• Sonuç bulunamadı

1.8. Kültür ve Kültürel Değer Yönelimleri

1.8.3. Türk Kültüründe Benlik Kurgusu

Türkiye, bireysel-toplumsal boyutunda daha çok toplumsallık tarafında yer alan bir ülke olarak nitelendirilmektedir (Hofstede, 2001). Çünkü yapılan ilgili çalışmalarda bireysel olan ülkelere kıyasla ülkemizde kişilerarası sosyal bağların çok daha sıkı ve etkili olduğu vurgulanmaktadır (İmamoğlu vd., 2011: 28).

Hofstede’nin (1984, 2001) araştırmasına göre, Türkiye bireysellik ve toplumsallık boyutunda oldukça kolektivist özelliklere sahip bir ülke olarak değerlendirilmektedir. 66 ülke arasında en yüksek bireysellik puanı ABD (91), en düşük bireysellik puanı ise Guatemala (6)’ ya ait olarak bulunmuştur. Türkiye ise değer skalasında 37 puanla olabildiğince toplumsal sayılabilecek bir konumda yer almaktadır (Erkenekli, 2011: 13). Türk kültüründe, anne ve babaların çocuklarına destekleri, fedakârlıkları, çocukların ebeveynlerine karşı itaat ve sorumlulukları, yaşlılık sürecinde anne ve babalarına bakmaları gibi güçlü kabul edilen birbirine yakın kişilerarası ilişkileri temel olarak görülmektedir. Ailenin üyeleri arasında maddi olarak birbirine bağımlılık azalsa bile gruplar arasında duygusal bağımlılık ve ilişkiler hala çok önemli ve mevcut olduğu söylenmektedir (İmamoğlu ve İmamoğlu, 1992: 102).

Geleneksel aileler kişinin bireyselleşmesine imkân sağlayan bir yapıya sahip değildirler. Birey sistem içinde belirli rollere sahiptir ve kendine özgü bir duygusal dünyası olacağı düşünülmemektedir. Kişi ancak kendini törelerin imkân verdiği oranda geliştirmektedir. Böyle bir ortamda çocuğun özerklik duygusu gelişmemektedir (Geçtan, 2008: 45). Türk toplumu da aile, akraba ve komşularla yakın bağların, ilişkilerin vurgulandığı kolektivist değerler ve bakış açısıyla geleneksel olarak karakterize edilmektedir. Kişinin benliğini tanımlama da aile, grup üyeliği ve toplumsal roller en etkili değerler olarak görülmektedir. Ancak Türkiye’de hızlı sosyal gelişim sayesinde özellikle 1980’lerden sonra Türk toplumu arasında

ilişkisellik seviyelerinde bir azalma olmadan bireysel değerlerin yaygınlaştığı belirtilmektedir (İmamoğlu ve Karakitapoğlu-Aygün, 2004: 281).

Türkiye’de benlik üzerine yapılan çalışmalar bağlılığın azalmadan, özerkliğin arttığını, dolayısıyla ilişkisel ve ayrık değerlerin bir arada olabileceğini göstermektedir. Kağıtçıbaşı’nın tanımlamış olduğu “özerk-ilişkisel benlik” türünü destekleyen İmamoğlu ve Karadayı’nın kuramlarında da benzer değerlendirmeler ve sonuçlar görülmektedir.

İmamoğlu denge modelinde “ayrışmış öğelerin karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde bütünleşmesiyle ortaya çıkan dengenin, doğal bir süreç olduğu” varsayımında bulanmaktadır (1995: 48). Kişilerin hem kendilerinin benzersiz potansiyellerini gerçekleştirmek için “kişisel ayırt etme-ayrışma” hem de “kişilerarası bütünleşme” ihtiyaçlarına sahip olduklarını vurgulamaktadır (İmamoğlu, 2003: 372). İmamoğlu (1998) “dengelenmiş ayrışma-bütünleşme: ilişkisel bireyleşme; Karadayı (1998) ise bu benlik türü için “ilişkili özerklik” kavramını kullanmıştır. Bu çalışmalara göre özerk benlik, kişinin kendine güvenmesi ve bağımsızlık ile; ilişkisellik ise entegrasyon, yakın ilişkiler, toplumsal birlik ve destekle ilişkili (Özdemir, 2009: 24) olarak açıklanmaktadır.

Bu çalışmada genel olarak Kağıtçıbaşı’nın “özerk-ilişkisel benlik” türü üzerinde durulacaktır. Kağıtçıbaşı benliği, aileyi ve toplumu birbirine bağlamak istemiş ve bu nedenle aile değişiminin üç farklı aile ilişkilerini içeren genel bir model önermiştir. Karşılıklı bağlılık ve bağımsızlık modellerini incelemiş karşılaştırmalar yapmış ortaya yeni bir model sunmuştur. Bu model sayesinde özerk-ilişkisel benlik türü daha net ortaya çıkmış ve incelenmiştir.

Bu yeni model diğer iki model ile bazı özellikleri itibariyle hem farklılaşmakta hem de örtüşmektedir. İki modelin ana özelliklerine bakıldığı zaman; hem maddi hem de duygusal alanda ailevi ve bireysel bağımlılık ilişkisellik modelinin belirleyici niteliği; ailevi ve bireysel bağımsızlığın hem maddi hem duygusal alanda hâkim olması da bağımsızlık modelinin temel özelliğidir. Yeni bir sentez olan üçüncü model de, duygusal alanda karşılıklı bağlılık hâkim iken, maddi alanda hem birey

hem aile seviyesinde bağımsızlık görülmektedir. Karşılıklı duygusal bağlılık modeli daha çok toplumsal kültürlerde sosyal, yapısal ve ekonomik olarak gelişen, kentleşmiş bölgelerde görülmektedir. Aile ilişkileri, ataerkilliğin öneminin azalması, kadının aile içinde söz sahibi olması, doğurganlık oranı ve erkek çocuk isteme oranın azalmasıyla şekillenmektedir (Kağıtçıbaşı, 2000: 123-124).

Aile değişim modelinde çocuk yetiştirme eğilimleri için önemli etkiler bulunmaktadır. Geleneksel aile bağımlılık modelinde ebeveynler çocuklarını maddi menfaat ve yaşlılık güvencesi olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda çocuklar uyum odaklı ve aile sadakati telkin edilerek yetiştirilmektedir. Eğer özerk bir çocuk ise aile ihtiyaçlarından çok kendi ihtiyaçlarına odaklanması, ayrı ve bağımsız olarak büyümek istemesinden dolayı geleneksel model tarafından çocuğun özerkliği arzulanmamaktadır. Bununla birlikte kentleşme ve sosyoekonomik gelişmeler ile maddi bağımlıklar azalır ve ebeveynler yaşlılık güvencesi olarak farklı kaynaklara yönelmektedir. Ayrıca eğitim, kent yaşam biçimlerini değişmesi ve uzmanlaşmış istihdamda özerklik uyarlanabilir hale gelmektedir. Yalnız aile içi yakın ilişkilerin hala değerli olması ve ebeveyn kontrolünde olması bireysel ayrımdan çok yakın ilişkilerin arzulandığını göstermektedir. İşte ortaya çıkan benlik “özerk-ilişkili ben”dir; hem Batı bireysel aile düzenine özgü hem de geleneksel kolektivist aileye özgü özellikleri barındırmaktadır ( Kağıtçıbaşı ve Ataca, 2005: 320).

Şekil: 2. Etkinlik, Kişilerarası Mesafe ve Benlik Türleri

ETKİNLİK Özerklik

Ayrışmış Benlik Özerk-İlişkisel Benlik

Bağımsızlık Psikolojik Karşılıklı Bağımlılık Aile Modeli Aile Modeli

KİŞİLERARASI Kendine güven yönelimi Kontrol ve özerklik yönelimi

MESAFE Ayrışma İlişkisellik

Bağımlı- Ayrık Benlik İlişkisel Benlik Hiyerarşik İhmalkâr Karşılıklı Bağımlılık

Aile Modeli Aile Modeli İhmalkâr, ilgisiz yönelimi Uyma yönelimi

Bağımlılık

Şekil 2. Etkinlik, Kişilerarası Mesafe ve Benlik Türleri (Kağıtçıbaşı, 2005: 412).

Aile ve çocuk değeri üzerine araştırmalar ve incelemeler yapan Kağıtçıbaşı’nın şekil 2’ deki modeli önemli analizler sonrası ortaya çıkmıştır. Modelde bağımsızlık/ karşılıklı bağlılık boyutları dik olarak resmedilmiştir. Etkinlik kutbu, özerklik/bağlılık olarak adlandırılmış ve özgürlük/kısıtlama açısından ele alınmıştır. Yatay mesafe kutbu ise, ayrıklık/ilişkiselliği iki uç noktalara koyar ve yakın ilişkiler özellikle aile içi bağlılıklar açısından ele almaktadır ( Smith, 2013: 196).

Aile değişim modeli, kolektivist kültürlerde kentleşme, sanayileşme, toplumsal gelişmeler ile birlikte psikolojik karşılıklı bağımlı aile modeline doğru bir kaymanın olduğunu göstermektedir. Çocuğun Değeri çalışmaları ile ortaya çıkan modelin Türkiye’deki ilk çalışmasında kesitsel karşılaştırmalar sonucunda bulunan ana esaslar, sosyoekonomik kalkınma, özellikle eğitim seviyesinin yükselmesiyle çocuğun ekonomik/faydacı değerinin düşmesi olmuştur. Çocuğun ekonomik/faydacı değerine (çocuğun yaşlı ebeveynlerine bakması; maddi olarak destek sağlaması; çocuğun ev işlerinde yardımcı olması) ve sosyoekonomik kalkınmayla alakalı farklı göstergeler kullanıldığında da durum değişmemiştir. Kağıtçıbaşı’nın (1990, 2005, 2007, 2013) çocuğun değeri ve diğer çalışmalara dayanarak önerdiği üç aile tipi, maddi ve kuşaklar arası psikolojik bağımlılıkları analiz etmemize yardımcı olmaktadır. İlk aile modeli az gelişmiş kırsal, tarımsal kesimlerde, kolektivist kültür bağlamında birbirine yakın insan ilişkileriyle örülü hem psikolojik hem de maddi alanlarda, ailevi ilişkiler, karşılıklı bağımlılıklar ile karakterize edilmiştir. Bunun tam zıttı olan bağımsız model ise batı toplumunda sanayileşmiş kentsel kesimlerde bireysel kültür olarak karakterize edilmektedir. Üçüncü model ise ilk iki aile tipinin bir sentezi olan psikolojik bağımlılık modelidir. Burada dikkat edilmesi gereken psikolojik bağımlılığın daha fazla sevgi ve şefkat anlamına gelmemesidir. Psikolojik bağımsızlık/bağımlılık, benlik sınırları ve diğerleri ile yakın ilişkiler ile ilgilidir. Psikolojik bağımlılık modeli özellikle sosyo-ekonomik bağlamda daha gelişmiş ve kentsel kültürler ile ilişkilidir. Bu gelişmeler ile birlikte yaşam biçimlerinde değişimler olsa bile insan ilişkileri yakınlık içinde süreklilik eğilimi göstermektedir. Maddi olarak çocuğa bağımlılık azalmasıyla birlikte aile içinde psikolojik bağımlılık devam etmektedir. Çocuğun psikolojik değerinin de gösterdiği duygusal bağımlılığı, sosyoekonomik kalkınmayla azalmadığı görülmüştür. Türkiye’de kentsel toplum ile yapılan başka araştırmalarda sosyoekonomik kalkınmayla, özellikle eğitim seviyesinin artmasıyla beraber duygusal karşılıklı bağımlılıkta bir süreklilik, artış, maddi bağımlılıklardaysa bir düşüş olduğunu göstermektedir (Kağıtçıbaşı ve Ataca, 2015: 378-380 ).

İmamoğlu (1998) da “Dengelenmiş Bireyselleşme Ayrışma Modeli”nde özerklik ve bağlılık eğilimlerini bir araya getirmektedir. Model doğal düzeni, farklı

bileşenlerden oluşan birbirine bağlı bir sistem olarak görmekte ve dengenin farklılaştırılmış bileşenlerin birbirine bağlı entegrasyonundan kaynaklandığını ifade etmektedir. Bu doğal sistemin bir parçası olarak kişilerin hem farklılaşma hem de entegrasyon eğilimleri içinde olacağı varsayılmaktadır. İmamoğlu insanların doğuştan farklılaşma ve bütünleşme eğilimine sahip olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre her bireyin doğal olarak kendine özgü potansiyelini gerçekleştirerek diğerlerinden farklılaşma meyili olmaktadır. “Bireysel farklılaşma yönelimi” olarak adlandırdığı bu yönelimin bir tarafında bireyselleşme, diğer tarafında ise sosyal kontrolle uyum içinde hareket etmek ve bu süreçte dışsal kaynakları kullanma bulunmaktadır. Ayrıca kişisel farklılaşma ihtiyacına paralel olarak, her insanın normal olarak diğerleriyle uyum içinde olma eğiliminde olduklarını belirtmiş ve bu yönelimi de “kişilerarası bütünleşme yönelimi” olarak adlandırmıştır. Bu yöneliminde bir ucunu ayrılma diğer ucunu ise bütünleşme olarak karakterize etmiştir. Modele göre en elverişli gelişme, farklılaşma ve entegrasyon için temel ihtiyaçlar dengelenmeli; yani bir kişinin kendini keşfetmesi, geliştirmesi ve başkalarıyla anlamlı bir şekilde ilişkilendirmesi gerekmektedir (1998: 96-97).

İmamoğlu (1998) yaptığı çalışmalar sonucu bireyleşmiş/kendileşmiş, ilişkisel, ayrık ve ilişkisel bireyselleşme benlik kurgularını ortaya koymuştur ve bu benlik kurgularının meydana gelmesini sağlayan dört tane aile tipi önermiştir. Dört aile bağlamından sadece bir tanesi tam olarak modelin gereksinimlerini karşılamaktadır.

Bu aile bağlamı dengelenmiş aile bağlamlarıdır. İmamoğlu’nun (1998) önerdiği hem kişilerarası bütünleşme hem de bireyselleşme ihtiyacını giderilmesini sağlayan bu aile ortamlarında ilişkisel-özerk benlik oluşmaktadır. Az seviyede sınırlandırıcı kontrol, yüksek seviyede sevgi, kabul ve ilgi bulunan ailelerde çocukların hem aileye yakın kalmaları hem de bireysellikleri desteklenmektedir (Özdemir, 2009: 28).

Karadayı (1998) da Kağıtçıbaşı’na benzer olarak “ilişkili özerklik” kavramının bir ucunda özerkliği diğer ucunda ilişkiselliği barındırdığını ve bireyin özerkliğinin engellenmeden, duygusal bağların sürdürüldüğü bir benlik tipi tanımlamaktadır (Özdemir, 2009: 28). İlişkili özerklik kavramını yetkinlik, kendine güven, ilişkililik

gibi kavramlar ile açıklayan Karadayı (2000) Türkiye gibi gelişmekte olan kültürlerde ilişkililik ve özerkliğin birlikte bulunabileceğini söyleyerek, bireylerin ilişkilik ve toplumsallık eğilimlerinde bir azalma olmadan daha bireyselleşmiş özerk bir toplum haline dönüşebileceğini vurgulamaktadır (Alpay, 2015: 7).

Sınırlı sayıda yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar Türk insanının tutumlarda, değerlerde ve özellikle benlik tanımlamalarında giderek daha fazla bireysel olduğu açıklanmaktadır (Özdemir ve Çok, 2011: 158; Göregenli, 1995: 11; İmamoğlu ve Karakitapoğlu-Aygün, 1999: 3-4; Musaoğlu ve Güre, 2005: 83).

Sonuç olarak bu çalışmalar özerklik ve ilişkiselliğin birlikte olumlu sonuçlarla ilişkili olduğunu ve farklı kültürlerde farklı benlik kurgularının gelişebileceğini göstermektedir (Özdemir, 2009: 36). Türkiye’nin 1970-1980 sonrasında yaşadığı sosyo-ekonomik gelişmeler, eğitim seviyesini artması, çocuk, ergenler ve kadınlara verilen değerin değişmesi, kültürleşme olgusu, kentleşme, ana-baba çocuk eğitimi farklılaşması gibi nedenlerden dolayı benlik kurgularında değişimler yaşanmıştır. Daha çok toplumsal boyutunda değerlendirilen Türkiye’de ilişkisellik eğiliminde bir azalma olmadan özerkliğin arttığı söylenmektedir.

BÖLÜM II

KİŞİLERARASI İLİŞKİ VE TARZLARI

Sosyal bir varlık olan insan, yaşamı boyunca diğerleri ile birlikte olma eğilimi içerisindedir. Bir arada yaşamanın gereği olarak da insanlar ile ilişki ve iletişim kurmak zorundadır. Çünkü insan etrafında meydana gelen olaylardan ve kişilerden haberdar olmak ister. Bu süreçte de onlar ile uyum içerisinde olması gerekmektedir. Diğerleri ile sağlıklı bir uyum gerçekleştirebilmek için ise birbirlerine isteklerini, duygularını, fikirlerini, tutumlarını iletebilmeleri gerekmektedir. İşte insan hayatının tüm alanlarında var olan iletişim, kişilerin birbirlerini anlama anlamlandırma ve kendilerini ifade etme biçimleri sunan bir kavramdır. İlişkilerimizi iletişimlerimiz aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz için öncelikle bu bölüm içerisinde iletişim kavramına, kişilerarası iletişim, kişilerarası ilişki tarzlarına ve teorilerine yer verilecektir.