• Sonuç bulunamadı

Alanyazın incelendiğinde çalışmada ele alınan konuların dünyanın çok farklı bölgelerinde benzer kavramlar üzerinden irdelendiği görülmektedir.

Sakka (2009), çalışmasında Yunanistan'da yaşayan göçmen ve göçmen olmayan öğrencilerin sınıf içindeki kültürel çeşitlilik hakkındaki görüşlerini incelemiştir. Devlet okullarında kültürel çeşitlilik konusunu da tartışmayı amaçlayan okul müdahalelerine duyulan ihtiyaca işaret eden araştırmaya 270 öğrenci katılmıştır. Araştırmacılar şimdiye kadar olduğu gibi, sadece farklı bir kültürel geçmişe sahip olan öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarını dikkate almayacak, aynı zamanda hem baskın hem de tüm öğrencilerin psikolojik gereksinimlerini dikkate alacak müdahale programlarının gerekliliğine işaret etmektedirler. Sınıftaki müdahale programlarının bu çelişkili görüşleri dikkate alması ve katılımcı öğrencilere onları yansıtmalarının yanı sıra onları tanıma ve onlara meydan okuma fırsatı sunması gerektiği görülmektedir. Araştırmanın verileri ayrıca öğretmenlerin kendilerini güçlendirmeleri ve tüm grupların çocuklarının birlikte yaşamasına destek olmalarını sağlayacak gerekli yetkinlikleri edinmeleri gerektiğine işaret etmektedir. Kültürel çeşitlilikle ilgili klişeleştirici veya asimilasyonist görüşlere meydan okuyan ve kültürlerarası eğitim bağlamında tüm öğrenciler için eşit ilişkiler ve fırsatlar oluşturmaya veya üretmeye çalışan bir eğitim sisteminin geliştirilmesi girişimleri halen gündemde olduğu belirtilmektedir.

46

Aksoy (2010), tarafından Almanya’da yapılan çalışmada Almanya’da yaşamakta olan üçüncü kuşak Türk öğrencilerin kendi kimliklerini tanımlama yöntemleri ve bu kimlikten dolayı yaşadıkları ayrımcılık sorunları incelenmiştir. Aksoy 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya ilk göç eden Türklerin yaşadıkları sorunların başlıca sebebi olarak dil bilmeme noktasına vurgu yapmaktadır. Buna karşın ikinci ve üçüncü kuşak bu problemi aşmış olmasına rağmen onların eğitim kurumları başta olmak üzere birçok sosyal kurumda sistemli olarak ayrımcılığa uğradıklarını ve bunun da Alman hükümetinin yabancı politikasından kaynaklandığını belirtmiştir. Aksoy’a göre bu kuşaklar yaşadıkları bu çokkültürlülük kıskacında Almanya’ya gelen ilk atalarına göre çok daha zorluk çekmektedirler.

Oberdabernig ve Schneebaum (2016), çalışmalarında Avrupa’da yaşayan göçmenleri değerlendirmişler ve göçmenlerin eğitim durumlarının genellikle yerel halka göre çok daha düşük olduğunu belirtmişlerdir. Buna karşın özellikle son iki nesil boyunca göçmenlerin torunlarının eğitim açısından yerel halkla farkı azaltmada önemli ilerleme kaydettiklerini belirtmişlerdir. Araştırmacılara göre bu noktada özellikle ebeveynlerin eğitim düzeyi önemli bir belirleyicidir. Ebeveynlerinin eğitim düzeyi yüksek olan göçmenlerin bulundukları ülkelerde iyi bir eğitim alma konusunda çok daha istekli olduklarını ortaya koymuşlardır.

Wrench, Soong, Paige ve Garrett (2017), çalışmalarında Avustralya’da mülteci ve göçmen kökenli öğrencilerin eğitim deneyimleri üzerine yapılan uygulamaları incelemişler ve bu durumdaki öğrencilerin eğitimleri noktasında hükümetin İngilizce eğitimi üzerinde çok fazla durduğunu belirtmişlerdir. Araştırma Avustralya'nın kuzeyindeki yüksek kültürel ve dilsel çeşitliliğe sahip, yoksulluk ve dezavantajlı bir alanda bulunan küçük bir Katolik okulunda yapılmıştır. Foucault ve Lefebvre’in mekan teorisi ve Frasers’in adalet teorisi bağlamında konuyu tartışan araştırmacılar dil öğretiminin önemli olduğu gerçeğini küçümsemediklerini ancak öğrencilerin okullarına getirdikleri kültürel, sosyal ve duygusal kaynaklarla ilişkili karmaşıklığı ele almanın özellikle önemli olduğunu belirtmişlerdir.

Rodríguez-Izquierdo ve Darmody (2017), çalışmalarında İrlanda Cumhuriyeti ve İspanya'daki devlet okullarında göçmen öğrenciler için oluşturulmuş dil desteği önlemlerine odaklanmaktadırlar. Araştırmacılar, İspanya ve İrlanda'daki göçmen

47

öğrencilere dil desteği ile ilgili politika analizlerine dayanarak, bu öğrencilerin deneyimini geliştirmek için bir takım koşulların mevcut olması gerektiğini ileri sürmektedirler. Göçmenlerin potansiyellerine ulaşmalarına yardımcı olmak için, dil yeterliliğinin hedef ülkelerdeki eğitim politikalarının ve entegrasyon süreçlerinin merkezinde, çeşitli, tutarlı, kültürlerarası eğitim politikasının yanında olması gerektiğini bilmek önemlidir. Göçmen nüfusun farklı ihtiyaçlarını karşılamak için, tutarlı devlet politikalarına yerleştirilmiş ve yeterli finansmanla desteklenen çeşitli sektörler arasında güçlü kurumlar arası işbirliğinin önemi göz ardı edilemez.

Demintseva (2018), tarafından yapılan çalışmada Rusya’da eğitim gören göçmen çocukların başta etnik ayrımcılık olmak üzere okullarda karşılaştıkları kalıpyargılar üzerinde durulmuştur. Araştırmada özellikle göçmen çocukların eğitimi noktasında uyarlama eğitimlerine ilişkin sorunlar ve Rusçanın öğretimine yeterli önemin verilmemesi gibi noktalar dile getirilmiştir.

Aoki ve Santiago (2018), çalışmalarında “Ev sahibi ülke dilindeki yeterlilikler göçmenler hakkındaki sosyal sonuçları etkiler mi?” sorusunu İngiltere ve Galler'deki göçmenlerin eğitim, sağlık ve doğurganlık sonuçları üzerindeki nedensel etkilerini tahmin ederek ele almayı amaçlamışlardır. Araştırmacılar İngilizce dil becerilerinin eğitimsel kazanım ve yetişkin sağlığını önemli ölçüde geliştirdiğini ve doğurganlık davranışını etkilediğini ortaya koymuşlardır.

Evans ve Liu (2018), çalışmalarında dil, kimlik ve sosyal entegrasyon arasındaki ilişkiyi nitel araştırmadan edindikleri bulgularıyla inceleyerek göçmen çocukların eğitiminde dil eğitiminin önemini vurgulamakla birlikte verilen bu eğitim esnasında göçmen çocukların kültürel sermayelerine saygılı olunması gerektiğini belirtmektedirler.

48