• Sonuç bulunamadı

Reklamlarda Ütopya: Konut reklamlarında göstergebilimsel bir analiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Reklamlarda Ütopya: Konut reklamlarında göstergebilimsel bir analiz"

Copied!
185
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

REKLAMCILIK ANABİLİM DALI

REKLAMCILIK BİLİM DALI

REKLAMLARDA ÜTOPYA: KONUT

REKLAMLARINDA GÖSTERGEBİLİMSEL BİR

ANALİZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. AŞİNA GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL

HAZIRLAYAN

İNCİ ÇAKIR

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı İnci ÇAKIR

Numarası 144262001002

Ana Bilim / Bilim Dalı Reklamcılık / Reklamcılık

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Reklamlarda Ütopya: Konut Reklamlarında Göstergebilimsel Bir Analiz

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı İnci ÇAKIR

Numarası 144262001002

Ana Bilim / Bilim Dalı Reklamcılık / Reklamcılık

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL

Tezin Adı: Reklamlarda Ütopya: Konut Reklamlarında Göstergebilimsel Bir Analiz

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan “Reklamlarda Ütopya: Konut Reklamlarında Göstergebilimsel Bir Analiz” başlıklı bu çalışma 15/05/2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... II Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... III ÖNSÖZ ... III TABLOLAR LİSTESİ ... IV ŞEKİLLER LİSTESİ ... VI ÖZET ...VII SUMMARY ... VIII GİRİŞ ...1 BİRİNCİ BÖLÜM ...3

MEKÂN, KONUT VE KENTLEŞME ...3

1.1. Mekân ... 3

1.2. Konut ... 6

1.3. Kent, Kentleşme ve Kentlileşme ... 9

1.3.1. Kent ... 9

1.3.2. Kentleşme ... 13

1.3.3.Kentlileşme ... 15

1.3.4. Kentleşme ile İlgili Diğer Kavramlar ... 16

1.3.4.1.Aşırı, Sahte ve Hızlı Kentleşme ... 16

1.3.4.2.Anomik Kentleşme ... 17

1.3.4.3.Metropol ve Metropolitan Alan ... 18

1.3.4.4.Uydu Kent ... 19

1.3.4.5.Banliyöleşme ... 19

1.3.5. Türkiye’de Kentleşme ... 20

1.3.6. Kent Yaşamı ve İnsan ... 25

İKİNCİ BÖLÜM ...27

ÜTOPYA, İDEAL KENT TASARIMI VE REKLAMLARDA İDEALİN TEMSİLİ ...27

2.1. Ütopya Kavramı ... 27

2.1.1. Ütopya’nın Boyutları ... 31

2.1.1.1. Ütopya’da Hayal ve Gerçek Kavramları ... 32

2.1.1.2. Ütopik Yaklaşımda Zaman ve Mekân Algısı ... 33

2.1.1.2.1. Zaman Algısı ... 33

2.1.1.2.2.Mekân Algısı ... 34

2.1.2.Ütopya’nın Unsurları ... 35

2.1.2.1. Ütopya’da Altın Çağ Kavramı ... 37

2.1.2.2. Binyıl İnancı ... 38

(5)

2.2. İdeal Kent Tasarımı: Ütopya ... 41

2.2.1. Modern Öncesi Ütopyalar ... 44

2.2.1.1.Antik Çağ ve İdeal Kent Tasarımı ... 44

2.2.1.2.Rönesans’ın Kentsel Ütopyası ... 47

2.2.2 Modern Dönem Ütopyaları ... 50

2.2.2.1. 19. Yüzyılın Ütopik Kentleri ... 51

2.2.2.2. 20. Yüzyıl Kent Ütopyaları ... 55

2.3.Günümüz Dünyasının Kent Ütopyaları ve Aktörleri ... 63

2.3.1. Günümüz Dünyasının Kent Ütopyaları: “Güvenlikli Siteler” ... 64

2.3.1.1.Devlet ... 66

2.3.1.2. Konut Şirketleri ... 67

2.3.1.3. Tüketici ... 68

2.4. Reklam ve Gerçeklik ... 70

2.5. Reklamlarda Ütopyanın Kullanımı ... 74

2.5.1.Zenginlik, Seçkinlik ve Aidiyet ... 75

2.5.2.Doğa ... 76

2.5.3.Geçmiş Zaman ve Nostalji ... 77

2.5.4.Aile ve Cinsiyet ... 78

2.5.5. Özgünlük, Teknoloji ve Tasarım ... 79

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ...80

KONUT REKLAMLARINDA GÖSTERGEBİLİMSEL BİR ÇÖZÜMLEME.80 3.1. Metodoloji ... 80 3.1.1.Araştırmanın Konusu ... 80 3.1.2. Amaç ve Önem ... 81 3.1.3. Araştırma Sorusu ... 81 3.1.4. Sınırlılıklar ... 82 3.1.5. Yöntem ... 82 3.1.5.1. Araştırma Modeli ... 82 3.1.5.2. Evren ve Örneklem ... 88 3.1.5.3. Veriler ve Toplanması ... 90 3.1.6. BULGULAR VE YORUM ...91 DEĞERLENDİRME ...156 KAYNAKÇA ...161

(6)

ÖNSÖZ

James W. Young, “Reklamcılıkla ilgili en güzel kitaplar reklamcılıkla ilgili olmayan kitaplar” demiştir. Bu çalışma, içinde yaşadığım dünyayı anlamlandırma çabam içerisinde reklamcılık alanında birleşen tüm disiplinler ile bana yepyeni kapılar açmıştır.

Öncelikle bu eğitici ve anlamlı süreçte böyle güzel bir fikrin ortaya çıkmasına vesile olan, bilgisi, ilgisi ve sevgisi ile içimdeki ütopyaya yolculuk etmemi sağlayan sevgili danışman hocam Doç Dr. Aşina Gülerarslan Özden Gül’e; içtenliği ve enerjisi ile biz öğrencilerine hep bir “umut” kaynağı olan Prof. Dr. Süleyman

Karaçor’a bu çalışma boyunca yolumu böylesine aydınlattıkları için sonsuz

şükranlarımı ve saygımı sunarım. Ayrıca çıkmaza düştüğüm her anda sabırlı bir dost olarak bana yol gösteren sevgili arkadaşım Arş. Gör. Haluk Akarsu’ya hem hızlı hem de net iletişimi ile desteğini hep yanımda hissettiğim Arş. Gör. Süheyla Ayvaz’a ve tüm iyi niyeti, enerjisi ve sevgisi ile bana güç veren daimi dostum Arş. Gör. Seçil

Yücedağ’a bu süreçteki katkılarından dolayı çok teşekkür ederim.

Son olarak da yaşamım boyunca karşılaştığım tüm zorluklarda maddi-manevi hep yanımda olan, sevgileriyle hayatımı anlamlı kılan aileme, özellikle inançlarını hep kalbimde hissettiğim biricik annem ve babama gönülden teşekkürü bir borç bilirim.

(7)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo-1: Konut Tercihlerinde Yaşam Tarzı Etkileri ... 7

Tablo-2: 1927-2015 Yılları Arasındaki Toplam Nüfus, Kent ve Kır Nüfusu Oranları ... 23

Tablo-3: Belediye ve Köy İdarelerinin 2012 Yılından Önce ve Sonraki Sayıları. .... 24

Tablo-4: Çekim Ölçekleri ... 86

Tablo-5: Kaera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ... 86

Tablo-6: Reklam Filminin Linki ... 90

Tablo-7: Gösterge Çözümlemesi / Sinpaş Eymir Panorama ... 93

Tablo-8: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Sinpaş Eymir Panorama ... 94

Tablo-9: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Sinpaş Eymir Panorama ... 95

Tablo-10: Gösterge Çözümlemesi / Park Aluna ... 99

Tablo-11: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Park Aluna ... 100

Tablo-12: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Park Aluna ... 100

Tablo-13: Gösterge Çözümlemesi / Pruva 34 ... 105

Tablo-14: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Pruva 34 ... 106

Tablo-15: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Pruva 34 ... 106

Tablo-16: Gösterge Çözümleme / Zermeram ... 111

Tablo-17: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Zermeram ... 112

Tablo-18: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Zermeram ... 113

Gösterge Çözümlemesi ... 119

Tablo-19: Gösterge Çözümlemesi / Aryom Koru ... 120

Tablo-20: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Aryom Koru ... 121

Tablo-21: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Aryom Koru ... 121

Tablo-22: Gösterge Çözümlemesi / Büyükyalı ... 128

Tablo-23: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Büyükyalı ... 129

Tablo-24: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Büyükyalı ... 130

Tablo-25: Gösterge Çözümlemesi / Vadikoru ... 136

Tablo-26: Çekim Açıları ve Görüntüsel Çözümleme / Vadikoru ... 137

Tablo-27: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Vadikoru ... 137

Tablo-28: Gösterge Çözümlemesi / Düşler Vadisi Riva ... 141

(8)

Tablo-30: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme /

Düşler Vadisi Riva ... 142 Tablo-31: Gösterge Çözümlemesi / Mesa Orman Çubuklu ... 146 Tablo-32: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Mesa Orman Çubuklu ... 147 Tablo-33: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Mesa Orman Çubuklu ... 147 Tablo-34: Gösterge Çözümlemesi / Semt Yeniköy Mersin ... 151 Tablo-35: Çekim Açıları ile Görüntüsel Çözümleme / Semt Yeniköy Mersin ... 152 Tablo-36: Kamera Devinimleri ve Kurgu Tekniği ile Görüntüsel Çözümleme / Semt Yeniköy Mersin ... 153

(9)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil-1: Thomas More’un Ütopya Adası ... 29

Şekil-2: Platon’un İdeal Kent Tasavvuru ... 47

Şekil-3: Hippodamus’un Uygulaması ... 47

Şekil-4: Flarete’nin Sekizgen Formlu Sforzinda Kenti Planı ... 48

Şekil-5: Fransa-Alsas-Neuf Brisach... 48

Şekil-6: Vitruvius’un Anlatımlarına Göre Çizilmiş Kent Planı ... 49

Şekil-7: Güneş Ülkesi ... 50

Şekil-8: Bronbdy - Danimarka ... 50

Şekil-9: New Harmony Önerisi... 53

Şekil-10: Phalanstere Kent Planı... 54

Şekil-11: Familistere’in Planı ve Kesit Şeması ... 55

Şekil-12: Bahçe Kent Planı Merkez. ... 57

Şekil-13: Broadacre City Merkez Planı ... 59

Şekil-14: Çağdaş Kent Planı ... 61

Şekil-15: Işıyan Şehir ... 62

(10)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı İnci ÇAKIR

Numarası 144262001002

Ana Bilim / Bilim Dalı Reklamcılık / Reklamcılık

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL

Tezin Adı Reklamlarda Ütopya: Konut Reklamlarında Göstergebilimsel Bir Analiz ÖZET

Ütopyalar; mevcut toplumsal ve siyasal yapılara bir eleştiri olarak ortaya çıkmış, alternatif ve ideal bir toplumsal düzen önerisidir. Toplumsal yapı ile ilgili olduğundan kapsamlı bir içeriğe sahip olan ütopyalar edebiyat, siyaset, mimarlık gibi birçok disiplini etkilemiş aynı zamanda da ondalardan etkilenmiştir. Yalnızca bir fikir olarak soyut uzamda kalmamış, toplumsal düzen önerisinin gereği olarak ‘kent’ adı altında kendine bir “gerçeklik” boyutu kazandırmıştır. Bu anlamda Antik Çağ’dan bu yana “kent ütopyaları” üzerinden alternatif ideal yaşam alanları kurgulanmış ve çağa göre değişiklikler göstererek günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde, “güvenlikli siteler” adı altında konut reklamları ile kitlelere ulaşan bu ütopik yaşam alanları, reklamlarda ütopik öğelerin sanal gerçeklikle birleşmesiyle fantastik mekânlara dönüşmüştür.

Araştırmada, konut reklam filmlerinde kullanılan ütopik temalar, göstergebilimsel analiz yöntemi ile incelenmiş ve gerçekliğin hangi söylem-görseller ile dönüştürüldüğü konusu üzerinde durulmuştur. Ulaşılan sonuçlara göre, ütopyanın “düş” argümanının reklam filmlerinde genel havayı oluşturduğu görülmüştür. Böylece “zenginlik, seçkinlik ve aidiyet”, “doğa”, “geçmiş zaman ve nostalji”, “aile ve cinsiyet”, “özgünlük, teknoloji ve tasarım” gibi temalar düşsel bir ambians ile yeniden şekillendirilmiştir. Ayrıca, söz konusu temalara bağlı olarak ideal bir yaşama ilişkin “özgürlük”, “mutluluk”, “huzur”, “güven”, “doğallık” gibi kavramlar; kamera hareketleri, çekim açıları ve kullanılan çeşit argümanlar (karakter, mekân, müzik) ile pekiştirilerek, yeni sanal gerçeklikler ile fantastik bir dünya yaratılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ütopya, Kent Ütopyaları, Konut Reklamları,

(11)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı İnci ÇAKIR

Numarası 144262001002

Ana Bilim / Bilim Dalı Reklamcılık / Reklamcılık

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL

Tezin İngilizce Adı Utopia in Advertisements: A Semiotic Analysis in Housing Advertisements SUMMARY

Utopias are alternative and ideal social order proposals emerged as a criticism of the existing social and political structures. Utopias which have a comprehensive content because they are related to social structure have affected many disciplines such as literature, politics and architecture and they have also been influenced by them. Not only did he stay in abstract space as an idea, but he also gave himself a "reality" dimension under the name of a city as a requirement of the social order proposal. In this sense, alternative ideal living habitats have been built through "urban utopias" since the ancient age and they have come to the present day by showing changes according to the ages. Nowadays, these utopian habitats, which reach the masses through housing advertisements under the name of "gated communities “, have turned into fantastic spaces with the combination of utopian elements and virtual reality in advertisements.

In the study, the utopian themes used in housing commercials were examined by semiotic analysis method and it was emphasized that through which discourse-visuals the reality was transformed. According to the results obtained, it was seen that the "dream" concept of utopia constitutes the general atmosphere in commercials. Thus, themes such as “wealth, being elite and belongingness”, “nature "past times and nostalgia”, “family and gender”, "originality, technology and design" have been reshaped with an imaginary ambience. In addition, a fantastic world is created with new virtual realities by supporting the concepts such as "freedom", "happiness",” peace”, "trust”, “naturalness” which are related to the mentioned themes by shooting angles, camera movements and various arguments (character, space, music) used.

(12)

GİRİŞ

İnsanlık, varoluşundan bu yana yaşamak için hep bir mekâna ihtiyaç duymuş ve bu doğrultuda çağın imkânlarına bağlı olarak kendine farklı yaşam alanları inşa etmeye başlamıştır. Öncelikle doğal mekân olan doğada başlayan yaşam, zamanla yaşanan teknik gelişmeler ile konut, meydan, sokak gibi mimari mekânları oluşturmuş, bu mimari mekânlar da kentsel mekânların oluşmasını sağlamıştır. İnsan faktörü nedeniyle oldukça dinamik bir yapı arz eden bu kentsel mekânlar, yalnızca fizyolojik bir ihtiyaç olan barınmayı değil zamanla mutluluk, huzur, güven gibi psikolojik ihtiyaçları da karşılamaya başlamıştır. Antik Çağ’dan bu yana söz konusu kentsel yapılanma içinde toplumsal olarak hep bir “ideal” arayışında olan insan, bu sorgulamaları ve arayışları sonucunda toplumsal bir düzen önerisi olan ütopya fikrinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. İlk çağlarda kavramsal bir temeli olmamasına rağmen düşünsel alana hâkim olan ütopya, ancak 16. yüzyıldan itibaren kavramsal bir temele oturtulmuş ve başta yazın olmak üzere birçok disiplini etkilemiştir. Fakat toplumsal bir düzen önerisi olarak ortaya çıkan ütopya, hem varlığını hem de uygulanabilir olduğunu kanıtlamak için somut bir gerçekliğe tutunmaya çalışmış, bunun için de kendine “kent”i seçmiştir. Kentlerde kurulmaya çalışılan “ideal toplumsal düzen”, “kent ütopyaları” adı altında var olmuş ve çağlar boyu dönemin ihtiyaçlarına göre farklılaşarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde ise bu “ideal yaşam alanları”; devlet, konut ve tüketici gibi aktörlerin etkisi ile yeni bir forma ulaşmıştır. Ancak bu ideal yaşam alanlarının günümüzdeki etki alanı, eski çağların kent ütopyalarından bir noktada farklılaşmaktadır. Son yüzyılda, sembolik ihtiyaçlar yaratarak amacı kitleleri etkilemek olan ve önemli bir toplumsal ve kültürel araç haline gelen reklamlar; kent ütopyalarını da etkisi altına alarak, bu yaşam alanlarını fantastik bir gerçeklikle

kitlelere sunmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada, günümüzde sanal gerçeklikler

yaratmakta olan reklamların ütopik bir yaşam alanı sunumunu hangi söylem ve görseller ile inşa ederek gerçekliği dönüştürdüğü göstergebilimsel analiz yöntemi ile araştırılmıştır.

Bu bağlamda, çalışmanın ilk bölümünde; ütopyaların “kent” üzerinden kurgulamış olduğu somut gerçekliğine zemin hazırlayan “mekân”, “konut” ve “kent”

(13)

kavramları ele alınmıştır. Öncelikle ortaya çıkmalarına neden olan etmenlerin incelendiği bu kavramlar (mekân, konut ve kent), insanların yaşamlarını sürdürdükleri yerler olması nedeniyle, mevcut toplumsal düzendeki örgütlenmeleri bakımından da incelenmiştir. Bölümün sonunda ise, mekân, konut ve kent kavramları; “Türkiye’de Kent” başlığı ile ülke özelinde ele alınmış ve bölümün en sonunda “Kent Yaşamı ve İnsan” arasındaki etkileşimin üzerinde durularak birinci bölüm sonlandırılmıştır.

İkinci bölümde, ütopyanın kavramsal olarak sınırları çizilmiş ve ütopyanın “boyutları” ile onu oluşturan “unsurlar” ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Ayrıca bu bölümde ideal yaşam alanları bağlamında ele alınmış olan “kent ütopyaları”; tasarlandıkları yüzyılların genel yapısı çerçevesinde, Antik Çağ’dan günümüze kadar incelenmiştir. Sonrasında ise ütopik bir yaşam alanı olarak günümüzün parçalanmış kent yapıları altında ortaya çıkan “güvenlikli sitelerin” kent ütopyaları ile olan bağlantısına değinilmiştir. Özellikle ütopyanın kent ile birleşimi sonucunda ortaya çıkan “neden” ve “sonuç”ları kapsayan sorulara cevap oluşturması beklenen bu bölümde hem ütopyaların hem de kent ütopyalarının taşıdığı anlamlara açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca bu bölümde, reklamların “gerçeklik” ile olan ilişkisinden bahsedilerek; reklamın gerçeği nasıl dönüştürdüğünü ortaya koymak amaçlanmıştır. Günümüzdeki ütopik yaşam alanlarının kitlelere “konut reklam filmleri” ile sunumundan yola çıkılan bu bölümde, özellikle ütopya ve reklamın ortak “düş” alanındaki yaşam sunumuna odaklanılmıştır. Baudrillard’ın simülasyon kuramının ışığında farklı bir boyuta taşınan gerçekliklerin, reklamlar ile nasıl sanal gerçekliğe dönüştüğü ve reklamların ütopyanın hangi öğelerini kullanarak fantastik bir dünya yaratmaya çalıştığı yine bu bölümde incelenmiştir.

Üçüncü ve son bölümde ise araştırmanın metodolojisinden bahsedilmiş, amaçlı örneklem yöntemi ile 10 adet ütopik içerikli konut reklam filmi seçilmiştir. Bu reklam filmlerinin seçiminde, ikinci bölümde incelenmiş olan ütopik temalı konut reklamlarına yönelik araştırmanın verileri referans alınmıştır. Söz konusu kriterler doğrultusunda seçilmiş olan konut reklam filmleri, göstergebilimsel yöntem ile analiz edilmiştir.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM MEKÂN, KONUT VE KENTLEŞME

Bu bölümde mekân, konut ve kent kavramları; ütopyanın kentsel anlamda oluşturduğu gerçekliğe zemin hazırlayan öğeler olması bakımından ayrı ayrı ele alınmaktadır.

1.1. Mekân

Mekân, oldukça kapsamlı bir kavramdır ve sınırları çizilmediği sürece belirsizlik yaratmaktadır. Bu açıdan somut ya da soyut tüm mekân tanımlamaları için belirli sınırlar çizmek gerekmektedir.

Mekân kavramı genel bir ifade ile “oturulan yer” olarak kullanılmakla birlikte bulunulan çevre, ortam, dünya ve kâinat anlamlarını da içermektedir (Göka, 2001: 8). Yine oldukça kapsayıcı olarak “Varolanların içinde yer aldığı, tüm sınırlı büyüklükleri içine alan uçsuz bucaksız büyüklük. Boşluk, hiçlik durumu. Sınırsız ortam, sonsuz büyük kap ya da hazne. Üç boyutu yani eni, boyu ve derinliği olan hacim. Yer kaplama” (Cevizci, 1997: 468) şeklinde de tanımlanmaktadır.

İnsanoğlunun varoluşundan bu yana çok temel bir kavram olarak hayatımızda yer alan ve insanın zaman içindeki konumunu belirleyen mekân, insan ve toplumu ele veren bir imge özelliği de göstermektedir (Alver, 2007: 17). Mekânın zaman içindeki davranışa da etki ettiğine dikkat çeken Gür’e (1996: 34) göre mekân, insanın insanla, insanın nesneyle ve nesnenin nesneyle olan aralıklarının, uzaklıklarının ve ilişkilerinin, kısacası bizi saran boşunun üç boyutlu bir anlatımıdır”.

Aslında fiziksel yapının çok ötesinde olan mekân kavramı, kullanım değeri çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Bu bakımdan onu sınırlandırmak, mekân kavramına anlam yüklemek açısından önemlidir.

Çoğunlukla bir “yer” olarak kullanılan mekan, yer anlamı ile hem bir metafor olarak anlam kazanmakta hem de gündelik dilde daha somut algılanmaktadır. Yer, aynı zamanda insanın durduğu zemini ifade etmektedir (Alver, 2007: 18). Başka bir açıdan “yer”, kişi veya grupların kendine malettiği sınırlandırılmış mekân parçacıkları

(15)

olarak da anılmaktadır (Gür, 1996: 44). Bu özel bir sınırlandırma biçimidir ve bireyler için aitlik hissi yaratmaktadır.

Bu tanımlamalar bizi “yer” olarak kullandığımız mekânı, farklı kavramsal sınırlar çerçevesinde kategorize etmeye itmektedir.

Alan yazın çalışmaları incelendiğinde mekân kavramının farklı kategoriler altında ele alındığı görülmektedir. Ancak çalışmanın içeriği bakımın Altan’ın (1992),

✓ Doğal Mekân ✓ Yapay Mekân

• Mimari Mekân • Kentsel Mekân

✓ Karma Mekân bağlamındaki kavramsallaştırmalardan yararlanılacaktır. Buna göre mekân kavramları genel olarak şu şekilde ele alınmaktadır:

✓ Doğal Mekân: Doğal mekânın elemanları yeryüzü, gökyüzü, ufuk, çalılar ve ağaçlardan oluşmaktadır.

✓ Yapay Mekân: Yapay mekânın elemanları duvarlar, tavanlar, kirişler ve kolonlardır. Yapay mekânlar kendi içinde “mimari mekân” ve “kentsel mekân” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

• Mimari Mekân: Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda çağın inşaat tekniğine uygun, belirli bir fiziksel mekânın bazı malzemeler ile etrafının çevrilmesi binaları oluşturmaktadır. İşte bu fiziksel mekâna yönelen insanın, orada bir kesimi sınıflandırması ile mimari mekân oluşmaktadır.

• Kentsel Mekân: Kentsel mekân, kentin üzerinde yükselen yatay ve dikey eksenli arazi olarak ifade edilmektedir. Bu genel mekân tanımlamasının içinde yer alan alışveriş merkezleri, konutlar, parklar, yollar, meydanlar vb. yapılar, serbest piyasa ekonomisi ve güç ilişkilerine göre değer kazanmaktadır (Bal, 2016: 277).

✓ Karma Mekân: Doğal ve yapay mekân elemanlarının birleşiminden oluşmaktadır (Altan, 1992: 79).

(16)

Ancak mekânı bu somut göstergeler ile tanımlamak yeterli değildir. Çünkü mekân, toplumsal yapı ve ilişkiler dâhilinde biçimlenmektedir. Bal (2016: 278), bu anlamda mekânın aslında bir yere ve bir şeye ait olmadığından ve toplumsal olduğundan bahsetmektedir. İnsan ilişkileri bu toplumsal mekânları anlamlandırmakta ve ona şekil vermektedir. Burada mekân ve insan arasında dinamik bir ilişki meydana gelir.

Mekânın yapısal kurgusunu algılama ile başlayan etkileşim süreci, soyut olarak algılanan kültürel ve toplumsal boyutlar ile mekâna ulaşmaktadır. Bu açıdan insan ve mekân arasındaki etkileşim, insanın gereksinimlerini karşılaması ve mekânla anlamsal ilişkiler kurması ile şekillenmektedir (Kahraman, 2014: 76). Çünkü mekân, verili bir durum olmasının yanı sıra, dönüştürülen, değiştirilen de bir yapıdır. Örneğin “mahalle” kavramında meydana gelen değişim hem insan ilişkilerinin hem de sosyal ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesine neden olmaktadır (Alver, 2007: 19).

Kent ve köylerde yaşayan bireylerin düşünce ve davranışları arasındaki fark, bu mekân farklılığının rolünden kaynaklanmaktadır (Bal, 2016: 278).

Mekân farklılıklarının karşılıklı etkileşimi ve değişim değeri de, aslında günümüz dünyasının kapitalist düzeni için bir avantaj sağlamaktadır. Nitekim Lefebvre, büyüyen kapitalizm mekânı olarak soyut mekânları işaret etmektedir. Yani mekânın somut kullanım değerinden çok, değişim değeri önem taşımaktadır. Bu nedenle mekânın tarihsel süreçteki temsil ettiği sosyal değerlerin tek başına hiçbir anlamı yoktur. Günümüzde sermayenin soyut mekânı, kitle yaşamının üretimi için bir fabrika niteliğindedir. Mekân üzerinden kurgulanan bu gündelik hayat; teknoloji, tüketici ve gösteri ile sarmalanmış durumdadır (Akbalık, 2015).

Kendini mekânlarda üreten toplum, mekânların sosyal göstergelere dönüşmesini sağlamaktadır. Böylece toplumsal değişimleri mekânlarda izlemek mümkündür. Örneğin, ev içindeki dekorasyon değişimi (minderden koltuk takımına geçmek), daha lüks bir ev ve modern alışveriş merkezleri, bireyleri doğrudan etkileyen mekânlardır ve bu da mekânsal değişimin toplumsal değişime yaptığı etkiyi göstermektedir (Alver, 2007: 19).

(17)

Sennet (2002: 11), mekâna yüklemiş olduğumuz anlamların duygulardan kaynaklandığını ve duygular olmadan mekânla bir bağ kurulamayarak, mekâna bağlanmanın güç olduğundan bahsetmektedir. Dolayısıyla mekânın içindeki somut yaşam alanlarımız, duygusal bağ kurduğumuz nesneler olarak ifade edilmektedir.

Buradan hareketle doğal mekânın üzerine kurulu mimari bir mekânın farklı bir biçimi olan kentsel mekânların, değişime en açık mekân biçimi olduğu görülmektedir. Kentsel mekânın içinde yer alan en küçük ve somut mekânlarımız olan konutlar ise çabuk bağ kurduğumuz yerlerdir ve daha hızlı değişim değerine sahiptir.

Özellikle sanayileşmeden sonra süratli bir değişime uğrayan kent ve konut anlayışı, bu değişim değerinin insan ve mekân arasındaki ilişkisine yeni bir boyut kazandırmıştır.

1.2. Konut

Konut; fiziksel bir varlığa sahip, insanların güvenli ve sağlıklı bir şekilde barınma ihtiyaçlarını karşılayan bir ortam olarak tanımlanmaktadır (Durkaya, 2002: 4). Ayrıca konut, insanın sahip olduğu en küçük mekândır.

İnsanoğlu varoluşundan bu yana tıpkı yeme içme gibi barınma ihtiyacına da sahiptir. Bu ihtiyaç için duyduğu gereksinimler temelde aynı olmakla birlikte, çeşitli evrelerde ve zaman içerisinde farklılık göstermektedir. Aile üyelerinin sayısı, cinsiyet bileşimi, istekler, olanaklar, konut sunumunun nitelikleri, verilecek olan konut ihtiyacı kararında etkilidir (Keleş, 2010: 358). Farklı değişkenlerin etkili olduğu bu konut ihtiyacı kararı, değişkenliğini her dönemde göstermeye devam etmiştir.

Bu şekilde farklı ölçek (kasaba, bina, ev) ve periyotlarda (ömür boyu, nesil vb.) zaman içinde tekrarlı bir değişimi ifade eden konut, değişen ihtiyaçlara yeni uyarlamalar getirmektedir (Madrazo, 2011: 22). Fakat artık bireylerin toplumdaki statülerini de belirleyen konut (Kellekçi ve Berköz, 2006: 168), bir ihtiyaç olmanın yanı sıra tercih edilen bir nesne haline de dönüştüğünü göstermektedir.

Çeşitli amaçlar dâhilinde alınan konutlar; “ekonomik değer”, “değişim değeri”, “estetik değer” ve “kullanım değeri” olmak üzere pek çok değere de sahiptir. Ancak

(18)

tüm bunların yanında “duygusal” ve “sembolik” değerler de söz konusudur. Konut yöneticileri ve mimarlar gibi özel grupların konutlara yönelik “amaçlanan” anlamları yanında, insan grupları (değişik sosyo-ekonomik düzey, farklı kültür ve köken) da konutlara çeşitli anlamlar yüklemektedirler. Bu nedenle konut özelinde, çeşitli zamanlarda veya toplumlarda, insanların birbirleri ile arasında kurmuş oldukları iletişim sonucunda bir moda oluşmakta veya değerler sistemi ortaya çıkmaktadır. Farklı sosyo-ekonomik düzeydeki insanların konut tercihlerinde, kent içinde veya dışında yaşama istekleri de bu çeşitli gruplarda oluşan değerler sistemi çerçevesinde belirlenebilmektedir (İmamoğlu ve İmamoğlu, 1996: 4-5).

Tablo-1: Konut Tercihlerinde Yaşam Tarzı Etkileri

1 Ta blo-1: K onut Tercihlerinde Yaşa m Tarzı Et kileri

Kaynakça: Aktaran: Lee, 2005:25

Beamish, Goss & Emmel’in konut tercihlerindeki etki modeline göre (Tablo-1); bir hanenin demografik özellikleri ve konut değerleri, yaşam tarzlarını belirlemekte ve hanenin konut tercihlerinin de yaşam tarzlarından etkilendiği ve konut normlarına göre filtrelendiği varsayılmaktadır (Aktaran: Lee, 2005: 25).

KONUT TİPİ Yaşı Büyüklüğü Tipi (apartman, müstakil) KONUT NORMLARI Mekân Mimari Özellikler Konut Kalitesi Lokasyon/Komşu Bölge Harcamalar (konuta ilişkin harcamalar, aidat, ısınma vs.) Mülkiyet / Zilyetlik SOSYAL SINIF Eğitim Gelir Meslek Yaşam Tarzı Konut Tercihi KONUT DEĞERİ Ekonomik Değer Aile Tipi Bireysel Amaçlı Konut Sosyal Konut

(19)

Bu anlamda konut tercihleri ile kendilerine uygun bir yaşam alanı oluşturan bireyler, bireysel özgürlük alanlarının seçimini de kendi yaşam standartlarına göre yapmış olmaktadırlar. Bu anlamda konutlar, bireylerin bir çeşit hayattan koptukları sığınak olarak da adlandırılabilmektedir. Farklı bir şekilde ifade edilecek olursa konut, bireylerin hem fizyolojik hem de psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Konutun bu fonksiyonel yapısı, onun birçok kişi ve kurumu birleştirici bir özelliğe de sahip olduğunu göstermektedir. Çünkü bu fiziksel varlığının dışında, sosyal, kültürel ve ekonomik birçok işlevi içinde barındıran konut, çoğu ülkede gelir dağılımı, demografik özellikler, eğitim durumu, göç ve kentleşme faktörlerinin de belirleyici konumundadır (Durkaya, 2002: 4).

Hem bireyler hem de toplumlar açısından yaşam tarzını sembolleştiren bu yapılar, taşıdıkları anlamın değişmesi ile birlikte, yapım aşamasında bireylerin kontrol alanından da çıkmaya başlamıştır.

20. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde konutlar, bireylerin kendileri için yaptıkları ya da bölgesel yapı ustalarına yaptırdıkları bir meta olmaktan çıkarak, özel girişimciler tarafından yaptırılan ve adeta bir kitlesel şova dönüşen sunumlar halini almaktadır. Bu, konutların tarihi açısından önemli bir gelişimdir (Gür, 2000: 12). Bu şekilde özel girişimcilerin el atması ile değişen konut piyasası, kentlerin yalnızca fiziksel yapısını değil, sosyo-kültürel yapısının da değişmesine neden olmuştur. Konutlar kent merkezlerinde yükselirken bir yandan da kent dışında üst gelir grubuna ait güvenlikli siteler meydana gelmektedir.

Genellikle kent merkezi çevresinde yüksek güvenlikli sitelerde kendilerini soyutlayarak yaşayan üst gelir grubuna ait insanlar, kendilerini zararlı ortamlardan yalıtarak yeni bir yaşamsal form oluşturmaktadır (Alpman, Göker, 2010: 74). Bu yaşamsal form, konutların sembolik bir tüketim nesnesi haline dönüştüğünü daha açık bir şekilde göstermektedir.

Kapitalist toplumun bir gerçeği olan özel tüketim sınıflarının yaşam biçimi ve tüketim alışkanlıkları bu şekilde modern toplumlarda önemli, ayırt edici bir özellik haline gelmektedir (Harvey, 2002: 5). Bu anlamda üretilen ve tüketilen bir mal olarak

(20)

sunulan konut, bir barınak olmanın yanı sıra kişilere ve ailelerine gelecek için güvence sağlayarak kentsel bir çevrenin oluşmasına katkıda bulunmaktadır (Durkaya, 2002: 5).

1.3. Kent, Kentleşme ve Kentlileşme

Kent, kentleşme ve kentlileşme; birbirinden farklı, somuttan soyuta doğru giden ve birbirlerini tamamlayıcı bir süreci ifade eden kavramlar bütünüdür.

1.3.1. Kent

Kentler, karmaşık yapıları ve farklı işlevlere sahip olmaları nedeniyle birçok bilim dalının konusu olmuştur. Bu nedenle her bilim dalı kenti tanımlarken kendine uygun olan yönetsel, işlevsel ya da ekonomik ölçüt veya toplum bilimsel ölçütlerden birini kullanmaktadır (Erkan, 2010: 15).

Kent, tüm bu işlevleri kapsayacak şekilde tanımlandığında, sınırları belirli bir alanda yoğunlaşmış, sosyal bakımdan nüfusun tabakalaştığı, sanayi, ekonomi ve ticari faaliyetlerin sürdüğü, çeşitli grupları içinde barındırarak sivil toplum hareketlerinin etkinliğinin arttığı, dikey ve yatay hareketliliğin fazla olduğu yerel, bölgesel ve uluslararası ilişkilere sahip heterojen bir topluluk olarak ifade edilmektedir (Bal, 2016: 34).

Kentler, insanın toplumsal yapıya ve istikrara duyduğu ihtiyacın bir ifadesidir. Tıpkı insanlar gibi karmaşık bir yapıya sahip olan kentler de, karşılıklı iletişim ve ilişki ağlarından oluşan, insanların birbiriyle uzlaşması gereken heterojen bir alandır (Koçak, 2011: 261). Bu anlamda doğada yalnızca barınma amaçlı var olmayan insan bize, kentlerin imajları ve kent yapıları ile toplumsal yapı arasında büyük bir bağ olduğunu göstermektedir. İnsan düşüncesinin karmaşık ve somut halini yansıtan kentler, bu açıdan toplumların sahip olduğu değerleri yansıtıcı bir özelliğe de sahiptir (Bağlı ve Binici, 2005: 28).

Genel olarak kentlerin özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır (Bal, 2016: 36): ✓ Kent, sosyal bir gruptur ve heterojendir.

(21)

✓ İnsanlar mekân olarak birbirlerine yakın ancak “sosyal mesafe” olarak birbirlerine uzaktır.

✓ Kent, şahsiyetin ve özgürlüğün gelişmiş olduğu bir çevredir.

✓ Kentte uzmanlaşmaya dayalı, farklılaşmış bir iş organizasyonu mevcuttur. ✓ Kent kültürü dinamik bir yapıya sahiptir ve kentte yoğun bir sosyo-kültürel

değişim yaşanmaktadır.

✓ Kent; ekonomi, sağlık, eğitim, bilim, sanat vb. açılardan gelişime daima açıktır.

Özelliklerine bakıldığında yoğun ve dinamik bir yapıyı ifade eden kentler, ortaya çıktıkları günden bugüne, gelişmeye devam etmektedirler.

İnsanlar yaklaşık olarak yarım ya da bir milyon yıldır toprakla ilişki kurmuşsa da neolitik çağın sonuna kadar köyler ya da kentler kurulmamıştır. Bununla birlikte 8 – 10 bin yıl boyunca, birbirinden ayrı olan sürekli yerleşmeler de belirgin bir özellik kazanmamıştır. Fakat İ.Ö. 3 bin yılına kadar köy niteliği taşıyan küçük birimler oluşmuş, bu tarihten önce kent yerleşmelerine rastlanmamıştır (Sencer, 1979: 9).

Tarihteki ilk kentler, önce Yakın Doğu’da Fırat ve Dicle vadilerinde, Mezopotamya’da, daha sonra da Nil Vadisi’nde ortaya çıkmıştır. Tarıma elverişli bu topraklarda zamanla ticaret ve sanatın da hareketlenmesi, buna bağlı olarak giderek nüfusun artması, köyden kasabaya, kasabadan da kente doğru bir yapılanma meydana getirmiştir (Bal, 2016: 37-38).

Başka bir anlamda göçebe toplum tarım toplumuna geçmiş, tarım toplumu da üretim odaklı zengin yapısı ile sanayi toplumuna doğru evrilmiştir. “Kent” olgusu, ilkel toplumdan çağdaş topluma geçen bu süreç içinde, artı bir değer üreten, etkilenen ve zamanla etkileyen bir yapıya bürünmektedir. Ancak çalışmanın sınırlarını netleştirmek anlamında, “kent” olgusu, daha yakın bir zaman olarak ele alabileceğimiz “Sanayi Öncesi” örgütsel yapılanmanın ele alınması ile devam edecektir.

Bu çerçevede araştırmacı Gideon Sjoberg’in ilk kez 1955 yılında Amerikan Journal Sociology’de yayımlanan “Sanayi Öncesi Kenti” adlı makalesinden yararlanılacaktır.

(22)

Sjoberg (2002: 39-45), “Sanayi Öncesi Kenti” adlı makalesinde sanayi öncesi kentleri ekolojik, ekonomik ve toplumsal örgütlenmeler olarak üç kategoriye ayırmıştır:

✓ Ekolojik Örgütlenme: Sanayi öncesi kentler varlıklarını devam ettirebilmek adına dışarıdan hammadde ve gıda alımı yaptıkları için Pazar merkezindedirler. Ayrıca bu merkezler bir Pazar merkezi olmanın dışında din, eğitim ve siyaset işlevlerini de gerçekleştirmektedirler. Hatta bazı merkezler kendi alanlarında bir konuda uzmanlaşmıştır: Irak’ta bulunan Kerbala din, Çin’de bulunan Pekin siyaset anlamında söz sahibi olmaktadır.

✓ Ekonomik Örgütlenme: İnsan gücüne dayalı bir üretim şekli söz konusudur. Kendilerine özgü biçimleri çerçevesinde daha az bir uzmanlaşma vardır. Ayrıca bu dönemdeki ticari etkinlikler, daha çok biçimsel açıdan bir örgütlenme olmaksızın bireyler tarafından yürütülmektedir. Yani zanaatkârlar daha çok kendi ürünlerini satmaktan sorumludurlar. Bu durumda sanayi öncesi kentlerindeki ekonomik örgütlenme, kentleşmeye göre değerlendirildiğinde, belli bir standartlaşma söz konusu değildir. Fiyatlar pazarlık yöntemleri ile belirlenmektedir ve para kazanmak, satıcılar için tek amaç değildir.

✓ Toplumsal Örgütlenme: Toplumsal örgütlenmede seçkinler ve halk olmak üzere iki sınıf yer almaktadır. Seçkinler, daha geniş bir toplumsal örgütlenmeyi içeren yönetim, din, eğitim ile ilgili kurumları temsil etmektedir. Halk ise, seçkinlerin yararına mal ve hizmet üreten, el emeği işler ile de ilgilenen insan yığınlarından oluşmaktadır. Sanayi öncesi toplumsal örgütlenmede görülen bu sınıfsal yapı, toplum içindeki tüm kurumlarda kendini belli etmektedir. Fakat tüm bu heterojen yapıya rağmen, toplumsal düzen sürdürülmektedir.

Sanayi sonrasında ise üretim ve toplumsal ilişkiler büyük oranda değiştiği için; bu tarz örgütlenmelerden ziyade; açık bir sınıf sistemi bağlamında dikey bir hareketlilik, açık rekabet sistemi, teknolojideki gelişme ile hızlı üretim, kanun ve gelenekler ile zorunlu standartlaşma (Erkan, 2010: 50) genel yapıya hâkim olmuştur. Böylece “Sanayi Devrimi”nden sonraki hızlı dönüşüm, kentsel yapıya bağlı olarak yeni bir toplumsal devrimin ayak seslerini duyurmaya başlamıştır.

(23)

19. yüzyılın ikinci yarısında batılı ülkelerde başlayan ve 1848 ile 1945 yılları arasının “kent devrimi” olarak anılmasını sağlayan yoğun, modern bir coğrafi dönüşüm (Sennet, 2001: 286) kentlere yeni bir çehre kazandırmıştır. Eskinin daha durağan bir yapıya sahip olan kent merkezleri, bu coğrafi dönüşümün etkisine bağlı olarak daha esnek, açık alanlar haline gelmiştir.

Kentsel çevrenin karakteri, uyguladığı disiplin ve kent düzenlemesi bağlamında nüfusun büyüklüğü, kent alanındaki yoğunlaşma ve çevreye olan dağılımı ile belirlenmektedir (Park vd. 1984: 6). Ancak kentler, tüm bu coğrafi, toplumsal ve ekonomik etkenlere bağlı olarak, yalnızca etkilenen, pasif bir konumda değildir. Kentler aynı zamanda kuruldukları coğrafi bölge ve kentsel yapıları nedeniyle insan üzerinde de etkiye sahiptir. Buna bağlı olarak da toplumsal yapıyı şekillendirmektedir.

Genel olarak modern, estetik ve birçok çeşitliliği bünyesinde barındıran kentler, artık temiz ve güvenli alanlar olarak görülmektedir (Bal, 2016: 35). Fiziki varlığının yanında toplumsal ve kültürel bir gerçekliğe de sahip olan kentler, aynı zamanda temelde bir kültür havzası olma özelliği göstermektedir (Alver, 2007: 47). Bu anlamda mimari yapıları, insan davranışları, tarihi kalıntıları ve estetik anlayışları ile kentler, toplumsal kimlikler hakkında bize ipucu vermektedir (Banger, 2011: 5).

Zamanla kendilerine ait bir imaja ve kimliğe sahip olan kentler bu kimliği, bulundukları konumlara bağlı olarak da oluşturmaktadır. Lupton (2002: 226), Avusturalya’nın en büyük iki kenti Sidney ve Melbourne’u bu anlamda karşılaştırmıştır. Sidney’de insanlar daha kaygısız, gelip geçici zevklere düşkün ve hedonist iken Melbourne sakinleri daha entelektüel ve hayata karşı daha ciddi duruşu olan insanlardır. Bu farklılık Sidney’in daha güneşli, zengin bitki örtüsüne sahip, subtropik iklimi ve çok sayıda plajı olmasına karşılık Melbourne’un soğuk bir iklime sahip iyi planlanmış düzenli caddeleri olmasından kaynaklanmaktadır. Kentlerin sahip olduğu bu iklim özellikleri ve insanlar üzerinde yaratmış olduğu davranış değişikliği, insan psikolojisinin yaşamış olduğu yer ile ne kadar iç içe olduğunu göstermektedir. Bu şekilde kentler, içinde barındırdığı bireyler ile hem fiziksel hem de toplumsal bir etki alışverişi içerisine girmektedir. Bu karşılıklı etkileşim, uyuma açık olan insanın bir anlamda kent içindeki kentlileşme hızını da etkilemektedir.

(24)

1.3.2. Kentleşme

Genel olarak bir ülkenin toplumsal ve ekonomik yapıdaki değişmesi kentleşmeyi meydana getirir (Keleş, 2010: 27). Kent’ten farklı olarak devam eden, dinamik bir süreci anlatan kentleşme; kent sayısı ile birlikte kentlerde yaşayan nüfusun artmasını da ifade etmektedir (Erkan, 2010: 19).

Dinamik yapısı nedeni ile ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da kapsayan kentleşme kavramı bu anlamda daha geniş bir tanımı hak eder. Buna göre kentleşme, sanayileşme ile birlikte artan kent sayısının, iş bölümü ve uzmanlaşma ile toplumsal örgütlenmede artış yaşanması ve buraya göç eden insan davranışlarında kentlere özgü belirgin değişiklikler ile birlikte nüfus sayısının artması olarak ifade edilmektedir (Keleş, 2010: 27).

Kentleşme, kırsal bir yerleşmenin kente dönüşmesi ya da doğrudan kentin büyümesi şeklinde olabilir. Fakat nüfusun kent yerleşmelerinde yoğunlaşması bakımından her şeyden önce demografik bir olaydır. Kent nüfusundaki artışlar ise; doğum-ölüm farkının yarattığı doğal artış ve göç olmak üzere iki kaynaktan ortaya çıkmaktadır. Ancak yine de kentlerde meydana gelen nüfus artışında, doğal artıştan çok göçlerin rol oynadığı görülmektedir. Bu yüzden kentleşme, nüfusun yerleşmelere dağılımında kent yararına bir değişme olarak değerlendirilmektedir (Sencer, 1979: 2).

Kentleşme; tarım ve sanayi alanında ortaya çıkan bazı değişimler nedeniyle bir sonuçken, toplumsal değişmelere neden olması sebebiyle “etkileyen bir öğe” özelliğini taşımaktadır (Erkan,2010: 20). Bu nedenle kentleşmeyi meydana getiren faktörler onu hem etkileyen hem de etkilenerek değişen niteliktedir.

Sencer (1979), bu anlamda kentleşmenin, kırdan göç yoluyla olduğunda nüfus alışverişi yapan yerleşmeler arasında yapısal bir biçimleniş gerçekleştiğinden bahsetmektedir. Bu hareket, söz konusu yerleşmelerde bir toplumsal ve ekonomik değişim meydana getirmektedir. Buna bağlı olarak kentleşen yerleşmelerde ekonomik, fiziksel, toplumsal ve yönetimsel değişiklikler meydana gelmektedir:

(25)

✓ Ekonomik olarak; nüfus, tarımdan, endüstri ve hizmetlere kayarak, kentsel iş-güç biçimlerinin ekonomide etkinlik kazanması anlamına gelmektedir.

✓ Fiziksel çevre olarak; kentleşmede kırda var olan küçük ve doğaya göre şekillenmiş yerleşim birimleri yerini, geniş ve doğayı kendine göre biçimlendirmiş, yoğun ve çok işlevli yerleşimlere bırakmıştır.

✓ Toplumsal olarak; kentleşmeyle birlikte yeniden şekillenen toplum, kır topluluklarından farklı olarak, geniş ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Farklılaşmaya dayalı dinamik bir bütünlük içindedir ve her türlü değişime açıktır.

✓ Yönetimsel örgütlenme ise; kentleşmenin son örgütlenme sürecidir. Köy topluluklarındaki organize olmamış yönetime karşılık, kentte çok organlı ve merkezi bir örgütlenme görülmektedir (Sencer,1979: 2-3). Kentleşme ile meydana gelen bu değişimler, kentin yalnızca iç organizasyonu ile sınırlandırılamaz. Aynı zamanda çağın getirmiş olduğu yenilikler de, kentleşme üzerinde bir takım etkilere sahiptir. Örneğin, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişme dünyadaki bazı yöre kentlerin gelişmesine büyük katkı sağlamış ve bu durumu hızlandırmıştır. Özellikle New York, Tokyo, Londra ve Los Angeles gibi büyük kentlerde varlıklı ailelerin kent gürültüsünden ve pisliğinden kaçma isteği, 20. yüzyılın kentleşme yapısında belirleyici bir rol oynamıştır. New York bölgesinde 1400’ü aşkın yerel yönetimin bulunması bunun bir göstergesidir (Keleş, 2010: 46). Aynı zamanda canlandırma, geliştirme, yöre kentler ile ekonomik ayrımı giderme, yoksulluk yuvalarının temizlenmesi gibi kentlerin değişmesinin başka birçok nedeni bulunmaktadır (Banger, 2011: 8). Bu hareket çerçevesinde ele alındığında bir ülkenin çehresini büyük oranda değiştiren kentleşme; üretim yapısına bağlı olarak gelişen teknoloji ve toplumsal yapıdaki hızlı iyileşme ile ülkelerin kalkınmasına da büyük bir katkı sağlamaktadır.

1900’lerde dünya nüfusunun yüzde 15 gibi küçük bir kesimi kentlerde yaşarken, 1950’lerde çok hızlı bir artış göstererek, 20. yüzyıldaki genel resmi değiştirmiş olması bunun bir göstergesidir (Annez ve Buckley, 2009: 2).

(26)

Kentleşmiş toplumlar incelendiğinde her birinin kültürlerinin, değer yargılarının ve gelecekle ilgili projelerinin farklı olduğu görülmektedir (Banger, 2011: 5). Özellikle Türkiye gibi genç nüfusun fazla, toplumsal hareketlerin yoğun olduğu bir ülkede kentleşme kavramının ayrı bir önemi vardır. Bu durum ekonomik ve sosyal olarak birçok yönden incelenebilme özelliğine sahiptir (Erkan, 2010: 20).

Tüm bu açıklamalar sonunda görülmektedir ki, insanların artık yalnızca kent merkezlerinde yaşamaları anlamına gelmeyen kentleşme, bireylerin kentsel yaşam biçimlerini de benimsemeleri ile mümkün olmaktadır (Wirth, 2002: 81). Bu durum kentleşmeyi tamamlayan bir unsur olan kentlileşme kavramını meydana getirmektedir.

1.3.3.Kentlileşme

Kentlileşme sosyolojik anlamda, dar mekândan geniş bir mekâna geçmeyi ve bu yeni mekânın getirmiş olduğu sosyal ilişkiler ve örgütlenmeler içine girmeyi ifade etmektedir (Erkan, 2010: 21).

Her şeyden önce bir uyum sürecini ifade eden kentlileşme, toplumsal içeriğinin somut halini yerleşme sürecinde bulmaktadır. Kentlileşme aşamasında gerçekleşen farklı evreler, kentle bütünleşme sürecinde bireyler için bir gelişim aşamasını da simgelemektedir (Sencer, 1979: 292). Bireylerin kendilerini bulundukları kente ait hissetmeleri, kentlerin sorunlarına duyarlı olmaları, diğer bireyler ile uyum içinde yaşamaları kente özgü bazı davranış biçimlerini benimsemeleri kentlileşmeleri ile mümkün olmaktadır (Akkoyunlu Ertan, 2008: 134). Kent yaşamına bir uyum süreci olan kentlileşme hızlı gerçekleştiği takdirde toplumdaki çatışmalar büyük oranda azalma yoluna gitmektedir.

Kentlileşme süreci bireyde, aile ve sosyal hayatta kentli insana özgü davranış kalıplarının gelişmesiyle oluşmaktadır. Bal’a (2010: 128) göre bu olgu ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik, inançsal ve estetik gibi boyutlarda gözlenebilir:

✓ Ekonomik davranışlar; birey geçimini tarım dışı olan sanayi ve hizmet sektörü gibi alanlarda gerçekleştirir ve iş gücü niteliklerini yükseltir vb.

(27)

✓ Sosyal davranışlar; birey aile kurumunu, kadın-erkek eşitliğini önemser ve gereğini yapar, eğitime, başarıya önem verir ve kendini geliştirir. ✓ Siyasal davranışlar; siyasal toplumsallaşmayı önemser, bir kültür ya da

gruba ait olmadan yurttaşlık kimliğini benimser. Hak ve sorumlulukları benimser ve oy vermeyi bir vatandaşlık görevi kabul eder vb.

✓ Psikolojik davranışlar; akılcıdır, kararlarını duygularıyla değil, aklı ile verir. Empati becerisi gelişmiştir ve zamanı bilinçli kullanır. Özgüveni gelişmiştir ve kendine nesnel hedefler belirler. Bilgiyi önemser vb. ✓ İnançsal davranışlar; kendi inancını gösterişe kaçmadan yerine getirir

ve diğer inançlara saygı gösterir. İnsanlara sevgiyle yaklaşır ve dinin evrensel mesajlarını anlamaya çalışarak batıl inançlardan kaçınır. ✓ Estetik davranışlar; oturduğu konut veya semtin, yaşadığı kentin

çirkinliklerinden rahatsız olarak bunların düzelmesi için çaba harcar. Beden sağlığını önemser, sanatla ilgilenir ve dilini özenle kullanarak argo ve yabancı kelimelerden uzak durur.

Fakat tüm bu özellikler bireylerin kentte bulunma süreleri, yaş, meslek ve içinde bulunduğu sosyo-kültürel durumlara göre değişkenlik göstermektedir (Bal, 2016: 129).

Kısaca; toplumsal değişme, bir uyum ve bütünleşme sürecini ifade eden kentlileşme, bireyler ve kentsel örgütler arasındaki ilişki arttıkça hızlanmaktadır. Ayrıca kentlileşmeyi, kentin bürokratik yapısı, kentsel örgütler ve bireylerin bu örgütler ile olan yoğun ilişkileri gibi faktörler de hızlandırmaktadır. Bireylerin göç etmiş oldukları yer ile olan ilişkileri yoğun ise, kentlileşmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Kentin yerleşik nüfusunun örgütlü bir yaşam içinde yer almasıyla artan kentlileşme ise toplumsal bütünleşmeyi hızlandırmaktadır (Erkan, 2010: 22).

1.3.4. Kentleşme ile İlgili Diğer Kavramlar 1.3.4.1.Aşırı, Sahte ve Hızlı Kentleşme

Gelişmekte olan ülkelerde kentleşme hızı sanayileşmeden daha fazladır. Bu sonuç Türkiye özelinde birkaç merkezin diğer şehir ve bölgelerden daha fazla

(28)

büyümesi sonucunu doğurmuştur. Bu ani ve dengesiz büyümeler, kentlerde yetersiz hizmet, kentsel organizasyonlarda zaman sıkıntısına ve eksikliğe yol açmaktadır. Böylece hızla büyüyen şehirlerde konut sorunu, gecekondulaşma ve suç oranlarının artması gibi problemler doğmaktadır (İşbir, 1991: 39). Aşırı, hızlı ya da sahte kentleşme sonucunda oluşan bu problemler insanları, kentte yaşanan bu sorunları daha net bir şekilde analiz etmeye yönlendirmektedir.

Keleş (2010: 29); aşırı, sahte ya da hızlı kentleşme terimleri doğrultusunda kentleşmenin özelliklerini şu şekilde sıralamıştır:

✓ Demografik bir süreç olarak kentleşmenin sanayileşmiş ülkelere oranla hızla artması ya da azalmayan bir yol izlemesi.

✓ Küçük ve orta büyüklükteki kentlere oranla, büyük ve çok büyük kentlerin daha hızlı büyümesi.

✓ Belli bölgelere yönelen kentleşme hareketi nedeniyle bazı bölgelerin kentleşme oranının düşük olması.

✓ Hızlı kentleşen nüfusa yönelik kent ve kamu hizmetlerinin yetersiz kalması. ✓ Kentleşen nüfusun istihdamına yönelik sanayi alanında çalışmaların

yapılmaması nedeni ile marjinal mesleklerde meydana gelen yığılma.

Genel olarak kent merkezlerine plansız ve ani yığılmalardan meydana gelen aşırı ve hızlı kentleşen bölgeler, toplumsal ve ekonomik sorunların en fazla yaşandığı bölgeler olmaktadır.

1.3.4.2.Anomik Kentleşme

Kelime anlamı kuralsızlık olan anomi kelimesi, kentleşmenin yoğun olduğu alanlarda görülmektedir. Sosyolojiye Durkheim tarafından kazandırılan bu kavram, toplumsal yapının değişmesiyle çıkan, bozulan değer ve kuralları ifade etmektedir (Erkan, 2010: 25). Özellikle büyük göç durumları ile karşı karşıya kalan geçiş dönemindeki toplumlarda çok fazla görülen anomi, kır ve kent nüfusunun kuralsız ve ani bir şekilde bir araya gelmesi ile bazı toplumsal çatışmalar yaratmaktadır.

Bireyler ile toplumsal yapının çıkarlarının uyuşmadığı bu sistem de, kültürel anlamda büyük bir yıkım yaşanmaktadır.

(29)

1.3.4.3.Metropol ve Metropolitan Alan

İlk olarak 19. yüzyılda Londra ve Amerika’da kurum isimleri olarak kullanılan “metropolitan” ibaresi, 1910 yılında yine ilk olarak ABD’de nüfus sayımında “metropolitandistrict” olarak kullanılmıştır (Demir ve Çabuk, 2010: 201-202).

Metropoller, nüfusu 1 milyon gibi belli bir büyüklüğü aşmış olan kentlere verilen isimdir (Keleş,2010: 45). Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan bu kent türü “anakent” ismi ile de anılmaktadır.

Hilbersheimer, kentlerin metropollere dönüşmesi için bazı ekonomik şartların var olması gerektiğini belirtmektedir. Bu anlamda kapital ve insan gücü birikimi ile bu birikimin endüstride kullanımı kentleri metropol haline getirebilir. Yalnızca nüfus sayısı ile ilgili olmayan metropoller, kendini oluşturan bu özel ekonomik şartlar olmadığı sürece kentten daha fazlası olamamaktadır (Balıcadağ, 2006: 53).

Sanayi devriminden sonra nüfusu 1 milyonu aşan ilk metropol kent Londra olmuştur. Bunu sırasıyla 1853 yılında Paris, 1857 yılında New York, 1970 yılında Viyana izleyerek, nüfusları 1 milyonu aşmış kentler olarak metropol kent sınıfına girmişlerdir (Demir ve Çabuk, 2010: 202). Uluslararası ekonomilere sahip bu kentler, sanayileşmenin başladığı batı toplumlarından dünyaya yayılarak sanayileşme sürecine girmiş olan Türkiye gibi ülkelerde de etkili olmuştur.

Türkiye’de de 1950’den sonra yoğun bir şekilde kentleşme hareketi başlamıştır. Böylece 1955 yılında nüfusunun 1 milyonu geçmesi, ülkenin ilk metropol kenti İstanbul oluşturmuştur (Demir ve Çabuk, 2010: 206). Ardından Ankara, İzmir, Bursa, Adana ve Mersin gibi kentler, Türkiye’deki diğer metropol kentler olarak sayılabilir (Erkan, 2010: 27).

Metropol alanın çevresinde yörekent uzaklığında bulunan ve hızlı bir gelişme sağlayarak kentleşme hızı metropol alana yaklaşmış ya da onu geçmişse bu yerleşim alanına da “metropolitan alan” adı verilmektedir (Keleş, 2010: 45).

Sanayi devrimi ile birlikte gelişen teknoloji, kentlerin yapılarında da belirgin bir değişikliğe neden olmuştur. Metropoliten alan bu etkinliğin belirgin bir sonucudur.

(30)

Burada insanlar kendi kurum ve etkinliklerinde yani iş bölümlerinde uzmanlaşmışlardır (Hatt ve Reiss, 2002: 33). Mekânsal ve sosyal anlamda son derece uzmanlaşmış olan bu alt bölgelerin kontrolü merkez tarafından sağlanmaktadır. Merkezin kontrol ettiği bu bölgelerin keskin bir farklılaşma ile birbirinden ayrılarak çeşitli özellikte ve büyüklükte oldukları görülmektedir. Ancak söz konusu farklılaşma, bu bölgelerin merkeze olan bağlılıklarını belirginleştirmektedir (Kıray, 1998: 106).

Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile yakından ilgili olan metropol kentler ve metropoliten alanlar, genel olarak kentlerde karmaşanın en yoğun ve uzmanlığın en ileri düzeyde görüldüğü alanlar olmaktadır.

1.3.4.4.Uydu Kent

Kentlerin çevrelerinde kurulan ve kendine yeterlik özelliği bulunmadığı için ekonomik ve toplumsal olarak gereksinimlerini anakent üzerinden karşılayan yerleşim bölgelerine “uydu kent” adı verilmektedir (Keleş, 2010: 50).

Uydu kentler, kent merkezlerine uzak mesafededirler. Ekonomik etkinlik anlamında kent merkezine sıkı bir şekilde bağlı olmalarına karşın, günlük hayatta yöre kentlere göre merkez ile çok daha az bir ilişki bağına sahiptirler (Harris ve Ullman, 2002: 74). Günümüzde çok fazla bulunan uydu kentlerde insanlar çalışmak ve alışveriş yapmak için anakente gelir ve gece uydu kente geri döner. Uydu kent ile ana kent arasındaki ulaşım dolmuş, otobüs, metro ve tren ile sağlanmaktadır (Keleş, 2010: 50). Gelişen ulaşım ağı bu anlamda uydu kent sakinlerinin kent merkezleri ile daha kolay bir iletişim kurmasını sağlamaktadır.

1.3.4.5.Banliyöleşme

Latince “sub urbe” teriminden türeyen banliyö sözcüğü, “kent kontrolü

altında” anlamına gelmektedir (Gıddens, 2000: 512). İlk olarak 18. yüzyılın ikinci

yarısında İngiltere’de, 19. yüzyılda da Avrupa’nın büyük kentlerinde görülen banliyöler buradan dünyaya yayılmıştır (Akyol Altun, 2008: 75). Özellikle 19. yüzyılda şehirde yaşamaktan sıkılmış insanların yavaş yavaş şehir dışına çıkmasını sağlayan banliyöler, 20. yüzyılda da hızla devam etmiş ve bugünkü şeklini almıştır (İşbir, 1991: 145).

(31)

Eskiden üst ve orta sınıfın ikamet ettiği kent merkezleri bir “prestij” alanı iken, zamanla gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri ile insanların yaşam şekillerinde değişikliğe neden olmuş ve kent merkezlerinde oturan üst sınıflar şehir dışındaki sitelere taşınmaya başlamıştır (Erkan, 2010: 28). Metropol içinde sıradanlaşmaktan ve kalabalıktan kaçarak kendini korumaya çalışan birey, hem doğa ile iç içe hem de gürültü ve kirlilikten uzak, aynı zamanda her imkândan yararlanabilme isteği ile banliyölerin oluşmasına neden olmuştur.

Türkiye’de ise banliyöleşme hareketi 1980 sonrası döneme denk gelmektedir. Bu dönemde ekonomi ve inşaat sektöründe yaşanan gelişmeler sonucunda piyasalar gelişmeye başlamış ve bu durum, konut yapımlarını da artırarak alternatiflerin çoğalmasına neden olmuştur. Artık özel girişimcilerin desteği ile karşılanan konut ihtiyacı; artan özel sermaye payı ile giderek daha da fazlalaşmış ve kentli elit kesim, kendilerini kent içinden ayrıştırarak kent dışında bir “siteleşme” hareketi başlatmıştır. Öyle ki Türkiye’de bu dönem yaşanan hareketliliğin temeli olarak “Sitelerde yaşanan hayat; site sakinlerinin birçoğunun gençlik yıllarını geçirdikleri Amerika’nın banliyölerinde rastlanan gündelik hayatın birer kopyasıdır” yorumu yapılmaktadır (Bali, 2002: 115).

Kent dokusu içerisinde yeniden inşa edilen bu mekânlarda; spor salonları, alışveriş merkezleri, sosyal aktivite alanları gibi kullanım değerini artıracak standartlar oluşturulmuştur (Ak, 2002: 94). Bu standartlar, oluşturulan mekânların sosyal yapısına göre farklılık göstermektedir. Nitekim uydu kentlerde bu alanlar okul, ibadet yeri, sağlık ocakları gibi yerler olmaktadır. Bu durum kentlerin sosyal sınıflara göre tasarlandığının bir kanıtıdır. Weber (2012: 52); “prestij”, “erişilebilirlik”, “sağlıklı olmak”, “estetik kaygılar” gibi unsurların kentlerde bulunan yerleşim yerlerinin tercih edilip edilmeme sebebi olduğundan bahsetmektedir. Bu anlamda üst sınıflar için inşa edilen banliyö alanlarında tüm bu standartların cazibeyi artırmak açısından bir arada sunulduğu görülmektedir.

1.3.5. Türkiye’de Kentleşme

Türkiye’de kentleşme olgusu, ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısını biçimlendiren önemli bir öğedir. Yalnızca ekonomik koşullar olan sanayileşmenin bir

(32)

sonucu değil, toplumsal değişim sürecinin de bir göstergesidir. Ayrıca ülkenin gelişimine bağlı olarak toplumsal, ekonomik ve siyasal yapıları üzerinde de kendine özgü etkileri olmaktadır (Kongar, 2000: 549).

Türkiye’de kentleşme 1950’lerden sonra hızlanmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra hızlanmaya başlamasının nedeni ise, 1950 yılından sonra yürürlüğe giren yeni ekonomik ve sosyal politikalardır. Bu yıllardan sonra kentleşmenin hızlanmasının nedeni, yukarıda da bahsedildiği gibi yalnızca tarımda makineleşme değil, hızla değişen toplumsal yapının da bir sonucu olmuştur (Erkan, 2010: 87). Ancak 1950’lerden önce ülkenin yeni kurulmuş olması nedeniyle kentleşmeden önce giderilmesi gereken başka sorunlar ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllardan 1950’li li yıllara kadar amaç ülke nüfusunu artırmak olduğu için nüfus daha çok bulunduğu yerde gelişmiştir. Ülke nüfusu artmış fakat durağan bir hal izlemiştir. Nüfus belirli bir seviyeye ulaştığında kentleşme hareketleri kendini göstermeye başlamış ve kırdan kente doğru yaşanan çözülmenin neden ve sonuçları mercek altına alınmıştır. Buna göre kentleşme hareketleri itici ve çekici olarak bazı unsurlara dayanmaktadır. Nüfusun kırdan ayrılmasına neden olan unsurlar itici, kent hayatını cazip kılan ekonomik ve toplumsal etmenler ise çekicidir (Keleş, 2010: 63).

Kongar (2000: 550-552), kentleşmenin ardındaki itici temel öğeleri şu şekilde sıralamaktadır:

✓ Kırsal alanlardaki tarımsal bölgelerin düşük ekonomik verimliliği, ✓ Tarımda makineleşmeye geçiş,

✓ Türkiye’de ekilebilir tarım alanlarının belli bir sınıra ulaşması, ✓ Tarımın, ülkedeki gelir içinde bulunan payının giderek düşmesi. Ancak her ne kadar temel nedenler olarak itici öğeler gösterilse de kentlerin ulaşım ve teknoloji ile birlikte artan cazibelerin insanların dikkatini çekmesi de önemli bir etmendir.

(33)

Ülkede hızla gelişen ulaşım ve iletişim teknolojilerini kapsayan iletici faktörlerin yanı sıra kentlerdeki eğitim ve sağlık hizmetleri, dinlenme-eğlenme olanakları ve entelektüel faaliyetler de çekici unsurlar olarak kentleşmeye hız kazandırmıştır (Bal, 2016: 120).

1950-1960 yılları arasında yoğun bir kentleşme dönemine giren Türkiye’de kentli nüfus, 1950 yılında 5 milyon 244 binden 1960 yılında 8 milyon 860 bin kişi artarak %69’luk bir büyüme sağlamıştır (Keleş, 2010: 57).

1960-1980 yılları arasında 6.9 milyon olan kent nüfusu 20.3 milyona çıkarak, yirmi yıllık bu süreçte ciddi bir büyüme yaşamıştır. Kırsal nüfusun %1 arttığı bu dönem, kentsel nüfus %6.1 oranında artış göstermiştir (İşbir, 1991: 38).

O dönemde gelişmekte olan bir ülke kategorisinde olan Türkiye, 1960 ve 2000 yılları arasındaki 47 yıllık toplam süreçte de 6.9 olan kentleşme oranında 51.5’e yükselerek 7 katlık bir artış yaşamıştır (Keleş, 2010: 57).

(34)

Tablo-2: 1927-2015 Yılları Arasındaki Toplam Nüfus, Kent ve Kır Nüfusu Oranları

2 Ta blo-2: 192 7-2015 y ılları arası nda ki topl a m nüfus, ke nt ve kır nüf us u ora nları

3 Ta blo-2: 192 7-2015 Yı lları Aras ında ki To pla m N üfus, Kent ve Kır Nüf us u Ora nları

Kaynak: Bal, 2016: 121

1927 yılından günümüze kadarki süreçte toplam nüfus ve kent nüfusunda belirgin bir artış olduğu görülmektedir. 2000 yılında toplam nüfus 1927 yılına göre 5 kat artmışken kent nüfusu 14 kat artmış ve kır nüfusu 2 kattan biraz daha fazla artış göstermiştir. Fakat bu tablo da (Tablo-2) göstermektedir ki Türkiye’de kent nüfusu asıl olarak 1960 yılından sonra sürekli bir artış göstermiştir. Buna göre kırsal nüfus sürekli azalmıştır (Bal, 2016: 121).

Türkiye’nin kentleşme hızını kendi içinde değerlendirdiğimizde durağan başlayan bu sürecin zamanla hızlandığı ve birden yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak kentleşme hızı her ülkede farklıdır. Türkiye’de diğer Avrupa ülkelerine göre biraz daha yavaş bir kentleşme hızı görülmektedir. Nitekim 1980 yılında kentleşme oranı %45.4 iken 1985 yılında %50’ye ulaşmıştır. Bu oran Almanya, Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde %70’in üzerinde görülmektedir (İşbir, 1991: 38). Ancak bilinmektedir ki Türkiye’de kentleşmeye farklı bir boyut getiren dönem 1980 ve sonrasıdır. Bu yıllardan sonra siyasi dengelerin değişmesi ile birlikte dışa dönük bir

Sayım Yılı Toplam N. (mil.) Kent N. (mil.) Kır N. (mil)

1927 13.6 3.3 10.3 1940 17.8 4.3 13.5 1950 20.9 5.2 15.7 1960 27.7 8.8 18.9 1970 35.6 13.6 22.0 1980 44.7 19.6 25.1 1985 50.6 26.8 23.7 1990 56.4 33.3 23.1 2000 67.8 44.0 23.8 2010 72.5 54.8 17.7 2013 76.6 70.0 6.6 2015 78.7 72.4 6.3

(35)

ekonomi politikası izlenmiş ve küreselleşen dünyaya uyum sağlamak adına Anadolu kentlerindeki girişimler hareketlenerek bunların dış ekonomi ile bütünleşmesi sağlanmıştır. Alt yapı ve ulaştırma yatırımlarına da ağırlık verilerek yeni bir kentleşme süreci başlamış ve bu durum Türkiye’de gözle görülür bir değişikliğe neden olmuştur (Yılmaz ve Çitçi, 2011: 263).

Ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısını etkileyen ve önemli bir öğe olan kentleşme, sadece tarımda makineleşme ve sanayileşmenin bir sonucu değil aynı zamanda toplumsal değişmenin de bir belirtisidir (Kongar, 2000: 549). Nitekim Türkiye gibi genç nüfusa sahip bir ülke, eğitim ve iş olanaklarının artması ile birlikte dinamik bir yapı sergilemektedir. Bu durum kırsal kesimin ülke içerisinde kent yapılanmasına karşılık giderek zayıflamasına neden olmaktadır.

Tablo-3: Belediye ve Köy İdarelerinin 2012 Yılından Önce ve Sonraki Sayıları.

2012'den Önce Sonra

Büyükşehir Belediyesi 16 30 BŞB İlçe Belediyesi 143 500 İl Belediyesi 65 51 İlçe Belediyesi 749 418 Belde Belediyesi 1.977 393 Toplam Belediye 2.950 1.393 İl Özel İdaresi 81 51 Köy 34.283 18.201

4 Ta blo-2: 192 7-2015 y ılları arası nda ki topl a m nüfus, ke nt ve kır nüf us u ora nları 5 Ta blo-3: Belediye ve K öy İ darelerini n 20 12 Yıl ında n Ö nce ve So nra ki Sayıl arı.

Kaynak: Bal, 2016: 123

2012 yılından sonra 1.582 belde, 16.082 köyün tüzel kişiliği kaldırılarak ilçe belediyelerine katılmış ve bu durum kırsal nüfus alanını giderek azaltırken kentsel alanının çoğalmasına neden olmuştur (Bal, 2016: 123).

Bu istatistikler bize göstermektedir ki dinamik ve genç bir nüfus yapısına sahip olan Türkiye, kentleşme hareketi konusunda hız kaybetmemiş yalnızca şekil değişmiştir. Devam etmekte olan göçlerle birlikte dinamizmini kaybetmeyen bu olgu, ülkemiz açısından bariz bir gelişim göstergesi oluşturmaktadır. Özellikle

(36)

sanayileşmede daha aktif olan kentlere doğru olan hareketlilik buralarda sosyo-kültürel anlamdaki değişimlere de neden olmaktadır. Bu anlamda artık büyük oranda kentli bir ülke olan Türkiye, daha çok kentlileşme problemleri ile ilgilenmektedir.

1.3.6. Kent Yaşamı ve İnsan

“Kent, insanoğlunun doğaya/toprağa akıl yoluyla yaptığı en önemli müdahalelerden biridir” (Bağlı ve Binici, 2005: 24). Ancak insanın bir anlamda doğaya hükmederek kendi eliyle inşa ettiği kentler, zamanla insanı etkisi altına almaya başlamıştır.

Bu anlamda insanlar üzerinde birleştirici, ayırıcı, yönlendirici, odaklayıcı, merkezilik, yakınlık, erişilebilirlik ve süreklilik sağlayıcı gibi etkileri bulunan kentsel mekânlar, insan davranışına yön verdiği gibi çeşitli göstergelerle değişken bir özelliğe sahip olduğunu da göstermektedir (Erdönmez ve Akı, 2005: 71).

Sanayileşme ve kapitalizmin etkisi ile kent ortamında bulunan insanlar, tüketim, bencillik ve rant arayışı konusunda daha keskin davranışlarda bulunabilmektedir. Bu durum da insanların birbirlerine olan davranışları ve yaşam ortamlarındaki ilişkilerini etkileyerek çevrelerine ve kentsel değerlere yabancılaşmalarını sağlamaktadır (Keleş, 2005: 11). Bu yabancılık birincil ilişkilerden daha çok ikincil ilişkilerin hüküm sürdüğü kent ortamında, yüz yüze ilişkilerden ziyade kopuk ve geçici ilişkileri meydana getirmektedir (Wirth, 2002: 91).

Kırsal alanda yaşayan bir insana göre çok daha fazla uyarıcı altında olan ve daha fazla sorunla mücadele etmek zorunda kalan kentli insanda bu olumsuz durumların bir takım psikolojik etkileri görülmektedir. Hızlı nüfus artışı ile gelen trafik sorunu ve kargaşa bu olumsuz etkilerden bazılarıdır (Topçuoğlu, 1994: 20). Bu durum, kent yapılanmasında tüm nesnelerin birbirine bağlı olduğunu göstermektedir. Söz konusu hiçbir koşul birbirinden bağımsız değildir. Kentin doğal yapısı ile birlikte değişen insan alt yapısı bazı toplumsal uygulamalara da ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır (Çizgen, 1994: 13). Bu da, kent içinde farklı ihtiyaçları olan insan gruplarına göre yeni kent yapılarının şekillenmesine neden olmaktadır.

(37)

Dolayısıyla kentteki kaos ortamı ve bireylerin birbirleri ile kurmuş olduğu kopuk ilişkiler, insanları sosyal ilişkilerden daha çok mekanların fiziksel yapısına yönlendirmektedir. Buna bağlı olarak kentteki bu sorunlardan sıkılan insan, kendine bazı kaçış noktaları aramakta ve yaratmaktadır. Bu kaçış noktaları, yeterli maddi güce sahip kişiler için kapitalizmin sunduğu imkânlar dâhilinde seçkin bir mekân, lüks bir ev olabilmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şaşırtıcı olan şu ki, mutluluk özel dar bir alana, mutlu bir adaya yakın değildir ve ama şair onu bütün dünyaya hâkim kılmıştır ( Poulet, 1964, s. Bu alışıldık,

Yukarıdaki metni güven kavramının ilişkili görüldüğü kavramlar açısından analiz ettiğimizde güven ve umut kavramları arasındaki bir ilişki öne

birer söz birer şkola birinci adamlar birinci adım birinci âlet birinci basamak birinci baskıcı birinci cild birinci defa birinci ders birinci devir

Dersin Amacı Klinik laboratuvarda kullanılan her türlü tıbbi, analitik, enstrumental ve temel terimlerin anlamları ve doğru kullanımını öğretmek. Dersin Süresi 2 saat/

YÖK, 17 Kasım 2008 tarihinde yayımladığı genelgede üniversite öğretim elemanlarının kamu kuruluşları veya meslek kurulu şlarının yönetim veya denetim organlarından

“Devlet ormanı” sayılan alanlarda ormancılık dışı etkinliklere tahsis edilen yerlerde yürütülen çalışmaların çok boyutlu olarak izlenebilmesi ve de

Burada, Cemil Meriç’in sağa göre entelektüel tanımlamasına girişirken dikkatinden kaçırmadığı önemli bir ayrıntı vardır: “(…) gelişmemiş bir ülkede

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının koronavirüs (covid-19) salgınına ilişkin yayınladığı kamu spotlarının incelenmesini konu edinen çalışmada, ilk