• Sonuç bulunamadı

3.1. Sanat Anlayışı ve Sanat Hayatı

3.1.2. Sanat Hayatı

Mustafa Miyasoğlu, 2011 yılında Dil ve Edebiyat dergisinin otuz üçüncü sayısı için kaleme aldığı “Sanat Hayatımdan Çizgiler” başlıklı yazısında yazarlık serüvenini üç döneme ayırır:

“1982’ye kadar 15 yıl süren ilk dönem… Suffe Yayınları’nı kurarak dünya görüşlerinden ötürü ihmal edilmiş beş şahsiyet hakkında inceleme ile beş ciltlik yıllık ve bir antoloji hazırladığım ikinci dönem. 1988 yılında dünyaya yeni bir gözle bakma çabasıyla yurtdışında yeniden sanat çalışmalarıma yöneldiğim üçüncü dönem” (2011:64).

Yazarın sanat hayatını konu edeceğimiz bu bölüm, kendisinin sınırlarını çizdiği çerçeveyi kapsamaktadır. Yapacağımız inceleme, belirlenen üç dönem ekseninde gerçekleşecektir.

Birinci Dönem (1966-1982): Miyasoğlu’nun sanat hayatının ilk dönemi 1966’nın yazında iki dörtlükten oluşan bir şiirinin Abdullah Satoğlu yönetiminde Kayseri’de çıkan Filiz dergisinde yayımlanmasıyla başlar. 1967 senesinde Büyük Doğu’nun ‘Sizinle Baş başa’ sütununda “Ruhun Şiiri” adlı eserinin yayımlanıp Üstat Necip Fazıl tarafından beğenilmesi Edebiyat Fakültesi’ne kayıt yapmasında etkili olur. Hafta sonlarında Komünizmle Mücadele derneğine şiirlerini yazmaya gelen Cahit Zarifoğlu ile tanışan şair yeni şiirin mantığını kavramaya çalışır. Bu dönemde

Miyasoğlu, serbest tarzda şiirler yazarak hece tarzının kalıplarını kırmakta kararlıdır. Bâbıâli’de Sabah gazetesinin sanat ve edebiyat sayfalarında haftada bir yazan sanatçı, mesai dışında Zarifoğlu ile birlikte buluşup sohbetlerini ilerletir. Ertesi sene, Marmara Kıraathanesi’nde tanıştığı Ahmet Semiz yönetiminde, üç arkadaşıyla birlikte üç sayı olarak çıkardığı Millî Gençlik dergisinde kendi yazılarını da yayımlar. Miyasoğlu ve arkadaşları bu dergide Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu çizgisini yansıtıp kendilerine özgü bir edebiyat dünyası meydana getirmeye çalışırlar (Yardım, 2013b:69; Sarmaşık Kültür, 2006a:80-81).

Bâbıâli’de Sabah gazetesinin düzenlediği yarışmada “Başka İnsan” şiiriyle mansiyon, Türkoloji bölümünün açtığı ve seçici kurul üyeleri arasında Mehmet Kaplan, Ali Nihat Tarlan gibi hocalarının bulunduğu yarışmada ise “Yağmur Sonrası” şiiriyle birincilik ödülünü kazanır. Elde ettiği bu başarılar, şairin sanat çalışmalarında şiiri önemli bir noktaya taşır.

1970’de Faruk Kadri Timurtaş’ın Muallimler Birliği Başkanı sıfatıyla çıkardığı Bilig mecmuasında şiirleri ve yazıları yayımlanan sanatçı aynı yıl bazı arkadaşlarının tavsiyeleri doğrultusunda Hisar’a şiir ve yazılarını gönderir. Burada yayımlanan şiirleri edebiyat mahfillerince olumlu karşılanır:

“Burada yayımlanan ilk şiirim ‘Bütün Ağaçlar Seni Söyler’ adını taşıyordu ve Kaplan Hoca bunu beğenmişti. ‘Kentlerin Ölümü’ adlı dört bölümlük şiirimle ‘Bir Gülü Andıkça’ ve ‘Yağmur’, dergi çevresinde yankılar uyandırdı. Bunlar için derginin yöneticisi Mehmet Çınarlı özel tebrik mektupları yazmıştı. Dergideki tiyatro eleştirilerim de ilgi görüyordu” (Yardım, 2013b:69).

Sembol olarak kullanılan bir öğrenci yurdu etrafında 1968 sonrası yaşanan öğrenci olaylarının ve toplumsal karmaşanın konu edildiği “Umut Suları” (1971)’nın kamu tiyatrolarınca oynanmaması sanatçıyı bu türden soğutur. Aldığı tavır onu başka türlerde eserler vermeye yöneltir. Böylelikle “Pancur” hikâyesini yazarak romana yönelir. Yazarın kamu tiyatrolarınca sergilenmeyen tiyatro eseri iki yıl sonra MTTB Tiyatrosu’nda sahnelenir. Yoğun ilgiyle karşılanan çalışma bir ay boyunca sahnede kalır. “Umut Suları”nın oynandığı 1973 yılında Rüya Çağrısı adlı ilk şiir kitabı Hisar Yayınlarından çıkar. Miyasoğlu, eserinin ortaya çıkışını, himayesiz ve kendi ayakları üstünde durmaya çalışan bir sanatçı tavrıyla gerçekleşmesinin mutluluğunu şu cümlelerle anlatır:

“Rüya Çağrısı, popülist şiirler toplamı olmadığı halde, verildiği dağıtım şirketi tarafından satıldı ve ben Hisar dergisinin sağladığı bu dağıtım imkânıyla satılan şiir kitabımın geliriyle Edebiyat Geleneğini, onun geliriyle de Kaybolmuş Günler adlı ilk romanımı yayımladım”( 2013:72).

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun ilgisi üzerine Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ını manzum tercüme olarak Tercüman 1001 Temel Eser dizisi için hazırlamaya başlar. Büyük hikâye olarak tasarladığı Kaybolmuş Günler roman halinde Millî Gazete’de tefrika edilir (1974). Yine bu dönemde kaleme aldığı denemelerin yayımlanması sanatçının Hisar topluluğuyla yollarını ayırmasına sebep olur.

“Geleneğe bağlı sanat ve edebiyat değerlerini ön plana çıkarmaya çalışan yeni ve İslâmî bir edebiyat anlayışını savunan denemelerden oluşan Edebiyat Geleneği(1975), bu yıllarda yazıldı ve ilk olarak Yeni Sanat’ta ve Millî Gazete sanat sayfalarında yayınlandı. Böylece, o zamana kadar beni çokça teşvik eden

Hisarcılar’la yollarımız, görüşlerimiz ayrılmış oldu” (Kabaklı, 2008:713).

Miyasoğlu, eski DP Gümüşhane Milletvekili edebiyat ve tasavvuf alanında zengin bilgi birikimine sahip Ekrem Ocaklı’nın kızı Nilüfer Hanım ile evlenip İzmit’e yerleşir. Sanat ve edebiyat çalışmalarına ara vermeden devam eden yazar, Yeni Devir gazetesinde haftalık yazılar kaleme alır. Hareket ve Mavera dergilerine şiir ve yazılarını gönderir. Bir kısmı ileride romanlarına kaynaklık edecek beş büyük hikâyesini Geçmiş Zaman Aynası (1976) adıyla kitaplaştırır. Yeni Devir’de ‘Sohbet’ adıyla, haftanın beş günü köşe yazıları kaleme alan sanatçı, bunun yanında Ahmet Mithat Efendi ile Nabizâde Nazım’a ait birer hikâyeyi sadeleştirerek aynı gazetede tefrika eder (1977). Bu gazete vasıtasıyla devam ettirdiği sanat ve edebiyat çalışmalarına Ahmet Mithat’ın Çengi romanının sadeleştirilmiş tefrikası da eklenir (1978). Şair, aynı zaman diliminde yeni şiirlerinden meydana gelen Devran (1978) adlı ikinci şiir kitabını yayımlar. Yönettiği Sedir dergisi 24 Ocak kararlarının baskısı sebebiyle dağıtımında problem yaşandığından ancak dört sayı çıkabilmiştir. Fikrî yazılarından meydana gelen Devlet ve Zihniyet (1980)’i yayımlayan Miyasoğlu’nun, aynı yıl kitaplaşan ikinci romanı Dönemeç (1980) Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “yılın romanı” seçilir. Verimli geçen 1981 yılına sanatçı üç yeni çalışma sığdırır. Sebil ve Sedir dergilerinde kaleme aldığı deneme yazılarını Muhacir(1981) adıyla, yeni şiirlerini Hicret Destanı (1981) başlığı altında kitaplaştırır. Bu eserlerin yanı sıra

üçüncü romanı olan Güzel Ölüm’ü gazetede tefrika ettirir (1981), (Sarmaşık Kültür, 2006a:81).

İkinci dönem (1982-1988): Miyasoğlu, sanat hayatının ikinci dönemini

kapsayan altı yıllık süreçte kalemini bir kültür hayatının şekillenmesine adar. Bu amaçla kurduğu Suffe Yayınları (1982)’ndan birçok eseri kitaplaştırır. Beş cilt yayımlanan Suffe Kültür Sanat Yıllığı bu kitaplar arsında en önemli olanıdır. Bu çalışmayla 1980-1990 arasının eserlerini ve kültür, sanat faaliyetlerini değerlendirmeye ve gelişmeleri yönlendirmeye çalışır (Miyasoğlu, 1999b: 4). Güzel Ölüm (1982) adlı üçüncü romanını da bu dönemde kitaplaştırır. Üç şiir kitabını Şiirler (1983) adı altında yayımlayan şair, sadeleştirdiği Dede Korkut Kitabı’nı Semih Güngör müstear adıyla okuyucularına sunar. Aynı yıl Suffe Kültür Sanat Yıllığı’nın üçüncüsünü Necip Fazıl Armağanı (1984) olarak hazırlar. Necip Fazıl’a dair belirli aralıklarla kaleme aldığı deneme yazılarını Necip Fazıl Kısakürek (1985) adı altında müstakil bir çalışma olarak okuyucuyla buluşturur.(2006a:81).

Millî kültür ve değerleri eserlerinde işleyerek muhafaza ettiği için gerek kendi dönemlerinde gerekse sonraki yıllarda hâkim kültür ve sanat çevrelerince görmezden gelinen, unutturulmaya çalışılan sanatçıların pek çoğunu yazı konusu yapmış ve müstakil olarak kitaplaştırmıştır:

“İnsanımızı tabii olarak anlatan, dinî ve millî muhtevaya eserlerinde estetik bir tarzda yer veren sanatçıların dışlandığını kabullenemediğim için pek çoğunu yazı konusu yaptım, bazıları hakkında kitaplar yayımladım. Ayrıca, benimsediğim değerlerin unutulmasını önlemek için inceleme kitapları yanında denemelerle bize özgü bir anlayışı geliştirmeye çalıştım; dergi, yıllık ve antolojiler yayımlamaya başladım”. (Miyasoğlu, 2011:64).

İlk olarak Necip Fazıl Kısakürek çalışmasıyla başlayan biyografi-inceleme serisinin ikinci kitabı Asaf Halet Çelebi’ye dairdir. Miyasoğlu, şairin kitaplarına girmemiş yazı ve şiirlerini derleyerek Semih Güngör imzası altında yayımlar (1986). Aynı yıl 1985-86 senelerinin kültür ve sanat olaylarını ihtiva eden yıllığı tek cilt olarak yayımlanır. Serinin bir diğer eseri unutulmaya başlanan şair, hikâye yazarı Ziya Osman Saba’ya dair inceleme ve seçmelerdir. Bu çalışma Kültür Bakanlığı tarafından basılır (1987). Biyografi-incelemelerinin son halkası olan Haldun Taner (1988) ve Çağdaş İslâmî Şiirler Antolojisi (1988), 1987-88 yıllarını değerlendiren

beşinci yıllık Miyasoğlu’nun ikinci dönem sanat hayatının son çalışmalarıdır (Sarmaşık Kültür, 2006:81).

Üçüncü dönem (1988- 2013): Bu tür eserlerle edebî çalışmalardan

uzaklaştığını anlayan yazar, bütüncül bir bakış açısı kazanmak, dünyadaki konumumuzu daha iyi anlamak üzere İslamabat’taki Yabancı Diller Enstitüsü’ne Yrd. Prof. göreviyle gider (1988). Sanat hayatının üçüncü dönemi bu şuurla başlar:

“… dinî ve millî değerleri savunan kitapların beni edebî çalışmalarımdan

uzaklaştırdığını fark edince, ufkumu genişletmek ve İslam dünyasının çağdaş hikâye ve roman dilini daha iyi tanıyabilmek için Pakistan’a gittim” (Miyasoğlu, 2011:64).

Körfez savaşı sebebiyle görevi uzatılan Miyasoğlu, Irak-Pakistan- Hindistan’daki intibalarından oluşan gezi notlarını ve Devrim Otobili’nde yer alan hikâyelerini bu sırada yazar. Pakistan’da bulunduğu süre (1988-1992) boyunca İslâm ülkelerini inceleme fırsatı bulan sanatçı, zenginleşen bakış açısıyla, oldukça dar görüşlü aydın ve politikacıları daha iyi değerlendirme imkânına sahip olur. Yurda; şiir, hikâye ve iki roman için gerekli birikime sahip olarak döner (1999c:7).

Sanat ve edebiyata dair düşüncelerini, birikimini her platformda aktarma, yayma çabasında olan yazar, Ak Radyo’da altı ay süresince “Yaşayan Edebiyat” adlı haftada bir saatlik program hazırlar (1994). Bir Aşk Serüveni ile yurt dışında kaleme aldığı gezi yazılarını Türkiye gazetesinde tefrika eder. “Tesbih” adlı hikâyesi geliştirilmiş şekliyle “Lütfiye Hanım” adıyla tefrika edilen (1995) bir diğer eseridir. Tüm bu çalışmaların yanı sıra Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “yılın romanı” seçilen Bir Aşk Serüveni (1995) yayımlanır. Necip Fazıl Armağanı’nı müstakil bir şekilde kitaplaştıran yazar, “Lütfiye Hanım” romanını da Yollar ve İzler (2002) adıyla yeniden tekrar tefrika eder. Eski ve yeni, yüz şiirinden seçilerek oluşturulan Bir Gülü Andıkça (1997) şiir kitabını yayımlar. Roman türüne ve Türk romanına dair kaleme aldığı yazıları Roman Düşüncesi ve Türk Romanı (1998) adıyla kitaplaştırır. Miyasoğlu, “Kültür Hayatımız” konulu denemelerini ve çeşitli dönemlerde sanat ve edebiyat üzerine gerçekleştirdiği söyleşileri, soruşturmaları Sanat ve Edebiyat Konuşmaları (1999) başlığı altında yayımlar. Bir taraftan Tuzla Belediyesi için düzenlediği Gül Şiirleri Antolojisi (1999)’ni yayıma hazırlarken diğer taraftan Ahmet Mithat Efendi’nin Çengi isimli romanını oyunlaştırmaya çalışır. Yeniden yazmaya

başladığı Yollar ve İzler (2002)’i kitaplaştıran yazar, 16 hikâyeden oluşan Devrim Otomobili (2003)’ni; dil, kültür, kimlik ve sanat eserleri üzerine yazdığı sohbet yazılarından oluşan Edebiyat Sohbetleri (2003)’ni, gezi notlarından oluşan Zügüdar (2003)’ı oğlu Mehmet’in kurduğu Konak Yayınları’ndan çıkarır. Yine aynı yayın evinden oğullarıyla birlikte, Ömer Seyfettin’in bütün hikâyelerini yeni bir düzenlemeyle okuyucu karşısına çıkarmayı hedefler. Aynı senenin ekim ayında düzenlenen “Türkçenin 5. Uluslararası Şiir Şöleni”ne katılmak için Strazburg’a gider. 100. Doğum yıl dönümü vesilesiyle Necip Fazıl’ı anma etkinlikleri çerçevesinde farklı şehirlerde düzenlenen konferanslara katılıp üstat hakkında bilgiler verir. Denemelerinden oluşan Bir Gönül Medeniyeti (2005)’ni ve yeni şiirlerini bir araya getirdiği Kalbimin Coğrafyası (2005)’nı okuyucuyla buluşturur. Çanakkale Savaşı ile ilgili konferans vermek üzere üniversiteli öğrencilerin davetlisi olarak KKTC’ye gidip konuşmalar yapar. Yine denemelerinden oluşan Zamansız Bahçeler (2008)’i yayımlar.