• Sonuç bulunamadı

Zeydi Mezhep Esaslarına Göre İmam-İmamet Anlayışı

İmam denildiğinde ilk olarak “Cemaate namaz kıldıran kimse”239 anlamı akla geliyorsa da; böyle bir tanım yanlış olmamakla beraber eksiktir. Zira, imam ve imamet terimleri fıkıh ve siyasi tarihte farklı anlamlar taşımaktadırlar. Fıkhın ibadetle ilgili mevzularında İmam kelimesi “Cemaate namaz kıldıran kimse” anlamında kullanılır iken; amme hukuku alanında devlet yönetimiyle ilgili meselelerde “Devlet Başkanı”240

manasında kullanılır.

İmam teriminin kullanımındaki mevcut karışıklıkları önlemek için; çoğu zaman namaz imamlığı için “Küçük İmamet” (el-imamet-üs salat), devlet başkanlığı manasındaki imam terimi için ise "Büyük İmamet" (el-imamet-ül uzma/el-imamet-ül Kübra) 241

ifadeleri seçilmiştir.

Bu açıdan siyasi ve hukuki bir terim olarak; Hz. Peygamber'in vefatından sonra İslam toplumunun idaresini en üst seviyede üstlenen, toplumun fertlerine önderlik eden kişilere imam ünvanı verilirken, imamın üzerine aldığı bu göreve de imamet242

adı verilmektedir. Yani imam; “Hz. Peygamber'e niyâbeten riyâset-i ammeyi haiz olan zât”243

anlamındadır. İmam ve imamet meselelerine ait tartışmalar ilk kez Hz. Muhammed'den sonra İslam tarihinin en büyük muhalefet hareketi olarak ortaya çıkan Şii gruplar tarafından gündeme getirilmiştir. Şia merkezli olarak başlayan bu hareket, diğer grupların dahil olmasıyla zaman içinde genişlemişse de;244

imamet meselesi Şia ile özdeşleştirilmeye devam edilmiştir. İmametin dini ve hukuki açıdan mahiyeti, böyle bir kurumun gerekli olup olmadığı, imam seçilecek kişide aranan nitelikler, göreve başlama ve ayrılma yöntemlerine dair birçok 236 Doğan, a.g.e., s.25 237 Kavalcıoğlu, a.g.t., s. 3 238 Doğan, a.g.e., s. 80- 81

239 W. Ivanov, “İmam”,İA, C.5/2, Meb. Yay. Eskişehir 2001, s, 980

240 Salim Öğüt, “İmam”, TDVİA, C.22, Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2000 s. 188 241 Öğüt, a.g.m., s.188

242

Mustafa Öz - Avni İlhan; “İmamet”, TDVİA, C.22, Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2000, s. 201

243 Erdoğan, a.g.e. s. 248

konuda Şia ve Ehl-i Sünnet uleması arasında tartışmalar yaşanmıştır.245 Tartışmalar sadece Şii ve Sünni ulema arasında yaşanmamış, Şia'nın fırkaları arasındada görülmüştür. Her ne kadar Şii fırkaların tamamı “Ali b. Ebi Talib'in imametinin ve hilafetinin gizli ya da açık nass ve vasiyetle olduğu ve imametin onun evladından başkasına geçmeyeceği” hususunda ortak bir görüş etrafında birleşmiş246

olsa da her bir Şii fırkanın kendi içinde imam ve imamet meselesine bakışında da belirgin farklar mevcuttur.

Genel anlamda Şiilerin imamet teorisinin özünü; Şii fırkaların en genişi konumunda olan ve Şii nüfusun büyük bir çoğunluğunun dahil olduğu, On İki İmam Şiiliği (İmâmiye Şiası)'nın imamet anlayışı oluşturur. Ancak İmâmiye Şiası'nın imamet anlayışı ile Zeydiyye Şiası'nın imamet meselesine bakış açıları arasında belirgin ayrımlar göze çarpar. Bu sebeple öncelikle burada Zeydiyye ve İmamiye Şiası'nın bakışlarındaki belirgin farklardan bahsetmeye çalışacağız.

Şiiler arasındaki genel inanışa göre, imamın Hz. Ali ve Hz. Fâtıma evladından olması, bilgin, zahit, civanmert, bahadır olması, imam olarak halkı kendine biâte çağırması ve silahına sarılarak küfr ve zulme başkaldırması yani huruc ederek Müslümanların imamı olmaya hak kazanması gerekmekteydi.247

Diğer tüm Şii fırkalar gibi Zeydiyye fırkası da Hz. Ali evladını, imtiyazlı bir sınıf olarak kabul etmekte ve imametin Hasan ve Hüseyin evladı içerisinden oluşunu ilahi bir hak olarak görmektedir.248

Ayrıca Zeydiler'e göre imam olacak kişinin özel bir yeri ve itibarı olmalıdır. Kendisine din ve dünya işleri teslim edileceği için imamın takva sahibi olması gerektiği gibi, orduları idare edebilecek kadar da cesur ve şiddet sahibi olması beklenmekteydi.249 İmam, Hâşimi soyundan olmalıdır. Bu Hz. Ali ve Hz. Fâtıma'nın

çocuklarında yürür. Buna göre Hz. Ali'den sonra imam, Hz. Fâtıma'nın oğullarından birisinin yani Hasan ve Hüseyin'in soyundan olabilir. Ancak bu hususta bir önceki imamın nassı veya vasiyeti söz konusu değildir. İmamlık vasıflarını taşıyan Hasan ve Hüseyin'in oğullarından herhangi birisinin kendi imametini açıkça ilan ederek, halkı biate davet etmesi ve gerekiyorsa bu uğurda zalim idareciye karşı çıkması da gerekir.250

Zeydiyye inanışına göre Hasan ve Hüseyin oğullarından bir kişinin meşru sayılabilmesi için sadece imamlık vasıflarını taşıması yeterli değildir. Bir kişinin imametinin meşru sayılabilmesi için, halkı kendisine davet ederek huruc etmesi şartı aranır. Hurucun

245

Mustafa Öz- Avni İlhan, “İmamet”, s. 202

246 Hasan Onat, “Şii İmamet Nazariyesi( Kuleyni, Kumni ve Tusi'nin Görüşleri Çerçevesinde)” A.Ü.İ.F.D.

C.32, S.1 Ankara 1991, s. 91

247 Abdülhamid, a.g.e., s. 48; Kavalcıoğlu, a.g.t.,.s. 2; Küçükahmet, a.g.e., s. 171 248

Doğan, a.g.e., s. 145

249 Doğan, a.g.e., s. 147

gerçekleşebilmesi için ise ya mevcut bir imamın olmaması ya da mevcut imamın aranan şartları taşımaması gerekir.251

Şii Zeydiyye fırkasına göre imam olacak kimsenin zalimlere karşı çıkması ve imametini ilan etmesi gereklidir. Ahlaksızlık ve zulüm karşısında susan ve cihattan uzaklaşan kimse imam sayılmazdı.252

İmâmiye ve Zeydiyye arasındaki farkların ilki burada kendini göstermektedir. İmamın insanları biate çağırması ve huruc etmesine dair İmâmiye fırkası zalim olsa dahi herhangi bir imama karşı huruca cevaz vermemiş ve küfür olarak kabul etmiştir. 253

Zeydiyye ise zalim devlet başkanına karşı ayaklanmakta sakınca görmemektedir. Emevi ve Abbasiler devrinde isyan eden Ehl-i Beyt mensuplarının çoğunluğunun Zeydiler arasından çıkması Zeydiyye inancının huruc konusunu meşru kabul etmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır.254

Her ne kadar Zeydiyye inanışı hurucu ön plana almışsa da; hurucun olabilmesini birtakım şartlara bağlamışlardır. Bunlardan en önemlisi belli bir sayıya ulaşılması şartını getirmiş olmalarıdır. Böylelikle ferdi yapılan, fitne ve anarşist ruhlu ayaklanmaların önüne geçilmek istenilmiştir.255

İmamın seçimine dair Zeydiyye mezhebi; imamı seçmenin insanlar üzerine vacip olduğunu iddia ederken, İmamiyye ise imamın bizzat Allah tarafından seçildiğini kabul eder.256 Bu noktada İmâmiye Şiası'na göre imamet düşüncesi bir inanç esası olarak kabul edilmiş hatta imamete inanmak imanın şartlarından sayılmıştır.257

İmamiye inancında imamet yani İslam ümmetinin başkanı olma, bu sıfatla ümmeti eğitme, yetiştirme, ona yol gösterme ve yönetme nübüvvetin (peygamberliğin) bir parçasıdır. İmamet peygamberliğin devamı olarak kabul edilmiştir. Nasıl Peygamberleri Allah belirlemiş ve peygamberin seçiminde ümmetin ya da bizzat peygamber olan zâtın etkisi yoksa; imamet içinde durum aynıdır. İmam, Allah tarafından belirlenir, seçilir, atanır ve görevlendirilir. İmam ve ümmete sadece bunu kabul etmek düşmüştür.258

İmamiye mezhebine göre, imamet ümmetin istek ve seçimine bırakılabilecek küçük

işlerden değildir. Dinin temelidir ve iman esasları arasında yer alır. İmam, peygamberin nâibidir. Bir başkasına nâib olmak ancak onun ilmiyle mümkün olduğundan imamın sabit olması Allah ve Peygamberin nassı ile olur.259

Zeydiyye fırkası ise imamların, Resulûllah

251 Doğan, a.g.e., s. 148 252

Mustafa Öz-Avni İlhan, “İmamet”, s. 202

253 Doğan, a.g.e., s. 146 254 Yaşaroğlu, a.g.t., s. 41 255 Doğan, a.g.e., s. 146- 147 256 Doğan, a.g.e., s. 146 257

Mustafa Öz-Avni İlhan “İmamet”, s. 203

258 Süleyman Uludağ, İslam - Siyaset İlişkileri, 2.baskı, Dergah Yay., İstanbul 2008, s. 90 259 Yaşaroğlu, a.g.t., s. 40

Efendimiz'in dışındaki bütün insanlardan üstün ve seçilmiş olduğunu kabul eder fakat; İmâmiye'nin aksine imamları peygamber olarak tanımlamaktan da kaçınır.260

İmamları Peygamberlerle aynı seviyede gören İmâmiye Şiileri, Kur'an' da Peygamberlere ait olan her ayeti, her hükmü her niteliği hatta en küçük ayrıntıyı bile imamlar için de geçerli saymışlardır. Bunların başında Peygamberlerin ismet sıfatı gelmektedir. İmâmiye'ye göre, Peygamberler “günah işlemezler, hata yapmazlar, yanılmazlar” olarak kabul edilir.261

Zeydiyye mezhebine göre imam, en küçük şüpheli şeylerden dahi kaçınmalı ve dine uyma konusunda fevkalâde hassas olmalıdır. Çünkü onun İmâmiye fırkasının iddia ettiği gibi günahlardan korunmuş olmak gibi bir vasfı “ismet sıfatı” yoktur. Bu inanışta ismet sıfatı yalnız Peygamberlere ait kabul edilerek imamların ismetine karşı çıkılmıştır.262

Şia; sahip oldukları birtakım nitelikler sayesinde Şii imamlarının hem Hulefâ-i Râşidîn'den,

hem de Emevi ve Abbasi halifelerinden daha fazla imamete ehil ve hak sahibi olduğunu savunmuştur. Bu sebeple İmâmiye Şiası imamlara bir kutsiyet kazandırmak, halk nazarında destek sağlamak için imamların masumiyeti, günahsızlığı teorisini geliştirmiştir. Onlara göre imamın tayinini haklı kılan en önemli sebep imamların günahsız olmasıdır.263

İmamın günahsızlığına inanan İmâmiye Şiilerinin masum bir imamın ümmet tarafından seçim yoluyla veya masum olmayan bir halife tarafından veliaht tayin edilerek belirlenemeyeceği anlayışı; Allah adına hükmeden, yorumlarda bulunan teokrat bir yönetici anlayışını da ortaya çıkarmaktadır.264

Zeydiyye, masumiyet meselesinde Ehl-i Sünnet anlayışı ile ortak görüşte olarak devlet

başkanının/imamın masum olduğunu kabul etmez.265

İmâmiye Şiası'nda imamlar Allah tarafından tayin edilmiş görevliler266

olduğu için imamların diğer Müslümanların, bilginlerin bilmedikleri ve bilemeyecekleri bir bilgiye sahip oldukları kabul edilir. Ayrıca imamların sahip olduğu bu bilgi çalışarak, başkalarını dinleyerek elde edilmiş bir bilgi değildir. Vahye benzeyen, ilahi kaynaktan gelen tartışılmaz, eleştirilemez bir bilgi olduğu iddia edilmektedir.267

Zeydiyye'ye göre imamlar; faydalı ve zararlıyı insanlara haber vermek için kendisine ihtiyaç duyulan bir kimse olmayıp sadece dini prensipleri uygulamak için ihtiyaç duyulan kimselerdir. Bu konuda İmamın, İmâmiye Şiiliğinin iddia ettiği gibi diğer insanlardan farkı

260

Kavalcıoğlu, a.g.t., s.

261

Uludağ, a.g.e., s. 91

262 Fığlalı, Çağımız'da İtikadi İslam Mezhepleri, s. 126 263 Aydın, a.g.m, s. 205 264 Aydın, a.g.m, s. 205 265 Aydın,a.g.m, s. 205 266 Doğan, a.g.e., s. 147 267 Uludağ, a.g,e., s. 91- 92

yoktur.268

İmamiye (On İki İmam Şiiliği) ile Zeydiyye Şiası arasında imamet konusundaki en önemli fark “Gaib İmam” meselesidir. Diğer Şii fırkaların aksine Zeydiler (mehdi) saklı imam akidesine bağlanmamışlardır. On İki İmam Şiiliğine göre; İmam Muhammed el Mehdi'ye Allah tarafından gizemli bir hayat verilmiştir. Bu on ikinci imam dünya iyice karıştığında adaleti yeniden sağlamak için ortaya çıkacaktır.269

Gelecekte bir kurtarıcı olarak ortaya çıkacağına inandıkları mehdi'de Şiilere göre on ikinci imamdır ve gaybet halinde yaşamaktadır.

Zeydiyye, İmâmiye Şiası'nın “Gizli imam” fikrine karşı çıkmaktadır. Bu konuda, anarşiyi önlemek, orduları düzenlemek ve savaşları idare etmek imamın asıl görevleri arasında olduğu için, onun gizli olmasının mümkün olamayacağını benimsemiştir. Bu yönüyle Zeydiyye'de mehdi tanımı İmâmiye' de olduğu gibi beklenen ve gizli bir imam şeklinde değil de, aksine insanlar arasında yaşayan şer'î hükümleri yürütmesi için kendisine ihtiyaç duyulan ve yol gösterici olan anlamında kullanılmıştır.270

İmamet konusunda dikkate değer bir diğer tartışma ise aynı anda iki imamın bulunup bulunmayacağı meselesidir. Bu hususta Şia ve Ehl-i Sünnet aynı görüşü paylaşmışlardır. Her iki mezhep mensupları da başlangıçta imamın/halifenin tek olabileceğini savunmuşlardır. Ancak daha sonraları aynı anda iki halifenin mümkün olabileceğini kabul etmişlerdir. Zeydiler' de aynı şekilde başlangıçta sadece bir imamın olabileceğini savunurken IX. yüzyılda Yemen ve Taberistan'da ayrı ayrı iki Zeydi imamının ortaya çıkması neticesinde belirli şartlarda iki imamın olabileceğini de meşru kabul etmişlerdir.271

İmam ve imamet meselesini kapatmadan evvel hilafet ve imamet kavramları arasındaki ilişkiye değinmeliyiz. Zira imam ve halife kavramlarının birbirinin yerine kullanıldığı durumlar vardır. Devlet başkanlığı anlamına gelen imamet teriminin çoğu zaman hilafet ile eş anlamlı olarak kullanıldığı da olmuştur. Ancak bu hususta Sünni ve Şii fırkalar arasında farklılık görülmektedir. Sünni literatürde hilafet ve imamet kelimeleri birbirinin yerine kullanılabilirken; Şii bakış açısında imamet meşru devlet başkanlığı kabul edilip, hilafet ise fiili yönetim için kullanılmıştır. Buna bağlı olarak imam meşru devlet başkanı, halife ise iktidarı fiilen elinde bulunduran kimsedir. Bu sebeple Şia'ya göre ilk üç halife ile Emevi ve Abbasi devlet başkanları halife'dir, ancak İmam değildirler.272

268

Doğan, a.g.e., s. 147

269 İmran Çelik, Seyyid Hüseyin Nasr'ın İslam Mezhepleri, Fikir ve Siyaset Ekolleri Üzerine Düşünceleri,

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 2008, s. 81 -82; Aydın,a.g.m, s. 205

270

Doğan, a.g.e., s. 145- 146

271 Aydın, a.g.m, s. 205 272 Aydın, a.g.m, s. 203- 204

Görüldüğü şekilde Şia, imamet ve hilafet kavramlarını birbirinden ayırır. Şii anlayışta halife ve imam farklı formasyonlara sahiptir. Halife; tayin, nass ve haricindeki yollarla Müslümanların başına geçen Şii olmayan kimsedir. İmam ise nass ve tayinle belirlenen Şii liderdir.273 Böylece halife kavramı Sünniler tarafından tercih edilen bir kavram olmasına karşılık; imam kavramı ise daha çok Şiiler arasında kullanılan bir tabir olmuş ve imam/imamet meselesi sadece Şia ile özdeşleştirilmeye başlanmıştır.

Ehl-i Sünnet, Şiilerin özellikle de İmâmiye Şiası'nın aksine imamet ve hilafet sorununu itikad ve imanla ilişkilendirmemiş, imameti; “Din ve dünya işlerinde belirli vasıfları taşıyan herhangi bir şahsın Resulûllah'ın halifesi sıfatıyla ümmeti idare etmesi” olarak tanımlamıştır. Ümmetin seçimi ve meşvereti ile işbaşına gelir. İmamet ya da hilafet ilahi bir makam değildir.274

Gerek tayin usulü gerekse bulunması şart koşulan nitelikler bakımından; Sünni hilafet teorisiyle Şii imamet anlayışı arasında temel fark şudur: Sünni halifeler, meşruiyetleri İslam toplumun rızasına dayanan, insan üstü vasıfları olmayan, ferdi çabayla elde edilen bilgi ve liyakatle toplumu yöneten ve icraatından dinen ve hukuken sorumlu tutulan sivil bir yönetici olmalarına karşılık; Şii imamlar, meşruiyetlerini Allah tarafından seçilmesinden alan, ilahi nur ve batıni bilgilerle desteklenen, her türlü günahtan arınmış ve toplumu hem siyasi hem dini açıdan yöneten ve yönlendiren, dini ve hukuki sorumlulukları bulunmayan adeta insan üstü siyasi- ruhani bir lider kimliğine sahip kimselerdir .275

İmam/ imamet meselesinde açıkça görebildiğimiz şekilde her ikisi de Şia'nın bir fırkası olan On İki İmam Şiiliği ile Zeydiyye Şiiliği arasında bir çok fark bulunmasına rağmen Zeyydiye mezhebi Mutezile ve Sünni mezheplerle uygunluk göstermektedir. Bu durum mezhepler tarihi açısından Zeydiyye'nin diğer Şii mezheplere nazaran Ehl-i Sünnet'e daha yakın, mutedil bir Şia mezhebi olarak tanımlanması sonucunu doğurmuştur.