) son dönem Bağdat ekolüne mensup âlimler arasında da sayılabilir.

Basra ve Kûfe ekolleri asıl olmakla birlikte sonraki zamanlarda bu ekollerin dışında Emevî Devleti hicrî 138 (m. 756) yılında Endülüs’ü ele geçirince burada da zamanla bir ekol oluşmuştur. Yine aynı şekilde Mısır ekolü de kaynaklarda ismi geçen ekollerdendir.

Dil konusundaki bu ihtilaflar ilk olarak Basra temsilcisi el-Halil b. Ahmed (ö.175/791) ile Kûfe'nin temsilcisi Ebû Ca‘fer er- Ru‘âsî (v. 175/791) arasında başlamış daha sonra Kûfeli el-Kisâî ile Basralı Sîbeveyh arasında devam etmiştir. Her iki ekol mensuplarının ihtilafları, iki ekol arasındaki bu nahiv ihtilaflarını konu edinen müstakil eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu eserlerin en tanınmışları olarak araştırma konumuz olan Ebu'l-Berekât Kemâleddîn İbnu'l-Enbârî'nin el-İnsâf fî mesâili'l-hilâf beyne'n-nahviyyîne'l-Basriyyîn ve'l-Kûfiyyîn'inin yanı sıra Ebu'l-Bekâ el-‘Ukberî'nin (ö.616/1219) et-Tebyîn ‘an mezâhibi'n-nahviyyil-Basriyyîn ve'l-Kûfiyyîn'i, ‘Abdullâtîf b. Ebî Bekir ez-Zebîdî'nin

(23)

(ö.802/1400) İ'tilâfu'n-nusrâ fi'htilâfi nuhâti'l-Kûfe ve'l-Basra isimli eserleri sayabiliriz21.

(24)

BİRİNCİ BÖLÜM 1. HAYATI

1.1. Adı, Künyesi, Lakabı:

Tarihte “İbnu'l-Enbârî”22 olarak meşhur olan ve hayatının çoğu Bağdat'ta geçtiği için bazı kaynaklarda "İbnu'l-Enbârî el-Bağdâdî"23 olarak ta zikredilen müellifimizin adı konusunda tabakât kitaplarının verdiği bilgiler küçük farklılıklar arz etmektedir24. Kaynaklardaki tarama sonunda bir isim tespiti yapmaya çalıştığımızda tam adını, "‘Abdurrahmân b. Ebi’l-Vefâ Muhammed b. Ebi's-Se‘âdât ‘Ubeydullâh (b. Muhammed b. ‘Ubeydullah) b. Ebî Sa‘îd b. El-Hasen b. Süleyman" olarak ortaya koyabiliriz.

22 "Enbârî" nisbesiyle meşhur olan üç âlim vardır. Birincisi "Kitâbu

Halkı'l-İnsân ve Halkı'l-Feres, Garîbu'l-Hadîs" in müellifi Ebû Muhammed el-Kâsım b. Muhammed b. Beşşâr el-Enbârî, ikincisi Beşşâr el-Enbârî'nin oğlu olan ve "Kitâbu'l-Ezdâd, Şârihu'l-Mufaddaliyyât ve es-Seb‘u't-Tıvâl" isimli eserlrin sahibi olan Muhammed Ebû Bekr el-Enbârî, üçüncüsü de arştırma konumuz olan "el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn, Nuzhetu'l-Elibbâ" gibi birçok eseri kaleme almış olan Ebu'l-Berekât Abdurrahmân b. Muhammed b. Ebî ‘Ubeydullâh Ebî Saîd el-Enbârî'dir. Bkz. Nuzhetu'l-Elibbâ fî Tabakâti'l-Udebâ, (Thk. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrâhîm),Kâhire, tsz. mukaddime, s.3.

23 Şevkî Dayf, el- Medârisu’n- Nahviyye, Kâhire, Dâru’l- Meârif, tsz. , s.

278.

24 Bu farklılıklar tabakât müelliflerinin müellifimizin ismini kısa veya

uzun bir şekilde vermesinden kaynaklanmaktadır. Bu farklılıkları Dr. Tâhâ Abdu'l-Hamîd Tâhâ tahkik etmiş olduğu İbnu'l-Enbârî'nin "el-Beyân fî Garîbi'l-Kur'ân" isimli eserinin mukaddimesinde detaylı olarak vermiştir.

(25)

Künyesi "Ebu'l-Berekât"25 olan İbnu'l-Enbârî'nin lakabı ise kaynaklarda "Kemâluddîn en-Nahvî"olarak geçmektedir26.

25 el- Yemânî, ‘Abdulbâkî b. ‘Abdilmecîd; İşâratu’t- Ta‘yîn fî

Terâcimi’n- Nuhât ve’l- Luğaviyyîn (Thk. ‘Abdulmecîd Deyyâb), Riyad,

Dirâsâtu’l- İslâmiyye 1986, s.185.

26 El-Kıftî, Cemâluddîn Ebi'l-Hasen Ali b. Yûsuf, İnbâhu'r-Ruvât alâ

Enbâhi'n-Nuhât, (Thk. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrâhîm), Kâhire,

Dâru'l-Fikri'l-‘Arabî – Beyrût, Muessesetu'l-Kutubi's-Sekâfiyye, 1986, II/169; İbnu’l- Esîr, ‘Izzuddîn el- Cezerî; el- Kâmil fi't-Târîh (Thk. Dr.

Muhammed Yûsuf ed-Dekkâk) Beyrut, Dâru Sâdır, 1965, XI/477; İbn

Hallikân Ebu'l-Abbas Şemsüddin Ahmed b. Muhammed, Vefeyâtu'l-A'yân ve Enbâu Ebnâi'z-Zemân, (thk. Dr. İhsan ‘Abbâs), Beyrut, Dâr-ı Sâdır, 1972, III/139; el- Yemânî, a.g.e. , s.185-186; ez- Zehebî, Şemsuddîn Ebî ‘Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. ‘Osmân, Siyer-u a‘lâmi'n-nubelâ, (Thk. Dr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf- Dr. Muhiddin Hilal

Serhân), Beyrut, Muessesetu'r-Risâle, tsz. , XXI/113; el-Kutubî,

Muhammed Şâkir, Fevâtu'l-Vefeyât ve'z-Zeylu aleyhâ, (Thk. Dr. İhsân‘Abbâs), Beyrut, Dâr-ı Sâdır, 1974,II/292; es-Subkî, Tâcuddîn Ebû Nasr ‘Abdulvehhâb b. ‘Ali b. ‘Abdilkâfî; Tabakâtu’ş- Şâfi‘ıyyeti’l- Kubrâ (Thk. Mahmûd Muhammed et- Tanâhî - ‘Abdulfettâh

Muhammed), Kâhire, Dâru İhyâi’l- Kutubi’l- ‘Arabiyye 1918, VII/155;

İbn Kâdı Şuhbe, Takıyyuddîn Ebî Bekr b. Ahmed el- Esedî ed- Dimeşkî,

Tabakâtu’ş- Şâfi‘ıyye (Tsh. ‘Abdul‘alîm Hân), Beyrut, ‘Âlemu’l- Kutub,

1987, I/10; İbnu’l- ‘Imâd, Şihâbuddîn Ebi’l- Felâh ‘Abdilhayy b. Ahmed b. Muhammed el-‘Akerî el- Hanbelî ed- Dimeşkî; Şezerâtu’z- Zeheb fî Ahbâri men Zeheb (Thk. ‘Abdulkâdir el- Arnavût-Mahmûd el-Arnavûd), Beyrut, Dâru İbn Kesîr 1991, VI/425; es- Safedî, Salâhuddîn Halîl b. Aybek, Kitâbu’l- Vâfî bi’l- Vefeyât (Thk.Eymen Fuâd Seyyid), Stutgard , Dâru'n-Neşr Franştayz Wıesbâden, 1988, XVIII/92; İbn Kesîr, ‘Imâduddîn Ebi’l- Fidâ İsmail b. Ömer; el- Bidâye ve’n- Nihâye, Beyrut, Mektebetu’l- Maârif 1990, XII/310 -XII/230; es-Suyûtî, Celâluddîn ‘Abdurrahmân, Buğyetu’l- Vu‘ât fî Tabakâti’l- Luğaviyyîn ve’n- Nuhât

(Thk. Muhammed Ebu’l- Fadl İbrahîm), Beyrut, Mektebetu’l ‘Asriyye,

(26)

1.2. Doğumu ve Çocukluk Yılları:

Kaynaklardaki bilgilere göre İbnu'l-Enbârî bugünkü Remâdî dolaylarında ve Fellûce'nin 5 km. kuzeybatısında Fırat'la Dicle arasındaki Saklâviye Kanalına yakın bir yerleşim yeri olan ve Enbâr'da27 hicrî 513 senesinde

Muhammed Ebu'l-Fadl İbrâhîm), Beyrut,

Menşûrâtu'l-Mektebeti'l-‘Arabiyye, 1987, II/421; el-Kummî, ‘Abbâs, el-Kunâ ve'l-Elkâb, Beyrut, Muessesetu'l-Vefâ, Tsz., I/19; , Corci, Zeydan, Târîhu'l-Edebi'l-Lügati'l-‘Arabiyye, Beyrut, Menşûrât-u Dâr-i Mektebi'l-Hayât, 1983, III/41; Kehhâle, Ömer Rızâ; Mu‘cemu’l- Muellifîn Terâcimu Musannifî’l- Kutubi’l- ‘Arabiyye, Dimeşk, Matbaatu’t- Terakkî 1958, V/183; el-Bağdâdî, İsmâil Paşa, Hediyyetu'l-‘ârifîn, İstanbul, 1951, I/519; Carl, Brockelmann, Târîhu’l- Edebi’l- ‘Arabî (Arapçaya Çev.

Mahmûd Fehmi Hicâzî), Kâhire, Hey’etu’l- Mısriyyeti’l- ‘Âmme 1993,

III/174; Hayruddîn ez- Ziriklî, el- A‘lâm Kâmûsu Terâcim lieşheri’r- Ricâl ve’n- Nisâ mine’l- ‘Arab ve’l- Musta‘ribîn ve’l- Musteşrigîn, Beyrut, Dâru’l- ‘Ilmi’l- Melâyîn 1989,,. , III/327; Şevkî Dayf, a.g.e. , s. 278.

27Abdulaziz ed-Dûrî,“Enbâr”, DİA, İstanbul, T.D.V. Yay. 1991, c. 11, s.

171; Enbâr, Kisrâ zamanında çokça hububat ambarlarının yapılmasından dolayı bu ismi almış olup Hz. Ebû Bekir döneminde Hâlid b. Velid tarafından hicrî 12 senesinde fethedilmiştir. Zamanımızdaki Enbâr'ın yerleşim yeri ayrı olup eski Enbâr şehri şu anki yerleşim yerinin Kuzeydoğusunda bir yıkıntı halindedir. Bkz. İbn Hallikân, a.g.e. , III/140; İbnu'l-Enbârî'nin doğum yeri ile ilgili, kaynakların çoğundaki umûmî kanaat onun Enbâr'da doğduğudur. Bu konuda farklı bir bilgiye rastlamadık ancak Seyid Hüseyin Bahçıvan, İbnu'l-Enbârî'nin ed-Dâî ile'l-İslâm isimli eserine yazmış olduğu mukaddimesinde Yâfiî'nin “Mir'âtu'l-Cinân” adlı eserinde (III/408) İbnu'l-Enbârî'nin doğum yerini, bu konudaki genel kanaatin dışına çıkarak Bağdat olarak zikrettiğini belitmiştir. Fakat niçin Bağdat olarak zikrettiğini belirtmemiştir. Bizce de İbnu'l-Enbârî Enbar 'da doğmuştur, çünkü Burada babası ve amcasından ders okuduğu kaynaklarda (bkz. es- Safedî, a.g.e. ,

(27)

Rebîülâhir ayında (mîlâdî 1119 yılı Temmuz ayı) dünyaya gelmiştir28.

Elimizde bulunan kaynaklar İbnu'l-Enbârî'nin Enbâr'da doğduğunu bildirmekle beraber –mütekaddim âlimlerimizin çoğunda olduğu gibi- İbnu'l-Enbârî'nin hayatından bir kesit olan çocukluk yılları hakkında da maalesef yeterli derecede bir bilgi vermemişlerdir. Onun çocukluk yılları hakkında bilgimiz, babasının zamanın hadis âlimlerinden olduğu ve babasından ve amcası Ebu'l-Feth b. Hatîb el-Enbârî'den hadis dersleri alıp bu hadisleri rivâyet ettiğinden ibarettir29.

Her ne kadar İbnu'l-Enbârî’nin çocukluk yıllarına dair elimizde pek fazla bilgi bulunmasa da, yukarıda da belirttiğimiz gibi âilesinin ve çevresinin ilimle olan münasebeti onun çocukluk dönemini nasıl bir çevrede XVIII/92; ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; el-Kıftî, a.g.e., II/169) geçmektedir. Ayrıca doğduğu yere nisbetle "Enbârî " diye meşhur olması da onun Bağdat'ta doğmadığının delilidir.

28 El-Kıftî, a.g.e. , II/171; İbn Hallikân, a.g.e. , III/139; Carl,

Brockelmann, a.g.e. , III/174; Hulusi Kılıç, DİA, “Enbârî”, DİA, İstanbul, T.D.V. Yay. 1991, XI/172.; ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/115; İbn Kâdı Şuhbe, a.g.e. , I/10.

29 İbnu'l-Enbârî, Kemâluddîn Ebu'l-Berekât, Nuzhetu'l-Elibbâ fî

Tabakâti'l-Udebâ, (nşr. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim) Kâhire, Dâr-ı

Nehzat-i Mısr, tsz., s.382; ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es-Suyûtî, Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86.

(28)

geçirdiği noktasında bize ipuçları vermektedir. Müellifimiz çocukluğunu dindar ve ilimle meşgul olan bir çevrede geçirmiş, Halife b. Ali el-Mueddib'ten ders alarak hafızlığını tamamladıktan30 sonra âilesiyle birlikte Bağdat'a gitmiştir31. İbnu'l-Enbârî’nin Bağdat'a hayatının hangi döneminde gittiği konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Ancak kaynaklar onun Bağdat'a gidişini anlatırken (*% +, )) 32 tabirini

kullanmalarının yanında İbnu'l-Enbârî'nin Bağdat'ta ders veren ve hicrî 530 yılında ölen Ebû Bekr Muhammed b. ‘Abdillâh b. Ahmed b. Habîb el-‘Âmirî'ye33 talebelik

yapmış olması göz önüne alındığında onun henüz çocukluk/gençlik34 çağlarında Bağdat'a gittiğini söyleyebiliriz.

1.3.Yaşadığı Dönemin Özellikleri:

30İbnu'l-Enbârî, Kemâluddîn Ebu'l-Berekât, ed-Dâî ile'l-İslâm,

(Thk.Seyit Hüseyin Bahçıvan) nâşirin mukaddimesi, Beyrut, 1988, s.30.

31es- Safedî, a.g.e., XVIII/92.

32 Kıftî, a.g.e., II/169; es- Safedî, a.g.e. , XVIII/92.

33 İbnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed,

el-Muntazam, Dâiretu'l-Ma‘ârif el-Osmâniyye, Haydarâbâd, h. 1357, X/64.

34 Sözlüklere baktığımızda"   " kelimesinin hem çocukluk hem de

gençlik mânâlarına kullanıldığını görüyoruz. Bkz. Ebu’l- Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mukerrem b. Manzûr el- Mısrî, Lisânu’l-

‘Arab, Beyrut, Dâru Sâdır 1990, XIV/449. Dolayısıyla İbnu'l-Enbârî'nin

çocukluk mu yoksa gençlik döneminde mi Bağdat’a gittiği konusunda kesin bir yargıya varamıyoruz.

(29)

İbnu'l-Enbârî altmış dört yıllık hayatının çoğunu Abbâsî devletinin başkenti olan Bağdat'ta geçirmiştir. Hayatının bu döneminde altı Abbâsî halifesi görmüştür35.

İbnu'l-Enbârî'nin yaşamış olduğu hicrî altıncı asır, siyâsî çalkantılar ve mezhepler arası çatışmaların çokça yaşandığı bir dönemdir. Bu devirde Abbâsî devletinin hâkimiyeti zayıflamış ve sadece Bağdat ve çevresinde göstermelik bir otorite mevcudiyetini sürdürmüştür. Bunun sonucu olarak Bağdat ve çevresi çeşitli kargaşalara ve felaketlere sahne olmuştur. Mesela İbnu'l-Enbârî'nin doğduğu yıl olan hicri 513'te halife Musterşid'in kardeşi Ebu'l-‘Abbâs, Vâsıt şehrine giderek taraftar toplamış, şehri ele geçirip vergileri toplayarak orada hâkimiyetini ilan etmiştir36. Yine aynı yıl Avrupalı haçlı orduları Haleb'e girip

şehri yakıp yıkmışlar fakat Bağdat Haleplilerin yardım isteklerini geri çevirmiştir37.

İslâm âleminin çeşitli bölgelerindeki Bâtınî ve Haşşâşî38 hareketleri de bu kargaşa ortamının nede

35el-Hudarî bey, Muhammed, Muhâdarât-i Târîhi'l-Umemi'l-İslâmiyye,

Beyrut, El-mektebetu't-ticâriyyeti'l-Kubrâ, tsz. , s.430.

36 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/204; İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/537.

37es-Suyûtî, Celâluddîn ‘Abdurrahmân, Târîhu'l-Hulefâ, (Thk.

Muhammed Muhiddîn Abdu'l-Hamîd), Kâhire, el-Mektebetu’l-Kubrâ,

tsz. , s.429.

(30)

nlerindendir. Ehl-i Sünnet ile Mısır'da hüküm süren Fâtımîlerin desteklediği İsmâilî bir davetçi olan Hasan Sabbâh'ın liderliğindeki Bâtınîler arasındaki mücadeleler bize kargaşanın ne derece büyük olduğu hakkında fikir vermektedir. Bu mücadelelerde özellikle devletin ileri gelenleri hedef alınıyordu. Mesela Şam'dan gelen bir kâfilede bazı devlet ileri gelenlerini öldürmek üzere bir Bâtınî kadının olduğu haberi üzerine araştırma yapılıp Bâtınîlerden olduğu anlaşılan bir gurubun tespit edilerek yakalanmış ve bazıları idam edilmişti.39 Hatta Halife Musterşid'in koruma görevlilerinin Musterşid'ten bir an uzaklaşması üzerine Bâtınîlerden bir gurubun halifeye saldırarak onu öldürmüşlerdi.40

Dönemin sosyal hayatına baktığımızda ise bazı devlet ileri gelenleri ve zenginlerin saraylarında arsızlık ve ahlaksızlığın yaygınlaştığını, hırsızlık ve harâmîliğin arttığını görebiliriz. Elit tabakadaki bozulmaya paralel olarak toplumdaki güvensizlik o kadar artmıştı ki artık kimse can ve mal güvenliğinden emin değildi. Hırsızlar kendilerini çok iyi gizliyorlar, gündüz vakitlerinde tüccar

39 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/250. 40es-Suyûtî, Târîhu'l-Hulefâ, s. 433.

(31)

gibi görünüp gece hırsızlık yapıyorlar, yakalanıncaya kadar da onların hırsız olduğunu kimse anlayamıyordu41.

Olumsuzluklar sadece bunlarla kalmamış bir de yağmur yağmaması nedeniyle Irak, Musul, Şam ve Diyarbakır gibi birçok yerde kuraklık olması ve yiyecek fiyatlarının bir yıl boyunca aşırı yükselmesi de42 bu kargaşayı iyice körüklemişti. Kıtlığın en çok hissedildiği yerlerden biri olan Bağdat'ta insanlar, yeterli ölçüde buğday olmadığı için kepek yemek zorunda kalmışlar43 hatta yoksulluk içinde kıvranan köylüler Bağdat'a soygun yapmak için gelmişler ve burada açlıktan ölmüşlerdi44. Bütün bu

olumsuzlukların üzerine bir de devlet vergileri yükseltmiş45 ve insanlar büyük bir sıkıntıya düşmüşlerdi.

İbnu'l-Enbârî'nin yaşamış olduğu zamandaki bütün bu olumsuz siyasî, sosyal ve ekonomik tabloya karşın Bağdat, Abbâsî devletinin kurulmasından yıkılışına kadar devlet merkezi olmasından ve yabancı eserlerin Arap diline tercümelerinin yapılmasından dolayı fıkıh, hadis, tefsir, kelam, lügat, edebiyat, dil, tıp ve felsefe gibi ilim dallarında

41 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/216. 42 İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/624. 43 İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/544. 44 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , X/134.

(32)

önemli gelişmelere sahne oluyordu. Daha önceki zamanlarda yapılmış olan medreselerde ilmî çalışmalar devam etmekle birlikte halifeler, vezirler ve zenginlerden bazıları ilim merkezleri ve kütüphanelerin yanı sıra İslâmî ilimlerin eğitiminin verildiği medreseler da yaptırıyorlardı. İşte bu asırdaki en tanınmış medreselerden biri Selçuklu sultanı Alparslan ve oğlu Melikşah'ın vezirliğini yapmış olan Nizâmülmülk'ün Bağdat, Belh, Nisabur, Herat, Isfahan, Basra, Merv, Taberistân ve Musul'da yaptırdığı "Nizâmiye Medreseleridir 46. Bâtınîlerle mücâdele etmek, sünnî anlayışı yaymak, devlet kademelerine sünnî inanca sahip eleman yetiştirmek ve özellikle yargı ve idare işlerini yapabilecek kimseleri eğitmek amacıyla kurulmuş olan Nizâmiye Medreselerinden birçok âlim yetişmiş ve o zamanki İslâm coğrafyasının büyük bir bölümüne yayılmıştır 47.

Medreselerin bu kadar başarılı bir şekilde çalışmalarını devam ettirebilmesinin sebeplerinden en başta geleni bu medreselerin sahip olduğu büyük çaplı vakıflardır. Bu vakıflar sayesinde talebe ve hocalar ilimden başka şeyler için vakit harcamamışlar, vakit zâyiâtını önlemişlerdir.

46 es-Subkî, a.g.e. , IV/313; İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/55. 47 es-Subkî, a.g.e. , IV/216.

(33)

Eğitimdeki bu yüksek düzey sadece Nizamiye Medreseleri ile sınırlı kalmamıştır. Bu dönemde Bağdat'ta ve diğer İslam ülkelerinde saray gibi görkemli onlarca medrese vardı. Bu medreseler farklı İslam mezheplerine göre eğitim veriyorlardı. Mesela hicrî 459 senesinde ölen Şerefü'l-Mülk Ebû Sa‘d'ın yaptırdığı Ebû Hanîfe Medresesi48, Sultan Melikşâh'ın yaptırdığı el-Medresetu't-Tâciyye49, Hanbelî mezhebine ait eğitim veren Abdulkâdir el-Ceylânî Medresesini 50 bu medreseler arasında sayabiliriz.

İbnu'l-Enbârî'nin yaşadığı asırda fıkıh, hadis, tefsir, kelam, dil ve edebiyat alanında isim yapmış birçok âlim vardı. Bunlara:

• İbn Hayrûn (h.539), • İbn Razzâz (h.539),

• Mevhûb el-Cevâlikî (h.539), • Ebû Muhammed el-Mukrî (h.531), • İbnu'ş-Şecerî (h.542),

gibi İbnu'l-Enbârî'nin de kendilerinden ilim tahsil ettiği tanınmış âlimlerin yanı sıra

48 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , VIII/245; İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/54. 49 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/46; es-Subkî, a.g.e. , V/329. 50 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/219.

(34)

• el-Kâdı ‘Iyâd (h.544), • eş-Şehristânî (h.548), • İbn ‘Asâkîr (h.571),

• İsmâil b. Mevhûb el-Cevâlikî (h.575), • eş-Şâtıbî (h.590),

• İbnu'l-Cevzî (h.597), • İbnu'l-Esîr (h.606), • İbnu'l-‘Arabî (h.543), • Fahreddîn er-Râzî (h.606),

gibi diğer önemli şahsiyetler de örnek olarak verilebilir. Özetlemek gerekirse bu dönemde Bağdat, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak iyi bir dönemde olmasa bile eğitim ve kültür faaliyetleri bakımından oldukça iyi bir dönemde olup dünyanın dört bir ucundan gelen öğrencilerin okuduğu çeşitli ilimlerin okutulduğu bir ilim merkezi durumundadır. İşte İbnu'l-Enbârî de hayatının en verimli ve dinamik yıllarını bu ortamdaki Bağdat'ta geçirmiştir.

1.4. İlim Tahsili:

İbnu'l-Enbârî’nin hayatı dindar ve ilimle hemhal olan bir âilenin arasında geçmiş ve o, daha sonra hayatını ilim tahsiline adamıştır. O, bu uğurda pek çok hocadan ders

(35)

almış ve kendini yetiştirme imkânı bulmuştur. İbnu'l-Enbârî’nin çocukluk yılları hakkında teferruatlı bir bilgiye sahip değilsek de onun tahsil hayatı boyunca hangi hocalardan hangi ilimleri okuduğu, hangi talebeleri okuttuğu, ilim için Bağdat'ın dışına seyahat yapıp yapmadığı hususlarında bugün elimizde bulunan kaynaklar ışığında teferruatlı bilgilere ulaşabilmekteyiz.

İbnu'l-Enbârî ilim tahsiline doğduğu yer olan Enbâr'da Kur’ân-ı Kerîm öğrenimi ile başlamıştır. ez- Zehebî’nin (v. 748/1374) “Siyer-u a‘lâmi'n-Nubelâ” adlı eserinde bildirdiğine göre İbnu'l-Enbârî Kur’ân-ı Kerîm derslerini Halife b. Ali el-Mueddib'ten alarak hafızlığını tamamlamıştır51. Daha sonra babasından ve dayısı

Ebu'l-Feth b. Hatîb el-Enbârî'den ders almış genç yaşta ailesiyle birlikte Bağdat'a giderek buradaki Nizâmiye Medresesine girmiştir52.

İbnu'l-Enbârî, Bağdat'a göç ettikten sonra ilim hayatına burada devam etmiştir. Bu üç âlim onun ilim hayatına büyük etkide bulunmuştur. Bunlar, Şâfiî mezhebinin fıkhını öğrendiği Şâfiî mezhebi âlimlerinden Ebû Mansûr Sa‘îd b. Er-Rezzâz, Nahiv ilmindeki hocası

51 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Safedî, , a.g.e. , XVIII/92. 52 Hulusi Kılıç, “Enbârî” mad., XI/172.

(36)

olan Ebû's-Seâdât b. eş-Şecerî, lügat ve edebiyat ilmini aldığı hocası Ebû Mansûr el-Cevâlikî'dir53. Bunlardan başka devrin ileri gelen diğer âlimlerinden de fıkıh ve hadis ilimlerini tahsil etmiştir. Çalışkan ve tertipli bir talebe olan İbnu'l-Enbârî, daha önce talebesi olduğu Bağdat'taki Nizâmiye Medresesine müderris tayin edilmiştir54. Hicrî 542 senesinde vefat eden55 hocası İbnu'ş-Şecerînin yerine nahiv hocası olarak tayin edilmiş ve böylece hocalık hayatına genç denebilecek bir yaşta, henüz yirmi dokuz yaşında başlamıştır. Zamanla nahiv sahasının en önde gelen sîmâsı olmuş, dil ve nahivle ilgili verdiği dersler büyük ilgi toplamıştır. Hatta o derece tanınmış ki hilâfet merkezindeki ilmî toplantılara davet edilmeye başlanmıştır56. Uzun bir

müddet Nizâmiye Medresesinde hocalık yaptıktan sonra ömrünün sonlarına doğru medresedeki görevini bırakmış, evinde inzivâya çekilerek ibadet ve kitap yazmakla meşgul

53 el-Kıftî, a.g.e., II/170; ;es-Suyûtî, Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86.

54 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Safedî, , a.g.e. , XVIII/92; es-Suyûtî,

, Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86; Hulusi Kılıç, “Enbârî” mad., XI/ 172.

55İbnu'l-Enbârî, Nuzhetu'l-Elibbâ s.406.

56 Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyatı tarihi, İstanbul, Edebiyat Fak.

(37)

olmuş57, evinden dışarıya sadece Cuma günleri çıkarak dünyevî işleri terk etmiştir58.

İbnu'l-Enbârî, medresedeki görevini bırakmakla okuma ve okutmayı bırakmamış, evinde Allâh rızası için talebe okutmaya devam etmiştir. Bu husus, talebesi Muhammed b. Halef b. Râcih b. Bilâl el-Makdisî'nin, İbnu'l-Enbârî'nin Esrâru'l-‘Arabiyye isimli kitabının mukaddimesindeki "bu kitabı 573 yılında kitabın müellifinden okudum"59 şeklindeki sözü ve İbnu'l-Enbârî'nin "el-Beyân fî Garîb-i I‘râbi'l-Kur'ân isimli kitabımı Zıyâuddîn Ebu'l-Feth ‘Abdu'l-Vehhâb b. Buzğaş b. ‘Abdillâh el-‘Iyenî el-Bağdâdî benden okudu"60 şeklindeki ifadesinden anlaşılmaktadır.

İbnu'l-Enbârî, Nizâmiye Medresesi hocalığını bıraktıktan sonra vefat edinceye kadar Bağdatın doğusundaki bir semt olan Hâtûniyye'de61, babasından

kalma bir evde ikamet etmiştir62. Ebû Ca‘fer Ahmed b.

57 DİA, İstanbul, T.D.V. Yay. 1991, c. 11, s. 172. 58 İbnu’l- ‘Imâd, a.g.e. , VI/426.

59İbnu'l-Enbârî, Kemâluddîn Ebu'l-Berekât, Esrâru'l-‘Arabiyye,

(Thk.Muhammed Behcet el-Baytâr) mukaddime, Dımeşk, 1957, s.9.

60 İbnu'l-Enbârî, esrâru'l-‘Arabiyye, mukaddime, s. 19. 61 el-Kıftî, a.g.e., II/170.

62 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/156; İbn

(38)

İbrâhîm b. ez- Zubeyr es-Sekafî , "Sıletu's-Sıle" isimli kitabında onun Bağdat dışında Endülüs'ün İşbiliyye şehrinde bir müddet ikâmet ettiğini iddia etmiş, İbn Mektûm ise Târîhu'l-Endelûs isimli kitabında İbn Zubeyr'den başka bu bilgiyi hiç kimsenin vermediğini ve bunun bir yanılma olduğunu söylemiştir63. Fakat biz araştırmamızda es-Subkî'nin Tabakâtu'ş-Şâfiiyye isimli eserinde onun nerelere seyahat ettiğini belirtmemiş olmakla birlikte Bağdat dışına da seyahat ettiğine dair bir bilgiye rastladık64.

1.5. Mezhebi:

Kelâm ilmini Nizâmiye Medresesinde Eş‘ariyye kaynaklarından öğrenen İbnu'l-Enbârî'nin, günümüze ulaşan Kitâbu'd-dâ‘î ile'l-İslâm adlı eserini kelâm (Eş‘arî) metoduna göre yazmasına rağmen bu eserin sonuç kısmında benimsenmesi gereken en doğru inancın Selef akîdesi olduğunu ve bu akîdeyi en-Nûru'l-Lâih adlı kitabında açıkladığını bildirmesi65, onun Selefiyye'ye meylettiğinin bir

delili sayılabilir. Ancak en-Nûru'l-Lâih zamanımıza intikal etmediğinden İbnu'l-Enbârî'nin itikâdî mezhebi konusunda

63 el-Kıftî, a.g.e., (dipnot 1), II/171; 64 es- Es-Subkî, a.g.e. ,VII/156.

(39)

kesin bir hüküm vermek mümkün değildir. Zira "Selef akîdesi" tabiriyle Ehl-i sünnet mezhebini de kastetmiş olabilir. Onun itikâdî görüşleri, diğer din ve felsefeler karşısında İslâmiyet'i müdafaa için yazdığı Kitâbu'd-dâ‘î ile'l-İslâm adlı eserinden tesbit edilebilmektedir. Kelam konularının yeterince işlendiği müteahhir dönem âlimlerinden olan İbnu'l-Enbârînin itikada dair görüşleri Ehl-i sünnet'in genel telakkileriyle paralel bir görünüm arz etmektedir 66.

İtikâdî olarak bu eksende olan İbnu'l-Enbârî, fıkhî alanda Şâfiî mezhebine tâbidir. İbnu'l-Enbârî'nin mezun olduğu Nizâmiye Medresesinin, Şâfiî mezhebinin görüşlerini öğretmek ve savunmak için kurulmuş olması doğal olarak onun Şâfiî olmasını sağlamıştır. Şâfiî fıkhını hocası Ebû Mansûr Sa‘îd b. er-Rezzâz'dan öğrenmiştir67.

1.6. Vefatı:

Hayatının tamamını ilim, araştırma ve kitap yazmakla geçiren, bu uğurda vefat edinceye kadar Bağdat'tan hiç ayrılmayan İbnu'l-Enbârî ömrünün sonlarına

66 DİA, İstanbul, T.D.V. Yay. 1991, c. 11, s. 173.

67 es- Safedî, a.g.e. , XVIII/92; es-Suyûtî, Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86; es-

(40)

doğru evinde inzivâya çekilerek ibâdet ve telifle meşgul oldu. Babasından kalan bir evin geliriyle geçinerek halife dâhil kimseden ihsan kabul etmedi. Arap dili ve edebiyatı yanında fıkıh, kelâm, hadis, tarih, ilm-i hilâf, dinler tarihi ve mezhepler tarihi gibi ilimleri iyi bilen, sağlam karakterli, zühd ve takvâsıyla da tanınan İbnu'l-Enbârî geride birçok eser bırakarak 577 senesinin Şâban ayının dokuzunda (18 Aralık 1181)68 bir Cumâ gecesi Bağdat'ta vefât etmiş, Ebraz kapısındaki Şeyh Ebû İshâk eş-Şîrâzî'nin türbesine defnedilmiştir69. İbnu'l-Enbârî'nin vefat tarihi konusunda Kâtip Çelebi'nin dışındaki kaynaklarda farklı bir tarih söz konusu olmayıp Kâtip Çelebi'nin Keşfu'z-Zunûn isimli eserinde onun ölüm tarihi ile ilgili iki farklı bilgi vardır. Kitabın birinci cildinin 123 ve 130'uncu sayfalarında İbnu'l-Enbârî'nin ölüm tarihini h.328 olarak vermişken ikinci cildin 1940'ıncı sayfasında müellifin Nuzhetu'l-Elibbâ isimli kitabının İbnu'l-Enbârî'ye ait olduğunu söyledikten sonra onun ölüm tarihini genel bilgiye uygun olarak h.577 olarak

68 Kâtip Çelebi, Keşfu’z- Zunûn (Nşr. Şerafettin Yaltkaya – Kilisli Rıfat

Bilge), Bağdât, Menşûrât-ı Mektebeti'l-Mesnâ, tsz. , I/123,130-II/1940.

69 El-Kıftî, a.g.e. , II/171; İbn Hallikân, a.g.e. , III/139; ; el- Yemânî,

a.g.e. , s.186; ez- Zehebî, a.g.e. , XI/115; es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/156; İbn Kâdı Şuhbe, a.g.e. , I/11; İbnu’l- ‘Imâd, a.g.e. , s.426; es- Safedî, a.g.e., XVIII/92; el-Bağdâdî, İsmâil Paşa, a.g.e. , I/519.

(41)

vermiştir. Kanaatimizce bu hata eserin baskısı sırasında yapılmıştır. Çünkü Keşfu'z-Zunûn’un diğer sayfalarında ölüm tarihi olarak hep h.577 tarihi verilmiştir.

1.7. Şahsiyeti ve Bilim tarihindeki yeri:

Yaşantısında aşırılık ve başıboşluğa yer olmayan ve birçok ilim alanında üstad olan İbnu'l-Enbârî'nin kapısı ilim öğrenmek isteyenlere her zaman açık olmuş, hayatı boyunca ilimle meşgul olmuş, ilmî ve edebî yönden pek çok kişinin takdirini kazanmıştır. Biyografi eserlerinde onunla ilgili en ufak olumsuz bir cümle bulunmamaktadır. Onun biyografisini veren eserlerde hep iyi ve olumlu şeyler görmekteyiz. Babasından kendisine oturacağı bir ev, bir de aylık kirası yarım dinar olan ev ve dükkân kalmıştı. Bu durumda olduğu halde o dünya malına değer vermemiş kimseden bağış kabul etmemiştir. Halife el-Mustedî billâh'ın göndermiş olduğu beş yüz dinar'ı almayıp geri çevirmiş, dinarları çocukların için al diyenlere "onu ben mi yarattım ki rızkını ben vereyim" demiştir70.

Muvaffakuddîn Abdullatîf el-Bağdâdî, hocası için der ki: "İnsanlar ve inzivaya çekilenler arasında hocamız

70 es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/156; İbnu’l- ‘Imâd, a.g.e. , VI/426; Ahmet

(42)

Kemâluddîn el-Enbârî'den daha düzenli kimse yoktu. Asla yapmacık tavırlar sergilemeyen, şımarma nedir bilmeyen, bilmişlik taslamayan bir kişiliği vardı. Ondan daha doğru sözlü birini görmedim". Evinin ışığı yanmazdı. Altında kamıştan bir hasır, sadece Cuma günleri giydiği pamuktan dokunmuş bir elbisesi ve bir sarığı vardı. Cuma günü dışında evinden çıkmazdı. Evinde iken eski elbiselerini giyerdi71. Bunun sebebini ilmin verdiği izzet sebebiyle başkasına el açmamak olarak izah edebiliriz.

el-Kıftî de İnbâhu'r-Ruvât isimli eserinde sözü kimin söylediğini belirtmeksizin "İnsanlara ilmi en güzel metodlarla öğretirdi. Takvâ, çalışkanlık, az yemek, ibadetin iyiliğinden bahseder, dünyevî işleri ve dünyevîleşmiş kimselerle oturup kalkmanın terk edilmesi hususlarında insanlara nasihatlerde bulunurdu. Yazmış olduğu kitaplar çok meşhur olmuş, öğrencilerin sık sık uğrayıp ilim öğrenip istifade ettiği bir kimse olmuştu" şeklinde bir nakilde bulunmuştur72.

Çeşitli din bilimlerine ait değerli eserler veren İbnu'l-Enbârî, nahiv ilmindeki ilmi ve çalışmalarıyla ünlenmiş ve

71 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/156; Kehhâle,

a.g.e. , V/183; İbnu’l- ‘Imâd, a.g.e. , VI/426.

(43)

biyografisini veren eserlerde "en-Nahvî" olarak anılmıştır. Muâsırı olan tarihçi İbnu’l-Esîr de onun nahiv ilmine dair birçok kitabının olduğunu ve erdemli bir fıkıhçı olduğunu söyler73.

İbn Hallikân onun hakkında "nahiv ilminde kendisine danışılanların önde gelenlerindendi" dedikten sonra "değerli bir kimseydi, ondan ders alan kişinin ondan ilim öğrendiği belli olurdu. Ömrünün sonuna doğru evinde inzivâya çekilip ilim ve ibâdetle meşgul oldu" diye onun kişiliği hakkında yorumda bulunmuştur74.

Bazı âlimler de onun hakkında şu sözleri söylemişlerdir: "güvenilir, samimi, araştırmacı bir fıkıhçı, ilmi çok, takvâ sahibi ve iffetliydi. İyi bir vâizdi. Kimseden ihsan kabul etmezdi. Sade bir yaşantısı vardı. Dünya işleriyle pek meşgul olmazdı"75.

Es-Subkî, onu şu sözleriyle bize anlatır: " faydalı birçok eserin yazarıdır. Sağlam bir kişiliği olup takvâ sahibidir. Edebiyat alanında Irak'ın tartışmasız lideridir. Bağdat'ta hocalık yapmış, başka yerlere de gitmiştir. Sonra

73 İbnu’l- Esîr, a.g.e. , X/537. 74 İbn Hallikân; a.g.e. , III/139.

75ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Safedî, a.g.e., XVIII/92; el-Kutubî,

(44)

ilim ve ibadetle meşgul olmak için evinde inzivâ'ya çekilmiştir76.

İbn Kesîr onu şöyle anlatır: " Nahivci, fıkıhçı, ibadetine düşkün ve takvâ sahibiydi. Gösterişsiz yaşar, halife dâhil hiç kimseden bağış kabul etmezdi. Gayretli bir şekilde ilimle meşgul olurdu77.

İbn Kâdı Şuhbe de ondan şöyle bahseder: " nahiv ve edebiyat âlimidir. Bütün ilim dallarında önder olmakla birlikte bu alanlarda çok bilgili olduğu için nahiv ve edebiyatçılık yönüyle meşhur olmuştur"78.

es-Suyûtî onu bize şöyle tanıtır: " uzman bir nahivci, takvâ sahibi bir zâhittir79.

İbnu'l-Imâd el-Hanbelî onu "zâhit, ibâdetine düşkün, samimi, dünya meşguliyetlerini terk etmiş biri" olarak tanımlar80.

İbnu'l-Enbârî'nin bazı ilim dallarında ilk eser veren kişi olması onun ilim tarihindeki konumu hakkında bizlere fikir vermesi açısından önemlidir. Kendisi nahiv usûlü ilmi

76 es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/155-156. daha önce İbnu'l-Enbârî'nin

Bağdat'ın dışına yolculuk yaptığına dair Es-Subkî'nin eserinde bir bilgiye rastladığımızı belirtmiştik.

77 İbn Kesîr, a.g.e. , XII/310. 78 İbn Kâdı Şuhbe, a.g.e. , I/11. 79 es-Suyûtî, Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86. 80İbnu’l- ‘Imâd, a.g.e. , VI/426.

(45)

hakkında ilk eser yazan kişi olduğunu ve bu eseri ile Arap dili ilmine yeni bir ilim dalı kazandırmış olduğunu söylemiştir. Onun bu alanda ilk eser veren kişi olduğu iddiası es-Suyûtî'nin el-İktirâh isimli eserinde vermiş olduğu bilgi ile de desteklenmektedir. Es-Suyûtî, el-İktirâh'ı telif ettikten sonra bu eseri telif etmekle nahiv usûlü hakkında ilk eseri yazan kişi olduğunu düşündüğünü fakat sonra İbnu'l-Enbârî'nin “Lume'u'l-edille fî usûli'n-nahv ve el-İğrâb fî cedeli’l-İ‘râb” isimli eserlerini görünce onun bu eserleriyle dil bilimine " nahiv ilmi usûlü ve nahiv ilminde cedel " olmak üzere iki ilim dalı daha kazandırmış olduğunu anladığını söyler81. Sözlerinin devamında el-İktirâh’ı yazarken onun Lume'u'l-edille fî usûli'n-nahv, el-İğrâb fî cedeli’l-İ‘râb isimli eserlerini bize tanıtır. Es-Suyûtî, İbnu’l-Enbârî’nin Lume'u'l-edille fî usûli'n-nahv’i otuz, el-İğrâb fî cedeli’l-İ‘râb’ı ise on sekiz başlık altıda kaleme aldığını söyledikten sonra konu başlıklarının adlarını verir.

81es-Suyûtî, el- İktirâh, s. 3-4; İbnu'l-Enbârî Lume‘u'l-edille fî

usûli'n-nahv ismli eserini İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-usûli'n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn ve el-İ‘râb fî cedeli'l-i‘râb isimli eserlerini yazdıktan sonra erdemli kimselerin isteği üzerine yazdığını ve bu kitabın fıkıh usulü alanında yazılan ilk eser olduğunu ifade eder. Bkz. Abdulvehhâb İbrâhîm Ebû Süleymân, Kitâbetu'l-bahsi'l-ilmî, Mekke, 1983, s.520.

(46)

Müellifimizin ismini verdiğimiz bu iki eseri es-Suyûtî’nin el-İktirâh isimli eserinin temelini oluşturmuştur. O, el-İktirâh’ında onun Lume'u'l-edille’sinden çokça alıntılar yapmış, “İllet” konularını anlatırken ise el-İğrâb isimli kitabının özetini vermiştir. Tez konumuz olan el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’n-nahviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn isimli kitabından çokça istifade edip alıntılar yapmış, kitabının bazı yerlerinde bu esere atıflarda bulunmuştur82.

1.8. Hocaları:

İbnu'l-Enbârî, tahsili boyunca her biri sahalarında uzman olan pek çok hocadan ders almıştır. Bağdat'a göç ettiği günden itibaren gittiği farklı hocaların ders halkalarına iştirâk etmiş ve bilgisini artırmanın yollarını aramıştır. Fıkıh ilmini Şâfiî mezhebi ile ilgili olarak ileri gelen âlimlerden, hadis ilmini zamanın büyük hocalarından, Arapça ilmini de devrin önde gelen şahsiyetlerinden almıştır. Biz onun hocalarına dâir kaynaklarda tafsilatlı bilgilere sahibiz. Onun, hocalarının birçoğundan nerede ve ne zaman ders aldığını kaynaklar sayesinde biliyoruz.

(47)

Biz burada sırası ile İbnu'l-Enbârî'nin çocukluk yıllarından itibaren ders aldığı hocalarını aktaracağız.

Ebu'l-Vefâ Muhammed b. ‘Ubeydillâh b. Ebî Sa‘îd el-Enbârî.

İbnu'l-Enbârî'nin babası olup aynı zamanda ilk hocalarındandır. Zehebî, babasından hadis ilmini aldığını söylemiş83, İbn Kâdı Şuhbe de, Çocukluk/ gençlik

çağlarında Bağdat'a gidip babasından hadis dersleri aldığını söylemiştir. Nitekim hem Enbâr'da hem de Bağdat'a göç ettikten sonra babasından hadis dersleri almış olması mümkündür.

Ebu'l-Feth b. Hatîb el-Enbârî.

İbnu'l-Enbârî'nin amcasıdır. Nuzhetu'l-Elibbâ isimli kitabında Enbâr'da iken ondan ders aldığını söyler ve sözlerine şöyle devam eder: " Amcam Ebu'l-Feth b. el-Hatîb el-Enbârî şöyle dedi: " Ebu'l-Kerem b. ed-Debbâs'a Allah resulü'nün (12 +' 34-%./ % 0) sözündeki (34 ) kelimesinin irabı -niçin mansûb olmuştur diye sordum o da ihtisas84 olmakla

83 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/114; es- Safedî, a.g.e. , XVIII/92; es-Suyûtî,

Buğyetu’l- Vu‘ât, II/86.

84 İhtisas, umumiyetle birinci şahıs, nadiren ikinci şahıs zamirinin delâlet

ettiği mânânın açıklanması demektir. Yani, birinci veya ikinci şahıs zamirin mubtedâ olduğu cümlede, haberin bildirdiği hükmün bir isme mahsus kılınmasıdır. Mahsûs ص ا adı verilen bu isim, zamirden

(48)

Mansup olmuştur, aslı (1 +2' 3 -4 6 ) şeklindedir diye cevap -5 verdi"85.

Ebû Bekr Muhammed b. Abdillâh b. Ahmed b. Habîb el-‘Âmirî (h. 530).

Hadis ve fıkhı iyi bilirdi. İbnu'l-Cevzî aynı zamanda kendi hocası olan el-‘Âmirî hakkında ondan hadis ve tefsir okuduğunu söyledikten sonra onun samimiyeti tavsiye eden iyi bir hoca olduğunu söyler86.

Ebu'l-Fadl Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. ‘Attâf el-Hemedânî el-Cezerî el-Mevsılî (h.534).

Bu hocadan hadis okumuştur87.

Ebu'l-Berekât ‘Abdu'l-Vehhâb b. el-Mubârek b. Ahmed el-Enmâtî (h.538).

Bu hocasından hadis okumuştur 88. İbnu'l-Cevzî, hadis ilmini aldığı hocası olan el-Enmâtî hakkında şu değerlendirmeyi yapar: " Ben ona hadis okuduğumda sonra gelir ve mansûb olur. Bkz. Mehmet Maksudoğlu, Arapça dilbilgisi, İstanbul, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, 1992, s. 294-295.

85 İbnu'l-Enbârî, Kemâluddîn Ebu'l-Berekât, Nuzhetu'l-Elibbâ, s. 382. 86 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , IX/64; es- Safedî, a.g.e., XVIII/92.

87es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/156.

(49)

ağlardı. Onun bu ağlaması bana vermiş olduğu hadislerden daha çok etki etmiştir. Hocalarım arasında en çok ondan istifade ettim89.

Ebû Bekr Muhammed b. Kâsım b. el-Muzaffer b. Ali eş-Şehrazûrî el-Mevsılî (538).

Erbil'de doğmuş, Şam'da ve birçok yerde kâdılık (hâkimlik) yapmıştır. Ebû İshâk eş-Şirâzî'den fıkıh ve hadis dersleri almıştır90. İbnu'l-Enbârî Bağdat'ta bu hocasından hadis dersi

okumuştur91.

Ebû Mansûr Saîd b. Muhammed b. Ömer b. er-Rezzâz (h.539). Fıkıh, usûl ve hilâf ilmi alanında Bağdat'ın önde gelen âlimlerindendir. İmam Gazâlî ve Ebû Bekir eş-Şâşî'den fıkıh okumuş, Ebu'l-Fadl b. Hayrûn'dan hadis dersleri almıştır. Sonra Nizâmiye Medresesine hoca olarak atanmış ve zamanındaki Şâfiî mezhebinin ileri gelenlerinden olmuştur92. İbnu'l-Enbârî bu hocasından Nizâmiye Medresesinde Şâfiî mezhebinin fıkhını okumuştur93.

89 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , X/134. 90 es- Es-Subkî, a.g.e. , VI/174-175. 91 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/115.

92 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , X/113; es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/93. 93 el-Kıftî, a.g.e., II/169; es- Es-Subkî, a.g.e. , VII/155; es-Suyûtî,

(50)

Ebû Mansûr Muhammed b. Abdu'l-Melik b. el-Hasen b. Hayrûn el-Bağdâdî (h.539).

Kıraat âlimidir. İbnu'l-Cevzî ondan kıraat ve hadis ilmini aldığını söylemiştir94. İbnu'l-Enbârî ondan hadis öğrenmiştir95.

Ebû Mansûr Mevhûb b. Ahmed b. Muhammed b. el-Hadr el-Cevâlikî (h.539).

Edebiyat ilmini Ebû Zekeriyyâ et-Tebrîzî'den almıştır. İcâzet alıncaya kadar onun derslerine devam etmiştir. Ebû Zekeriyâ'dan sonra Nizâmiyede Arapça hocalığı yaptı. Birçok eseri vardır. Bunlar içinde Arapçaya giren yabancı kelimelerden bahseden el-Muarrab isimli sözlüğü meşhurdur. İlmi çok, mütedeyyin ve dürüst birisiydi. İbnu'l-Enbârî hocası hakkında " ondan ders aldım, dînî yaşantısı ve ahlakından faydalanılan bir insandı"96 demektedir.İbnu'l-Enbârî Cevâlikî'den lügat ve edebiyat öğrenmiştir97.

Ebû Muhammed Abdillâh b. Ali b. Ahmed el-Mukrî en-Nahvî (h.541).

94 İbnu'l-Cevzî, a.g.e. , X/115.

95 ez- Zehebî, a.g.e. , XXI/15; es- Subkî, a.g.e. , VII/156.

96 İbnu'l-Enbârî, Nuzhetu'l-Elibbâ, s. 396; el-Kıftî, a.g.e., III/337; İbn

Hallikân, a.g.e. , IIII/424.

97 el-Kıftî, a.g.e., II/170; ; İbn Hallikân, a.g.e. , II/320; es-Suyûtî,

Referanslar

Benzer Belgeler

Benim doğrudan doğruya âmirim olan Yüzbaşı İzzet Bey, Çanakkale’deki düşman mezarlıklarının fotoğrafını çekmek için oraya gitmeye hazırlanmamı söyledi.. Ben

Elde edilen sonuç Dursun ve İştar’ın ( 2014) iş aile çatışmasının yaşam doyumunu önemli ölçüde etkilediği; Özkul’un (2014) iş-aile çatışmasının yaşam

身上莫名紅點,原來是血小板低下~雙和醫院呼籲接受治療可降低出血危機

管理學院與 KPMG 舉辦「銀髮生醫大數據產業發展論壇」 臺北醫學大學管理學院與安侯建業(KPMG)為協助企業掌握銀髮及生技醫療產業

Roman 12 bolumden olusmaktadir. Romarun yedinci bohlme kadar ki bolumlerde neyin anlatilacagma dair uygun bashklar verilmistir, Ornegin Sultan Mehmet' in

Fakültemizde İngiliz Dili ve Edebiyatı, Mütercim-Tercümanlık (İngilizce), Mütercim-Tercümanlık (Rusça) ve Sosyoloji (İngilizce) bölümleri olmak üzere dört bölüm

Günlük yaşantının bir parçası olmuş her obje gibi çay da edebiyatın konuları arasına girmiş, Türk edebiyatında olduğu kadar Arap edebiyatında da adına