• Sonuç bulunamadı

149Kentlerde suç, güvenlik ihtiyacını da gerektirmektedir Avrupa Kentler

KENTSEL YOKSULLUK VE KENTLERDE SUÇ

149Kentlerde suç, güvenlik ihtiyacını da gerektirmektedir Avrupa Kentler

Şartına göre, kentli güvenlik hakkına sahip olarak suç ve şiddetten arındı- rılmış bir kentte yaşama hakkına sahiptir (Palabıyık, 2004:5). Ayrıca, Av- rupa Kentler Şartının bir maddesi de yerel yönetimlerin tüm hizmetleri eşit bir şekilde sunmasıdır. Güvenlik hakkı, suç ve şiddetten arındırılmış bir kente yaşama hakkına sahip olma durumunu kapsamaktadır. Eşitlik de, yoksul, zengin, çocuk, kadın ayırmadan kent hizmetlerini sunmaktır. Kentliler, güvenlik ve eşitlik haklarını etkileyen çevresel faktörlerden et- kilenmektedir. Bu bağlamda, suç olayının gerçekleşmesinde mekanın böl- gesel durumu suçu işleyenin psikolojik durumu kadar önemlidir. Suçun kentlerle birlikte ele alınması suçu azaltma çalışmalarında güvenlik poli- tikaları açısından önem taşımaktadır (Ataç; Gürbüz, 2009: 27). Kentlerde suçun artışına tarihsel olarak baktığımızda 1950lerden sonra liberal politi- kalarla ve göç ile arttığı görülmektedir. Türkiye’de 1950li yıllarda kentlere gelen kırsal nüfus konut sorunu, işsizlik gibi olumsuz şartlar ile yüzleş- miştir. 1980li yıllara gelindiğinde işsizliğin ve yoksulluğun sonucu olarak konutu ve işi olmayanlar suça yönelmiştir (Ataç, v. d. 2009: 28). 2000li yıl- lar ise kentlerin güvenliği konusunda bir kaos yaşanmıştır. Güvenlik iste- ği ayrımlaşmaya ve damgalamaya sebep olurken suç en yüksek seviyeye çıkmıştır. Bu bağlamda, kentsel mekanın büyümesi ve kalabalıklaşması suç ile doğru orantılıdır.

Kentsel yoksulluğa neden olan faktörlerden biri işsizliktir. Örneğin gelişmiş bir ülke olan Almanya’da işsizlikle beraber yoksulluk artmıştır. “Kamuoyuna açıklanan Yoksulluk Haritası Verilerine göre, bölgeler arası refah farkı büyümekte ve yoksulluk Almanya’nın doğusundaki eyaletlerde çok ciddi bir sorun teşkil etmektedir” (Aytaç,2013:75). Berlin duvarının yıkılmasıyla ekonomik farklılıklar artmıştır. Yoksulluğun artışı konusunda Amerika da iyi bir örnek olmaktadır. Şehir içindeki işsizlik 1970lerdeki ekonomik krizlerden sonra 1990lara kadar artmaya devam etmiştir. Wilson’a göre, Amerika’nın kent içi yoksul mahallelerinde günümüzde yaşanan suç, ai- lelerin parçalanması, refah ve toplumsal organizasyonların düşük sevi- yede olması gibi sorunlarının çoğunun nedeni bir işe sahip olmamasına bağlıdır (Wilson,2009:327; Aytaç, 2013:74).

Gelişmiş ve az gelişmiş kentlerde yoksulluk bağlamında yaşanan dış- lanma ve izolasyon süreci suç ve şiddete neden olmaktadır düşüncesi tam anlamıyla kesin bir ifade olmazken, yapılan incelemeler suç oranlarının dışlanmış kent yoksulları arasında fazla olduğunu göstermektedir. Ancak suç zenginlerin de içinde bulunduğu bir durum olmakla birlikte suça kar- şı yaşanan korku da sürekli kendini yenilemektedir.

150

Kent içerisinde yaşanan suçları mekansal anlamda analiz yapan Amerika’daki Chicago Okulu özellikle 1930lardan sonra gözlemlemiştir. Bu okul, suçu bireysellikten ve psikolojik etkilerden dışarı çıkarıp suça sosyolojik ve coğrafi anlamlar yüklemiştir. “Chicago şehrini bir laboratuar olarak kullanan yazarlar şehirlerdeki sorunları ve sorunlu bölgelerde yaptıkları ampirik çalışmalarla test etmişlerdir” (Dolu,2010:203). Böylece bir suç ekoloji- si modeli oluşmuştur. Chicago kentinin seçilmesinin nedeni, Amerika’nın kuzeyine doğru başlayan göçü en çok alan kent olmasıdır. 1930lu yıllar- dan sonra birçok ırkın akın ettiği bir mekandır. Böylece kent göçlerle bir- likte içeriden dışarı doğru gelişen bir model halini almıştır. Burgess, bu yapıyı “yoğunlaşma bölgeleri” modeliyle açıklamıştır.

Burgess, iş bölgesi etrafında her biri özel kullanıma özgü iç içe halkalar doğrultusunda kentin geliştiğini ifade etmiştir. Burgess’e göre, kent aynı merkezden çevreye yayılan daireler şeklinde genişler. Bu daireler zaman ve mekan içinde gelişme gösterir. En içteki dairede iş merkezleri yani ma- ğazalar, oteller ve küçük endüstri tesisleri yer almaktadır. “İş bölgesi sürekli olarak, çevresini tehdit ederek genişleme eğilimdedir” (Bal; 2002, 146). İkinci bölge geçiş bölgesi olarak tanımlanmıştır. “Toptancı ve imalat sanayi kuru- luşları bulunmaktadır. Burası yoksul ve gelişmemiş olup birinci bölgenin tehdi- di altındadır. Bunların yakın çevresinde daha çok yeni gelen göçmen işçiler ve dar gelirli, suça eğilimli insanlar oturmaktadır. Bu insanlardan bir kısmı zaman içinde dikey hareketlilikle daha iyi bölgelere geçerler” (Bal; 2002, 147). Üçüncü daire işçilerin oturdukları mahallelerden oluşmaktadır. Dördüncü daire, memurlar ve küçük iş sahiplerinin bulunduğu, orta tabaka alandır. Evle- rin durumu burada daha iyidir. Müstakil evler bulunmakta, alışveriş mer- kezleri yerleşimi tamamlamaktadır. Beşinci dairede kentin yüksek gelir gruplarının yaşama alanları bulunmaktadır. “Burgess’in geliştirdiği yoğun- laşmış çemberler modelinde kentteki sosyal ve mekansal ayrışma şöyledir: Kentin merkezi iş alanı ve onu çevreleyen geçiş bölgesinde yerleşmiş olan küçük-hafi f sanayi ve ticareti ve kentin marjinal gruplarının oluşturduğu gettolar bulunmak- ta, geçiş bölgesinin hemen çevresinde işçi mahallelerinden oluşan bir çember ve kentin çeperinde yerleşmiş bulunan orta sınıf alt kentleri yer almaktadır” (Kur- tuluş, 2003; 82).

151 Şekil 1 (Bal, 2002:148)

Bu yoğunlaşma bölgeleri zenginler ve yoksullar arasındaki ekonomik uçurumu arttırmakta ve ayrımlaşmayı hızlandırmaktadır. “Şehrin merke- zinden dışa doğru gözlemlenen hareketlilik şehir merkezinde ve geçiş bölgesinde yerleşik bir kültürün oluşmasını ve bu bölgelerde yaşayan insanların birbirini tanıyabilmeleri ve aralarında sağlıklı ilişkilerin ve sosyal bağların oluşmasını en- gelliyordu” (Dolu,2010:207). Bu model kent ve suç arasındaki yapıyı suçun kent yapısının değişiminden kaynaklandığını savunmaktadır. Wilson, işsizlik dolayısıyla yoksulluk oranının yüksek olduğu mahallelerin top- lumsal denetim açısından da zayıfl amış olduğunu ifade etmektedir. Kent yapısı sürekli değiştikçe dezavantajlı gruplar suç işleme davranışıyla kar- şılaşmaktadırlar.

Shaw ve Mckay, suçun şehir merkezinden dışarı doğru uzaklaştıkça azaldığını ifade etmişlerdir (Dolu,2010:207). Böylece, suçun yüksek oldu- ğu yerlerde kentin yoksulları otururken, suçun düşük olduğu yerlerde kentin zenginleri oturmaktadır. Kentin coğrafi yapısının belirleyici oldu- ğu kentsel suç olgusunda, sadece kentsel yerleşim etkili değildir. Bu duru- mun beraberinde getirdiği kültür çatışmaları, homojenliğin suçu azalttığı yargısı davranışları düzenleyen etkenler olmuştur. Kentsel yarılma, kültür sınırlarını da oluşturmuştur. Örneğin, farklı ırktan, etnik kökenden birçok insan kültür sınırlarının kesiştiği yerde yaşamaktadır. Amerika’daki zen- cilerin dışlanan sınıf olma konumu bu durumu özetlemektedir. 1970lerde Amerika’da ayrımcılığın yoğunluğu ekonomik ayrımı da aşmıştır. Zen- gin zenciler de yoksul zencilerin sınıfından çıkamamıştır (Dolu, 2010:215). Bu ayrım ve dışlanma dezavantajlı sınıfı, sosyal kontrol mekanizmasının

152

zayıfl aması nedeniyle suça eğilimli hale getirmiştir. Sosyal dışlanma sü- recinin değişmemesi dışlanmış grup açısından suçu haklı çıkarır niteliğe bürünmüştür. Günümüz kenti içerisinde farklılıklar bulundururken, aynı zamanda bu farklılıkları bütünleştiren bir kozmopolitliği sağlamaktadır. Bu bağlamda, 21. yüzyıl kentleri heterojendir. Ancak bu heterojenlik me- kansal bölgelerin sınıfl ara göre ayrılmasıyla içlerinde homojen bölgeler oluşturmaktadır. Bu ayrımlaşma, kente göç edip de tutunamayanların sosyal çözülme yaşamasına neden olmaktadır. Böylece, kentte suç ile iş- sizlik, ailenin çözülmesi, yabancılaşma arasında karşılıklı etkileşim doğ- maktadır.