• Sonuç bulunamadı

El baskısı yazmaların kaderi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "El baskısı yazmaların kaderi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E! baskısı

i

T f& H lÇ Ş

yazmaların kaderi

Zamanın, koşulların, değişi­ min bizden almaya çabaladığı yalnızca o mu? Sahil Y olu’na, Zeytinburnu civarına uzanıp, el baskısı yazma yapan Mehmet Paslıer’le dertleşelim biraz.Meh- met usta, bir zamanların yazma cen n eti T o k a t’ tan g elm iş. O T o k a t k i, bir süre O sm anlı împaratorluğu'nda yazma üretme hakkına sahip tek yermiş, valide sultanlar bura yazmaların­ dan saraya akan parayla gün sürerlermiş. Sonradan İstanbul’a da sıçramış yazmacılık. Üskü­ dar, Kanlıca, Kandilli ve Samat- ya’ya yerleşmiş. Kimi yerde çit, yemeni, çevre, kimi yerde çem­ ber, değiım i denen yazmalar, o alh sanlı kuş gibi hafif güzel­ likleriyle milyonlarca başı süsle­ miş. Örtü olmuş, yastık olmuş, giysi olmuş. Diyeceksiniz ki, şöyle bir dolan Kapalıçarşı’da, yazmadan bol ne var? Yazma dediğin hâlâ dolanıp, bükülüp başa bant oluyor, türban olu­ yor; turistlere etek oluyor, bluz oluyor, deste deste Avrupa’nın yolunu tutuyor. Doğru ama bir farkla. Artık yazmalar çokluk makine işi, el basması değil. İşte Mehmet Pasher’in derdi de bu. “ İstanbul’da el baskısı yapan 3-5 kişi kaldı.” diyor. “ Oysa 4-5 yıl öncesine kadar 40 tane vardı en azından. Gerçi makine gövdeyi daha muntazam boyuyor, daha gösterişli yapıyor ama, el işinin kıymeti olur mu onda?”

Onunla görüştüğümüz sıra­ lar, tarifsiz dertler içindeydi. Çalışma yerini uygunsuz bulmuş belediye. “ Burası ahşap, beton binaya çık” demişler. Oysa

Pas-lıer’in dediğine göre, yazma öyle bir mal ki, betonun rutubeti yaramıyor, nem, renkleri, kaliteyi bozuyor; ille de ahşap atölye istiyor.Mehmet usta “ Dayandı­ ğımız kadar dayanırız, olmazsa, beton bir yer bulup makineye döneceğiz biz de” diyor. Ama yüzü kolları boy a n sa , b in b ir güçlükle karşüaşsa da, eliyle bir bir süslediği, yaşam verdiği o desenleri, Erzincan yöresinin “ do- lak"lanm , Nevşehir’in “ satli kol­ çak” ını, Balıkesir’in “ Drama” sim

“ parçalı” sını gönülden seviyor. Sözün özü, işine âşık. Onda da aynı itiraf: “ Sevmesek yapar mıydık? B oya ithal malı... P o­ lonya, Italyan, Rus. Sonra bü­ tün boyalara koyulaşıp haslaşsın diye kattığımız kitrenin kilosu 3500 lira. Sonra kalıp, kalıpçı derdi var. Ihlamur ağacından yapılan kalıpların zaten iki ustası kalmıştı düne kadar. Birini Am e­ rikalılar aldı götürdü orada bir güzel sanatlar mektebine. Kalıp­ çı şim di A m erik a ’ da öğ ren ci y e tiş tir iy o r . A rad a bir izine yolluyorlar buraya. Geri kaldı bir kalıpçı. Yani biri bu yazma işine m erak etse, öğren m ek istese yapma imkânı bulamayacak ar­ tık.”

B ir yazmaya

125 kalıp vurulur

Mehmet Usta fason çalışıyor. Verilen kumaşa, sipariş edüen deseni uyguluyor. Desenler önce karakalem boyanıyor. Isıya tu­ tu lu y or. Sonra g öv d en in ana rengi vuruluyor. O da ısı görü­ yor. Sonra denizde yıkanıyor, kuruyor. Üstüne renkleri işleni­ y o r . K a b a ca , y a p ım ı b ö y le . Mehmet Usta, “ Bir desenli yaz­ maya ortalama 125 kalıp vuru­ lur” diyor. "Yugoslavlann Ka- palıçarşı’ da aradığı bir de Kıran- ga türü var ki, 148 kalıp girer bu modele. 148 kere el değecek yani.”

Tülbent başına kazancı20 lira. 4-5 kişi haftada 2-3 bin yazma yapabiliyorlarmış. Peki sonrası, Mehmet Usta’nın geleceği, yaz­ maların yanıu?

— “ Benim oğlanı bayan çan­ tası yapan bir tanışın yanma çırak verdim.Buraya takılsın is­ temedim.”

El baskısı yazmaların yarım, bugünde tıkanmış unutulup kal­ mış.

Saten yorganlara

ne oldu?

Hem biliyor m u sunuz, y o r ­ ganlar da aym yolun yolcusu. “ Herkesin evinde iyi kötü birkaç yorgan vardır. Yorgan da kay­ bolur mu hiç?” demeyin. N ay­ lonu, mitil üstüne n ev resimlisi, basmalısı olacak belki ama, o ışık vurdukça parlayan, yanar döner saten işlem eliler k a y b ola ca k . Çünkü vatandaşa pahalı gelecek, yok mu bunun 3 binliği diyecek, ondan kaybolacak.Sanatçı yor­ gancının karnı o paraya doym a­ yacak. Zaten usta da anlattı: Ge­ len müşteri ya sünnet düğünü, ya doğum , ya da düğüne yaptırı­ yormuş göstermelik bir yorgan.

Eskiden dolapların üstü, sandık­ ların içi dizi dizi saten yorgan­ larla doluyken, şimdi otel usulü battaniyeye çarşaf kaplayıp kul­ lanmak “ daha çağdaş, daha mo­ dem ...

Necip Mehmet Kapan duvara asılı mor, san, filiz yeşili saten yorganların gölgesinde, başım k aldırm ak sızın d ik iy o r . T itiz, hani derler ya tam anlamıyla işinin hastası. “ Bizim işte değer­ lendirme eksik. Benim 10 bine yaptığımı 7-8 bine yapan olursa, müşteri çeker gider, işçilikteki farla zor anlatırsınız müşteriye. B ir m enekşe y org an ı,n a m u slu dikersen 15 gün çalışırsın. Çe­ vir bunu paraya, kaç para eder... Sonra sanatçı adam zaman ister. Mesela ben, önce kendimi beğen- meliyim yaptığım işi. Am a ça­ buk bitireyim dedin mi, sanatçı­ lık gidiyor, para amacı kalıyor geriye. Var, 4500 liraya da saten yorgan yapan var. Am£ ipek saten değil, ceket astan kullanıyor; eski pamuklan m oto­ ra verip attırıyor, halis pamuk yerine bunu koyuyor. Böylesi kısa zamanda perişan olur gider. Benimse en büyük zevkim, müş­ terimin ‘ Usta tepe tepe kullan­ dık. hala kullanıyoruz, deyişini duymak.”

Tekirdağh Mehmet Kapan, geceleri yorgunluğumuzun üstü­ ne çek tiğ im iz y org an ların en güzellerini yapmak için didini­ yor. Şunu da eklemeden enemi­

y o r: “ Y org a n cıla r hep fak ir insanlardır. Ne var ki, zevkle çalışmalı sanatçı. Hep parayı düşündün mü olmaz. Bayram günleri bile çalıştım ben. Bir gün değil, bir ömür. Bunca zaman­ dır çalışıyorum, hâlâ işi öğren­ dim diyemem. Hâlâ yarımım.Bir kamyon çırağım var ama gene ö ğ r e n c iy im ... Yorgam güzel yapmak için, önce güzel çizmek gerek . B ir lâle, bir karanfil nasıldır bilecek adam. Bir desen işlen ince nasıl durur, bunun k ıvam ını ancak 5-10 senede öğrenir insan!”

Fiyatlar, daralan keseler, işçi­ liğe "istenen paranın müşteriye çok gelişi, bu yüzden has yorgan­ cıların giderek tükenişi, insanla­ rın artık yorganlarında pek öyle sanat ve g ö ste riş aram ayışı Mehmet Kapan’ı hüzünlendiri­ yor. Ona iyi işler dileyip yarım­ dan ayrılırk en, “ K ız m eslek liselerine yorgancılık dersleri ko­ nacakmış diye duydum” diyor. Bir yan dan da var g ü cü y le elindeki sopayı pamuk yığınına vurarak dağıtıyor, “ iy i hoş da, kadının vücudu gücü böyle vur­ maya müsait midir,siz

(2)

söyle-T Ü R K İ Y E söyle-T U R İ N G ve O söyle-T O M O B İ L K U R U M U

Ş işli Meydanı 364 İ S T A N B U L - T Ü R K İ Y E 3 > ?0 3 V

TAAHHÜTLÜ

i HECOM *!> s

1

k î .

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dış sıva edelputzdır ve tabiî

Kurunu vustadaıı bugüne kadar seramik, hükümdarla- rın yekdiğerlerine verdikleri yegâne değerli hediyeyi teşkil eden asil bir ar dekoratif branşı olduğu gibi ayni zamanda

Ruh Eğitimi (Manevi güçlenme) Birçok kişiye bunlar Beyin Yıkanma diye geleceksede, Toplumlar Beyni Yıkan- mış kişilerden oluşurlar... ancak bu Be- yin Yıkanması

Sokak ve caddelerin yeni baş- tan inşa edilmesi (rekonstruksyon) ile trafik problemi, genel olarak ve bilhassa şehrin merkez kesiminde, yeteri kadar so- mut bir surette,

bölgelerde meydana getirilmiş olup da ruh- satsız ve gayrisıhhî olan veya belediye hizmetleri bakımından büyük müşkülât ve malî külfetleri icabettiren veya şehrin

Bunlardan tamamen ayrılmış hususî büyük bir muallim odası ve önünde bir de muallimler için

Etilen elde&i için yapılan çalışmalar göstermiştir ki, özellikle artan petrol fiatları kar- şısında ekonomik olmaya yönelmiş hidrojenlemey- le yüksek ısı değerli

Rom a Anlaşm ası ile, A vru p a Ekonom ik Topluluğu para politikasının bazı genel ilkeleri, daha başlangıçta belirtilm iş bulunuyordu Anlaşmada para