• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da ve Tevrat'ta Hz. İbrahim'in inanç konusundaki akılcı tutumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da ve Tevrat'ta Hz. İbrahim'in inanç konusundaki akılcı tutumu"

Copied!
114
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

KUR’AN’DA VE TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM’İN İNANÇ

KONUSUNDAKİ AKILCI TUTUMU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. M. SAİT ŞİMŞEK

HAZIRLAYAN ENVER POLATOĞLU

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ...ıv ÖNSÖZ ...vı

GİRİŞ ...1

1. PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLME AMAÇLARI ...1

2. KUR’AN KISSALARININ GAYE VE HİKMETLERİ ...2

3. KUR’AN’A GÖRE İNSAN BİLGİSİNİN KAYNAKLARI...4

3.1. Duyular...4

3.2. Akıl...5

3.3. Vahiy...7

BİRİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA VE TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM ...9

1. KUR’AN’DA HZ. İBRAHİM ...10

1.1. Hz. İbrahim’in Künyesi, Doğumu ve Yaşadığı Bölge...10

1.2. Hz. İbrahim’in Eşleri ve Çocukları...13

1.3. Hz. İbrahim’in Mücadeleleri ve İmanı ...14

1.4. Hz. İbrahim’in Yargılanması ve Ateşe Atılması...15

1.5. Hz. İbrahim’in Göçleri...18

1.6. Hz. İbrahim’in Oğlunu Kurban Etmesi...19

1.7. Kâbe’nin İnşası ...22

2. TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM...25

2.1. Hz. İbrahim’in Künyesi, Doğumu ve Yaşadığı Bölge ...25

2.2. Hz. İbrahim’in Eşleri ve Çocukları ...29

2.3. Hz. İbrahim’in Mücadeleleri ve İmanı...30

2.4. Hz. İbrahim’e Peygamberliğin Verilmesi ve Yapılan Vaatler...31

2.5. Hz. İbrahim’in Göçleri...32

2.6. Hz. İbrahim’in Oğlunu Kurban Etmesi...32

3. KUR’AN’DA VE TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM KISSASININ MUKAYESESİ...35

(4)

İKİNCİ BÖLÜM

HZ. İBRAHİM’İN İNANÇ KONUSUNDA TAKINDIĞI TAVIRLAR ...41

1.HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI ÇEVREDEKİ DİNİ İNANÇLAR...42

1.1. Çevrenin İnanç Üzerindeki Etkisi...42

1.2. Hz. İbrahim’in Yaşadığı Toplumun İnanç Şekilleri...44

1.3. Sabiiler ve İnanç Şekilleri ...46

2. HZ. İBRAHİM’İN TEK İLAH FİKRİNE DAVET BİÇİMİ...51

2.1. Gök Cisimlerinin İlah Olamayacağını Ortaya Koyma Şekli ...…51

2.2. Konuyla İlgili Ayetlerin Yorumlanma Biçimleri...53

2.2.1. Ayetlerin Zahiri Manada Yorumlanması ...53

2.2.2. Ayetlerdeki Hususların Tebliğ Yöntemi Olarak Yorumlanması ...61

2.2.3. Ayetlerin Sembolik Yorumlanması ...64

3. HZ. İBRAHİM’İN MÜCADELESİNDEKİ RASYONEL TAVIRLAR....67

3.1. Babasıyla Olan Mücadelesi...67

3.2. Nemrûtla Olan Mücadelesi ...71

3.3. Kavmiyle Olan Mücadelesi...75

4. İTİKÂDİ KONULAR AÇISINDAN HZ. İBRAHİM...83

4.1. İslam Öncesi İtikâdi Anlayışlar ...83

4.1.1. Hayat ve Ölüm Anlayışı...83

4.1.2. Ölümden Sonra Diriliş ...84

4.2. Hz. İbrahim’in Diriliş Konusundaki Tavrı ...86

4.2.1. Olayın Meydana Geliş Zamanı ...86

4.2.2. Dirilişi Görme İsteğinin Gayesi...87

5. HZ İBRAHİM’İN MÜCADELESİNDEKİ TEMEL DİNAMİKLER .90 5.1. Hasbilik ...90

5.2. Açık Tavır ve Cesaret ...90

5.3. Planlı Mücadele...91

5.4. Yumuşak Tavır...93

5.5. Dua ...94

SONUÇ ...96

(5)

KISALTMALAR

as : Aleyhi’s-selâm AÜ : Ankara Üniversitesi

AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi b. : Bin, ibn

bk. : Bakınız

byy. : Basım yeri yok cc : Celle celaluhu

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı Hz. : Hazreti

İA : İslam Ansiklopedisi

İFAV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı md. : Madde, maddesi

m.ö. : Milâttan önce

nşr. : Neşreden (Tahkik eden) s. : Sayfa

sas : Sallallahu aleyhi ve selem SÜ : Selçuk Üniversitesi

SÜİFD : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

tr. : Tercüme, tercüme eden ts. : Tarihsiz

ö. : Ölümü, ölüm tarihi vb. : Ve benzeri

(6)
(7)

ÖNSÖZ

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salat ve selam son elçisi Hz. Muhammed (sas)’in, onun ev halkının, ashabının ve onun yolunda yürüyenlerin üzerine olsun.

Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim insanları tevhid dinine davet ederken, farklı üslup ve metotlar kullanmıştır. Bu davette çok önemli bir görev üstlenen peygamberler, insanların doğru yolu bulmalarını sağlamak amacıyla, Allah’a kulluk etmenin yollarını göstermişlerdir.

Peygamberler, dünya ve ahiret dengesini sağlama, uyarma ve müjdeleme görevlerini en üstün gayretlerle yerine getirmişlerdir. Bu nedenle Yüce Allah onları akıl, zekâ ve ahlâki davranışlarıyla bütün insanlardan üstün kılmış ve insanlığa örnek olarak sunmuştur.

Bütün dinlerde ortak referans noktası olarak kabul edilen Hz. İbrahim, peygamberlik zincirinin en önemli halkalarından birini oluşturmaktadır. O’nun tevhid mücadelesinde izlediği metot, eğitim ve tebliğ açısından çok önemli mesajlar taşımaktadır. Çünkü Hz. İbrahim sadece teorik olarak değil, aynı zamanda pratik olarak da bir davet metodu belirlemiştir.

Aklı kullanma ve düşünerek hareket etme gibi temel ilkeler, İbrahim (as) kısassında ön plana çıkan hususlardır. Ancak Hz. İbrahim’in hayatı genellikle bu ilkelerden yoksun olarak incelenmiş ve insanları Allah’a davet ederken kullandığı tedrici metodun gaye ve hikmetleri üzerinde fazla durulmamıştır. Bu sebeple Kur’an’da önemli somut örneklerle anlatılan Hz. İbrahim kıssasının, bu yönüyle incelenmeye muhtaç olduğu kanaatine vardık.

İki bölümden oluşacak olan çalışmamızın birinci bölümünde, Hz. İbrahim’in hayatı Kur’an’a ve Tevrat’a göre ele alınacak ve ardaki farklara dikkat çekilecektir. İkinci bölümde ise inanç konusunda takındığı tavırlar ve izlediği yöntemler üzerinde durulacak, bunları yapmadaki asıl gaye ve hikmetlerine dikkat çekilecektir. Yine bu bölümde İbrahim (as)’in itikâdi meselelerdeki tavrı ele alınacak ve diriliş konusunda izlediği yol üzerinde durulacaktır.

(8)

Bu konunun hazırlanması sırasında fikirlerinden istifade ettiğim ve kaynaklara ulaşma noktasında yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. M. Sait Şimşek’e ve Tefsir Ana Bilim Dalı’ndaki hocalarıma teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Çaba bizden muvaffakiyet Allah’tandır.

Enver POLATOĞLU KONYA-2006

(9)

GİRİŞ

1. PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLME AMAÇLARI

Gelmiş geçmiş tüm ümmetleri tevhit yoluna çağıran peygamberler gönderilmiştir. Onlar insanlara Allah'ın varlığını ve birliğini anlatan, onlara Allah'ın dinini tebliğ eden, Allah'ın kendilerinden istediklerini, diğer bir deyişle yapmaları ve sakınmaları gereken şeyleri bildiren, onları cehennem azabına karşı uyaran ve cennetle müjdeleyen uyarıcılardır. Yüce Allah Kur’an’da bu seçkin kullarının kıssalarını toplumlara tarih bilgisi olsun diye değil, insanlar bu kıssalardan öğüt alıp düşünsünler ve Peygamberleri örnek alsınlar diye anlatmaktadır.

Müminler, peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmadan,1 onların Kuran'da aktarılan güzel tavır ve davranışlarını, üstün ahlaklarını kendilerine örnek almalı, onların öğüt ve tavsiyelerini tutup, uyarılarına büyük önem vermelidirler.

Bütün peygamberler insanları hak dine ve en doğru yola çağırmışlardır. Bu çağrı onların ümmetleri için geçerli olduğu gibi, bizim için de geçerlidir. Hepsinin davet ettiği temel imani ve ahlaki gerçekler, sergiledikleri üstün karakter özellikleri, her devir için, dolayısıyla bizler için de uyulması ve örnek alınması gereken konulardır.

İnsanlar Peygamberler sayesinde ilahi mesaja muhatap olup Allah’ın emir ve yasaklarını daha iyi anlamakta ve yaşamaktadırlar. Bu açıdan her kavme kendi dillerini konuşan peygamberler gönderilmiş ve bu husus Kur’an da “Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.”2 ayetiyle bildirilmiştir. Çünkü Allah’ın mesajının tam anlaşılması ve ikna kabiliyetinin tam olabilmesi için peygamberlerin kavimleriyle aynı dili konuşması gerekmektedir.3

1 el-Bakara 2/285.

2 İbrahim 14/4.

(10)

Peygamberler Allah’ın emir ve yasaklarını en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan, insanları yanlış inanç ve davranışlardan uzaklaştıran, kulluk bilincini insanların kalplerine yerleştiren ve insanlara rehberlik eden mübelliğlerdir.

“And olsun ki, her ümmete: “Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının." diyen

peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün.”4 Böylece insanlık tarihinden ders çıkarılmalıdır. Sözgelimi Hz. Musa (as) ve İsrailoğulları mı Allah’ın azabına çarptırılmıştır, yoksa Firavun ve kavmi mi? Yine azab, Hz. Salih, Hz. Hûd, Hz. Nûh ve diğer peygamberlere inanan kimselere mi, yoksa onları reddedenlere mi gelmiştir? Bu tarihi misallerden, inanmayan toplumlara bir mühlet tanınmış olduğu ortaya çıkıyor.

Allah onlara inkar ve isyan etmelerine rağmen, yine de mühlet vermiştir. Ancak kendilerine yapılan tebliğ ve nasihate rağmen, bir toplum dalâlet üzerinde ısrar eder ve haddi aşarsa, onlara verilen mühlet sona erer ve Allah o toplumu helâk eder.5

2. KUR’AN KISSALARININ GAYE VE HİKMETLERİ

Kur’an’ın önemli bir bölümünü teşkil eden Kur’an kıssaları, insanların ders almalarını sağlamak ve dini gayeyi gerçekleştirmek için sevk edilmişlerdir. Bu sebeple Kur’an kıssaları değerlendirilirken, onlara sadece sanatsal gaye veya sembolik olarak bakmak yerine, asıl gaye ve hikmetlerini düşünmek gerekir.

Vahyin ve peygamberliğin ispatı, Allah’ın birliğini ispat, dinlerin esasta birliği, uyarma, müjdeleme, hayır, şer, sabır, ceza, şükür, nankörlük ve daha başka dini gayeler ve ahlaki hedefleri içine alarak, bütün bunların ifade vasıtası olmuşlardır.6 Bu sebeple Kur’an kıssaları bu ilkelerin ve amaçların anlaşılmasında önemli bir araç olarak kullanılmışlardır. Kur’an kıssalarının gayelerini şöyle sıralayabiliriz:

4 en-Nahl 16/36.

5 el-Mevdûdî, Ebu’l-A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an (tr. Heyet), İnsan Yayınları, İstanbul, 1991, III, 25. 6 Kutub, Seyyid, Kur’an’da Edebi Tasvir (tr. Süleyman Ateş), Hilal Yayınları, Ankara, 1969, s.221.

(11)

1- Kıssaların amaçlarından biri vahiy ve risaletin ispatıdır. 7 Okuma ve yazması

olmayan Hz. Muhammed’in Ehl-i Kitap bilginlerinden etkilenmesi söz konusu değildir. Yüce Allah bu kıssalar sayesinde hem Peygamberlerin nübüvvetini ispat etmiş, hem de Peygamber ve müminlerin kalplerini pekiştirmiştir.

Bu kıssaların Kur’an’da yer alması, Kur’an’ın ilahi bir vahiy oluşunun da önemli bir delilidir. Kur’an kıssalarla ilgili durumu şöyle anlatmaktadır:

“Elif, Lam, Ra. Bunlar, gerçeği açıklayan Kitap'ın ayetleridir. Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik. Biz bu Kuran'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin.”8

2- İnsanları düşündürmek ve ibret almalarını sağlamak.9 Düşünmek ve olaylardan ders çıkartmak Kur’an’ın emridir. Bu sebeple insanlar akıllarını kullanmak suretiyle, Kur’an’da anlatılan iyi örneklere uymayı, kötü örneklerden de kaçmayı hedeflemelidir. Kur’an bu gerçeği şöyle anlatmaktadır:

“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, göğüslerde olan kalpler de körleşir.”10

3- Bütün peygamberlerin İslam dinini tebliğ ettiklerini göstermek.11 Bu gerçeği pekiştirmek için Kur’an birçok yerde peygamberlerin kıssalarını peş peşe zikretmiştir.12

4- Peygamberlerin davet ve tebliğde kullandığı vasıtaların bir bütünlük

gösterdiğini belirtmek.13

Peygamberlerin hepsi aynı temel ilkelerle hareket edip, insanları tevhid dinine davet etmişlerdir. İşte Kur’an kıssaları bu önemli gayelerle insanlara hitap etmektedir.

7 Kutub, Kur’an’da Edebi Tasvir, s.221. 8 Yûsuf 12/1-3.

9 Şimşek, M. Sait, Kur’an Kıssalarına Giriş, Yöneliş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1998, s.79; Ayrıca bk.

Şengül, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, Nil Yayınları, İzmir, 1994, s.281-311; Şimşek, M. Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yayınları, İstanbul, 1997, s.439-446.

10 el-Hac 22/46.

11 Yıldırım, Suat, Kur’an’ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1983, s.107. 12 Bk. el-Enbiya 21/48-92; Hûd 11/12-123.

(12)

3. KUR’AN’A GÖRE İNSAN BİLGİSİNİN KAYNAKLARI

İnsanın bilgi kaynakları Kur’an’ı Kerim’de şöyle sıralanmaktadır:

3.1.Duyular

İnsan, Yüce Allah’a karşı sorumluluk taşıyan bir özellikte yaratılmıştır. Allah ona vermiş olduğu duyu organlarına Kur ‘an’da önemle dikkat çekmektedir:

“Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir.”14

Başka bir ayette; “Oysa sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz”.15 buyurmaktadır.

Kur’an bütün duyuların önemini vurgulama sadedinde sadece işitme ve görmeyi ön plana çıkarmaktadır. Bu, Kur’an’ın kendisine has beliğ icaz şeklinde belirginleşen üslup özelliğidir. O, uzun tafsilata girmek yerine, genel realitelere telmih ve işaret ile temas eder. Bu nedenle hissi idrak aracı olarak işitme ve görme ön plana çıkarılmıştır.16

Buna göre Kur’an, insanın doğru bilgileri işitme, görme ve dokunma duyularının aracılığıyla edine bileceklerini ifade ederken, “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.”17 buyurmak suretiyle, duyu organlarını gereği gibi kullanmaya davet etmektedir.

Sağlam duyular, bilginin temel kaynaklarını oluşturur. İnsan dış dünyayı sağlam duyularla algılamakta18 ve bu bağlamda hayatına anlam katmaktadır.

14 en-Nahl 16/78.

15 el-Mü’minûn 23/78; bk. el-Mülk 67/23; es-Secde 32/9.

16 Necati, M. Osman, Kur’an ve Psikoloji (tr. Hayati Aydın), Fecr Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 1988,

s.103.

17 el-Hac 22/46.

(13)

Kur’an insanla kâinat arasında bir uygunluğun varlığını belirterek, hem kâinatı hem de canlıları insanoğlunun bilgi kaynakları arasında kabul etmiştir. “Realist görüşe yakın bir tarzda insanı bilgili yapmaya çalışan Kur’an, insanın beş duyusu ile deneyip kontrol edeceği varlıklara dikkati çeker ve onlar hakkında ayrıntılı bilgi vermez. Ayrıntıları insanın duyularını aklıyla birleştirip çalıştırma, araştırma ve incelemesindeki gayretine bırakır.”19

İnsan duyuları ile deneyler yapmak suretiyle bilgisini derinleştirme imkânına sahiptir. Kulaklarıyla duyduklarını aklın prensipleri doğrultusunda inceleyip, geçmiş milletlerin tecrübelerinden yararlanması gerekir.

3.2.Akıl

Sözlükte ilim, idrak, mani olmak, engellemek, alıkoymak, bağlamak,20 korumak, sığınak, kalp21 gibi manalara gelen akıl kelimesi, Kur’an’da insanın bilgi kaynaklarından biri olarak gösterilmektedir.22

Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413)’ye göre akıl, kalpte bulunup kendisiyle doğru ve yanlışın, hak ve batılın bilindiği nurdur.23 Şah Veliyyullah ed-Dehlevî (ö. 1176/1762) de aklı, “insanın duyular vasıtasıyla algılayamadıklarını idrak etmesini sağlayan alet.”24 diye tarif eder.

Akıl, duyu organları aracılığıyla kendisine ulaşan bilgileri değerlendirerek güzel ile çirkini birbirinden ayırabilen, her türlü kavram ve fikirler arasında mukayese yaparak düzenli bilgiyi oluşturabilen, duyumları bilgi haline getiren, varlıkları gaye, imkân ve ihtimal noktasından inceleyip, onlar hakkında doğru bilgiler ortaya koyabilen bir vasıtadır.25 Ancak bütün varlık ve oluşları kuşatamadığı için sınırlı bilgi verebilen,26 çeşitli nedenlerden dolayı yanıla bilen ve bundan dolayı sağlam bir kaynağa ihtiyaç duyan sınırlı bir kuvvettir.27

19 Yavuz, Yusuf Şevki, Kur’an-ı Kerim’de Tefekkür ve Tartışma Metodu, İlim ve Kültür Yayınları,

İstanbul, 1983, s.65.

20 İbn Manzûr, Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâr Sâdr, 1. Baskı, Beyrut, 1990, XI, 458. 21 el-Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Yakûb, el-Kâmûsu’l-Muhît, Beyrut, 1987, s.1336. 22 el-Hac 22/46.

23 el-Cürcânî, Muhammed Şerif, Kitabu’t-Ta’rîfât, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1.Baskı, Beyrut, 1990, s.156. 24 ed-Dehlevî, Şah Veliyyullah b. Abdirrahîm, Huccetullâhi’l-Bâliğa, Beyrut, 1990, II, 574.

25 Güneş, Kamil, İslâmi Düşüncenin Şekillenişinde Akıl ve Nass, İnsan Yayınları, İstanbul, 2003, s.419. 26 Âl-i İmran 3/7.

(14)

Buna göre akıl bütün meseleleri kavramada bağımsız değildir. Onun gücü bütün müşkillerin perdesini açmaya muktedir değildir.28 İnsan aklıyla genel hakikatleri kavrar, vahiy yoluyla da teferruatı öğrenir.29 Akıl doğru yolu vahyin yardımıyla bulur, din de ancak akıl ile anlaşılıp açıklığa kavuşabilir. Akıl ile vahiy birbirleriyle çatışmak için değil, birbirlerine yardımcı olmak için aynı kaynaktan sudur etmiş iki önemli delildir. Ancak aklın alanı sınırlı iken, vahyin alanı sınırsızdır.30

Kişi önce çevresinde hazır bilgiler bulur, gelişip izlenim sahibi oldukça akli yetenekleriyle bir takım bilgiler edinir. Ancak nihai gaye olan hakikatin bilgisini salt akılla kavrayamaz. Çünkü aklın kendisi zamanla ve mekânla sınırlıdır.31 Akıl sonuca varmak için duyularla elde edilen bilgiyi basamak olarak kullanır. Ancak her insanın başından geçen olaylar ve tecrübeler farklı farklı olduğundan, akıl da bu konuda farklı ve yanlış sonuçlara varabilir.32

Kur’an insan aklının, Allahın verdiği bilgiler karşısında açık bir yanılgıya düştüğünü bazı örneklerle anlatmıştır. Yıllardan beri hasretiyle yandığı oğlu Hz. Yusuf’un kokusunu alan Hz. Yakup bunu diğer oğullarına söyleyince, oğulları akıllarına dayanarak bu haberi şaşkınlık olarak nitelendirmiş, ancak Yusuf’un gömleğiyle gözleri açılan Hz. Yakup’un; “Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?”33 demesi, aklın her şeyi bilemeyeceğini ve yanılabileceğini ortaya koymaktadır.

Kur’an insanı düşünmeye davet ederek, kâinatın gaye ve sebeplerini tahayyül etmeye çağırmıştır. Yanılma ihtimaliyle beraber akıl, en önemli bilgi kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürekli dikkat çekilen tefekkür, tedebbür, tefakkuh gibi kavramlar, insana aklı yerinde kullanmayı tembih etmektedir.

Akıl için belirlenmiş bir alan vardır. Bu alanın içerisin olduğu sürece bilgiye kaynaklık eder, ancak akıl bu alanın dışına çıktığı taktirde insana bilgi vermekten aciz kalır. Allah’ın zatı, sıfatlarının mahiyeti gibi metafizik alanlar, aklın sınırını aşan konulardır.34

28 el-Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, el-Munkiz mine’d-Dalâl, Cağaloğlu Yayıncılık,

İstanbul, 1970, s.44.

29 Yavuz, Salih Sabri, İslam Düşüncesinde Nübüvvet, İnsan Yayınları, İstanbul, ts., s.156.

30 Kubat, Hüseyin, “Kur’an’a Göre Akıl ve Vahyin Alanı” (Yüksek Lisans Tezi), SÜ Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Konya, 1995, s.98.

31 Bulaç, Ali, İslam Düşüncesinde Din-Felsefe / Akıl-Vahiy İlişkisi, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000, s.191. 32 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s.92, 94.

33 Yûsuf 12/96.

34 Yavuz, Kur’an-ı Kerim’de Tefekkür ve Tartışma Metodu s.69; Ayrıca bk. Cevizci, Ahmet, Felsefe

(15)

Buna göre akıl ancak vahyin sınırına kadar insan bilgisine kaynaklık eder. Vahyin başladığı yerde aklın görevi onu anlamaktır. Akıl, vahyin gölgesinde olduğu müddetçe hakiki bilginin merkezine ulaşılabilir.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki, insan aklıyla kâinatın tek başına var olamayacağını, onun mutlaka bir yaratıcı tarafından var edildiğini ve ilahın yaratılmış olamayacağını bilmektedir. Çünkü fıtrat bunu kavrama yeteneğine sahiptir.

3.3. Vahiy

Vahiy, Allah (cc) tarafından bir peygamberin kalbine ilka edilen bilgidir. Rüya, çan sesi, doğrudan hitap, insan sureti ve meleğin doğrudan öğretmesiyle gerçekleşir.35

Vahiy olayında hiçbir beşerin katkı, müdahale ve etkileşimi söz konusu olamaz. Bu anlamıyla vahiy tamamıyla ilahi saf bilgiyi temsil ederek, akıldan ayrılır. Vahiy, duyumlanabilir dünya hakkında olabildiği gibi, kozmik düzen ve fizik ötesi âlem hakkında da bilgi verebilir. Vahyin en temel özelliği, beşeri algı, tecrübe, tasavvur ve düşünce ürünü olmayıp, tamamen ilahi oluşudur.36 Vahiy “nebevi bilinç” olarak ta ifade edilerek, belli bir süreçten sonra “faal akıl”la temasa geçip ilahi hakikati ondan aldığı söylenmiştir.37

İnsan ne kadar akıllı olsa da, akıl tek başına insanlığın problemlerini çözme imkânına sahip değildir. Bu nedenle Kur’an’da insan bilgisinin gerçek kaynağının Allah’ın sonsuz ve mutlak bilgisi olduğu şöyle açıklanmıştır:

“Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir. Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz” dediler. Allah: “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi. Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı meleklere gösterdi. “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin” dedi. Cevap verdiler: “Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hakim'sin”. Allah: “Ey Adem onlara isimlerini söyle” dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah: “Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte

35 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, TDV Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 1995, s.48-49; Turgut, Ali, Tefsir

Usûlü ve Kaynakları, İFAV Yayınları, İstanbul, 1991, s.82.

36 Bulaç, İslam Düşüncesinde Din-Felsefe / Akıl-Vahiy İlişkisi, s.43.

(16)

olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?” dedi.38 İşte buradaki ayetlerden

de anlaşılacağı gibi, Allah doğruyu göstermedikçe, akıl kendiliğinden doğruyu bulmakta zorlanacaktır.

Yine konuyla ilgili olarak Kur’an’ın başka bir ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Cennette altlarından ırmaklar akarken, gönüllerinden kini çıkarıp atarız.“Bizi buraya eriştiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. And olsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir” derler.”39

Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi doğru yola ulaştıran tek kaynak Allah’ın vahyidir. Dolayısıyla akıl, vahiy gibi sağlam bir kaynağa dayanarak, eksikliğini tamamlamaktadır.

Bütün bunlarla beraber Kur’an’da peygamberlerin davet metotları incelendiğinde, onların kavimleriyle yaptıkları münazaralarda aklî delilleri kullandıkları ve insanları düşünmeye davet ettikleri görülmektedir. Buna göre akıl bir rehberin öncülüğünde hak ile batılı kolay bir şekilde ayırt edebilmektedir.

Kur’an, taklidi yasaklayarak düşünmeyi emretmiştir. Yüce Rabbimiz mealen; “Onlara Allah’ın indirdiğine ve Peygambere gelin denildiğinde, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter derler. Ya ataları bir şey bilmez ve hidayete ermemiş kimseler idiyse”40 buyurmaktadır. Çünkü taklit düşünme melekelerini yok edip fikirleri donuklaştırır. Akıl vahyi temele alarak hedef belirlerse, vahiy aklı başarılı kılar.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kur’an insan için, duyular, akıl ve vahiyden oluşan üç bilgi kaynağından söz etmektedir. Ancak duylar ve akıl her şeyin bilgisine sahip olamadıkları için, yanılma ve hataya düşmeleri söz konusu olabilmekte, bunun için de vahye ihtiyaç duymaktadırlar.

38 el-Bakara 2/29-33.

39 el-A’raf 7/43.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

(18)

1. KUR’AN’DA HZ. İBRAHİM

Hz. İbrahim (as) Kur’an’da inancı ve yaşayışıyla örnek gösterilen, üstün özelliklere sahip bir peygamberdir. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam tarafından temel referans olarak kabul edilen İbrahim Peygamber’in hayatını, Kur’an’dan ve temel kaynaklardan anlatmaya çalışacağız.

1.1.Hz. İbrahim’in Künyesi, Doğumu ve Yaşadığı Bölge

Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim (as)’in künyesiyle ilgili, nerede doğduğu ve yaşadığı yer ile alakalı herhangi bir bilgi yoktur. Hz. İbrahim (as)’in künyesiyle ilgili olarak tarih kitaplarında şöyle bir soy takip edilmektedir: İbrahim b. Terah (Âzer) b. Nahor b. Sarug (Şarug) b. Rau b. (Erğu) b. Falığ b. Âbir b. Şalıh b. Erfahşed b. Sâm b. Nuh Aleyhisselamdır.41

Kur’an’da babasının isminin Âzer42 olduğu belirtilmektedir. Tevrat’a göre ise Hz. İbrahim’in babasının adı Terah’tır.43 Ancak bu konuda birçok tartışma mevcuttur. Bazı kaynaklarda Hz. İbrahim’in babasının Âzer ve Terah adında iki isminin olduğu belirtilmektedir.44 Buna göre Yakup ve İsrail gibi biri isim, diğeri lakap olmak üzere Âzer ve Terah isimleriyle anılmıştır.45 Bir başka görüşe göre ise Âzer Terah’ın Arapçalaşmış şekli olup,46 her ikisi de Hz. İbrahim’in babasının farklı dillerdeki isimleridir. Bütün bunların yanında Âzer’in Hârezm lügatine göre “şeyh-i herîm”, yani çok ihtiyar manasında olduğu, put ismi veya amcasının ismi olduğuna dair çeşitli

41 İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdulmelik, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Turasu’l-İslam, byy., ts., I, 2-3; İbn

Sa’d, Muhammed b. Munî’ Ebû Abdillah el-Basrî ez-Zührî, et-Tabakâtu’l-Kubra, Dâr Sadr, Beyrut, ts., I, 54; et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mulûk, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1407, I, 142; İbn Kesîr, İmaduddîn Ebi’l Fidâ İsmail ed-Dımeşkî, Kasasu’l-Enbiyâ (nşr. Ali Abdulhamid Ebu’l Hayr-Muhammed Vehbi Süleyman), Dâru’l-Hayr, 6. Baskı, Beyrut, 1996, s.117; en-Neccâr, Abdulvahhâb, Kasasu’l-Enbiyâ, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 3. Baskı, Beyrut, 1986, s.106.

42 el-En’am 6/74. 43 Tekvin 11:26.

44 el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, Kahire, 1976, VII, 22. 45 Elmalılı, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, İstanbul, 1992, III, 451.

46 et-Taberî, Târîh, I, 142; el-İsfehânî, Râğıb, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’an, İstanbul, 1986, s.18; Esed,

Muhammed, Kur’an Mesajı (tr. Cahit Koytak-Ahmet Ertürk), İşaret Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 1999, I, 241; Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 1989, III, 176.

(19)

rivayetler mevcuttur.47 Çünkü Araplarda amcaya ve dedeye de baba denildiği bilinmektedir. Mesela Kur’an’da Hz. Yakub’un çocuklarından bahsedilirken; “Senin Tanrına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, bizler O'na teslim olmuşuzdur.”48 buyurulmakta ve Hz. İsmail Hz. Yakub’un amcası olduğu halde, kendisine ata (baba) denilmiştir. Bu görüş aynı zamanda Şia tarafından da benimsenmiştir.49 Aslında Hz. İbrahim’in babasının ismiyle ilgili başka görüşler olsa da, bu tartışmanın Kur’an mantığına fazla da uygun olmayacağı gerçeğinden hareket edip, Kur’an’da verilen ismin Hz. İbrahim’in öz babası olduğunu söylemek gerekir.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in babasının müşrik olduğu belirtilmektedir.50 Onun hayatına baktığımızda, sürekli Hz. İbrahim ile bir mücadele içerisinde olduğunu görürüz. Bir Peygamberin babası müşrik olabilir mi? Sorusu akla gelse de, Ehl-i Sünnet alimleri arasında Hz. Muhammed’in babasının da iman etmediğini söyleyenler bulunmaktadır.51 Hz. Muhammed (sas)’in “Ben hep temiz erkeklerin sulbünden, temiz kadınların sulbüne naklolundum” şeklindeki rivayeti, onun nesebinde bir bozukluk ve zinanın olmadığına hamledilmiştir.52 Çünkü başka bir hadiste “Kıyamet gününde İbrahim (as) yüzü toza toprağa bulaşmış olan babası Âzerle karşılaşacak ve ona; ben sana bana isyan etme dememiş miydim? diyecek, babası da bugün sana isyan etmem.” cevabını verecektir.53 Kur’an’da açıkça Hz. Nûh’un oğlunun da küfürde olduğu54 belirtilmektedir. Bu husus peygamberlerin kendilerinin şirkten uzak olduğunu, ancak yakınlarının onlardan bağımsız olduğunu ve tebliğ faaliyetlerinde hiçbir engel oluşturmadığını gösterir.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in doğduğu yer konusunda her hangi bir bilgi mevcut değildir. Tarih kitaplarında da bu konuda birbirinden farklı bilgiler verilmektedir. Zaman zaman bu konularda İsrailiyât türünden kaynaklardan alıntı yapıldığı da göz

önünde bulundurulursa, aslında bu bilgilerin sıhhat derecesi tartışılır hale gelir. Kur’an’da doğum yerlerinin yer almaması,

47 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, V, 238; er-Râzî, Fahreddin, et-Tefsîru’l-Kebîr (Mefâtihu’l-Ğayb),

Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1995, VII, 39-43; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, III, 451; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, VII, 23; ayrıca bk. Tümer, Günay, “Âzer”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 316-317; Wensinck, A.J., “Âzer”, İA, İstanbul, 1968, II, 91; Değişik görüşler için bk. en-Neccâr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.106-110.

48 el-Bakara 2/133.

49 er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 41; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, III, 451. 50 el-En’am 6/74.

51 Geniş bilgi için bk. es-Süyûtî, Celâleddin b. Abdirrahman, et-Ta’zîm ve-l Minne fi Enne Ebevey

Resûlillah fi-l-Cenne (er-Risâletu’t-Tis’a içinde) Dâru İhyâi’l-Ulûm, Beyrut, 1988, s.135-183.

52 er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 42.

53 el-Buhârî, Muhammed b. İsmail Ebû Abdillah, Sahîhu’l-Buhârî (nşr. Mustafa Dîb el-Buğa), Dâru İbn

Kesîr -el-Yemâme, Beyrut, 1987, “Enbiya”, 8.

(20)

bu konunun fazla önemli olmadığını gösterir. Çünkü Kur’an için bir Peygamberin nerede ve nasıl doğduğundan ziyade, onun getirmiş olduğu mesajlar önemlidir.55 Bununla beraber tarih kitaplarında Hz. İbrahim’in doğumu hakkında verilen bilgilerden bazılarını değerlendirmek istiyoruz. Bir görüşe göre İbrahim Peygamber, Sevad topraklarının Babil şehrinde, başka bir görüşe göre Kûfe ile Basra arasındaki Kûsâ şehrinde doğmuştur. Yine bir rivayette Irak topraklarında yer alan Ehvâz yakınlarındaki Sus şehrinde ve dördüncü bir rivayete göre de, Hz. İbrahim Harran’da doğmuş, daha sonra babası onu Babil’e götürmüştür.56 Rivayetler arasında ön plana çıkan iki yer vardır: Bunlardan ilki Harran’dır ve günümüzdeki araştırmacılardan birçoğu bu kanaattedirler.57 Diğer ön plana çıkan yer de Babil’dir.58 Kanaatimize göre Urfa’daki tarih göz önünde bulundurulur ve Tevrat’ta Haran olarak geçen Hz. İbrahim’in kardeşinin ismi de dikkate alınırsa, Harran’da doğmuş olması daha muhtemeldir.

Hz. İbrahim (as)’in yaşadığı dönem/zaman daha kapalıdır. Araştırmacılara göre Nûh (as) tufanından sonra 1263’te veya dünyanın yaratılışından sonra 3337’te doğmuştur.59 Fakat bu rakamlar konusunda her zaman ihtiyatla hareket etmek lazımdır. Çünkü İbn Sa’d (ö. 230/844) da tarih vererek “Hz. Âdem ile Hz. İbrahim arasında 2 bin yıl, Hz. İbrahim’le Hz. Muhammed arasında da 2469 yıl vardır.”60 diyor. Görüldüğü gibi bu tarihler çoğu zaman birbirini tutmamaktadır.

İnsanların müşrik olduğu ve putperestliğin çok yaygın bulunduğu bir dönemde doğan Hz. İbrahim, bazı sorgulamalar ve akıl yürütmelerle dikkatleri çekmektedir. Çalışmamızın asıl konusunu teşkil eden bu sorgulamaların niçin ve nasıl geliştiği üzerinde ayrıca durulacaktır. Ancak hatırlatmak gerekirse, Tarih kitaplarında dönemin kralı Nemrut’un bir rüyasından bahsedilmektedir. Rüyaya göre Nemrut, ay ve güneşi de aydınlatan pek parlak bir yıldızın üzerine doğduğunu görür. Rüya tabircileri, Nemrut’un saltanatına son verecek bir çocuğun doğacağını haber verirler. Nemrut’ta bazı tedbirler alarak şehrini değiştirir, gittiği şehirdeki tüm erkekleri oradan çıkarır ve

55 Canan, İbrahim, Hz. İbrahim’den Mesajlar, Işık Yayınları, İstanbul, 2004, s.24.

56 et-Taberî, Târîh, I, 142; İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 46; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, III, 452; Köksal, M.

Asım, Büyük Peygamberler Tarihi, Semerkand Yayıncılık, İstanbul, 2001, I, 165; Harman, Ömer Faruk, “İbrahim”, DİA, İstanbul, 2000, XXI, 269.

57 Kuzgun, Şaban, “Hz.İbrahim ve Harran” (Harran Bilim Adamları Kongresi Tebliği), s.36; Şeşen,

Ramazan, Harran Tarihi, TDV Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1996, s.3-4; Canan, Hz. İbrahim’den Mesajlar, s.23.

58 Tabbârâ, Afif Abdulfettah, “Hz. İbrahim” (tr. Mehmet Aydın), AÜİFD, Ankara, 1981, Sayı: XXIV,

s.548.

59 Wensinck, “İbrahim”, İA, İstanbul, 1968, V, 878. 60 İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 53.

(21)

doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder.61 İşte İbrahim (as)’in böyle bir dönemde, babasının annesini saklamış olduğu mağarada doğduğu ifade edilir. İbrahim mağarada çok hızlı bir şekilde büyür62 ve daha sonra mücadele dönemleri başlar. En’am suresinde geçtiği gibi İbrahim (as) Yıldız, Ay ve Güneşten her birini gördüğünde “ اه ر” “Budur benim rabbim.”63 demişti. Bu meseleyi peygamberlik ve vahiy bütünlüğü

içerisinde, bir mücadele örneği olarak, konumuzun ilerleyen bölümlerinde tekrar ele alacağız. Burada değinmiş olmamız, bu hadisenin Hz. İbrahim’in çocukluk döneminde vuku bulduğuna dair rivayetlerin olması sebebiyledir.

1.2.Hz. İbrahim’in Eşleri ve Çocukları

Kur’an’ı Kerim Hz. İbrahim’in kimlerle ne zaman evlendiği konusunda herhangi bir bilgi verememektedir. Ancak Hûd suresindeki ayetlere bakıldığı zaman İbrahim (as)’in Lut (as)’un kavminin helakinden önce evlenmiş olduğunu anlıyoruz. Bu ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: “And olsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler. “Selam sana” dediler, “Size de selam” dedi, hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, “Korkma, biz Lut milletine gönderildik” dediler. Bu arada, İbrahim'in ayakta duran karısı gülünce, “Ona İshak'ı ardından Yakub'u müjdeleriz” dediler.64

Kur’an’da Hz. İbrahim’in iki çocuğunun ismi zikredilmektedir. Bunlar İsmail ve İshak olup, hangisinin daha büyük olduğu da belirtilmemektedir. Ancak Saffat Suresinde kurban olayı anlatıldıktan sonra “Ona, iyilerden olan İshak'ı peygamber olarak müjdeledik.”65 buyurulmakta ve bu bilgiden hareketle Hz. İsmail’in ilk çocuk olduğu anlaşılmaktadır. Bu konudaki bilgiler kurban meselesinin anlatılmasında daha

ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Kuran’ı

Kerim’de Hz. İsmail’in ismi, “Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik.”66 ayetiyle Kabe yapımında zikredilmektedir. Hz. İbrahim’in eşlerinin isimleri ise hiç zikredilmemektedir.

61 et-Taberî, Târîh, I, 143; Mehrân, Mahmud Beyûmî, Dirâsâtün Târihiyye mine’l-Kur’ani’l-Kerîm,

Dâru’l-Arabiyye, 2. Baskı, Beyrut, 1988, I, 116; Harman, “İbrahim”, XXI, 269.

62 et-Taberî, Târîh, I, 143. 63 el-En’am 6/75-79. 64 Hûd 11/69-72. 65 es-Saffat 37/112. 66 el-Bakara 2/125.

(22)

1.3.Hz. İbrahim’in Mücadeleleri ve İmanı

Hz. İbrahim, kavminin putlara taptığını görünce, tevhid dininin yüceliğini ortaya koymak için derhal mücadeleye başlar. Çünkü o insanların kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmalarına bir anlam veremez ancak, halk kendisine bunu babasından öğrendiğini67 söyleyince de, babasıyla mücadele etmekten çekinmez. Âzer, kavminin taptıkları putları bizzat kendi elleriyle yapar, götürüp satması için de öteki oğullarıyla birlikte İbrahim’e de görev verirdi.68 Hz. İbrahim de bu putları satarken, faydası ve zararı olmayan bu putları alan yok mu? diye seslenir ve sonunda putları satamadan eve dönerdi.69 Bu bilgilerden Hz. İbrahim’in daha peygamber olmadan önce putperestlikle mücadele ettiği ve peygamberlerin vahiy gelmeden önce de şirkten uzak olduğu anlaşılır. Tebliğ faaliyetlerinde bir yöntem olarak ilk önce yakınlardan başlamak gerekir.70 Hz. İbrahim de en yakınlarından başlamak suretiyle insanları tevhid dinine

çağırmıştı. Kur’an

bu hususta şöyle buyurur: “Kitapta İbrâhim’i de an. O gerçekten özü sözü doğru biri idi, (yani) bir peygamberdi. Babasına şöyle demişti: Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır. Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın. Babası: Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git dedi. İbrahim şöyle cevap verdi: Sana selam olsun. Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkârdır. Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla bırakıp çekilir, Rabbime yalvarırım. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.”71 İbrahim'in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi.72 İşte Kur’an’da açıkça belirtildiği gibi Hz. İbrahim asla müşriklere aldırış etmemiş ve babasından başlayarak tevhid dinini ince üsluplarla anlatmaya çalışmıştır. O, içinde edep ve zarafet üslupları bulunan ve putlara ibadeti hükümsüz kılan aklî delillerle hitap

67 Köksal, Büyük Peygamberler Tarihi, I, 173.

68 et-Taberî, Târîh, I, 144; Köksal, Büyük Peygamberler Tarihi, I, 173. 69 et-Taberî, Târîh, I, 144; Canan, Hz. İbrahim’den Mesajlar, s.29. 70 eş-Şu’arâ 26/214.

71 Meryem 19/41-49. 72 et-Tevbe 9/114.

(23)

etmiştir.73 Aynı mücadele başka surelerde şöyle anlatılır: “İbrahim, babasına ve milletine: Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir? demişti. Babalarımızı onlara tapar bulduk demişlerdi. İbrahim: And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz deyince: Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun? dediler. O şöyle dedi: Hayır; Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim.”74

Onlar, atalarını taklit etmekten öteye geçmeyecek kadar fikirleri donmuş bir milletti. İbrahim (as)’de taptıkları putların boş şeyler olduğunu ve atalarının da sapıklıkta ısrar ederek yok olduklarını vurgulamıştır. Bu mücadele daha sonraki bölümlerde tekrar ele alınarak üzerinde ayrıca durulacaktır.

1.4.Hz. İbrahim’in Yargılanması ve Ateşe Atılması

Hz. İbrahim halkın bayrama gittiği bir gün puthaneye giderek, tüm putları kırar. Halk bayramlarını kutladıktan sonra evlerine dönünce, putlarının başına geleni gördüklerinde şaşırdılar ve “Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir.”75 Ardından da “İbrahim denen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk.76” deyince, “O halde bunların şahitlik edebilmeleri için onu halkın gözü önüne getirin.”77 dediler. Böylece daha önce İbrahim’in putlara karşı tavrını bilenler şahitlik yapacaklardı.78 Başka bir yoruma göre İbrahim’in halkın huzurunda söyleyeceklerine onlar şahitlik edeceklerdir.79 Haber Nemrut’a ulaştırılır ve İbrahim tutuklanarak huzura getirilir. İbrahim gelince, ona: “Ey İbrahim, bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler. Onlar İbrahim’i delilsiz cezalandırmamak için, suçunu kendisine itiraf ettirmek istediler.80 İbrahim: “Tam aksine onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun.”81 dedi.

73 Tabbârâ, “Hz. İbrahim”, s.550. 74 el-Enbiya 21/52-56. 75 el-Enbiya 21/59. 76 el-Enbiya 21/60. 77 el-Enbiya 21/61. 78 Tabbârâ, “Hz. İbrahim”, s.553.

79 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, XI, 262; İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiya, s.125; Ebu’s-Suûd,

Muhammed b. Muhammed, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kur’an’il-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, ts., VI, 74.

80 et-Taberî, Târîh, I, 145; eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali, Fethu’l-Kadîr, Beyrut, ts., III, 513. 81 el-Enbiya 21/62-63.

(24)

Hz. İbrahim’in “konuşabiliyorlarsa onlara sorun” ifadesiyle biraz insafa gelir gibi olurlar. Ancak sonra tekrar eski kafalarına dönerler ve “Ey İbrahim! Bunların konuşmayacağını, and olsun ki, sen de bilirsin.”82 dediler. Böylece büyük bir açık vererek inançlarındaki çelişkiyi ortaya koymuş oldular. Bunun üzerine Hz. İbrahim: “O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız? Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akletmiyor musunuz?” 83 dedi.

Babilde yaşadığı rivayet edilen Nemrut b. Ken’anla84 Hz. İbrahim arasında şöyle bir tartışma geçer: Nemrut, şu senin ibadet ettiğin ve halkı davet ettiğin ilahın nasıl biridir, onu gördün mü hiç? diye sorar.85 Hz. İbrahim; “Rabbim, dirilten ve öldürendir” demişti. Nemrut: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” der; Rivayete göre Nemrut iki adam getirtmiş, birini idam edip, birini salıvermiş, işte gördün mü ben de öldürür ve diriltirim demişti.86 Bunun üzerine Hz. İbrahim onun demagoji yapamayacağı bir kanıt gösterir.

“İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene.”dedi. İnkâr eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.”87

Bu tartışmanın ateşe atılmasından önce mi yoksa sonra mı vuku bulduğu biraz kapalıdır. Ancak ibn Sa’d’ın rivayetine göre tartışma ateşe atılmadan önce vuku bulmuş, hatta Hz. İbrahim yedi yıl da hapiste kalmıştır.88 Daha sonra Nemrut kavmiyle söz birliği ederek İbrahim’i ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya karar verdiler. Halk o kadar öfkeliydi ki bir kimse hasta olsaydı, “Tanrı beni bu hastalıktan kurtarırsa, İbrahim için odun toplayacağım.”89 diyerek adak adıyorlardı.

Kur’an’da Hz. İbrahim’den sonra kralların zikredildiği görülmektedir.90 Söz konusu kral, Hz. İbrahim’i dinlememekle kalmamış, onu diri diri ateşe atmaya karar vermişti.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in ateşe atılması olayı şöyle anlatılır: “İbrahim'in sözlerine milletinin cevabı sadece: “Onu öldürün yahut yakın” demek oldu. Ama Allah

82 el-Enbiya 21/65. 83 el-Enbiya 21/66-67.

84 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, III, 25; bk. İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.129-130. 85 et-Taberî, Târîh, I, 146.

86 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, III, 271; es-Suyûtî, Celâleddin b. Abdirrahman,

ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1993, II, 25; İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiyâ, s. 130; Ebu’s-Suûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm, I, 251; es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Fikr, 2. Baskı, Beyrut, 1998, s.149; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II, 176; Derveze, M. İzzet, et-Tefsîru’l-Hadîs (tr. Heyet), Ekin Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1998, V, 290.

87 el-Bakara 2/258.

88 İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 46.

89 et-Taberî, Târîh, I, 146; İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.127.

(25)

onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır. İbrahim şöyle demişti: “Dünya hayatında, Allah'ı bırakıp aranızda putları muhabbet vesilesi kıldınız. Sonra kıyamet günü, birbirinize küfreder ve karşılıklı lanet okursunuz. Varacağınız yer ateştir; yardımcılarınız da yoktur. Bunun üzerine Lut ona inandı ve İbrahim: “Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum, O şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir.” 91dedi.

İbrahim (as) ateşe atıldığı zaman







(Bana Allah yeter, o ne güzel vekildir.) diyerek, Allah’a sığınmış,92 bütün benliğiyle Allah’a iltica ederek: “Ey Allahım! Sen göklerde ve yerde teksin, güç ve kudret sana aittir,”93 diyerek teslimiyetini ifade etmiştir. O ateşe atıldığı zaman, Yüce Allah’a tevekkülü en yüksek derecede idi. Tevhidi vesilesiz, katkısızdı. Bunun üzerine Yüce Allah ateşe şöyle emreder:

“Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol!”94

Bu, Kur'an'da açıkça değinilen mucizelerden biridir. Bu ayetlere göre İbrahim (a.s) diri diri ateşe atılmakla tehdit edilmiş ve yanan alevlerin içine fırlatılmıştır. Fakat Allah ateşe İbrahim için serin ve esenlik olmasını emretmiştir. Bu mucize Kur’an’a göre Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve O'nun bilim ile açıklanamayan olağanüstü şeyler yapabileceğini gösteriyor.95

Allah onu ateşte yanmaktan kurtarmıştır. Azgınlar çirkin yüzlerini gösterdikleri için ve İbrahim peygamber de bu azgınlığı savıp, ondan korunamadığı için, üstelik kendisini koruyacak bir çevresi ve maddi gücü de bulunmadığı için, kudret eli olaya açıkça müdahale ediyor. İnsanlara göre alışılmışın dışında olan olağanüstü bir mucize ile işe el koyuyordu.96

Bazı alimlere göre şayet ateşe “soğuk ol” emrinden sonra “selametli ol” emri verilmeseydi, İbrahim (as) ateşin soğukluğundan ölürdü. Bunun yanında şayet “İbrahim için” denilmeseydi bu soğukluk sonsuza kadar ve tüm insanlar için devam edecekti.97 Ancak bütün bunlar Allah’ın emri doğrultusunda gerçekleşmiş olaylardır ve mucize olması yönüyle ateşe atılma olayını akıl ile izah etmek güçtür. Şunu diyebiliriz ki, Allah haklıyı ve davasında samimi olan kimseyi mutlaka galip kılacaktır.

Bu olaydan sonra Hz. İbrahim Nemrud’un ülkesinden ayrılır. Fakat Kur’an’da onun göçleriyle alakalı bir bilgi yoktur. Bu konu Tevrat’ta çok ayrıntılı olarak

91 el-Ankebût 29/24-26; el-Enbiya 21/68. 92 el-Buhârî, Tefsîr, “Âl-i İmran”, 13. 93 et-Taberî, Târîh, I, 146-147. 94 el-Enbiya 21/69.

95 el-Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’an, III, 317.

96 Kutub, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’an, Beyrut, 1988, IV, 2388. 97 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, XI, 266.

(26)

ele alınmıştır. İbn Sa’d ‘a göre İbrahim (as) ateşten kurtulduktan sonra iman edenlerle birlikte Fırat nehrini geçerek önce Şam bölgesine, oradan da Harran’a gelmiştir.98 Amcası Haran’ın kızı Sâre’de99 iman edenler arasındaydı. Hz. İbrahim Sara ile evlenir. Burada bir süre kaldıktan sonra, eşi Sâre ile yeğeni Lût’u da yanına alarak Mısır topraklarına doğru göç etmeye başlar.100 Mısır’a geldiğinde, hadislerde de ifade edildiği gibi, Firavunla arasında Sare konusunda önemli bir gelişme yaşanır. Hz. İbrahim Sare’yi Firavun’un şerrinden korumak için onun kendisinin kız kardeşi olduğunu söyler.101 Ancak bu hadiseyi yeri geldiğinde tekrar ele alacağımızdan, burada sadece değinmekle yetiniyoruz.

1.5.Hz. İbrahim’in Göçleri

Hz. İbrahim’in göçleri daha çok Tevrat’ta ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Kur’an’da Hz. İbrahim’in Mekke’ye yaptığı yolculuk anlatılarak İslam ümmeti açısından bu şehrin önemine dikkat çekilmiştir. Burada İbrahim (as)’in göçleri bağlamında Mekke’ye olan yolculuğunu değerlendirmekle yetinmek istiyoruz.

Kur’an başta olmak üzere, İslam kaynaklarına göre Hz. İbrahim’in eşi Sare kısır olup, uzun süre çocuğu olmamıştır.102 Bu nedenle İbrahim (as)’in zaman zaman çocuk özlemi çektiği belirtilmiştir.103 Durumu fark eden Sare, Mısırdan getirdiği cariyesi Hacer’i Hz. İbrahim’e nikâhlar. Bir süre sonra Hacer, İsmail adında bir çocuk dünyaya getirir. Ancak İsmail’in doğumundan sonra Sare, Haceri kıskanmaya başlar. Sare yaşlılık çağındayken, Melekler ona da bir çocuk doğuracağı müjdesini verirler. Sare; “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey!”104 diyerek hayretini gizleyemedi. Bundan sonra Sare’nin kıskançlığı daha da artar ve İsmail ile annesinin evden çıkarılmasını ister. Hz. İbrahim Allah’ın emriyle ikisini alır ve Mekke’ye yerleştirir.105

98 İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 46.

99 Başka bir görüşe göre Sâre Harran Kralının kızıdır. bk. et-Taberî, Târîh, I, 148. 100 et-Taberî, Târîh, I, 148; İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 46-47.

101 el-Buhârî, “Enbiya”, 9, “Nikâh”, 12, “İkrah”, 6; Müslim, Ebu’l-Hüseyn b. el-Haccac, Sahih-i Müslim

(nşr. Muhammed Fuad Abdulbâkî), Dâru İhyâi Turâsi’l-Arabî, Beyrut, ts., “Fedâil”, 154; Ebû Dâvud, Süleyman b. el-Eş’as, Sünen’ü Ebî Dâvud (nşr. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd), Daru’l-Fikr, Beyrut, ts., “Talak”, 16.

102 Hûd 11/71-73.

103 Kuzgun, Şaban, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Se-Da Yayınları, Ankara, 1985,

s.68.

104 Hûd 11/71-72.

(27)

Çocuklarını tek başına susuz bir araziye terk etmek, Hz. İbrahim için büyük bir imtihandı. Bu yüzden Allah’a şöyle yalvarıyordu: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır.”106

Hz. İbrahim geri döndüğünde, yiyecek ve içecek hiçbir şeyin bulunmadığı ve hiçbir insanın yaşamadığı bu ıssız yerde, Hacer ve İsmail yapayalnız kalmışlardı. İsmail bir süre sonra susayınca, Hacer etrafta su aramaya çıkar ve Safa-Merve arasında koşuşturmaya başlar. Bugünkü zemzem suyunun bulunduğu yerden bir suyun fışkırdığını görür ve oradan çıkan su ile İsmail’le birlikte ihtiyaçlarını giderirler.107 Bu sırada suyun çıkmasıyla kuşlar bu bölgeye hücum etmişti. Cürhüm kabilesinden bir topluluk Şam’a gitmek üzere çevreden geçiyorlardı. Kuşları görünce buralarda bir suyun olması gerektiğini düşünerek, kuşların uçuştuğu yere geldiklerinde, orada bir kadın ve bir çocuğun olduğunu gördüler. Onların yanlarına gelerek su almak için izin istediler. Daha sonra Cürhümlülerden bir gurup gelip, buraya yerleştiler. Burada yeni bir yerleşim merkezi oluşmaya başladı. Hatta Hz. İsmail onlardan bir kızla evlenerek, kısa sürede onların dillerini de öğrenmişti.108

1.6.Hz. İbrahim’in Oğlunu Kurban Etmesi

Hz. İbrahim şimdi daha büyük bir imtihanla karşı karşıyadır. Daha önce ateşe atılmış,109 ailesini Allah’ın emri gereği kimsesiz bir bölgeye bırakmış,110 müşriklerle mücadele etmişti. Fakat imtihanın boyutu giderek değişmiş ve İbrahim (as) sabırla mücadelesine devam etmiştir.

Bir gün Hz. İbrahim; “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver.”111 diye yalvardı. Bunun üzerine Yüce Allah peygamberine bir çocuk ihsan eder. İbrahim (as) bir gün bir rüya görür ve Kur’an bu olayı şöyle nakleder:

106 İbrâhîm 14/37.

107 İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 51-52; et-Taberî, Târîh, I, 150; İbn Kesîr, İmaduddîn Ebi’l Fidâ İsmail

ed-Dımeşkî, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Mektebetü’l-Mearif, Beyrut, ts., I, 155; İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiya, s.139.

108 et-Taberî, Târîh, I, 152-153; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 155; bk. el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an,

IX, 314; Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 837-838.

109 el-Enbiya 21/51-72. 110 İbrâhîm 14/37. 111 es-Saffât 37/100.

(28)

“Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni kurban ettiğimi görüyorum, bir düşün, ne dersin? dedi.”

“Ey babacığım! Ne ile emrolunduysan yap, Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin dedi.”

“Böylece ikisi de Allah' a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız.” diye seslendik.

“Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler içinde “İbrahim'e selam olsun” diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte iyileri böylece mükâfatlandırırız. Doğrusu o, inanmış kullarımızdandı. Ona, iyilerden olan İshak'ı peygamber olarak müjdeledik.”112

Hz. İbrahim, duasında oğlu olursa onu Allah yolunda kurban edeceğini vaad etmişti.113 Seksen altı yaşına geldiğinde, Allah ona ilk çocuk olarak İsmail’i verdi.114 O da gördüğü rüyayı hiç tereddüt yaşamadan uygulamak ister. Çünkü Peygamberlerin rüyası haktır.115 O Allahtan gelen vahiy mesabesindedir. Bundan dolayı Hz. İbrahim Allahın emrini yerine getirme konusunda hiçbir tereddüt yaşamamıştır. Hz. İbrahim oğlunun imanını denemek için onu zorla kurban etmektense, kolaylıkla bu işi icra etmek için rüyasını anlatır. İsmail’in sadakat göstermesi, onun da imanındaki yüceliği göstermektedir.

Allahın peygamberi, bu en ciddi imtihan olan evladını kesme imtihanını başarıyla tamamlamıştır. Allah onun bu sadakati karşısında İsmail yerine bir koç göndererek, Hz. İbrahim’e İsmail’i yeniden bağışlamıştır.

Bu olay tarihen sıkça rastlanan insan kurbanı vakalarının, Hz. İbrahim’le ortadan kaldırıldığını gösterir.116

Müfessirler kurban konusunda zaman zaman farklı yorumlar getirmişlerdir. M. Esed, ayetlerin bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi halinde, Hz. İsmail’in

112 es-Saffât 37/102-112.

113 et-Taberî, Târîh, I, 164.

114 İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiya, s.142.

115 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân , X, 506; İbnü’l Cevzî, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed, Zâdu’l-Mesîr fî

İlmi’t-Tefsîr, el-Mektebu’l-İslâmî, 3. Baskı, Beyrut, 1404, VII, 72; el-Beydâvî, Kadi Nasiruddin Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2000, III, 155; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 142, II, 187-188.

116 Tevrat’ta ilk çocuğun kurban edilmesi hadisesinden sıkça bahsedilir. Çıkış, 13/2-12, 22/29; Sayılar,

3/13, 8/17, bk. Canan, Hz. İbrahim’den Mesajlar, s.121; Ay, Eyup, “Hz. İbrahim Kıssasına Arkeolojik Bir Projeksiyon” (IV.Kur’an Haftası Sempozyumu), Fecr Yayınları, Ankara, 1998, s.194-195.

(29)

kurban edilmek istenmesinin Allahın emri olmadığını, ayrıca sözü edilen kurbanın her yıl hac döneminde Müslümanlar tarafından kesilen kurbanlar olduğunu söylemektedir.117

Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim’in hangi oğlunu kurban ettiği konusunda açıkça isim belirtilmemiştir. Müfessirlerden İsmail olduğunu söyleyenlerin yanında, İshak diyenler de vardır.118 Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Kur’an önce kurban olayını zikrediyor, sonra Allah İbrahim’e İshak adında bir çocuk müjdeliyor.119 İbrahim (as)’in kurban emrinden hemen sonra hiç tereddüt etmeden ilahi emri yerine getirmek istemesi karşısında, Allah ona İshak’ı vererek kendisini mükâfatlandırmıştır.120

İshak’la müjdelenme olayının kurban kıssasından sonra gelmesi, kurban edilecek olanın İshak’tan başkası olması gerektiğini açıklar.121 İbn Kesîr bu konuda şöyle söyler: “Buraya İshak kelimesi körü körüne sokulmuştur. Çünkü O, Hz. İbrahim’in tek ve ilk çocuğu değildir. Kurban edilmek istenen ancak İsmail’dir. Yahudiler bu iddiayı Araplara olan kıskançlıklarından dolayı ortaya atmışlardır. Çünkü Hz. İsmail, Hicazda oturan ve Allah Resulünün içinden geldiği Arapların babasıdır. Yahudilerin bağlandıkları İsrail denen Yakub’un babası ise İshak’tır. Bundan dolayı Yahudiler bu şerefin kendilerine ait olması için Allah (cc)’ın kelamını tahrif etmişlerdir.”122

Taberi de Tarihinde şöyle bir olay nakleder: Ömer b. Abdilaziz (ö.101) Müslüman olmuş bir Yahudi bilginine Şam’da kurban hadisesini sorar. O da: “Ey Müminlerin emiri! Bu olayı Yahudiler de bilirler. Fakat onlar sizi çekemedikleri için, İsmail yerini İshak’ın kurban edildiğini söyleyerek gerçeği gizlemektedirler.”123 şeklinde cevap verir.

Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: “Yerine fidye verilen kurbanlık, İsmail’dir. Yahudiler onun İshak olduğunu ileri sürerek yalan söylemişler.”124

Kuranda Hz. İshak’la beraber Hz. Yakup da müjdelenmiştir.125 Dolayısıyla kurban edilecek birinin oğlunun da müjdelenmiş olması, kurbanın gerçekleşmeyeceğini söylemektir. Aksi halde Kur’an kendi kendisiyle çelişmiş olur ki, bu da muhaldir. Hz. İbrahim oğlunu kesmeyeceğini bilseydi, imtihanın anlamı kalmazdı.126 Demek ki kurban

117 Esed, Kur’an Mesajı, II, 917-918.

118 Geniş bilgi için bk. et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 510-517. 119 es-Saffât 37/112.

120 Mehrân, Dirâsâtün Târihiyye, I, 180-181; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 561. 121 Tabbârâ, “Hz. İbrahim”, s.566.

122 İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 159. 123 İbn Kesîr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.147. 124 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 513. 125 Hûd 11/71.

126 Solak, M. Fatih, “Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim” (Yüksek Lisans Tezi), AÜ

(30)

hadisesi, daha Hz. İshak dünyaya gelmeden önce gerçekleşmiştir.127 Ayrıca kurban meselesi Mekke’de yaşanmıştır ve zaten İsmail (as) de orada bulunmaktaydı.128

Şu hususun da önemli olduğunu düşünüyoruz: “Kurban hadisesinin Yahudi şeriatında izi yoktur. Eğer İshak (as) kurban edilmiş olsaydı, Yahudi şeriatında bundan bir iz kalırdı. Çünkü onların ibadetlerinin özünü kurban ve adak oluşturduğu halde, İbrahimî kurbana nispet ettikleri bir ibadetleri bulunmamaktadır.”129

İsmail (as)’in kurban kıssasında, her iki tarafın da üstün bir sadakat anlayışı sergilediklerini görüyoruz. Bu yüzden kurban Hz. İbrahim ve oğlunun şahsında sembolleşmiş bir teslimiyeti gözler önüne sermektedir.130 Burada akıl yerine teslimiyet hâkimdir. Çünkü Allah’ın emretmiş olduğu böyle dini imtihanlarda fazla mantık aranmamalıdır. Hz. İbrahim bu olay karşısında “neden” ve “nasıl” sorularını sormadan, emre itaat edip teslimiyet göstererek, Halilullah mertebesine yükselmiştir. Kurban olayında Hz. İbrahim’in teslimiyeti ön plana çıkarılmalıdır. Neticede hem İsmail hem de İshak onun çocuklarıdır ve İbrahim (as) öz çocuğuyla imtihan ediliyor. Bunu “güçlü iman”dan başka bir kelimeyle izah etmek mümkün değildir.

1.7.Kâbe’nin İnşası

Hz. İbrahim bir süre oğlundan ayrı olarak yaşadıktan sonra tekrar Mekke’ye gelir. Allah ona ibadet için bir ev yapmasını emretmişti. Bu sırada İsmail (as)’in otuz yaşında olduğu rivayet edilmiştir.131 Hz. İbrahim oğluna kavuşma sevincini yaşamakla birlikte, Allah’ın ibadet için buraya bir bina yapmayı emrettiğini132 oğluna bildirdi. Yüce Allah Kâbe’nin yapılacağı yeri de onlara bildirmişti.133 Onlar da tevhid inancı adına Kâbe, yani Beytullah’ı inşa etmeye karar verirler. Daha sonra Kur’an bu olayı şöyle bildirmektedir:

Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını

namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik.”

127 Harman, Ö. Faruk, “İsmail”, DİA, İstanbul, 2001, XXIII, 79. 128 en-Neccâr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.149.

129 Harman, Ö. Faruk, “Hz. İbrahim ve Kurban”, Hz. İbrahim’in İzinde, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı

Yayınları, İstanbul, 2001, s.126.

130 Piriş, Şaban, Hz. İbrahim, Denge Yayınları, İstanbul, 1998, s.56. 131 İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 52.

132 el-Buhârî, “Enbiya”, 12.

(31)

“İbrahim: “Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır” demişti. Allah ta: “İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç” buyurmuştu. “İbrahim ve İsmail, Kâbe’nin temellerini yükseltiyordu: “Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin.” Rabbimiz! “İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabul buyur, çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin.” “Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin.”134

Kâbe’nin yapımı devam ederken, duvarlar yükselmiş ve İbrahim (as)’in uzanıp yerden taş alması güçleşmişti. Bunun üzerine İsmail (as) bir taş getirerek, Hz. İbrahim’in ayağının altına koyar. Günümüzde “Makam-ı İbrahim” olarak bilinen bu taş, iskele vazifesi görerek inşaatın sonuna kadar kullanılmıştır.135 Bunun yanında Makam-ı İbrahim’in Hz. İbrahim’in insanları Hacca çağırırken üzerine çıktığı taş olduğuna dair görüşler de mevcuttur.136

Kâbe’nin yapımı tamamlanınca, bir yerin boş kaldığını görürler. İsmail (as) taş armaya gider. Döndüğünde boşluğa uygun bir taşın yerleştirilmiş olduğunu görür ve babasına bunun kim tarafın getirildiğini sorar. Hz. İbrahim, taşın Cebrail (as) tarafından ve cennetten getirildiğini söyler.137 Bu taş “Hacer’ul Esved” olarak bilinen taştır. Bu konuda birçok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin ortak yönü, Hacer’ul Esved’in tavafın başlangıç noktasını oluşturduğu yönündedir.

Allah Hz. İbrahim’e ve Hz. İsmail’e Kâbe’yi her türlü maddi ve manevi kirlerden ve şirkten temizlemelerini ve oranın gerek tavaf edenlere, gerekse ibadet için itikâfa girenler için temiz olmasını emretmiştir. Onlar Kâbe’yi ibadete hazır hale getirdikten sonra şöyle dua ederler:

  !"#

ُ

        

“Rabbimiz bizden

(bunu) kabul et. Şüphesiz, sen işiten ve bilensin.”138

Kâbe’nin yapılma sebebi, orayı insanlar için toplanma ve güven yeri kılmak ve insanları ibadet için buraya davet etmektir. Hz. İbrahim daha önce İsmail ile Hacer'i

134 el-Bakara 2/125-129.

135 el-Buhârî, “Enbiya”, 12; et-Taberî, Târîh, I, 156. 136 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, I, 407.

137 et-Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, el-Câmiu’s-Sahîh (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Dâru

İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, ts., “Hacc”, 49.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

12 Atik, Bilal, Kral ve Peygamber Olarak Davud (as) ve Süleyman (as) Kıssalarıyla Verilmek İstenen Mesajlar, (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, SBE,

“izafi güzel” olan )eklinde bir tasnif yapabiliriz. Böyle bir tasnif çerçevesinde maddi alem, uhrevi alem ve ahlâki erdemler sahas ndaki güzellikler izafi güzelli3i temsil

Siyasî polisin tahminle ri ve istihbaratı doğru çıkmış ve Aziz Nesin’in valizleri içinde Nazım Hikmet’in vasiyetname­ sini hâvi ses bandından başka daha

İkinci düzey özne -ki bu genelde insan üzerine çalışan tüm bilim in- sanları, bu konun özelinde ise antropolog ya da etnolog olarak

Bu noktadan hareketle hırsızlık suçu ile ilgili Tevrat hükümleri ile Kur’ân ahkâmı mukayese edildiğinde Tevrat’ın suçluya vermiş olduğu ceza- ların Kur’ân’a göre daha

RESUL KUR’AN’NIN KUR’AN TEFSİRİ OLAN DİP NOTLARIN ALTINDAKİ İLAVE DİP NOTLAR, KUR’AN’DAKİ DİN İLE UYDURULAN DİN ARASINDAKİ O KONUDAKİ FARKIN SERGİLENMESİ

İsa bölgeye gelir gelmez mezarlık mağaralarında yaşayan, cine tutuldukları için kendilerine ve başkalarına zarar veren, zincirlerle bile zapt etmenin mümkün olmadığı