• Sonuç bulunamadı

1. Karar Birimlerinin seçimi: Çalışmada Türk bankacılık sistemindeki

kamu, özel sermayeli ve Türkiye’de kurulmuş yabancı bankalar olmak üzere 3 grup altında mevduat bankaları ele alınmıştır. Toplam 25 banka analize dahil edilmiştir. Çalışma periyodu olan 2002-2011 döneminde bazı bankalar fona devrolmuş, bazıları kapanmış veya satın alınmıştır. Ele alınan dönem boyunca homojenliği sağlamak ve objektif değerlendirmeyi elde edebilmek amaçlı ortak varlığını sürdüren bankalar karar birimi olarak seçilmiştir.

2. Girdi ve çıktı faktörlerinin seçimi: Bankacılık literatüründe,

bankaların girdi ve çıktılarının nelerden oluşacağı konusunda tam bir fikir birliği bulunmamaktadır Ancak, VZA’nin uygulandığı çalışmalarda, üretim yaklaşımı ve aracılık yaklaşımı olarak iki temel yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Uygulamada sonuçları doğru yansıtması açısından girdi-çıktı bileşimine özen gösterilmiş, yapılan diğer veri zarflama analizi çalışmaları ve bu uygulamanın amaçları ile yöntemi göz önünde bulundurulmuş, girdi ve çıktı kalemleri buna göre seçilerek çalışmaya dahil edilmistir. Çalışmada kullanılacak girdi ve çıktıların belirlenmesinde aynı yöntemle İngiliz bankacılık sektörü hakkında yapılan Webb (2003) çalısmasından yararlanılarak girdi ve çıktıların kullanılmasına karar verilmiştir (Tablo 39). Çalışmada kullanılmak üzere seçilen değiskenlerin Taylor ve Diğerleri (1997), Elyasiani ve Mehdian (1990), Thompson ve diğerleri (1996), Charnes ve diğerleri (1990), Zaim (1995), Cingi ve Tarım (2000), Denizer ve diğerleri (2003), Leong ve diğerleri (2003), Canbaş ve Vural (2002) çalışmalarında değişik girdi-çıktı kombinasyonları içerisinde kullanıldığı görülmüştür. Tüm gruplar için kullanılacağı belirtilen girdi ve çıktılar ilgili yılda grupta faaliyet gösteren banka sayısına bölünerek veriler normalize edilmiştir. Verilerin böyle bir uygulamaya tabi tutulması ile herhangi bir grubun bilanço

büyüklüklerinin gruptaki banka sayısından bağımsız, ortalama bir değere dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Ayrıca literatür incelendiğinde, bankacılık sektörü üzerine olan çalışmalarda çıktı odaklı ölçeğe göre sabit getiri (CRS) kullanılmasının daha uygun sonuçlar verdiği Grifell-Tatje ve Lovell (1995) çalışmasında da gösterilmiştir.

Tablo 39: Girdi ve Çıktı Değişkenler Listesi

Girdiler Çıktılar • Personel giderleri / toplam aktifler

• Faiz dışı faaliyet giderleri / toplam aktifler

• Toplam mevduat / toplam aktifler

• Mevduat dışı yabancı kaynaklar/ toplam aktifler

• Toplam mevduat / toplam aktifler • Faiz gelirleri / toplam aktifler

• Menkul kıymet portföyü / toplam aktifler

• Faiz dışı faaliyet gelirleri / toplam aktifler

Çalışmada, mevduat dışı yabancı kaynaklar: para piyasalarından sağlanan borçlar, yurtiçi ve yurt dışı bankalardan alınan krediler, menkul kıymet ihracı yoluyla elde edilen kaynaklar fonlar ve diğer yabancı kaynakların toplamından oluşan mevduat dışı kaynaklardan oluşturulmuştur.

Menkul kıymet portföyü: alım-satım amaçlı menkul kıymetler, satılmaya hazır

menkul kıymetler, vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetlerin toplamı olarak ele alınmıştır.

3. Sonuçlar: Çalışmada EMS paket programı yardımıyla sonuçlar elde edilmiştir. Tablo 40: Veri Zarflama Analizi CRC Sonuçları

BANKALAR 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Kamusal Sermayeli

Mevduat Bankaları

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat

Bankası A.Ş. 0.856 0.992 0.980 1 1 1 1 1 1 1

Türkiye Halk Bankası A.Ş. 0.976 0.865 0.834 0.899 0.905 1 1 1 1 1

Türkiye Vakıflar Bankası

T.A.O. 0.983 1 1 1 1 1 1 1 1 1

Özel Sermayeli Mevduat Bankaları

Adabank A.Ş. 0.845 0.703 0.769 0.745 0.827 0.901 0.870 0.924 0.941 0.981

Akbank T.A.Ş. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1

Alternatif Bank A.Ş. 0.8500 0.956 0.888 0.9677 1.067 0.906 1 1 1 1

Anadolubank A.Ş. 0.782 0.665 0.778 0.812 0.845 0.888 0.895 0.936 0.871 0.907

Oyak Bank A.Ş. 0.856 0.873 0.989 0.922 0.995 0.830 0.978 0.897 1 1

Şekerbank T.A.Ş. 0.706 0.858 0.863 0.954 1 1 1 1 1 1

Tekfenbank A.Ş. 0.712 0.645 0.758 0.662 0.850 0.933 0.905 0.922 1 1

Tekstil Bankası A.Ş. 0.917 0.882 0.807 0.877 0.904 0.965 0.825 0.862 0.938 0.897

Turkish Bank A.Ş. 0.716 0.788 0.834 0.844 0.843 0.902 0.988 0.904 0.912 0.942

Turkland Bank A.Ş. 0.685 0.703 0.702 0.704 0.808 0.823 0.887 0.888 0.941 0.962

Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.721 0.786 0.891 0.848 0.919 0.922 0.977 1 1 1

Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.906 1 1 0.997 1 1 1 1 1 1

Türkiye İş Bankası A.Ş. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1

Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 1 1 0.990 0.971 1 1 1 1 1 1

Türkiye´de Kurulmuş Yabancı Bankalar

Arap Türk Bankası A.Ş. 0.816 0.888 0.834 0.944 0.943 0.902 0.988 1 1

Citibank A.Ş. 0.882 0.893 0.829 0.811 1 1 1 1 1

Denizbank A.Ş. 1 0.838 0.997 1 1 1 1 1 1 1

Deutsche Bank A.Ş. 0.801 0.867 0.932 1 1 1 1 0.980 0.992

Finans Bank A.Ş. 1 1 1 1 1 1 1 0.988 0.903 0.983

Fortis Bank A.Ş. 0.816 0.809 1 1 1 1 0.888 0.816 0.988

HSBC Bank A.Ş. 1 0.765 1 1 1 1 1 1 1 1

Millennium Bank A.Ş. 0.751 0.436 0.659 0.97827 1.0077 0.9708 0.851 0.934 0.963

Tablo 40’da “1” değeri etkin bankaları göstermektedir. Diğer rakamlar etkin olmayan bankaları göstermektedir. Genel olarak kamu bankaları bir çok dönemde verimli bankalar arasında yer almaktadır. Özellikle, yeniden yapılandırma programı ile birlikte kamu bankalarına sermaye desteğinin sağlanması, mevduat faizlerinin piyasa faizlerine uyumlu hale getirilmesi ve kredi portföylerinin etkin yönetimi bu konudaki olumlu gelişmelerdir. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş.’ nin performansı

açısından 2005 yılına bakıldığında önceki yıllara göre şube ve personel sayısında bir azalış söz konusudur. Bunun nedeni bankanın verimlilikleri düşük olan personel ve şubelerden kendini arındırarak gereksiz maliyetlerini azaltmak istemesidir. 2006 yılında ise 101 adet yeni şube açılmış fakat personel sayısındaki artış 300 ile sınırlı kalmıştır. Böylece bünyesindeki gizli işsizliği kaldırmış ve verimli bankalardan biri olmuştur.

Ele alınan yıllarında en verimli özel bankaların büyük ölçekli olan bankalar, Akbank T.A.Ş Türkiye Garanti Bankası A.Ş ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş olduğu tespit edilmiştir. Bankaların ölçek büyüklüğünün verimlilik değerlerini olumlu yönde etkilediği açıkça görülmektedir. Ayrıca Akbank T.A.Ş’ nin her dönemde verimli olması güçlü bir holding bankası olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye Garanti Bankası A.Ş’ nin 2005 yılından itibaren ortaya çıkardığı ilk defa kobilere yönelik sunulan bankacılık hizmetleri ve sektör ihtiyaçlarına yönelik özel kredi paketleri ile kredi büyüklüğünü, dolayısıyla faiz gelirlerini her yıl daha da arttırmışve verimli hale gelmiştir. 2006 yılında verimli olmasında, % 16’lık pay ile dış ticarette lider banka olmasının önemi de büyüktür. Koçbank A.Ş’nin 2005 yılında başlayıp 2006 yılında sonuçlanan Yapı ve Kredi Bankası A.Ş’ye devri ile beraber Yapı ve Kredi Bankası A.Ş’nin aktif büyüklüğü arttığından verimli bankalar arasındadır.

Alternatif bank, Şekerbank ve ekonomi bankası yeniden yapılandırma öncesinde etkin çıkmamış fakat daha sonraki dönemlerde etkinlik kazanmışlardır. Tekfenbank A.Ş. ve Oyakbank A.Ş. son iki yılda etkin olarak elde edilmiştir. Tekstil Bankası A.Ş. Turkish Bank A.Ş. Turkland Bank A.Ş., hiçbir dönemde etkin çıkmamıştır. Türkiye de kurulmuş yabancı bankalardan Millennium Bank A.Ş. hiçbir dönemde etkin değildir.

Citibank A.Ş., ve Denizbank A.Ş., özellikle 2005 sonrasında etkinlik kazanmış, HSBC Bank A.Ş. 2003 yılı haricinde tüm dönemler için etkin çıkmıştır. Deutsche Bank A.Ş, Finans Bank A.Ş., Fortis Bank A.Ş. küresel finasal kriz sonrasında etkilenmiş ve etkin çıkmamıştır. Finans Bank A.Ş’ nin krize kadar olan dönemde verimli olmasının sebepleri arasında, bu bankanın 2001 krizinden sonra şube sayısını %200, çalışan personel sayısını %250 ve aktif büyüklüğünü %50 arttırması, özellikle 2005 ve 2006 yıllarında yurtdışından kullandığı kredileri çok iyi bir şekilde değerlendirmesi gösterilebilir. Citibank A.Ş’ nin özellikle 2005 yılında vermiş olduğu kredilerden doğan faiz gelirleri artış oranı, diğer bankalara göre hızlı bir ivme kazandığından ve 2006

yılındaki mevduat hacmi artışından dolayı bu yıllarda verimliliği en yüksek banka konumundadır.

Para politikası olarak enflasyon hedeflemesi stratejisinin uygulandığı ve göreli istikrarın sağlandığı 2002 sonrası dönemde, sektör temel aracılık işlerini oluşturan kredilere yoğunlaşmıştır. Kredilerin aktifler içindeki payı 2001 yılında %26 iken 2011 yılında %52‟ye yükselmiştir. Kamu borçlanma gereksiniminin azalması ve borçlanma faizlerinin düşmesiyle birlikte menkul değerlerinin aktiflerden aldığı pay 2001 yılında %34, 2002 yılında % 40 ve 2003 yılında %43 iken krediler lehine yaşanan değişim nedeniyle 2011 yılında %29’a gerilemiştir. Makro ekonomideki istikrar ve finansal kesimin yeniden yapılandırılması konusunda atılan adımlar, 2002 yılı öncesinde kamu kesimine kaynak sağlayan bankacılık sektörü aktif yapısını, şirketler ve hane halkını finanse eden bir yapıya dönüştürmüştür. Aktif yapısındaki bu şekillenmenin rekabeti ön plana çıkararak hizmet çeşitliliği ve kalitesini de beraberinde getirdiği ileri sürülebilir.

Sektörün temel fonksiyonu olan aracılık faaliyetlerine ağırlık verebilmesi sayesinde, krediler dönem boyunca en hızlı artışgösteren aktif kalemi olmuştur. 2002- 2011 döneminde toplam krediler, yıllık ortalama %40 büyümüştür. Kriz öncesi dönemdeki şartlar sektörün gerçek bankacılık faaliyetlerinden uzaklaşarak kamuyu finanse eder bir duruma getirmiştir. Bu yapı, 2002 ve sonrası dönemde değişmiş ve menkul değerler portföyüne yapılan plasmanlar göreli olarak azalmıştır. 2002-2011 döneminde menkul değerler portföyü yıllık ortalama %14 artmıştır. Takipteki alacaklar kalemi 2000-2011 döneminde krizle birlikte yaptığı sıçramanın ardından gerilemeye başlamıştır. 2002 öncesi dönemde bankacılık sektöründe en önemli olumsuzluklardan biri olarak gösterilen serbest sermayenin azlığı, yeniden yapılandırma ve sonrasında yürütülen politikalarla artmıştır. Sektörün serbest sermayesinin toplam aktiflere oranı 2001 yılında %1,3‟den 2011 yılı Eylül ayı itibarıyla %10,5’e yükselmiştir. Sektör, 2000-2001 kriz döneminde önemli bilanço zararları yaşamıştır. 2002 ve sonrası dönemde enflasyon ve nominal faiz oranlarında yaşanan gerileme başta olmak üzere, makroekonomik çerçevedeki olumlu gelişmeler, sektörün krediler portföyünün hızla büyümesini sağlamıştır. Aynı zamanda sektörün düşük enflasyon ortamında karlılığını

korumak için, ürün ve hizmet çeşitliliği yaratma yönündeki politikalara ağırlık vermesi de yüksek karlılıkta ve bu karlılığın devam ettirilmesinde etkili olmuştur.

Sektörün aracılık fonksiyonunun güçlenmesi, ekonomik büyümeye katkı sağlamıştır. Sektörün toplam aktifler içinde kredilerin payı artarken, menkul değerler portföyünün payı görece azalmıştır. Toplam kaynaklar içinde mevduat, dönem boyunca istikrarlı payını korumuştur. Kriz döneminde bile bankalardan ciddi bir mevduat çıkışının olmaması, sektöre güven açısından önemli bulunmaktadır. Yaşanan finansal krizler, özkaynakların önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, bankaların ve BDDK’nın, güçlü özkaynak yapısını devam ettirme çabaları memnuniyet vericidir. Bu yolla, kredi kanalları desteklenmiş ve reel sektörün kaynak ihtiyacı karşılanmış olmaktadır. Günümüzde tasarrufların reel sektöre plasmanı konusunda, 2001 ekonomik krizi sonrası döneme oranla büyük bir artış gözlenmiştir. O dönemde %34,4 seviyesinde olan kredi/mevduat oranı kademeli bir artış sonucunda 2011 yılında %80,8 seviyesine ulaşmıştır. Küresel ekonomik krizin ilk dönemlerinde, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren, gerek kredi talebinin azalma göstermesi, gerekse bankaların ihtiyatlı bir politika izlemeleri nedeniyle mevduatın krediye dönüşüm oranı azalma eğilimi göstermiş ve 2011 Eylül ayı itibarıyla %76,8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, 2000 yılı sonunda %54,1 olan kredi/mevduat oranı, tüketici ve yatırımcıdaki güven eksikliği, ekonomik aktivitedeki gerileme, kamu ve fon bankalarının takibe düşen alacaklarındaki yükselme, ihracatın yavaşlamasına bağlı olarak azalan ihracat kredileri, kamu bankaları tarafında kullandırılan ihtisas kredilerine (yeniden yapılanma programı) getirilen sınırlandırmalar neticesinde 2001 yılında bu oran % 34,4’e gerilemiştir.

2001 yılından sonra bankacılık sektöründeki kredi riskinin sınırlandırılmasında, risk yönetimine verilen önem etkili olmuştur. Sorunlu kredilerin mali sektör ve reel kesim işbirliği içinde çözümlenmesini öngören Londra Yaklaşımı ve varlık yönetim şirketinin kurulması yönündeki girişimler sektörün daha düşük bir kredi riskiyle faaliyette bulunmasını sağlamıştır. Sektörün sermaye yeterliliği rasyosu 2011 yıl sonu itibarıyla %29 düzeyindedir. Sermaye yeterliliği rasyosunun bileşenlerinden risk ağırlıklı varlıklardaki 2011 yılsonuna göre %9’luk artış oluşmuştur. Eylül 2008’de Lehman Brothers’ın iflası ile derinleşen küresel kriz ortamında, piyasa faiz

oranlarındaki düşüşler Türk bankalarının karlılığına olumlu katkı yapmış, özkaynakları güçlenmişve buna bağlı olarak da sektörün sermaye yeterliliği rasyosu yükselmiştir

VZA analizi sonucunda dikkat çekici nokta; küresel finansal kriz döneminde Türk kamu ve özel bankalarının yabancı sermayeli bankalara göre daha etkin oluşudur. Kriz döneminden sonra, Türk bankacılık sisteminde başlatılan ve aralıksız olarak devam ettirilen yeniden yapılandırma programı neticesinde hem temel büyüklükler açısından olumlu gelişmeler kaydedilmiş hem de bankalar faaliyetlerini daha etkili bir şekilde yerine getirmişlerdir.

İkinci aşamada ise, Tobit regresyon analizi ile bankaların teknik etkinliğine katkısı olan faktörler belirlenmeye çalışılmıştır. Literatür taranarak uygun bağımsız değişkenler belirlenmiştir. Burada amaç, etkinlik üzerinde bu değişkenlerin ilişki düzeylerinin ve yönünün belirlenerek Tobit regresyon modeli yardımıyla yorumlanmasıdır. Öncelikle bu değişkenler için korelasyon analizi yapılarak her döneme ilişkin korelasyonsuz değişkenler ayrıştırılmış ve modele dahil edilmiştir. Model çözümlemesi EVIEWS 7.1 sürümü yardımıyla gerçekleştirilmiş ve tahminleme “The Huber/White Robust Covariance” algoritması ile yapılmıştır. Bu algoritma ile heteroskedasite (eş varyanslılığın bozulumu) problemi çözümlenmiş olmaktadır.

Probit modelinin bir uzantısı olan Tobit Modeli James Tobin tarafından geliştirilmiştir. Bağımlı değişkene ait bilginin sadece bazı gözlemler için söz konusu olduğu örneklem sansürlü örneklem olarak bilinir. Bu nedenle Tobit Modeli aynı zamanda sansürlü ya da kesikli regresyon modeli olarak da adlandırılır (Gujarati,1999: 34).

Bağımlı değişkenin değişim aralığının herhangi bir şekilde sınırlandırıldığı regresyon modellerinde eğer belirli bir aralığın dışındaki gözlemler tamamen kaybediliyorsa kesikli model, ancak en azından bağımsız değişkenler gözlenebiliyorsa sansürlü model söz konusu olur (Üçdoğruk vd.,2001: 12). Tobit modelinde gözlenen bir kukla değişken ,

(25)

şeklindedir. Burada (i = 1,…T) ‘dir ve ise ’nin gözlendiği, ise ’nin gözlenemediği varsayılmaktadır.

Böylece gözlenebilen yi,

(26) şeklinde ifade edilebilir. Burada ui N(0, ), xi , açıklayıcı değişkenlerin bir vektörü,

ise bilinmeyen parametreleri göstermektedir (Maddala, 1989:302). , latent değişken ve yi ise VZA’dan elde edilen skorlardır.

(26) no.lu Tobit Modelinde olduğunda üzerine bazı gözlemler sıfır değerini almaktadır. modelinde negatif ya da sıfır değerini alan yi gözlemleri ihmal edildiğinde, ui > - için gözlemlerin modele katılması ile ui hata terimi sıfır ortalamaya sahip olamaz. Bu nedenle ui, ortalaması sıfırdan farklı bir truncated normal dağılıma sahiptir (Maddala, 1989: 56).

Veriler belirli bir limitin altında ya da üstünde sınırlandırıldığında örneklem verilerine uygulanan dağılım sürekli ve süreksiz dağılımların bir karması olur. Bağımlı değişken kesikli hale getirildiğinde belirli bir aralıktaki değerler tamamen tek bir değere dönüştürülmüş olur (Üçdoğruk vd., 2001:14).

Tobit Modelinin tahmininde ise genellikle Maksimum Olabilirlik (MO) yöntemi kullanılmaktadır.

t – sürekli tesadüfi değişkenin standart normal dağılımın yoğunluk fonksiyonunu ve

standart normal dağılımın birikimli dağılım fonksiyonunu göstermek üzere, Tobit Modeli için olabilirlik fonksiyonu (L) ;

şeklinde yazılabilir (Maddala, 1989:315). Olabilirlik fonksiyonu (L), ’ya göre maksimize edildiğinde bu parametrelere ait maksimum olabilirlik (MO) tahminleri aşağıdaki gibi elde edilir:

(27)

(27) no.lu ifadede ilk çarpım, %100 etkin olan (y = 0) bankalara ait gözlemleri, ikinci çarpım ise etkin olmayan (y > 0) bankalara ait gözlemleri göstermektedir.

Tobit Modeller için hata terimlerinin normal dağıldığı ya da genel olarak parametrik biçimi belli olan dağılım fonksiyonuna sahip olduğu bilindiğinde maksimum olabilirlik ve diğer olabilirlik bazlı süreçler tutarlı ve asimptotik olarak normal dağılımlı tahmin ediciler verir. Bununla birlikte, olabilirlik fonksiyonunun varsayılan parametrik biçimi yanlış belirlendiğinde tahmin ediciler tutarsız olur (Tablo 41).

Tablo 41: Tobit Regresyon Tahminleri Yıl Değişken 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Sermaye yeterliliği 0.0023* .0891* .4587* .6462* .0632* 0.2352* 0.9853* 0.8720* 0.7453* 0.5631* Toplam krediler/toplam varlıklar 0.4750* 0.5818 0.6413 0.1058* 0.7479* 0.8402* 0.9561* 0.5748* 0.7863* 0.2110* Likit varlıklar/kısa vadeli borçlar 0.4189* 0.8633* 0.1137* 0.2560* 0.4660* 0.9004* 0.8876* 0.2683* 0.9907* 0.3490* özkaynak karlılığı 0.9941* 0.2387* 0.1721* 0.3603* 0.2992* 0.4197* 0.2284* 0.650* 0.1456* 0.5731* Faiz ve faiz dışı gelirler toplamı 0.0025 0.0145 0.0008 0.0602 0.1137 0.0068 0.0009 0.0032 0.0563 0.0461 Constant 0.0065* 0.0053* 0.1381* 0.0086* 0.3979* 0.6234* 0.0985* 0.5834* 0.0456* 0.6754* Log L -203.42 -562.27 -138.50 -147.93 -364.07 -101.85 -235.60 -148.91 -123.42 -156.09

*0.05 anlamlılık düzeyinde istatistik anlamlı değişken

Bazı dönemlerde sermaye yeterliliği rasyosunun negatif etkisi 2001 krizi sonrası BDDK’nın sermaye yeterliliği ile ilgili almış oldukları karar doğrultusunda yeni bir faaliyetlerinin son bulması veya bankacılık sektörünün örtülü enflasyon politikalarına endişe ile yaklaşmaları ve sonucunda özkaynaklarını kuvvetlendirmek ve koruma güdüsünden kaynaklanmaktadır. Fakat özellikle 2008 ve 2009 yılarında sermaye rasyosunun etkinliği, 2008 yılında dünyanın genelini etkileyen likidite krizini Türk Bankacılık sisteminin özkaynakları ile aştığını ve sermaye yeterliliği rasyosunun kriz dönemlerine hazırlık için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu dönemde, düşük risk ağırlıklı varlıklara karşılık yüksek oranda özkaynak bulundurulması “daha fazla risk daha fazla getiri” teorisi çeliştiğinden düşük riskli portföyün düşük getirisinin teknik etkinliği olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz bir sonuçtur.

Toplam krediler/toplam varlıklar ile ifade edilen aktif kalitesini belirten rasyosu ile likidite rasyolarının pozitif etkiye sahip olması kısa dönemli yükümlülüklerinin, kısa

dönemli varlıkları ile finanse edildiği ve varlık yönetimindeki başarının bankaların etkinliği üzerindeki önemini ortaya koymaktadır.

Özkaynak karlılığı rasyosu olarak tanımlanan değişkeni de toplam aktifler değişkeninde olduğu gibi teknik etkinlik üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir. Bu sonuç, karlılığı yüksek olan bankalarda teknik etkinlik karlılığı düşük olan bankalara göre daha yüksek çıkacağını belirtmektedir. Bankacılık sektörünün aktif kalitesinin yapılan düzenlemeler sayesinde önceki dönemlere oranla daha yüksek seviyelere ulaşması toplam aktiflerin teknik etkinlik üzerinde olumlu etki yapmasına neden olmuştur.

Faiz ve faiz dışı gelirler toplamı olarak ifade edilen gelir gider yapısına ilişkin rasyonun negatif veya poztif bir etkinliğe sahip olmaması veya bankaların etkinliği üzerinde bir değer ifade etmemesi sözkonusu döneminde bankaların elde etmiş oldukları faiz gelirlerinin toplam gelirler içinde önemli olmadığı ve bu dönemde bankacılık sektörünün gelir yelpazesinin genişlediği ve operasyonel faaliyetlerden gelirlerinin önemli olduğu sonucunu doğurmaktadır.

SONUÇ

Dayanıklı ve güçlü bir ekonominin varlığı sağlıklı çalışan ve büyüyen finans sistemi ile mümkündür. Türkiye’de, finansal sektörün temelini bankacılık sistemi oluşturmaktadır. Bunun sebebi, finansal kaynakların çok büyük bir bölümünün bankalar tarafından toplanması ve kullandırılmasıdır. Finansal sektör, mali kaynakların elde edilmesi ve kişilere yöneltilmesinde piyasa yapısının temeli durumundadır. Ülkemiz finansal sektörünün etkin ve sağlıklı olarak çalışmasında yapılacak doğru analizlerin ve dünyadaki ekonomik gelişmelerin takip edilerek, durum analizi yapılmasının büyük önemi bulunmaktadır. Devamlılığı olan, verimli ve büyüyen bir finans sektörünün oluşturulması, bu sisteme duyulan güvene ve politik istikrara bağlıdır.

Türkiye, Kasım 2000 ve Şubat 2001 yılında ulusal bir krizle, 2007 yılı son çeyrekte de küresel bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Türk Bankacılık Sektörü Kasım 2000 krizi ile faiz riskine, Şubat 2001 krizi ile de döviz kuru riskine maruz kalmış ve bilançolarında büyük zararlar oluşmuştur. 2000-2001 yıllarında yaşanan kriz, finansal sektörde yapısal sorunlara sahip bir ekonominin sabit kur rejimini sürdüremeyeceğini ortaya koymuştur. Türkiye’de bankacılık ve para krizi şeklinde ortaya çıkan ikiz kriz bankacılık sektöründeki yapısal sorunların krizin oluşumuna zemin hazırladığını göstermiştir.

Yüksek kamu borçlanma gereğinin yarattığı dışlama etkisi, bankacılık sektörünün temel fonksiyonu olan finansal aracılık işlevinden uzaklaşmasına ve ağırlıkla Hazine’yi fonlayan bir bilanço yapısının oluşmasına yol açmıştır. Bu yapıda bankalar, piyasa disiplininden uzaklaşmış, riski algılayamamış, etkinlik ve rekabeti artırıcı politikalar anlamsız hale gelmiştir. Dolayısıyla, kamu maliyesindeki dengesizlikler sektör üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Türk Bankacılık Sektörü’nde özel sermayeli bankaların açık pozisyonları nedeniyle taşıdıkları kur riski ile kamu sermayeli bankaların görev zararları nedeniyle eriyen özkaynakları ve günlük yüksek likidite ihtiyaçları Kasım 2000 ve Şubat 2001

krizlerinin oluşumunda etkili olmuştur. Krizden çıkış programının kamuoyuna sunulan güçlü bankacılık, güçlü ekonomi tanıtım ifadesinden anlaşıldığı üzere, bankacılık sektörünün istikrarı ve sağlamlığı, krizlerin önlenebilmesi ve yönetilebilmesi açısından, mali disiplin, sürdürülebilir borçlanma, yönetilebilir dışa açık ve doğru kur sistemi kadar yüksek öneme sahiptir. Bu nedenle, 2000–2001 sonrası geçiş döneminde krizin oluşumunda önemli rol oynayan bankacılık sektörüne yönelik kırılganlıkların giderilmesini sağlayan yapısal reformlar ekonomik büyümenin motoru olmuş ve krizden çıkış sürecine ivme kazandırmıştır.

Yaşanan krizlerden sonra, Türk bankacılık sisteminde başlatılan ve aralıksız olarak devam ettirilen yeniden yapılandırma programı neticesinde hem temel büyüklükler açısından olumlu gelişmeler kaydedilmiş hem de bankalar faaliyetlerini daha etkili bir şekilde yerine getirmişlerdir. Bu yeni ortamda faiz marjlarının yanı sıra faiz dışı gelirlerin, müşteri ağlarının, pazarlama stratejilerinin, banka ürün ve hizmet çeşitliliğinin, teknoloji kullanımının ve işlem hacimlerinin önemi artmaktadır. Bankalar karlılıklarını sürdürebilmek ve daha verimli olabilmek için yoğun bir rekabet içinde olmak zorundadırlar. Rekabet ortamının arttığı ve kar marjlarının düştüğü bu sistemde devir/birleşmeler yoluyla pekiştirme yaşanabilmektedir. Yeni yaşam alanında özkaynakları güçlü olan ve bu kaynaklarını daha etkin kullanan bankaların rekabet açısından diğerlerine göre üstünlük sağlayacağı tahmin edilmektedir.

2001 krizinden getirilen yeniden düzenlemeler çerçevesinde, bankacılık sistemi döviz açık pozisyonlarına, likidite ve sermaye yeterlilik rasyolarına çok sıkı sınırlamalar getirilmiştir. Her ne kadar krizden sonra yakalanan istikrarlı büyüme ortamı hızlı bir kredi büyümesini beraberinde getirmiş olsa da, yapılan düzenlemeler sayesinde bankaların aşırı risk alması engellenmiştir. Kriz ve sonrası yaşanan gelişmeler, TCMB’nin para piyasalarında piyasa yapıcı rolünün önemini artırmıştır. Bu dönemden sonra TCMB yüksek kredibiliteye sahip olarak faaliyetlerini yürütmektedir. Böylelikle, ödemeler sisteminde sorunlar yaşanması halinde oluşabilecek olumsuz etkilerin