• Sonuç bulunamadı

3.2. Hikâyeleri

3.2.7. Zaman

Hikâyelerini farklı zaman yelpazeleriyle sergileyen sanatçı, “Devrim Otomobili”, “Bir Ev Bir Araba”, “Gazeteci Hâfız”, “Beşinci Peygamber”de kronolojik zamanı yeğler.

Devrim Otomobili yapımının konu edildiği aynı adı taşıyan hikâye bu projenin başlangıcından bitimine kadarki süreci kapsar. Zaman dilimi 1961 yılındaki 130 günü içerir. Süreç, Devrim Otomobili projesinin, yassı ada davalarının ve bu gelişmelere toplumun yaklaşımını farklı açılardan yansıtması bakımından önemlidir.

“Gazeteci Hâfız”, vaka zamanı yazarın hayatından hareketle belirlenebilecek bir hikâyedir. Zira anlatılanlar, yazarın resmî görevle bulunduğu Pakistan yıllarındaki yaşamıyla örtüşmektedir. Otobiyografik mahiyetteki hikâyenin vaka zamanını 1988- 1992 yılları olarak ifade etmek mümkündür.

Olay örgüsü ve yazarın hayatından yola çıkarak vaka süresini bulabileceğimiz bir diğer otobiyografik hikâye “Bir Ev Bir Araba”dır. Yurtdışına elçilik nezdinde öğretmenlik göreviyle tayin edilen kahraman anlatıcı ikinci senenin yazında ev sahibi olabilmek için İstanbul’a döner. Vakanın esasını bu uğurda yaşadığı zorluklar teşkil eder. Hikâyenin zaman bakımından belirleyici bir diğer unsuru da figürün, görevini yerine getirdiği sırada patlak veren Körfez Savaşı’dır.

Vakası bir yaz gecesi başlayan “Beşinci Peygamber” kesin tarih, belirten ipuçlarından uzak olduğundan zamanını net olarak tespit edemeyeceğimiz hikâyelerdendir.

Mustafa Miyasoğlu’nun hikâyelerinde zaman kurgusu her zaman kronolojik bir sıra takip etmez. Geçmişin hatıraları, toplumun tarihine etki eden sosyal ve siyasal olaylar anlatılanların temelini oluşturduğundan birtakım tekniklerle kronoloji kırılarak mevcut zamandan geçmişe dönülür. “Tesbih”, “Geçmiş Zaman Aynası”, “Kaybolan Ev”, “Gece Kuşları”, “Bulgur Pilavı”, “Trampet Sopaları”, “Dünür”, “Kavun Meselesi”, “Son Osmanlı”, “Emanet Dolabı”, “İhbar Mektupları” bu türden metinlerdir.

Kısa bir “hâl” üzerine yerleştirilen “Geçmiş Zaman Aynası”nın anlatma zamanı 1 güne yakın süreci kapsamaktadır. 1 Nisan gününü dışarıda geçirmek amacıyla sahilde gezinen kahraman anlatıcı ve arkadaşı öğle yemeği için geldikleri balıkçı kahvesinden hava kararmadan ayrılır. Kahraman anlatıcının geriye dönüşleriyle vaka zamanının 45 sene öncesine genişlediğini gözleriz. Anlatma süresi dakikalarla sınırlı “Kaybolan Ev”in vaka zamanı geriye dönüş ve kahraman anlatıcının monologlarıyla Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar geriler. Telefon görüşmesiyle gerçekleştirilen konuşmalardan müteşekkil“ Trampet Sopaları”nın

anlatma zamanının 1995li senelere, vaka zamanının ise hatırlamalarla otuz sene öncesine rastladığını bu görüşmeyi yapan figürlerden birinin 1960 İhtilali döneminden bahsederken kullandığı “Otuz küsür sene geçti ama çarıklı erkân-ı harbin sözlerini bugün gibi hatırlarım” (2003a:25) cümleden çıkarabiliriz

Anlatımı bir cenaze namazı süresini kapsayan “Son Osmanlı”nın vaka zamanı, cami cemaatinin vefat eden şahsa yönelik hatıralarını nakletmeleriyle belirsiz zaman ifadeleriyle geçmişe taşınır.

Bir akademisyenin, öğrencileriyle gerçekleştirdiği yarım saatlik sohbetin çevrelediği “Emanet Dolabı” hocanın, çocukluğuna dönük anılarını aktarmasıyla 1954 senesine kadar uzamaktadır.

Evde sıkılıp hava almak için gecenin on birinde kendini dışarı atmak zorunda kalan Rıfat Bey’in birkaç saatlik gezintisi esnasında karşılaştığı olayların anlatıldığı “Gece Kuşları”nda kahramanın geçmişine dönük hatırlamaları süreyi geçmişe taşımaktadır.

Yukarıda kısa bilgilerle sıraladığımız hikâyelerin zaman yönünden örtüşen yanları olay örgülerinin hatırlama ve bilince dayanılarak geriye dönüşlerle genişletilmesidir.

“Tesbih”, “Gece Kuşları”, “Kavun Meselesi”, “Son Osmanlı” ve “İhbar Mektupları”nda zamanda yapılan geriye dönüşler şahısların tanıtımında belirleyici olmasına karşın “Bulgur Pilavı”, “Trampet Sopaları”, “Dünür” hikâyelerinde ise anlatıcının vakayla münasebetinden ileri gelmektedir. “Geçmiş Zaman Aynası”, “Kaybolan Ev”, “Emanet Dolabı”nı belirttiğimiz her iki özellik kapsamında sınıflandırabiliriz.

Mustafa Miyasoğlu, sanat anlayışının gereği ve sahip olduğu sosyal sorumluluk anlayışıyla bir kısım hikâyelerinde bireyden hareket etse de toplumsal hayatı yansıtmayı ödev edinir. Böyle bir anlayışın sanat eserlerinde güncel, sosyal ve tarihî zamanın çok daha belirgin ve baskın olması kaçınılmazdır. Sınırları az çok belirlenen bir zaman çerçevesi içerisinde asıl hikâyenin dışında kalan Birinci Dünya Savaşı, İstiklâl Mücadelesi, Öğrenci Olayları, 27 Mayıs İhtilâli, 12 Eylül, 12 Mart, 68 Kuşağı, Körfez Savaşı gibi tarihî olaylara atıflar, zamanın tespiti bakımından hareket noktalarını teşkil eder. Miyasoğlu, bu tarihî hadiseler vesilesiyle dönemin sosyal, siyasal, iktisadî durumunu gözler önüne serer. Çizilen panorama ise olumsuz

niteliktedir. Yarım kalan nice teşebbüs, felce uğrayan ekonomik hayat, sosyal ayrışma, hatalı uygulamaların getirdiği adaletsizlikler, korku ve panik havası bu zaman dilimleriyle özdeşleşen kavramlardır.

Zaman mevhumu kimi hikâyelerde dönemler arası farklılığın belirlenmesinde etkili olur. Zamanla gelen değişimin geçmiş ile hâl arasındaki kıyası üzerinden sunulan “Kaybolan Ev” ve “Emânet Dolabı” bu ayrımın en seçkin örnekleri olarak dikkat çeker. “Kaybolan Ev”de merkezî figürün şu yakınmaları kültür çatısı altında değerlendirebileceğimiz birtakım değerlerin değişimini belirgin kılan unsurun zaman olduğunu ortaya koyar:

“Bu kahveleri çok severim beyefendi, gençliğimden beri ahbablarla buralarda çok vakit geçirmişimdir. Vezneciler, Şehzâdebaşı, eskiden böyle miydi? O günleri görmeliydiniz efendim. Her yaşın, her mizacın mahfeli ayrıydı.

Kimse kimseyi incitmezdi. Külhanbeylerin bile âdâbı erkânı vardı. Şimdi küfür

manasına kullanılıyor ama herkesi aralarına almazlardı. Tulumbacılar bile öyleydi. Gerçi biz son zamanlarını gördük. Lâkin ne derler hani, aslanın ölüsü bile aslan olurmuş. İpten kuşaktan kopmuşların aralarında yeri yoktu. Kopuk takımı bugünkü gibi, her tarafa giremezdi. Şimdi şu meydandan geçerken yüreğim güp güp ediyor. Kaç kişi öldü sokak ortasında. Polis var, asker var, sanırsın devlet yok, millet birbirini yiyor, kan akmayınca sokaklar boşalmıyordu. Neyse ki geçti. Fakat hâlâ gözlerimin önünden gitmiyor o günler.(…) Eskiden ipsiz sapsız takımı hadise çıkarır, yoktan sebeplerle birbirlerine girerdi. Okumuş, tahsil terbiye görmüş efendiler de ayırır, ortalığı yatıştırırdı. Şimdi tersi oluyor, akıl erdirene aşk olsun” (1998b:72-73).

“Emânet Dolabı”nda zamana vurgu yapılarak, sosyal meselelerin, daha kolay öğrenilmesinde gelişen teknolojinin öneminden bahsedilir. Bunun yanında birtakım zihniyetin direnerek bir kesimin dinî ve vicdanî hürriyetini engelleyip ilerleyen zamanla yaşanan gelişmelere çelişki teşkil etmesi eleştirilen hususlar arasında yer alır.

Kesin zaman çizgisinden yoksun “Beşinci Peygamber”, “Her Devrin Velisi”, “Kül Tablası”, “Üç Odalı Yalnızlık”, “Gazeteci Hâfız” hikâyelerinin belirsiz zaman kavramlarıyla sınırlandırılması bu metinlerin olay örgülerini zaman noktasından tespitini güçleştirir.

Miyasoğlu’nun hikâyelerinde sıklıkla rastlayabileceğimiz belirsiz zaman ifadelerini de şu şekilde sıralayabiliriz: Bir süre, bir gün, akşama kadar, iki haftadan

beri, o günler, sabahtan beri, eskiden, her gün, bir yaz günü, bazı akşamlar, son yıllarda, beş saat kadar, o sırada, bir akşam, neden sonra, bazı günler, bir zaman sonra, o günden sonra, bu günlerde, adli tatil günlerinin birinde, bir zamanlar, o zamanlar, yıllar sonra, günlerce, her sabah, birkaç gün boyunca, yılbaşına doğru, epeyce bir zaman…