• Sonuç bulunamadı

YUNANSTAN’DA FKR AKIMLARI 1) Megali dea ( Büyük Ülkü)

2) Dil Meselesi

E) YUNANSTAN’DA FKR AKIMLARI 1) Megali dea ( Büyük Ülkü)

ngiltere, Fransa ve Rusya’nın kendi aralarında imzaladıkları Londra Protokolü ile (3 ubat 1830) Yunanlılar ufak bir krallıa kavu arak, baımsızlıklarını kazandılar. Fakat bununla yetinmeyerek krallıın sınırları dı ında Rumca konu an nüfusun, ya adıı topraklarla birlikte Yunanistan’la birle mesi (enosis) fikrinden hareketle, devamlı olarak “enosis” a amalarıyla “Büyük Ülkü” bütününe varmaya çalı mı lardı. “Megali dea” terimini ilk kez dile getiren, daha önce de deindiimiz gibi, oannis Kolettis idi. Bu milliyetçi ve yayılmacı görü 1922’e kadar daima Yunan devletinin milli ve dei mez politikasını olu turmu tur.

1922’e kadar Megali dea’nın üç a amasını tespit edebiliriz: lk safhada Yunanlıların hayal ettikleri “ark ya da Yunan mparatorluu”nun ba kenti ve bütün Yunanlıının merkezinin stanbul olduu iddia ediliyordu. kinci a ama Kral Yorgo’nun tahta çıkması ve yon Adaları’nın Yunanistan’a verilmesi ile (1864) ba lamı oluyordu. Bu devirde, Atina millî merkez ve Helenizm’in ba ehri sayılmı ve ülke dı ında bulunan “soydalar”ın üzerinde ya adıı toprakların Yunanistan’a katılması asıl amaç kabul edilmi ti. Üçüncü safha ise Tanzimat ıslahatıyla birlikte ba layan ve bilhassa 1870’ten itibaren Osmanlı mparatorluu dâhilindeki Rumların gittikçe artan maddî ve manevî geli mesi ile ba lamı oldu. Bu a amada Helenizm’in iki büyük merkezi arasında -yani Atina ile stanbul- bir “uzlama” meydana geldi ve münevverlerin hatta politikacıların önemli bir kısmı, Rumların eitsel ve iktisadî

48 üstünlüü ve kültürel ve sosyal dinamizmiyle, zamanla Osmanlı Devleti’nin en etkin hale gelecei ve imparatorluun Yunanla tırılmasının mümkün olacaına inanmaktaydı90. Buna ramen, 1897 Sava ı ve Krallıın malubiyeti, Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında mevcut sorunların çözülmesinin ancak bir harp ile mümkün olacaını gösteriyordu. Bunun üzerine Yunan politikacılar ve kamuoyu askerî kuvvetlerin göz ardı edilmemesi gerektii kanısındaydılar.

Yine 1870’lerden itibaren Makedonya’da artan Bulgar faaliyeti ve Panslavist hareketin yarattıı tehdit Yunanlıları epeyce endi elendirdi. O zamana kadar soyda larını baımsızlıa kavu turma politikası (irredentism) takip eden bütün Yunan ulusçu dernek ve örgütlerin amacı, Osmanlı’ya kar ı Balkan devletlerinin i birlii idi91. Fakat 1870’te Bulgar Eksarhlıı’nın kurulması bu planlara vurulan en iddetli darbeyi olu turuyordu. Bu hadise, Balkan yarımadasının kuzeyinde Bulgar ve Yunan milliyetçilikleri arasında Makedonya üzerinde gerçekle ecek uzun süreli bir mücadelenin ba langıcı olmu tur. Böylece,”Helenizm tarafından yetitirilmi, teskin edilmi ve medeniyetletirilmi olan vefasız Bulgarlar” Yunan milliyetçilii için büyük bir rakip olu turuyordu92; çünkü Megali dea asıl manada, Yunan ulusunun Dou’da hâkim olması demekti. Bu nedenle, 20. asrın ba larında yükseli te olan Yunan ulusçuluu yeni boyutlar kazanıyordu.

Her halükârda Megali dea, Bizans’ın diriltilmesi anlamına geliyordu. Bu cihetle Bizans’a geçmi in itibarının iade edilmesi layık görülmü tü. Zaten baımsız krallıın kurulmasından itibaren Yunan tarihinin öretimi, üç bin yıllık kesintisiz bir süreç olduu anlayı a uygun olarak, bütüncül bir mahiyet kazanmı tı. Fakat stanbul’daki Ekümenik Patrikhane ile Yunan Kilisesi’nin ili kilerinin koptuu vakit, 1830 ve 1840’larda Bizans tarihinin ön planda geçmesi mümkün deildi. Bizans tarihinin tedrisi Yunan eitim sistemde ancak 1850’lerden sonra tarihçi olan Sp.

90 Elli Skopetea, To “Protipo Vasileio” kai i Megali dea, Opseis tou Ethnikou Provlimatos stin

Ellada 1830-1880 (Model Krallık ve Megali dea, Yunanistan’da Ulusal Sorunun Açıları), Politipo

yayınları, Atina 1988, s. 270.

91 Giannis Gianoulopoulos,  Eugenıs mas..., s. 59.

92 Elli Skopetea, “Oi Ellines kai oi Ehthroi tous”,  katastasi tou Ethnous stis Arhes tou 20. Aiona ( “Yunanlar ve Dü manları”, 20. asrın ba langıçta milletin vaziyeti), storia tou Ellinikou Ethnous

49 Zampelios ve K. Paparrigopoulos’un bitmez çabalarıyla önemli bir yer aldı93. Böylelikle, Bizans geçmi inin tedrisi “ulusun devamlılıı” ve “arkî cihanda tarihî haklarının” ispat edilmesine dair çalı malara katkıda bulunmu tu.

Milliyetçi, halk bilimci ve Etniki Eterya üyesi olan Nikolaos Politis aynı ekilde, çe itli eylemlerde bulunmu tu. Megali dea’yı me rula tırmak için çalı malarıyla Yunan halkını kı kırtmaktan vazgeçmiyordu. Böylece stanbul’un Yunanlılar tarafından fethi ile alâkalı halkın ifahî efsanelerini toplayıp kitap haline getirmi ti. Kanımızca kitapta yer alan bazı efsanelerden birkaç örnek vermek uygun olacaktır. öyle ki: “Türkler Aya Sofya’ya girmi oldukları zaman bir papaz ayin yapıyordu. Orada bulunan Hıristiyan ahalisi kaçmı ken bir yeniçeri kılıcını kaldırıp papazı öldürmeye çalı tı ama ba aramadı çünkü papaz ortadan kayboldu; Aya Sofya’nın yine bizim elimize geçecei zaman papaz ayini tamamlamak için geri dönecek (“Aya Sofya’nın Papazı” ba lıklı efsane), ve... ehr-i Konstantiniyye’ye Türkler girer girmez Kralımız (son Bizans Kralı Konsantin Paleologos) at üstünde ko up onları engellemeye çalı mı tı. Kalabalık Türk askerleri çevresini sarmı lar. Kralımız kılıcıyla vurup kesiyordu fakat atı öldürüldüü için kendisi de yere dü mü ve siyah bir adam kralın kafasını kesmek için yataanı kaldırmı ken aniden Tanrının melei ortaya çıkmı ve kralı alarak Hrisoporta’nın ( stanbul surlarındaki Yedi Kule Kapısı) yanında bulunan yeraltındaki bir maaraya götürmü . Kralımız orada donakalmı duruyor. Türkler bunu biliyor, ama maarayı bulamadıklarından stanbul’u geri almak için kralımızın girecei kapının önüne duvar örmü ler. Fakat istikbâlde, Tanrının emriyle melek, kralı diriltip, kendisine eski kılıcını verecek ve bu suretle Kral, ehre girmi olacakmı ; Türkler Kızıl Elma’nın olduu yere kadar püskürtülecekler (“Donakalmı Kral” adlı efsane)94.

Böylece, tarihin ve mantık dı ı çe itli savların kullanı ıyla 20. asrın ba larında gerçeklerle bada mayan Megali dea Yunan halk kitleleri arasında popüler olmu . Bu noktada belli ba lı ba ka bir unsurun varlıını vurgulamamız gerektii

93

Elli Skopetea, To “Protipo Vasileio” kai i Megali dea, Opseis tou Ethnikou Provlimatos stin

Ellada 1830-1880 (Model Krallık ve Megali dea, Yunanistan’da Ulusal Sorunun Açıları), Politipo

yayınları, Atina 1988, s. 178-179.

94 Nikolaos Politis, Paradoseis, Meletai Peri tou Viou kai tis Glossis tou Ellinikou Laou

(Gelenekler, Yunan Halkının Hayatı ve Dili Üzerine ncelemeler), C. 1, storiki Ereuna yayınları, Atina 1950, s. 22-23.

50 zannındayız. Bu unsur kilisedir. stanbul’un Türkler tarafından fethini takip eden yılda Fatih Sultan Mehmet, “Latin dü manı” olarak bilinen Georgios Gennadios’u Patrikliin ba ına getirdi. Fatih’in tanıdıı ayrıcalıklar (vergilerden muaf tutulma, “dokunulmazlık”, “sarsılmazlık”)95 sayesinde Patrikhane, Rumların dil, din ve geleneklerini sürdürebilmesine önayak olabilmi tir. Rum-Ortodoks kilisesi Osmanlı idaresi altında sürdürdüü imtiyazlı hayat ortamında, kendisini siyasal bir müessese olarak görmü ve Osmanlı yönetimindeki bulunan dier Ortodoks topluluklar üzerinde dinî ve kültürel bir baskı kurabilmi ti. Osmanlı mparatorluu, bünyesinde bir araya ya ayan Ortodoks cemaatler arasında milletler üstü bir bilinci a ılamaya çalı ıyordu ve bu ekilde, bürokratik yollarla, hatta kültürel ve ekonomik dinamizmiyle Osmanlı yönetimini ele geçirip Ortodoks arkî mparatorluu’nu kurmayı hedefliyordu96.

19. yüzyılda Büyük Kilise Ortodoksların milliyetçi hareketleriyle kar ı kar ıya geldi. Baımsız ulusal devletlerin kurulması, Patrikhane’nin milletler üstü ideolojisine aykırı dü üyordu. Üstelik 1870’te Bulgar Eksarhlıı’nın kurulması vuku bulmu tu. Patrikhane, Eksarhlıı bölücü olarak mahkûm etmekte ve Yunanistan’ın maddî ve manevî yardımını istemekteydi. Buna ramen, Patrik . Juvakim Efendi Yunan devletinin ajanı olmaktan çok Ortodoks topluluklar arasında kendi “evrensel” rolünü muhafaza etmeye çalı ıyordu. Bu nedenle Yunan hükümetiyle çatı tı ve 1884’te istifa etmek zorunda kaldı97. O zamandan itibaren Bulgar kilisesi ile mücadele sürüp giderken Patrikhane’ye balı olmak giderek Yunanlı olmakla özde hale geldi. Bu durumda Fener, ulusal bir kurum olarak tanımlanabilir hale geliyordu. Özellikle 1908’den sonra Patrikhane’nin Yunanla tırılması kesin bir biçimde ekillendirilmi tir. Jön Türk Devrimi’nin hazırladıı yeni ortam içerisinde Büyük Kilise kendi varlıı hakkında endi elenip, Yunan hükümetinin yardımına muhtaç

95 Konstantinos Hacopoulos, Episkopisi tis storias tou Neou Ellinismou 1204-1821 (Yeni Yunan Tarihi’nin Özeti 1204-1821), Demokritos Üniversitesi yayınları,  keçe 1992, s. 73-74.

96

Asterios Argiriou, deologika Reumata stous Kolpous tou Ellinismou kai tis Orthodoksias kata

ta Hronia tis Tourkokratias (Osmanlı Dönemindeki Ortodoksluk ve Hellenizm çinde Fikir

Akımları), Laografiki Etaireia Larisis yayınları, Larisa 1980, s. 24.

97

Evangelos Kofos, “Patrirach Joachim . (1878-1884) and the rredentist Policy of Greek State”,

51 oldu. Fakat bu olay Patrikhane’nin Yunanistan’ın politikasına balılık bildirmesinden ba ka bir ey ifade etmiyordu98.

Osmanlı mparatorluu’nun sınırları içinde ya ayan Rumlar ise 19. asrın ortalarında iki önemli gruba ayrılmı lardı. Birincisi, Patrikhane ve yeni Fenerli ailelerden ibaret olup, statükonun korunmasını savunmaktaydı. stanbul’da çıkan “Neologos” adlı Rum gazetesinin sütunlarında Osmanlı Devleti’nin lehine makaleler yayımlanmı ken, e zamanlı olarak Megali dea’ya kar ı cephe alınıyordu. Osmanlı mparatorluu’nda Yunan eitimi, hayat tarzı ve medeniyetinin muhafaza edilmesine ili kin yazılar çıkıyordu. Bu grup, Osmanlı idaresi ve ekonomik hayatında birçok Rumun yer aldıının altını çizmekle, Osmanlı Devleti’nin zaten Yunanla tırılmı bir mparatorluk olduuna inanıyordu. kinci grup ise orta katmanlara ait olan Rumlardan ibaretti. Bunlar açıkça Megali dea’yı tutuyorlardı. Kısa zaman içinde benimsedikleri ideoloji stanbul’daki Rum cemaat arasında egemen hale gelmekteydi99.

Grupların her ikisi ortakla a bir amaç edinmi ti: Yunan deil Ortodoks ve uluslar üstü bir bilinç ta ıyan Millet-i Rum mensuplarına Yunanlılık uurunu a ılamak. Bu konuya, Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyyesi ba ta olmak üzere Osmanlı mparatorluu’nda çok sayıda edebî ve kültürel cemiyetlerin ortaya çıkması katkıda bulundu. Bu cemiyetlerin faaliyetleri öyleydi: konferans ve müsabakaların düzenlenmesi, eitim komisyonlarının raporları, yayınlar, misafirperverliin yaygınla tırılması, kilise ve cemaat müesseselerinin desteklenmesi. Bunların kurulu amacı bir yandan cehalete kar ı mücadele etmek öte yandan da Osmanlı mparatorluu’ndaki Rumların bir kısmının ulusal kimliini olu turup bunu muhafaza etmek ve Yunanlılık bilincini dier Ortodokslara a ılamaktı. Böylece cemiyetlerin, siyasal örgütleri olmasa da, faaliyetlerinin dolaylı politik bir tınısı vardı; zira Yunanistan’ın ulusçu politikasını araç olarak kullanıldıklarından ötürü rakip milliyetçiliklerin rekabetine katılıyorlardı. Bu çerçevede Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyyesi, biri Ocak 1908’de dieri de Ocak 1909’da olmak üzere, iki dizi eitim konferansı düzenledi. Konferanstaki konuların ekseriyeti, eitimin hem

98 Sia Anagnostopoulou, Mikra Asia..., s. 481-483.

99

Salâhi R. Sonyel, Minorities and the Destruction of the Ottoman Empire, Turkish Historical Society Print House, Ankara 1993, s. 263.

52 stanbul’da hem de ta rada ulusal yönelimini takviye edebilecek yollarla ilgiliydi100

. Böylece Yunan Devleti’nin yayılmacı ideolojisinin cemiyetler aracılııyla Osmanlı mparatorluu’ndaki Rum camiaya empoze edildiini savunabiliriz.

Kısacası, yakarıda da belirttiimiz üzere, Megali dea, çe itli zamanlarda, farklı ko ullarda ve farklı tanımlamalarla betimlenen, ancak 19. asırda zuhur eden yayılmacı milliyetçilik hareketlerinden biri olarak geli mekteydi. Bu noktada Megali dea’ya kar ı büyük devletlerin tutumunu tahlil etmenin faydalı olacaına inanmaktayız. 18. yüzyıl ba larından itibaren zayıflayıp toprak kayıplarına urayan ve Garp kar ısında devamlı olarak gerileyen Osmanlı mparatorluu’nun terk ettii alanda ortaya çıkan bo luu kimim, nasıl ve ne zaman dolduracaı sorunu, bilindii gibi “Dou Meselesi”ni dourmu tu. ngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya ba ta olmak üzere Avrupa Devletleri bu meseleyi ya tek tek ya da ortakla a çözümlemeye çalı tılar. Elbette bu çözüm söz konusu devletlerin kendi çıkarları dorultusunda olacaktı. Fakat ortaya çıkan bo luk doldurulurken, Avrupa Devletlerden birinin daha avantajlı duruma geçmesi, yani nüfuz alanını dierlerinin aleyhine geni letmesi, sadece yeni ele geçen bölgeyi etkilemekle kalmayacak, Avrupa’daki kuvvet dengelerini de bozacaktı. Bu suretle Yunan ulusçuluunun Megali dea hevesiyle ortaya çıkması kar ısında Büyük Devletler onu kontrolsüz bırakamazlardı. Ba ka bir deyi le Yunanistan yayılmacı politikasını uygulamaya kalkı tıı takdirde, Balkanlar’daki dengeler yeniden alt üst olabilirdi ve bu nedenle Avrupa kuvvetleri Yunanistan’ın etrafına göz dikmesine razı olamazdı. Krallık ancak büyüklerin istedii kadar hareket edebilirdi101. Bu gerçein bilincine varmalarıyla Yunanlılar 20. yüzyılın ba larında büyük bir memnuniyetsizlie kapıldılar.

2) Helenottomanizm (Yunan-Osmanlılıı)

20. asrın ba larında sol bir ideoloji izleyen bazı Yunan aydınları tarafından yeni siyasal bir inanç i lenmekteydi. Yunan-Osmanlılıı (Ellinoothomanismos) diye isimlendirebileceimiz fikriyatına göre Yunanlılar ve Türkler tek bir devlet çatısı altında dayanı ma ve barı içinde bir arada ya ayabilirlerdi. Avusturya-Macaristan

100 Haris Eksertzoglou, Osmanlı’da Cemiyetler ve Rum Cemaati, Dersaadet Rum Cemiyet-i

Edebiyesi, (Çev: Foti Benlisoy, Stefo Benlisoy), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, stanbul 2004, s. 2-4, 52,

100.

53 mparatorluu modelinden ilham alan aydınların dü ündüü devlet biçimi “Çokuluslu bir arkî Federasyon” idi. Bu devlet içinde Yunan-Türk unsuru egemen olacaktı. Yunanlılar, manevî ve ekonomik üstünlüklerinden yararlanarak zaman geçtikçe siyasal hâkimiyeti de elde edeceklerdi102.

Bu noktada belirtilmeli ki, Yunanistan’da dönemin sol hareketini temsil eden dört ünlü sima arasında bu konu üzerine bir fikir ayrılıı bulunmaktaydı. Georgios Skliros ve Dimitrios Glinos “Yunan-Türk” dostluunun ba arılamazlıı ve asılsızlıını i aret ederek, Osmanlı’ya kar ı Balkan ülkeleri arasında gerçekle ecek bir ittifakın önemini vurgulamaktaydılar. Adı geçen solcular Makedonya’da süregelen mücadelenin ehemmiyetini küçümsediler. Onlar Balkan itilafının en hevesli taraftarlarıydılar. Jön Türk Devrimini takip eden aylarda Georgios Skliros unları yazıyordu: “...Osmanlı Devleti’nde anayasanın yürürlüe konması bir yandan Türkiye’nin güçlendirilmesi ve burjuvaî ovenist milliyetçiliin zuhur etmesi öte yandan da Avrupa Devletleri, komu ülkeleri ve gayr-i Müslüman Osmanlı vatandalarına karı Türkiye’nin tutumunun deimesine neden olacaktı. Dünkü “hasta adam”ın yerine kudretli bir unsur ortaya çıkacak ve bu unsur dier arkî milletlerden daha üstün olacakmı... Pek ziyade tehlikeli, kabiliyetli ve milliyetçi yeni dümanın ortaya çıkmasına karı müdafaa-i meruinin etkili olabilmesi için Balkan ülkelerinin güç birlii zarurîdir...103

Bunların aksine, fikirdâ ve yakın dost olan on Dragumis ile Athanasios Suliotis-Nikolaidis, Yunanistan’ın kâh Slav ulusçuluu, kâh Osmanlı Devleti’ne kar ı cephe almanın imkânsızlıını öngördüler. Bu yüzden Osmanlı mparatorluu’nun varlıı ve korunmasına meyilliydiler. Zikredildii üzere, bu iki zatın hayal ettii devlet federatif bir biçimde olacaktı. Souliotis Balkan Yarımadası ve Anadolu’ya deinerek “Bizim Doumuz” terimini kullanmaktaydı ve bu konu üzerine unları yazıyordu: “Atalarımızın daima bu corafi yörede ikamet ettikleri, Balkanlar ve Anadolu’nun topraklarında, biz ufak ve ayrı milletlere ayrılmı olup, yaamaktayız. Birbirimizi yok etmeye yönelik mücadeleler topraklarımıza göz diken

102 Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragoumis,  aristera kai to Anatoliko zitima (Solculuk ve ark Meselesi), (Giri -Sunu : Georgios Karabelias), Enallaktikes Ekdoseis yayınları, Atina 1998, s. 12.

54 Avrupa Devletlerinin müdahalesine neden oluyor. Tek çare birbirimizle barııp Avrupalılara karı tek bir devlet kurmaktır...”104.

Yunan-Osmanlılıı fikrinin kökenleri 18. asır esnasında ya amı olan ve Yunan milliyetçi hareketinin öncülerinden biri kabul edilen Velestinli Rigas’in eserinde bulunmaktadır. Teselya’da tevellüt eden, stanbul’da ve müteakiben Eflâk ve Viyana’da ya amı olan Rigas, Fransız Devrimi’nden etkilendi. Osmanlı mparatorluu’nun içinde bir devrim gerçekle tirmek için çalı mı ve bu amaçla iirler yazmı , çeviriler yapmı hatta bir anayasa taslaı hazırlanmı tı. Rigas’ın çizdii anayasa taslaı en radikal, yani 1793’te hazırlanan Fransız anayasasından mülhem idi. Osmanlı mparatorluu deil “Yunan Cumhuriyeti” adıyla hayal ettii devlette, bir halk ihtilâliyle demokratik bir düzen salamak isteindeydi. Bu devlet çok uluslu olup bütün vatanda ları, e it bir biçimde, içinde barındıracaktı. Ancak yine Yunanlılar için imtiyazlı bir yer öngörülüyordu. Bu konuya, Rigas’ın hazırladıı anayasanın 7. ve 53. maddesi bir hayli aydınlatıcıdır: (7. madde) “...Bu devletin bünyesinde dilsel ve ya da dinî ayırım yapılmaksızın halkın tümü, yani Yunanlılar, Slavlar, Arnavutlar, Ulahlar, Ermeniler, Araplar ve Türkler egemen unsurudur... “ve (53. madde)“...Bütün yasalar ve keza bütün resmi evraklar daha kolay anlaılabilmesi için Yunan dilinde çıkarılacakmı…”105. Rigas Avusturya polisi tarafından yakalanıp, Osmanlı yetkililerine teslim edilmi ve böylece faaliyetleri son bulmu tur.

Gördüü gibi, Osmanlı Devleti’nde Rumların yeri 19. yüzyılın ortalarından itibaren epeyce kuvvetlendirildi. Üstelik Makedonya’daki Bulgar-Yunan rekabetinin büyümesi, kısa bir zaman için olsa bile, Türk-Yunan ili kilerinde daha ılımlı bir havanın egemen olması neden olmu tu. Bu ortam içerisinde Yunanistan’da az sayıda ki i Osmanlı-Yunan yakınla masının zarurî olduunu savunmaya ba ladı106. Buna ramen Yunan-Osmanlılıı fikri 20. asırda ekillenmi oldu ve bu görü ün en mühim temsilcileri on Dragumis ve Athanasios Suliotis-Nikolaidis idi.

104 Diogenis Ksanalatos , “The Greeks and the Turks on the Eve of the Balkan Wars; a Frustrated Plan”, Balkan Studies C. 3, nr. 2, Atina 1962, s. 281.

105

Dimitris Kitsikis, Sugritiki..., s. 82-83.

55 Yunanistan’ın siyasal geli melerinde aktif bir rol oynayan Suliotis’in Kara Kuvvetleri’nde bir temen olmasının yanı sıra Hariciye Nezaretinde mü avir olarak bulunuyordu. Makedonya Mücadelesi’ne katılan Yunan çetecilerin faaliyetlerini koordine etmek amacıyla sahte tüccar kimlii altında Selanik’te, 1906 yılında Selanik Örgütü adlı gizli bir örgüt kurup Bulgarlara kar ı mücadele yürütmü tü107. ki sene sonra (1908) Jön Türk Devrimi ba göstermeden önce, stanbul’da yine Dragumis ve Suliotis’in inisiyatifiyle stanbul Örgütü (Organosis Konstantinupoleos) kurulmu oluyordu. Bu gizli örgütün ilk temel amacı, Makedonya ve Trakya’da Bulgarlara kar ı etkili bir direni hazırlamaktı108. stanbul’daki Yunan sefiri ile temasa geçen Suliotis, Örgütün çalı ma planını anlatmaktaydı. öyle ki:

a) Makedonya Mücadelesine alakalı bilgilerin edinilmesi için stanbul’da ya ayan Bulgar, Ulah, Yunan ve Türklerin takip edilmesi,

b) Makedonya’da Yunan propaganda merkezlerinin istedikleri kolaylıkların salanması ve verdikleri direktiflerin yerine getirilmesi,

c) stanbul’daki Bulgar faaliyetlerine kar ılık vermesi (ticaret, propaganda eylem),

d) stanbul’da ikamet eden Arnavut, Ermeni ve Jön Türklerin takip edilmesi suretiyle Yunan sefaretine bilgi vermesi ve

e) stanbul Rum cemaatinin örgütlenmesi109.

stanbul Örgütü, bölüm ba kanlarına ve üyelerine tabanca ile silahlanmaları gerektiini tavsiye ediyordu ve bu istikamette “...ya stanbul’daki silahçı dükkânlardan ya da Pire-stanbul seferi yapan gemilerle Yunanistan’dan tüfek, tabanca ve fiek elde etmeye çalııyorduk... stanbul’un Rum ahalisi en az 1000 tabancaya muhtaçken Trakya’daki soydaların silahlandırılması için 5000 tüfek ile 5000 tabanca gerekiyordu...”110. stanbul Örgütü’nün üyelerine verdii talimatlara göre Bulgarların hırpalanması ve Bulgar cemaatine kar ı ticarî ambargonun

107

Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragumis,  aristera..., s. 21.

108 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, Organosis Konstantinoupoleos ( stanbul Örgütü), (Ed: Thanos Veremis, Kathrin Bura), Dodoni yayınları, Atina 1984, s. 11.

109

Athanasios Suliotis-Nikolaidis, a. e, s. 38.

56 uygulanması istendi. Örgüt mensupları tarafından yapılan tedhi eylemleri neticesinde stanbul’daki Bulgar camiası geni ölçüde zarara uratıldı111.

Temmuz 1908 Osmanlı mparatorluu’nda Me rutiyet’in ilân edilmesiyle köklü dei iklikler meydana geliyor. Artık dinî cemaatler farklı milletlere ayrılmıyor, herkes Osmanlı uyruklu ve e it yurtta sayılmaya ba lıyordu. Ancak Yunanlılar ve Rumların kanaatine göre pratiklikte birçok sorun vardı: Osmanlı Devleti içinde egemen ulus olacak mıydı? Devlet, politik platformda ve kültür alanında bütün etnik gruplara e itlik salayacak mıydı, yoksa Türk unsurunun kendisini mi kabul ettirecekti?

Bu ortam içerisinde Suliotis’in ideolojisi tamamen farklı bir biçim alıp geli mekteydi. stanbul Örgütü, faaliyetlerini bu yeni dorultuda yöneltmeye çalı ıyordu. Bu konu üzerine Suliotis unları yazıyordu: “...Cihanın en imrenilecek yörelerinden birisinde (Balkanlar ve Anadolu) ya adıımız için Büyük Kuvvetleri’nin iktisadî ve siyasal baskılara maruz kalıyoruz. Birbirimizle sava ıp bu baskıların yayılmasını kolayla tırıyoruz... stanbul’a geldiimden beri Balkan milletlerinin akrabalıı ve ortak felaketlerini tespit ederken dı müdahalelere kar ı sözü geçen ulusların ittifakının tek çarenin olduunu dü ünüyordum... Megali dea yada herhangi farklı bir politik planı Helenizm’i dorudan doruya felakete uratıp, uçuruma sürükleyecekti... Me rutiyetin ilan edilmesi co ku ile kar ılandıı günlerde yeni bir gaye edindim, yani Balkan ve Anadolu topraklarında ikâmet eden milletler