• Sonuç bulunamadı

2.2. İdeal Kent Tasarımı: Ütopya

2.2.1. Modern Öncesi Ütopyalar

2.2.1.1. Antik Çağ ve İdeal Kent Tasarımı

5 bin yıllık bir geçmişe sahip olan ütopyalar; Sümer, Mısır ve Yunanistan’dan başlayarak Çin ve Hindistan’a kadar gelmiş, Ortadoğu’ya oradan da Avrupa’ya kadar yayılmıştır (Usta, 2005: 7).

Öncelikle efsane ve mitler ile karşılaştığımız Antik Çağ ütopyaları, bu refah ve bolluk çağından, eşit bir toplumdan bahsederken ortaya çıktıkları dönemdeki sorunlara da tepki göstermiştir (Duman Yüksel, 2012: 14). Antik Çağ’dan günümüze kadar gelen ütopyalarda, hemen hepsi toplumsal bir bunalım ve güçlü siyasal çıkışların sonuçlarından oluştuğu için aslında ortak bir zeminde buluşmaktadırlar. İlk ütopyalar, tema olarak eski kavimlerin kahramanlık çağlarına vurgu yaparak daha çok “insan-

insan” ve “insan-doğa” arasındaki uyumu vurgulamaktadır. Yani söz konusu Antik Çağ ütopyalarında daha çok “birey”e odaklanılmış ve onun “özgür” ve “mutlu” bir birey olarak mükemmelleşmesinin yolları aranmıştır (Tandaçgüneş, 2013: 84). İnsanın kötü ile mücadelesinin başladığı Antik Çağ’da sorunlar ve çözüm önerileri daha bireysel ve küçük çaplı olmuş, yine de bu sorunlar ve onlar için gösterilen çabalar ütopyalara bir temel oluşturmuştur.

Antik Çağ’da öncelikle fikir olarak ortaya çıkmış olan ütopyalar, bu dönemde Jambulos, Platon ve Aristophanes gibi bazı düşünürleri etkilemiştir. Bu düşünürler arasında Antik Çağ’da en radikal ütopyacı olarak Jambulos’tan ve onun “Güneş Adaları” adlı eserinden bahsedilmektedir. Diodorus’dan ise, Jambulos’a ait olan bu eserin daha çok düşünsel olduğu öğrenilmektedir (Usta, 2005: 17). Yazıldığı döneme ait herhangi bir bilgi olmayan “Güneş Adaları”, Diodorus aracılığı ile günümüze kadar gelmiş, yüzyıllar boyu birçok kuşağı da etkilemiştir. Güneş Adaları, herkesin eşit haklara sahip olduğu 400 kişilik komünlerden oluşmakta ve toprak, sermaye, üretim aracı dâhil her şeyi ortak bir yapıda buluşturmaktadır. Kölelik kalkmıştır (Tandaçgüneş, 2013: 37). Düşüncede de olsa bir Antik Çağ ütopyasında köleliğin kalkmış olması, o dönemde ortaya atılmış en devrimci fikirlerden biridir. Ancak tüm bu düşünceler yazılı, net bir kaynak olarak literatürde bulunmamaktadır.

Antik Çağ’da ilk kentler ise boy beylerinin köylüleri denetim altında tuttuğu bir yer niteliğindedir ancak bunlar Ortaçağ feodal beylerinin aynı amaca hizmet eden şatolarından farklı bir yapıya sahiptir. Antik kentler, bu dönemde çoğu beyin kendinden daha güçlü siyasi figürlere bağlılık gösterdiği egemen siyasi bir varlık konumundadır. İşte başlangıcı ifade eden bu dönemde kentler, “kent” ve “kent devleti” terimleri ile oldukça özdeş bir haldedir (Begel, 1996: 9). İlk kentlerin Antik Çağ açısından önemi birçok ideal toplum düşüncesine kaynaklık etmesinden ileri gelmektedir. Sosyal içerik yönünden ideal toplum düşüncesine oldukça karşı bir durum söz konusu olsa da ilk kentler, sistematik bir yerleşim şeklinin temellerini atması açısından önem taşımaktadır.

Antik Çağ ütopyalarına bakıldığında, en büyük referans kaynağı olarak yine Platon’un eserleri görülmektedir. “Timalos ve Kritas” adlı eserinin bir bölümü olarak yazdığı “Atlantis Efsanesi”nde gerçek ile mitolojiyi iç içe kurgulayan Platon, hayal

gücünü oldukça geniş tuttuğu bu eserde, epik öğeler ile birlikte “fantastik” bir kurgu yaratmaktadır (Tandaçgüneş, 2013: 38). Platon, “Timalos ve Kritias”ta bir “ideal kent imparatorluğu” olan Atlantis’in yıkılmadan önceki halini betimlemiştir. Ayrıca bu kentler için doğal kaynakların bolluğu ve güzel manzaralar gibi ayrıntılardan da bahsetmektedir (Kumar, 2005: 32). Platon “Devlet” adlı eserini de, iç savaş nedeniyle güçsüz duruma düşmüş, çökmekte olan Yunan çağı için bir “alternatif düzen önerisi” olarak ele almıştır (Tandaçgüneş, 2013: 38). Bu nedenle sistematik bir şekilde kurguladığı Devlet’te toplum yapısını “Koruyucular”, “Savaşçılar” ve “Yönetilenler” olmak üzere üçe ayırmaktadır. Katı bir sınıfsal dağılımın olduğu bu sistemde; toplumun en alt tabakasında yer alan yönetilenler ülkenin ihtiyacı olan şeyleri üretirken, koruyucular, toplumun gönüllü neferleri olmuşlar ve devletin güvenliği için kendi yaşamlarına dair ne varsa ondan vazgeçmişlerdir. Yöneticiler ise hem yönetim hem de güvenlikten sorumludurlar. Platon ayrıca yöneticilerin filozof olması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır (Lacivert Dergi, 2016: 25).

“Devlet” adlı eserinde kentin fiziksel yapısından ziyade daha çok toplumsal olaylar üzerinde durmuş olan Platon, diğer eserlerinde de adeta bu düşüncelerinin uygulanabilirliğini vurgulamaya çalışmaktadır. (Kumar, 2005: 32).

Tarihe geçen ilk şehir planlamacılarından biri olan Hippodamus ise, Amerika’dan tanınan dama tahtası tasarımını yaparak Antik dünyada ün kazanmış bir isimdir. Hippodamus ayrıca, bir şehrin ev, sokak, Pazar ve tapınak koleksiyonundan çok daha fazlası olduğunu fark ederek “sosyal düzenin” daha “temel sorunları” ile ilgilenmiştir. Hippodamus’un bu çalışmaları “ütopyaların başlangıcı” için bir ilham kaynağı olmuştur (Mumford, 1922: 17-18). Böylece günümüze kadar yansımalarını sürdüren ve yepyeni sosyal içerikler kazanan kent, ütopya bağlamında temelleri çok eskiye dayanan zengin bir içeriğe sahip olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.

Şekil-2: Platon’un İdeal Kent Tasavvuru Şekil-3: Hippodamus’un Uygulaması Şe kil 1 Şe kil-2: Platon’ un İdea l Ke nt Tasavv uru ve Hippo da mus’un Uyg ula ma sı

Kaynak: Polat, 2012: 18 Kaynak: Polat, 2012: 18

Bir anlamda kentlerin oluşumundan sonra başlayan ütopik düşünsel eserler, bir süre sonra eş zamanlı olarak ele alınmaya başlamıştır. Kentler ile fikirler birbirini beslemiş zamanla kent ütopyaları meydana gelmiştir. Bu şekilde Hippodamus ve Platon’un bırakmış olduğu hem düşünsel hem de mimari eserler; Antik Çağ’dan bu yana gelen ütopyalara, hem demokrasi anlayışı hem de kent temelleri bağlamında da kaynaklık etmektedir.

Benzer Belgeler