• Sonuç bulunamadı

179zayıfl ayabileceği ve sınırlanabileceği de suç korkusunun yarattığı sonuç-

AÇAN ÇEVRESEL ETMENLERİN DÜZENLENMESİ

179zayıfl ayabileceği ve sınırlanabileceği de suç korkusunun yarattığı sonuç-

lar arasında yer almaktadır. Suç korkusu ayrıca toplumsal barış ve güven ortamını zedeleyerek kişiler arası ilişkileri bozmakta ve iletişim bağlarını zayıfl atmaktadır. Dolayısıyla da suçun önlenebilmesi ve kontrol altına alı- nabilmesi için en çok ihtiyaç duyulan toplumsal dayanışma zayıfl amakta ve suçla mücadele zorlaşmaktadır (Dolu, Uludağ ve Doğutaş, 2010: 58).

Medya, bireylerin suç korkusunu etkilemede önemli bir araçtır. Yücel (2009: 286) özellikle şiddet içerikli suç haberlerinin vatandaşın bilinçaltına yerleşmesi sonucu sanki her dakika suç işleniyor korkusu ile yaşam kali- tesinin bozulma riski bulunduğunu belirtmektedir. Haberlerin medyada yer alış şekli çok önemli olmakta ve bireylerin suç korkusunu doğrudan etkilemektedir. Medyadaki suça ilişkin haberlerin daha özen gösterilerek ele alınması gerekmektedir.

4. Kadınlarda Çevresel Etmenlerden Kaynaklı Suç Korkusu

Bir yerleşim çevresindeki sosyal ve fi ziki düzen bozukluklarının, özel- likle de park ve bahçelerde veya herkesin istifadesine açık mekânlarda, alkol alımı, şüpheli yabancıların bulunması, uyuşturucunun alenen kul- lanılması, sokak aydınlatmalarının yetersiz olması, yıkık dökük ya da terk edilmiş binaların mevcudiyeti insanların daha fazla korkmalarına ve daha fazla suç korkusu yaşamalarına neden olmaktadır (Uludağ, 2010: 7). Böyle mekânlarda yaşayan insanlar, sosyal ve fi ziki çevrenin doğurduğu olumsuzluklardan dolayı kendilerini daha az güvende hissetmekte, hatta bir suçun mağduru olma korkusunu yaşamaktadırlar (Worrall, 2006: 371). Birçok araştırmacı yakın çevre düzensizliğini, “suçun işareti” veya çevre- nin riskli bölge olduğuna dair kesin görünüşlerine dair ipucu olarak nite- lendirmektedir. Bireyler yasadıkları çevredeki olumsuz koşulları (duvar yazıları, çevreye zarar veren bireyler, evsiz bireyler vd.) kriminal aktivite ile bağdaştırma eğilimi göstermektedirler (Özaşçılar ve Ziyalar, 2009: 9).

Literatürdeki çalışmalarda cinsiyetin, suç korkusu ile en çok ilişkili ol- duğu kabul edilen değişkenlerden biri olduğu kabul edilmektedir. Cin- siyete göre farklılık gösteren bu durum bireylerin savunma durumunu ve mağduriyetini etkilemektedir (Çardak, 2012: 30).Dolu ve diğerlerinin (2010: 66) belirttiğine göre toplum içinde en zayıf ve kırılgan katmanda yer aldıkları için kadınlar ve yaşlılar, erkeklere ve gençlere oranla, daha fazla suç korkusu yaşamaktadırlar. Aslında bu ilginç bir durumdur. Korkuları gereği kadınlar ve yaşlılar, daha korunaklı ortamlarda ve güvenlik endişe- si ile daha çok tedbir almaktadırlar ve istatistiksel olarak erkekler ve genç- lere oranla daha az suç mağduru olmaktadırlar. Ancak tüm bunlara rağ- men kadınların kendilerini daha az güvende hissetmelerinden dolayı suç

180

korkusu yaşadıkları görülmektedir. Sokak aydınlatması düzeyi arttıkça, suç korkusu azalmaktadır. Sokak aydınlatmasından memnun olan kişile- rin daha az suç korkusu yaşadıkları görülmektedir (Uludağ, 2010: 24).Bir başka araştırmada (Uludağ, 2010: 13) ise kadınların %54,2’si akşamları tek başına sokakta yürürken kendilerini güvende hissetmemektedirler. Başka bir çalışmada ise kadınlar erkeklere göre üç kat daha yoğun suç korku- su yaşamaktadırlar (Scott, 2003). Karakuş’a (2013: 11) göre ise kadınların gelir ve eğitim seviyesi arttıkça suç korkusu azalmakta olup cinsiyet ve suç korkusu arasında pozitif korelâsyon bulunmaktadır. Çardak’ın (2012: 37-40) yaptığı araştırmada ise kadına yönelik şiddetin ve cinsel suçların, ekonomik seviyeleri ne olursa olsun, her kadın için bir tehdit olduğu so- nucuna ulaşılmıştır. Görüşme yapılan kadınlar öncelikli olarak sadece ka- dın oldukları için suç korkusu yaşadıklarına inandıklarını belirtmişlerdir. Buna göre, suç korkusu yaşayan kadınlar sosyal yaşamlarını istedikleri gibi şekillendirememektedirler. Giyim tarzı, gidilen yerler, eve giriş-çıkış saatleri, iletişim kurulan kişiler gibi unsurlar suç korkusu nedeniyle kısıt- lanmaktadır.

Kadınların erkeklerden daha fazla suç korkusu yaşıyor olmalarının nedenleri farklı şekillerde açıklanabilir. Bunların başında kadınlara biçi- len toplumsal cinsiyet rollerinin geldiği söylenebilir. Kadınların erkekle- re göre hane dışında daha az bulunması ve kamusal alanın erkeklere ait olması düşüncesi kadınlardaki suç korkusunu arttıran nedenler arasın- dadır. Alkan’ın (1999: 14) belirttiği üzere kadınların hane dışında gerçek- leştirdiği işlerin çoğunlukla ev içi etkinliklerin bir tür devamı ya da “ka- musal dengi” niteliğini taşıması, kadınların “gerçek çalışanlar” olarak gö- rülmesini engellediği gibi ev ve topluluğun “kadınların mekânı” olduğu anlayışının sürmesine neden olmaktadır. Yaşanan çevrenin erkeklere göre düzenlenmesi kadınların özellikle kamusal alanda zorluk yaşamalarına neden olmaktadır. Köse’ye (2014: 36) göre evin doğal olarak dişil kabul edilmesi düşüncesinin yanı sıra, örneğin yasaklayan bir kanun olmadığı halde kadınlar belli bir saatten sonra ev dışında olunmaması gerektiğini çok iyi bilmektedirler ve evden dışarı çıkılacaksa da “hangi mekânların ve yolların” görece güvenlikli olduğunu çoğu kadın tarafından “tecrübe” ederek öğrenilmektedir.

Bunların yanı sıra, ataerkilliğin hâkim olduğu yerlerde erkeklerin suç korkusuna yönelik bilgi ve geri bildirim verme konusunda isteksiz olma- larına rağmen kadınların çocukluk dönemlerinde sürekli çeşitli uyarılara maruz kalmaları, giyimlerine dikkat etme, eve geç dönmeme ve geceye kalmama gibi yargılarla yetiştirilmeleri, kadınların kontrol altına alınma- sıyla sonuçlanmaktadır. Bunun sonucunda da baba, ağabey, erkek kardeş ve eş gibi erkeklere bağımlı hale getirilen kadınlara biçilen pasif ve itaatkâr

181