• Sonuç bulunamadı

Konuyla İlgili Ayetlerin Yorumlanma Biçimleri

3. KUR’AN’DA VE TEVRAT’TA HZ İBRAHİM KISSASININ

2.2. Konuyla İlgili Ayetlerin Yorumlanma Biçimleri

En’am Suresinin ilgili ayetleri bağlamında ele alacağımız bu konu hakkında, çeşitli yorumlar yapılmıştır. Bu yorumları genellikle üç başlık adı altında ele alabiliriz:

2.2.1. Ayetlerin Zahiri Manada Yorumlanması

Hz. İbrahim’in gök cisimlerinden hareketle gerçek ilaha gidişini haber veren ayetler hakkında çok çeşitli yorumlar yapılmıştır.

Bazı yorumcular bu olayı açıklarken, Kur’an’daki ayetlerden hareketle, bu meseleyi İbrahim (as)’in Tanrı arayışı bağlamında değerlendirmektedirler.331

Bu yorumu tercih edenlere göre Hz. İbrahim buluğ çağına ermeden önce bu hadise yaşanmıştır. Bu da onun mükellef olmadan önceki döneminde olduğu için, herhangi bir sorumluluk gerektirmez. Çünkü hükümler baliğ olduktan sonra sabit olur.332

Bu görüşü savunanlardan biri olan Taberi’ye göre bu olay, Hz. İbrahim 15 aylık bir çocuk iken 15 yıllık bir insan haline geldiği ve o güne kadar kaldığı mağaradan

330 Yitik, Ali İhsan, “Hz. İbrahim’in İnanç Konusundaki Rasyonel Çabaları”, Hz. İbrahim’in İzinde,

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001, s.148.

331 en-Neccâr, Kasasu’l-Enbiyâ, s.120. 332 Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, V, 83.

dışarı çıktığı ilk gece vuku bulmuştur. İbrahim (as) o gece dışarı çıktığında göklerin ve yerin yaratılış keyfiyetini düşünmüş, böylece ayetlerde geçen akıl yürütmeler bu gece yaşanmıştır.333 Bu hikayeyi doğru kabul edersek, Hz. İbrahim’in kafasında daha bu olay vuku bulmadan önce, içinde yaşadığı sosyo-kültürel şartlara göre oluşmuş bir Tanrı fikrinin334 mevcut olduğu problemi ortaya çıkacaktır.

Hz. İbrahim ilk önce gökte parlak bir yıldız görür ve  “Bu benim  rabbimdir.” der. Ancak bir müddet sonra yıldız kaybolur, İbrahim (as)’de onun Rab olamayacağını anlar ve şöyle der: “Bu bir ilah olamaz. Ben kaybolup gizlenenleri sevmem.” Çünkü O, İlah olan varlığın hükümranlığının daim olduğunu, saltanatının hiçbir zaman zeval bulmayacağını da önceden bilmektedir. Ancak Mâtürîdiye göre eğer İbrahim (as) bu sırada tanrının görülemeyeceğini, O’nun zaman ve mekândan münezzeh olduğunu bilseydi, Tanrıyı gökte aramazdı.335 Bu yaklaşım açıkça Hz. İbrahim (as)’in bir arayış içerisinde olduğunu varsaymaktadır. İbrahim (as) aynı akıl yürütmeyi ay ve güneş hakkında da yapar. Onların da yok olmalarından sonra fani varlıkların Tanrı olamayacağını anlamış ve bunları da yaratan bir ilahın var olduğu gerçeğine ulaşmıştır. Ancak bu zahiri yaklaşımın pek çok sakıncalarla beraber Kur’an’ın bütünlüğüne uymadığını görmekteyiz.

Şunu ortaya koymak gerekir ki, Hz. İbrahim’in mağara hayatı ile ilgili rivayetler, fazla makul gözükmemektedir. Reşit Rıza (ö.1935) bu kıssanın mevzu olduğunu ve İbni İshak’ın bunu Yahudilerden aldığını söylemektedir.336 Çünkü Yahudilerin elinde bulunan metinlerde bu olayın anlatıldığı ifade edilmiştir.337

Mevdûdî, ise şunları söyler: “İbrahim Peygamber'in olgunluğa ulaşmadan önce yıldızları, ayı ve güneşi görmemesi için bir mağarada doğup büyüdüğünü söylemek yanlıştır. Çünkü sorun hayali hikâyeler uydurmayı gerektirmeyecek ölçüde açıktır.”338

Bu nedenle Hz. İbrahim’in başından geçen bu hadiseyi onun mağara hayatına atfetmek doğru olmadığı gibi, ilk defa yıldızları gördüğünü iddia etmek de yanlış bir yorum olacaktır. Çünkü O, bu seviyeye gelmeden önce birçok defa yıldız, ay ve güneşi görmüştür. Bu tabiat olaylarını daha önce görmüş olan zeki bir çocuğun yıldıza

333 et-Taberî, Târîh, I, 143.

334 el-Mâtürîdî, Ebû Mansur Muhammed b. Mahmud, Te’vîlât’u Ehli’s-Sünne (nşr. Fatma Yusuf el-

Haymî), Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2004, II, 132.

335 el-Mâtürîdî, Te’vîlât’u Ehli’s-Sünne, II, 138.

336 Reşit Rıza, Muhammed, Tefsîru’l-Menar (Tefsîru’l-Kur’an’il-Hakîm), Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1.

Baskı, Beyrut, 1999, VII, 460.

337 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, III, 69. 338 el-Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’an, I, 569.

“Rabbim” derken, daha büyük olan ayın varlığından ve ay için “Rabbim” derken de daha büyük olan güneşin varlığından habersiz olması ve bunların daha önceki doğuş ve batışlarını görmemiş olması mümkün değildir. Burada yapılmış olan şey, onun doğumuyla alaka kurduracak mitolojik bir hikâye devreye sokmaktır.339

Hz. İbrahim’in güneş ay ve yıldızlarla ilgili takındığı tavırlar ikinci bir görüşe göre onun akıl baliğ olmasından sonra yaşanmıştır. Bu görüşün sahipleri ayetler hakkında değişik yorumlar yapmışlardır. 340

Bu meseleyle ilgili olarak Hz. İbrahim hakkında böyle bir iddiada bulunmak ve bu iddiaya dair bazı delilleri varsaymak çok uzak bir ihtimal olarak gözükmektedir.

Başta şunu açıkça ortaya koymak gerekir ki, yıldızların Rab olduklarını söylemek, ittifakla küfürdür. Hâlbuki peygamberlerin kâfir olması, icmâ ile mümkün değildir. O’nlar ismet sahibi olup, peygamberlikten önce de günahlardan korunmuşlardır. Şayet böyle olmasaydı, Allah O’nları insanlara önder yapmaz, elçilik görevi gibi önemli bir vazifeyi O’nlara vermez ve kendilerinin cehennem azabıyla korkutulmaları gerekirdi 341 Demek ki Peygamberler sürekli bir ilahi kontrol altında bulunmakta ve Allah’ın yardımı sayesinde bir takım hatalardan uzak durmaktadırlar. Çünkü kendisinin emrine uymanın vacip olduğu bir kimsenin günah ve masiyete düşmesi, hem akla hem de nakle ters düşmektedir.342

İbrahim (as) Rabbini bu hadiseden önce, delillerle tanıyıp bilmişti. Bunun doğruluğunun delili, Cenab-ı Hakkın bu hadiseden önce O’nun babası Âzer’e; “Sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu seni ve kavmini apaçık bir dalalette görüyorum.”343 demiş olduğunu haber vermektedir.

Yüce Allah Hz. İbrahim’in, babasını putlara ibadeti bırakıp tevhid dinine gelmeye yumuşak bir üslupla çağırdığını nakletmektedir. Çünkü O, babasına; “Babacığım işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”344 demişti. Halbuki Allah burada onun babasını putlara ibadeti yasaklamaya ve tevhide sert sözlerle davet ettiğini anlatmıştır. Malumdur ki başkasını

339 Pak, Zekeriya, “Hz. İbrahim Yıldız Ay ve Güneşi Rab Edindi mi”, Akev Akademi Dergisi, 2003, sayı:

XIV, s.67.

340 Değişik görüşler için bk. Sarıkaya, Nedrettin, “Hz. İbrahim’in Masumiyeti ve Örnek Oluşu” (Yüksek

Lisans Tezi), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1996, s.74-105.

341 er-Râzî, Fahreddin, İsmetu’l-Enbiyâ, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2. Baskı, Beyrut, 1988, s.26-35; es-

Sâbûnî, Muhammed Ali, en-Nübüvve ve’l-Enbiya, byy., 1980, s.53-54.

342 Güzel, Kazım, “Hz. İbrahim (a.s.) ve İsmet Sıfatı” (Yüksek Lisans Tezi), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Konya, 1993, s. 89-90; Çetinkaya, Harun, “Hz. İbrahim ve Nübüvveti” (Yüksek Lisans Tezi), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1991, s.73.

343 el-En’am 6/74. 344 Meryem 19/43.

Allah yoluna davet eden, yumuşaklığı sertliğe, iyi davranmayı kabalığa tercih eder. Sertliğe ve kabalığa ancak uzun süren bir tebliğ döneminden ve muhataptan ümit tamamen kesildikten sonra başvurulur. Buradan Hz. İbrahim’in babasını defalarca tevhid dinine davet etmesinden sonra bu yönteme başvurduğu anlaşılır.

Bu olay Yüce Rabbimizin Hz. İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdikten sonra meydana gelmiştir. O böylece arşın ve kürsünün üstünde olanları ve bu ikisinin altından, yerin altına kadar olan şeyleri de görmüştür. Böylece melekût, semavat ve arzda bulunan hayret ve hayranlık uyandıran bütün hususiyetler olabildiği gibi, mülk ve hükümranlık da olabilir.345 Dini bakımdan böyle bir mertebede bulunan ve Allah’ı bu şekilde bilen bir kimsenin, yıldızların ilah olabileceğini düşünmesi nasıl uygun olsun? Kaldı ki güneş, yıldız ve aydan daha büyük olmasına rağmen, onu en sona bırakması, Hz. İbrahim’in istidlal getirmeye yönelik bir metot izlediğini göstermektedir.346

Gök cisimlerinin mahlûk olduklarının delilleri birçok yönden açık olarak mevcuttur. Bu kesin delillere rağmen en akıllı ve en âlim kimse şöyle dursun, akıl ve anlayış bakımından nasibi çok az olan kimselere bile, yıldızların “Rab” olduğunu söylemek uygun düşmez.

Yüce Allah İbrahim (as)’i anlatırken, “Çünkü o rabbine tertemiz bir kalp ile gelmişti.”347 buyurmuştur. Derece bakımından kalbin temiz ve serin oluşunun en azı, küfürden temiz ve selim olmasıdır.

Cenab-ı Allah Hz. İbrahim’i överek, “And olsun ki biz daha evvel İbrahim’e rüşdünü verdik. Biz onun her türlü halini biliyorduk.”348 buyurmuş ve ayette Hz. İbrahim’e rüşdünün, daha tefekkür çağına gelmeden önce verildiğine işaret edilmiştir. Rüşd kelimesi nübüvvet manasına geldiği gibi, hidayet, ilahi kanunları uygulayarak ümmeti ıslah etmek gibi manalara da gelmektedir.349 Ayrıca “Biz onu biliyorduk” ifadesi, “Biz onun temizliğini ve kemalini biliyorduk.” demektir.

Benzeri bir başka ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah risaletini (peygamberliğini) nereye vereceğini çok iyi bilendir.”350

345 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, V, 241.

346 er-Râzî, Fahreddin, İsmetu’l-Enbiyâ, s.50-51. 347 es-Saffât 37/84.

348 el-Enbiya 21/51.

349 Görüşler için bk. İyibildiren, Ahmet, “Kur’an’da İbrahim (a.s.)” (Doktora Tezi), SÜ Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Konya, 1990, s.78-79.

Allahu Teala “Böylece biz ibrahim’e kesin ilime erenlerden olması için, göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk.”351 buyurmuştur. Bu ayet, İbrahim, bu gösterme sebebiyle kesin ilme erenlerden olsun diye demektir. Yüce Allah bundan sonra

  

 

“ve üzerine karanlık çökünce…” buyurmuştur ki, bu ifadenin başında ki “F” harfi tertip manasında olduğu için bu işlerin peş peşe geldiğini gösterir. Böylece bu hadisenin, Hz. İbrahim, rabbini tanıyan kesin ilim sahibi olup semavat ve arzın melekûtuna vakıf olduktan sonra vaki olduğu anlaşılmış olur.352

Bu hadise, Hz. İbrahim’in kavmi ile münazarası sebebiyle vuku bulmuştur. Bunun delili şudur: Yüce Allah bu olaydan bahsettikten sonra, “İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz hüccet bu idi”353 buyurmuş ve burada “kavmine karşı” ifadesini kullanmış, “kendisi için veya kendine karşı” denmemiştir. Bu ayet açıkça gösteriyor ki bu münazaranın, onun kendisi için marifetullahı elde etmek değil, kavmini imana ve tevhide götürmek için yapılmış olduğu anlaşılır.354

Bazı müfessirler, bu olayın Hz. İbrahim mağarada iken gökyüzüne bakmakla meşgul olduğu bir zamanda meydana geldiğini söylemektedirler ki bu yanlıştır.355

Eğer durum böyle olmuş olsaydı mağarada ne onun kavmi ne de herhangi bir put bulunmaktaydı. Böyle bir durumda Hz. İbrahim’in “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a şirk koştuğunuz şeylerden uzağım.” 356 demiş olması uzak bir ihtimaldir. Çünkü İbrahim (as) onların yıldız, ay ve güneşle Allah’a ortak koştuklarını zaten bilmektedir.

Kur’an’da Yüce Allah, “Kavmi ona hüccet getirmeye kalkıştı. O dedi ki: Allah beni doğru yola iletmişken siz benimle O’nun hakkında hala çekişiyor musunuz?”357 buyurmaktadır. Eğer Hz. İbrahim ve kavmi henüz birbirlerini görmemişlerse onların kendisiyle münakaşa ve münazara etmelerinden nasıl söz edilebilir?

İşte bu da Hz. İbrahim’in kavminin içine girip, onların putlara taptıklarını gördükten ve kendisini de o putlara ibadete çağırmalarından sonra yıldızlara, aya ve güneşe bakarak istidlal etmekle meşgul olduğunu gösterir. Böylece O putperestleri reddetmek ve görüşlerinin batıllığına dikkat çekmek için,

$ %& '() *

“Ben böyle sönüp batanları sevmem” demiştir.

351 el-En’am 6/75.

352 er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 50. 353 el-En’am 6/83.

354 İyibildiren, Ahmet, “Kur’an’da İbrahim (a.s.)”, s.93. 355 er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 50-51.

356 el-En’am 6/79. 357 el-En’am 6/80.

Allah’u Teala İbrahim peygamberin kendi kavmine şöyle dediğini nakletmektedir. “Hem siz, Allah’ın (tanrılıklarına dair) hiçbir delil ve burhan indirmediği şeyleri O’na eş tanımış olmanızdan korkmazken, ben sizin Allah’a eş tuttuğunuz o nesnelerden niçin korkayım?”358

Bu ayet kavminin onu, putları ile korkuttuklarını gösterir. Nitekim Cenab-ı Hak, Hûd (as)’un kavminin kendisine “Biz, Tanrılarımızdan kimi seni fena çarpmış demekten başka bir şey söylemeyiz.”359 Böylece bu sözün Hz. İbrahim henüz mağarada iken söylenemeyeceğini göstermektedir.

Bu istidlal hadisesinin vuku bulduğu geceden önce bir gündüz geçmiş ve Hz. İbrahim o gün güneşin doğup batışını gözlemlemiştir. Buna göre Hz. İbrahim’in güneşin o geceden önceki gündüzde batışıyla bir ilah olamayacağını istidlal etmiş olmalıdır. Bu delille güneşin ilah olamayacağı anlaşılınca bu ay ve yıldızlar hakkında da haydi haydi söz konusudur. Bu izah ancak “Bu hadiseden maksat İbrahim (as)’in kendisi için marifetullahı elde etmesidir” dersek geçerli olur. Ama bundan maksat Hz. İbrahim’in kavmini hakkı kabule mecbur bırakmasıdır dersek, böyle bir soru varid olmaz. Çünkü şöyle denilebilir: Hz. İbrahim’in kavmi ile münazarası yıldızlar doğarken başlamış ve ay ile güneş doğuncaya kadar devam etmiştir. Mananın böyle olması halinde bu soru varid olmaz. Böylece Hz. İbrahim’in, ayette zikredilen gök cisimlerine sırasıyla “Bu benim rabbimdir” demiş olmasının söylenilemeyeceği sabit olur.360

Söz konusu ayetler hakkında ileri sürülen makul iddialar, En’am suresinde geçen bu hususların bazı müfessirler tarafından iyice tetkik edilmediğini göstermektedir. Mesela müfessir M. Esed, bu konuda yorum yaparken, Hz. İbrahim’in bu yolla hakikati tedrici olarak kavradığını söylemektedir.361 Oysa Hz. İbrahim’in amacı kendi kavmini tedrici olarak hakka davet etmektir.

Aklını ve gözlerini doğru bir şekilde kullanabilen bir insanın, İbrahim (as) gibi şirk'in egemen olduğu bir çevrede doğup büyümüş de olsa, hakka ulaşabileceği gerçeği ortaya konmaktadır burada. Tek şart, kişinin tabiattaki düzeni ve hareketliliği doğru olarak gözlemleyip tasavvur etmesi, onlar üzerinde dikkatlice düşünmesi ve bağlantılı, mantıki bir düşünce zinciriyle aklını kullanmasıdır. Önceki ayetlerden, İbrahim Peygamber'in hayatının bilinç kazanmasından itibaren yıldızlara, aya ve güneşe tapan bir

358 el-En’am 6/81. 359 Hûd 11/54.

360 er-Râzî, İsmetu’l-Enbiyâ, s.50-58; er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 50-52; Ayrıca bk. el-Kurtubî, el-

Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, VII, 26-29; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’an’il-Azîm, II, 202-205; el-Âlûsî, Rûhu’l- Meânî, VII, 197-203.

halkın içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, onun gerçeği araştırmadaki kalkış noktasının, “bu nesneler gerçekten Rabb olabilir mi?” sorusu olması tabiidir. İşte, Onun düşüncesi bu soru çevresinde merkezileşmiş ve halkının tüm tanrılarını değişmez bir kanuna bağlı olup, bu kanuna göre hareket ettiklerini keşfedince de kaçınılmaz olarak, bu tanrılardan hiçbirinin Rabb adını alabilecek herhangi bir niteliğe sahip olmadığını ortaya koymuştur.362

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Newton'un hayatındaki ünlü bir olayla izah yapan Mevdûdî, bu durumu şöyle açıklamaktadır. “Bir gün Newton ağaçtan bir elmanın yere düştüğünü görünce, zihninde birden şu soru canlanır: Nesne neden yere düşer? Sonunda o yerçekimi kanununa varır. Burada da kuşkusuz şöyle bir soru sorulabilir: Bu olaydan önce Newton hiç yere düşen bir şey görmemiş miydi? Herhalde, daha önce pek çok şeyin yere düştüğünü gördüğü kesindir onun. O halde, belli bir günde belli bir elmanın yere düşmesi nasıl olmuştur da, daha önce her gün yere yüzlerce düşüşün uyandırmadığı bir zihin faaliyetine yol açmıştır? Cevap basittir: Zihin her zaman aynı tür gözlemle aynı şekilde harekete geçmez. İnsan gözü önünde aynı şeyin tekrarlanıp durduğunu görür de, zihni hiç bir faaliyete geçmez; fakat birden bir an gelir, aynı şeyi bu kez görmek zihin faaliyetini belli bir soruna yöneltir. Veya kişinin zihni bir sorunun çözümüne öylesine dalar ki, birden her zaman gözünün önünde bulunan bir şeyi değişik bir şekilde yakalar ve zihninde bu sorunun çözüm yönünde bir faaliyet başlar. İbrahim Peygamber'de olan da aynı şeydi. Geceler gelip geçmiş, yıllarca ay, güneş ve yıldızlar doğup batmış, fakat belli bir gecede belli bir yıldızın batarken gözlenişi İbrahim Peygamber'de (a.s) merkezi “Allah'ın Birliği” gerçekliğine götüren zihin faaliyetine yol açmıştır. Belki o olgunluk çağına varalı beri, halkının dini olan ve tüm hayat sisteminin üzerine oturduğu yıldızlara, ay'a ve güneşe tapma sorunu üzerinde düşünüyordu. Sonra bir gece yıldızları gözlerken zihni birden harekete geçmiş ve bu sorunu çözmede kendisine yardım etmiştir. Yıldızları gözlemenin bu zihinsel faaliyetin başlangıç noktası olması da mümkündür.

Bu bağlamda giderilmesi gereken bir başka şüphe daha vardır. Yıldız ay ve güneşi görüp de, “Bu benim Rabbimdir” derken İbrahim Peygamber (geçici bir süre için de olsa) şirke düşmüş olmuyor muydu? Ufak bir düşünce, gerçekliği arayışında kaçınılmaz olarak şirk hakkında çeşitli akıl yürütme aşamalarından geçeceği için bu onun şirk suçunu işlemediği konusunda kişiyi ikna etmeye yetecektir. Bu bakımdan, onun

akidesini belirleyen, geçici akıl yürütmeler değil, araştırmasının yönü ve sonunda durduğu noktadır. Bu tür ara akıl yürütme aşamalarından her gerçek arayıcısı geçecektir. Bunlar gerçek uğrunadır ve nihai karar olarak değerlendirilmemelidir. Şirkin her biçimi üzerinde akıl yürütme bir sorgulama olup asla uygulama olmaz. Gerçeğin arayıcısı akıl yürütme sırasında durup, “Bu böyledir.” dediği zaman, bu onun nihai yargısı değildir Buradaki “Bu şöyledir.” “Bu şöyle midir?” anlamındadır. Bu yüzden de, geçiş aşamalarındaki sorularına olumsuz cevap verdiğinde, hemen araştırmasında bir ileriki noktaya yönelir.”363

İbrahim (as) böylece kavmini peyderpey hakikatlere götürmek ve onlara cehaletlerini hatırlatmak gayesiyle bu şekilde hareket etmiştir.364 O, kavminin huzurunda kendileri için burhan ikamesinde365 deliller serdederek hareket etmiştir.

Tedebbür ve tefekkür eden, aklını kullanan kişi, yaratılan her şeyin Allah’ın vahdaniyetine işaret eden birer ayet olduğunu anlayacak, iman ve teslimiyet noktasına yükselecektir. Matüridi’ye göre bu düşünme sayesinde insan mevcut canlı ve cansız her şeyin mükemmel olarak yaratıldığını görmek suretiyle, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah’ın birliğine ulaşacaktır.366

Hz. İbrahim’le ilgili bu meselede iki hususa önemle dikkat çekilmelidir: Birincisi Hz. İbrahim bir peygamberdir. Bu nedenle onun Allah’tan başka herhangi bir varlığa inanarak kısa süreli bile olsa onu Rab edinmesi mümkün değildir.

İkincisi, sanki Kur’an’ı Kerim’deki bütün ayetlerde Hz. İbrahim’in başından geçen tek bir olaydan bahsedilmektedir. Oysa O’nun tevhid mücadelesi bir bütün olarak incelendiğinde görülecektir ki, İbrahim (as), şuurlu bir mücadele ruhuyla hareket ederek, müşrik toplumların kendilerini sorgulamaları için müsait ortamlar oluşturmaya çalışmıştır. Demek ki Hz. İbrahim istidlal yoluyla yıldız, ay ve güneşin sönüp kaybolan varlıklar olduğunu, böylece hadis (sonradan var olan) varlıkların tapılmaya layık olmadığını ortaya koymak için böyle bir üslup takip etmeyi tebliğin başarıya ulaşması için uygun görmüştür.

363 el-Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’an, I, 568-569.

364 Reşit Rıza, Tefsîru’l-Menar, VII, 462; Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, V, 85.

365 eş-Şâtıbî, Ebû İshak İbrahim b. Mûsa, el-Muvâfakât fi Usûli’ş-Şerîa (tr. Mehmet Erdoğan), İz

Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul, 1999, IV, 335.

2.2.2. Ayetlerdeki Hususların Tebliğ Yöntemi Olarak Yorumlanması

Kur’an’ın tevhid dinine davette takip ettiği metotlardan birisi, Allah’ın dinine davet ederken bazı yöntemlere başvurmak suretiyle, insanları somut delillerle daha kolay bir şekilde ikna etmektir.

Kur’an ortaya sağlam deliller koyarak putperestlere ve inkârcılara meydan okumaktadır. Bu bağlamda Hz. İbrahim’in kavmiyle olan münazarasını verirken, Allahın varlığının ispatıyla ilgili son derece ikna edici ve düşünmeye sevk edici bir yöntem kullanmaktadır. Kur’an Hz. İbrahim aracılığıyla inkâr yolunda gitmenin imkânsızlığını, yıldızlara ibadet etmenin ne kadar asılsız olduğunu aşamalı olarak göstermiştir. Yıldızların ve diğer gök cisimlerinin kaybolmaları bu varlıkların sonradan yaratıldığına, dolayısıyla sonradan yaratılan yani hâdis olan bir varlığın yaratıcı olamayacağına delil olarak gösterilmiştir.367

İbrahim (as) bu yolla kavmiyle münazarada bulunmuştur. Yıldız, Ay ve Güneşin rab olduğunu söylemesi, aslında kavminin inançlarına göre bir hareket noktası belirlediğini göstermektedir.

İbrahim peygamber başlangıçta hikâye türünden bir örnek anlatarak söze başlamıştır. Böylece hem kendisini dinletme imkânı bulmuş, hem de putperestlerin inançlarının batıl olduğunu ortaya koymuştur.

O, “Bu benim Rabbimdir.” sözünü kavmine karşı tartışma ve delil sadedinde