• Sonuç bulunamadı

1.7. Benlik Kurgusu

1.7.5. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım

Kuram bireylerin günlük hayatlarına, sosyal yaşantılarına, toplumun mikro kesitlerine “sembolik İletişim” vasıtasıyla gündelik yaşantılarında nasıl etkileşime geçtiklerine, düzen ve anlamı nasıl oluşturduklarına odaklanmaktadır. Toplumu içerden inceleyerek, olaylara veya durumlara karşı insanları güdüleyen temel etmenleri görmeye çalışmaktadır. Mead’e göre, insan sosyal düzeni sağlayabilecek düşünen, bilinçli, bir sürü amacı olan ve birbiriyle iletişim kurabilecek yeteneğine sahip varlıklardır. Sadece anlam aktaran değil diğerlerinin söz ve davranışlarını yorumlayabilen varlıklardır. Dinamik bir süreç içerisinde anlamlar duruma ve olaylara göre değişmektedir. Bu yüzden insanlar, durumlar veya ilişkiler konusunda sürekli mütalaa halindedirler ve bu etkileşimler ‘toplumsal dünya’da gerçekleşmektedir. Toplumsal düzen sadece iletişim halinde olan insanlar vasıtasıyla değil, ortak beklentilerin oluşmasıyla da ortaya çıkmaktadır. İnsanlar nasıl hareket etmeleri gerektiğini sosyalleşerek ve roller aracılığıyla öğrenmektedir (Slattery, 2008: 335).

Mead kişiliği, doğumda var olan bir veri olarak değil, bir nevi fetih gibi düşünmüştür. Var olan şey bir sinirsel yapı ve sosyal çevre içerisinde sosyal hareketlilik ile gelişmektedir. Kişinin dünyaya gelmesiyle birlikte dünyada kendini temsil ediş süreçleri başkalarıyla ilişki temeline dayanmaktadır. İnsanın kendilik algısı, diğerlerinin kendisini algılayışı tarafından belirlenmekte ve onların kendisini nasıl algıladıklarına ilişkin algıları, öz benlik algılarına bağlı olarak şekillenmektedir (Bilgin, 1996: 164).

Mead’e göre kişi toplumsal gruplar ve topluluklar aracılığıyla benliğini kazanmaktadır. Diğerlerinin kendisi hakkında gösterdikleri sözlü ve sözsüz davranışlar hakkında düşünmeye başlayan kişinin “öz bilinci” biçimlenmektedir. Böylece “toplumsal bir benlik” kazanmaktadır. İnsan zamanla hem değişik hem de daha geniş gruplar ile etkileşime girmektedir. Ancak bunu başarabilmek için empati yeteneğinin güçlü olması, başkalarını göstereceği tepkileri öngörerek kendi tepkilerini kontrol altında tutması gerekmektedir. Bu bir çeşit sorumluluğunu ve rollerini yüklenmeyi öğrenme sürecidir (Yıldırım, 2014: 14).

Benlik oluşumunu sosyal bir süreçten geçtiğini vurgulayan Mead, bunu çocukların oyun kavramın üzerinden iki örnekle açıklamaya çalışmaktadır. Küçük çocukların oyunları başlangıçta basit roller almayı içermektedir. Örneğin yalnız iki tip rolün bulunduğu kovalamaca oyununda, kovalayan ve kovalanan olabildiği halde diğerlerinin birbirine karşı oynadıkları oyunlarda rollerine dair zihninde ilişki kuramazlar. Yalnız daha çok sayıda oyuncunun rol aldığı beyzbol gibi oyunlarda çocuk kendi rolü dışında oyundaki diğerlerinin de rollerini alabilir. Bu da çocuğun tutumlarına etki ederek hareketlerini diğer oyuncuların hareketlerine göre belirlemesini gerektirmektedir. Mead, kendiliğin bireylerin üyesi oldukları toplulukla, genelleştirilmiş öteki ile ilişkilerinden türediğini dolayısıyla sosyallik içerisinde var olduğunu vurgulamaktadır (Morva, 2013: 75).

Ayrıca Mead’in vurgulamak istediği şey “kendi” sözcüğüyle benliğin kendini nesne olarak görebilme özelliğidir. Bu sözcük hem özne hem nesne olarak yansıtıcıdır. Peki birey kendini nesne olarak görmeyi nasıl başarabilir? Çözümüne ise, bireyin dahil olduğu toplumsal eylem sürecine başvurularak ulaşılmaktadır.

Birey kendisini, üyesi olduğu sosyal ya da toplumsal grubun diğer üyelerinin bakış açısına göre sadece dolaylı olarak deneyimlemektedir. Bir benlik ya da birey olarak özne ya da doğrudan değil; başkaları gibi kendini de bir nesne olarak gördüğü zaman kendi deneyimlerini anlayabilir. Bireyin kendini nesne olarak görebilmesi için ise toplumsal bir ortamda diğer bireylerin kendisine çevirdiği tavrı tekrardan üretebilmesi gerekmektedir (Mead, 2017: 166-168).

Sembolik etkileşimcilik teorisinin kuramsal çerçevesi Mead tarafından temel ilkeleri ise Blumer tarafından şekillenmiştir. Özet olarak kuram, toplumun küçük ölçekli bir görüntüsünü ele alarak bireyler arasındaki etkileşimlere odaklanmaktadır. Bu etkileşimlere bakarak hem toplum içindeki bireyi ve birbirleriyle olan etkileşimlerini hem de toplumsal düzen ve değişimi açıklamaktadır. Mead sosyal bir süreç sonucunda bireylerin gelişebileceğini ve bireylerin şeylere atfettiği anlamların zamanla anlam kazanıp değişebileceğine inanmaktadır. İnsanlar diğerleri ile olan etkileşimleri, olaylar, durumlar, düşünceler, objeler, olgular sonucu değişmekte ve nasıl hareket edeceklerine karar vermek için şeylere anlam yüklemektedirler.

Blumer’a (1964) göre sembolik etkileşimcilik, toplumsal dünya ile alakalı şeylerin, hareketlerin ve düşüncelerin temelindeki esas olan insandır. İnsan gerçekliğinin ve kuramın temelini anlamak için pragmatizme dayalı üç temel ilke belirlemiştir. Bunlar ( Güngör, 2013: 62) ;

1) “İnsanlar şeylere karşı, şeylerin kendilerine ifade ettikleri anlamlara göre tavır alırlar”.

İnsan, dışsal ve içsel uyaranlara karşı basitçe ya da kolayca tepki verememektedir. Bunun yerine nesnelere ve olaylara verilen anlamlar çerçevesinde davranış sergilemektedir. Dolayısıyla sembolik etkileşimcilik toplumsal ve biyolojik belirlenimciliği kabul etmemektedir (Çiftçi, 2003: 103).

2) “ Bu anlamlar birbirinin muhataplarıyla olan etkileşimden çıkarsanır”. Başlangıçta insanlar için anlamlar yoktur dolayısıyla anlamlar davranışlarımızı biçimlendirmemektedir. Ancak anlamlar bireylerin birbiriyle etkileşimleri sürecinde ortaya çıkmaktadır. Anlamların, durağan ve evvel oluşumundan çok, etkileşim ile

birlikte bir dereceye kadar oluşturulduğu, saptandığı, geliştirildiği ve değiştirildiği kabul edilmektedir (Güngör, 2013: 63).

3) “Bunlar yorumsal bir süreçte değişime uğrarlar”.

İnsanların robot olmadığı kendileri, başkaları ve çevre üzerindeki etkilerini atıfta bulunarak anlamların etkileşim sürecinde toplumsal aktörler tarafından icra edilen bir sürecin sonucu meydana geldiği vurgulanmaktadır. Rollerin değişimiyle toplumsal aktörler, diğerlerinin anlamlarını ve amaçlarını yorumlamaktadırlar. Bireyler etkileşimler sonucu olayların tanımlarını belirlemekte, değiştirmekte, alternatif eylemleri ifade etmekte ve muhtemel sonuçları düşünmektedirler. Sonunda eyleme yol gösteren anlamlar, etkileşim ortamında bir dizi karmaşık yorumlayıcı aşamalardan geçerek meydana gelmektedir (Hall, 2007: 4918).

Yaklaşımlar dikkate alındığında doğrudan ya da dolaylı olarak benlik ile kültür arasındaki ilişki her zaman vurgulanmıştır. Ayrıca benlik üzerine yapılan çalışmaların çoğunda benliği iyi anlamak adına kültürlerarası bir görüşle incelemenin gerektiği anlaşılmaktadır.

Kotre’nin (1985), “bir kimsenin sosyal konumu ne olursa olsun, kültürden bağımsız benlik diye bir şey yoktur” sözü de bunu açıkça ortaya koymaktadır (Akt., Bock, 2001:371).Yapılan araştırmalar dikkate alınarak aşağıda kısaca kültür, ve bireycilik-toplulukçuluk boyutlarına yer verilecektir.