• Sonuç bulunamadı

89eşitlik konularına kadar kadın için hayati öneme sahip konular tartışılmış,

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NDE KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELENİN TARİHİ

89eşitlik konularına kadar kadın için hayati öneme sahip konular tartışılmış,

dile getirilmiştir. Ancak Türkiye’de kadın hareketini doğuran ve ivme ka- zandıran, kadınların fi ziksel şiddete, yani dayağa dur! demeleriyle baş- lamıştır. Diğer bir ifadeyle, şiddete karşı kazanımlar devlet eliyle değil, kadınların kendi içinden başlattıkları ve devlet kurumlarını etkiledikleri hareketle sağlanmıştır.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet, 1987 yılında kadın dayağını meş- rulaştıran bir yargı kararını protesto etmek için kadınların sokaklara dö-

külmesi ve şiddeti kınamaları ile gündeme gelmiştir23. Kadınların sokağa

çıkması ve kadın hareketinin güçlenmesinde; 1980 sonrası Türkiye’deki toplumsal değişmenin ön plana çıkan yenilenme/direnme boyutunun, kadın-erkek ilişkileri ve kadın kimliği konularına odaklanmasının büyük

payı vardır24.

1988 yılında yayınlanan Bağır Herkes Duysun!, dayak yiyen kadınla- rın tanıklıklarına ve feministlerin şiddeti çözümlemeye dönük analizlerine yer veren ilk yayın olma özelliğini taşımaktadır. 1989’da Ankara’da başla- yıp, İstanbul’da devam eden, “Bedenimiz Bizimdir- Cinsel Tacize Hayır” kampanyası, İstanbul’da “Mor İğne” dağıtılması ile çok ses getiren bir ha- reket olmuştur. “Cinsel Taciz” kavramı, 1990 yılında Feminist dergisinde çok tartışılmış, kavram belli bir süre sonra herkesin diline yerleşerek, anla-

mı bilinir olmuştur25. Bir diğer başkaldırı, 1989 ve 1990 yıllarında İstanbul,

Ankara, İzmir, Adana illerinde Türk Ceza Kanunu’nun 438. Maddesine

karşı yürütülen kampanyalardır26.

23 1987’de Çankırı’da kocasından sürekli dayak yiyen hamile bir kadının boşanma davasını reddeden hakim Mustafa Durmuş, gerekçeli kararını “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” sözüne dayanarak açıklamıştır. Bu ka- rara Çankırı’da 8 avukat itiraz etmiş, bu durum İstanbul’da kampanyaya dönüşmüş, ardından Ankara ve diğer illere yayılmıştır. Bu kampanyayı sokak gösterileri, imza toplama kampanyaları ve sorunun tartışmaya açılması izlemiştir. Bu kampanyanın

en önemli çıktısı; kadın sorununu görünür kılması ve kadın hareketinin örgütlene- rek güç kazanmasına olanak sağlamasıdır. Bkz. Nazik Işık, “1990’larda Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Hareketi İçinde Oluşmuş Bazı Gözlem ve Düşünceler”, içinde 90’larda Türkiye’de Feminizm, Der. Aksu Bora ve Asena Günal, İletişim Yay. , 2009,

İstanbul, s. 45,

24 Şirin Tekeli, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İletişim Yay. , 2011, İstanbul, s. 33

25 Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat, Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet, 2008, İstanbul, ss. 18-19, www. kadinayoneliksiddet. org

26 TCK 438. Madde gereğince, ırza geçme durumunda, saldırıya uğrayan kadının fa- hişe olması, saldırgan erkeğe 2/3 oranında ceza indirimi sağlamaktadır. Bu maddeye karşı Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru sonucu, yüce mahkemenin 11 üyesin- den (hepsi erkek) 7’si bu maddeyi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı görmemiş, bu durum toplumda büyük bir yankı uyandırmıştır.

90

1990’lı yıllar boyunca kadına yönelik şiddet konusu sürekli olarak dile getirilerek, gündemde tutulmaya çalışılırken, 1980’lerde sokağa dökülen, kampanya yürüten kadın hareketi kurumsallaşmaya başlamıştır. Bu dö- nemde uluslararası düzeydeki gelişmeler iç dinamikleri tetiklerken, ka- dın kuruluşları şiddetle mücadele konusunda yurt dışında fon bulmaya başlamıştır. Kadın kuruluşları, 1980’li yıllar boyunca devlet ve kurumla- rına karşı mücadele ederken, 1990’larda devlet kurumlarıyla işbirliği yap-

maya başlamışlardır27. Bu dönemde öne çıkan önemli kadın kuruluşları;

İstanbul’da Mor Çatı, Ankara’da Kadın Dayanışma Vakfı ve Diyarbakır’da KAMER (Kadın Merkezi) olmuştur. Bu kurumlar kadına yönelik şiddet kavramının yaygınlaşmasına katkı koydukları gibi, ilk kez kadın sığınak- ları konusuna da dikkat çekmişlerdir.

Şiddetle ilgili olmayan fakat kadın hareketi ve kuruluşlarını yakından ilgilendiren bir konu da, 1990’lı yıllarda feminizmin farklılaşıp ayrışmaya başlamasıdır. Daha önce ayrışmış olanCumhuriyet’in temel kazanımları- na sahip çıkan Kemalist-Feministler ile Kemalist olmadıklarını vurgula-

yan feminist gruba28; “Biz Müslüman Kadınlar” olarak kendilerini tanı-

tan türbanlı feministlerden, etnik kimliklerini vurgulayarak siyasallaşan

“Kürt Kadın Hareketi” de eklemlenmiştir29.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede devlet düzeyinde kanunlar de- ğiştirilmiş, konuya dair yeni kurumlar oluşturulmuş veya var olanlar revize edilmiş, yerel yönetimler ve üniversiteler bu konuda merkezler açmışlardır. 1990 yılında o zamanki adıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), şiddete uğrayan kadın ve çocuklar için ilk kadın konukevlerini açmaya başlamıştır. 1990 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, bakanlığına bağlı Kadının Statüsü ve So- runları Başkanlığı’nın kuruluşuna öncülük etmiştir. Yürütmenin bu kuru- mu genel müdürlük olarak 1991 yılında Başbakanlığın ilgili bakanlığına bağlanmıştır. 2004 yılında doğrudan Başbakanlığa bağlanması resmileşen kurum, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanmıştır.

1990 Eylül’ünde yerel yönetimler tarafından açılan ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi’nce gerçekleştirilmiştir. 1993 yılında Altındağ Belediyesi, Kadın Dayanışma Vakfı’na Sığınma Evi’nin açılışında destek sağlamıştır. 1994 yılında KSSGM tarafından şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik, el emeğinin değerlendiril- 27 Altınay ve Arat, a. g. e. , s. 21

28 Yeşim Arat, “Türkiye’de Modernleşme Projesi ve Kadınlar”,içinde Türkiye’de Modern-

leşme ve Ulusal Kimlik, Der. Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba, Çev. Nurettin Elhüsey-

ni, Tarih Vakfı Yurt Yay. , 2005, İstanbul, ss. 82-84

91