• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 5. SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER

5.1. Sonuç ve Tartışma

5.1.5. Niceliksel Çalışmaya Yönelik Sonuç ve Tartışma

Bu araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan kamuya ait eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin yabancılara bakış açılarının genel itibariyle olumsuz olduğu ortaya konmuştur. Araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan öğretmenlerin uygulanan tutum ölçeğine verdikleri cevapların ortalama değerlerine bakıldığında öğretmenlerin yarısından fazlasının yabancılara yönelik tutumlarının olumsuz olduğu görülmektedir. Yine ölçek cevapları ortalamalarına bakıldığında görüşlerine başvurulan her üç öğretmenden birinin yabancılara ilişkin olarak tutumlarının olumlu olduğu görülmektedir. Neredeyse her altı öğretmenden biri ise bu konuda olumlu veya olumsuz olarak değerlendirilebilecek net ifadeler belirtmemişlerdir. Althusser’e (2014) göre, kapitalizm öncesi bir numaralı ideolojik devlet aygıtı kilise gibi dini kurumlar iken, olgun kapitalist oluşumlarda dini kurumların öncelik sıralamasındaki yerini okullar almıştır. Türkiye’de sayıları günden güne artan yabancıların yakın gelecekte ülkelerine dönmeyecekleri düşünüldüğünde politika yapıcılar da yabancıların Türkiye’ye uyum sağlamaları noktasında en büyük vazifeyi okul aygıtına vermiştir. Yapılan araştırmalar yabancı öğrencilerin okullarda uyum sorunları yaşadıklarını ve ayrımcılığa uğradıklarını belirtirken (Er & Bayındır, 2015; Börü & Boyacı, 2016; Yaylacı, Serpil & Yaylacı, 2017; Eren, 2019), okullarda eğitim veren öğretmenlerin sorunlar yaşadığını ve bu sorunları aşma noktasında çok kültürlü sınıfların yönetimi konusunda ciddi eğitimler almaları gerektiği konusunda birleşmişlerdir (Polat, 2009; Sakka, 2009; Şeker & Aslan 2015; Özer, Komsuoğlu & Ateşok, 2016; Sağlam & Kanbur, 2017). Literatürde görece daha az da olsa öğretmenlerin okul ortamlarında yabancılara yönelik tutumlarının oldukça olumlu olduğunu belirten çalışmalar da mevcuttur (Rengi & Polat, 2014).

136

Araştırmaya başlarken genç öğretmenlerin yaşça daha büyük öğretmenlere göre yabancılara karşı tutumlarının çok daha olumlu olacağı öngörülmüştü. Ancak öğretmenler ile yapılan çalışmanın bulguları farklı yaş grubundaki öğretmenlerin yabancılara karşı tutumlarının farklılık göstermediğini ortaya koymuştur. Bu araştırma dâhil alanyazında yabancılara karşı tutumun yaşla ilişkisi konusunda farklı sonuçların ortaya çıkması yabancılara ilişkin tutumun şekillenmesinde yaştan daha ziyade özellikle bireylerin konu hakkındaki deneyimlerinin etkili olduğu şeklinde yorumlanabilir. Padır (2019), Yanılmaz (2019) ve Danacı, Nuray, Çetin, Pınarcık ve Bahtiyar (2016) araştırmalarında yaşlı bireylerin genç bireylere oranla yabancılara karşı tutumlarının çok daha olumsuz olduğunu, dolayısıyla yaşın ilerlemesi ile zenofobinin artışı arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir. Benzer bulguları Blom (2010), Ceballos ve Yakushko (2014) ve Zeisset (2016) da araştırmalarında ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalar ile farklı olarak Ommundsen, Yakushko, Van der Veer ve Ulleberg (2013) genç bireylerin yabancılara bakış açılarının daha olumsuz olduğunu, Anderson ve Ferguson (2018) ise yaşın yabancılara karşı tutumların gelişmesinde anlamlı bir fark ortaya koyacak bir değişken olmadığını çalışmalarında ileri sürmüşlerdir.

Yine araştırmaya başlarken lisansüstü düzeyde eğitim almış öğretmenlerin lisans düzeyinde eğitim almış öğretmenlere göre yabancılara yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu düşünülmüştür. Ancak araştırma sonucunda lisans mezunu öğretmenler ile lisansüstü düzeyde eğitim almış öğretmenlerin arasında yabancılara ilişkin tutumlar bakımından bir farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum da yükseköğretim kurumlarında lisansüstü eğitim müfredatı içerisinde verilen ders içeriklerinin bu noktada bir iyileşmeye yol açacak bir içeriğe sahip olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Araştırmada en dikkat çekici sonuçlardan biri, kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere nazaran yabancılara karşı tutumlarının çok daha olumsuz olduğunun görülmesidir. Bu durum, kadınların anne olmaları sebebiyle bu olguya daha duygusal yaklaştıkları ve çocuklarının geleceği noktasında çok daha kaygılı oldukları şeklinde yorumlanabilir. Cinsiyet değişkenine göre bireylerin yabancılara bakış açısının nasıl şekillendiğine yönelik çok çeşitli bulgular göze çarpmaktadır. Alanyazında erkeklerin kadınlara oranla yabancılara karşı tutumlarının daha olumsuz olduğunu belirten çalışmalar (Ceballos & Yakushko, 2014; Zeisset, 2016) olduğu gibi erkeklerin

137

yabancılara karşı tutumlarının kadınlara oranla daha olumlu olduğunu belirten çalışmalar da (Scott & Safdar, 2017) bulunmaktadır. Bunun yanı sıra cinsiyetin bireylerin yabancılara karşı tutumlarında cinsiyete göre anlamlı bir farklılaşmanın olmadığını (Yazıcı, Başol & Toprak, 2009) belirten araştırmalar da mevcuttur. Alanyazında yabancılara ilişkin tutumların cinsiyet değişkeni ilişkisine dair farklı sonuçların bulunması cinsiyetin tek başına yabancılara karşı tutumu yordamadığı şeklinde yorumlanabilir. Bu noktada bireylerin o gruba ilişkin deneyimlerinin tutumlarının şekillenmesinde etkili olduğu yorumu yapılabilir.

Öğretmenlerin görev yaptıkları eğitim kurumu türlerine göre tutumları incelendiğinde yabancılara en olumlu bakan öğretmen grubunun İmam Hatip Ortaokulu ve İmam Hatip Lisesinde çalışanlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum Arapça ve Kur’an-ı Kerim gibi derslerde özellikle Suriyeli öğrencilerin başarı düzeylerinin yüksek olması sebebiyle akademik açıdan daha az sorun yaşamalarıyla ilişkilendirilebilir. Zira alanyazında yabancıların eğitimi ve uyumu noktasında en önemli konuların başında dil olgusunun geldiği, üzerinde ittifak edilmiş bir konudur. Bu konuda yapılan çalışmalarda yabancıların eğitimi konusunda en büyük sorunun yerleşilen ülkenin dilini bilmeme noktasında yaşandığı, yerel dilin öğrenilmesiyle beraber birçok sorunun daha kolay giderildiği ortaya konmuştur (Tunç, 2015; Börü & Boyacı,2016; Kağnıcı, 2017; Yurdakul & Tok, 2018; Karaağaç, 2018). Çelik (2019) Türkmen kökenli Suriyelilerin Türkçe konuşma noktasında Arap kökenli Suriyelilere göre daha iyi oldukları için çok daha az sorun yaşadıklarını, Özkarslı (2014) da Mardin örneğinde yerel halkın da Arapça bildiği için gelen Suriyelilerin çok daha az sorun yaşadıklarını ortaya koymuşlardır. Aoki ve Santiago (2018) yerel dili öğrenmenin bireylerin eğitimini kolaylaştırdığını söylemekle birlikte dil öğrenen yabancılarda doğurganlık oranlarının da arttığını belirtmiştir. Bu araştırmadan da hareketle yerel dili öğrenen yabancıların kendilerini daha güvende hissettiği söylenebilir. İmam Hatip okullarında görev yapan öğretmenlerin bakış açılarının da daha olumlu çıkması bu sebebe bağlanabilir. İmam Hatip okullarında okuyan birçok Türk öğrencinin Arapça derslerinde zorlandıkları düşünüldüğünde anadili Arapça olan öğrencilerin özellikle bu derslerde kendilerini çok daha ön plana çıkarabildikleri ve bu sebeple daha özgüvenli davrandıkları söylenebilir. İmam Hatip okullarında Arapça derslerinde Arap kökenli öğretmenlerin çalıştırılmaya başlandığını da görmekteyiz. Akpınar (2017) gibi bazı araştırmacılar araştırmaları sonucunda bunu özellikle önermiş

138

olmalarına rağmen, Maccarthy (2016) gibi bazı araştırmacılar da aksine yabancı öğretmenlerin Türkiye’de atama bekleyen öğretmenler sorunu varken bu durumun yerel halkta yabancılara karşı olumsuz bakış açısını arttıracağını belirtmişlerdir. Araştırmamız kapsamında görüşülen tıp fakültesi öğrencilerinin yakın zamanda ASM’lerde yabancı uyruklu doktorların görevlendirilmesini kendilerine yapılan bir haksızlık olarak değerlendirdikleri dikkate alındığında yabancıların devlet kadrolarında istihdam edilmelerinin olumsuz sonuçlar doğuracağı söylenebilir.

Araştırmada en dikkat çekici bulgulardan birisi de kapsayıcı eğitim uygulamalarına katılan öğretmenlerle bu uygulamalara katılmayan öğretmenlerin yabancılara karşı tutumlarının anlamlı düzeyde bir farklılık göstermemiş olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığının Kapsayıcı Eğitim uygulamalarına ciddi bir bütçe ve zaman ayırdığı düşünüldüğünde Kapsayıcı Eğitim uygulamalarına katılan öğretmenlerin katılmayanlara oranla yabancılara yönelik tutumlarının çok daha olumlu olacağı beklenmişti. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığının kapsayıcı eğitim uygulamalarından beklenen faydayı göremediğini ve bu eğitimlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Beklenen verimin elde edilmesi hususunda özellikle kurumların istekli olmadıkları söylenebilir. Sakız (2016) çalışmasında okul idarelerinin iş yükünü artıracağı korkusuyla yabancı öğrencileri istemediklerini ortaya koymuştur. Özdemir (2016) ise okul idarelerinin yabancı öğrencileri kültürel yönden zenginlik olarak görmelerine karşın üst düzeydeki amirlerin yabancı öğrencilerin okula intibakları konusunda yetersiz olduklarını belirtmiştir. Buradan hareketle bu eğitimlerin başarıya ulaşamamasındaki etkenlerden biri olarak da okul idari yapılarının yabancı öğrencileri bir yük ve okulun akademik başarısı açısından bir tehdit olarak algıladıkları söylenebilir.

Yabancılara yönelik farklı ülkelerde yapılan araştırmalar incelendiğinde aslında problem başlıklarının birbirine çok benzer oldukları görülmektedir. Aksoy (2010) Almanya ile ilgili, Kılıç (2017) İsveç ile ilgili, Evans ve Liu (2018) Birleşik Krallık ile ilgili, Wrench, Soong, Paige ve Garrett (2018) Avustralya ile ilgili, R.Rodríguez- Izquierdo ve Darmody (2019) İspanya ve İrlanda ile ilgili yaptıkları araştırmalarında benzer sorunların o ülkeler içinde de yaşandığını ve çeşitli çevrelerce çözüm önerileri getirilmeye çalışıldığını belirtmişlerdir. Okullar yabancı öğrenciler için tüm olumsuzluklara karşın umut alanlarıdır. Bu öğrencilerin yerel halkla temas kurabildikleri

139

en önemli mekânlar okullardır. Dolayısıyla Alport’un iddia ettiği gibi birbirleri ile temas kurmaya başlayan gruplar arasındaki çatışma azalacaksa bu temas alanının okullar olması kaçınılmazdır. Bu temas yerel halkta oluşan tehdit algısını azaltabilecek midir yoksa aksine artıracak mıdır? Zira Oberdabernig ve Schneebaum (2017) çalışmalarında Avrupa’da göçmenlerin eğitim düzeyinin düşük olmasına karşın son iki nesildir bu durumun değiştiğini ve göçmenlerin eğitim seviyesinin artmasının yerel halkı korkuttuğunu öne sürmüşlerdir. Buna karşın Karaoğlu (2015), araştırmasında yabancılarla çalışanların empati düzeylerinin diğerlerine göre yüksek, tehdit algılarının ise diğerlerine göre düşük olduğunu ortaya koymuştur. Ritchie ve Gaulter (2018) de İngiltere’de bir dans topluluğuna alınan 13 göçmen öğrencinin okula uyumlarının çok daha kolay olduğunu ortaya koymuşlardır.

Araştırma kapsamında elde edilen tüm bulgular ilgili alanyazın ışığında incelendiğinde bize Türkiye’nin Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri gibi özellikle ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerin uzun yıllardır yüzleşmek zorunda kaldıkları göçmen gerçeği ile son yıllarda çok daha belirgin şekilde karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Özellikle ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerin aradan geçen uzun yıllara rağmen göçmenlerin uyumu konusunda kendi içlerindeki tartışmaları sonlandıramadıkları ve bu konuda yıllar içerisinde oldukça farklı politikaları hayata geçirdikleri görülmektedir. Bundan hareketle Türkiye’nin de çok farklı sebeplerle de olsa ülkeye gelen yabancılar gerçekliğiyle artık ciddi bir biçimde karşı karşıya kaldığını belirtmek gerekir. Bu sebeple Avrupa ve Amerika’daki benzer durumdaki ülkelerin yaşadığı sorunlarla daha uzun yıllar karşılaşmasının olası olduğu çok da uzak olmayan bir öngörüdür. Hamilton ve Gifford’un belirttiği gibi yerel halkın Türkiye’de bulunan yabancıların sergiledikleri özellikle olumsuz davranışlara çok daha fazla odaklandıkları görülmektedir. Ekonomik açıdan istediği imkânlara sahip olamayan insanlar “Günah Keçisi” kuramında belirtildiği gibi bu durumu ülkeye gelen yabancılarla ilişkilendirme yoluna gitmişlerdir. Diğer yandan “Göreceli Yoksunluk” bağlamında da mevcut statülerini kaybetme korkusu olan bireylerin bu durumu tetikleyeceği endişesiyle yine yabancılara olumsuz baktıkları görülmektedir. Bu noktada gerek Allport’un “Temas Teorisi”nde gerekse Sherif’in “Gerçekçi Çatışma Kuramı”nda belirttiği gibi yerel halkın bu gruplarla temasının grupların eşit statülü olduğu, ortak hedeflerin belirlendiği, gruplar arası işbirliğinin tesis edildiği bir çerçevede bizzat otoritenin desteği ile kurgulanması gerekmektedir. Bu

140

sebeple Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumları ile başta yabancıların uyumları noktasında hiç vakit kaybetmeden diğer ülkelerin deneyimlerini de göz önünde bulundurarak etkin politikalar üretmek için çalışmalara başlaması gerektiği düşünülmektedir.