• Sonuç bulunamadı

Benlik kurguları açısından ilişki tarzlarının incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Benlik kurguları açısından ilişki tarzlarının incelenmesi"

Copied!
185
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANA BİLİM DALI

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI

BENLİK KURGULARI AÇISINDAN İLİŞKİ

TARZLARININ İNCELENMESİ

Nermin KAPTAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Mustafa ÖZODAŞIK

(2)

ii

ÖNSÖZ

İletişim dolayısıyla kişilerarası iletişim konularına ilgim sadece okuduğum bölüm itibariyle değildi. Büyük bir ailede yaşamak ve farklı şehirlerde okumak insanları ve ilişkileri gözlemleyip anlamama yardımcı oldu. İnsanlar ile iletişmeye başlayınca da benlikler ve ilişkiler ilgilimi çekmeye başladı. Hocam Prof. Dr. Mustafa ÖZODAŞIK’ın uzun süredir hem kişilerarası iletişim hem de psikoloji alanlarında çalışmalar yapmış olması kişilerarası iletişim ve benlik konularını benim için ayrıca cazip bir konu haline getirdi.

Bu çalışmada burada sayamayacağım kadar çok kişinin emeği vardır. Öncelikle bana her yönüyle örnek olan danışman hocam Prof. Dr. Mustafa ÖZODAŞIK’a sadece bu tez için yaptığı katkılarından dolayı değil, tanıştığımız günden beri bütün samimiyetiyle yaptıklarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Tezin her aşamasında bana kapıları hep açık olan hocalarım Doç. Dr. Sevil YILDIZ’a, Doç. Dr. Mahmut Hakkı AKIN’a ve araştırma görevlisi hocalarıma teşekkür ederim.

Bu tez süreci ve öncesi yaşadığım ve paylaştığım her şey için kardeşlerime, arkadaşlarıma kocaman aileme benim yüzümden katlandıkları bütün zorluklar için teşekkürlerimi bir borç bilirim. Son olarak yaşamımın baş aktörleri olsalar da her zaman insanları ve ilişkileri anlamam noktasında bana anlayış ve sabır timsali olan babam Celal KAPTAN’a ve annem Şerife KAPTAN’a çok teşekkür ederim.

(3)

iii ÖZET

BENLİK KURGULARI AÇISINDAN İLİŞKİ TARZLARININ İNCELENMESİ

Bu araştırmada ergenlerin özerk-ayrık, ilişkisel-bağımlı, özerk-ilişkisel benlik kurguları ile kişilerarası ilişki tarzları arasındaki ilişki incelenmiştir. Ayrıca ergenlerin özerk-ayrık, ilişkisel-bağımlı, özerk-ilişkisel benlik kurguları ile kişilerarası ilişki ölçeğinin alt boyutları olan ketleyici ve doyurucu ilişkiler arasında yaşadıkları yere, cinsiyete, gelir değişkenlerine göre anlamlı farklılaşmanın olup olmadığı incelenmiştir.

Konya’da ve İzmir’de bulunan özel ve devlet liselerinden 11 ve 12. sınıflara devam eden, alt, orta ve üst ekonomik düzeyden 345 erkek (%43,0), 457 kadın (%57,0) olarak toplamda 802 öğrenci bu çalışmanın araştırma grubunu oluşturmaktadır. Öğrenciler demografik bilgi formu, Kağıtçıbaşı (2007) tarafından geliştirilen özerk-ilişkisel benlik ölçeği ile Şahin, Durak ve Yasak (1994) tarafından geliştirilen kişilerarası ilişki ölçeğini doldurmuşlardır. Araştırmanın verileri SPSS 20.00 for Windows paket programı ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde ANOVA, t testi ve korelasyon analizleri kullanılmıştır.

Sonuçlar özerk-ayrık ve özerk-ilişkisel benlik kurguları ile doyurucu ve ketleyici ilişkiler arasında anlamlı, pozitif ve güçlü ilişki olduğunu göstermektedir. Yalnız ilişkisel-bağımlı benlik kurgusunun doyurucu ilişki ile anlamlı bir ilişkisinin olduğu fakat ketleyici ilişki ile arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığıdır. Ayrıca araştırmada ikamet, cinsiyet, gelir değişkeni ile benlik kurguları ve ilişki tarzları arasında anlamlı farlılıklar açısından önemli bulgular elde edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu, İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu, Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu, Ketleyici İlişkiler, Doyurucu İlişkiler.

(4)

iv ABSTRACT

EXAMINING OF RELATIONSHIP STYLES IN TERMS OF SELF-CONSTRUALS

In this research, the relationship between adolescents' autonomous-discrete, relational-dependent, autonomous-relational self-constructs and interpersonal relationship styles is examined. In addition, it was investigated whether the adolescents' autonomous-discrete, relational-dependent, autonomous-relational self-constructs between interpersonal relationship subscales, frustrating and satisfying relationships, differ significantly from place, sex or income level.

A total of 802 students (345 males (43.0%) and 457 females (57.0%) from the lower, middle and upper economic levels attending to the 11th and 12th grades of private and state high schools in Konya and İzmir, research group. The demographic information form of the students filled out the interpersonal relationship scale developed by Şahin, Durak and Yasak (1994) with the autonomous-relational self-scale developed by Kağıtçıbaşı (2007).The data of the study was made with SPSS 20.00 for Windows package program. ANOVA, t test and correlation analyzes were used in the analysis of the data.

The results show that there is a meaningful, positive and strong relationship between autonomous-discrete and autonomous-relational self-constructs and satisfying and frustrating relationships. Only relational-dependent self-organization has a meaningful relationship with the satisfying relationships, but there is no significant relationship with the frustrating relationship. Significant findings were also found in terms of meaningful differences between residence, sex, income variance, self-constructs, and relationship styles in the study.

Key Words: Autonomous-discrete Self-organization, Relational-dependent Self-organization, Autonomous-relational Self-organization, Frustrating Relationships, Satisfying Relationships.

(5)

v İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ……….. ... İİİ ÖZ……….. ... İİİ ABSTRACT ... İV İÇİNDEKİLER ... V TABLOLAR LİSTESİ ... İX GİRİŞ………… ... 13 Araştırmanın Problemi ... 17 Araştırmanın Amacı ... 17 Araştırmanın Önemi ... 18

Araştırma İle İlgili Tanımlar ... 19

BÖLÜM I ... 22

BENLİK KAVRAMI ... 22

1.1. William James'e Göre Benlik ... 23

1.2.Sigmund Freud’a Göre Benlik ... 24

1.3.Carl Gustav Jung’a Göre Benlik ... 27

1.4.Alfred Adler’e Göre Benlik ... 32

1.5.Karen Horney’e Göre Benlik ... 34

1.6.Harry Stack Sullivan’a Göre Benlik ... 35

1.7.Benlik Kurgusu ... 36

(6)

vi

1.7.2.Psiko-Sosyal Gelişim Kuramı ... 39

1.7.3.Bağlanma Kuramı ... 41

1.7.4.Öz Belirleme Kuramı ... 43

1.7.5.Sembolik Etkileşimci Yaklaşım ... 44

1.8.Kültür ve Kültürel Değer Yönelimleri ... 47

1.8.1.Bireysellik-Toplumsallık... 53

1.8.2.Benlik Kurgusu: Özerk (Ayrık), İlişkisel (Bağımlı) ve Özerk-İlişkisel Benlik ... 56

1.8.3.Türk Kültüründe Benlik Kurgusu ... 61

BÖLÜM II ... 68

KİŞİLERARASI İLİŞKİ VE TARZLARI ... 68

2.1.İletişim Kavramı ... 68

2.2.Kişilerarası İletişim ... 71

2.3.Kişilerarası İlişki Ve İlişki Tarzları ... 74

2.4.Doyurucu Ve Ketleyici İlişkiler ... 78

2.5.Kişilerarası İlişki Teorileri ... 82

2.5.1.Fonksiyonel Teori ... 83

2.5.2.İlişkisel İletişim Teorisi... 84

2.5.3.Karşılıklı Anlam Yönetimi ... 85

2.5.4.İletişim Yeterliği Teorisi ... 87

2.5.5.İlişkisel Diyalektik Teorisi ... 88

2.5.6.Sosyal Alışveriş Teorisi ... 89

2.5.7.Sosyal Nüfuz Teorisi ... 90

2.5.8.Belirsizlik Azaltma Teorisi ... 91

2.5.9.Bağlılık Teorisi... 92

2.5.10.Atıf Teorisi ... 93

(7)

vii BÖLÜM III ... 96 YÖNTEM ... 96 3.1.Araştırmanın Modeli ... 96 3.2.Araştırmanın Varsayımları ... 96 3.3.Araştırmanın Evreni ... 97 3.4.Araştırmanın Örneklemi ... 97 3.5.Araştırmanın Sınırlıkları ... 98

3.6.Veri Toplama Araçları ... 98

3.6.1.Kişisel Bilgi Formu ... 98

3.6.2.Kişilerarası İlişki Ölçeği ... 98

3.6.3.Özerk-İlişkisel Benlik Ölçeği ... 99

3.7.İşlem ... 100

3.8.Araştırmada Kullanılan İstatistik Teknikler ... 101

BÖLÜM IV ... 102

BULGULAR VE YORUMLAR ... 102

4.1.Sosyo-Demografik Değişkenlerin Frekans Ve Yüzde Dağılımları ... 102

4.2.Kişilerarası İlişki Ölçeğinin Frekans, Yüzde, Ortalama ve Standart Sapma Analizleri ve Değişkenler Arasındaki İlişkiler ... 104

4.3.İkamet Değişkeni İle Kişilerarası İlişki Ölçeği Arasında Anlamlı Farklılık Gösteren Maddeler ... 113

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 157

ÖNERİLER ... 162

(8)

viii

EKLER ……… .... ………...181

KİŞİSEL BİLGİ FORMU ... 181

KİŞİLERARASI İLİŞKİ ÖLÇEĞİ ... 182

(9)

ix

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo: 1.Cinsiyet Dağılımı ... 102

Tablo: 2. Okul Dağılımı ... 102

Tablo: 3. Sınıf Dağılımı ... 103

Tablo: 4. İkamet Dağılımı ... 103

Tablo: 5. Gelir Dağılımı ... 103

Tablo: 6. Kişilerarası İlişki Ölçeğinin Frekans, Yüzde, Ortalama Ve Standart Sapma Analizi ... 104

Tablo: 7. “Kendimi Diğerlerinden Daha Farklı Ve Üstün Görür Ve Bunu Belli Etmekten Çekinmem” İfadesi İle İkamet Değişkeni ... 113

Tablo: 8. “Otomatik Tepkilerimi Erteleyebilir, Kendimi Pek Kolayca Kaybetmem” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... 114

Tablo: 9. “Diğer İnsanların Da Kendi Görüşlerini Ve Bilgilerini Aktarabilmeleri İçin Onlara Şans Tanırım” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... +114

Tablo: 10. “Yaptığım Şakalar Yersiz Olur” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... 115

Tablo: 11. “Başkalarını Aşağılayıcı Ve Küçük Düşürücü Sözleri Kolayca Söyleyebilirim” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... 116

Tablo: 12. “İlişkilerimde Bir Sorun Olduğunda, Bu Sorunla İlgili Olarak Diğer Kişilerle Açıkça Ve Yapıcı Bir Biçimde Yüzleşirim” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... 116

Tablo: 13. “Konuşmalarım Yapıcı Ve Olumludur” İfadesi Ve İkamet Değişkeni .. 117

Tablo: 14. “Yalnızca Kendimden Söz Etmekten Ve Böbürlenmekten Hoşlanırım” İfadesi Ve İkamet Değişkeni ... 117

Tablo: 15. “Sözlerimle Olmasa Da Diğer Yollarla Karşımdakilere Saygı Duyduğuma Ve Onları Kabullendiğime İlişkin Mesajlar Veririm” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 118

(10)

x

Tablo: 16. “Neden Ve Niçin Sözcükleriyle Başlayan Soruları Sıkça Kullanırım” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 119 Tablo: 17. “İnsanlara Sözle Sataşmayı Severim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 119 Tablo: 18. “Karşımdakilerin Görüşlerine Ve Tutumlarına Değer Verdiğimi

Açıkça Belli Ederim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 120 Tablo: 19. “Kendimi Diğerlerinden Daha Farklı Ve Üstün Görür Ve Bunu Belli

Etmekten Çekinmem” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 120 Tablo: 20. “Otomatik Tepkilerimi Erteleyebilir, Kendimi Pek Kolayca

Kaybetmem” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 121 Tablo: 21. “Karşımdakilerde Suçluluk Duygusu Uyandırmayı Severim” İfadesi

Ve Cinsiyet Değişkeni ... 122 Tablo: 22. “Yaptığım Şakalar Yersiz Olur” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 122 Tablo: 23. “Düşüncelerim Diğer Kişilerinki İle Uyuştuğunda, Bunu Açıkça Belli

Ederim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 123 Tablo: 24. “Başkalarını Aşağılayıcı Ve Küçük Düşürücü Sözleri Kolayca

Söyleyebilirim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 123 Tablo: 25. “Karşımdakilerden Bir İstekte Bulunduğumda, Bunu Sert Bir Biçimde

İfade Edebilirim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 124 Tablo: 26. “Konuşmalarım Yapıcı Ve Olumludur” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni 125 Tablo: 27. “İnsanlarla İlişkilerimde “Üzüm Yemek Yerine Bağcı Dövmek” İçin

Uğraşırım” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 125 Tablo: 28. “Karşımdakileri İstemediğim Halde Pohpohlarım” İfadesi Ve Cinsiyet

Değişkeni ... 126 Tablo: 29. “Karşımdaki İnsana Karşı Duyduğum Olumlu Duyguları, Onunla

Açıkça Paylaşabilirim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 126 Tablo: 30. “Diğerleriyle Alay Etmeyi Severim” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni .... 127

(11)

xi

Tablo: 31. “Düşüncelerimi Paylaşma Konusunda Dürüstümdür” İfadesi Ve

Cinsiyet Değişkeni ... 128

Tablo: 32. “Duygularımı Paylaşma Konusunda Dürüstümdür” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 128

Tablo: 33. “Kendi Görüşlerimde Israrcıyımdır Ve Bir Uzlaşma Yoluna Gitmem” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 129

Tablo: 34. “Yalnızca Kendimden Söz Etmekten Ve Böbürlenmekten Hoşlanırım” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 129

Tablo: 35. “Karşımdaki Kişilere Sorduğum Sorular, Onlara Kimin Haklı Ya Da Üstün Olduğunu Göstermek İçin Değil, Söylediklerini Gerçekten Daha İyi Anlayabilmem İçindir” İfadesi Ve Cinsiyet Değişkeni ... 130

Tablo: 36. Cinsiyet Değişkeni İle Doyurucu İlişkiler ... 131

Tablo: 37. Cinsiyet Değişkeni İle Ketleyici İlişkiler ... 132

Tablo: 38. İkamet Değişkeni İle Doyurucu İlişkiler ... 132

Tablo: 39. İkamet Değişkeni İle Ketleyici İlişkiler ... 133

Tablo: 40. Gelir Değişkeni İle Doyurucu İlişkiler ... 134

Tablo: 41. Gelir Değişkeni İle Ketleyici İlişkiler ... 135

Tablo: 42. Okul Değişkeni İle Doyurucu İlişkiler ... 136

Tablo: 43. Okul Değişkeni İle Ketleyici İlişkiler ... 137

Tablo: 44. Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu Ölçeğinin Analizi ... 138

Tablo: 45. Özerk-Ayrık, Benlik Kurgusu İle Cinsiyet Değişkeni ... 146

Tablo: 46. İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu İle Cinsiyet Değişkeni ... 146

Tablo: 47. Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu İle Cinsiyet Değişkeni ... 147

Tablo: 48. Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu İle İkamet Değişkeni ... 148

Tablo: 49. İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu İle İkamet Değişkeni ... 148

(12)

xii

Tablo: 51. Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu İle Gelir Değişkeni ... 150 Tablo: 52. İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu İle Gelir Değişkeni ... 151 Tablo: 53. Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu İle Gelir Değişkeni ... 152 Tablo: 54. Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu İle Doyurucu İlişkiler Arasındaki İlişki .. 153 Tablo: 55. Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu İle Ketleyici İlişkiler Arasındaki İlişki ... 153 Tablo: 56. İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu İle Doyurucu İlişkiler Arasındaki

İlişki ... 154 Tablo: 57. İlişkisel-Bağımlı Benlik Kurgusu İle Ketleyici İlişkiler Arasındaki

İlişki ... 154 Tablo: 58. Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu İle Doyurucu İlişkiler Arasındaki İlişki155 Tablo: 59. Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu İle Ketleyici İlişkiler Arasındaki İlişki 155

(13)

GİRİŞ

Benlik, disiplinler arası özelliği ile birçok bilim dalının ilgilendiği önemli konulardan biri olmuştur. Kişinin kendisini kendisi yapan özellik, öz varlığı, kişiyi diğerlerinden ayıran temel hususiyet ya da kişilerin kendilerini nasıl tanımladıkları ve ifade ettiklerine dair kendilerini değerlendirme biçimi olan benliği, kişiliğe ilişkin kanıların toplamı denilmektedir. İşte bu kanılara ilişkin yargıların kendiliğinden olmadığı ortaya çıkan sonuca dair birçok belirleyicinin olduğu bir gerçektir. Bu noktada sosyo-kültürel faktörlerin benlik oluşumu, gelişimi ve sürdürülmesine dair etkileri yadsınamayacak kadar büyük ve önemlidir. Benlik gelişimi için sosyo-kültürel etmenlerin farkında olan bilim insanları, çevrenin etkisi üzerine birçok farklı çalışmalar yapmışlardır. Çevre çok geniş bir kavram olup bireyin ailesini, yaşadığı kültürü, iş hayatını, ait olduğu grubu vb. içinde barındırmaktadır. Yapılan araştırmalarda kültürün kişilik üzerindeki rolünün farkına varan psikologlar kültür ve benliğin (kişilik) birbirini etkilediğini ve birbiri içerisinde oluştuğunu fark etmişlerdir. Bundan dolayı bu çalışmada öncelikle benlik kurgularını etkileyen kültür üzerinde durulacaktır.

Kültürü tanımlamak biraz zor belki soyut ve karmaşık yapısından belki sonsuz unsurları içinde barındırdığından. Kültür kavramı, diğer ulus ve dillerde de karmaşık sözcüklerden oluştuğu vurgulanmakta, farklı kelimeler ve anlamlar ile ifade edilmektedir. Hatta kavramın anlamı dönem dönem değişiklik göstermektedir. Herder’de Kültür kavramı hakkında şunları söylemiştir: “Bundan daha belirsiz bir sözcük bütün uluslar ve dönemlere uygulanmasından daha aldatıcı bir şey yoktur” (Akt., Williams, 2007: 108). Sosyal bilimci olan Berelson “bilimsel bir kavramın bu kadar çok tanımı varsa onun tanımlanmayacağını kabul etmek gerekir” sözleri ile bu durumu eleştirmiştir. Dolayısıyla bir kavrama bu kadar çok anlam ve çeşitlilik yüklenirse tanımlaması da o kadar zor olacaktır. Bazı karmaşık sosyal fenomenler “her şey kültürdür” diyerek bu işin içinden sıyrılmak istemişlerdir (Sarı, 2007: 50). Her şeye rağmen yine de kültürü ilk tanımlayanlardan biri olan Taylor’a göre kültür;

(14)

“Bilgiyi, inancı, sanat ve ahlakı, örf ve adetleri, bireyin ait olduğu toplumun üyesi olması nedeniyle edindiği alışkanlıkları ve becerilerini içine alan karmaşık bir bütündür” (Güvenç, 1999: 101). Bir kişinin ve grubun davranışlarında önceden kestirilebilirlik gibi etkileri olan kültür kavramı “birbiriyle ilişki içinde ve birbirlerine karmaşık bir biçimde bağlı parçalardan oluşmuş bir sistem” olarak tanımlanmaktadır (Altıntaş, 2015: 1). Benzer şekilde Keyman’ın da ifade ettiği gibi, kültür, belirli bir mekân ve süreç içerisinde anlamların ve değerlerin yaratılıp değiş tokuş edildikleri ideolojik/söylemsel bir teamüle karşılık gelmektedir (Akt., Akdemir, 2012: 37). Hofstede’ye göre kişisel deneyimlerimiz ve genetik mirasımızı benzersiz kılan kültür, bir kategorinin üyelerini bir başka kategoriden ayıran ortaklaşa bir zihinsel programlamadır (Akt,. Samovar vd., 2013: 37). Genel olarak bakıldığında devinimsel bir sürecin parçası olan kültür ve birey birbirini etkilemektedir.

Her toplum, üyelerini belirli aracılarıyla eğitmekte, davranışlar kazandırmakta ve davranışlarını yeniden biçimlendirmektedir. Böylece farklı kültürlere sahip olan toplumların üyeleri farklı davranışlar sergilemektedirler. Bu farklar sadece siyasi sınırlarla ayrılmış toplumlar arasında değil, aynı sınırlar içinde farklı şartlarda yaşayan bireyler arasında da oluşmaktadır (Akkurt ve Yürüt, 1986: 73). Singelis’e göre, her kültür kendi insan modelini oluşturmaktadır. Kültür etkisinde oluşan benlik yapısına da “benlik kurgusu” denir. Benlik kurgusu “kişinin diğerleri ile olan ilişkilerini ve diğerlerinden farklı olarak düşüncelerini, duygularını, eylemlerini kendini ifade etme şeklinin kavramsallaştırılmasıdır” (1994: 580-581). Genellikle “benlik kurgusu” bir kültürde “özerklik” ve “ilişkisellik” yönünde gelişme göstermektedir. Özerk/bağımsız olmayı vurgulayan kültürel çalışmalar daha çok Batı ve Avrupa kökenli Amerikalılar arasında yaygındır. Bu kültürlerde “benlik kurgusu” gelişimi daha çok bağımsızlık açısından değerlendirilmekte; kişiler çocukluktan itibaren, kendi kendini idare eden özerk/bağımsız bireyler olarak tanımlanmaktadır. Doğu toplumlarında ise tam tersi bir durum gözlenmektedir. Aile bağları, diğerleri ile bütünleşme, paylaşımlar ve bağlılık kültürel amaçlar olarak nitelendirilmektedir (Özdemir, 2009: 1).

(15)

Bireyin benlik kurgusunu Batı ve Doğu toplumlarından olmasının yanı sıra kültürün bireysellik ya da toplumsal boyutunda olması da etkilemektedir. Triandis (1995) öznel kültürün bir parçası olan bireysellik ve toplumsallığın, bireyin değerlerinde, tutumları veya davranışlarında, yani benliğinde görülebileceğini söylemektedir. Bireysel kültürün yansıması “özerk benlik”, toplumsal kültürün yansıması ise “ilişkisel benlik” ifadeleri ile kullanılmaktadır (Wasti ve Erdil, 2007: 41). Bireysel kültürlerdeki kişilerin kendini gerçekleştirme veya kendi odaklı düşündükleri, toplumsal kültürde bulunan kişilerin ise, başkaları odaklı, sosyal uyum içerisinde oldukları düşünülmektedir (İmamoğlu vd., 2011: 28). Yapılan ilk çalışmalarda “benlik kurgusu” özerk/ilişkisellik iki boyutu ile ve karşıt kutuplar olarak değerlendirilmiştir. İlerleyen çalışmalar ile birlikte benlik kurgusu boyutları bazen dörtlü bazen de üçlü boyutlar şeklinde değerlendirilmektedir. Ayrıca aynı kişi ve kültürde de farklı seviyelerde bu boyutların görülebileceği öngörülmektedir. Kağıtçıbaşı’nın bir aile etkileşim modeli ile bulduğu “özerk-ilişkisel benlik kurgusu”, bireyler arasında maddi bağımlılığın azaldığı fakat psikolojik bağımlılığın devam ettiği ve benlik kurgusunun iki boyutunun sentezi olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca Kağıtçıbaşı bu benliğin gelişim göstermesine sosyo-ekonomik ve kültürel etmenlerle, çocuk yetiştirme stillerine bağlamaktadır.

Toplumsallık boyutunda değerlendirilen Türkiye üzerinde çalışmalar yapan Kağıtçıbaşı (1996, 2000, 2005) geleneksel ilişkisellik boyutu ile bireysel değerlerin birlikteliğini vurgulamaktadır. Ayrıca Ergüder, Esmer ve Kalaycıoğlu’nun yapmış oldukları çalışmalarında da benzer sonuçlar bulunmuştur. Türkiye’de bazı değerlerin zayıfladığı bazı değerlerin ise geçmişten miras kalanlar ile tezatlık oluşturacağını vurgulamaktadırlar (1991: 12). 1970’lerden itibaren toplumsal ve geleneksel değerlere yüklenen önemde nisbi düşüşler gözlenirken, bireysel ve evrensel değerlere yüklenen önemde göreceli artışlar gözlenmektedir. Ancak değişimlerin ve gelişimlerin yavaş olması nedeniyle günümüz Türkiye’sinde yaşayan kişilerin hem geleneksel-toplumsal hem de bireysel ve evrensel nitelikli değerleri benimsemeleri beklenmektedir (İmamoğlu ve Aygün, 1999: 3).

(16)

Her ne kadar bireyselleşmeye doğru giden bir süreç olsa da Türkiye diğer bireysel kültürlere kıyasla sosyal bağların çok daha güçlü olduğu bir ülkedir. Bu noktada sosyal bir varlık olan insan için” iletişim”, “kişilerarası iletişim” ve ilişkilerin yeri son derece önemlidir. Çünkü toplumsal bütünlükte her şey, her şeye insanla bağlanır ve bu da iletişim ve ilişkiler ile sağlanmaktadır.

İletişimde üç temel alan vardır ki bu alanlardaki zorlama, engelleme insanda dengesizliğe neden olmakta ve diğer olumsuz durumların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu alanlar şöyle açıklanmaktadır: kişi kendi kendine iletişim kurmaya gereksinim duyar; insan başkaları ile içten samimi ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyar; insan fiziksel çevresiyle içinde yaşadığı toplumla belli bir yakınlık içinde ilişki kurup uyum içinde yaşamaya ihtiyaç duyar. Bu üç temel ihtiyacın giderilmemesi, bunlara itiraz edilmesi ya da karşı çıkılması durumunda toksit, ketleyici davranış kalıpları ortaya çıkmaktadır (Greenwald, 1999: 40-41). Bu alanların doyurulması, gereksinimlerin giderilmesi halinde ise sağlıklı bir iletişim ve ilişki ortaya çıkması beklenmektedir. İlişkilerimiz bizi beslemektedir, doyurucu ilişkiler sayesinde güzel tecrübeler ediniriz ya da hayal kırıklığına uğrayıp toksit, ketleyici ilişkilerimiz ortaya çıkmaktadır.

Doyurucu ilişkiler, açık, net, saygılı, dürüst, güvenli, rasyonel, pozitif ilişkilere vurgu yaparken, kişinin diğerlerini daha kolay anlamasını ve topluma uyumu kolaylaştırmaktadır. Ketleyici ilişkiler ise çıkarcı, aldatıcı, saldırganca davranışlara, negatif ilişkilere vurgu yaparken, kişinin karşıdakini küçümsemesine ve iletişim becerilerini bozarak topluma uyumu güçleştirmekte, bireyin etrafındakilere yabancılaşmasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak benlik, kültür, ilişkiler birbirini etkilemekte ve kavramların birbiri ile bağlantıları, neden ve sonuçları gözlenebilmektedir. Kültürlerarası çalışmalarda farklı benlik kurguları ve bunlarla ilişkili davranışlar, durumlar çalışılmış olsa da ilişki tarzları bakımından bir inceleme ele alınmamıştır. Ayrıca aynı ülke içerisinde farklı bölgelerdeki şehirlerde benlik kurguları ve ilişki tarzları açısından da bir araştırmanın olmaması bu çalışmanın oluşturulmasında itici güç olarak değerlendirilmiştir.

(17)

Bu çalışma 4 bölümden oluşmaktadır. Öncelikle giriş bölümü ve burada araştırmanın problemi, amaçları, önemi ve tanımları üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde benlik kavramı ve benliğe dair bilim insanlarının tanımlamalarına ve düşüncelerine yer verilmiştir. Benlik kurgusu nedir ve nasıl gelişir konu başlığı altında benlik kurgusu kuramlar açısından ele alınmıştır. Ayrıca kültür ve kültürel değer yönelimleri, “bireysellik-toplumsallık” kavramları, özerk, ilişkisel ve özerk-ilişkisel benlik kurgularına, Türk kültüründe benlik kurguları gibi bilgilerde bu bölümde yer almıştır. İkinci bölümde ise kişilerarası ilişki ve tarzları ile bağlantılı olarak iletişim, kişilerarası iletişim, kişilerarası ilişki ve tarzları ve kişilerarası ilişki modellerine dair literatür taramalarına yer verilmiştir. Ayrıca kişilerarası ilişkilere yönelik yapılan araştırmalardan yola çıkarak doyurucu ve ketleyici ilişkilere ait çalışmalara yer verilmiştir. Üçüncü bölümde yönteme, dördüncü bölümde ise bulgular, yorumlar, sonuçlar ve önerilere yer verilmilştir.

Araştırmanın Problemi

Araştırmanın genel problemini benlik kurguları ve ilişki tarzlarının neler olduğu oluşturmaktadır. Alt problemler ise:

 Benlik kurguları nedir ve nasıl gelişir?  İlişki tarzları nedir?

 Benlik kurguları ve ilişki tarzları arasında nasıl bir ilişki vardır?  Benlik kurguları ilişki tarzlarını hangi yönde nasıl etkilemektedir?  Farklı benlik kurgularına sahip kişiler hangi ilişki tarzını tercih

etmektedir?

 Benlik kurgularını ve ilişki tarzlarını kültürel farklılıklar nasıl etkilemektedir?

Araştırmanın Amacı

Bu çalışmada öncelikli amaç özerk-ayrık, bağımlı-ilişkisel ve özerk-ilişkisel benlik kurgularının ketleyici ve doyurucu ilişkiler arasındaki ilişkileri incelemektir. Ayrıca ergenlerin benlik kurgularının yaşadıkları yere, cinsiyete, gelir durumlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını ve kişilerarası ilişki tarzlarından doyurucu ve

(18)

ketleyici ilişkilerin ikamet, gelir, cinsiyet gibi değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını araştırmaktır.

Araştırmanın Önemi

Benlik kurgusuna dair yapılan araştırmalar incelendiğinde benlik kurgusunun alt boyutlarından olan özerklik kavramı daha çok batılı kültürler ile ilişkilendirilmiş ve bu ülkelerde çalışmalar yapılmıştır. Batılı olmayan ülkelerde ise bu konuya ait çalışmalara çok az rastlanmaktadır. Bu konuya verilen önem ve sonuçlarının kültürlerarası düzeyde yaygın olarak araştırılmadığı, özerklik kavramına dair batılı ülkelerde araştırmalar olsa bile diğer ülkelerde bu konularda yeterli çalışmaların olmadığı belirtilmektedir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar sonucu özerkliğin sadece sanayileşmiş batı toplumlarında var olan bir olgu olmadığı, sanayileşmemiş doğu toplumlarında da görülebileceği ve benlik kurgularının kültürler arasında ve aynı kültür içerisinde farklılaşabileceğine vurgu yapılmaktadır.

Bu çalışmada genel olarak toplumsal kültür ile nitelenen dolayısıyla ilişkisel-bağımlı benlik kurgusu ile ilişkilendirilen Türkiye’de nasıl bir benlik kurgusu gelişiminin özerk-ayrık, bağımlı-ilişkisel, özerk-ilişkisel bağlamında olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır. Farklı bölgelerde bulunan İzmir ve Konya ili sosyo-kültürel yapı olarak birbirinden ayrılmaktadır. Bu çalışma mevcut farklılıkları, ergenlerin benlik kurgusu üzerinde etkili olup olmamasını ortaya koyması nedeniyle önemlidir.

Yapılan diğer çalışmaların yanı sıra bu çalışma da sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlerle ilgili olarak özerkliğin ve ilişkiselliğin bir arada gelişebileceği ortaya konulursa bu açıdan diğer çalışmalara kaynaklık etmesi nedeniyle önemlidir. Ayrıca Türkiye’deki gençleri anlamak ve dünya genelinde toplumsallık-bireysellik yönündeki tartışmalara katkıda bulunması açısından önemlidir.

Türkiye aile, arkadaş, akraba ve komşularla yakın samimi ilişkileri içeren kişilerarası ilişkilerin önemli olduğu bir ülke olarak değerlendirilmektedir. Buradan yola çıkarak farklı benlik tiplerinin kişinin tercihinin hangi ilişki tarzlarına yönelik olacağına dair bilgi vermesi açısından önemlidir. Ayrıca ergenlerin özerklik ve

(19)

ilişkisellik gelişimleri ile ilgili bilgi sahibi olmak ve eğitim süreçlerinde davranışlar ile ilgili yapılacak olan psikolojik çalışmaların planlanması adına yararlı olabilir. Araştırma bulguları ergenin sosyal hayatı ve ailesi ilişkileri açısından önem arz etmektedir.

Bu çalışmanın sonuçları farklı benlik tiplerinin kişinin iletişim, ilişki biçimlerine nasıl yansıdığına dair yeni araştırmalara ışık tutması açısından da önemlidir.

Araştırma İle İlgili Tanımlar

Benlik: Benlik, kişinin kendisine ait inançlar bütünüdür. Önemli

özelliklerimiz, yeteneklerimiz nelerdir? Nelerde daha iyi ve nelerde daha kötüyüz? Olaylar karşısında tercihlerimiz nelerdir? Bir kişi kendisini olmak istediği bir profesör olarak düşünebilir. Bir diğeri akademik alanda iyi olmadığını, fakat başka bir alanda iyi olduğunu ya da geleceğe ait hedefleri açısından kendisini düşünebilir. “Kim olduğumuz hakkında sahip olduğumuz inançların tümüne benlik denir” (Taylor vd., 2015: 105).

Benlik kurgusu: Benlik kurgusu “kişinin başkaları ile olan ilişkileri ve

başkalarından farklı benliği ile ilgili düşüncelerin, duyguların ve eylemlerin toplamı” olarak tanımlanmaktadır (Singelis, 1994: 581).

Özerk-Ayrık Benlik Kurgusu (Autonomous-Seperate Self): Kişinin özerk,

bireyci ya da kendi kendine yeten bağımsız bir kişi olarak kavranmasını içerir (Markus ve Kitayama, 1991: 226).

Bağımlı-İlişkisel Benlik Kurgusu (Heteronomous-Related Self): İlişkisel

benlik kurgusunda temel olan bağlılık duygusudur. Karşılıklı bağımlı benlik “kendini toplumsal ilişkilerin bir parçası olarak görme ve kişinin davranışının ilişki içinde bulunulan diğer kişiler tarafından belirlendiği, onlara bağlı olduğu ve onların düşünce, duygu ve eylemleri tarafından düzenlendiğini kabul etme” olarak tanımlanmaktadır (Markus ve Kitayama, 2003 & Markus ve Kitiyama, 1991: 227).

(20)

Özerk-İlişkisel Benlik Kurgusu (Autonomous-Related Self): Kağıtçıbaşı bu

iki tür benliğe ek olarak (1990, 1996, 1998 ), hem ilişkiselliği hem de özerkliği içinde barındıran bir benlik yapısı ortaya koymuştur. Toplulukçu kültürlerin gelişmiş kentsel bölgelerinde, nesiller arası maddi ilişkilerin azaldığı, buna rağmen duygusal bağlılıkların olduğu aile modelinde gelişen bir tür benliktir. Çocuk yetiştirmede özerkliğin önemini beraberinde getirmiş ayrıca duygusal bağlılıkların sürdürülmesiyle benliğin ilişkiselliği de yok olmamaktadır. Ortaya çıkan “özerk-ilişkisel benlik” hem bireyci (özerk), hem de toplulukçu (“özerk-ilişkisel) özellikler taşımaktadır (Kağıtçıbaşı, 2013: 363).

Kültür: Tylor’a göre kültür, “bilgi, inanç, san’at, ahlak, hukuk, örf ve

adetlerden ve insanın toplumun bir üyesi olarak elde ettiği bütün yeteneklerden oluşmuş karmaşık bütün” (Dönmezer, 1982: 116). Doğanın ya da Tanrının yarattıklarına ek olarak insanoğlunun oluşturduklarının tamamıdır. “Her çeşit araç, gereç, makine, giyim kuşam, inançlar, değerler, tutumlar, bir kültürü oluşturan öğelerdir” (Kongar, 1999: 38).

Bireysellik: Hofstede göre bireycilik “bireyler arasındaki bağların gevşek

olduğu, herkesin sadece kendine veya çekirdek ailesine bakmak zorunda olduğu kültürler için geçerlidir” (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2014: 322).

Toplumsallık: Hofstede göre toplulukçuluk “insanların doğuştan itibaren

güçlü ve sıkı gruplara bağlı olduğu ve bu bağımlılığın yaşam boyunca, sorgulanmayan bir sadakat karşılığında varolduğu toplumlarda vardır” (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2014: 322).

İletişim: En genel anlamıyla “iletişim, iki birim arasında birbiriyle ilişkili bir

dizi mesaj alışverişidir.” Bu süreci etkileyen ve işlemesini sağlayan dört ana unsur ise, birim, ilişkili olma, mesaj ve geribildirim sayesinde iletişim anlamlı hale gelmektedir (Özodaşık, 2012: 1).

Kişilerarası İletişim: Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu, en az iki

(21)

2008: 50). Bu süreçte karşılıklı iletişimde bulunan kişiler ise bilgiyi üreterek karşı tarafa aktarır ve yorumlayarak iletişimi sürdürmektedirler (Özodaşık, 2012: 31).

Kişilerarası ilişki: Bireyler arası etkileşimi ifade eden kişilerarası ilişki, farklı

yakınlık seviyelerinde yaşanan ilişkiler olarak açıklanmaktadır (İmamoğlu’dan Akt.,Hasta ve Güler, 2013: 70). Kişilerarası ilişkiler, insanlar arasında duygusal yakınlık ve sosyal ilişkilerin olması, iletişimin devamlı hale gelmesiyle iki ya da daha fazla kişi arasında oluşan sosyal bağlardır. Kişilerarası ilişkilerde farklı ortamlarda gelişir ve ortak paydalar, mesafeler ilişkinin düzeyini değiştirebilmektedir (Siyez, 2011: 68).

Doyurucu İlişki Tarzı: Kişinin kendisini ilişkilerinde açık ve net olarak ifade

edebilmesini, her iki tarafa olumlu şeyler katması, ilişkilerinde mutlu olacak yolları bulması ve bunlar ile yetinmesini sağlayan ilişki tarzıdır (Greenwald, 1999: 19-26).

Ketleyici İlişki Tarzı: Aldatıcı ve çıkarcı davranışlar içerisinde olan kişi

ilişkilerinde karşı tarafı tüketir, yetinmez hep fazlasını istemektedir. Kişinin ilişkilerini bozarak, iletişim becerilerinin zayıflamasına, karşıdakini dinlemeyen hatta saygı duymayan bireyler olarak kişiyi diğerlerinden izole bir hayat geçirmelerine neden olan ilişki tarzıdır (Greenwald, 1999: 19-26).

(22)

BÖLÜM I BENLİK KAVRAMI

Birey ömrü süresince hayatını “anlamaya” ve “anlamlandırmaya” çalışır, bu süreçte ne olduğu, nerde ve nasıl davranması gerektiği konusunda sorulan sorulara cevaplar aramaktadır. Bu cevaplar “sosyoloji, psikoloji, felsefe ve antropoloji” gibi disiplinler arası bilimlerin ilgilendikleri konular arasına girmiştir. Söz gelimi, ünlü düşünür Descartes “düşünüyorum, o halde varım” ilkesi ile benlik ve var olmaya dair kesinliğe vurgu yapmaktadır. Diğer bir taraftan ünlü Türk düşünürü, halk şairi Yunus Emre; “İlim ilim ilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsen, ya nice okumaktır” bu dörtlükte tüm bilgilerin, benlik algısı ile anlam kazanacağını ifade etmektedir. Kişinin hayatını devam ettirebilmesi için hava ve su kadar gerçek olan benlik bilgisi, önemli bir ihtiyaçtır olarak nitelendirilmektedir (Karatekin, 2013: 10).

İçsel bir güç olan benlik, kişinin hayatında sürekli olarak etkili olan, çoğu zaman kişiyi değerlendirmekte, kontrol etmekte ve zaman zaman da takdir etmektedir. Kişinin yakın ilişkilerinde başarılı olabilmesi, sosyal çevresiyle sağlıklı bir ilişki kurabilmesi ve en önemlisi mutlu ve huzurlu olabilmesi için kişinin “gerçek benliği ile idealize ettiği benliği” arasında bir uyum ve denge olmasına bağlı (Gürüz ve Eğinli, 2011: 247) olduğu vurgulanmaktadır.

Kavram disiplinler arası bir konu olduğu için tam tanımını vermekte zorlanılmaktadır. Yapılan literatür taraması sonucu aşağıda kavramla ilgili tanımlara yer verilecektir.

Benlik kavramını basit ve en yalın biçimde ifade etmek gerekirse “Ben nasıl bir insanım?” sorusuna verilen yanıttır. Bazen bu soruyu kişi açık bir şekilde kendine sormayabilir. Ama kişi sık sık kim olduğuna dair düşünür ve kendine dair açık bir fikri (Yıldırım, 2014: 7) olduğu açıklanmaktadır.

Singelis, benliği “bilişsel ve duyuşsal süreçlerin” örgütlenmesine yardım eden, hareketlerimizin organize olmasını sağlayan bir “yapı” ve bireyin yakın ilişkileri,

(23)

sosyal çevresi ile birlikte şekillenen “dinamik bir süreç” (Banaji ve Prentice, 1994; Akt., Ercan, 2013: 158) olarak ele almaktadır.

Benlik, kişinin kendisine ait inançlar bütünüdür. Önemli özelliklerimiz, yeteneklerimiz nelerdir? Nelerde daha iyi ve nelerde daha kötüyüz? Olaylar karşısında tercihlerimiz nelerdir? Bir kişi kendisini olmak istediği bir profesör olarak düşünebilir. Bir diğeri akademik alanda iyi olmadığını, fakat başka bir alanda iyi olduğunu ya da geleceğe ait hedefleri açısından kendisini düşünebilir. “Kim olduğumuz hakkında sahip olduğumuz inançların hepsine benlik kavramı denilmektedir” (Taylor vd., 2015: 105).

Sonuç olarak benlik kavramı; kişinin öz kimliği, değeri, becerileri, sınırları, konuşma tarzı, değer yargıları, hedefleri vb. gibi kendisi hakkında algılayabildiği düşüncelerin, duyguların, tutumların tamamı; bireyin kendine ilişkin görüşü; kendisi hakkında varsaydığı karmaşık ve dinamik bir sistem (Gander ve Gardiner, 2001: 492; Baymur, 2006: 285; Budak, 2000: 583) olarak açıklanmaktadır.

Kavram uzun zaman önce araştırılmaya başlanmış ve üzerinde tartışmalar yaşanmıştır. Birçok farklı alanın ilgisini çekmiş olan kavramın ortaya atılmasından ilerlemesine kadar olan süreçte bilim insanlarının farklı katkıları olmuştur. Benlik kavramına önemli katkıları olan bazı bilim insanlarının nasıl yorumlayıp tanımladıklarına dair açıklamalara aşağıda yer verilecektir.

1.1. William James'e Göre Benlik

James’e göre; en geniş anlamıyla benlik, kişinin kendisi hakkında düşündükleri, hissettikleri ve kendini açıkça ifade edebildiği her şeyin toplamıdır. James, benliği iki boyutta değerlendirmiştir özne konumunda olan “ bilen benlik” ve nesne konumunda olan “ bilinen benlik” boyutlarıdır. Kişinin kendi varlığının farkında olup kendisi hakkında az çok bir fikri ve düşüncesinin ( Yıldırım, 2014: 8 ) olacağını vurgulamaktadır.

Benliğin iki yönüne vurgu yapan James biraz bilinen, biraz bilen, biraz nesne, biraz özne olabilen benliği ayrı iki şey olmadığını sadece benliğin farklı yönleri

(24)

olduğunu açıklamaktadır. Çünkü “bilen benliğin” kimliği “bilinen benliktir” (James, 1963, Akt. Özen ve Gülaçtı, 2010: 23) demektedir.

James, benliğin 3 kategoriden oluştuğunu ifade etmektedir. Bunlar maddesel, ruhsal ve sosyal benliktir. Maddesel benlik, kişinin fiziksel özelliklerinden tutun da kişiye ait olan her şeydir. Bedeni, kıyafetleri, ailesi, arkadaşları, geliri vb. gibi şeyler sayılabilir. Ruhsal benlik, kişinin kendini keşfedip algılaması ve değerlendirmesidir. Doğal olarak özneldir. Ruhsal benlik içerisine kişinin tutumları, fikirleri, düşünceleri, becerileri vb, gibi şeyler girmektedir. Sosyal benlik ise, kişinin karşıdaki insanın benliği hakkında atıfta bulunmasıdır. Herkesin farklı farklı benlikleri vardır. Aile benliği, dernek benliği vb. gibi… Kişiler bulundukları roller içinde tutarlı davranışlar sergilemelerine rağmen, farklı benliklerin davranışlara yansımasında çok fazla farklılıklar olabilmektedir (Araz, 2005: 19).

James sosyal benlik kavramında bireyin kişi ya da çeşitli gruplara farklı tarafını gösterdiğini dolayısıyla kişiyi tanıyan ve kişinin kendi zihninde oluşan kişi imajları kadar bireyin sosyal benliği olacağını vurgulamaktadır. İnsanlar kişiliklerini çocuklarına, eşlerine, arkadaşlarına, akrabalarına gösterdiği gibi; emrindekilere, resmi işlerdeki ilişkilerine, müşterilere göstermemektedir. Kişinin birkaç benliğe bölünmesinin nasıl ortaya çıktığını bu olay ile anlaşılmaktadır (Akt., Bacanlı, 2004: 15).

James’in benlik kategorileri farklı ilgileri görmüştür. Ruhsal ve sosyal benlik bazı araştırmalar için ön ayak olmuş ve aralarındaki ilişki çoğu araştırmacı için dikkat çekicidir. Maddesel benlik ise ilgili alan ve çevre içerisinde çok fazla ilgi görmemiştir.

1.2.Sigmund Freud’a Göre Benlik

Benlik kavramına katkıda bulanan birçok kuramcı ve bilim insanları vardır. Özellikle Freud, James’ten sonra en fazla katkıya sahip kuramcılardandır.

Freud, bebeklerin doğduğu andan itibaren “psikoseksüel gelişim dönemleri” olarak adlandırdığı farklı aşamalardan geçerek kişiliklerini geliştirdiklerini

(25)

açıklamaktadır. Kişilik gelişimini beş dönemle açıklayan Freud, yaşamın ilk altı yılına dikkatleri çekerek bu zamanlarda geçirilen yaşantıların önemlerini vurgulayarak, o dönemlerde yaşanılan hayat izlerinin hiçbir zaman bütünüyle yok olmadığını ve yetişkinlik yıllarında da davranışları etkilemeye devam ettiğini öne sürmektedir (Erden ve Akman, 2005: 86).

Freud önceleri topoğrafik kuram içerisinde insan davranışını nedenlerinin bilinç, bilinçaltı ve bilinç öncesi olmak üzere üç ayrı bölümden oluştuğunu ileri sürmüştür. Kişinin farkında olduğu düşüncelerini içeren bölüm bilinçtir. Kafamıza yeni bilgiler girdikçe eski bilgiler değişir ve kaybolur. Bilinç öncesi, büyük erişilebilir bilgi ağını oluşturur. Aklımızda tuttuğumuz verilerin çok az bir kısmı bilinçtedir. Ancak kişi isterse sınırsız düşüncelerini bilinçli bölüme getirebilir (Burger, 2006: 77). Örneğin, üniversitede tanıştığın ilk arkadaşın kimdi? Akşam yemeğini kimle, nerede ve ne yediniz? Geçen ayın ilk haftası ne yaptınız? Gibi bilgiler…

Freud, insanın rasyonel olmayan bir hayatı bilinçdışı karmaşık bir ruhsal yaşamı bulunduğunu açıklamaktadır. Bununla birlikte bütün enerji türlerinin kaynağını “yaşam enerjisi” olarak görmekte ve cinsel içerikli bir enerji kaynağının insan davranışının tümüne yön veren bir nesne olarak kabul etmektedir (Yörükan, 2013: 1).

Freud zamanla yapısal modeli geliştirmiştir. Bu modelde kişilik üç kısma ayrılmış ve bunlar benlik (ego), alt benlik (id) ve üst benlik (süperego) olarak açıklanmaktadır (Yıldırım, 2014: 9).

İd ( Alt Benlik ): Kişide kalıtımsal yollarla bulunan doğuştan itibaren var olan içgüdüler dahil psikolojik gizil güçlerin bütünüdür. Bu üç sistem etkileşim halindedir ve diğer iki sistem için gerekli olan gücü sağlayan id, ruhsal enerji kaynağıdır. Freud id’e “gerçek ruhsal varlık” demiştir. Fazla enerji oluşmasına katlanamayan id, böyle bir durum karşısında stres ve gerilim yaratır. Haz ilkesine göre hareket eden id, gerilimi atmak için biriken enerjiyi boşaltma eğilimi göstermektedir (Yanbastı, 1996: 21). Diğer bir ifadeyle, herhangi bir toplumsal ve fiziksel kısıtlamaları dikkate

(26)

almadan, sadece kişisel tatmin edecek şeyler ile ilgilenir. Bizim bencil kısmımızı oluşturmaktadır (Burger, 2006: 78).

Ego ( Benlik ) : Kişide doğuştan var olan ve zamanla gelişen, id’i kontrol eden bir yapıdadır. Gerçeklik ilkesine göre hareket eden ego, id’in istekleri ve gerçekler arasında bir denge kurabilmek için bu dürtüleri bastırarak bilinçaltında tutar (Gürüz ve Eğinli, 2011: 228). Ancak benliğin görevi sadece alt-benliğin amacına erişmesine engellemek değildir. Freud, insan davranış ve hareketlerini, ihtiyaçlarımızın karşılanmadığında hissedilen stres ve gerginliği azaltmaya odaklı olduğunu söylemiştir. Çocuklar büyüdükçe, ne yapıp ne yapmayacakları konusunda fiziksel ve toplumsal sınırları öğrenirler. Diyelim ki açsınız, alt-benlik size çevrede gördüğünüz her türlü besine saldırmanızı söyler. Ancak bu devrede benliğiniz bu hareketin yanlış olduğunu anlar. Benlik, alt-benliğin dileklerini yerine getirerek gerilimi azaltır, ancak bu sırada davranışın sonuçlarını göz önünde bulundurmaktadır( Burger, 2006: 79).

Süperego ( Üst Ben) : Süperego kişide doğuştan olmayan, zamanla ilerleyen ve gelişen bir özelliğe sahiptir. Ego, id’i denetleyen bir yapıdadır. Ancak bazen toplumsal değer yargılarının dışına çıkma ihtimali vardır. İşte bu süreçte Süperego devreye girer ve “bir yargıç gibi kontrol etme, ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmasını işletir” (Gürüz ve Eğinli, 2011: 228).

Süperego, kişinin daha çok neyi yapıp yapmayacağı konusunda kısıtlamalar getirip, toplumun, özellikle ailenin değer yargılarını ve standartlarını temsil etmektedir. Diyelim ki arkadaşınızın evinde masanın üzerinde bir miktar para gördünüz, alt-benliğiniz bu parayı almanızı istemektedir, benliğiniz ise yakalanmadan parayı almanın yolunu bulmaya çalışmaktadır. Üst-benlik ise yakalanmadan parayı almanın yolunu bulsanız bile burada suçluluk duygusunu kullanarak bunu yapmanıza izin vermemektedir. Buna rağmen, parayı alsanız bile daha sonra kendinizi iyi hissetmez ve uykusuz geçen gecelerden sonra gidip parayı arkadaşınıza verme niyetini oluşmaktadır. Bu nedenle bazı kişiler üst-benlik kavramını vicdan olarak nitelendirmektedir ( Burger, 2006: 80).

(27)

Ayrıca üst-benliği sadece cezalandırıcı gibi görmemek gerekir. Kişide idealleri belirleyip hangi davranışın erdemli ve övgüye değer olup olmadığını da belirler. Yetiştirilme ve kişilikle ilgili olarak bazı olaylar kişilerde daha etkili olup önemi farklılaşır. Üst-benliği tam gelişmemiş kişiler ahlaki kuralları çiğnemekten çok fazla sıkıntı duymazlar. Tam tersi olarak üst-benliği çok güçlü kişiler ise mükemmeliyetçi bir beklenti içine girerek kendilerini zor duruma sokabilirler. Bu nedenle Süperegonun görevlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Yanbastı, 1996: 22) ;

 Toplum tarafından hoş karşılanmayan cinsel ve saldırgan dürtüleri bastırmak ve yönlendirmektir. Yani id’den gelen içgüdüleri kontrol etmek ve başka şeyler ile telefi etmektir.

 Egoyu törel amaçlara yönlendirerek gerçekçi amaçlarından vazgeçirmek.

 Mükemmeliyetçi özellikleriyle kusursuz olmaya çabalamaktır.

Farklı ilkeler ile çalışan id, ego, süperego kişiliğin oluşmasında bir tamamlayıcı olarak işlemektedir. Bu üç sistem doğru çalıştığı zaman belirli evrelerde takılıp kalmadığı zaman birbirleri arasında çatışma olmadan uyumlu bir süreç ortaya çıkmaktadır.

1.3.Carl Gustav Jung’a Göre Benlik

Jung önceleri Freud ile aynı düşünce ve çevrede bulunmasına rağmen zamanla Freud’dan uzaklaşmıştır. Kişilik kuramları konusunda Freud’dan ayrıldığı noktalar bulunmaktadır.

Özellikle Freud’un insan kişiliğinin oluşmasında ve hareketlerinde etkin rol oynayan daha doğrusu tek nedene bağladığı cinsel içerikli enerji-libido’ya indirgeyen tutumuna karşılık, Jung, libidoyu ruhsal sistemi canlı tutan bir enerji olarak düşünmüş ancak tek neden olarak ele almamıştır (Yanbastı, 1996: 44). Ayrıca Jung insanın yaratıcı, üretken olduğu ve kişinin daima kendini yenilediği düşüncesi ile Freud’dan ayrılmaktadır (Gürüz ve Eğinli, 2011: 229).

(28)

Jung’a göre kişiliğin gelişim sürecinde ırk ve soyaçekim faktörleri çok önemlidir. Freud ve Jung arasındaki en belirgin ayrılık ise, bilinçaltı konusunda farklı düşüncelerden kaynaklanmıştır. Freud’a göre bilinçaltı cinsel duygularla yüklü, saldırganca, çocuksu, hatırlanmak istenmeyen her şeyin bulunduğu yerdir. (Yanbastı, 1996: 45). Jung’a göre ise, bilincin şekillendiricisi olan bilinçaltı, yeni yaşam şekillerinin tohumlarını içinde barındırır (Fordham, 1999: 23). Jung herkesin ortak bir bilince sahip olduğunu söylemektedir. Freud’un bahsettiği bilinçaltı gibi ortak bilinçaltımızda, bilinç düzeyine çıkarılması güç olan imgeler ve düşünceler bulunmaktadır. Ancak bu düşünce ve imgeleri bastırmak gibi bir kaygımız yoktur. Hepimiz temelde aynı özelliklere sahip bu bilinçaltı malzeme ile doğarız. Kalıtım yoluyla bazı özelliklerimizi atalarımızdan alıyorsak, bilinçaltı psişik özellikleri de alırız (Burger, 2006: 157).

Jung, evrensel bir benlik tanımı yapmaktadır. Benlik, insanda doğuştan gelen, kişinin kendini gerçekleştirmeye, mükemmele ulaşma yönünde insanı güdüleyen şeydir. Egonun şablonu olan benlik, kolektif bilinçaltında bütün arketipleri kapsayan, merkezi, örgütleyici, yönetici arketiptir. Jung, benliği gelişimin arketipi, ruhun çekirdeği olarak görmektedir (Budak, 2000: 124). Ayrıca benliği sadece merkez değil bilinç ve bilinçaltını çevrelediğini vurgulamaktadır. Jung, benliği, bütünlüğün merkezi olarak kabul etmekte ve kişinin kendisini her yönü ile tanıması, bilmesi, kabul etmesiyle bütünlüğü sağlayacağına inanmaktadır. Bu evreye de olgunlaşmadan, emek vermeden ulaşılamayacağını açıklamaktadır (Fordham, 1996: 78).

Jung’a göre kişilik, çok sayıda sistemden oluşur. Bu sistemlerin tek başına önemli işlevlerinin olmasının yanı sıra, “birlikte birbirleriyle etkileşim halinde iken söz konusu olan bir kişilik yapısı vardır. Bu sistemler ego, kişisel bilinçaltı ve onun kompleksleri ve kolektif bilinçaltı ve arketipler, anima ve animus, persona ve gölgedir”. Birbiriyle ilişkili olan bu sistemlerin üzerinde introversiyon ve ekstraversiyon tutumları ve duyu, sezme, duygu ve düşünme işlevleri vardır. Sonunda bunların bileşimiyle bütünleşmiş kişiliği temsil eden benlik bulunmaktadır (Yanbastı, 1996: 48).

(29)

Jung’un kişilik yapısına ilişkin sistemleri özetledikten sonra, aşağıda bazı sistemlerin tanımı ve açıklanması üzerinde durulacaktır.

Ego: Bilinci okyanusta yükselen ufak bir adaya benzetirsek Jung’a göre biz sadece adanın su üstünde kalan kısmını görürüz. Fakat çok daha büyük, gizli olan bir gerçeklik aşağıda bulunmaktadır ve bu bilinçaltıdır. Ego ise bilincin merkezinde, bilen, arzulayan ben’dir (Fordham, 1999: 23). Kişilik yapısını hiyerarşik bir sıra içinde düşünürsek en üst düzeyde ego yer almaktadır. Gerçeklerle uyum içerisinde kişiliğin bilinçli sistemini oluşturmaktadır. Özetle kişiliğin “benlik” kavramının oluştuğu yer (Yanbastı, 1996: 48) olarak açıklanmaktadır.

Kişisel Bilinçaltı: Önceleri bilinçli olarak daha sonraları ise unutulan görmemezlikten gelinen, bastırılmış isteklerin ve arzuların bulunduğu, kişiye ait deneyimlerin meydana geldiği ego’ya komşu olan bölgedir. Ego ile kişisel bilinçaltı arasında karşılıklı bir iletişim söz konusudur. Kontrolün zayıfladığı bazı zamanlar kişisel bilinçaltına ait hatıralar ortaya çıkmaktadır. Bazen tesadüfi olaylar bazen de mekan ve zaman onları çağrıştırır ve ortaya çıkarmaktadır. Özetle bastırılmış olan bu duygular zaman-mekan ve olaylar sonucu oluşan bazı semptomlar ile bilinç düzeyine ulaşmaktadırlar (Yanbastı, 1996: 49).

Kolektif Bilinçaltı ve Arketipler: Kolektif bilinçaltı “ilksel imgelerden” oluşmaktadır. Bu imgeler sayesinde etrafımızdaki olaylara tepki veririz. Kolektif bilinçde yer alan anne imgesini düşündüğünüz zaman yeni doğan bebekler annelerini tanımakta ve bağ kurmakta zorluk çekmezler. Yine atalardan, efsanelerden kalan bilinçaltı imgelerden dolayı, karanlığa ve Tanrı’ya da tepki verilmektedir. Jung bu imgelere genel olarak “arketipler” adını vermiştir. Çok sayıda arketipler vardır. Örneğin anne, baba, yaşlı adam, kahraman, tanrı ve ölüm gibi (Burger, 2006: 157 ).

Arketip, kalıtsal özellik taşıyan, duygusal ve evrensel bir düşünme biçimidir. Tecrübelerden oluşan arketipler kişinin algılama ve algılamasına uygun olarak davranmasıdır. Örneğin, anne arketipi öncelikle bir anne imgesi oluşturur ve daha sonra gerçek anne ile özdeşim kurmaktadır. Diğer yandan çocuğun annesi ile yaşantısından dolayı algılayış biçimi değişir ve içsel eğilimleri etkilenmektedir. Hem

(30)

çocuğun algılayış biçimi hem de gerçek annenin özellikleri uyum içerisindedir. “Çünkü arketip, ırkın dünya ile olan yaşantısının ürünüdür”. Farklı zaman ve yerlerde yaşanmış bile olsa yaşantılar her insan için değişmemektedir. Örneğin, annelik her dönemde ve dünyanın herhangi bir yerine değişmez bir şekilde süregelir. Anne arketipi ve gerçek anne arasında büyük bir fark yoktur (Yanbastı, 1996: 49). Bazı arketipler kişide oldukça etkindir bu yüzden farklı birer kişilik sistemi olarak incelenmektedir. Burada kollektif bilinçaltında bulunan persona, gölge, anima ve animus ve ben üzerinde durulacaktır.

Persona (kişilik), analitik psikolojide kişinin kendisi olmayan bir karakteri

yaşamasıdır. Başka bir deyişle söylemek gerekirse kişi toplum tarafından dışlanmamak ve toplumun onayını almak için dış çevresine karşı taktığı maske ya da takındığı kimliktir. Kişinin yaşamını devam ettirebilmesi için zorunludur. İnsanlar ile uyum içinde yaşamayı, sevmediği insanlara karşı bile dostça tavırlar takınmayı, çıkarları korumayı ve başarıya ulaşmayı yardımcı olmaktadır. Kişinin birden fazla maskesi olabilir. Çalışırken taktığı maske evde iken ya da arkadaşları ile buluştuğu zamanki maskesinden farklıdır. Ortama göre kendini uyarlamaya çalışır. Persona’nın yararları yanı sıra zararları da vardır. Kişi oynadığı role kendini kaptırıp sadece o maskesi ile özdeşleşirse kişiliğin bir kısmı bir yana itilir. Aşırı gelişmiş persona ile kişiliğin az gelişmiş kısımları arasında kargaşa çıkmakta ve kişi kendine yabancılaşmaya başlamaktadır (Geçtan, 1998: 178). Jung’a göre, medenileşme sürecinde ve bir cemiyet içerisinde yaşadıkça personaların takılmaması imkânsızdır. Personalar kişinin dış dünyası ile ilişkileri sağlandığı için önemlidir. Yalnız personayla özdeşleşmemek için, onun gizlediği yönleri tanımak ve barışık olmak gerekmektedir (Yanbastı, 1996: 50).

Gölge’nin kökeni evrim tarihinin derinliklerine kadar uzanır ve insanın

hayvansal yönünü içerir. Jung, insanın cinsiyetini temsil eden ve aynı cinsten kişilerin ilişkilerini etkileyen arketipe gölge adını vermiştir. Arketipler içerisinde en güçlü ve tehlikelisi olan gölge, insanın aynı cinsten kişilerle kurduğu dostça ve düşmanca tavırlarının kaynağıdır. Kişinin toplum tarafından dışlanmaması ve grup içinde yaşayabilmesi için gölgesindeki hayvansı yönünü evcilleştirmesi

(31)

gerekmektedir. Bu süreç, gölgenin gücüne karşı çıkabilecek bir persona geliştirilerek ve gölgenin istek ve arzularını bastırarak gerçekleştirilir. Hayvansı yönlerini bastırmayı başaran kişi medenileşmiş sayılmaktadır. Yalnız bu süreçte insan bazı duygularını, kendiliğindenliğini, üretkenliğini ve içgörüşünü zayıflatmak zorunda kalmaktadır. Gölge, persona’nın baskısına kolayca boyun eğmez ve ısrarcı olmaktadır (Geçtan, 1998: 180). Örneğin polis olmak istemeyen biri ailesinin ya da toplumun baskısıyla polis olduysa ilerleyen dönemlerde mesleğini bırakıp istediği işi yapma eğilimi gösterebilir. Tabiî ki böyle bir karar aniden ortaya çıkmamaktadır. Gölge, kişiyi geliştiren ve üretkenliğini ortaya çıkaran önemli bir arketiptir.

Kişi, fizyolojik olarak iki cinsellidir ve her iki cinsin hormonları birlikte bulunmasına rağmen biri diğerinden daha baskın olarak salgılanmaktadır (Yanbastı, 1996: 51). Erkeğin dişilik yönüne anima; dişinin erkeksi yönüne ise animus denir. Jung’a göre her erkekte doğuştan bir dişi, her dişide de bir erkeksi yön bulunmaktadır. Eş seçimi, ilişki kurma ve yürütme gibi süreçlerde bu arketiplerin temel görevleri vardır. Jung, her kadın ve erkeğin aradığı kişiye yönelik bir bilinçaltı imgesine sahip olduğunu söylemektedir. Kişi bu ölçütlere ne kadar uyarsa, onunla ilişki kurmaya o kadar istekli olmaktadır. Bazen aşık kişiler o kişiye neden aşık olduklarını bilmeseler de bunun gerçek nedeni yüzyıllar öncesinde atalarından devralınan şeylerin beynin gizli bölgesinde yatmasından (Burger, 2006: 158) kaynaklanmaktadır.

Ben, arketipini Jung, diğer arketipler üzerine yaptığı çalışmalarını bitirdikten

sonra fark etmiştir. Kişiliğin bütünleşmesini sağlayan ben, bilinçdışındaki diğer arketiplerin bilinç düzeyinde ortaya çıkışlarını düzenler ve örgütler. Ben insanın kendini uyum içinde hissetmesini sağlamaktadır. Kendini gerçekleştirme amacında olan insan öncelikle ego ile işbirliği içerisinde olup, bireyleşebilmesi için kendiyle alakalı her şeyi bilinçlendirmesi gerekmektedir. Jung, insanın kendini tanımasını, kendini gerçekleştirebilmesi için ön koşul kabul eder ve üzerinde durur. Ben arketipin gelişimi ile insan kendini daha iyi algılayıp daha iyi anlamaya çalışmaktadır (Yanbastı, 1996: 52).

(32)

1.4.Alfred Adler’e Göre Benlik

Adler, bir bireyi anlamak ve kişiliğini çözmek istiyorsanız onu kendi konumu içinde yorumlamak ve anlamak gerektiğini açıklamaktadır. Konumla da söylemek istediği şey ise dünya ve çevresi karşısındaki tutumu, etkileşimleri, kişilerarası ilişki ve temasları gibi devamlı karşılaştığı sorunlarla alakalı olarak göstermiş olduğu tavırlardır. Çevreden edinilen izlenimlerin kişilik oluşumu ve gelişimi için önemli bir faktör olduğunu vurgulamaktadır (Adler, 2001a: 61).

İnsanı sosyal bir varlık olarak kabul eden Adler, insanda doğuştan varolan ve toplum içerisinde gelişen sosyal dürtülerin kişiliği oluşturduğunu ileri sürmektedir. Kişinin topluma ve diğer kişilere karşı geliştirdiği ve özümsediği tutumlar sayesinde kişiliğin oluştuğunu ifade etmektedir. Aşağılık duygusu üzerinde duran Adler, kişiliğin temel amacının insanın sahip olduğu üstünlük duygusu ve arzularının olduğunu, bu yüzden kişinin sürekli üstün olma ve mükemmel olmak için çaba gösterdiğini açıklamaktadır. İnsanın hayatı süresince etrafındaki canlı ya da cansız varlıkları tahakküm ve denetim altında tutmaya çalıştığını ifade etmektedir. Bu nedenle Adler benliği, “kişiye anlamlı bir yaşam sağlama çabasında olan yaratıcı benlik” olarak adlandırmıştır (Gürüz ve Eğinli, 2011: 229).

Adler’in kuramına göre kişilik, insanın diğer kişilere, topluma ve kendisine karşı oluşturduğu tutumların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kişiliğin merkezine bilinci koyan Adler insanın bilinçli bir canlı olduğunu dolayısıyla davranışlarının bilincinde olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca insanın hayatında hem geçmişin hem de geleceğe dönük beklenti ve güdülerin önemli olduğu ve bu beklentiler gelecekte oluşan bir tür kader olmayıp, yaşanılan an ve yerde ortaya çıkan ihtiyaçları, amaç ve hedefleridir. Kişinin varmak istediği amacı, gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin ya da gerçekleşme olanağı bile olmasın, kişiyi eyleme götüren davranışların temel nedeni olarak bilinçli amaçları vurgulamaktadır (Yanbastı, 1996: 72) .

Adler kişiliğin oluşumu ve etkileyen süreçleri açıklarken kişinin fizyolojik özelliklerden (eksiklik duygusu), çevre ilişkileri, aile ve kültürün rolü, yaşam biçimi,

(33)

erkeksi protesto ve normal olmayan davranışların oluşumu gibi birçok konu üzerinde durmuştur.

Özellikle çevrenin birey üzerinde etkileri açısından aile kavramına dikkat çekmektedir. Bireyin hayatında ilk beş yılının ve bu dönemlerdeki aile içi ilişkilerin kişilik oluşumu ve özelliklerinin belirlenmesinde önemli olduğunu vurgulamaktadır. Adler anne babanın özellikle annenin tutum ve davranışlarına, kardeşler arasındaki ilişkilerin niteliğine dikkat çekmektedir. Ayrıca aile dışında kalan okul, toplum ve kültür gibi etmenler üzerinde durmasına rağmen bu konulara çok fazla önem verdiği söylenemez (Geçtan, 1998: 136).

Genel olarak Adler, sosyolojik yönelimli bir yaklaşım sergilemektedir. İnsanın özellikle sosyal güçler tarafından yönlendirildiğini savunmaktadır. İnsanın var olmasıyla birlikte aşağılık duygusu oluştuğunu ve kişinin çevresine bakıp güçsüzlüğünü fark etmesiyle birlikte üstünlük duygusunu tatmin edememesi aşağılık duygusunun nedeni olarak açıklanmaktadır. Kişilerde bu duygusunu gidermek için çeşitli yol ve taktikler geliştirmektedir. Ayrıca Adler, benlik ve ideal benlik konularına eğilerek benliği kişinin amacına ulaşmak için geliştirdiği yaşam şekli olarak ideal benliği de dış dünya hakkındaki fikirleri ve ahlaki inançlarına

dayandığını öne sürerek açıklamaktadır

(http://toad.edam.com.tr/sites/default/files/pdf/kendini-ayarlama-olcegi-toad.pdf). İnsanlar gerçek benlikleri ve ideal benliklerini mümkün derecede örtüştürmeye, ideal benlikleriyle uyumlu hareketler sergilemeye çalışmaktadırlar. Bundan dolayı ideal benliklerine uyan davranışların bulunma ihtimali yüksek olan sosyal ortamlara girmeyi tercih etmektedirler. Kısacası kişiler benlikleri ile ideallerini yakınlaştırabildikleri ortamlarda bulunma eğilimindedirler (Bacanlı, 1999: 13).

Genel olarak Adler, bütüncül bakış açısı ile amaca dönük, yaratıcı bir benlik anlayışını savunmaktadır. Bu tutumun sağlıklı işlemesiyle kişi çevresinde pozitif, yapıcı, ahlaki davranışlar noktasında ilişkilerini sürdürebilmektedir. Bütünlük kavramını “yaşam biçimi” olumlu sosyal ilişkileri de “toplumsal ilgi” olarak açıklamaktadır (Adler, 2001b: 16).

(34)

1.5.Karen Horney’e Göre Benlik

Horney de Adler gibi kişiliğin oluşumunda sosyal ve çevresel etmenlerin etkili olduğunu ifade etmektedir. Yalnız farklı duygular üzerinde çalışmışlardır. Horney güven duygusu üzerinde durup korku ve kaygının kişilik oluşumunda temel özellikler olduğunu vurgulamaktadır.

Horney kişilerin yaşamı boyunca anlamlandırma ve tepki verme olaylarında belirleyici olanın kişinin çocukluk dönemindeki yaşadığı olaylar ve kişilerarası ilişkilerden edindiği deneyimler olduğunu açıklamaktadır. Ayrıca kişinin en fazla ihtiyaç duyduğu duygununun güven olduğu ve bu bağlamda kişiliğin iki temel özelliği de korku ve kaygı olduğunu açıklamaktadır. Yetişkinlik döneminde olumsuz durumların üstesinden gelme ve çevresiyle uyum içersinde yaşayan kişilerin çocukluk zamanlarında korku ve kaygılarını tatmin etmiş kişiler olduğunu ifade etmektedir (Güney, 2000: 280).

Horney’e göre kişinin normal olmayan davranışları aile içi ilişkilerdeki bozukluklardan ortaya çıkmakta ve sosyo kültürel faktörler bu süreci önemli derecede etkilemektedir. Bireyin diğer insanlarla, toplumun bireyle ve ebeveynlerin çocukla ilişkisini vurgulamıştır. Davranışların oluşumunu “insanın çevresiyle olan ilişkileri içinde geliştirdiği tepkilerin örgütlenmiş örüntülere dönüşmesi” olarak ifade etmektedir. Yaşamın ilk yıllarında karmaşık olan tepkiler ilerleyen zamanlarda kişinin çevreyle olan ilişkileri sonucu geliştirdiği algılar, hisler, fikirler, değerler, kavramalar, hedefler ve bunların birbiriyle olan ilişkileri karşılıklı etkileşimleri sonucunda kişilik ortaya çıkmaktadır (Yanbastı, 1996: 102).

Horney, Freud’un yetişkinlerin davranışlarını, çocukluk dönemlerinde edindikleri tepkilerini tekrarlayarak yeniden yaşanması ve onların farklı şekillerde anlatımı olarak açıklanmasına ve hareketlerin tarihsel evrimleri içinde analiz edilmesi düşüncesine karşı çıkmış ve bir davranışın yaşanmakta olan zaman içinde tetkik edilmesi gerektiğini savunmuştur. Çocukluk ve yetişkinlik dönemleri arasında doğrudan ilişki kurmak imkânsızdır. Çünkü arada geçen sürede, yaşanan birçok

(35)

farklı olaylar davranışların gelişmesine ve değişmesine neden olmaktadır (Geçtan, 1998: 238).

1.6.Harry Stack Sullivan’a Göre Benlik

Sullivan’a göre kişilik, teorik bir kavram ve ancak ilişkiler analiz edilerek açıklanabilir. Bu yüzden tetkik birimi insan değil, ilişki ve etkileşim durumlarıdır. Kişiliğin yapısını, içsel algıları göz ardı ederek kişiler arası ilişkilerin ürünü olduğunu savunmuştur. Yani kişilik bir ya da daha fazla insan arasında ortaya çıkan ilişki durumudur. Bu süreçte somut varlık bile gerekmez hayali hatta var olmayan insanlar bile olabilir. Kavrama, hatırlama, düşünme, hayal kurma ve diğer tüm ruhsal süreçler insan ilişkilerini barındırmaktadır. Rüyalar bile kişiler ile kurduğumuz ilişkilerimizi yansıtmaktadır (Yanbastı, 1996: 122 ).

Sullivan kişiler arası ilişkiler kuramında kişiliği bazı süreçleri açıklayarak ve tanımlayarak kavramlaştırır. Dinamizm, personifikasyon, bilişsel süreçler, kişiliğin işleyiş biçimi gibi konu başlıkları altında kişiliği açıklamaktadır.

Sullivan’ın gelişim kuramına göre, insan hem doğum anında hem de doğum öncesinde oluşan bazı tepki eğilimleri ile dünyaya gelmektedir. Kişinin çeşitli gereksinimlerinin karşılanması için başkalarına muhtaç olması bir yana, deneyimlediği her olay ve edindiği her şey ilişkinin içeriği tarafından etkilenir. Toplumsal bir varlık olan insan, dünyaya gelmesiyle birlikte toplusallaşma sürecini başlatmaktadır. Sullivan, birbiri ile iç içe geçmiş ve her birinin kendine has ihtiyaçlarla belirlenen türlü gelişim evreleri tanımlamıştır. Tanımlanan gelişim dönemleri: Bebeklik (Infancy), Birinci Çocukluk (Childhood), İkinci Çocukluk (Juvenile), Ergenlik Öncesi (Preadolescense), İlk Ergenlik (Early Adolescense), İkinci Ergenlik (Late Adolescense), Yetişkinlik (Adulthood) olarak sıralanmaktadır. Sullivan, genel kanı olarak kabul edilen kişiliğin yedi yaşına kadar belirlendiği biçimine katılmaz ve birçok önemli davranışın ilerleyen dönemlerde ortaya çıktığını savunmaktadır (Geçtan, 1998: 280 ).

Şekil

Şekil 2. Etkinlik, Kişilerarası Mesafe ve Benlik Türleri (Kağıtçıbaşı, 2005: 412).

Referanslar

Benzer Belgeler

Here we studied the effects of prenatal morphine exposure on postsynaptic density protein 95 (PSD-95), an important cytoskeletal specialization involved in the anchoring of the

10- Being someone from a more idealistic generation, I find it disturbing to see that most young adults of today are content to play with 'toys' ... the road that we wondered if

Bu bölümde 14-18 yaş arası ergenlerin benlik saygısı ve psikolojik dayanıklılık düzeyleri arasında nasıl bir ilişki olduğu ve benlik saygısının yaş,

Ergenlerin öznel iyi oluş puan ortalamalarının benlik kurgularına (özerk, ilişkisel ve özerk-ilişkisel) göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için

Ergenlerin özerk benlik, ilişkisel benlik ve özerk- ilişkisel benlik kurgularının annenin çocuk yetiş- tirme biçimine göre (açıklayıcı otoriter, otoriter, izin verici

28-29 Temmuz 2009 tarihlerinde dü- zenlenecek “Halka Açık Gözlem Etkinlikleri” sırasında TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Bilim ve Toplum Merkezi’nde (BİTOM) mevcut kuru- lu

Rind bir hayat süren Lem’i Bey aşk dolu nağmeleriyle ayrı bir özellik ar- zetmiş ve sık sık âşık olması ise ona birbirinden güzel besteler vermesi

Araştırma materyali üzerinde herbisitin etkisini gözlenmesi amacıyla kontrol (Kimyasal uygulama yapılmamış olup sadece eşit miktarda su uygulaması yapılmıştır),