• Sonuç bulunamadı

İkinci Meşrutiyet'in İlanı Sonrası Yemen ve İmam Yahya Meselesi

Meşrutiyetin ikinci kez ilanının yarattığı sevinç ortamında İmam Yahya'da isteklerini Osmanlı Hükümeti'ne kabul ettirebilmek adına yeni bir fırsat elde edebileceği ümidine kapılıp, yeni idarenin istibdat devrinin acı hatıralarını silebileceği düşüncesiyle İttihat Terakki Hükümeti'yle uzlaşma yollarını aramıştır. Bu maksatla ilk iş olarak taraftarlarından Seyyid Abdullah b. İbrahim ve birkaç kişiyi daha İstanbul'a göndermiştir.569

Bu hususta İstanbul Hükümeti senelerdir devam eden Yemen meselesini çözümlemekte istekli olduğunu göstermek amacıyla almış olduğu karar gereğince; meselenin halli için müzakere etmek üzere Zeydi reisi İmam Yahya tarafından İstanbul'a bir iki kişinin gönderilebileceğini Dahiliye Nezareti vasıtasıyla Yemen Vilayeti'ne bildirmiştir. Bu haber karşısında beklediği fırsatı yakalayan İmam, İstanbul'a bir ya da iki kişi gönderme fikrine sıcak bakıyorsa da Yemen Vilayeti'ndeki memurların hiçbirine itimat beslemiyordu. Üstelik yapılacak tebligatlara karşı da temkinli yaklaşan İmam Yahya, Vilayet aracılığıyla kendisine gelen bu habere de aynı ihtiyatla yaklaşmış ve kendisi tarafından seçilecek kişileri İstanbul'a götürmek için o sırada İstanbul'da bulunan Yemenli meşayih arasından seçilen iki kişinin de Yemen'e gönderilmesini istemiştir.570

İmam'ın bu isteğine karşılık San'a ahalisinden olup İstanbul'da bulunmakta olan Şerif Abdullah ve Mehmed b.Abdullah Eşref Efendi adında iki kişi bizzat Padişahın emri doğrultusunda, İmam Yahya'nın itimad edeceği iki, üç kişiyi Dersaadet'e getirme işiyle görevlendirilmiştir. Ayrıca gönderilecek bu kişilere yönelik Yemen'de her türlü kolaylığın sağlanarak, ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilmesi yönündeki talimat 6 Ekim 1908 tarihinde Hudeyde Mutasarrıflığı'na iletilmiştir.571

Dersaadet'in bu girişiminin ardından İmam Yahya'da Seyyid Abdullah b. İbrahim isimli taraftarını İstanbul'a göndermiştir.572

İmam Yahya'nın İstanbul'a temsilci göndermesi iki açıdan mühimdir. Zira bu sayede İstanbul Hükümeti, sadece meselenin çözümlenmesi hususunda uzlaşmaya niyetli taraf olduğu

568 Demir, a.g.m., s. 1773-1774; Rustow Arap temsilcilerinin sayısının 1908'de 60 iken, 1912'de 68'e ve 1914'te

84'e yükselmiş olduğundan bahsetmiştir. Bkz, Ahmad-Rustow, a.g.m., s. 246

569 Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, C.1, Nehir Yay., İstanbul 1992, s. 90 570

“Yemen Meselesi”, Tanin, 6 Eylül 1908, s. 7

571 BOA. BEO, 3410/ 255735 572 Ahmet İzzet Paşa, a.g.e., s. 90

izlenimi vermekle kalmıyor aynı zamanda bir eşkıya reisinin göndermiş olduğu temsilcileri muhatap alarak, İmam Yahya ve hareketini bir bakıma resmi olarak tanıdığını da göstermekteydi.

Osmanlı Devleti Yemen sorununun çözümünde İmam Yahya'nın göndermiş olduğu temsilcilerin tek başına yeterli olamayacağının da bilincindeydi. Nasıl ki İmam Yahya Osmanlı Hükümeti ve memurlarına karşı güvensizlik beslemekteyse, Osmanlı Hükümeti'nin de benzer şekilde İmam ve adamlarına dair endişeleri vardı. Özellikle de İstanbul'da yürütülen müzakerelerin sonuçsuz kalması durumunda, Seyyid Yahya'nın yeni yöntemlere başvurabileceği meseleyi yakından takip eden şahsiyetlerce biliniyordu.

Bilhassa Hükümet ve İmam'ın adamları arasında müzakere hazırlıkları yapıldığı bir sırada Yemen Valisi Hasan Bey vilayetin mevcut durumunu yakından takip ederek, önemli gördüğü bazı hususlarda Hükümeti bilgilendirmeye çalışmaktaydı. Vali Hasan Bey, Şubat 1909'da gönderdiği telgrafta ahalinin mevcut durumuna ve İmam'a bakışlarına dair ilginç tespitlerde bulunuyordu. Buna göre; İmam Yahya'nın etraftan topladığı meşayih kendisine itaat etmiş gibi görünmesine rağmen, hakikatte durum çok farklıydı. İmam'ın etrafındaki şeyh ve reislerin evlatları veya akrabaları İmam tarafından rehin olarak tutulduğu için bunların her biri İmam'dan fazlasıyla korktuklarından sahte bir itaat gösterisinde bulunmak zorunda kalıyorlardı. Bu sebeple Osmanlı Hükümeti'nin maksadını anlamak için Seyyid Yahya tarafından Dersaadet'e gönderilen adamların, Hükümetin temsilcileriyle yapacakları görüşmelerden çıkacak neticeyi hem Zeydi ulema hem de diğer mezhep mensubu ahali tedirginlik içinde beklemekteydi.573

Ayrıca Vali Hasan Bey, İmam'ın İstanbul'daki adamının taleplerinin kabul edilmesi mümkün olmayan tarzda talepler olduğundan, yapılacak müzakerelerden bir sonuç çıkmayacağının da farkındaydı. Buna rağmen Vali Bey, şu aralar İmam ile olan münasebetini dostça göstermeye devam etmiş fakat el altından İmam'ın maksadını takip etmeyi de sürdürmüştür. Bu sebeple aksi bir tehlikeye karşı İmam'ı müşkil durumda bırakacak olan Dahyani'nin Hükümet tarafından münasip miktar akçe ile desteklenmesi ve ordunun eksiklerinin giderilmesi için istenen zabıtan, topçu mürettebatı ve sıhhiye memurları ile birlikte hazırlanan yirmi bin çift Yemenlinin sevk edilmesi hususunda Vilayet'e yetki verilmesini istemekteydi.574

İşte bu sırada Yemen Valisi Hasan Bey'in 10 Mart 1909 tarihli Vilayet'ten gönderdiği ikinci telgrafında; Yemen'in evvelki imamlarından Mütevekkil'in oğlu olup, şimdiki İmam Yahya tarafından Sa'da da amir sıfatıyla bulunan ve Haşed mıntıkasının da önemli bir kısmında söz

573 BOA. BEO. 3491/ 261779 (Yemen Vilayeti'nden Vali Hasan Bey tarafından gönderilen R. 30 Kanunisani

1324/ M. 12 Şubat 1909 tarihli şifre telgrafname.)

574 BOA. BEO. 3491/ 261779 (Yemen Vilayeti'nden Vali Hasan Bey tarafından gönderilen R. 30 Kanunisani

sahibi olan Seyyid Muhammed'in, İmam Yahya'dan pek de hoşnut olmadığı hatta Seyyid Muhammed'in biraderi Abdullah'ın dahi maişetleri temin olunduğu takdirde Hükümete hizmet edebileceklerine dair Valiliğe mektup göndermiş olduklarından söz edilmekteydi. Mektupta yer alan ifadelerden yola çıkan Vali Hasan Bey bu şahıslardan Hükümet menfaatine yararlanılarak, Seyyid Yahya'nın mevcut vaziyeti karşısında muhalif bir güç olarak çıkarılmasını düşünmekteydi. Yine bu maksadla Seyyid Muhammed'in kendisine ayda 7.000 kuruş maaş ile Sa'da ve havalisi mutasarrıfı ünvanı verilmesi, biraderi Abdullah'a da müdür ünvanıyla 1.000 ya da 1.500 kuruş maaş tahsis edilmesi ve Nasır Mebhut'un dahi 1.000-1.500 kuruş maaş ile müdür ünvanıyla Abdullah'ın refakatinde istihdam edilmesi tasarılar arasındaydı. Fakat bu hususta Yemen Valisi Hasan Bey bir noktaya da dikkat çekmekteydi ki o da Seyyid Muhammed'e verilecek ünvan meselesidir. Hasan Bey'e göre; zaten Sa'da mevkiinin daha önceleri 28 Şubat 1906 tarihli Padişah kararıyla “ikinci sınıf kaza” olarak teşkil edilmesi buyurulmuşsa da bu karar Şehhare hezimeti üzerine geri kalmıştır. Bu sebeple şimdi sancak statüsüne alındığında da devlete altı, yedi bin gibi cüz'i bir miktar fazladan masraf olacağı için Sa'da'nın sancak olarak tabir edilmesinde sakınca yoktur ancak Seyyid Muhammed'e mutasarrıf ünvanı verilmeksizin bir müddet için sadece altı, yedi bin kuruşluk maaş tahsis edilmesi daha münasip olacaktır.575

Vali Hasan Bey'in, İbn Mütevekkil ile biraderine ve Nasır Mebhut'a maaş tahsisinde istekli olmasının nedeni; Seyyid Yahya'nın adamları taleplerini İstanbul'a kabul ettirmeden geri dönmek zorunda kalırlarsa, yaşanması muhtemel bir olay karşısında elde bir koz bulundurulması düşüncesinden kaynaklanmaktaydı. Ayrıca bu şahıslara yapılacak maaş tahsisi birtakım şartlar dairesinde olacağından, kendilerine teklif olunacak hükümet hizmetini kabul etmezlerse herhangi bir şey verilmeyerek, bunlar yerine Dahyani desteklenmeliydi. Hasan Bey bu hususta şimdiden vilayet'e yetki verilmesi amacıyla 23 Mart 1909 tarihli telgrafını İstanbul'a göndermiştir. 576

İstanbul'da Yemen meselesine dair müzakereler yapılırken Yemen'de de İmam'ın şüphesini çekecek ve onun gazabına meydan verecek herhangi bir hareket ve teşebbüsde bulunulmamasına dikkat ediliyordu. Bu amaçla Vali Hasan Bey 23 Mart 1909 tarihli telgrafında; İmam'ın Vilayet dahilinde hem kendi nüfuzundaki hem de Osmanlı nüfuzu altındaki mahallerde gerçekleştirdiği birtakım uygunsuz hareketlerine ve kabahatlerine dahi sırf müzakerelerin kesintiye uğramaması için ses çıkarılmayarak göz yummakta olduklarından bahsediyordu.577

575 BOA. BEO.3535/ 265121 576

BOA. BEO.3535/ 265121 ( Yemen Valisi Hasan Bey tarafından Vilayet'ten gönderilen R. 10 Mart 1325/ M. 23 Mart 1909 tarihli şifre telgrafname.)

Tüm bu fedakarlığa rağmen bir süre sonra yaşanan gelişmeler Vali'nin tespitlerinde haklı olduğunu açıkça belli ediyordu. 3 Nisan 1909'da Yemen'den gelen haberler; Seyyid Yahya'nın İstanbul'daki vekillerinden bir mektup aldığı ve bu mektup karşısında Meşrutiyet yönetiminden beklentilerinin hükümsüz kaldığını anlayarak, gönderdiği temsilcilerini de nezdine geri çağırdığı ve bir hayli akçeyi de etrafındakilere dağıtarak hazırlıklara koyulduğu yönündeydi. 578

Bu haber İbn Mütevekkil Seyyid Muhammed ile biraderinin elde bulundurulmalarının fayda sağlayacağına dair daha evvel Vali Hasan tarafından İstanbul'a iletilen tekliflerin dikkate alınmasının gerekliliğini açıkça göstermiştir.

Meşrutiyet sonrası Osmanlı toplumunun en önemli kazanımlarından bir tanesi de Osmanlı Meclisi'nin yeniden işler hale getirilmesidir ki, bu meclise 1908 seçimlerinin ardından Yemenli mebuslar dahi dahil olacaktır. Bu mebusların da etkisiyle Yemen meselesi ve meselenin çözümüne dair öneriler meclis toplantılarında da gündeme getirilmeye başlanmıştır. 1909 senesi Mart ayı itibariyle Osmanlı Parlamentosu'nda dile getirilen meselelerin başında, Yemen'de görev yapacak memurlar ve bunlara ilişkin düzenlemeler yer alıyordu. Memurlar meselesi bilindiği gibi Yemen'deki asayişin temini açısından mühim kabul edilmekteydi. Bu amaçla Osmanlı Mebusan Meclisi'nin 1 Mart 1909 tarihli 36. (in'ikad) toplantısında Hamas Mebusu Mustafa Efendi; Hicaz, Yemen,Trablus ve diğer vilayetlerde Türkçenin henüz taammüm etmemesi nedeniyle buralara tayin olunacak memurların mahalli lisan olan Arapçaya vâkıf kimselerden seçilmesini önermiştir.579

Mebus Mustafa Efendi'nin bu önerisinin görüşülmesi başta Kırklareli Mebusu olmak üzere mebusların büyük çoğunluğu tarafından “Devletin resmi dili Türkçe'dir” ifadeleriyle karşı çıkılmıştır. Devletin resmi dilinin Türkçe olduğu bir ortamda böyle bir uygulamanın devleti ve toplumu ayrıştırıcı olacağı düşünülerek Mebus Mustafa Efendi'nin önerisi reddedilmiştir.580

Hamas Mebusu'nun bu teklifinin ardından Meclis'in 8 Mart 1909 tarihli 38. in'ikadı sırasında Yemen mebuslarından Es-Seyyid Ali Bin Hüseyin ve Muhammed Abdullah Efendiler tarafından Meclis'e sunulan takrirde de; milletin can, mal ve ırzlarının temini ve bilhassa asayişin temini için Yemen'e gönderilecek memurların adil, vazifesini bilecek ve bu vazifeyi hakkıyla yerine getirecek kişilerden seçilmesinin gerekliliğinden söz edilerek, memurlar meselesi başka bir şekilde yeniden gündeme getirilmiş oluyordu. Mebuslar sundukları takrirde şimdiye kadar Yemen'de istibdad devrinden kalma ve su-i ahval ile şöhret bulan bir takım valiler ile memurların istihdam edilmiş olmasının memleketin terakkisine

23 Mart 1909 tarihli şifre telgrafname.)

578 BOA., BEO.3535/ 265121 ( Yemen Vilayeti'nden Vali Hasan Bey tarafından gönderilen R. 21 Mart 1325/

M .3 Nisan 1909 tarihli şifre telgrafname)

579

Hamas Mebusu Mustafa Efendi'nin Meclis-i Mebusan riyasetine sunduğu takrir için bkz, MMZC., 16 Şubat 1324 ( 1 Mart 1909) C.2, İctima: 1., Devre: 1, s. 123

engel olduğundan yakınmaktaydılar. Bu nedenle ahali arasındaki ileri gelenlerden iktidar ve ehliyet sahibi birisi seçilerek, Yemen Vilayeti dahilinde şer-i hükümlerin tatbikine çalışılmalı ve bunca seneden beri birçok kanın dökülmesine neden olan kökleşmiş meselelerin izalesine yardımcı olunması teklif edilmiştir.581

Es-Seyyid Ali b. Hüseyin ve Muhammed Abdullah Efendi'lerin bu taleplerine karşılık Meclis'te Konya Mebusu Mehmet Vehbi Efendi, Yemen mebuslarının iddia ettiği şekilde adil memurların tayin edilmesine yönelik fikirlere katılmakla beraber; “Adil memurların seçilmesi meselesinin adalet ve eşitliğin bir gereği olarak sadece Yemen Vilayeti'ne has olmamak kaydıyla, vilayetlerin geneli için geçerli hale getirilmesi gereken bir mesele” olduğunu savunmuştur. Ayrıca Mehmet Vehbi Efendi sadece yerli ahali arasından seçilecek memurların adil ve hakkaniyetli olduğu yönünde bir zorunluluk bulunmadığı için bundan sonra yerli ya da yabancı olduğu şeklinde bir ayrıma gidilmeksizin, adaletli davranacağından emin olunan her şahsa memur olarak istihdam edilebilme imkanı tanınması gerektiğini iddia eder. Yemen Mebuslarının ortaya attığı adil memur ve yönetici tayini meselesi mecliste bu şekilde konuşulduktan sonra Dahiliye Nezareti'ne havale edilmişti.582

Dahiliye Nezareti'nde de görüşülen meselenin özünü, Yemen'de şeriatın muhafazası ile gümrük gelirleri ve vergilerin şer-i hükümlere uygun olarak paylaştırılması maddeleri oluşturuyordu. Memurların neden oldukları suistimallerin önünü almak için katl ve yol kesmek gibi ahali arasında vuku bulmakta olan durumların adalet ve müsavat dairesinde şer-i mahkemelerde çözümlenmesi, seçilen memurların mahalli usul ve yöntemlere vakıf olmalarına ve yetkilerinin genişletilmesi cihetlerinin dikkate alınılması istenilmekteydi. Ayrıca mebusların, müzakereler sırasında gümrük gelirleri ile vergilerin halka paylaştırılması ve tahsilinde şer-i hükümlere uyulması yönünde ısrarcı davranmalarının altındaki asıl maksatları; Yemen Vilayeti'nde kanun hükümlerinin cevaz verdiği şekle aykırı nitelikte hareket ederek ahalinin gelir seviyesi dikkate alınmadan bazı gümrük gelirlerinin kanunsuz olarak uygulamaya konulması ve bunların mükerrer tahsilleri sebebiyle bir taraftan şeyhler diğer taraftan da Hükümetin memurları tarafından zulme maruz kalan Yemen ahalisinin mağduriyetine çözüm bulabilmektir.583

Yemen'de memurlar ve tahsildarlar aracılığıyla toplanan vergilerin eşit dağılımı meselesi Meclis'in 17 Mayıs 1909 tarihli 73. in'ikadında tekrar gündeme gelecektir. Bu birleşimde, toplanan aşar ve ağnam vergileri ile diğer harç ve rüsumatın tahsil oranlarının Yemen ahalisinin tahammül sınırının çok üstüne çıkmasından duyulan rahatsızlıktan bahsediliyordu. Mebusların tekrarladıkları istek; vergilerin toplanması ve vergi miktarında yapılan artışlarda Yemen halkının ödeme kapasitesi dikkate alınarak adil davranılmasıydı. Yemen ahalisi

581

MMZC., 23 Şubat 1324 ( 8 Mart 1910), C. 2, İctima:1, Devre:1, s. 197

582 MMZC., 23 Şubat 1324 ( 8 Mart 1910), C. 2, İctima:1, Devre:1, s. 198 583 MMZC., 26 Mart 1325 ( 8 Nisan 1909), C. 2, İctima: 1, Devre: 1 , s. 687- 688

tarafından hazırlanan ve Yemen mebusları vasıtasıyla da meclise sunulan arzuhalin tercümesi şöyledir: “ Ahali üzerine vaki mezalimi mütenevviadan vergi, aşar ve ağnamların rüsumatı iki,

üç kata baliğ olacağı gibi, umuru tahsilatı meşayih vasıtalarıyla ve askeriye ile jandarmanın harekatı şedideleriyle vuku bulmakta olduğundan dolayı birçok karyelerin harabi ve ahalinin telefini mucip olmuş ve rüsumatı müteferrika dahi bilmüzayede seneden seneye tezayid eden bedelatı fevkalade mebaliğe vasıl olmuş ve mehakimi şer'iyeye ait rüsumat ile pul mevzuatı tekasür ve tezayid etmiş ve bu ise ahalinin tahammülleri haricinde kaldığından, hakkında muktezayı ma-adeletin ifası istirhamına dairdir.”584

Yemen ahalisince gönderilen dilekçe Osmanlı Meclisi'nde okunduktan sonra Biga Mebusu Arif Bey bu hususta çeşitli araştırmalar yaptığı iddiasıyla söze karışarak; “Yemen'de alınan gümrüklerin bütün Osmanlı vilayetlerinde alınmakta olan gümrüklerden farkı olmadığını” iddia etmekteydi. Neticede gümrükler ve vergi tahsili meselesi mebusların en çok üzerinde tartıştığı ve anlaşmazlığa düştüğü konulardan olduğu için kısa zamanda halledilmesi mümkün olmayarak, ortamın sık sık gerginleşmesine yol açmıştır. Bu amaçla çoğu zaman Yemen mebusları da İttihat ve Terakki yönetimiyle bir husumetlerinin olmadığını, tek dertlerinin ahalinin taleplerini dile getirmek olduğu yönünde ki sözlerle ortamı yumuşatmaya çalışmışlardı. Bilhassa Yemen Mebusu Tahir Recep Efendi, bir taraftan meselenin Muvazene Encümenine havalesini isterken diğer taraftan ahaliden gelen mektuplarda; “Hamdolsun

Meşrutiyetten beri Yemen'de sair umur hüsn-ü cereyandadır. Ba husus bugünkü vali'den pek hoşnuduz.” şeklinde ibarelerin yer aldığından bahsetmiştir.585

Yemen'de görev yapan memurlarla ilgili gözden kaçan bir diğer nokta ise; memurların yolsuzluklarına ilişkin yapılan şikayetlerin ne kadar doğruyu yansıttığıdır. Bu ayrıntı ilk kez Yemen Mebusu Es-Seyyid Ali B. Hüseyin tarafından Meclis-i Mebusan'ın 17 Mayıs 1909 tarihli 73. İn'ikadında gündeme getirilmiştir. Toplantıda Seyyid Ali b. Hüseyin; Yemen Vilayeti dahilinde mütegallibelerin, bozguncuların ve hukukun gaspıyla meşgul olan şeyhlerin her birinin birçok sahte mühürlere sahip oldukları ve sahip oldukları bu mühürleri devlet aleyhinde kullandıklarından şikayet etmekteydi. Eğer ki, memurlardan herhangi birisi bu sahtekar kimselerle fikir ayrılığına düşme gafletinde bulunursa, aleyhlerinde birtakım iftiraların yer aldığı mazbatalar hazırlayıp ellerindeki sahte mühürlerle damgalayarak resmiyet kazandırmaktaydılar. Hazırladıkları bu sahte mazbataları da bir miktar akçe karşılığında satın aldıkları yandaşları vasıtasıyla, gerekli görülen makamlara göndermekteydiler. İşte Yemen'deki bozguncuların bu planları yüzünden birçok namuslu memurun mağduriyete uğradığı ve mevcut ahvalden dolayı memurların çoğunun iftiraya uğramaktan endişe duyarak,

584 MMZC., 4 Mayıs 1325 (17 Mayıs 1909), C. 3, İctima: 1, Devre: 1, s. 483-484 585 MMZC., 4 Mayıs 1325 (17 Mayıs 1909), C. 3, İctima: 1, Devre: 1, s. 484

vazifelerini hakkıyla ifa etme noktasında kusur etmekte oldukları ve bundan dolayı da çoğu gayrimenkulun müstebid ve mütegallibelerin ellerine geçerek zayi olduğundan şikayet edilmekteydi. Bunun için Seyyid Ali b. Hüseyin, bundan böyle herhangi bir memur hakkında şikayette bulunulduğunda; Osmanlı idaresince öncelikle her iki tarafın da dinlenilip, meselenin esası anlaşıldıktan sonra muamelede bulunulmaya fazlasıyla özen gösterilmesini istemekteydi ki ancak bu şekilde sahte mazbatalarla haksız yere yetenekli memurların azillerinin ya da yerlerinin değiştirilmesinin önüne geçilmesi mümkün olabilecektir.586 Neticede Es-Seyyid Ali Bin Hüseyin Efendi'nin bu önerisi Osmanlı Meclisi'nde kabul edilmiştir. Üstelik Meclis-i Mebusan'ın 29 Mayıs 1909 tarihli 82. in'ikadında Yemen Mebuslarından Es-Seyyid Ali El Muta Efendi ile Muhammet el-Umrani, Hüseyin el-Hilâli Efendilerin Meclis-i Mebusan riyasetine hitaben hazırladıkları 12 Mayıs 1909 tarihli takrirdeki ifadeler dahi Hüseyin Efendi'yi doğrular tarzdaydı. Mebuslar vermiş oldukları takrirde; Yemen Vilayet'indeki bazı müfsit ve müzevirlerin Yemen Valisi ile muavini ve diğer görevliler aleyhinde şikayet dilekçeleri kaleme alarak Dahiliye Nezareti'ne göndermekte olduklarını, oysaki Yemen Valisi'nin vilayet dahilinde göreve başladığından bu yana kanunsuz hiçbir hareketine şahit olmadıklarını, üstelik şikayet dilekçelerinde yer alan mühürlerin dahi tamamen gerçek dışı şahıslara ait olduğunu iddia ediyorlardı. Yemen'den yapılan bu tarz şikayetlerin fasid niyetli kimselerin çabaları olduğunu ifade eden Yemen Mebusları bu gibi mazbataların aslının olmadığını Meclis-i Mebusan Riyaseti'ne haber vermişlerdir.587

Buradan da anlaşılıyor ki, Yemen'deki görevlilere ilişkin yapılan her türlü şikayete İstanbul olarak daha sağduyulu yaklaşılması gerekliydi.

Yemen'deki idari amirler ile aşiretler arasında sorun yaratması nedeniyle ıslahat önerileri arasında mutlaka dikkate alınması gereken mesele vakıflara ait gayrimenkullerin durumu ve bu malların tasarruf hakkı meselesiydi. Bu konu 1909 Osmanlı Mebusan Meclisi'nde tartışılmıştır. Henüz 22 Mart 1909 tarihli Mebusan toplantısında Es-Seyyit Ali B. Muhammet Efendi, Yemen'de arazinin işe yarar kısımlarının aşiretlerin bazıları tarafından istila edilip, arazinin hasılatına el konulduğunu ve vakıfların harap bir halde bekletilerek, birtakım gruplar tarafından suistimal edilmesinden duyduğu rahatsızlığı anlatmıştır.588

Es-Seyyid Efendi'nin ifadesiyle; Yemen arazisinin 1/3'ü camiler, mescidler, yollar fukaraya ait vakıflardan olduğu halde Yemen'in bir vilayet olarak teşekkülünden beri gerekli ihtimam ve itina gösterilmediği için kazaların tamamı ile hatta vilayet merkezinde bulunanların bile bir kısmı harap olmuş, bir kısmının ise izi bile kalmayarak ortadan kalkmış olan bir hayli vakıf arazisi aşiretler tarafından istila edilmekte ve üstelik sadece istila edilmekle kalmayıp, aşiret reisleri bu

586

MMZC., 4 Mayıs 1325 (17 Mayıs 1909), C. 3 İctima: 1, Devre: 1, s. 483

587 MMZC., 16 Mayıs 1325 (29 Mayıs 1909), C. 4, İctima:1, Devre: 1, s. 19 588 MMZC., 9 Mart 1325 (22 Mart 1910), C.2, İctima:1, Devre: 1, s. 403.

arazileri miras yoluyla ailelerine tevarüs etmekteydiler ki böylece birbirlerine aktarmak suretiyle vakıf malları gasp edilmekteydi. Bu sebeple vakıflara ait hukuk kurallarının çiğnenmesiyle vilayet'deki liva ve kazaların tümünde Hükümet memurları ile yerli ulema ve eşraf arasında çıkan tartışmaların önlenmesi için meselenin hallini talep eden takrir hazırlanmıştır. Defter-i Hakani Encümeni'ne havale edilen bu takrir görüşüldükten sonra Defter-i Hakani Encümen-i Reisi Vekili Mehmet Tevfik Bey imzalı Defter Hakani Encümeni Mazbatasında; Yemenli mebusların bu istek ve şikayetlerine karşılık Evkaf Nezareti'nden alınan malumata göre; Yemen Vilayet'indeki vakıfların hiçbirisinin nezarette kaydı bulunmadığı, hatta emlakın dahi Defter-i Hakan-i kayıtlarında yer almayarak senetsiz tasarruf edilmekte olduğu Defter-i Hakani Nezareti'nin beyanatıyla ortaya çıktığı için, Defter-i Hakani Encümeni'nce bu hususta bir tetkikat yapılması mümkün olmamıştır. Yemen Vilayeti hakkında müstesna bir karar alınması Encümen tarafından tasvip edilmemiş olsa da vakıflar hukukunun gasp edilmesine göz yumulmayarak Yemen Vilayeti'nde kanunların muhafazasına dair gerekli