• Sonuç bulunamadı

İmam Yahya'nın Zeydi İmamlığına Geçişi

1.2 II Abdülhamid İdaresinde Osmanlı-Arap İlişkileri

2.1.2 İmam Yahya'nın Zeydi İmamlığına Geçişi

İmam Yahya'nın yetiştiği dönem siyasi anlamda düşmanlığın, kargaşa ve çatışmanın son derece yoğun olarak kol gezdiği bir dönemdir. Üstelik İmam Yahya'nın babası İmam Mansur'un da Osmanlı idaresi ile arasının iyi olduğu pek söylenemezdi. Öyle ki İmam Mansur

401Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, a.g.e., s. 21-26 402Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, a.g.e., s.26 403 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, a.g.e., s.29, 31

bulduğu her fırsatta Yemen halkı arasında Osmanlı yöneticilerinin kötülüğünden bahsederek, gizli veya açık bir şekilde Osmanlı aleyhtarlığını sürdürmekteydi. Giderek Osmanlı idaresinden uzaklaşan Mansur işi ileri boyutlara taşıyarak, 1889'da Sa'da'da ayaklanma başlatarak, kendine biât almaya başlamıştır. İşte bu süreçte oğlu Yahya'da babasına katılmakta gecikmeyecek ve onunla birlikte Osmanlılara karşı hareket edecektir. Böylece henüz yirmili yaşlarda iken babası İmam Mansur'un yanında saf tutan İmam Yahya bu tavrı ile hem genç yaşına rağmen ülkesinin meseleleriyle yakından alâkadar olduğu izlenimi vermiş hem de Osmanlı karşıtları arasına adını yazdırmış olacaktı.

İmam Mansur, oğlu Yahya'nın başarılı bir komutan ve siyasetçi olarak yetişmesini, böylelikle de gelecekteki hücumlara karşı hazırlıklı hâle gelmesini çok arzulamaktaydı. Bu amaçla siyasi ve askeri maharet kazanması için ilk olarak h. 1309 senesinde kabile mensuplarını idare etmesi ve onları Osmanlılara karşı cihada davet etmesi amacıyla oğlu Yahya'yı Zû Gaylan kabilesine göndermiştir.404

Kabile mensuplarıyla görüşen Yahya, bu kabilelerin askerleriyle beraber Haref bölgesine gitmiş ve h.1316'da daha imam olmazdan evvel komutan olarak bunların başında Osmanlılara karşı yürütülen savaşı idare etmiştir. Bu savaş Şerefi'l-'âlâ bölgesindeki Kâhire ve Şahel bölgesinde gerçekleşmiştir. Yine h. 1316 senesinin Recep ayında babasının emriyle kasabayı imar etmek, güçlendirmek ve düşman eline geçmesini önlemek amacıyla Şehhare kasabasına gönderilmiştir.405

Bunlara ilaveten karışıklık içinde bulunan Habur mıntıkasında beş ay kadar kalarak bölgenin idari meseleleriyle yakından ilgilenmiştir. Ayrıca babası zaman zaman müzakere etmesi, problemlere çözüm önerileri getirebilmesi için yaşlı ve ileri gelenlerle oğlu Yahya'nın istişare etmesine izin verirdi.406

Henüz imam olmazdan evvel de Yahya'nın nüfuz sahibi olduğunu göstermesi açısından bilhassa iki gelişme mühim kabul edilmektedir. Bunlardan birincisi İmam Mansur'un h. 1313 yılında bir bakıma başkentleri gibi nitelendirebileceğimiz Kaflet'ül Azer'in idaresini oğlu Yahya'ya bırakması ve kendisinin de Cebel-i Ehnûm bölgesine çekilmesidir. Yahya burada kaldığı süre içinde askeri ve idari faaliyetleri düzenlemekle uğraşmış ve bölgenin hakimleri, âlimleri gibi ileri gelenlerle müzakere etmiştir. Böylece bir bakıma babasının yokluğunda yöneticilik yapmış oluyordu. Biat çağrısından evvel yaşanan ikinci mühim gelişme ise, Yemen'in kuzey taraflarındaki kabile reisleri, şeyhleri, âmil ve hükümdarları ile irtibat içerisinde bulunmasıdır. Hatta Yahya, gerektiğinde babası İmam Mansur ile mütalaa ettikten sonra bu kabilelere emirler verebiliyordu. Dolayısıyla Yahya henüz babasının sağlığında liderlik için alıştırmalar yapmaktaydı. Bu hususta Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, işin oldukça

404

Fuad Abdülvahhâb Ali eş-Şami, a.g.t.,s. 35-36

405 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, a.g.e.,,s. 76-77 406 Fuad Abdülvahhâb Ali eş-Şami, a.g.t., s.36

ileri boyutlara ulaştığını ve babasına bağlı komutanların dahi hem âlim hem de bir müctehid olması nedeniyle Yahya'ya tâbi olmak istemeye başladıklarını iddia etmektedir.407

Buradan da anlıyoruz ki İmam Mansur bilhassa Osmanlı karşıtı hareketlerinde kabilelerden destek bulabilmek için aracı olarak çoğu zaman oğlu Yahya'yı görevlendirmiş ve bunun etkisiyle Yahya, henüz babasının imam olduğu dönemlerden itibaren siyasi ve askeri meselelerle yakından ilgilenerek, devlet işlerinde tecrübe ve birikim sahibi olmuş ve saldırılara karşı güçlü olabilme yeteneği kazanmıştır.

Yahya'nın hayatında en önemli zaman dilimlerinden birisi, babası İmam Mansur'un vefat hadisesidir. Çünkü bu hadiseden sonra artık resmen bir imamet sorunu hasıl olacaktı ve Yahya'da bu sorunun merkezinde olacaktı.

Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar'ın, Ahmed b. Abdullah Cendari'nin Ed-Durret'ül-Muntaka adlı kitabından naklettiğine bakılırsa 1904 senesi Nisan aylarında Cebel-Ehnûm'da iken İmam Mansur felç geçirerek durumu kritik hale gelmiştir. Bu hastalığına rağmen İmam Mansur kendisinden sonra yerine oğlu Yahya'nın geçmesine yönelik herhangi bir vasiyette bulunmamıştır. Ancak babasının durumunun iyice kötüleştiğini fark eden Yahya'nın, babasının yanında bulunan Lütfü b. Muhammed Şâkir ve Ahmed b. Kasım Hamideddin, Lütfü b. Ali Sâdi-el Havsi, Abdülvahhab b. Muhammed el-Mücahid el Şemâhi ve Yahya b. Hasan Nasâr, Muhammed b. Ahmed Hamid el- San'ani ve Ali b. Abdullah el-Eryâni, Ali b. Ahmed el Habâni, ve Hüseyin b. İsmail el-Şâmi isimli âlimlerden bazılarını Kaflet-ül Azer'de Nevvaş Kalesi'nde toplayarak ne yapılması gerekeceğini konuştuğundan söz edilmektedir. Kısa süre sonra da babasının vefat haberinin gelmesinin ardından Yahya ileri gelen âlimlere babasının ölüm haberini duyurmuş ve ardından imamet geleneğine uygun olarak babası İmam Mansur'un yetkileri ile Beyt-ül Mâl hazinesi ve silahhanenin anahtarlarını babasının adamlarına teslim etmeye çalışmıştır. Ayrıca yeni bir imam seçmeleri yönünde âlimlere talepte bulunmuş olmasına rağmen, âlimlerin bunu reddederek imamet için en uygun kişinin kendisi olduğunu beyan ettikleri iddia ediliyor.408

Burada mühim olan bir husus, Yahya'nın bu imam konusunu yalnızca babasına yakınlıkları ile bilinen bazı âlimlerle görüşmüş olmasıdır. Bunların haricindeki kabile reislerine, kaymakamlara, mülki idarecilere, nâzırlara, mâli idarecilere babasının vefatı ve yerine geçecek kişinin kim olduğu bildirilmemiştir. İmam Yahya'nın sadece belli âlimlerle görüşüp, geri kalanına malumat vermeyişinin sebebine dair kesin bilgi olmamakla beraber, böyle bir hareketin altındaki gerçek sebep bir tarafta Osmanlı idaresi altında yaşayan âlimlerin İmam Mansur'un ölümünden haberdar edilmeyerek, Osmanlı yönetiminin kendilerine karşı bir taarruza geçmesini engellemek diğer tarafta imamet

407 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar,, a.g.e., s. 77-78 408 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar, a.g.e. s. 86-87

davasında kendisine rakip çıkmasını önlemek düşüncesidir. Çünkü Yahya, Zeydi geleneğinde herkesin kendini imam olarak ilan etmeye hakkı olduğunu biliyordu. Bu nedenle konuyu gizlice halletmeye çalışmıştır.

Aslına bakılırsa burada karşımıza çıkan mesele İmam Yahya, İmam Mansur'un tek erkek evladı olmasına rağmen, imamlığa geçişinin zannedileceği gibi doğrudan veraset yoluyla olmadığıdır. Yahya'nın gerek küçüklüğünden itibaren almış olduğu eğitimin mahiyeti gerekse siyasi ve askeri tecrübeleri göz önünde bulundurulduğunda âlim-müctehid sıfatıyla imamlığı hak ederek kazandığı aşikârdır. Nitekim bu özellikleri nedeniyle Yahya'nın imamlığı İmam Mansur'un yakın çevresi tarafından kabul görecektir. Nitekim meseleye bu yönüyle bakan araştırmacıların çoğunun ittifak ettiği husus; Yahya'nın imamete veraset yoluyla gelmediği, bunun yerine babasının vefatından sonra bazı âlimlerin kendisine biat etmesi ve kendisinin de imamlık yolunda önüne çıkan engelleri kaldırmasıyla fiili olarak başa geçmiş olduğudur. Neticede Yahya m. 4 Haziran 1904/ h. 20 Rebi'ülevvel 1322 Cuma günü biat çağrısında bulunarak, resmen imamlığını ilan etmiştir. 409

Ardından “ El Mütevekkil Alellah” ünvanını alarak o sırada Osmanlı hakimiyetinde bulunan San'a'ya bağlı yerleşim merkezlerinden olan Kafletü'l Azer'de imamet görevine getirilmiştir.410

Biat merasiminden sonra San'a, Zemar ve Ravza başta olmak üzere Yemen'in birçok yerinden ileri gelenler İmam Yahya'ya biat için Kaflet-ül Azer'e gelmişlerdir. Yahya'nın imamlığını kabul için gelen bu isimler arasında Ali b. Abdurrahman 'Aşiş, Yahya b. Muhammed b. İshak, Ali b. Hasan Sâri, Abdullah b. Yahya el- Bedri, Muhammed b. el- Mehdi Muhammed ve Hasan b. Zeyd yer almaktaydı. Yine bazı neferler, komutanlar başta olmak üzere özellikle en önemli Zeydi kabilelerinden olan Haşed, Bekil, Hemedan, Şeref kabileleri İmam Yahya'nın imamet davetini kabul etmişlerdir.411

Bunların haricinde imamet davası sırasında elbette Yahya'nın imamlığına olumlu bakmayanlar bulunmaktaydı. Bilhassa Dahyan ve ona yakın bölgelerdeki âlimler İmam Yahya'ya biât etmeye gelmemişlerdir. Dahyan ve ona yakın bölgelerdekinin düşüncelerine dair şöyle bir olaydan bahsedilmektedir. Buna göre, İmam Mansur'un ölüm haberinin bu bölgelerdekilere ulaşması üzerine Dahyan'da bir görüşme gerçekleşmiştir. İmam'ın ölümünün ikinci sabahında yapılan bu toplantıya katılmak için bir grup alim Dahyan bölgesine gelmiştir. Fi Beyt-i E'lel-Ucra ailesinin evinde yapılan toplantıda Kitabullah, Kur'an ve Sünnet'in hükümlerine başvurularak karşılıklı diyalog sürdürülmüştür. Görüşmeler sonunda İmam Mansur'un çok iyi birisi olduğu kabul edilmiş fakat oğlu Yahya'nın yeterince salih bir kimse

409 Fuad Abdülvahhâb Ali eş-Şami, a.g.t., s. 37; Öz, “ Mütevekkil Alellah Yahya Hamidüdin”, s. 215 410 Ahmed Kayid Saidi, s. 32; Öz, “ Mütevekkil Alellah Yahya Hamidüdin”, s. 215; Açıkalın Serpil-Coşkun

Gamze-Laçiner Sedat; Yemen Dosyası; Fakirlik ve Terör Kıskacında Bir Ülke, Usak Yayınları, Ankara 2010 s. 56

olmadığı, geçmişinin babası ile uyuşmadığı yönünde fikirler ortaya atılmıştır.412

İmam Yahya Hamidüddin'e muhalefet edenler arasında bilhassa ismini zikretmemiz gereken şahsiyet Hasan. b. Yahya el-Kasımi Dahyani'dir. Ünlü bir âlim olarak fıkıh, tefsir alanında hatırı sayılır eserler bırakan Dahyani, 1319 senesinde İmam Mansur döneminde dahi Havlan, Razeh şeyhleriyle haberleşmeye ve onları İmam Mansur karşısında kışkırtmaya çalışmış bir isimdir. Ne var ki bu muhalif tavrına rağmen, İmam Mansur'un nüfuzundan çekiniyor ve kendisini resmen imam olarak ilan etme cüretinde bulunmayarak sadece İmam Mansur'un yaptıklarını eleştirmekle yetiniyordu. Oysa şimdi İmam Yahya'nın imametine açıkça meydan okumak cesaretini kendisinde bulan Kasım Dahyani, İmam Yahya'nın imametini ilan ettiği tarihten altı gün sonra Felele bölgesinde, İmam Yahya'nın imamlık vasıflarını taşımadığını, babası İmam Mansur'un şartıyla imam olduğunu iddia etmiş ve “Varislik İmam” karşısında hurucun gerçekleşmesi gerektiğini savunarak, kendini imam ilan edip, El Hâdi ünvanını kullanmaya başlamıştır. Bu olayın neticesinde Yemen'de imamet konusunda bir ayrılık yaşanmıştır ve henüz tam anlamıyla Yahya'nın imamlığını kabul etmemiş olan kabileler bu kez yine Dahyan ve İmam Yahya arasında tereddüt de kalacaklardır. Hatta kuzey bölgesinde bir kısım kabilelerin Dahyani'ye destek vermeye başladıkları da gelen haberler arasındaydı. Durumun farkında olan İmam Yahya bir tarafta Dahyani diğer tarafta Osmanlı tehdidine karşı aynı anda karşı koyamayacağının farkına vararak, başlarda Dahyani ile anlaşmayı dahi düşünmüştür. Bu amaçla sözü dinlenir birkaç kişiyi Dahyani ile görüşmeleri için göndermiştir. Esasında el-Kasım el-Dahyani, İmam Yahya'nın kendisinden önce imam olduğunu kabul etmekle beraber, onun imamlık konusunda bazı noksanlarının olduğunu öne sürüyor, ayrıca Zeydiyye mezhebinin aynı anda iki imam olabileceği yönündeki ilkelerinden hareket ederek kendisinin de imam olarak mevcut olmasının bir sakıncası olmayacağını savunmaktaydı.413

Hasan b. Yahya el- Kasımi el-Dahyani ile görüşmeye gönderilen âlimlerden birisi olan âlim Hasan b. Abdullah el-Dahyani yaptığı görüşmelerde onun iddia ettiği gibi, İmam Yahya'nın aslında babasının izniyle İmam olmadığını, aksine âlimlerin seçimiyle imamlığa geçtiğini, üstelik İmam Yahya'nın gayet imamlığa yetkin bir kişi olduğunu, siyasi, askeri ve idari işler konusunda babası döneminden tecrübeli olduğunu anlatmaya çalışmış ve Yemen'de daha fazla insan kanı dökülmemesi için imamet davasından vazgeçmesini teklif etmişse de Kasım el Dahyani imamet iddiasından vazgeçmeyecektir. 414

İmam Yahya bu durum karşısında çareyi, Dahyani ile müttefik olarak çalışmakta düşünmüştür. En azından bir süreliğine meseleyi askıya alıp, Dahyani'ye karşı savaşları

412

Fuad Abdülvahhâb Ali eş-Şami, a.g.t., s. 39

413 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar,, a.g.e., s. 99-103 414 Abdülkerîm b. Ahmed Muhtar,, a.g.e., s. 104-110

durdurup, Osmanlılara cihad ilan edilmesini öncelikli hedefleri arasında kabul etmekteydi. Bu doğrultuda İmam Yahya imamlığını ilan ettikten sonra ilk iş olarak, kendisinin âlimler meclisinde resmen imam olarak seçildiğini haber veren mektuplar göndermiştir. İmam ayrıca gönderdiği bu mektuplarda herkesin birlik olup, fesad edenlere karşı cihad farizasını yerine getirmesini istemekteydi. Fesad edenler ifadesiyle bilhassa Osmanlıları kasteden İmam, böylece Türklere karşı takip edeceği mukavemet siyasetine cihad unsurunu da ilave ederek, Osmanlılara karşı yürüteceği muhalefetin niteliğini yalnızca basit bir başkaldırı olmaktan çıkartıp, meseleye dini bir hüviyet kazandırmış oluyordu. Bu durumda İmam Yahya ve taraftarları, yeryüzünde fesad için çalışan şeriatı terk eden ve kullarına zulüm eden kimseler oldukları için Türklerle savaş yaptıklarını iddia edeceklerdir. Netice itibariyle bu dini gerekçe aslında muhalif tutumun meşru bir zemine oturtulmasına yardımcı olacak bir araçtan öteye geçmeyecektir.415