• Sonuç bulunamadı

İmam Yahya'nın İsyanı Karşısında Osmanlı Devleti'nin Aldığı Önlemler: İmam

2.2 İmam Yahya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı İlk İsyan Girişimi

2.2.3 İmam Yahya'nın İsyanı Karşısında Osmanlı Devleti'nin Aldığı Önlemler: İmam

Padişah tarafından Yemen işleriyle ilgilenmek üzere Dahiliye Nazırı Memduh Bey başkanlığında olmak üzere Kâtib-i Sani İzzet Paşa ile Yemen hadisesine dair malumata sahip

olan Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi Abidin Paşa'dan oluşan bir komisyonun Saray-ı Hümayun'da toplanmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine komisyon ilk kez Mabeyn Hümayun'da toplanmış ve görüşmelere başlamıştır. Abidin ve İzzet Paşa'lardan oluşan bu komisyon sadece iki kez Saray-ı Hümayun'da toplanabilmiş, daha sonra komisyon üyelerinden İzzet Paşa, daha sağlıklı kararlar verebilmek amacıyla komisyonun Saray'da toplanmasının münasip olmayacağını, Bâb-ı Âli'de toplanmasının daha uygun olduğunu bildirmiştir. Bu teklif üzerine komisyon üyeleri Bâb-ı Âli'ye davet olunmuş ve müzakerelerin bundan sonra Bâb-ı Âli'de yapılması fikri kabul edilmişse de bu karara yönelik eleştiriler de yok değildi. Bilhassa da Dahiliye Nazırı Memduh Bey, Yemen meselesinin bu hale gelmesinde Bâb-ı Âli'nin ilgisiz tavrının da payının olduğunu düşünüyordu. Zira Yemen meselesinin vahim sonuçlarının doğacağı altı, yedi ay evvel anlaşılması üzerine Dahiliye Nezareti'nde bizzat Talat Bey'in başkanlığında Evkaf Hümayun Nazırı Tarhan Paşa ile Mahkeme-i Teftiş Evkaf Müsteşarı ve Beytü'l Mâl Müdürü Hüsnü Efendi'den oluşan bir komisyon toplanmış ve komisyonda Yemen meselesine ilişkin yürütülen araştırma ve tetkikler neticesinden de yola çıkılarak, Yemen'in muhtaç olduğu bir ıslahat programı ve vilayet teşkilatına dair önerilerin yer aldığı ayrıntılı bir mazbata hazırlanmıştır. Hazırlanmış olan mazbata Sadaret'e sunularak Meclis-i Mahsusa'da acilen meselenin müzakere edilmesi talebinde bulunulmuşsa da, komisyonun gönderdiği mazbatada talep edilen istekler, öneriler beklemede bırakılarak mesele sonuçsuz kalmıştı. Dolayısıyla Yemen'in bugünkü durumunun Bâb-ı Âli'nin meseleye ait çözüm önerilerini ertelemesinden kaynaklandığı kabul ediliyordu. Bu açıdan Talat Bey başta olmak üzere birtakım kişilerce de İzzet Paşa ve Abidin Paşa'ların oluşturduğu ikinci komisyonun Saray-ı Hümayun'da toplanması daha ümit verici görülmüştür. Ne var ki tüm itirazlara rağmen Yemen işinin müzakeresinin Bâb-ı Âli'ye devredilmesi karşısında, toplanacak komisyondan yine bir netice çıkmayacağını anlayan Talat Bey komisyondan ayrılma kararı almıştır.(30 Mayıs 1905)473

Bilindiği üzere askerî idare kuvvet ve şiddet, mülkî idare ise tedbir ve ıslahattan ibaret olup bunlardan hangisinin evvela uygulamaya konulması hakkında pek çok görüş ayrılığı vardır. Dahiliye Nazırı Memduh Bey bununla ilgili olarak Yemen'deki iğtişaşın izalesi ve asayişin sağlanabilmesinin hem askerî hem idarî tedbirlere bağlı olduğunu düşünerek, askerî ve mülkî komisyonların meseleye dair alınması gereken tedbirlerde işbirliği içinde çalışıp, birbirlerinin kararlarından haberdar olmaları gerektiğini savunanlar arasındaydı.

Memduh'a göre; askeri yöntemlerle kuvvet ve şiddet uygulayarak, Zeydi isyanlarının önüne geçilemeyeceği gibi sadece eşkıya reisinin ortadan kaldırılmasıyla da mesele çözümlenemezdi. Çünkü İmam ortadan kaldırılsa dahi yerine tekrar Zeydilerden başka bir

imam'ın fitne ve fesada devam edeceği herkes tarafından bilinmekteydi. Bu konuda Memduh Bey, İmam'ın babasını örnek gösterir. Yedi sene önce Şâki-i Yahya'nın babasının eşkıya reisliği yaptığı dönemde de ya Şaki'nin tamamen ortadan kaldırılması ya da merkeze bağlanması Yemen Vilayeti'nden talep edilmiş olmasına rağmen, iki seçenekte yürürlüğe konulamamış olduğundan şimdiki İmam türemiştir.Bu nedenle Memduh Bey, nüfusu yedi yüz ile bir milyon civarında bulunan ve Şâki-i Yahya'nın en önemli dayanağı olan Zeydilerin tamamını yok etmek gibi bir durumun da söz konusu olamayacağını göz önünde bulundurarak, askeri müdahalelerden önce Zeydilerin merkeze bağlılığını arttıracak tedbirlere başvurmayı daha uygun bulmaktaydı. İsyanlar karşısında Yemen'e sevk edilen askeri kuvvetler, bir taraftan Şâki-i Zeydi'yi ve avanesini yenilgiye uğratmaktan sorumlu olduğu kadar diğer taraftan Zeydi reisi ile müzakereleri de gerçekleştirmeliydi. Eşkıya reisi ile yapılan bu müzakerelerde, Şaki Yahya'nın istediklerinden uygun olanları kabul edildiği takdirde Müslüman kanının dökülmesinden vazgeçilip, isyan son bulacaktır. Bu nedenle Anadolu vilayetlerinden tertip edilip gönderilmekte olan taburlar Hudeyde'ye vardıklarında bir taraftan askeri harekâtlar ile uğraşırlarken, diğer taraftan da Osmanlı idaresine karşı sürdürdükleri isyanda inatla direnmenin cahilce olduğunu beyan edip, ahalinin tamamını teslim olmaya davet etmeliydiler. Ayrıca bu çağrıya rağmen hâla isyan etmekte ısrar edenler olursa, bunların cezalandırılacağına dair hilafet makamı tarafından Arapça ve Türkçe olmak üzere iki dilde beyanname hazırlanarak cümleye tebliğ edilmeliydi. Bu tebliğin ardından af ve aman talebi için bir fırsat verilmeliydi. Bu sırada askeri kuvvetlerin ilerleyişi de isyan fikrinde ısrar edenler arasında büyük bir korkuya neden olup, meşayih arasında İmam Yahya'ya bağlılık hususunda fikir ayrılıklarını başlatacak ve isyancı gruplar da böylelikle kısım kısım Osmanlı idaresine sığınacaklardı. Ayrıca gerek İmam Yahya gerek Asir tarafındaki Aiz'e vasiyetlerde bulunulmuşsa da bu nasihatler çoğunlukla eşkıya reislerine yönelik yapıldığından kabilelerin reisleri ile meşayihin bu nasihat ve tebliğlerden haberdar olamaması ihtimalini de düşünerek zikrolunan beyannamenin San'a ve Asir başta olmak üzere Yemen Vilayeti'nin tüm kaza nahiyelerinde ilanının daha iyi ve daha hızlı sonuçlar alınmasına yardım edeceği fikrindeydi. Yine Memduh Bey'e göre nasıl ki Osmanlı ülkesinde müslim ve gayrimüslim unsurların pek çoğunun dahil oldukları mezhepler ve bu mezheplere mensup olan cemaatlerin şeyh ya da patrik sıfatıyla ruhani reisleri Osmanlı Padişahı'na olan itaat ve bağlılıklarını devam ettirdikleri müddetçe mezheplerinin gereğini yerine getirebiliyorlarsa, birden fazla cemaat ve mezhebin yaşadığı bir İmparatorluk'ta bir de Zeydi mezhebi ve reislerinin bulunmasında da herhangi bir sakınca yoktur. Zaten Yemen Vilayeti'nde şimdiye kadar Zeydi mezhebinin reisine Hükümet tarafından rütbe verilmeyerek, düşmanca bakılması ve kabilelerin nüfuzlu ve itibar sahibi şeyhlerinin maaş ve ikramiye verilerek ödüllendirilmemeleri, Yemen kabilelerinin

Hükümet'ten uzaklaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle öncelikli olarak Yemen'deki Zeydileri kontrol altında tutabilmek için İmam dedikleri reisi merkeze bağlamak, Müslümanlar arasında kan dökülmesinden daha uygun olacaktır. Memduh, Asir'de Aiz ailesinden Şeyh Ali namında birinin emirlik davasıyla harekete geçip hatta kabileleri de itaat altına almaya başladığı yönünde Asir tarafından gelen haberlere dair ise; Asir'in Hicaz'a yakınlığı nedeniyle isyan olaylarının kutsal şehirlere de sıçraması ihtimalinin hesaba katılarak Asir tarafındaki fesada zaman geçmeden engel olabilmek için öncelikle Zeydi İmamı meselesinin neticelendirilmesini istemekteydi.474

Yemen'deki meselenin devam etmesi karşısında Yemen Heyet-i Teftişiye Reisi 22 Şubat 1906 tarihli yazısında, Kasım Dahyani'nin kullanılmasının gerekli olduğu önerisinde bulunmaktaydı. Zira Teftiş Heyeti'nin yaptığı tahkikat neticesinde elde edilen bilgilere göre; Şâki-i Mahûd Yahya, Zeydi mezhebinin reisliğine seçildiği esnada Sa'da tarafındaki Zeydi meşayihinden Kasımi ise Şâki-i Yahya'nın imam olarak seçilmesine itiraz ederek, mücadeleye girişmeyi planlamış fakat kısa süre sonra bu fikrinden vazgeçerek Şâki-i Mahûd ile anlaşma yapmayı tercih etmiş bir isimdir. İkili arasında yapılmış olan mukavelenameye göre; eğer Şâki-i Mahûd Osmanlı Hükümeti'ne ait memurları ve askeri kuvvetleri Yemen'den çıkarmayı başarabilirse, Kasımi'de Yahya'nın riyasetini tasdik edecek aksi takdirde Kasımi de riyaset için fiilen mücadele edecekti. Dolayısıyla Kasımi ile Şâk-i Yahya ittifakının devamı Şâki'nin Osmanlı karşısındaki muzafferiyetine bağlıydı. Üstelik Şâki ile Kasımi arasında akdedilmiş olan bu sözleşmenin süresi şu günlerde sona ermiş olduğundan, Kasımi'nin de Sa'da tarafındaki Zeydiler ile Şâki-i Mahûd aleyhine hareket edeceği haber verilmekteydi. Bu sebeple teftiş heyeti hem Haşed tarafında bulunan Şaki'nin niyet ve hareketinin anlaşılmasının hem de Kasımi'nin Şâki aleyhine kıyam edeceğine dair haberlerin hakikatinin araştırılıp, neticeye göre davranılmasının Hükümet-i Seniye'ye büyük faydası dokunacağını düşünüyor ayrıca bu hususta gerekli harcamalar için ikramiye ve hafiye tahsisatından 200 liranın kullanılmasına izin verilmesini talep etmekteydi.475

Yemen Heyeti Teftişiye Riyasetinden gönderilen bu telgrafa cevabi olarak Dahiliye Nazırı Memduh Bey 27 Şubat 1906 tarihli yazısında; uzunca bir müddettir Yemen'de Osmanlı varlığı mevcut olmasına rağmen devamlı bir asayiş peyda olamayışına başlıca iki sebep göstermiştir. Bunlardan birisi Zeydi kabilesinin reisi olan âsinin kendi cemaatinin nazarında kutsallığı, ikincisi ise dört milyona yakın olduğu tahmin olunan Yemen ahalisinden iki, üç bin kişiyi şu ana kadar Osmanlı Hükümeti'nin hizmet ve memuriyetinde kullanamamış olmamızdır.

474 Memduh Paşa, a.g.e, s. 85-86 475

BOA., Y.A.HUS. 506/16 ( Yemen Heyet-i Teftişiye Riyasetinden varid olan şifre); Teftiş heyetinin bu ifadeleri Dahiliye Nazırı tarafından R. 14 Şubat 1321/ M. 27 Şubat 1906 tarihli yazıyla Sadaret'e gönderilmiştir.

Memduh Bey şimdiki halde Şâki-i Mahûd'un karşısına muhalif bir isim çıkarmanın akıllıca bir hareket olacağını kabul etmekle beraber; Kasımi'nin Şâki'yi düşürmeye yetecek kadar iktidar sahibi olup olmadığının da iyice tahkik edilmesini istemekteydi.476

Bu arada Yemen Vali Vekili ve Kuvayı Umumiye Kumandanı Feyzi Paşa 28 Şubat 1906 tarihiyle gönderdiği yazıda; Sa'da tarafında bulunan Dahyani namındaki seyyid ile Şâki-i Mahûd arasında bir mücadele vuku bulduğu ve bu kavgada Dahyani'nin galip gelerek, Sa'da şehrindeki Setare Kalesi'ni zapt ettiği, Şâki'nin taraftarlarından en kuvvetlisi olan Seyyid Ahmed el Kasım'ı dahi katlederek, büyük oran silah, cephane, erzak ile iki top ele geçirdiği ve bunlara ilaveten rüesadan 30 kişinin dahi hayatını kaybettiği, bir hayli kimsenin esir düştüğü ayrıca Şaki Yahya'nın sevk ettiği öncü kuvvetlerin dahi Sa'da tarafında hezimete uğramış olduğu bildiriliyordu.477

Şâki'nin Dahyani karşısındaki bu mağlubiyeti bir bakıma Dahyani'nin Şâki'yi düşürecek güce sahip olup olmadığı yönündeki sorulara yanıt niteliğindeydi. Asâkir-i Şâhâne karşısında hezimete uğrayan Şâki-i Mahûd'un şimdide Dahyani'ye mağlup olması aşiretler nazarında ki nüfuz ve itibarını da tehlikeye atmaktaydı. Bunun üzerine Zeydilerin isyanlarının esasında Şâki-i Yahya gibi fesad niyetli kimselerin yalan söz ve davranışlarının eseri olduğundan, Yemen'deki dört milyonu aşkın Müslüman ahali tebaa-i şâhâneden olması itibariyle Hükümet'e celb edildikleri takdirde istek ve hareketleriyle asıl niyetleri fesat çıkarmak isteyen kimselerin şer ve bozgunculuklarının önüne geçilebileceğine inanan Memduh Bey, Şâki aleyhtarlarının dahi dünyevi bir emelleri bulunabileceğini hesaba katarak, onların bu ihtilaf ve anlaşmazlıklarından istifade ederek, Şâki aleyhine kıyam edenlerden en nüfuzlusunu itaat altına almaya çalışıp, Zeydiye kabilesi reisi namıyla Zeydilerce tayin ettikten sonra bu kişinin sıfat ve ünvanının Osmanlı Hükümeti'nce de tasdik edilmesi tarzında bir tedbirin oldukça etkili olacağı ve Yemen meselesinin hem bugün hem de gelecekte kan dökülmeksizin olumlu bir şekilde sonuçlanabileceği fikrini Feyzi Paşa ve Heyet-i Teftişiye Riyasetine bildirir. Yine Dahiliye Nazırı Memduh, Yemen Teftiş Heyeti Riyasetine gönderdiği 4 Mart 1906 tarihli telgrafta; Yemen için kararlaştırılan kuvve-i askeriyenin miktarından Nezaretin ve Yemen komisyonunun tam olarak bir malumatı yoksa da evvelden tertip edilen 8.000 askerin 12.000'e çıkarılarak sevk edilmesi emri verildiğini Yemen Vilayeti'ne bildirmekteydi. Memduh Bey, Şâki-i Mahûd'un böyle büyük bir kuvvet vasıtasıyla yakalanarak, taraftarlarının da itaat altına alınmasının mümkün olabileceğini kabul etmekle beraber, bu durumun gerçekleşebilmesinin talep olunan miktardaki askerin gönderilmesine bağlı olduğunun farkındaydı. Kaldı ki Şâki-i Yahya ile muhalifi arasındaki mücadeleden her iki tarafın arasını bozmak ve ayırmak için

476 BOA., Y.A.HUS. 506/16

yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Mademki Şeyh Kasımi, Şeyh Yahya'ya galip gelmiştir, öyleyse vakit kaybetmeden bundan istifadenin yolu aranmalıdır. Zira iş geciktirilirse Kasımi'nin de bir galeyanı ile karşılaşılma ihtimali yüksekti. Dolayısıyla Memduh Bey, bu olasılığın önüne geçebilmek için Şâki-i Yahya'yı Zeydi reisliğinden düşürüp, Kasımi'yi Zeydiler'e reis seçtirerek, riyasetinin de Osmanlı Hükümeti tarafından tasdik edilmesi gerektiğini savunmaktaydı.478

Dahiliye'nin bu malumatı üzerine Teftiş Heyeti reisliğinde bulunan Ferit Bey iki, üç ay gibi kısa bir zamanda Yemen'in ahvaline dair yaptığı tetkikler sonucunda görebildiği kadarıyla birtakım tespitlerde bulunmuştur. Bu doğrultuda Ferit Bey gönderdiği yazılarda; Yemen için tertib edilmiş olan kuvvetlerin 8.000'inin efrad-ı cedide'den, 4.000'inin de bakayadan olduğunun anlaşılmakla beraber bakaya efradının çağrılıp toplanması, sevki meselelerinin kendi içinde başlı başına güçlükleri olması sebebiyle bunlardan sağlanacak istifadenin iyice düşünülmesi gerektiğine işaret ederek, bu fikre tereddütle yaklaşmaktaydı. Hâli hazırda efrad- ı cedide ve bakayanın tamamen vürudu halinde dahi bu kuvvet ancak kuvve-i daimenin mevcudunu arttırmaya yarayacak, üstelik bunların talim ve terbiyeleri için dahi bir hayli zamana ihtiyaç olacağından bahsedilen kuvvetler Yemen Vilayeti dahilinde sükûn ve asayişi temin etmeye kifayetsiz kalacaklardır. 479

Halbuki İmam Kazib Yahya'nın harekât ve muamelatı sebebiyle Yemen'in Tihâme kısmında oturan tebaa-i sâdıka-i şâhâneden birçokları da iğtişaştan istifade ile isyana devam etmekteydiler ve bu durum diğer kabilelere de sirayet ederek çoğalmaktaydı. Ahval bu yönde devam edip hiçbir yerden tahsilat gelmediği müddetce hazinenin askerler hakkında gösterdiği bunca fedakarlık mümkün olmayacak hale gelirse Yemen'deki kuvve-i umumiye büyük bir müşkilat içinde kalacaktır. Bunun için Vilayetin sükun ve asayişinin temininin devamına şimdiden bir çare bulunamazsa ileride her türlü müşkilatın yüz göstereceği ve bundan da devletin birçok zarara uğrayacağı kesindir. Bu sebeple Ferit Bey'in düşüncesine göre öncelikle, hali hazırda Kasımi ile Yahya'nın mücadelelerinden istifade olunacak yöntemleri bir taraftan takip ile beraber diğer taraftan da kuvve-i nizamiye'nin mevcudlarının efrad-ı cedide ile arttırılarak, geceli gündüzlü bu efradın talim ve terbiyesine uğraşılması, şimdiden Hacce, Hacur, San'a ve Menaha ile Umran'ın kuvvetli bir surette tutulması ve Taiz ile Asir tarafında da münasip olduğu kadar asker bulundurularak, hâli hazırın idamesine ve gerektiğinde bu mevkilerden karşılıklı olarak yapılacak harekâta karşı çıkan kabilelerin de cezalandırılıp, ahali elindeki silahların mümkün olduğu kadar toplattırılmasına çalışılmalıydı. İmam Kazib üzerine yapılacak taarruz ise

478

Memduh Paşa, a.g.e, s. 97-98

479 BOA., İ.DH. 1446/ 01 (Yemen Heyet-i Teftişiye Reisi Ferit Bey tarafından yazılan R. 16 Mart 1322/ M. 29

şimdilik tehir edilmeliydi.(29 Mart 1906).480

Yine bu sırada Havlan ıslahatına memur edilen Mirliva Said Paşa'dan Yemen Valisi Müşir Feyzi Paşa'ya iletilen haberlerde; evvelce, Zerahiye'den sürülen eşkıyanın meşhurlarından Ans'li Ali Mikdad'ın, Havlan'ın Beni Cebr uzlesine firar edip burada birtakım cahil kabileleri isyana hazırladığı ve hatta bazı kabilelerden 600, 700 kişi toplayarak Beni Cebr'de Osmanlı kuvvetleri ile çarpışmaya hazırlandıkları bir sırada, geceleri karargah-ı askeriyeye gelerek silahlarını hazırlamakta olan eşkıyadan bir kısmının Tali ve Rescar/Reyhan ciballerinin zirvesinde pusuya düşürüldüğü ve bu sayede cemiyeti bağiye'nin tarumar edildiğinden bahsediliyordu.(10 Mayıs 1906) 481

Bu sırada Teftiş Heyeti'nin çalışmalarıyla ilgili olarak bazı sıkıntılar dile getirilmekteydi. Yemen'e gönderilmesinden beri bir seneden fazla zaman geçtiği ve heyetin reisliğine tayin olunan Ferit Paşa'nın da beş altı aydır Yemen'de bulunmasına rağmen heyetin mühim bir icraatının görülemeyerek, iğtişaşın devamının manen ve maddeten sakıncalara neden olması ve Yemen'deki kuvvetler için yapılan masrafların hazinenin içinde bulunduğu yokluk halinin daha da artmasına sebebiyet vermesi İstanbul tarafından şikayet konusu olmuştur. Bu nedenle Yemen Heyeti riyasetine yapılan tebliğde; gerçekleştirilmesi beklenen ıslahatlara dair şimdiye kadar ne yapıldığının bir an evvel haber verilmesi istenmiştir. Ayrıca tebliğde, buz fabrikası meselesiyle ilgili olarak da; Hudeyde'de buz fabrikasının tesisi gerekliyse de bu mesele heyetin asli vazifelerinden olmayıp, heyetin esas vazifesinin Yemen'de güvenliğin tesisi gibi daha mühim meselelere ilişkin olduğu halde beş, altı aydır yalnızca buz fabrikası kurmak gibi ikinci derecede ehemmiyeti bulunan konularla meşgul olunarak, boş yere vakit geçirilip devlete beyhude yere masraf çıkarılmasına son verilmesi istenmekteydi. Bu şikayetler üzerine Yemen heyeti riyasetinden alınan cevabi tahriratda heyet reisi, Yemen'e ulaştıklarından beri geçen zaman zarfında mümkün olduğu kadar gerekli olan talimatların yerine getirilmeye çalışıldığını ve bilhassa Dahyani ile Şâki-i Mahûd arasındaki mücadelenin Şâki'nin inhizamıyla neticelenmesi için çalışıldığı ayrıca bu süre içinde Bâbü'l Mendeb, Moha ve Taiz havalisi gözden geçirilerek Taiz Vilayeti'nin teşkilatına ve Aden hududu kısmının tarassuduna ait cetvellerle, haritalar tanzim edilmiş olduğu ve diğer vilayetlerin de teşkilatlanmasının az zaman zarfında kararlaştırılacağı ve her mahaldeki sadat ile meşayihe nasihatlerde bulunulduğundan bahsediliyordu. Heyet reisi tüm bunlara ilaveten Yemen'in genelinde asayiş temin edilmeksizin teşebbüs olunacak ıslahatlardan bir netice alınamayacağından ilk olarak askeri kuvvetlerin miktarının arttırılması için merkezden talep edilen kuvvetin gelmesinin

480

BOA., İ.DH. 1446/ 01 (Yemen Heyet-i Teftişiye Reisi Ferit Bey tarafından yazılan R. 16 Mart 1322/ M. 29 Mart 1906 tarihli yazı)

beklendiği yanıtında bulunmuştur.482

Yapılan açıklamalar kimseyi tatmin edebilecek gibi durmuyordu. Zira heyetin çalışmaları karşısında genel bir memnuniyetsizlik havası hakimdi. Öyle ki Müşir Feyzi Paşa 11 Haziran 1906'da Yemen'den gönderdiği telgrafta; ahalisinin büyük bir kısmı Şafi mezhebinden olup devlete sadık olan Taiz Sancağı'nda yapılacak önemli bir ıslahat olmayıp, ufak bir icraatın dahi epeyce tesiri görülebilecek iken Yemen Heyeti Teftişiyesi'nin Taiz'e kadar gidişini ve benzer şekilde kısa süre öncede Hudeyde'ye gitmiş olmalarını eleştirmekteydi. Feyzi Paşa'ya göre; teftiş heyetinin böyle lüzumsuz olarak uzun müddet Hudeyde'de ikâmet ederek, ehemmiyetsiz şeylerle iştigal olmaktan ise Ebha ile civarı ve Ricalü'l ma' kısmı harekat-ı askeriye neticesinde ıslah edilmiş olması nedeniyle Asir Sancağı'na giderek buradaki ıslahatları tetkik ile noksanlarını tamamlamak işiyle meşgul olması ve ayrıca uzun süredir ıslahlarına başlanamaması nedeniyle şimdiye kadar atıl kalmış olan Gamed ve Zehrab cihetlerinin ıslahatıyla ilgilenmesi daha elzem görülmekteydi. Çünkü Asir'in cebel ahalisi ve tihâme ahalisi Şafi mezhebinden olup icra edilecek her türlü teklif ve öneriyi kabule pek müsait olduklarından oralarca istenilen ve gereken ıslahatın icrasında haksız yere heyetin müşkilatla karşılaşması mümkün değil iken, Gamed ve Zehrab'da çalışmak daha zordur. Bu nedenle keşmekeş bir halde bulunan Asir livasının layıkıyla ıslahı, oralarda bulunacakları müddet zarfındaki mütalaalarına dayanarak gerçekleştirileceğinden Heyeti Teftişiye'nin şimdiden Vilayetin teşkilatlanmasıyla ilgilenmek için Asir'e gönderilmesinin Yemen ıslahatının mühim bir parçasını teşkil edeceği nazarıyla bakılmaktaydı.483

Aslına bakılırsa Yemen'e gönderilen Teftiş Heyeti'nin yetki ve sorumluluklarının ne yönde olduğuna dair İstanbul'dan bir talimatname hazırlanmıştı. Hazırlanan bu talimatnamede heyetin vazifeleri maddeler halinde şöyle sıralanmaktaydı:

1. Heyet-i Teftişiye seyyar halde olup, yetki alanı dahilinde bulunan mahkemeler ile resmi dairelerin cümlesini daima teftiş etmeye mecburdur.

2. Teftiş Heyeti istediği vakit mahkemeleri ve resmi kurumları ziyaret edebilir ve; a) Görevli memurların davaların çözümünde hüsn-ü rü'yete dikkat edip etmediklerini b) Muhaberat ve müzakeratın şer'i usul ve kanunlar üzere cereyan edip etmediğini c) Celb,