• Sonuç bulunamadı

1391960lı yıllardan sonra ise, kapitalizmin girdiği yeni evre ile oluşan ne-

KENTSEL YOKSULLUK VE KENTLERDE SUÇ

1391960lı yıllardan sonra ise, kapitalizmin girdiği yeni evre ile oluşan ne-

oliberal politikalar yoksullukla ilgili birçok sosyal sorunu beraberinde ge- tirmiştir. Sanayi devrimiyle oluşan kitlesel yoksulluk, yerini küreselleşen kentlerle birlikte yalnızlaşmaya ve toplumsal dışlanmaya bırakmıştır. Bu hızlı farklılaşma sermayenin esnek, ulus aşırı dağılımı, üretimdeki siyasi ve iktisadi etki eşitsizlikleri doğurmuştur. “ABD’li yoksulluk araştırmacısı M. Harrington, Batı dünyasında üç tarihsel yoksulluk sistemini ayırt etmektedir. Harrington (1969) yeni yoksulluğu, uygun işten (decent jobs) yoksun kalan, ağır vergilere maruz kalan ve sosyal devletin olanaklarından yeterince yararlanama- yan yoksulları tanımlamak üzere kullanmıştır (Gün, 2010:30). Bu sınıfl andır- ma, sanayi devriminin getirdiği gelişmelerden yararlanmayan, dışlanmış bir sınıfı ifade etmektedir. 19. ve 20. yüzyıllardaki işçi sınıfı yoksulluğu ile kitlesel yoksulluk oluşurken, kentler, eşitsizliğin yaşandığı mekan- lar olarak zenginleri daha çok zenginleştirmiş, yoksulları dışlanmaya it- miştir. 19. yüzyılın işçi mahalleleri kent mekanlarının farklı bölgelerine dağılmış, iş ile işin mekanı arasındaki bağ zayıfl amaya başlamıştır. Kent merkezindeki bu ayrışma, hemşerilik, etnik kimlik gibi dayanışma bağla- rıyla tekrar kurulmaktadır. Kentler içerisindeki bu dayanışma yoksulluk artıkça bireysel çıkarlara yenilmeye başlamaktadır. 1945–1970 yılları ara- sındaki yoksulluk kentin refah düzeyinden pay almaya uğraşan grupların küresel yoksulluğu olmuştur (Kesici, 2007: 124). Neoliberal sistemle be- raber yeni yoksulluk tanımlamaları yapılmaya başlanmıştır. Adaletsizlik ve eşitsizlik yaratan sistem 1970lerin ortasında yaşadığı ekonomik krizle yoksulluğu kentlere çekmektedir. Uluslararası piyasa sistemi gelişmiş ile az gelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik farkı arttırmaktadır. “Genel olarak bakıldığında son dönemde yoksulluğun en fazla hissedildiği bölgeler Aşağı Sahra Afrikası, Güney ve Güneydoğu Asya, Latin Amerika, Eski Doğu Bloğu alanının bir bölümü ve ağır dış borçlu ülkelerdir” (Kesici, 2007: 124). Kahraman’a göre (Kahraman; v. d. , 2003: 97) yoksulluğun sebebi kapitalizm olmakla bir- likte, yoksulluğu azaltmanın yolunun da toplumsal güç olduğudur. Yani, demokratik haklar çerçevesinde örgütlenilirse ötekileşme ve çatışma aza- lacaktır. “Az gelişmişlik sorunu gibi görünen yoksulluk, Avrupa’nın sosyal dev- let politikalarıyla yönetilen ülkelerinde bile yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentte hayatında, tutunanlar ve tutunamayanlar olarak ifade edebileceğimiz bir ayrım oluşturmaktadır” (Kahraman, v. d. , 2003: 94). Küreselleşmenin etki- siyle, gelişmiş ülkelerin de sorunu haline gelen kent yoksulları sosyal hak- lara erişemeyerek toplumdan kopuk bir sınıf oluşturmaktadır. “ABD’de “sınıf altı”, Fransa’da “dışlananlar”, Latin Amerika’da “kıyıdakiler”, olarak ifade edilen yoksullar Türkiye’de “ötekiler” kavramıyla karşılık bulmuştur” (Baloğlu, 2004: 232). Yoksulluğun en belirgin nedeni gelir dağılımının adaletsizliği- dir. “Tüm az gelişmiş ülkelerde genel görünüm yoksulluk iken; gelişme yolundaki ve gelişmiş ülkelerdeki yoksulluk gelir dağılımının adil olmayışından ve bölge-

140

ler arası farklılıklardan doğmaktadır” (Kule; Es, 2005: 260). Endüstri sonrası toplumlarda artan yoksulluk sınıfl arının “sınıf altı” kavramıyla ifadelen- dirilmesinin özellikle Amerika’daki 1990li yıllardan sonra artan iktisadi büyümeye rağmen devam ettiği görülmektedir. Myrdal, güçlü Amerikan ekonomisindeki zıtlığı vurgulayarak çalışmayan sınıfın umutsuzluğa ka- pıldığını ve toplumdan kopuş yaşadığını ifade etmektedir (Myral,1963; Aytaç,2013:77). Sınıf altı, sürekli yoksul olan kesimleri ifade etmektedir. Amerika’da en çok ırksal ayrımcılık üzerinden tanımlama yapılmıştır. Genel anlamda ise, sınıf altı kavramını hayatın geleneksel kalıplarından dışlanmışlık olarak kabul edilebilir. İngiltere’de ise, Robert sınıf altı kav- ramı için dezavantajlılık, süreklilik, ayrışabilirlik, kültürel engeller yaşa- ma olarak dört özellik belirlemiştir (Robert,1997:42; Aytaç, 2013:77). Bu kavram, dışlanmışlık yaşayan yoksul kesimlerin yanında işsizleri de içi- ne almaktadır. Kentin dezavantajlı kesimleri toplumsal olarak tehdit ola- rak görülmeye başlandığında dışlama başlamaktadır. Sınıf altı kavramı Fransa’da tehlikeli sınıfl ar olarak görülmektedir. Modern kentler iktisadi yönden eşitsizlik yaratırken ayrımlaşmayı ve damgalanmayı beraberin- de getirmektedir. Kentlerde oluşan ayrımlaşma mekansal olarak yaşam bölgelerinde fi ziki olarak görülmektedir. Bu mekansal ayrım aynı kentte damgalanmış mahalleler ve lüks siteler olarak varlığını göstermektedir. Bu bağlamda, sosyal dışlanma bireyleri ve aileleri yalnızlığa itmektedir.

İtalyan sosyolog Minigione’ye göre, yoksulluk ekonomik güçlüklerle boğuşan, bu yüzden temel ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayan insanla- rın gelecek kaygısıyla boğuşmasıdır (Minigione, 2013:4). Ömer Aytaç ise, yoksulluğu sosyal afet olarak ifade etmiştir (Aytaç,2013). John Berger’e göre, yoksulluk toplumca tecrübe edilen bir travmadır. Dünyada neolibe- ral ekonomilerin 1970lerde girdiği krizden önce yoksulluk, bireysel bir ne- den, yoksul olanın kesimin kendi eksikliği olarak görülürken krizlerden ve 1980li yıllardan sonra zengin ülkelerin de sorunu olduğu fark edilmiştir. Böylece yoksulluk olgusu, Berger’in ifade ettiği toplumsal travma halini almıştır. Bu bağlamda, ekonomik krizler, doğal afetler, savaşlar yoksullu- ğun şiddetini arttırırken yeni yoksulluklar da oluşturmaktadır.

Tanımlamaların farklılaşmasının yanı sıra yoksulluk mutlak ve göreli yoksulluk olmak üzere iki ölçekte değerlendirilmektedir. Mutlak yoksul- luk, insan biyolojik bir varlık olduğundan, insanın kendini yeniden ürete- bilmesi için gerekli olan besin, kalori ve yaşama koşullarını sağlamasıdır. Hane halkı ve bireyin bütçelerine göre yaşamlarını fi ziki olarak devam ettirebilme, eğer ettiremiyorsa yoksul olma durumu vardır. Mutlak yok- sulluğun iki ölçütü vardır. Birincisi, ailenin büyüklüğü ile tüketilecek mal ve hizmet gereksinimidir. İkincisi ise, bu gereksinimleri karşılayacak mal ve hizmetlerin fi yatlarıdır (Kule, v. d. 2006: 262). Mutlak yoksulluk

141